Fars Dili
Fars Dili Fars Dili ve Edebiyatı Akademik
ŞEYH ABDÜLGANÎ en-NABLUSÎ’NİN (ö. 1143/1731) MEVLEVİLİK MÜDAFAASI: elUKÛDÜ’L-LÜ’LÜİYYE FÎ TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MEVLEVİYYE ADLI ESERİ
A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 56, ERZURUM 2016, 1125-1151
ŞEYH ABDÜLGANÎ en-NABLUSÎ’NİN (ö. 1143/1731) MEVLEVİLİK MÜDAFAASI: elUKÛDÜ’L-LÜ’LÜİYYE
FÎ TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MEVLEVİYYE ADLI ESERİ
Abdulcebbar KAVAK
Öz
XVIII. asrın ilk yarısında Şam’ın önde gelen âlim ve mutasavvıflarından
olan Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/1731), telif ettiği üç yüzü aşkın eseri ve
tasavvufi seyahatleriyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Kâdiriyye,
Sühreverdiyye ve Nakşibendiyye tarikatları ile Ekberiyye Mektebine bağlı
olan en-Nablusî, çocukluğundan beri aşina olduğu Mevleviyye tarikatı
mensuplarıyla da dostane ilişkiler kurmuştur. Şam’da Mevleviyye tarikatına
yönelik artan tenkitler karşısında el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eserini kaleme
almış ve bu tarikatın uygulamalarının dinin özüne uygun olduğunu delillerle
ispata çalışmıştır. Bu makalede en-Nablusî’nin yaşadığı dönemde Şam’da
Mevleviliğe yöneltilen eleştirilerin tespiti ve onun el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı
FERÎDÛN-İ MUŞÎRÎ VE ŞİİRİ
Ferîdûn-i Muşîrî, 1305 hş./1926 yılında Tahran’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Meşhed ve Tahran’da tamamladı. Edebiyatla iç içe bulunan bir ailede büyüyen ve çocukluk yaşlarından itibaren şiire yakın ilgi duyan Ferîdûn-i Muşîrî, okuma yazmayı öğrendikten sonra İran edebiyatının en önemli simaları arasında yer alan Hâfız-i Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Nizâmî-yi Gencevî ve Firdevsî gibi şairlerin eserlerini okumaya başladı. Zamanının çoğunu ünlü Fars şairlerinin eserleri ve divanları üzerinde mütalaalarıyla geçiriyordu. Lise yıllarında şiir hayatına başlayan Ferîdûn-i Muşîrî, üniversitenin ilk yıllarından itibaren de gazellerini ve mesnevilerini kaleme almaya başladı. [1]
ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
YRD. DOÇ. DR. SADIK ARMUTLU
ÖZET
Zâtî, XV. yüzyılın sonu ve XVI. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ünlü
bir şairdir. Yazdığı manzum ve mensur eserlerle tanınmış, döneminin
önde gelen şairlerindendir. Kolay şiir yazan ve şiir tekniğini iyi bilen
bir şair olarak bilinir. Türk edebiyatında en fazla gazel yazan şairlerdendir.
Zâtî, kaynaklarda şairler hocası olarak anılır ve kendisinden
övgü ile bahsedilir. Onun öğrencilerinden biri, ünlü şair Bâkî’dir. Bir
diğer ünlü öğrencisi de Gül ü Bülbül mesnevisiyle tanınan şair Kara
Fazlı’dır.
Onun Bayazid cami avlusundaki küçük dükkânı şiirlerin okunduğu,
konuşulduğu ve şiir tartışmalarının yapıldığı akademik bir muhittir.
Hayali Bey ve Taşlıcalı Yahya da bu dükkâna gelen şairlerdendir.
Kıvrak bir zekâya, güçlü bir şiir yeteneğine sahip olan Zâtî, rindmeşrep
ve nüktadan bir kişidir. O, anadan doğma şair yaratılışlı, aynı
zamanda çok boyutlu ve çok yönlü biridir.
BÜYÜK SELÇUKLU SULTANLARINA AİT FARSÇA ŞİİRLER*
Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi • Cilt 1, Sayı 2, Sonbahar 2014, ISSN: 2148-6743, ss. 39-67
DOI:10.16985/MTAD.2015210886
39
* Bu çalışma Türk Tarih Kurumu tarafından 15-18 Eylül 2014 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen XVII.
Türk Tarih Kongresi’nde tebliğ olarak sunulmuştur. Çalışmada Selçuklu hanedanının İran coğrafyasında
hüküm süren Büyük Selçuklu ve Irak Selçuklu kolları incelenmiştir. Türkiye Selçuklu sultanlarına ait Farsça
şiirler ise müstakil bir makalede inceleneceği için, bu çalışmaya dâhil edilmemiştir.
** Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (İstanbul), gazi_osman@hotmail.com
BÜYÜK SELÇUKLU SULTANLARINA AİT
FARSÇA ŞİİRLER*
Osman G. ÖZGÜDENLİ**
Özet
Aslen bozkır geleneklerinin temsilcileri olan Selçuklu sultanları, kısa süre içerisinde İran diline ve
edebiyatına âşinâ olmuşlardır. Tarihî kayıtlar Melikşâh, Melik Toganşâh, Sencer, Süleymânşâh ve III. Tuğrul
EVHADUD-DÎN-İ KİRMÂNÎ'DE ŞAHİDBAZLIK VE KADIN
XIII. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu'da tasavvufî akımlar kendini hissettirmeye başladı. Moğol akınlarından rahatsız olan ve yönetim tarafından kendilerine fikirlerini söyleme ve yayma fırsatı tanınmayan ve bulunduğu ortamın ödün vermez taassubunun baskısı altında bunalan kimi mutasavvıflar ve din bilginleri, aradıkları ortamın Anadolu'da mevcut olduğunu öğrenince, gerek İran'dan gerekse Ortadoğu'daki diğer yörelerden Anadolu Selçuklularının hakim olduğu Küçük Asya'ya yöneldiler ve Anadolu'ya geldikten sonra da yönetim tarafından saygı ve hoşgörü ile karşılandılar.
Sa‘dî Şîrâzî’nin Arapça Şiirleri ve Bağdat Mersiyesi
Özet: Bu makalede, Fars edebiyatının ünlü simalarından Şeyh Sa‘dî Şîrâzî’nin hayatı, edebî kişiliği, toplumsal hayatla ilgili görüşlerine kısaca değinildikten sonra gazel, vaaz, övgü, yaşlılık, medih, gibi konulara dair söylemiş olduğu Arapça şiirlerinin önemi vurgulanmış ve örnekler verilmiştir. Özellikle Hülâgu’nun 1258 de Bağdat’ı istila edilip halife Mu‘tasım Billâh’ın öldürüşünün ardından takip eden katliam ve yağmala olaylarını acı ve ıstıraplı bir şekilde dile getirmiş olduğu ve 92 beyitten oluşan “Bağdat Mersiyesi”ne kısa bir girizgâhtan sonra tümünün tercümesi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sa‘dî, Bağdat, Ebûbekr b. Sa‘d, Hülâgu, Mu‘tasım, hâlife, vaaz, medih, gazel, mersiye, yaşlılık.
Sadi of Shiraz’s Arabic Poems and His Elegy for Baghdad
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
ÖZ
Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük padişahlarından biri olan
Yavuz Sultan Selim, büyük bir komutan ve imparator olduğu gibi,
devrinde hatırı sayılır şairler arasında da adı geçen bir sanatkârdır.
Bir Türk İmparatoru olmasına rağmen, Yavuz’un yazdığı şiirler arasında
Türkçe olanlar çok az olduğu halde, Farsça şiirleri bir divan
teşkil edecek kadar çoktur. Farsça Dîvânı, 1904 yılında Berlin’de, Alman
İmparatoru II. Vilhelm’in emriyle Paul Horn tarafından neşredilmiştir.
Bu makalede Yavuz’un, Alî Şîr-i Nevâî’nin, Mecâlisü’nNefâis
adlı eserinin, Osmanlı sarayında hekim olarak bulunan Muhammed-i
Kazvînî tarafından 1522 yılında yapılan Farsça çevirisinde
yer alan ve Paul Horn tarafından yapılan neşrinde bulunmayan şiirleri
ile onların Türkçe çevirilerine yer verilecektir.
Anahtar Kemlimeler: Yavuz Sultan Selim, Alîşîr-i Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis,
KLASİK AZERBAYCAN EDEBİYATINDA MEŞHUR GAZEL ŞAİRLERİ
Selçuk Üniversitesi/Seljuk University
Edebiyat Fakültesi Dergisi / Joumal of Faculty of Letters
Yıl/ Year: 2009, Sayı/Number: 21, 261-268
Özet
Nevşehir Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
omerbayram@neusehir.edu. tr
Türkçenin Oğuz grubu içinde yer alan Azerbaycan Türkçesi ve Anadolu Türkçesi 13.
asırdan sonra farklı dil özellikleri göstenneye başlamışlardır. Bu asırdan sonra birbirinden
ayrılan bu iki lehçe klasik tarzda ürün venneye devam etmiştir. Bu edebi mahsullerde en çok
kullanılan şekil gazeldir. Gazel nazım şeklinin bugünkü formunu almasında Azerbaycanlı
şairlerin önemli rolü olmuştur. Hakanı, Nizamı gibi şairler Farsça yazmış olsalar dcı gazel nazım
şeklinin gelişimine katkıda bulunan Azerbaycanlı şairlerdir. Azerbaycan Türkçesiyle ilk gazel
yazan şair Hasanoğlu'dur. Hasanoğlu nun gazellerine daha sonra pek çok nazire de ycızılrnıştı r.
TÜRK EDEBİYATI’NDA FARSÇA DİVÂN VE DİVÂNÇELER
Özet: Anadolu sahasında, XIII. yüzyıldan itibaren, Türkçeyi kullanarak ortaya Türkçe şiir divânları koyan Türk şairler, aldıkları medrese eğitimi ve içerisinde bulundukları kültür atmosferi neticesinde Fars dili ve edebiyatı şairleri ve bunların edebî eserleriyle tanışma fırsatı bulmaktaydılar. Fars dili ve kültürünün etkisinde kalan Türk şairler, Fars dilini şiir yazacak kadar güzel öğrenmişler, hatta şiir yazmaktan da öte bu dilde divân ve divânçeler oluşturmuşlardır. Biz bu çalışmamızda, Anadolu sahasında, divân oluşturacak kadar Farsça şiir yazmış şairleri tespit ederek onların divânlarının nüshalarının hangi kütüphanelerde olduğunu kaydettik.
Anahtar Kelimeler: Farsça, Farsça divân, Türk Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Osmanlı edebiyatı.
Persian Diwan and Diwanches in Turkish Literature
ŞEHRİYAR’IN TÜRKÇE DİVANI VE HAYDAR BABA’YA SELAM ŞİİRİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Özet: Muhammed Hüseyin Şehriyâr, İran edebiyatında olduğu kadar Türk dünyası edebiyatlarında da tanınmış önemli şairlerden biridir. Türkçe kaleme aldığı şiirlerinden “Haydar Baba’ya Selam” adlı şiiriyle ününü sadece yaşadığı coğrafyaya değil dünyanın değişik bölgesine özellikle de Türk dünyasına duyurmuştur. Bu çalışmada Şehriyâr’ın genelde Türkçe şiirleri özelde ise “Haydar Baba’ya Selam” şiiri üzerinde durularak bu şiirde işlenen temalar değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Şehriyâr, Haydar Baba’ya Selam, Türk şiiri, Türkçe Divan
An Evaluation on Shahriar’s Turkish Diwan and His Poem “Haydar Baba’ya Salam”
MOLLA CÂMÎ’NİN AKÂİT RİSALESİ ve TÜRKÇE MANZÛM BİR TERCÜMESİ*
Selçuk Üniversitesi/Seljuk University
Edebiyat Fakültesi Dergisi/Journal of Faculty of Letters
Yıl/ Year: 2011, Sayı/Number: 26, Sayfa/Page: 1-8
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
ahsevgi33@gmail.com
Özet
İranlı âlim, şair ve mutasavvıf Molla Câmî'nin (1414-1492) Klâsik Türk
Edebiyatına tesiri sanılandan çok daha fazla ve dâimî olmuştur. Câmî, özellikle din
ve tasavvuf konularında klâsik şairlerimiz tarafından üstat kabul edilmiş ve eserleri
defalarca Türkçeye tercüme edilmiştir. Biz bu bildirimizde Molla Câmî'nin 225
beyitlik “Mir’âtü'l-Akâid” adlı eserini kısaca tanıtarak Duhanîzâde (16. asır)
tarafından yapılan Türkçe manzum bir tercümesi üzerinde duracağız…
Anahtar Kelimeler: Molla Câmî, Klâsik Türk Edebiyatı, Duhanîzâde,
Mir’âtü'l-akâit, tercüme.
MOLLA CÂMÎ’S “MIR’ATUL AKAIT” AND A TRANSLATION OF
IT INTO TURKISH
Abstract
The influence of Iranian scholar, poet and mystic Molla Câmî (1414-1492)
Doğum Günü Tebrik Mesajı
سال نو میلادی مبارک
براتون سالی پر از شادی، موفقیت و سلامتی آروزو می کنم
{Yeni yılınız kutlu olsun. Sizlere sağlıklı, mutlu ve başarı dolu bir yıl diliyorum.}
مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
MOHAMMAD AHMADÎ
Öz
Bundan önce Mesnevi hikâyelerinin kaynakları ve Mesnevi konusunda
birçok araştırma yapılmıştır. Fakat bu konuda araştırma yapan
edebiyatçılar hala bu alanda çalışılabilecek konuların çok olduğu ve
Mesnevi’de yer alan örneklerin kökenleri konusunda yeni kaynakların
bulunulabileceği kanısındadırlar.
Bu makalede Mesnevi’nin “Üçüncü Defter”inin başında yer alan
“Hırsla fil yavrularını yiyenler ve öğüt verenlerin öğüdünü terk etme”
adlı hikâyenin yeni bir kaynağı örnek olarak tanıtılmıştır.
Mevlânâ Celaleddin-i Belhî’nin bu kaynaklara ulaşmış olması muhtemeldir.
Anahtar kelimeler: Kaynakbilim, Mesnevi, Helios inekleri.
ABSTRACT
Although there have been many investigations about the origins of
the Masnavis’s allegories in the past; scholars still admit that there is
more to find regarding Masnaví’s stories and allegories and their origins.
In this essay we have found a new origin for one of the Masnavi’s
FUZÛLÎ’NİN HADİKATÜ’S-SÜEDA ADLI ESERİNDEKİ MANZUM KISIMLAR ÜZERİNE
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
ÖZET
Hadikatü’s-süeda hacim itibariyle Fuzûlî’nin en
büyük eseri ve İran yazarı Hüseyin Vaiz Kâşifî’nin
Ravzatü’ş-şüheda’sının Türkçeye serbest çevirisidir.
Her iki eser genellikte mensur olsa da, bütün sayfaları
yer yer manzum kısımlarla süslenmiştir.
Hadikatü’s-süeda eserindeki manzum
kısımların Hüseyin Vaiz Kâşifî’nin Ravzatü’ş-
şüheda’daki manzumelerle kıyaslanması sonucunda ilk
defa olarak böyle bir kanaate varılmıştır ki, Fuzûlî’nin
çevirisindeki şiirlerin hepsi onun özgün şiirleri değildir.
Onların bir kısmı Ravzatü’ş-şüheda’dan aynen alınmış,
bir kısmı tercüme edilmiş, bir kısmıysa nazire olarak
kaleme alınmıştır. Bütün araştırıcılar Fuzûlî’nin
Hadikatü’s-süeda eserinde kullandığı manzum
kısımların Türk ve Arap dillerinde olduğunu belirtseler
de, bildiride net örneklere dayanılarak bu eserde
FARSÇA GRAMERİ’NİN TARİHİ SEYRİ
Arapça, yeni ve son din konumunda bulunan İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği dili olunca İslamiyet’i seçen İranlılar, bu yeni dinin öğrenilmesi ve kurallarının tam olarak kavranılarak günlük hayata uygulanabilmesi amacıyla bu dile son derece önem verip saygı gösterdiler. II. Halife Hz. Ömer’in İran’ı İslâm topraklarına katmasıyla başlayan yeni dönemde İran’da Arapça’dan başka her dil ve İslam’dan başka her din artık fazla olarak kabul ediliyor ve rağbet görmüyordu. Bu ve daha başka etkenler nedeniyle İran’ın müslümanlar tarfından fethini izleyen iki asır boyunca bu ülkede Arapça çok yaygın olarak kullanılmaya ve bu dille eserler kaleme alınmaya başladı. İranlı ilim ve edebiyat çevreleri, kısacası okuma yazma ile ilgilenen herkes için Arapça, Batı Avrupa’da Latinceye verilen önem oranında değer kazandı.[1]