ŞEYH ABDÜLGANÎ en-NABLUSÎ’NİN (ö. 1143/1731) MEVLEVİLİK MÜDAFAASI: elUKÛDÜ’L-LÜ’LÜİYYE FÎ TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MEVLEVİYYE ADLI ESERİ
A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 56, ERZURUM 2016, 1125-1151
ŞEYH ABDÜLGANÎ en-NABLUSÎ’NİN (ö. 1143/1731) MEVLEVİLİK MÜDAFAASI: elUKÛDÜ’L-LÜ’LÜİYYE
FÎ TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MEVLEVİYYE ADLI ESERİ
Abdulcebbar KAVAK
Öz
XVIII. asrın ilk yarısında Şam’ın önde gelen âlim ve mutasavvıflarından
olan Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/1731), telif ettiği üç yüzü aşkın eseri ve
tasavvufi seyahatleriyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Kâdiriyye,
Sühreverdiyye ve Nakşibendiyye tarikatları ile Ekberiyye Mektebine bağlı
olan en-Nablusî, çocukluğundan beri aşina olduğu Mevleviyye tarikatı
mensuplarıyla da dostane ilişkiler kurmuştur. Şam’da Mevleviyye tarikatına
yönelik artan tenkitler karşısında el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eserini kaleme
almış ve bu tarikatın uygulamalarının dinin özüne uygun olduğunu delillerle
ispata çalışmıştır. Bu makalede en-Nablusî’nin yaşadığı dönemde Şam’da
Mevleviliğe yöneltilen eleştirilerin tespiti ve onun el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı
eserinde bu tenkitlere verdiği cevapların irdelenmesi hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Şeyh Abdülgani en-Nablusî, Şam, Mevlevilik, elUkûdü’l-lü’lüiyye,
XVIII. Asır.
SHEİKH ABDULGANÎ an-NABLUSÎ's (d. 1143/1731) DEFENCE OF
MAWLAWİYYA: HİS WORK CALLED al-UKÛDU’L-LU’LUİYYA FÎ
TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MAWLAWİYYA
Abstract
In the first half of the 18th century, Abdulganî an-Nablusî (d. 1143/1731)-
one of the foremost sufists and scholars of Damascus- attracted attention with
the more than three hundred works he compiled and sufistic trips. an-Nablusî,
who was connected with Qadiriyya, Suhrewardiyya, Naqshbandiyya and
Akbariyya School, had close relations with the Mawlawiyya members with
whom he was familiar since his childhood. Upon the increasing critics
towards the Mawlawiyya Order in Damascus, he published his work called
al-Ukudu’l-lu’luiyya and tried to prove that the applications of this order
were appropriate to religious spirit. In this article, we aim to clarify the critics
made to Mawlawiyya during the period when Nablusi lived in Damascus and
determine his answers to these critics in his work named al-Ukudu’llu’luiyya.
Keywords: Sheikh Abdulganî an-Nablusî, Demascus, Mawlawiyya, alUqûdu’l-lu’luiyye,
XVIII.th century.
Giriş
Tasavvuf, diğer İslami disiplinler gibi doğal bir süreçte ve toplumsal ihtiyacın bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bununla beraber sûfilerin bazı fikir ve düşünceleri ile tasavvufi
eğitim sürecinde uyguladıkları kimi metodlar, tasavvufa karşı olan bazı kişi ve çevrelerce
eleştirile gelmiştir. İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201)’den İbn Teymiyye (ö. 728/1328)’ye, İbn Kayyım
Yrd. Doç. Dr.; Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü,
abdulcebbarkav@gmail.com.
1126* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
el-Cevziyye (ö. 751/1350)’den Muhammed b. Abdulvehhab (ö. 1206/1792)’a kadar pek çok
ilmiye sınıfı mensubu, tasavvufu ve sufilerin uygulamalarını sert bir dille tenkit etmişlerdir.1
Sufilere dışarıdan yöneltilen tenkitlerin yanında, bazı sufilerin de konuya farklı bir zaviyeden
yaklaşarak tasavvuf ehlinin belli bir dönemden sonra tasavvufu anlama ve hakkıyla temsil etme
noktasındaki yetersizliklerini ve samimiyetsizliklerini dile getirdikleri de vakidir. Yaşadığı
dönemi-hicri beşinci asır- kastederek tasavvufun zayıfladığından, yaşantısıyla örnek olan
şeyhlerin ve onlara tabi olan gerçek dervişlerin azaldığından, şeriate bağlılığın gevşediğinden ve
helal ile haramın birbirine karıştırıldığından bahseden Abdülkerim Kuşeyrî (ö. 465/1072)
bunlardan biridir.2
Tasavvufa yöneltilen eleştirilere, bazı mutasavvıflar tarafından yazılan eserlerde cevap
verilmiştir. Bu yapılırken hem olması gerekenler anlatılmış hem de karşı tarafın delilleri
çürütülmeye çalışılmıştır. Ebû Nasr Serrâc et-Tûsî (ö. 378/988)’nin el-Lüma’, Abdülkerim
Kuşeyrî’nin er-Risale adlı eserlerinde kısmen cevap verdikleri bu tenkitler için bazı
mutasavvıflar müstakil eserler kaleme almışlardır. Fatih Sultan Mehmet döneminin tanınmış
âlim ve sufilerinden Akşemseddin olarak tanınan Şemseddin Muhammed b. Hamza (ö.
864/1460)’nın Def’u metâini’s-sûfiyye adlı eseri, genel olarak sufilere yöneltilen eleştirilere,3
Şeyh Mekkî Efendi olarak tanınan Ebu’l-Feth Muhammed b. Müzafferüddin (ö. 926/1519)’nin
el-Cânibu’l-garbî fî halli müşkilâti Şeyh Muhyiddîn İbnü’l-Arabî adlı Farsça eseri İbnü’lArabî’ye
yönelik eleştirilere,4 Muhammed Emîn b. Ali es-Süveydî (ö.1246/1831)’nin Def’u’zzelûm
ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm adlı eseri ise Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî (ö.
1242/1827)’ye yöneltilen tenkit ve ithamlara cevap vermek üzere kaleme alınmıştır.5
Sufilere yöneltilen bu eleştirilerden “edebiyat mektebi” olarak da nitelenen6 Mevlevi
dergâhları da nasibini almıştır. Osmanlı döneminde daha çok şehir hayatının etkin olduğu ilim
ve kültür merkezleri ve sanat çevrelerinde benimsenen Mevleviyye tarikatı 7 mensuplarına
1 Uludağ, S. (2011). Tasavvuf ve Tenkit. İstanbul: Mavi Yayıncılık. s. 14.
2 A. Kuşeyrî. (1990). er-Risaletü’l-Kuşeyriyye. Beyrut: Dâru’l-Cîl, (tahk. Ma’rûf Zarîk, Ali Abdülhamid Baltacî). s.
37.
3 Bu eserle ilgili geniş malumat için bk. Reis, B. (2014). Sufilere Yöneltilen Tenkitlere Bir Cevap: Akşemseddin ve
Def‘u Metâini’s-Sûfiyye İsimli Eseri. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, C II, S 3, s. 37-70.
4
Şeyh Mekkî Efendi, Ahmed Neylî Efendî. (2004). İbn Arabi Müdafaası. (haz. Halil Baltacı), İstanbul: Gelenek
Yayıncılık. s. 31-188.
5 M. E. Süveydî. Def’u’z-zelûm ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad
Efendi Bölümü, Numara: 1404, vr. 13a-71a.
6 A. Enver. (2010). Mevlevi Şairler. (haz. Tahir Hafızoğlu), İstanbul: İnsan Yayınları. s. 21.
7 Osmanlı döneminde ilk olarak Konya, Karahisar (Afyon) ve Kütahya’da açılan Mevlevihanelerin sayısının bir
dönem elli ikiye ulaştığından bahsedilir ki bunların içinde Şam Mevlevihanesi de bulunmaktadır. bk. Kara, M.
(2010). Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları. s. 27.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1127
yöneltilen eleştirilere cevap olarak eser telifinde bulunan çok sayıda mutasavvıf bulunmaktadır.
Bunların içinde Hüccetü’s-sema adlı eserin 8
sahibi ve İstanbul Galata Mevlevihanesi’nin
postnişinlerinden Şeyh Rusûhuddin İsmail el-Ankaravî (ö. 1041/1631), Risaletün fî beyâni
cevâzi devrâni’s-sûfiyye adlı eserin müellifi Ömer Fuâdî el-Kastamonî (ö. 1046/1636), 9
Risaletün fî beyâni cevâzi devrâni’s-sûfiyye adlı bir eseri kaleme alan Evhadüddin Abdülahad
en-Nûrî (ö. 1061/1650) 10 ve el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye adlı eseri
kaleme alan Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/1731) gibi Mevleviyye, Halvetiyye, Kâdiriyye ve
Nakşibendiyye tarikatlarına mensup birçok şeyh yer almaktadır.
Bu makalemizde Abdülganî en-Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’lMevleviyye
adlı eserinde Mevleviyye mensuplarına yöneltilen eleştirilere verdiği cevaplar
incelenip yaptığı müdafaa ele alınacaktır.
A. Abdülganî en-Nablusî’nin Hayatı ve Eserleri
Abdülganî en-Nablusî,11 Haçlı saldırılarının başladığı dönemde Kudüs’ten göç ederek
Şam’a yerleşen12 bir ailenin çocuğu olarak 1050/1641 yılında Şam’da doğmuştur. 13 İlmiye
sınıfına mensup bir ailede yetişen en-Nablusî, ilk eğitimini babasından almış daha sonra
medrese tahsiline başlamıştır. Şam’ın tanınmış âlimlerinden Necmeddin b. Bedreddin el-Ğazzî
(ö. 1061/1651)’nin Emevî Camiindeki hadis dersleri halkasına dâhil olmuş ve onun vefatına
kadar yanında hadis okumaya devam etmiştir.14 Necmeddin el-Ğazzî’den başka ders okuduğu
hocaları ise; Şeyh Mahmud el-Kürdî, Muhammed b. Ömer el-Halebî (ö. 1071/1661),
Muhammed b. Tacüddin el-Mehâsinî (ö. 1072/1662), Muhammed b. Berekât ed-Dimaşkî (ö.
1076/1666), Muhammed b. Muhammed el-Îsâvî (ö. 1080/1670), Şeyh Abdülkadir b. Mustafa
8 Bu eserle ilgili yazılan müstakil bir makale için bk.. Akdoğan, B. (1996). Hüccetü’s-sema Adlı Mûsikî Risalesi ve
Ankaravî İsmail b. Ahmed’in Musiki Anlayışı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C XXXV, S 1, s. 478-
504.
9
Pala, A. İ. (2012). Mısır Milli Kütüphanesinde Bulunan Fıkıhla İlgili Türkçe Yazma Eserler. İslam Hukuku
Araştırmaları Dergisi. S 20, s. 448.
10 Bu eser için bk. Pala, agm., s. 448.
11 Abdülganî Nablusî’nin tam adı Abdülganî b. İsmail b. Abdilganî b. İsmail b. Ahmed b İbrahim ed-Dimaşkî enNablusî’dir.
bk. İ. P. Bağdâdî. (1951). Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-müellifîn ve Âsârü’l-musannifîn.İstanbul:
Matbaatü’l-Vekâleti’l-Maârifi’l-Celîle. C I, s. 590; Ö. R. Kehhâle. (1993). Mu’cemü’l-müellifîn teracumu
musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye. Beyrut: Müessesetü’r-Risale. C II, s.176.
12 A. Nablusî. (2009). el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye. (Tahk. Bekrî Alaaddin), Dimaşk: Dâru
Neynevâ. s. 13.
13 Ş. Sâmî. (1311). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası. C IV, s. 3080; Bağdâdî, age., C I, s. 590; H. Vassâf.
(2011). Sefîne-i Evliyâ. İstanbul: Kitabevi. C I, s. 131; Kehhâle, age., C II, s. 176; M. A. Dernîka. (2006). Mu’cemü’lmüellifîne’s-sûfiyyîn,
Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’l-Kitab. s. 209; Özel, A. (2006). Abdülganî b. İsmail enNablusî.
DİA, C XXXII, s. 268
14 B. Alaaddin. (1995). Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî Hayatı ve Fikirleri. (çev. Veysel Uysal), İstanbul: İnsan
Yayınları. s. 92-93.
1128* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
es-Safûrî (ö. 1081/1671), Şam’ın nakibüleşrafı İbn Hamza, Ali ed-Dâğıstânî, Ahmed b.
Muhammed el-Kalaî, İbrâhim b. Muhammed b. Mansûr el-Fettâl (ö. 1098/1687), Abdülbâkî elHanbelî
(ö. 1071/1661), Kemâleddin Muhammed b. Yahyâ el-Faradî, Muhammed b. Ahmed el-
Üstüvânî (ö. 1072/1662) ve Nûreddin Ali b. Ali eş-Şebrâmellisî (ö. 1087/1677) gibi âlimlerdir.15
Kur’ân ilimleri, hadis, kelam, İslam hukuku, tasavvuf, Arap dili ve edebiyatı, şiir ve
belagat, hendese ve mantık, tarih ve ensâb alanlarında iyi bir eğitim gören Nablusî,16 bu arada
ailesinin uzun süredir devam ettirdiği Türkçe ve Farsça dil eğitimini de ihmal etmemiştir.17
Yirmili yaşlarda başladığı müderrislik görevinin yanında, tasavvuf alanında da ciddi okumalar
yapmaya başlamıştır. İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240), İbn Seb ‘în (ö. 668/1269), Afîfüddin etTilimsânî
(ö. 690/1291), Abdülkerim el-Cîlî (ö. 832/1428) ve Sadreddin Konevî (ö.
673/1274)’nin eserleri ve “vahdetivücut” düşüncesiyle ilgili yorumları Nablusî’yi etkilemiştir.18
O, 1075/1664 yılında çıktığı İstanbul seyahati sırasında Hama’da görüştüğü Kādirî şeyhi
Abdürrezzâk b. Şerafeddin Geylânî’ye intisap etmiştir. Bundan yaklaşık on iki yıl sonra
(1087/1676) yılında Buhara’dan Şam’a gelen Şeyh Ebû Saîd el-Belhî’den Nakşibendiyye
hırkası giymiştir. 19 Şeyh Abdülganî Nablusî intisap ettiği Kâdiriyye, Sühreverdiyye ve
Nakşibendiyye tarikatları20 ile bağlı olduğu Ekberiyye Mektebini Şam’da temsil etmek suretiyle
camiu’t-turuk bir sufi kimliğine sahip olmuştur. Bu meyanda kendisinin müteahhirîn Nakşbendî
şeyhleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu belirtiliyorsa da, 21 onun konumunun
tarikatlar üstü olduğu eser ve icraatlarından anlaşılmaktadır.
Şiir ve edebiyat alanında güçlü bir kaleme sahip olan Nablusî,22 kendi isteğiyle atandığı
Şam’ın Meydan Mahkemesi kadılığından bir dönem yürüttükten sonra istifa etmiş ve
müderrislik görevine geri dönmüştür.23 Bir taraftan Emevî Camiinde hadis dersleri vermeye
başlayan Nablusî, diğer taraftan İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Fusûsü’l-hikem, etTecelliyâtü’l-ilâhiyye
ve Mevâki‘u’n-Nücûm adlı eserlerini okutmaya başlamıştır.24 İbnü’l-Arabî
ve düşüncelerine dair yazdığı çok sayıda eser ile Şarânî’den sonra dikkatleri üzerine çekmiştir.
15 A. Nablusî. (2011). el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fi’l-Mevâ’izi’r-Rûmiyye. (Tahk. Hibe el-Malih), Dimaşk: Dâru Nûri’sSabah.
s. 11-13; Özel, agm., s. 268.
16 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 131; Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 93.
17 Alaaddin, age., s. 93.
18 Sâmî, Kâmûsu’l-a‘lâm, C IV, s. 3080; Alaaddin, age., s. 93-94.
19 Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 11; Özel, agm., s. 268; A. M. Ferğâlî. (2005). Abdülganî en-Nablusî hayatuhu
ve ârâuhu, Kahire: Mektebetü’l-Îmân. s. 77.
20 S. Vicdânî. (1338). Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye, İstanbul: Matbaa-i Âmire. C II, s. 46.
21 Ferğâlî, age., s. 47.
22 Alaaddin, age., s. 94-95.
23 Alaaddin, age., s. 95.
24 Alaaddin, age., s. 95; Özel, agm., s. 268.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1129
Özellikle İbnü’l-Arabî’nin “vahdetivücut” anlayışına dair yaptığı derin analizler ile şöhret
bulmuştur.25
Nablusî’nin altı seyahatinden bahsedilir.26 Kudüs, Mekke, Medine, Bağdat, İstanbul gibi
İslam dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerini dolaştıktan sonra müşahedelerini yazıya
geçiren Nablusî’nin bu çalışmaları, bir süre sonra Batılı seyyah ve araştırmacıların da dikkatini
çekmiştir. 27 Seyahatleri sırasında çok sayıda tekkeyi ziyaret eden ve bu arada birçok
mutasavvıfla görüşen Nablusî’nin en gözde ziyaret mekânları ise Mevlevi Dergâhları olmuştur.
Nablusî’nin hem Şafii hem de Hanefî mezheplerinde sahip olduğu derin bilgi ve zamanı
iyi okuyabilme becerisinin, onu otoriter bir müçtehit hâline getirirken, Kur’ân ve Sünnet’i esas
alan tasavvufi anlayışıyla da dönemin müceddidi ve kutbu olarak öne çıktığı ifade edilir. 28
Tasavvuf felsefesi alanındaki görüş ve yorumlarına katıldığı İbnü’l-Arabî ve kurduğu Ekberiyye
Mektebi’ne destek veren Nablusî, bu gayretini tarikatların geneline teşmil ederek, Şam’da
tasavvuf ve mutasavvıfların görüş ve faaliyetlerine sahip çıkmış ve muhaliflerine karşı onları
yazılı olarak savunan güçlü bir müdafi hâline gelmiştir. Bunun en açık örneklerinden biri onun
Şam Emevî Camii başta olmak üzere Mevleviliğe karşı giderek yükselen ve sertleşen tenkitlere
karşı yazdığı el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye adlı eseridir.
İlmi ve sufiliği kadar telifat hususunda da başarılı ve velut bir şahsiyet olan Nablusî’nin,
üç yüzü aşkın eserinden bahsedilir.29 el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fî mevâ‘izi ehl-i bilâdi’r-Rûmiyye,
et-Tahrîrü’l-hâvî bi şerh-i Tefsîri’l-Beyzâvî, Kenzü’l-hakki’l-mübîn fî ehâdîs-i Seyyidi’lMürselîn,
Şerhu Tarîkati’l-Muhammediyye li’l-Birgivî, Leme‘âtü’l-berki’n-necdî fî şerh-i
tecelliyâtı Azîz Mahmud Efendî, Miftâhü’l-mâiyye fî şerhi Risaleti’n-Nakşbendiyye, Envârü’ssülûk
fî esrâri’l-mülûk, el-Fütûhâtü’l-medeniyye fi’l-hazarâti’l-Muhammediyye, el-Kavlü’l-Âsım
fî kırâati Hafs an Âsım, Dîvânü gazeliyyât, Kifayetü’l-müstefîd fî ilmi’t-tecvîd, Reddü’l-metîn
alâ muntakısi’l-Ârif Muhyiddin, et-Tuhfetü’n-nablusiyye fi’r-rihleti’t-Trablusiyye, Manzûme fî
mulûk-i benî Osman Nablusî’nin farklı disiplinlerde yazdığı eserlerden bazılarıdır.30
25 A. A. Atâ. (1987). et-Tasavvufu’l-İslami beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Cîl. s. 15: V.
S. Bâsil. (2006). Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Fârâbî. s. 13.
26 Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 120-121.
27 A. Nablusî. (2003). et-Tuhfetü’n-Nablusiyye fi’r-rihleti’t-Trablusiyye. (Tahk. Heribert Bûse), Beyrut: Dâru’n-Neşr.
s. 9.
28 Alaaddin, age., s. 97.
29 Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn., C I, s. 590-594; Özel, agm., s. 268-269; Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye. s. 21-50.
30 Sâmî, Kâmûsu’l-a‘lâm, C IV, s. 3081-3083; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 133-138; Kehhâle, Mu’cemü’lmüellifîn.,
C II, s. 176-177; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 209-210; Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s.
21-50.
1130* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Sahip olduğu ilmî ve tasavvufi kimliği ve çok sayıda telifatıyla hicri on ikinci asrın
büyük âlim ve sufileri arasında ilk sıralarda adı geçen Nablusî’den, 31 Kâdiriyye tarikatı ve
Ekberiyye Mektebine bağlılığı sebebiyle “Ğaniyye-i Kâdiriyye” ve “Ekberiyye-i Ğaniyye”
şubelerinin kurucusu olarak bahsedilir.32
Abdülganî Nablusî’nin Şam’da görüştüğü birçok sufi dostu içinde Şeyh Abdurrahman
es-Semmân, Şeyh Ali en-Nebkî ve Şeyh Molla İlyas el-Kürdî en çok dikkat çekenlerdir.33 Bu
zevattan Şeyh Molla İlyas el-Kürdî’nin mezar taşına yazdığı manzume,34 Nablusî’nin dostlarına
olan vefasının yazılı bir şahididir.
Nablusî’nin tasavvufi faaliyetleri kadar talebe yetiştirmeye de önem verdiği
bilinmektedir. Talebeleri içinde Saçaklızâde lakabıyla meşhur olan Muhammed el-Maraşî (ö.
1150/1737), Ahmed ez-Züheyrî (ö. 1153/1740), Musa b. Ali el-Mevlevi (ö. 1157/1744), Mustaf
b. Kemalüddin b. Ali es-Sıddîkî (ö. 1162/1748), Halîl b. Es‘ad el-Bekrî, Abdülvehhâb b.
Mustafa b. İbrâhim ed-Dekdekcî (ö. 1189/1775), Muhammed b. Abdurrahman el-Ba‘lî, İbn
Abdürrezzâk ed-Dimaşkî (ö. 1138/1725), Muhammed b. Ali el-Kübeysî (ö. 1169/1756), Ahmed
b. Muhammed b. Tâhâ el-Makdisî (ö. 1180/1767), İbn Kennân, Ahmed b. Ali el-Menînî (ö.
1172/1758), Muhammed b. Murad el-Murâdî, Muhammed b. Abdurrahman el-Gazzî, Hâmid el-
İmâdî, Muhammed Emîn el-Muhibbî, Hüseyin b. Tu‘me el-Beytümânî (ö. 1175/1761) ve
Halvetiyye tarikatının Bekriyye kolunun kurucusu Kutbeddin Mustafa el-Bekrî en çok
tanınanlardır.35
Abdülganî en-Nablusî 24 Şa’bân 1143/4 Mart 1731 tarihinde 93 yaşında Şam’da vefat
etmiş ve evine defnedilmiştir.36 Nablusî’nin sandukasının baş tarafındaki şu yazı onu İbnü’lArabî’nin
tercümanı olarak tanıtmaktadır.37
Aşk ile gel meşhed-i pâke kabul itsün seni
Tercümân-ı Şeyh-i Ekber Hazret-i Abdülganî
31 Sâmî, age., C IV, s. 3080;
32 Vicdânî, Tomâr, C II, s. 46-47.
33 T. el-Kürdî. (2007). Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ el-Kürdî. (Tahk. Ali Necm İsa), Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye. s. 147-
153.
34 el-Kürdî, age., s. 152.
35 Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 13-14; Özel, agm., s. 268.
36 Sâmî, Kâmûsu’l-a’lâm, C IV, s. 3081; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 132; Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, C II, s.
176; Özel, agm., s. 268; Ferğâlî, age., s. 63.
37 Vassâf, age., C I, s. 132.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1131
B. Abdülganî en-Nablusî’nin Mevlevilikle İlişkisi
Şam’da Mevleviyye tarikatı adına bilinen ilk ciddi faaliyetin XVI. asırda açılan Mevlevi
Dergâhı olduğu söylenir. Bu dergâh, Anadolu’da Afyonkarahisar Mevlevihânesi şeyhi Abâpûş-i
Velî (ö. 890/1485)’nin oğlu Divane Mehmet Çelebi (ö. 951/1544)’nin girişimleriyle açılmış38 ve
uzun süre Şam halkına hizmet vermiştir. Abdülganî Nablusî’nin yaşadığı dönemde dinî ve
tasavvufi sohbetleri, sanat ve musiki alanındaki faaliyetleri ile Şam’daki en faal dergâhlardan
biri olduğu, dergâh mensuplarına yöneltilen tenkitlerden anlaşılmaktadır.39
Nablusî’nin Şam’daki Mevlevilerle ilk tanışması dokuz yaşında iken gerçekleşmiştir.
Babasıyla beraber 1059/1649 yılında gittiği Mevlevi Dergâhında karşılaştığı dervişler,40 duygu
dünyasını derinden etkilemiş ve hayatı boyunca sürecek bir iz bırakmıştır. 1101/1690 yılında
Kudüs seyahati sırasında orada bulunan Mevlevi Dergâhını ziyaret eden Nablusî, hissiyatını bir
kaside ile dile getirmiştir. Yine 1111/1700’de Trablus seyahatinde uğradığı Mevlevi
Dergâhı’nın mimarisine hayran kalmıştır.41
Şam’da tasavvufi faaliyet yürüten birçok Mevlevi şeyhi içinde, Dîvâne Mehmet
Çelebi’den başka Hicâzî Dede (ö. 980/1572), Dâlî Dede, Derviş Dede (ö. 980/1572), Şeyh Karî-
i Ahmed el-Vefâyî (ö. 1005/1597), Karamanî Kartal Derviş Muhammed Dede (ö. 1017/1608),
Sabûhî Ahmed Dede (ö. 1057/1648), Âlemî(İlmî) Dede (1070/1660), Larendeli Derviş Hamza
Dede, Derviş Samtî, Sultan Dîvânî, Derviş Feyzî (ö. 1100/1688), Seyyid Nesîb Yûsuf Dede ve
Şeyh Said el-Ahmedî el-Mevlevi (ö. 1286/1870)’nin isimleri öne çıkmaktadır.42
Nablusî’nin, “Ey Mustafa! 1075/1665 yılında Anadolu’ya gitmek nasip olduğunda
Mevleviliğin kurucusu Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’yi ziyaret etmek için
Konya’ya doğru yola çıktık. Bu arada içimizden “Şayet bu ziyaretimizi kabul ediyorsa
türbesinin kapısını açık bulalım diye geçirdik. Oraya vardığımızda kapısının kilitli olduğunu
gördük. Kapıya ulaştığımızda kilidi düştü ve kapı açıldı. Biz de girip Fatiha okuduk. Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’nin ruhaniyetinin büyük ve beyaz bir kuş suretinde mezarının
38 Tanrıkorur, Ş. B. (2004). Mevleviyye. DİA, C XXXVIII, s. 469. Şam’daki Mevlevihane’nin 993/1585 yılında
açıldığı konusunda Arap müelliflerin ve diğer araştırmacıların müttefik oldukları belirtilir ki (bk. Küçük, S. (2007).
Mevleviliğin Son Yüzyılı. İstanbul: Vefa Yayınları. s. 315) bu, Tanrıkorur’un verdiği tarihten yaklaşık yarım asır
sonrasına denk gelmektedir.
39 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6a-30b.
40 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 14.
41 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 15.
42 M. C. eş-Şattî. (1994). A’yânu Dimaşk fi’l-karni’s-sâlise ‘aşere ve nisfi’l-karni’r-râbi’a ‘aşere, Dimaşk: Dâru’lbeşâir.
s. 134; S. S. Ahmed Dede. (2003). Mevlevilerin Tarihi. (haz. Cem Zorlu), İstanbul: İnsan Yayınları. s. 287,
288, 291, 293, 296, 298, 301, 319; Enver, age., s. 65, 99, 108, 172, 213, 215, 268, 271.
1132* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
üzerinde durduğunu gördük. Bizi gördüğünde yavaş yavaş küçülmeye başladı. Ta ki serçelerden
çok daha küçük bir hâl aldı. Onun için ağzımızı açtık. Ağzımıza girince de onu yuttuk”43 diye
Mustafa el-Hamevî adlı bir talebesine anlattığı bu hatırası, onun Mevlevilikle niçin bu kadar
ilgili olduğu hususunda önemli ipuçları vermektedir.
Nablusî’nin Mevleviyye tarikatıyla ilişkisi sadece dergâh ziyaretleriyle sınırlı değildir.
Telifatı arasında yer alan el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, es-Sirâtü’s-sevî
şerhu dîbâcâti’l-Mesnevi, Îzâhu’d-delâlât fî simâ‘i’l-âlât, Fethü’l-Kerîmi’l-Vehhâb fi’l-‘ulûmi’lmüstefâde
mine’n-nay ve’ş-Şebbâb adlı eserleri 44 ile Vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk adlı
eserinde yer alan bazı mektupları, 45 Mevlevilikle ne kadar yakından ilgilendiğinin bir
göstergesidir. Nablusî’nin, çocukluğundan beri gerek Şam’da gerekse diğer şehirlerde bulunan
Mevlevi Dergâhlarında, ayin ve sohbetlerine katıldığı Mevleviler, itikadı ve tasavvufi anlamda
onda olumlu bir izlenim bırakmışlardır. Bunun içindir ki, Nablusî, Mevlevilerin dergâhlarında
düzenledikleri sema ve diğer uygulamaların, Şeriat’a uygunluğu noktasında en ufak bir şüphe
duymamış ve onları sonuna kadar savunmuştur.
C. el-Ukûdu’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eser
1. Eserle İlgili Genel Bilgiler
Şeyh Abdülganî en-Nablusî’yi Mevlevilikle ilgili kılan başlıca eser el-ukûdü’l-lü’lüiyye
adlı Arapça çalışmasıdır. Nablusî’nin 1096/1685 yılında kaleme aldığı bu eseri, Mevleviler
arasında ayrı bir ilgiye mazhar olmuştur. Öyle ki, Nablusî henüz hayatta iken Mevlevi
şairlerinden 46 Yenikapı Mevlevihanesi postnişini 47 olan Ârifî Ahmed Dede (ö. 1137/1724)
tarafından tercüme edilmiştir.48 Bu eser, Mevlevi dergâhlarında icra edilen sema ayinlerinde
43 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 16.
44 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 136-137; Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 17-21.
45 Tekirdağın Hayrabolu kazasına gönderdiği “Tevâcüd ve Raks” hakkındaki mektubu ile Edirne’de bir dostuna
gönderdiği “es-Simâ’ mine’l-lehvi’l-mubâh” başlıklı mektubu, Mevlevilere yöneltilen tenkitlere dolaylı olarak verilen
cevapları ihtiva etmektedir. bk. A. Nablusî. (2010). Murâselatü’n-Nablusî vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk. (Tahk.
Bekrî Alaaddin), Dimaşk: Dâru Neynevâ. s. 128, 179-180.
46 Enver, Mevlevi Şâirler, s. 217.
47 Özdamar, M. (2007). Dersaadet Dergâhları. İstanbul: Kırk Kandil Yayınevi. s. 222-223.
48 Eserin tercümesinin yazma nüshaları için bk.
1. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümünde 2185 numarada kayıtlı olan 76 varaklık
nüsha.
2. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü 3038 numarada kayıtlı olan 88
varaklık nüsha.
3. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, H. Hayri-ABD Efendi Bölümü 099 numarada kayıtlı olan 45
varaklık nüsha.
4. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmalar Bölümü 601 numarada kayıtlı 42
varaklık nüsha.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1133
sergilenen tüm uygulamaları içerdiği için sema risalesi olarak da niteleyenler olmuştur. 49
Osmanlı döneminde Mevlevi dergâhlarının çok faal olduğu Kahire, Bağdat, Şam, Konya ve
İstanbul gibi pek çok ilim kültür merkezinde el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’nin yazma nüshaları
bulunmaktaydı.50 Makalemizde esas aldığımız yazma nüsha, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi Bölümü 226 numarada kayıtlıdır. Abdülcelil b. Mustafa b. İsmail
b. Abdilganî en-Nablusî’nin 14 Zilhicce 1211/ 10 Haziran 1797 tarihinde istinsah ettiği51 bu
nüsha, 31 varaktan oluşmaktadır.
Eser şu tahmid cümleleriyle başlamaktadır:
بسم هللا الرحمن الرحيم
الحمد هلل الذي قطع بسيف الحق دابر من إستحق وأذل كالم الجاهل بساطع نور البيان و خذل من تعّرض لفقراء الطريق
52 فاورده موارد الحرمان .
“Rahman Rahîm Allah’ın Adıyla
Hak kılıcıyla müstahak olanların akıbetini kesen ve cahillerin sözünü, beyan nurunun
zuhuruyla zelil kılan ve tarikatın fakirlerine/dervişlerine karşı çıkanları alçaltıp mahrumiyete
sürükleyen Allah’a hamd olsun.”
Ârifî Ahmed Dede’nin el-Ukûdu’l-lu’luiyye’ye yaptığı tercüme farklı zamanlarda
istinsah edilmiştir. el-Ukûdu’l-lu’luiyye’ye’nin Türkçe olarak yapılan şerhi53 ise Müstakimzâde
5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmalar Bölümü 1040 numarada kayıtlı 69
varaklık nüsha.
6. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Yazmalar Bölümü 290 numarada kayıtlı 50 varaklık nüsha.
7. Ankara Milli Kütüphane 080 numarada kayıtlı olan ve Derviş Hüseyin Niyazi Mevlevi’nin istinsah ettiği nüsha.
8. Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Bölümü, Ms. or. oct.1905 numarada kayıtlı olan nüsha.
49 Durceylan, M. T. (2015). Abdülğanî en-Nablusî’ye Ait el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye İsimli Eserin Ârifî Ahmed Dede
Tercümesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 22.
50 Eserin Türkiye’deki farklı kütüphanelerde bulunan yazma nüshaları:
1. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 03179 numarada kayıtlı olan nüsha.
2. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yahya Tevfik 190 numarada kayıtlı olan nüsha.
3. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nafiz Paşa 396 numarada kayıtlı olan nüsha.
4. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad Efendi 1585 numarada kayıtlı olan nüsha
5. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi 226 numarada kayıtlı olan nüsha.
6. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Fatih 2857 numarada kayıtlı olan nüsha
51 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi, numara: 226, vr.
31a
52 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 2a.
53 Şerhinin yazma nüshaları için bk.
1. Konya Mevlana Müzesi Türkçe Yazmalar Bölümü, 2165 numarada kayıtlıdır. Şerhu Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’ssâdâti’l-Mevleviyye,
1211/1796 tarihinde istinsah edilen bu nüsha talik olarak yazılmış 36 varak ve 25’er satırdır.
2. Terceme-i Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’s-sâdâti’l-Mevleviyye, İstanbul Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma
Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Koleksiyonu, 595 numarada kayıtlıdır. 129 sayfa olan eser 19’ar satırdan
oluşmaktadır.
1134* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
lakaplı Sa’düddin Süleyman Efendi (ö. 1202/1787)’ye aittir. Müstakimzâde Sa’düddin Efendi,
bu eseriyle ilgili olarak “bu çalışmasının tam bir şerh olmadığını belki şerhle karışık bir tercüme
olarak nitelenebileceğini” söylemektedir.54
Bu eser 1329/1911 yılında Şam Mevlevi Tekkesi postnişini Şeyh Muhammed Said
Efendi tarafından matbu hâle getirilmiştir. 32 sayfa olarak basılan eser için, Muhammed Sabri
Mevlevi’nin 25 Şaban 1280/4 Şubat 1864 tarihinde istinsah ettiği nüsha esas alınmıştır.
Muhammed Sabri Efendi nüshası, Abdülganî Nablusî’ye ait asıl yazma nüshayla bire bir
karşılaştırıldıktan sonra Muktebes Matbaasında basılmıştır.
el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eserle ilgili son dönemde yapılan en ciddi çalışma ise Bekrî
Alaaddin’e aittir. Alaaddin’in tahkik ederek bir de takdim yazdığı bu eser, Şam’da Dâru’nNeynevâ
tarafından 2009 yılında bastırılmış olup 81 sayfadan oluşmaktadır.
2. Eserin Kaynakları
Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de kullandığı kaynaklarını genel olarak üç kategoride
ele alabiliriz.
a. Kur’ân-ı Kerim
Nablusî’nin Mevlevilere yapılan tenkitlere cevap verirken kullandığı kaynakların
başında Kur’ân-ı Kerim yer alır. O, Mevlevilerin dergâhlarında icra ettikleri uygulamaların
dinin özüne uygun olduğunu ispat etmek için Kur’ân-ı Kerim’den bir veya daha fazla ayeti delil
olarak getirmeye gayret eder.
b. Hadis-i Şerifler
Nablusî’nin eserinde başvurduğu ikinci kaynak hadis-i şeriflerdir. O, tenkitleri çürütmek
için sık sık hadislere başvurmaktan geri durmamıştır. Hadislerin yer aldığı kaynaklar hususunda
ise, sûfiyyenin genelinde görüldüğü üzere, çok seçici davranmaz ve yaygın hadis kaynakları
dışından da alıntı yapmaktan çekinmez. Bu meyanda hadislerinden istifade ettiği kaynaklar
3. Şerhu Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’s-sâdâti’l-Mevleviyye, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Koleksiyonu Şeriyye 895
numarada kayıtlıdır. 345 sayfa olan eserin her sayfasında 19 satır bulunmaktadır.
4. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail 179 numarada kayıtlı olan nüsha.
5. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, İzmir 298 numarada kayıtlı olan nüsha
6. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Halet Efendi 379 numarada kayıtlı olan nüsha.
7. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud 2348 numarada kayıtlı olan nüsha.
54 Müstakimzâde Sa’düddin Süleyman Efendi, Şerhu’l-ukûdi’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, İstanbul:
Millet Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü Numara: 895, vr. 2a. Bu yazma nüshaya normal sayfa numaraları da
verilmiştir. Sayfa numarası esas alındığında yukarıdaki bilgi 3. Sayfada yer almaktadır.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1135
arasında Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî (ö. 256/870), Müslim b. el-Haccâc
b. Müslim el-Kuşeyrî (ö. 261/875), Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Yezîd et-Tirmizî (ö. 279/892)’nin
Câmi‘u’s-sahîh’i, Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvînî (ö. 273/887), Süleymân b. el-Eş‘as b.
İshâk es-Sicistânî el-Ezdî (ö. 275/889), Ahmed b. Şuayb b. Alî en-Nesâî (ö. 303/915) ve Alî b.
Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî (ö. 385/995)’nin Sünen’leri, Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”i, edDârekutnî,
et-Taberânî, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Kûfî (ö. 235/849)’nin
el-Musannef”i, İbn Gaylân (ö. 440/1049)’ın55 Gaylâniyyât’ı, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed
el-Büstî (ö. 354/965)’nin Sahîh’i, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr b. Muhammed esSuyûtî
(ö. 911/1505)’nin el-Câmi‘u’s-saġîr min hadîsi’l-beşîri’n-nezîr, Muhammed Abdürraûf
b. Tâcil‘ârifîn el-Münâvî (ö. 1031/1622)’nin Feyzü’l-kadîr şerhu’l-câmi‘i’s-sağîr, Ebû Mansûr
Şehredâr b. Şîrûye b. Şehredâr (ö. 558/1163)’ın Müsnedü’l-Firdevs’i
56, Bedrüddîn Mahmûd b.
Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed el-Aynî (ö. 855/1451)’nin ‘Umdetü’l-kârî fî şerh-i Sahîhi’l-Buhârî
ile sadece isimlerine yer verilen Yahyâ b. Maîn b. Avn el-Mürrî el-Bağdâdî (ö. 233/848),
Muhammed b. Alî b. Hasen et-Tirmizî (ö. 320/932), ve İbn Asâkir yer almaktadır.
c. Tanınmış Büyük Şahsiyetlerin Eserleri
Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de başvurduğu üçüncü kaynağı ise İslam dünyasında
fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf ilimlerinde isim yapmış şahsiyetlerin eserleri ile bunlara ait yaygın
söz ve içtihatlardır. Ebû Hanîfe, İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel gibi mezhep
imamlarının görüşlerine yer veren Nablusî, farklı dönemlerde yaşamış ve İslam dünyasında
eserleriyle saygın bir yer edinmiş diğer şahsiyetlerden de alıntılar yapar. Ebû Nuaym Ahmed b.
Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî (ö. 430/1038)’nin Hilyetü’l-evliyâ ve tabakâtü’l-asfiyâ, Ebû Bekr
Ahmed b. Alî b. Sâbit el-Bağdâdî (ö. 463/1071)’nin Târîhu Bağdat, Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö.
638/1240)’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-Kerderî elHârizmî
el-Bezzâzî (ö. 827/1424)’nin el-Fetâva’l-Bezzâziyye, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebî
Bekr b. Muhammed es-Suyûtî (ö. 911/1505)’nin el-Eşbâh ve’n-nezâir, Şihâbüddîn Ahmed b.
Muhammed b. Ebî Bekr el-Kastallânî (ö. 923/1517)’nin el-Mevâhibü’l-ledünniyye, İmam
55 İbn Gaylân’ın tam adı Ebû Tâlib Muhammed b. Muhammed b. İbrâhîm b. Gaylân el-Bezzâz el-Hemdânî’dir.
347/958 yılında doğan İbn Gaylân yıllarca Ebû Bekir eş-Şâfiî’nin yanında hadis okuduktan sonra Nîşâburlu
muhaddislerden İbrâhim b. Muhammed el-Müzekkî ile Basralı hadis râvisi Ebü’l-Hasan Ali b. Kâsım en-Neccâd’ın
yanında da hadis okumaya devam etmiştir. Hocalarından Ebû Bekir eş-Şâfiî’den 352/963—354/965 yılları arasında
rivayet ettiği 10.000 hadisi “Gaylâniyyât” adlı eserde toplamıştır. İbn Gaylân 6 Şevval 440/14 Mart 1049 tarihinde
Bağdat’ta vefat etmiştir. bk. Kandemir, M. Y. (1999). İbn Gaylân. DİA, C XIX, s. 505.
56 Bu eser Deylemî’nin babasının Kitâbü’l-Firdevs adlı eserinde yer alan hadislerin isnadlarını bir araya toplamış ve
bu yeni esere Müsnedü Firdevsi’l-ahbâr adını vermiştir. bk. Uğur, M. (1994). Deylemî, Şehredâr b. Şîrûye. DİA, C
IX, s. 266.
1136* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Abdülvehhâb eş-Şa’rânî (ö. 973/1565)’nin Levâkihu’l-envâr fî tabakâti’l-ahyâr, Birgivî
Mehmed Efendi (ö. 981/1573)’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye,
Necmüddîn Muhammed b. Muhammed el-Gazzî ed-Dımaşkî (ö. 1061/1651)’nin Hüsnü’ttenebbüh
li-mâ verede fi’t-teşebbüh, Ebû Talib el-Mekkî (ö. 386/996)’nin Kûtü’l-kulûb, Gazzâlî,
İbn Ğanem el-Makdisî’nin Hallü’r-rumûz, İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1566)’nin el-Fetâvâ’sı,
en çok başvurduğu eserlerdir. Şa’bî (ö. 104/722), Ebû Nu’aym el-İsfahânî (ö. 430/1038), Hatîb
el-Bağdadî (ö. 463/1071), Muhammed b. Hüseyn el-Beyhakî (ö. 470/1077), İmam Şemsüddin
el-Kirmânî (ö. 786/1384) ise zaman zaman görüş ve rivayetlerine yer verdiği şahsiyetlerdir.
Görüşlerine yer verdiği sufi şahsiyetler içinde ise Mimşad ed-Dîneverî (ö. 299/911),
Cüneyd-i Bağdadî (ö. 297/909), Abdülkerim el-Kuşeyrî (ö. 465/1072 ) , Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî
(ö. 656/1258), Şihabüddin Ömer es-Sühreverdî (ö. 632/1234) en çok öne çıkanlardır.
Nablusî, hem Şam halkı hem de devlet nezdinde saygın bir yere sahip olan Şam’ın Şafii
müftüsü Şeyh İsmail en-Nablusî, Şam’ın Hanefî müftüsü Necmüddin el-Ğazzî ve Şeyhülislam
Abdürrahman el-İmâdî’nin, Mevleviler hakkındaki müspet görüşlerine, Mevlevilerin tasavvufi
uygulamalarının dinin özüne uygun olduğu hususuna bir delil olarak yer vermiştir.
D. Şam’da Mevleviyye Tarikatı Mensuplarına Yöneltilen Eleştiriler
Şam’da Mevlevilere yöneltilen eleştirileri, 17. asırda Osmanlı coğrafyasında giderek
artan ilmiye-sufiye çekişmesinden ayrı düşünmek doğru olmaz. Özellikle Kadızâdeliler ve
Sivasiler mücadelesinden 57 Mevleviler de nasibini almıştır. Öyle ki, oluşan kamuoyu
baskısından etkilenen bazı devlet adamlarının, Mevlevilerin dergâh faaliyetlerine karşı kısmi
kısıtlamalar getirdikleri görülür. Bunların en barizi 1077/1666 yılında Mevlevi ayininin
yasaklanması hadisesidir. Mevleviler yaklaşık on iki yıl süren yasağın kaldırılması58 ile tekrar
dergâhlarında ayin düzenlemeye başlayabilmişlerdir.
Mevleviliğe yöneltilen eleştiriler ve bunlara verdiği cevapları el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de
on başlık altında toplayan Nablusî, her bir başlığı ayrı bir bölüm hâlinde düzenlemiştir. Bunlar:
59
57 Kadızâzeliler ve Sivâsîler mücadelesi hakkında geniş bilgi için bk. Gündoğdu, C. (1998). XVII. Yüzyılda TekkeMedrese
Münasebetleri Açısından Sivâsîler-Kadızâdeliler Mücadelesi. İLAM Araştırma Dergisi. C III, S 1, s. 38-68;
Bilkan, A. F. (2005). XVII. Yüzyılda Medrese ve Tekke Mücadelesinin Osmanlı Şiirine Yansıması. Osmanlı
Araştırmaları Dergisi. S 26, s. 129.
58 Eraydın, S. (2008). Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: MÜİFV Yayınları. s. 368.
59 Bu tenkitlere verilen cevaplar Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi Bölümü 226 numarada
kayıtlı olan nüshada 6a-31a varakları arasında yer almaktadır.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1137
1. Mevlevilerin dergâhta cemaatle namaz kılmaları
2. Mevlevilerin toplantılarında Kur’ân-ı Kerim okuyup hadis-i şerif rivayet etmeleri
3. Dergâha gelen dervişlere ve halktan diğer kişilere vaaz ve nasihatte bulunulması
4. Degâhta Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin Mesnevi’sinin okunması
5. Dergâhta ney ve def gibi çalgı aletlerinin kullanılması ve insanlara musiki
dinletilmesi
6. Mevlevi dervişlerinin deveran yani sema icrâ etmeleri.
7. Dervişlerin sema sırasında yöneticiye eğilerek tazimde bulunmaları
8. Toplu dua edilmesi
9. Evliya’ya ve din büyüklerine övgüde bulunulması
10. Dergâha gelenlerin ibadet amacı dışında farklı niyetlerle toplantıya iştirak ettikleri
Nablusî’nin on bölüme ayırarak ele aldığı eleştiri başlıklarının, aslında “dinin emri olan
ibadetlerin, dinen haram veya sakıncalı olan amellerle birlikte yapılmaması gerektiği” ana fikri
etrafında yoğunlaştığı görülmektedir.
E. Abdülganî en-Nablusî’nin Mevlevileri Eleştirenler Hakkındaki
Değerlendirmeleri ve Bunlara Verdiği Cevaplar
1. Nablusî’nin Mevlevileri Eleştirenler Hakkındaki Değerlendirmeleri
Nablusî, Şam’da Mevlevilere karşı yükselen tenkit oklarının merkezi olarak Şam Emevî
Camiini göstermektedir. Şam’ın bu tarihi ve gözde camiinde sohbet ve ders halkalarını
düzenleyen bazı şahısların, genelde tasavvufi uygulamalara özelde ise Mevlevilerin sema
ayinine karşı çıktıklarını haber vermektedir.60 Bu kişilerin sahip oldukları âlim ve müderris
kimlikleriyle Şam halkının saygısına mazhar olduklarını hatırlatan Nablusî, yakından tanıdığı bu
şahısların aslında ilim kisvesini dünyevî makam ve mevki elde etmek için giydiklerini ve dinî
konularda samimiyetten uzak olduklarını ileri sürmektedir. Nablusî’ye göre tek düşünceleri
geçimlerini sağlayabilecekleri dünya malı ile beraber, müderrislik, müftülük ve kadılık gibi
60 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 5b.
1138* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
devlet nezdinde saygın mevkiler olan bu kişiler, tedris ettikleri şer’î ilimler dışındaki ilim
dallarını faydalı ilimler içinde görmemektedirler.61
Nablusî’nin bu kişiler hakkındaki nitelemeleri ise, onların Mevleviler hakkındaki
düşünce ve ithamlarından geri kalmayacak kadar sert ve kesindir. Nablusî’ye göre bu şahıslar,
ilm-i bâtın olan tasavvufu küçümseyen, dünya ve ahirette sağlayacağı faydaları inkâr eden ve
tasavvufla ilgilenenleri aklı kıt kişiler olarak gören “kâfirler, sapıtanlar ve saptıranlar”dan
başkaları değildirler.62
Mevlevileri tenkit edenlerin dinî konularda samimi olmadıklarını ispat etmek için Şam
Emevî Camiinde bizzat kendisinin şahit olduğu bazı davranışlarından örnekler verir. Nablusî’ye
göre Şam Emevî Camiinde bir araya gelerek Yahya (a.s.)’ın kabrinin etrafında toplanan ve
olmadık konularda sohbet edip birbirlerinin gıybetini ederek gülüşen bu şahsiyetler, orada
medfun olan peygambere açık bir hürmetsizlik içine girmişlerdir. Bu şahısların, sergiledikleri bu
davranışlarla camilerde Allah’ın adının zikri yerine kendi boş sohbetlerini ikame ettiklerini
belirten Nablusî, “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği
evlerde…..” 63 ve “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını yasak eden ve onların
yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir..”
64 ayeti celilelerini de zikrederek, onların bu
şekilde camileri manen harabeye çevirdiklerini ifade eder.65
2. Nablusî’nin Eleştirilere Vediği Cevaplar
Burada Nablusî’nin, bizzat kendisinin kategorize edip on başlık altında topladığı
eleştirilere verdiği cevapları irdelemeye çalışacağız. Bu çalışmadaki sıralamada ise, el-Ukûdü’llü’lüiyye’de
yer alan başlıklar esas alınmıştır.
a. Mevlevilerin Dergâhta Cemaatle Namaz Kılmaları
Mevlevilerin sema ayini öncesi cami yerine dergâhta cemaatle namaz kılmalarını bidat
ve bu davranışlarını fasıklık olarak niteleyenlere verdiği cevap oldukça serttir. Sufi kimliği
kadar güçlü bir ilmî kişiliğe de sahip olan Nablusî, “onların bir araya gelişi cemaatle namaz
kılmak içindir” dedikten sonra cemaatle namazın fıkhî hükmüne değinir ve bu hükmü inkâr
yahut küçümseyenlerin küfre düşeceğini ifade eder. Mevlevilerin cemaatle namaz kılmalarını
61 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b.
62 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 9a.
63 Nûr 24/36.
64 Bakara 2/114.
65 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 8a-b.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1139
değil kıldıkları mekânda icra edilen diğer faaliyetlerden dolayı itirazları olanlara da, bu
durumun Şam’daki camilerden farklı olmadığını, camilerde icra edilen sohbet ve vaazlara
katılan ve kibirlenerek kendisini onlardan daha üstün görenlerin de bu kibirleri sebebiyle büyük
günah işlediklerini belirtir.66
Faydalı ilmin kişiyi manevi fasıklıktan kurtaran ilim olduğunu söyleyen Nablusî, bu
şekilde tasavvufu faydalı ilim olarak niteledikten sonra bu ilme ancak Mevleviler gibi tasavvuf
ehli olanların faaliyetleriyle ulaşılabileceğini belirtir. Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî’nin “Bizim bu
ilmimizi öğrenmeden ölen kişi, bile bile büyük günahlarda ısrar ederek ölen kişi gibidir” sözünü
hatırlatır ve Mevlevileri eleştirenleri uyarır.67
Mevlevihânelerde kılınan namazların akabinde icra edilen sohbet ve diğer tasavvufi
faaliyetleri fasıklık olarak gören zevata, Şam’daki camilerde ezandan namazın kılınışına kadar
sünnete muğayir birçok bidatı sıraladıktan sonra, niçin bunlara sessiz kaldıklarını hatta
desteklediklerini sorar.68
Nablusî, Mevlevilerin şahsında tasavvuf ilmini faydalı ilimler içinde saymayan, bununla
yetinmeyip onu küçümseyen ve tasavvuf ehline hakaret eden bu kişilerin, haddizatında Hz.
Peygamberin sünnetine muhalif davrandıklarını ve sünneti seniyyeyi hafife aldıklarını ileri
sürer. İddiasını ispatlamak için ise, ilm-i bâtın yahut ilm-i kalp olarak zikredilen tasavvufun
geçtiği hadislerden örnekler verir.69
Ebû Talip Mekkî ve İbnü’l-Arabî gibi bazı mutasavvıfların bu konudaki görüşlerine de
değinen Nablusî, bu bölümün sonunda “şayet bu eseri yazarak bu zevatın tenkitlerine cevap
vermeseydim, onlar Mevlevi dervişlerinin icra ettikleri sema ayinine katılmanın haram
olduğunu öne sürerek toplumun kalbine vesvese düşüreceklerdi” der.70
b. Mevlevilerin Toplantılarında Kur’ân-ı Kerim Okuyup Hadis-i Şerif Rivayet
Etmeleri
Mevlevilere yöneltilen ikinci tenkit, dergâhta sema ayini için toplanıldığında Kur’ân-ı
Kerim okunması ve Hz. Peygamber’den hadis rivayet edilmesidir. Kur’ân-ı Kerim okunması ve
Hz. Peygamber’den hadis rivayet edilmesinin amellerin en üstünü ve ibadetlerin en şereflisi
66 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6a.
67 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b.
68 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b-7b.
69 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 9a-b.
70 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12a.
1140* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
olduğunu belirten Nablusî, Mevlevilerin bunları yaparken işe tekebbür, ucub, riya gibi haram
kılınan bazı münkerlerin karışma ihtimalinden dolayı onları tenkit edenlere, bu hususun cami ve
medreselerdeki vaiz ve müderrislerin sohbet ve ilim meclislerinde de pekâlâ söz konusu
olabileceğini dile getirir.71 Mevlevilerin, Allah için bir araya gelip toplanmalarını riya ve ucub
bulaşan ameller gibi gösterip onları fasıklıkla suçlayanlara Hz. Peygamber’in “Allah’ı zikreden
ve nimetlerine hamd eden bir sahabi topluluğuyla yüce Allah’ın iftihar ettiğini meleklerine
haber verdiğini bildiren”72 hadisini hatırlatır.73
Mevlevilerin sema ayini öncesi ibadet kastıyla Kur’ân-ı Kerim okuduklarını ve hadis
rivayet ettiklerini belirten Nablusî, bu hususun âlim veya cahil, tasavvuf ehli olan ve olmayan
herkes tarafından bilindiğini söyler74 ve Hz. Peygamber’in “Ameller niyetlere göredir. Herhkese
niyet ettiği şey vardır..”
75 meşhur hadisini zikrederek bu bölümdeki sözlerini sonlandırır.
c. Dergâhta Dervişlere ve Halktan Diğer Kişilere Vaaz ve Nasihatte Bulunulması
Arapça “va‘aza” kökünden gelen ve “öğüt vermek, ikaz edip sakındırmak” gibi
anlamları bulunan “va‘z” kelimesi,76 genel olarak dinî ve ahlakî konularda bir topluluğa nasihat
etmek olarak tanımlanmaktadır. 77 İnsanların dünya ve âhiretine müteallik konularda onları
bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve uyarmak işlevlerini gören va‘z ve nasihatlerin, kutsal
kitapların içeriğinde de var olduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber’in özellikle namazlardan
71 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12a.
72 Ebû Said el-Hudrî’den gelen bu hadis-i şerifin metni:
“Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve:
– Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu.
– Allah’ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:
– Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? Deyince;
– Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:
– Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlullah (s.a.v)’e benim kadar yakın olup da benden
daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlullah (s.a.v) bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de
onlara:
– “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.
– Bize İslâmiyet’i nasip ederek büyük bir lutufta bulunan Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye
cevap verdiler. Resûlullah (s.a.v):
– “Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sorunca;
– Evet, Vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Elçisi:
– “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle
iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim” buyurdu” (Müslim en-Nîşâbûrî. (1992). Sâhîhu Müslim.
Kitâbü’z-Zikr, 40, İstanbul: Çağrı Yayınları. C III, s. 2075; A. Nesaî. (1992). Kitâbu Âdâbi’l-Kudât, 37, İstanbul:
Çağrı Yayınları. C VIII, s. 249)
73 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12b-13a.
74 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 15b.
75 M. Buhârî. (1992). Sâhîhu Buhârî, Kitâbu Bed’i’l-Vahyi, 1, İstanbul: Çağrı Yayınları. C I, s. 2.
76 C. İbn Manzûr. (1990). Lisânu’l-‘Arab. Beyrut: Dâru’l-Fikr. C VII, s. 466.
77 A. Cürcânî. (1988). Kitâbü’t-ta‘rîfât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. s. 253; Cirit, H. (2012). Va‘z. DİA, C
XXXXII, s. 404-405.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1141
sonra sahabîlerle sohbet ettiği, onlara vaaz ve nasihatte bulunduğu bilinmektedir. Kutsal
kitaplarda yer alan ve peygamberlerin de uyguladığı bu metodun, Mevlevi dergâhlarında sema
ayiniyle beraber icra edildiğini belirten Nablusî, bunların taat olarak çok üstün ve Allah’a
yaklaşma yolları içinde en şereflilerinden biri olduğunu vurgular.78 Bu toplantılara yukarıda
belirtilen amaçlar dışında bir niyetle katılanlar için “……Kim kötü bir iş yaparsa, onunla
cezalandırılır…”79 ayetini hatırlatır.80
Nablusî, asî bir insanın kıldığı namazın, tuttuğu orucun ve haram para ile gittiği haccın
sahih olmadığının söylenemeyeceği gibi, “Ma’siyetler taate engel teşkil etmez” meşhur kaidesi
uyarınca, ibadet ve Allah’a yaklaşma için kurulan Mevlevi meclislerinde yapılanların masiyet
ve bunu yapan dervişlerin fasıklıkla itham edilemeyeceğini belirtir. Önceki dönemlerde yaşamış
ulemâ ve evliyanın, Müslümanların dinî hassasiyetlerini güçlendirmek amacıyla vaaz, ilim
tedrisi ve ilahi hakikatleri anlatma sırasında şiir, kaside ve gazel okuduklarını hatırlatan Nablusî,
İbnü’l-Arabî’nin bu amaca matuf olarak Tercümânü’l-eşvâk adlı eserindeki beyitleri kaleme
aldığını yine onun dilinden aktarır. 81
Bazı müderrislerin ders halkalarına talebelerin rağbet göstermesi için yumuşak bir dil
kullandıkları, onları onore edici davranışlarda bulundukları hatta çok nefis ziyafetler
verdiklerini dile getiren Nablusî, bunları yapacak maddi imkânı bulunmayan Mevlevi
dervişlerinin de sema ayinini kulaklara ziyâfet amacıyla icra ettiklerini ifade eder.82
Nablusî, Şa’bî’nin kendisini ziyarete gelen bazı şahıslara yemek ikramından sonra,
“cenazeye gelmiş kişiler gibi ne duruyorsunuz? Hadi def ve musiki’ye” diyerek onları def
çalmaya ve ilahi söylemeye teşvik ettiği bilgisiyle bu bölümü nihayetlendirir.83
d. Dergâhta Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’nin Mesnevi’sinin okunması
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin şüphesiz en yaygın eseri Mesnevi’sidir. Mevleviler
tarafından çok sayıda şerh ve tercümesi yapılan Mesnevi’nin özellikle ilk on sekiz beyti, diğer
tarikat mensuplarının da rağbet ve ilgisine mazhar olmuş ve şerh edilmiştir.84
78 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 15b.
79 Nisâ 4/123.
80 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16a.
81 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16a.
82 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16b.
83 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 17a.
1142* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Mesnevi okumalarının hem Mevlevi Dergâhlarında hem de Mevlânâ’nın tasavvufi
anlayışını benimseyen Anadolu, Afganistan, Hindistan, Türkistan ve İranlı birçok sufi
tarafından ilk dönemlerden beri devam ettirildiği söylenebilir. Mesnevi ile beraber Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî’nin diğer eserlerinin okunması, tercüme ve şerh edilme faaliyetlerinin,
Sultan Veled döneminde Mevleviliğin kurumsallaşmasından sonra başladığı ve aralıksız devam
ettiği ifade edilir.85 Nureddin Abdurrahman Câmî (ö. 898/1492)’nin şu beyitleri Mevlânâ ile
beraber Mesnevi’sinin de ne kadar meşhur ve okunan bir eser olduğunu göstermektedir.
اين فريدون جهان معنوي بس بود برهان ذاتش مثنوى
من جه كويم وصف آن عاليجناب نيست بيغمبر ولى دارد كتاب
86
Bu manevi cihanın Feridun’u (olan Ademî) Zâtının burhanı oldu (yazdığı)
Mesnevi
Ne diyeyim vasf etmek için o âlîcenâbı Peygamber değil(dir) ama vardır
kitabı
Mevlevi dostlarının talebi üzerine Mesnevi’nin ilk üç cildindeki dibaceleri es-Sirâtü’ssevî
şerhu dîşbâcâti’l-Mesnevi adını verdiği eserinde şerh ettiğini belirten Nablusî, kitabının
sonuna da Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’yi metheden bir kaside eklediğini belirtir.87
Kur’ân kaynaklı ilahi ilimler ile Peygamber’den gelen rabbani marifetlerin tevhid
inancının ve Hz. Muhammed’in getirdiği dinin özünü teşkil ettiğini söyleyen Nablusî, bu
hakikatleri dile getiren Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin manzum eseri olan Mesnevi’nin
okunduğu meclislere katılmayı fasıklık olarak niteleyenlerin Allah’ı inkâr etmiş olacaklarını
ifade eder. Bu tür manzum eserlerle ilgili daha önce İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1566)’nin
verdiği fetvaya istinaden bazı âlimlerin ilmi küçümseyenleri tekfir eden sözlerini örnek
getirerek, ilahi hakikatleri içeren Mesnevi eserinin okunmasını küçümseyen ve bu davranışı
fasıklıkla itham edenlerin küfrünün daha evla olduğunu söyler.88
84 Mesnevinin sadece Anadolu’da otuzdan fazla şerhinden bahsedilir. Bu konuda daha fazla bilgi için bk. Avşar, Z.
(2007). Rûhu’l-Mesnevi’de Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerh Yöntemi. Türkoloji Araştırmaları Dergisi. 2/3 s. 59;
Demirel, Ş. (2009). Dinle Neyden (Menevî’nin İlk Onsekiz Beytinin Türkçe Şerhleri), Elazığ: Manas Yayınları.
85 Kara, M. (2008). Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: Sır Yayıncılık. s. 123.
86 Vâssâf, Sefîne-i Evliyâ., C I, s. 377.
87 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 17a.
88 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 18a.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1143
e. Dergâhta Çalgı Aletleri Kullanılarak İnsanlara Musiki Dinletilmesi
Çalgı âletlerini dinlemenin haram olduğunu ortaya koyan ve bu konuda Hz.
Peygamber’den gelen “Nefsin hoşuna giden şeyleri dinlemek günah, orada oturmak fasıklık ve
dinlediğinden lezzet alması ise küfürdür” ve “Müzik sesi duyduğunda Hz. Peygamber
parmaklarıyla kulağını tıkamıştır” hadisleri esas alan mütekaddimûn fakihlerinin el-Fetâva’lBezzâziyye’de
geçen fetvâlarını öne sürerek Mevlevi dervişlerinin bu uygulamalarını tenkit
edenlerin haksız olduklarını belirtir. Çünkü mutekaddimûn fukehâsının haram kıldığı husus,
kişinin ibadet kastı olmaksızın hevâ ve hevesi için çalgı aletlerini dinlemesidir. Halbu ki burada
kullanılan çalgı aletleri ve icra edilen sema ayini insanları Allah’a yaklaştırmak ve dinî
duygularını pekiştirmek içindir. Bu nedenle buradaki durumun mütekaddimûn fukehâsının
fetvalarında yer alan masiyetle bir tutulamayacağını belirtir. Nablusî, Îzâhu’d-delâlât fî simâ’i’l-
âlât adlı kitabında bu hususları ele aldığını hatırlatarak daha detaylı bilgi edinmek isteyenleri bu
eserine yönlendirir.89
Hz. Peygamber’in hadislerinde çalgı aletleri ile ilgili vurgulanan hususu irdeleyen
Nablusî, bunların mutlak anlamda değil belki nefsani şeyler için kullanılması durumunda haram
olduğunu belirtir. Mevlevilerin bu çalgı aletlerini, dervişlerinin tasavvufi eğitimi için
kullandıklarını dolayısıyla bu şekilde dine hizmet ettiklerini ifade ettikten sonra, onların bu
faaliyetlerinin dinin özüne uygun olduğunu vurgular ve davranışlarının haram ve masiyetle
birlikte anılamayacağını söyler.90
Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin Mesnevi’sinde;
Bişnev în ney çün şikâyet mîküned,
Ez cüdâyîhâ hikayet mîküned
“Şu ney’in nasıl şikâyet etmekte olduğunu dinle. Onun nevâsı ayrılık hikâyesidir”
beytiyle 91 yüce Allah’ın “…Ona ruhumdan üfledim..…” 92 ayetine gönderme yaptığını ve
insanların yaratılışları, dünyevi yaşamlarında Allah’a kulluklarını gözden geçirmeleri
89 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 19a.
90 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 19b-20a.
91 Tahirü’l-Mevlevi, (ts.). Şerh-i Mesnevi. İstanbul: Şamil Yayınevi. C I, s. 49.
92 Hicr 15/29.
1144* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
hususlarına işarette bulunduğunu söyler. Mevlevilerin bu şuurlu amelleriyle aslında ümmetin
üzerinden bazı sorumlulukları kaldırdıklarını ve dine hizmet ettiklerini belirtir.93
f. Mevlevi Dervişlerinin Deveran Esnasında Vecd Hâlindeymiş Gibi Görünmeleri
Mevlevi dervişlerinin deveranının, halk ve emîr âlemlerindeki yaratılış ve yenilenmeyi
temsilen icra edilen bir ayin olduğunu belirten Nablusî, bu uygulamayı Kur’ân’da yer alan
“…doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.”, 94 “Emrimiz ancak tek
emirdir. Göz kırpması gibi (anında gerçekleşmekte)dir.”,95 “…Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl
yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak
yapacağız.”96 ayetlerinin dünya sahnesindeki temsili anlatımı olarak görmektedir. Deveran’ın,
tasavvuf alanındaki telezzüzlerden biri olduğunu ifade eden Nablusî, bu lezzetin, ancak ârif-i
billah olan kişilerce anlaşılabileceğini öne sürer. Ayrıca bu konuda cahilce konuşanları, bunca
lezzetli yiyecek varken sadece arpa ve saman‘a talim eden merkeplere benzetir. Yine bu
hususun fukahâ tarafından “Raks ve Tevâcüd” başlığı altında incelendiğini belirten Nablusî,
fukahâ’nın, yalan ve gösteriş amaçlı raks ve deverana karşı olduklarını ifade ederek bunun
gerçek sufilerin ve kâmil şahsiyetlerin deveran ve vecd hâllerini bağlamadığını belirtir.97
Mevlevilerin kendilerinden önceki kâmil şahsiyetlere benzemek için icra ettikleri bu
deveran ve tevâcüd hâllerinde şayet bazı kusurlar varsa bile, bu durumun Hz. Peygamber’in
“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır”
98 hadisi şerifi mucibince mazur görülmesi
gerektiğini savunur. Nablusi bu bölümü Şihâbüddin Ömer es-Sühreverdî (ö. 632/1234)’nin şu
beytiyle bitirir.99
إن لم تكونوا مثلهم فتشبّهوا ا ّن التشبّه بالكرام فالح
Onlar gibi ol(a)masanız da (onlara) benzemeye çalışınız
Şüphesiz değerli şahsiyetler’e benzemek felah(a ermek)tır.
93 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 20b.
94 Kâf 50/15.
95 Kamer 54/50
96 Enbiyâ 21/104.
97 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 23a.
98 Ebû Davud es-Sicistânî. (1992). Sünen-i Ebî Davûd. Kitâbü’l-libâs, 4031, İstanbul: Çağrı Yayınları. (Kütüb-i Sitte
ve Şerhleriyle Beraber), C IV, s. 314.
99 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 25a.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1145
g. Dervişlerin Deveran Esnasında Eğilerek Ta’zimde Bulunmaları
Mevlevilere yöneltilen eleştiri oklarından biri de dervişlerin deveran sırasında
birbirlerine eğilerek ta’zimde bulunmalarıdır. Bu kişilerin, Enes (r.a.)’in Hz. Peygamber’den
rivayet ettiği “Ey Allah’ın Resûlü! Birbirimize eğilerek tazimde bulunalım mı? Hayır, dedi.
Birbirimize sarılarak selamlaşalım mı? Hayır, dedi. Fakat musâfahâ yapınız dedi.”100 hadisini
delil olarak sunduklarını belirten Nablusî, insanların birbiriyle karşılaştığında selam vermek
amacıyla rukû’a gider gibi eğilerek ta’zimde bulunmalarının mekruh olduğunu fakat bu
kerâhetin deveran sırasında vecd hâlinde yapılan ta’zimi kapsamadığını ve bununla yapılacak
bir kıyaslamanın doğru olmayacağını belirtir. Şayet Mevlevi dervişlerinin deveran sırasında
eğilerek tazimde bulunmaları namazdaki rukû’ gibi düşünülerek mekruh görülecekse o vakit,
dervişlerin ayakta durmaları da kıyam’a, oturmaları da ku’ûd’a benzediğinden onların da
mekruh sayılması gerektiğini söyler101 ve muhaliflerin yaptığı kıyasın hatalı olduğunu ispata
çalışır. Ayrıca Mevlevi dervişlerinin ibadet amacıyla değil saygı ve selamlama kasdıyla rükû‘a
gider gibi şeyhlerine ta’zimde bulunduklarının kabul edilmesi durumunda bile, bunun onların
tekfirini gerektirmeyeceğini belirtir.102
h. Deveran’ın Sonunda Dua Edilmesi
Sözlükte yalvarış ve yakarış gibi anlamlara gelen dua,
103 din, inanç ve toplumsal
farklılıklardan kaynaklanan şekli değişimle beraber, 104 insanlığın ortak uygulamalarından
biridir. Tasavvufta genellikle lisân-ı kâl bazen de lisân-ı hâl ile yapılan dua’nın,105 tarikatların
tasavvufi eğitim sürecinde yazılı ve sözlü olarak uygulayageldikleri önemli bir unsur olduğu
inkâr edilemez.
Mevlevilerin Deveran’ın sonunda kendilerine, orada hazır bulunanlara, devlet başkanına
ve diğer devlet ricaline, İslam ordusuna ve yaşadıkları beldedeki tüm Müslümanlara dua
ettiklerini söyleyen Nablusî, bu davranışın taat ve sevaplı işlerin en büyüğü olduğunu belirtir.
106
Hz. Peygamber’in “Bir kişinin kardeşinin gıyâbında ettiği dua müstecâp bir duadır. Yanı
100 M. İbn Mâce. (1992). Sünen, Kitâbu’l-Edeb, 3702, İstanbul: Çağrı Yayınları. (Kütüb-i Sitte ve Şerhleriyle
Beraber), C II, s. 1220.
101 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 25a-b.
102 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 26a.
103 İbn Manzûr, age., C XIV, s. 257.
104 Cilacı, O. (1994). Dua. DİA, C IX, s. 530.
105 Uludağ, S. (1994). Dua., DİA, C IX, s. 535.
106 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 28a.
1146* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
başındaki melek: Âmîn, sana da aynısını (Allah versin) der”
107 hadisini delil olarak getiren ve
peşi sıra benzer hadisleri de zikreden Nablusî, Mevlevilerin deveran ve dua’larına iştirak
edenleri fasıklıkla itham edenlerin, Hz. Peygamber’in “Dua ibadetin özüdür”,108 “Dua ibadetin
ta kendisidir”
109 diye ifade ettiği bir ameli fasıklık olarak nitelemeleri sebebiyle küfre
düşeceklerini ileri sürer.110
Nablusî, Mevlevilerin deveran duasını fasıklık olarak görenlere, duanın fazileti ile ilgili
hadis-i şerifler için Suyûtî’nin el-Câmi’u’s-sağîr’ini adres gösterirken, bereket ve hayrından
istifade etmeleri için de Mevlevi meclislerine katılmalarını tavsiye eder.111
ı. Evliyâ’nın Medhi ve Kur’ân Kıraatinin Sevabının Onlara Hediye Edilmesi
Bu uygulamanın haddizatında tarikatların hepsinde bulunduğu bilinmektedir.
Mevleviler de deveran’ın sonunda başta Peygamber Efendimiz ve tüm peygamberler olmak
üzere sahabe ve evliyâullah’a umûmen, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî ve şeyhi Şems-i Tebrîzî ile
Mevlevi şeyhlerine hususen övgüde bulunup kıraatin sevabını hediye ederler. Nablusî,
Mevlevilerin bu uygulamasının, sünnete uygun ve Hz. Peygamber’in teşvik ettiği bir davranış
olduğunu belirtir.112
Nablusî, peygamberlerin ve salihlerin zikredildiği ve övüldüğü bir meclisi fasıklıkla
itham edenlerin, Hz. Peygamber’in taat ve ibadet olarak nitelediği bir ameli ma’siyet olarak
görmeleri nedeniyle dinen sakıncalı ve yanlış bir gidişata sahip olacaklarını hatırlatarak113 bu
bölümü bitirir.
i. Dergâha Gelenlerin Farklı Niyetlerle Toplantıya Katıldıkları
Mevlevi dergâhlarındaki meclislere tarikata mensup dervişlerin dışında o bölgede
yaşayan farklı meslek grupları ve halktan çok sayıda insan katılmaktadır. Nablusî, değişik
çevrelerden ve farklı niyetlerle meclise katılanlar olabileceğini ifade ettikten sonra insanların
içlerinde sakladıkları niyetleri ancak Allah’ın bileceğini belirtir ve Hz. Peygamber’in “Hüsn-ü
107 Müslim, age., Kitâbu’d-dua, 86, C III, s. 2094.
108 M. Tirmizî. (1992). Sünen. Kitâbü’d-dua, 3371, İstanbul: Çağrı Yayınları. C V, s. 456.
109 İbn Mâce, age., Kitâbu’d-dua, 3828, C II, s. 1258; Tirmizî, age., Kitâbü’d-dua, 3372, C V, s. 456.
110 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 28b.
111 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29a.
112 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29a.
113 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29b.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1147
zan ibadetin/kulluğun güzelliğinin göstergesidir”
114 hadisini zikrederek “bize düşen insanlar
hakkında hüsn-ü zanda bulunmaktır” der.115
Nablusî, Mevlevilerin meclisine Şeyh İsmail en-Nablusî, Şeyhülislam Abdurrahman el-
İmâdî, Şafii müftüsü Şeyh Necmüddin el-Ğazzî gibi Şam’ın hatırı sayılır âlimlerinin de iştirak
ettiklerini söyler. Dinî konularda hassas ve şeriata muhalif davranışları asla kabul etmeyen bu
şahsiyetlerin, Mevlevi dergâhında bulunmalarını, burada icra edilen ibadet ve tasavvufi
faaliyetlerin dine uygun olduğu anlamına geldiği şeklinde yorumlar.116
Bu risaleyi, kimsenin şahsını hedef almadan, evliyâ ve salihlere muhabbet besleyen
Mevlevi dervişlerini müdafaa amacıyla ve Allah’ın yardımıyla 1096/1685 yılında üç günde telif
ettiğini belirten Nablusî, eseri Şaban ayının otuzunda Çarşamba günü tamamladığını ifade
ederek sözlerine son verir.117
Sonuç
Abdülganî Nablusî, İslami ilimlerdeki yetkin kişiliğini tasavvufla renklendiren cami‘u’tturuk
bir şahsiyettir. Tasavvuf alanındaki gayretleri onu Kâdiriyye ve Ekberiyye ekollerinin
güçlü bir temsilcisi haline getirmiştir. Onun adını taşıyan “Nablusiyye” kolu, Kâdiriyye ve
Ekberiyye tarikatlarını mezceden yeni bir şube olarak tasavvuf tarihindeki yerini almıştır.
Bununla beraber Nablusî, tarikat şeyhliği veya tekke postnişinliğinden daha çok tasavvuf
teorisyeni kimliğiyle tanınmıştır. Farklı tarikat mensupları ve tasavvufi düşünceleri üzerine
yazdığı eserleri, tasavvufi seyahatleri sırasında tanıştığı sufileri savunmak için kaleme aldığı
çalışmalar, onu tarikatlar üstü bir konuma yükseltmiştir.
Nablusî’nin makalemizin ana kaynağını oluşturan el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eseri, onun
çocukluk yıllarına kadar uzanan Mevlevilikle ilgisinin yazılı bir şahididir. Mevlevi
dergâhlarında düzenlenen sema ayininin, Kur’ân’daki yaratılış, hareketlilik ve yenilenmeyi
anlatan derin felsefi anlamların görsel bir temsili olduğunu belirten Nablusî, bunun icrasında
dine aykırı bir hususun bulunmadığını büyük müçtehitlerin ve tanınmış muhaddis ve sufilerin
eserlerinden deliller getirerek ispata çalışmıştır.
114 Ebû Davud, age., Kitâbu’l-Edeb, 4993, C V, s. 266.
115 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29b.
116 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 30b.
117 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 31a.
1148* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Mevlevilere yöneltilen tenkitleri on başlık altında toplayan Nablusî, bu tenkitlere cevap
verirken Kur’ân, sünnet ve tanınmış âlim ve sufilerin eserleri gibi üç kaynaktan deliller
getirmiştir. Nablusî, içinde Şam’ın bazı saygın aydınlarının da bulunduğu bu tasavvuf
muhaliflerine karşı Mevlevileri savunurken, tenkit ettikleri şeylerin bizzat cami ve medreselerde
kurulan vaaz ve ilim meclislerinde de gerçekleştiğini örnekleriyle anlatır ve onların fasıklık ve
masiyet olarak niteledikleri şeyleri bizzat kendilerinin işlediğini beyan eder.
Nablusî Allah’a yaklaşmak, ibadetlere teşvik etmek amacıyla def ve ney gibi
enstrümanların kullanılması ve bu amaçla musiki icra edilmesini günah olarak görmediği gibi
teşvik etmektedir. O, ma’siyet ihtimali bulunsa bile, “ma‘siyetin taate engel teşkil etmediği”
genel fıkhi kaidesinden yola çıkarak Allah için yapılan amellerin fısk ve bunu yapanların
fasıklıkla itham edilemeyeceğini savunur. Yine buradan hareketle Mevlevi dervişlerinin samimi
olarak icra ettikleri ve “tasavvufi telezzüz” olarak nitelediği sema ayinlerinin, dine aykırı olduğu
sonucunun çıkarılamayacağını belirtir.
Kaynaklar
A. Cürcânî, A. (1988). Kitâbü’t-ta‘rîfât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
A. Kuşeyrî. (1990). er-Risaletü’l-kuşeyriyye. (Tahk. Ma’rûf Zarîk, Ali Abdülhamid Baltacî),
Beyrut: Dâru’l-Cîl.
A. M. Ferğâlî. (2005). Abdülganî en-Nablusî hayatuhu ve ârâuhu. Kahire: Mektebetü’l-Îmân.
A. Nablusî. (2003). et-Tuhfetü’n-nablusiyye fi’r-rihleti’t-trablusiyye. (Tahk. Heribert Bûse),
Beyrut: Dâru’n-Neşr.
A. Nablusî. (2009). el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-mevleviyye. (Tahk. Bekrî Alaaddin),
Dimaşk: Dâru Neynevâ.
A. Nablusî. (2010). Murâselatü’n-nablusî vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk. (Tahk. Bekrî
Alaaddin),Dimaşk: Dâru Neynevâ.
A. Nablusî. (2011). el-Mecâlisu’ş-şâmiyye fi’l-mevâ’izi’r-rûmiyye. (Tahk. Hibe el-Malih),
Dimaşk: Dâru Nûri’s-Sabah.
A. Nablusî. el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-mevleviyye. İstanbul: Süleymaniye Yazma
Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi.
A. Nesaî. (1992). Sünen. Kitâbu adâbi’l-kudât. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Akdoğan, B. (1996). Hüccetü’s-sema adlı mûsikî risalesi ve Ankaravî İsmail b. Ahmed’in
musiki anlayışı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. C XXXV.
Alaaddin, B. (1995). Bir çağın öncüsü Abdulgânî Nablûsî hayatı ve fikirleri. (çev. Veysel
Uysal), İstanbul: İnsan Yayınları.
Atâ, A. A. (1987). et-Tasavvufu’l-İslami beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî. Beyrut:
Dâru’l-Cîl.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1149
Avşar, Z. (2007). Rûhu’l-mesnevi’de mesnevi’nin ilk 18 beytinin şerh yöntemi. Türkoloji
Araştırmaları Dergisi, 2/3.
Bilkan, A. F. (2005). XVII. yüzyılda medrese ve tekke mücadelesinin Osmanlı şiirine
yansıması. Osmanlı Araştırmaları Dergisi.
C. İbn Manzûr. (1990). Lisânu’l-‘arab. Beyrut: Dâru’l-Fikr.
Cilacı, O. (1994). Dua. DİA, C IX.
Cirit, H. (2012). Va‘z. DİA, C XXXXII.
Demirel, Ş. (2009). Dinle neyden (mesnevî’nin ilk onsekiz beytinin türkçe şerhleri). Elazığ:
Manas Yayınları.
Durceylan, M. T. (2015). Abdülğanî en-Nablusî’ye ait el-ukûdü’l-lü’lüiyye isimli eserin ârifî
Ahmed Dede tercümesi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ebû Davud es-Sicistânî. (1992). Sünen-i Ebî Davûd. Kitâbü’l-libâs, 4031. İstanbul: Çağrı
Yayınları.
Enver, A. (2010). Mevlevi Şâirleri. (haz. Tahir HAFIZOĞLU), İstanbul: İnsan Yayınları.
Eraydın, S. (2008). Tasavvuf ve tarikatlar. İstanbul: MÜİFV Yayınları.
Gündoğdu, C. (1998). XVII. Yüzyılda tekke-medrese münasebetleri açısından SivâsîlerKadızâdeliler
Mücadelesi. İLAM Araştırma Dergisi.
İ. P. Bağdâdî. (1951). Hediyyetü’l-arifîn Esmâü’l-müellifîn ve Âsârü’l-musannifîn. İstanbul:
Matbaatü’l-Vekâleti’l-Maârifi’l-Celîle.
Kandemir, M. Y. (1999). İbn Gaylân. DİA, C XIX.
Kara, M. (2008). Metinlerle Osmanlılarda tasavvuf ve tarikatlar. İstanbul: Sır Yayıncılık.
Kara, M. (2010). Türk tasavvuf tarihi araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Küçük, S. (2007). Mevleviliğin son yüzyılı. İstanbul: Vefa Yayınları.
M. A. Dernîka. (2006). Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn. Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’lKitab.
M. Buhârî. (1992). Sâhîhu Buhârî. Kitâbu Bed’i’l-Vahyi, 1, İstanbul: Çağrı Yayınları.
M. C. eş-Şattî. (1994). A’yânu dimaşk fi’l-karni’s-sâlise ‘aşere ve nisfi’l-karni’r-râbi’a ‘aşere.
Dimaşk: Dâru’l-Beşâir.
M. E. Süveydî. Def’u’z-zelûm ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm, İstanbul: Süleymaniye Yazma
Eser Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, Numara: 1404.
M. İbn Mâce. (1992). Sünen. Kitâbu’l-Edeb, 3702, İstanbul: Çağrı Yayınları.
M. Tirmizî. Sünen. Kitâbü’d-dua, 3371, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Müslim en-Nîşâbûrî. (1992). Sâhîhu Müslim. Kitâbü’z-Zikr, 40, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Müstakimzâde S. S. E. Şerhu’l-ukûdi’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye. İstanbul: Millet
Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü, Numara: 895.
Ö. R. Kehhâle. (1993). Mu’cemü’l-müellifîn teracumu musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye. Beyrut:
Müessesetü’r-Risale.
1150* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Özdamar, M. (2007). Dersaadet Dergâhları. İstanbul: Kırk Kandil Yayınevi.
Özel, A. (2006). Abdülganî b. İsmail en-Nablusî. DİA, C XXXII.
Pala, A. İ. (2012). Mısır milli kütüphanesinde bulunan fıkıhla ilgili Türkçe yazma eserler. İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi.
Reis, B. (2014). Sufilere yöneltilen tenkitlere bir cevap: Akşemseddin ve def‘u metâini’ssûfiyye
isimli eseri. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi.
S. S. Ahmed Dede. (2003). Mevlevilerin tarihi. (haz. Cem ZORLU), İstanbul: İnsan Yayınları.
S. Vicdânî. (1338). Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Ş. Sâmî. (1311). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası.
Şeyh Mekkî Efendi, Ahmed Neylî Efendî (2004). İbn Arabi müdafaası. (haz. Halil Baltacı),
İstanbul: Gelenek Yayıncılık.
T. el-Kürdî. (2007). Rihletü’ş-şeyh Tâhâ el-kürdî. (Tahk. Ali Necm İsa), Beyrut: Dâru’lKütübi’l-İlmiyye.
Tahirü’l-Mevlevi, (ts.). Şerh-i mesnevi. İstanbul: Şamil Yayınevi.
Tanrıkorur, Ş. B. (2004). Mevleviyye. DİA, C XXVIIII.
Uğur, M. (1994). Deylemî, Şehredâr b. Şîrûye. DİA, C IX
Uludağ, S. (1994). Dua. DİA, C IX.
Uludağ, S. (2011). Tasavvuf ve tenkit. İstanbul: Mavi Yayıncılık.
V. S. Bâsil. (2006). Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’lFârâbî.
Vassâf. H. (2011). Sefîne-i Evliyâ. İstanbul: Kitabevi.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1151
Müstakimzâde Sadüddin Süleyman’ın “el-Ukûdü’l-lü’lüiyye”ye yaptığı şerhin ilk sayfası. Millet
Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü 895 numarada kayıtlı nüsha
ŞEYH ABDÜLGANÎ en-NABLUSÎ’NİN (ö. 1143/1731) MEVLEVİLİK MÜDAFAASI: elUKÛDÜ’L-LÜ’LÜİYYE
FÎ TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MEVLEVİYYE ADLI ESERİ
Abdulcebbar KAVAK
Öz
XVIII. asrın ilk yarısında Şam’ın önde gelen âlim ve mutasavvıflarından
olan Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/1731), telif ettiği üç yüzü aşkın eseri ve
tasavvufi seyahatleriyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Kâdiriyye,
Sühreverdiyye ve Nakşibendiyye tarikatları ile Ekberiyye Mektebine bağlı
olan en-Nablusî, çocukluğundan beri aşina olduğu Mevleviyye tarikatı
mensuplarıyla da dostane ilişkiler kurmuştur. Şam’da Mevleviyye tarikatına
yönelik artan tenkitler karşısında el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eserini kaleme
almış ve bu tarikatın uygulamalarının dinin özüne uygun olduğunu delillerle
ispata çalışmıştır. Bu makalede en-Nablusî’nin yaşadığı dönemde Şam’da
Mevleviliğe yöneltilen eleştirilerin tespiti ve onun el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı
eserinde bu tenkitlere verdiği cevapların irdelenmesi hedeflenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Şeyh Abdülgani en-Nablusî, Şam, Mevlevilik, elUkûdü’l-lü’lüiyye,
XVIII. Asır.
SHEİKH ABDULGANÎ an-NABLUSÎ's (d. 1143/1731) DEFENCE OF
MAWLAWİYYA: HİS WORK CALLED al-UKÛDU’L-LU’LUİYYA FÎ
TARÎKİ’S-SÂDETİ’L-MAWLAWİYYA
Abstract
In the first half of the 18th century, Abdulganî an-Nablusî (d. 1143/1731)-
one of the foremost sufists and scholars of Damascus- attracted attention with
the more than three hundred works he compiled and sufistic trips. an-Nablusî,
who was connected with Qadiriyya, Suhrewardiyya, Naqshbandiyya and
Akbariyya School, had close relations with the Mawlawiyya members with
whom he was familiar since his childhood. Upon the increasing critics
towards the Mawlawiyya Order in Damascus, he published his work called
al-Ukudu’l-lu’luiyya and tried to prove that the applications of this order
were appropriate to religious spirit. In this article, we aim to clarify the critics
made to Mawlawiyya during the period when Nablusi lived in Damascus and
determine his answers to these critics in his work named al-Ukudu’llu’luiyya.
Keywords: Sheikh Abdulganî an-Nablusî, Demascus, Mawlawiyya, alUqûdu’l-lu’luiyye,
XVIII.th century.
Giriş
Tasavvuf, diğer İslami disiplinler gibi doğal bir süreçte ve toplumsal ihtiyacın bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bununla beraber sûfilerin bazı fikir ve düşünceleri ile tasavvufi
eğitim sürecinde uyguladıkları kimi metodlar, tasavvufa karşı olan bazı kişi ve çevrelerce
eleştirile gelmiştir. İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201)’den İbn Teymiyye (ö. 728/1328)’ye, İbn Kayyım
Yrd. Doç. Dr.; Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü,
abdulcebbarkav@gmail.com.
1126* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
el-Cevziyye (ö. 751/1350)’den Muhammed b. Abdulvehhab (ö. 1206/1792)’a kadar pek çok
ilmiye sınıfı mensubu, tasavvufu ve sufilerin uygulamalarını sert bir dille tenkit etmişlerdir.1
Sufilere dışarıdan yöneltilen tenkitlerin yanında, bazı sufilerin de konuya farklı bir zaviyeden
yaklaşarak tasavvuf ehlinin belli bir dönemden sonra tasavvufu anlama ve hakkıyla temsil etme
noktasındaki yetersizliklerini ve samimiyetsizliklerini dile getirdikleri de vakidir. Yaşadığı
dönemi-hicri beşinci asır- kastederek tasavvufun zayıfladığından, yaşantısıyla örnek olan
şeyhlerin ve onlara tabi olan gerçek dervişlerin azaldığından, şeriate bağlılığın gevşediğinden ve
helal ile haramın birbirine karıştırıldığından bahseden Abdülkerim Kuşeyrî (ö. 465/1072)
bunlardan biridir.2
Tasavvufa yöneltilen eleştirilere, bazı mutasavvıflar tarafından yazılan eserlerde cevap
verilmiştir. Bu yapılırken hem olması gerekenler anlatılmış hem de karşı tarafın delilleri
çürütülmeye çalışılmıştır. Ebû Nasr Serrâc et-Tûsî (ö. 378/988)’nin el-Lüma’, Abdülkerim
Kuşeyrî’nin er-Risale adlı eserlerinde kısmen cevap verdikleri bu tenkitler için bazı
mutasavvıflar müstakil eserler kaleme almışlardır. Fatih Sultan Mehmet döneminin tanınmış
âlim ve sufilerinden Akşemseddin olarak tanınan Şemseddin Muhammed b. Hamza (ö.
864/1460)’nın Def’u metâini’s-sûfiyye adlı eseri, genel olarak sufilere yöneltilen eleştirilere,3
Şeyh Mekkî Efendi olarak tanınan Ebu’l-Feth Muhammed b. Müzafferüddin (ö. 926/1519)’nin
el-Cânibu’l-garbî fî halli müşkilâti Şeyh Muhyiddîn İbnü’l-Arabî adlı Farsça eseri İbnü’lArabî’ye
yönelik eleştirilere,4 Muhammed Emîn b. Ali es-Süveydî (ö.1246/1831)’nin Def’u’zzelûm
ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm adlı eseri ise Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî (ö.
1242/1827)’ye yöneltilen tenkit ve ithamlara cevap vermek üzere kaleme alınmıştır.5
Sufilere yöneltilen bu eleştirilerden “edebiyat mektebi” olarak da nitelenen6 Mevlevi
dergâhları da nasibini almıştır. Osmanlı döneminde daha çok şehir hayatının etkin olduğu ilim
ve kültür merkezleri ve sanat çevrelerinde benimsenen Mevleviyye tarikatı 7 mensuplarına
1 Uludağ, S. (2011). Tasavvuf ve Tenkit. İstanbul: Mavi Yayıncılık. s. 14.
2 A. Kuşeyrî. (1990). er-Risaletü’l-Kuşeyriyye. Beyrut: Dâru’l-Cîl, (tahk. Ma’rûf Zarîk, Ali Abdülhamid Baltacî). s.
37.
3 Bu eserle ilgili geniş malumat için bk. Reis, B. (2014). Sufilere Yöneltilen Tenkitlere Bir Cevap: Akşemseddin ve
Def‘u Metâini’s-Sûfiyye İsimli Eseri. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, C II, S 3, s. 37-70.
4
Şeyh Mekkî Efendi, Ahmed Neylî Efendî. (2004). İbn Arabi Müdafaası. (haz. Halil Baltacı), İstanbul: Gelenek
Yayıncılık. s. 31-188.
5 M. E. Süveydî. Def’u’z-zelûm ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad
Efendi Bölümü, Numara: 1404, vr. 13a-71a.
6 A. Enver. (2010). Mevlevi Şairler. (haz. Tahir Hafızoğlu), İstanbul: İnsan Yayınları. s. 21.
7 Osmanlı döneminde ilk olarak Konya, Karahisar (Afyon) ve Kütahya’da açılan Mevlevihanelerin sayısının bir
dönem elli ikiye ulaştığından bahsedilir ki bunların içinde Şam Mevlevihanesi de bulunmaktadır. bk. Kara, M.
(2010). Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları. s. 27.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1127
yöneltilen eleştirilere cevap olarak eser telifinde bulunan çok sayıda mutasavvıf bulunmaktadır.
Bunların içinde Hüccetü’s-sema adlı eserin 8
sahibi ve İstanbul Galata Mevlevihanesi’nin
postnişinlerinden Şeyh Rusûhuddin İsmail el-Ankaravî (ö. 1041/1631), Risaletün fî beyâni
cevâzi devrâni’s-sûfiyye adlı eserin müellifi Ömer Fuâdî el-Kastamonî (ö. 1046/1636), 9
Risaletün fî beyâni cevâzi devrâni’s-sûfiyye adlı bir eseri kaleme alan Evhadüddin Abdülahad
en-Nûrî (ö. 1061/1650) 10 ve el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye adlı eseri
kaleme alan Abdülganî en-Nablusî (ö. 1143/1731) gibi Mevleviyye, Halvetiyye, Kâdiriyye ve
Nakşibendiyye tarikatlarına mensup birçok şeyh yer almaktadır.
Bu makalemizde Abdülganî en-Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’lMevleviyye
adlı eserinde Mevleviyye mensuplarına yöneltilen eleştirilere verdiği cevaplar
incelenip yaptığı müdafaa ele alınacaktır.
A. Abdülganî en-Nablusî’nin Hayatı ve Eserleri
Abdülganî en-Nablusî,11 Haçlı saldırılarının başladığı dönemde Kudüs’ten göç ederek
Şam’a yerleşen12 bir ailenin çocuğu olarak 1050/1641 yılında Şam’da doğmuştur. 13 İlmiye
sınıfına mensup bir ailede yetişen en-Nablusî, ilk eğitimini babasından almış daha sonra
medrese tahsiline başlamıştır. Şam’ın tanınmış âlimlerinden Necmeddin b. Bedreddin el-Ğazzî
(ö. 1061/1651)’nin Emevî Camiindeki hadis dersleri halkasına dâhil olmuş ve onun vefatına
kadar yanında hadis okumaya devam etmiştir.14 Necmeddin el-Ğazzî’den başka ders okuduğu
hocaları ise; Şeyh Mahmud el-Kürdî, Muhammed b. Ömer el-Halebî (ö. 1071/1661),
Muhammed b. Tacüddin el-Mehâsinî (ö. 1072/1662), Muhammed b. Berekât ed-Dimaşkî (ö.
1076/1666), Muhammed b. Muhammed el-Îsâvî (ö. 1080/1670), Şeyh Abdülkadir b. Mustafa
8 Bu eserle ilgili yazılan müstakil bir makale için bk.. Akdoğan, B. (1996). Hüccetü’s-sema Adlı Mûsikî Risalesi ve
Ankaravî İsmail b. Ahmed’in Musiki Anlayışı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C XXXV, S 1, s. 478-
504.
9
Pala, A. İ. (2012). Mısır Milli Kütüphanesinde Bulunan Fıkıhla İlgili Türkçe Yazma Eserler. İslam Hukuku
Araştırmaları Dergisi. S 20, s. 448.
10 Bu eser için bk. Pala, agm., s. 448.
11 Abdülganî Nablusî’nin tam adı Abdülganî b. İsmail b. Abdilganî b. İsmail b. Ahmed b İbrahim ed-Dimaşkî enNablusî’dir.
bk. İ. P. Bağdâdî. (1951). Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-müellifîn ve Âsârü’l-musannifîn.İstanbul:
Matbaatü’l-Vekâleti’l-Maârifi’l-Celîle. C I, s. 590; Ö. R. Kehhâle. (1993). Mu’cemü’l-müellifîn teracumu
musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye. Beyrut: Müessesetü’r-Risale. C II, s.176.
12 A. Nablusî. (2009). el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye. (Tahk. Bekrî Alaaddin), Dimaşk: Dâru
Neynevâ. s. 13.
13 Ş. Sâmî. (1311). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası. C IV, s. 3080; Bağdâdî, age., C I, s. 590; H. Vassâf.
(2011). Sefîne-i Evliyâ. İstanbul: Kitabevi. C I, s. 131; Kehhâle, age., C II, s. 176; M. A. Dernîka. (2006). Mu’cemü’lmüellifîne’s-sûfiyyîn,
Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’l-Kitab. s. 209; Özel, A. (2006). Abdülganî b. İsmail enNablusî.
DİA, C XXXII, s. 268
14 B. Alaaddin. (1995). Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî Hayatı ve Fikirleri. (çev. Veysel Uysal), İstanbul: İnsan
Yayınları. s. 92-93.
1128* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
es-Safûrî (ö. 1081/1671), Şam’ın nakibüleşrafı İbn Hamza, Ali ed-Dâğıstânî, Ahmed b.
Muhammed el-Kalaî, İbrâhim b. Muhammed b. Mansûr el-Fettâl (ö. 1098/1687), Abdülbâkî elHanbelî
(ö. 1071/1661), Kemâleddin Muhammed b. Yahyâ el-Faradî, Muhammed b. Ahmed el-
Üstüvânî (ö. 1072/1662) ve Nûreddin Ali b. Ali eş-Şebrâmellisî (ö. 1087/1677) gibi âlimlerdir.15
Kur’ân ilimleri, hadis, kelam, İslam hukuku, tasavvuf, Arap dili ve edebiyatı, şiir ve
belagat, hendese ve mantık, tarih ve ensâb alanlarında iyi bir eğitim gören Nablusî,16 bu arada
ailesinin uzun süredir devam ettirdiği Türkçe ve Farsça dil eğitimini de ihmal etmemiştir.17
Yirmili yaşlarda başladığı müderrislik görevinin yanında, tasavvuf alanında da ciddi okumalar
yapmaya başlamıştır. İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240), İbn Seb ‘în (ö. 668/1269), Afîfüddin etTilimsânî
(ö. 690/1291), Abdülkerim el-Cîlî (ö. 832/1428) ve Sadreddin Konevî (ö.
673/1274)’nin eserleri ve “vahdetivücut” düşüncesiyle ilgili yorumları Nablusî’yi etkilemiştir.18
O, 1075/1664 yılında çıktığı İstanbul seyahati sırasında Hama’da görüştüğü Kādirî şeyhi
Abdürrezzâk b. Şerafeddin Geylânî’ye intisap etmiştir. Bundan yaklaşık on iki yıl sonra
(1087/1676) yılında Buhara’dan Şam’a gelen Şeyh Ebû Saîd el-Belhî’den Nakşibendiyye
hırkası giymiştir. 19 Şeyh Abdülganî Nablusî intisap ettiği Kâdiriyye, Sühreverdiyye ve
Nakşibendiyye tarikatları20 ile bağlı olduğu Ekberiyye Mektebini Şam’da temsil etmek suretiyle
camiu’t-turuk bir sufi kimliğine sahip olmuştur. Bu meyanda kendisinin müteahhirîn Nakşbendî
şeyhleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu belirtiliyorsa da, 21 onun konumunun
tarikatlar üstü olduğu eser ve icraatlarından anlaşılmaktadır.
Şiir ve edebiyat alanında güçlü bir kaleme sahip olan Nablusî,22 kendi isteğiyle atandığı
Şam’ın Meydan Mahkemesi kadılığından bir dönem yürüttükten sonra istifa etmiş ve
müderrislik görevine geri dönmüştür.23 Bir taraftan Emevî Camiinde hadis dersleri vermeye
başlayan Nablusî, diğer taraftan İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Fusûsü’l-hikem, etTecelliyâtü’l-ilâhiyye
ve Mevâki‘u’n-Nücûm adlı eserlerini okutmaya başlamıştır.24 İbnü’l-Arabî
ve düşüncelerine dair yazdığı çok sayıda eser ile Şarânî’den sonra dikkatleri üzerine çekmiştir.
15 A. Nablusî. (2011). el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fi’l-Mevâ’izi’r-Rûmiyye. (Tahk. Hibe el-Malih), Dimaşk: Dâru Nûri’sSabah.
s. 11-13; Özel, agm., s. 268.
16 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 131; Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 93.
17 Alaaddin, age., s. 93.
18 Sâmî, Kâmûsu’l-a‘lâm, C IV, s. 3080; Alaaddin, age., s. 93-94.
19 Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 11; Özel, agm., s. 268; A. M. Ferğâlî. (2005). Abdülganî en-Nablusî hayatuhu
ve ârâuhu, Kahire: Mektebetü’l-Îmân. s. 77.
20 S. Vicdânî. (1338). Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye, İstanbul: Matbaa-i Âmire. C II, s. 46.
21 Ferğâlî, age., s. 47.
22 Alaaddin, age., s. 94-95.
23 Alaaddin, age., s. 95.
24 Alaaddin, age., s. 95; Özel, agm., s. 268.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1129
Özellikle İbnü’l-Arabî’nin “vahdetivücut” anlayışına dair yaptığı derin analizler ile şöhret
bulmuştur.25
Nablusî’nin altı seyahatinden bahsedilir.26 Kudüs, Mekke, Medine, Bağdat, İstanbul gibi
İslam dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerini dolaştıktan sonra müşahedelerini yazıya
geçiren Nablusî’nin bu çalışmaları, bir süre sonra Batılı seyyah ve araştırmacıların da dikkatini
çekmiştir. 27 Seyahatleri sırasında çok sayıda tekkeyi ziyaret eden ve bu arada birçok
mutasavvıfla görüşen Nablusî’nin en gözde ziyaret mekânları ise Mevlevi Dergâhları olmuştur.
Nablusî’nin hem Şafii hem de Hanefî mezheplerinde sahip olduğu derin bilgi ve zamanı
iyi okuyabilme becerisinin, onu otoriter bir müçtehit hâline getirirken, Kur’ân ve Sünnet’i esas
alan tasavvufi anlayışıyla da dönemin müceddidi ve kutbu olarak öne çıktığı ifade edilir. 28
Tasavvuf felsefesi alanındaki görüş ve yorumlarına katıldığı İbnü’l-Arabî ve kurduğu Ekberiyye
Mektebi’ne destek veren Nablusî, bu gayretini tarikatların geneline teşmil ederek, Şam’da
tasavvuf ve mutasavvıfların görüş ve faaliyetlerine sahip çıkmış ve muhaliflerine karşı onları
yazılı olarak savunan güçlü bir müdafi hâline gelmiştir. Bunun en açık örneklerinden biri onun
Şam Emevî Camii başta olmak üzere Mevleviliğe karşı giderek yükselen ve sertleşen tenkitlere
karşı yazdığı el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye adlı eseridir.
İlmi ve sufiliği kadar telifat hususunda da başarılı ve velut bir şahsiyet olan Nablusî’nin,
üç yüzü aşkın eserinden bahsedilir.29 el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fî mevâ‘izi ehl-i bilâdi’r-Rûmiyye,
et-Tahrîrü’l-hâvî bi şerh-i Tefsîri’l-Beyzâvî, Kenzü’l-hakki’l-mübîn fî ehâdîs-i Seyyidi’lMürselîn,
Şerhu Tarîkati’l-Muhammediyye li’l-Birgivî, Leme‘âtü’l-berki’n-necdî fî şerh-i
tecelliyâtı Azîz Mahmud Efendî, Miftâhü’l-mâiyye fî şerhi Risaleti’n-Nakşbendiyye, Envârü’ssülûk
fî esrâri’l-mülûk, el-Fütûhâtü’l-medeniyye fi’l-hazarâti’l-Muhammediyye, el-Kavlü’l-Âsım
fî kırâati Hafs an Âsım, Dîvânü gazeliyyât, Kifayetü’l-müstefîd fî ilmi’t-tecvîd, Reddü’l-metîn
alâ muntakısi’l-Ârif Muhyiddin, et-Tuhfetü’n-nablusiyye fi’r-rihleti’t-Trablusiyye, Manzûme fî
mulûk-i benî Osman Nablusî’nin farklı disiplinlerde yazdığı eserlerden bazılarıdır.30
25 A. A. Atâ. (1987). et-Tasavvufu’l-İslami beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Cîl. s. 15: V.
S. Bâsil. (2006). Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Fârâbî. s. 13.
26 Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 120-121.
27 A. Nablusî. (2003). et-Tuhfetü’n-Nablusiyye fi’r-rihleti’t-Trablusiyye. (Tahk. Heribert Bûse), Beyrut: Dâru’n-Neşr.
s. 9.
28 Alaaddin, age., s. 97.
29 Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn., C I, s. 590-594; Özel, agm., s. 268-269; Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye. s. 21-50.
30 Sâmî, Kâmûsu’l-a‘lâm, C IV, s. 3081-3083; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 133-138; Kehhâle, Mu’cemü’lmüellifîn.,
C II, s. 176-177; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 209-210; Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s.
21-50.
1130* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Sahip olduğu ilmî ve tasavvufi kimliği ve çok sayıda telifatıyla hicri on ikinci asrın
büyük âlim ve sufileri arasında ilk sıralarda adı geçen Nablusî’den, 31 Kâdiriyye tarikatı ve
Ekberiyye Mektebine bağlılığı sebebiyle “Ğaniyye-i Kâdiriyye” ve “Ekberiyye-i Ğaniyye”
şubelerinin kurucusu olarak bahsedilir.32
Abdülganî Nablusî’nin Şam’da görüştüğü birçok sufi dostu içinde Şeyh Abdurrahman
es-Semmân, Şeyh Ali en-Nebkî ve Şeyh Molla İlyas el-Kürdî en çok dikkat çekenlerdir.33 Bu
zevattan Şeyh Molla İlyas el-Kürdî’nin mezar taşına yazdığı manzume,34 Nablusî’nin dostlarına
olan vefasının yazılı bir şahididir.
Nablusî’nin tasavvufi faaliyetleri kadar talebe yetiştirmeye de önem verdiği
bilinmektedir. Talebeleri içinde Saçaklızâde lakabıyla meşhur olan Muhammed el-Maraşî (ö.
1150/1737), Ahmed ez-Züheyrî (ö. 1153/1740), Musa b. Ali el-Mevlevi (ö. 1157/1744), Mustaf
b. Kemalüddin b. Ali es-Sıddîkî (ö. 1162/1748), Halîl b. Es‘ad el-Bekrî, Abdülvehhâb b.
Mustafa b. İbrâhim ed-Dekdekcî (ö. 1189/1775), Muhammed b. Abdurrahman el-Ba‘lî, İbn
Abdürrezzâk ed-Dimaşkî (ö. 1138/1725), Muhammed b. Ali el-Kübeysî (ö. 1169/1756), Ahmed
b. Muhammed b. Tâhâ el-Makdisî (ö. 1180/1767), İbn Kennân, Ahmed b. Ali el-Menînî (ö.
1172/1758), Muhammed b. Murad el-Murâdî, Muhammed b. Abdurrahman el-Gazzî, Hâmid el-
İmâdî, Muhammed Emîn el-Muhibbî, Hüseyin b. Tu‘me el-Beytümânî (ö. 1175/1761) ve
Halvetiyye tarikatının Bekriyye kolunun kurucusu Kutbeddin Mustafa el-Bekrî en çok
tanınanlardır.35
Abdülganî en-Nablusî 24 Şa’bân 1143/4 Mart 1731 tarihinde 93 yaşında Şam’da vefat
etmiş ve evine defnedilmiştir.36 Nablusî’nin sandukasının baş tarafındaki şu yazı onu İbnü’lArabî’nin
tercümanı olarak tanıtmaktadır.37
Aşk ile gel meşhed-i pâke kabul itsün seni
Tercümân-ı Şeyh-i Ekber Hazret-i Abdülganî
31 Sâmî, age., C IV, s. 3080;
32 Vicdânî, Tomâr, C II, s. 46-47.
33 T. el-Kürdî. (2007). Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ el-Kürdî. (Tahk. Ali Necm İsa), Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye. s. 147-
153.
34 el-Kürdî, age., s. 152.
35 Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 13-14; Özel, agm., s. 268.
36 Sâmî, Kâmûsu’l-a’lâm, C IV, s. 3081; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 132; Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, C II, s.
176; Özel, agm., s. 268; Ferğâlî, age., s. 63.
37 Vassâf, age., C I, s. 132.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1131
B. Abdülganî en-Nablusî’nin Mevlevilikle İlişkisi
Şam’da Mevleviyye tarikatı adına bilinen ilk ciddi faaliyetin XVI. asırda açılan Mevlevi
Dergâhı olduğu söylenir. Bu dergâh, Anadolu’da Afyonkarahisar Mevlevihânesi şeyhi Abâpûş-i
Velî (ö. 890/1485)’nin oğlu Divane Mehmet Çelebi (ö. 951/1544)’nin girişimleriyle açılmış38 ve
uzun süre Şam halkına hizmet vermiştir. Abdülganî Nablusî’nin yaşadığı dönemde dinî ve
tasavvufi sohbetleri, sanat ve musiki alanındaki faaliyetleri ile Şam’daki en faal dergâhlardan
biri olduğu, dergâh mensuplarına yöneltilen tenkitlerden anlaşılmaktadır.39
Nablusî’nin Şam’daki Mevlevilerle ilk tanışması dokuz yaşında iken gerçekleşmiştir.
Babasıyla beraber 1059/1649 yılında gittiği Mevlevi Dergâhında karşılaştığı dervişler,40 duygu
dünyasını derinden etkilemiş ve hayatı boyunca sürecek bir iz bırakmıştır. 1101/1690 yılında
Kudüs seyahati sırasında orada bulunan Mevlevi Dergâhını ziyaret eden Nablusî, hissiyatını bir
kaside ile dile getirmiştir. Yine 1111/1700’de Trablus seyahatinde uğradığı Mevlevi
Dergâhı’nın mimarisine hayran kalmıştır.41
Şam’da tasavvufi faaliyet yürüten birçok Mevlevi şeyhi içinde, Dîvâne Mehmet
Çelebi’den başka Hicâzî Dede (ö. 980/1572), Dâlî Dede, Derviş Dede (ö. 980/1572), Şeyh Karî-
i Ahmed el-Vefâyî (ö. 1005/1597), Karamanî Kartal Derviş Muhammed Dede (ö. 1017/1608),
Sabûhî Ahmed Dede (ö. 1057/1648), Âlemî(İlmî) Dede (1070/1660), Larendeli Derviş Hamza
Dede, Derviş Samtî, Sultan Dîvânî, Derviş Feyzî (ö. 1100/1688), Seyyid Nesîb Yûsuf Dede ve
Şeyh Said el-Ahmedî el-Mevlevi (ö. 1286/1870)’nin isimleri öne çıkmaktadır.42
Nablusî’nin, “Ey Mustafa! 1075/1665 yılında Anadolu’ya gitmek nasip olduğunda
Mevleviliğin kurucusu Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’yi ziyaret etmek için
Konya’ya doğru yola çıktık. Bu arada içimizden “Şayet bu ziyaretimizi kabul ediyorsa
türbesinin kapısını açık bulalım diye geçirdik. Oraya vardığımızda kapısının kilitli olduğunu
gördük. Kapıya ulaştığımızda kilidi düştü ve kapı açıldı. Biz de girip Fatiha okuduk. Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’nin ruhaniyetinin büyük ve beyaz bir kuş suretinde mezarının
38 Tanrıkorur, Ş. B. (2004). Mevleviyye. DİA, C XXXVIII, s. 469. Şam’daki Mevlevihane’nin 993/1585 yılında
açıldığı konusunda Arap müelliflerin ve diğer araştırmacıların müttefik oldukları belirtilir ki (bk. Küçük, S. (2007).
Mevleviliğin Son Yüzyılı. İstanbul: Vefa Yayınları. s. 315) bu, Tanrıkorur’un verdiği tarihten yaklaşık yarım asır
sonrasına denk gelmektedir.
39 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6a-30b.
40 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 14.
41 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 15.
42 M. C. eş-Şattî. (1994). A’yânu Dimaşk fi’l-karni’s-sâlise ‘aşere ve nisfi’l-karni’r-râbi’a ‘aşere, Dimaşk: Dâru’lbeşâir.
s. 134; S. S. Ahmed Dede. (2003). Mevlevilerin Tarihi. (haz. Cem Zorlu), İstanbul: İnsan Yayınları. s. 287,
288, 291, 293, 296, 298, 301, 319; Enver, age., s. 65, 99, 108, 172, 213, 215, 268, 271.
1132* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
üzerinde durduğunu gördük. Bizi gördüğünde yavaş yavaş küçülmeye başladı. Ta ki serçelerden
çok daha küçük bir hâl aldı. Onun için ağzımızı açtık. Ağzımıza girince de onu yuttuk”43 diye
Mustafa el-Hamevî adlı bir talebesine anlattığı bu hatırası, onun Mevlevilikle niçin bu kadar
ilgili olduğu hususunda önemli ipuçları vermektedir.
Nablusî’nin Mevleviyye tarikatıyla ilişkisi sadece dergâh ziyaretleriyle sınırlı değildir.
Telifatı arasında yer alan el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, es-Sirâtü’s-sevî
şerhu dîbâcâti’l-Mesnevi, Îzâhu’d-delâlât fî simâ‘i’l-âlât, Fethü’l-Kerîmi’l-Vehhâb fi’l-‘ulûmi’lmüstefâde
mine’n-nay ve’ş-Şebbâb adlı eserleri 44 ile Vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk adlı
eserinde yer alan bazı mektupları, 45 Mevlevilikle ne kadar yakından ilgilendiğinin bir
göstergesidir. Nablusî’nin, çocukluğundan beri gerek Şam’da gerekse diğer şehirlerde bulunan
Mevlevi Dergâhlarında, ayin ve sohbetlerine katıldığı Mevleviler, itikadı ve tasavvufi anlamda
onda olumlu bir izlenim bırakmışlardır. Bunun içindir ki, Nablusî, Mevlevilerin dergâhlarında
düzenledikleri sema ve diğer uygulamaların, Şeriat’a uygunluğu noktasında en ufak bir şüphe
duymamış ve onları sonuna kadar savunmuştur.
C. el-Ukûdu’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eser
1. Eserle İlgili Genel Bilgiler
Şeyh Abdülganî en-Nablusî’yi Mevlevilikle ilgili kılan başlıca eser el-ukûdü’l-lü’lüiyye
adlı Arapça çalışmasıdır. Nablusî’nin 1096/1685 yılında kaleme aldığı bu eseri, Mevleviler
arasında ayrı bir ilgiye mazhar olmuştur. Öyle ki, Nablusî henüz hayatta iken Mevlevi
şairlerinden 46 Yenikapı Mevlevihanesi postnişini 47 olan Ârifî Ahmed Dede (ö. 1137/1724)
tarafından tercüme edilmiştir.48 Bu eser, Mevlevi dergâhlarında icra edilen sema ayinlerinde
43 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 16.
44 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C I, s. 136-137; Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, s. 17-21.
45 Tekirdağın Hayrabolu kazasına gönderdiği “Tevâcüd ve Raks” hakkındaki mektubu ile Edirne’de bir dostuna
gönderdiği “es-Simâ’ mine’l-lehvi’l-mubâh” başlıklı mektubu, Mevlevilere yöneltilen tenkitlere dolaylı olarak verilen
cevapları ihtiva etmektedir. bk. A. Nablusî. (2010). Murâselatü’n-Nablusî vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk. (Tahk.
Bekrî Alaaddin), Dimaşk: Dâru Neynevâ. s. 128, 179-180.
46 Enver, Mevlevi Şâirler, s. 217.
47 Özdamar, M. (2007). Dersaadet Dergâhları. İstanbul: Kırk Kandil Yayınevi. s. 222-223.
48 Eserin tercümesinin yazma nüshaları için bk.
1. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Nadir Eserler Bölümünde 2185 numarada kayıtlı olan 76 varaklık
nüsha.
2. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü 3038 numarada kayıtlı olan 88
varaklık nüsha.
3. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, H. Hayri-ABD Efendi Bölümü 099 numarada kayıtlı olan 45
varaklık nüsha.
4. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmalar Bölümü 601 numarada kayıtlı 42
varaklık nüsha.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1133
sergilenen tüm uygulamaları içerdiği için sema risalesi olarak da niteleyenler olmuştur. 49
Osmanlı döneminde Mevlevi dergâhlarının çok faal olduğu Kahire, Bağdat, Şam, Konya ve
İstanbul gibi pek çok ilim kültür merkezinde el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’nin yazma nüshaları
bulunmaktaydı.50 Makalemizde esas aldığımız yazma nüsha, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi Bölümü 226 numarada kayıtlıdır. Abdülcelil b. Mustafa b. İsmail
b. Abdilganî en-Nablusî’nin 14 Zilhicce 1211/ 10 Haziran 1797 tarihinde istinsah ettiği51 bu
nüsha, 31 varaktan oluşmaktadır.
Eser şu tahmid cümleleriyle başlamaktadır:
بسم هللا الرحمن الرحيم
الحمد هلل الذي قطع بسيف الحق دابر من إستحق وأذل كالم الجاهل بساطع نور البيان و خذل من تعّرض لفقراء الطريق
52 فاورده موارد الحرمان .
“Rahman Rahîm Allah’ın Adıyla
Hak kılıcıyla müstahak olanların akıbetini kesen ve cahillerin sözünü, beyan nurunun
zuhuruyla zelil kılan ve tarikatın fakirlerine/dervişlerine karşı çıkanları alçaltıp mahrumiyete
sürükleyen Allah’a hamd olsun.”
Ârifî Ahmed Dede’nin el-Ukûdu’l-lu’luiyye’ye yaptığı tercüme farklı zamanlarda
istinsah edilmiştir. el-Ukûdu’l-lu’luiyye’ye’nin Türkçe olarak yapılan şerhi53 ise Müstakimzâde
5. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmalar Bölümü 1040 numarada kayıtlı 69
varaklık nüsha.
6. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Yazmalar Bölümü 290 numarada kayıtlı 50 varaklık nüsha.
7. Ankara Milli Kütüphane 080 numarada kayıtlı olan ve Derviş Hüseyin Niyazi Mevlevi’nin istinsah ettiği nüsha.
8. Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Bölümü, Ms. or. oct.1905 numarada kayıtlı olan nüsha.
49 Durceylan, M. T. (2015). Abdülğanî en-Nablusî’ye Ait el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye İsimli Eserin Ârifî Ahmed Dede
Tercümesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 22.
50 Eserin Türkiye’deki farklı kütüphanelerde bulunan yazma nüshaları:
1. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 03179 numarada kayıtlı olan nüsha.
2. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yahya Tevfik 190 numarada kayıtlı olan nüsha.
3. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nafiz Paşa 396 numarada kayıtlı olan nüsha.
4. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad Efendi 1585 numarada kayıtlı olan nüsha
5. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi 226 numarada kayıtlı olan nüsha.
6. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Fatih 2857 numarada kayıtlı olan nüsha
51 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi, numara: 226, vr.
31a
52 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 2a.
53 Şerhinin yazma nüshaları için bk.
1. Konya Mevlana Müzesi Türkçe Yazmalar Bölümü, 2165 numarada kayıtlıdır. Şerhu Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’ssâdâti’l-Mevleviyye,
1211/1796 tarihinde istinsah edilen bu nüsha talik olarak yazılmış 36 varak ve 25’er satırdır.
2. Terceme-i Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’s-sâdâti’l-Mevleviyye, İstanbul Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma
Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Koleksiyonu, 595 numarada kayıtlıdır. 129 sayfa olan eser 19’ar satırdan
oluşmaktadır.
1134* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
lakaplı Sa’düddin Süleyman Efendi (ö. 1202/1787)’ye aittir. Müstakimzâde Sa’düddin Efendi,
bu eseriyle ilgili olarak “bu çalışmasının tam bir şerh olmadığını belki şerhle karışık bir tercüme
olarak nitelenebileceğini” söylemektedir.54
Bu eser 1329/1911 yılında Şam Mevlevi Tekkesi postnişini Şeyh Muhammed Said
Efendi tarafından matbu hâle getirilmiştir. 32 sayfa olarak basılan eser için, Muhammed Sabri
Mevlevi’nin 25 Şaban 1280/4 Şubat 1864 tarihinde istinsah ettiği nüsha esas alınmıştır.
Muhammed Sabri Efendi nüshası, Abdülganî Nablusî’ye ait asıl yazma nüshayla bire bir
karşılaştırıldıktan sonra Muktebes Matbaasında basılmıştır.
el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eserle ilgili son dönemde yapılan en ciddi çalışma ise Bekrî
Alaaddin’e aittir. Alaaddin’in tahkik ederek bir de takdim yazdığı bu eser, Şam’da Dâru’nNeynevâ
tarafından 2009 yılında bastırılmış olup 81 sayfadan oluşmaktadır.
2. Eserin Kaynakları
Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de kullandığı kaynaklarını genel olarak üç kategoride
ele alabiliriz.
a. Kur’ân-ı Kerim
Nablusî’nin Mevlevilere yapılan tenkitlere cevap verirken kullandığı kaynakların
başında Kur’ân-ı Kerim yer alır. O, Mevlevilerin dergâhlarında icra ettikleri uygulamaların
dinin özüne uygun olduğunu ispat etmek için Kur’ân-ı Kerim’den bir veya daha fazla ayeti delil
olarak getirmeye gayret eder.
b. Hadis-i Şerifler
Nablusî’nin eserinde başvurduğu ikinci kaynak hadis-i şeriflerdir. O, tenkitleri çürütmek
için sık sık hadislere başvurmaktan geri durmamıştır. Hadislerin yer aldığı kaynaklar hususunda
ise, sûfiyyenin genelinde görüldüğü üzere, çok seçici davranmaz ve yaygın hadis kaynakları
dışından da alıntı yapmaktan çekinmez. Bu meyanda hadislerinden istifade ettiği kaynaklar
3. Şerhu Ukûdi’l-lülüiyye fî tarîki’s-sâdâti’l-Mevleviyye, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Koleksiyonu Şeriyye 895
numarada kayıtlıdır. 345 sayfa olan eserin her sayfasında 19 satır bulunmaktadır.
4. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail 179 numarada kayıtlı olan nüsha.
5. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, İzmir 298 numarada kayıtlı olan nüsha
6. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Halet Efendi 379 numarada kayıtlı olan nüsha.
7. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud 2348 numarada kayıtlı olan nüsha.
54 Müstakimzâde Sa’düddin Süleyman Efendi, Şerhu’l-ukûdi’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, İstanbul:
Millet Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü Numara: 895, vr. 2a. Bu yazma nüshaya normal sayfa numaraları da
verilmiştir. Sayfa numarası esas alındığında yukarıdaki bilgi 3. Sayfada yer almaktadır.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1135
arasında Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî (ö. 256/870), Müslim b. el-Haccâc
b. Müslim el-Kuşeyrî (ö. 261/875), Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Yezîd et-Tirmizî (ö. 279/892)’nin
Câmi‘u’s-sahîh’i, Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvînî (ö. 273/887), Süleymân b. el-Eş‘as b.
İshâk es-Sicistânî el-Ezdî (ö. 275/889), Ahmed b. Şuayb b. Alî en-Nesâî (ö. 303/915) ve Alî b.
Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî (ö. 385/995)’nin Sünen’leri, Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”i, edDârekutnî,
et-Taberânî, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Kûfî (ö. 235/849)’nin
el-Musannef”i, İbn Gaylân (ö. 440/1049)’ın55 Gaylâniyyât’ı, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed
el-Büstî (ö. 354/965)’nin Sahîh’i, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr b. Muhammed esSuyûtî
(ö. 911/1505)’nin el-Câmi‘u’s-saġîr min hadîsi’l-beşîri’n-nezîr, Muhammed Abdürraûf
b. Tâcil‘ârifîn el-Münâvî (ö. 1031/1622)’nin Feyzü’l-kadîr şerhu’l-câmi‘i’s-sağîr, Ebû Mansûr
Şehredâr b. Şîrûye b. Şehredâr (ö. 558/1163)’ın Müsnedü’l-Firdevs’i
56, Bedrüddîn Mahmûd b.
Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed el-Aynî (ö. 855/1451)’nin ‘Umdetü’l-kârî fî şerh-i Sahîhi’l-Buhârî
ile sadece isimlerine yer verilen Yahyâ b. Maîn b. Avn el-Mürrî el-Bağdâdî (ö. 233/848),
Muhammed b. Alî b. Hasen et-Tirmizî (ö. 320/932), ve İbn Asâkir yer almaktadır.
c. Tanınmış Büyük Şahsiyetlerin Eserleri
Nablusî’nin el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de başvurduğu üçüncü kaynağı ise İslam dünyasında
fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf ilimlerinde isim yapmış şahsiyetlerin eserleri ile bunlara ait yaygın
söz ve içtihatlardır. Ebû Hanîfe, İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel gibi mezhep
imamlarının görüşlerine yer veren Nablusî, farklı dönemlerde yaşamış ve İslam dünyasında
eserleriyle saygın bir yer edinmiş diğer şahsiyetlerden de alıntılar yapar. Ebû Nuaym Ahmed b.
Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî (ö. 430/1038)’nin Hilyetü’l-evliyâ ve tabakâtü’l-asfiyâ, Ebû Bekr
Ahmed b. Alî b. Sâbit el-Bağdâdî (ö. 463/1071)’nin Târîhu Bağdat, Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö.
638/1240)’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-Kerderî elHârizmî
el-Bezzâzî (ö. 827/1424)’nin el-Fetâva’l-Bezzâziyye, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebî
Bekr b. Muhammed es-Suyûtî (ö. 911/1505)’nin el-Eşbâh ve’n-nezâir, Şihâbüddîn Ahmed b.
Muhammed b. Ebî Bekr el-Kastallânî (ö. 923/1517)’nin el-Mevâhibü’l-ledünniyye, İmam
55 İbn Gaylân’ın tam adı Ebû Tâlib Muhammed b. Muhammed b. İbrâhîm b. Gaylân el-Bezzâz el-Hemdânî’dir.
347/958 yılında doğan İbn Gaylân yıllarca Ebû Bekir eş-Şâfiî’nin yanında hadis okuduktan sonra Nîşâburlu
muhaddislerden İbrâhim b. Muhammed el-Müzekkî ile Basralı hadis râvisi Ebü’l-Hasan Ali b. Kâsım en-Neccâd’ın
yanında da hadis okumaya devam etmiştir. Hocalarından Ebû Bekir eş-Şâfiî’den 352/963—354/965 yılları arasında
rivayet ettiği 10.000 hadisi “Gaylâniyyât” adlı eserde toplamıştır. İbn Gaylân 6 Şevval 440/14 Mart 1049 tarihinde
Bağdat’ta vefat etmiştir. bk. Kandemir, M. Y. (1999). İbn Gaylân. DİA, C XIX, s. 505.
56 Bu eser Deylemî’nin babasının Kitâbü’l-Firdevs adlı eserinde yer alan hadislerin isnadlarını bir araya toplamış ve
bu yeni esere Müsnedü Firdevsi’l-ahbâr adını vermiştir. bk. Uğur, M. (1994). Deylemî, Şehredâr b. Şîrûye. DİA, C
IX, s. 266.
1136* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Abdülvehhâb eş-Şa’rânî (ö. 973/1565)’nin Levâkihu’l-envâr fî tabakâti’l-ahyâr, Birgivî
Mehmed Efendi (ö. 981/1573)’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye,
Necmüddîn Muhammed b. Muhammed el-Gazzî ed-Dımaşkî (ö. 1061/1651)’nin Hüsnü’ttenebbüh
li-mâ verede fi’t-teşebbüh, Ebû Talib el-Mekkî (ö. 386/996)’nin Kûtü’l-kulûb, Gazzâlî,
İbn Ğanem el-Makdisî’nin Hallü’r-rumûz, İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1566)’nin el-Fetâvâ’sı,
en çok başvurduğu eserlerdir. Şa’bî (ö. 104/722), Ebû Nu’aym el-İsfahânî (ö. 430/1038), Hatîb
el-Bağdadî (ö. 463/1071), Muhammed b. Hüseyn el-Beyhakî (ö. 470/1077), İmam Şemsüddin
el-Kirmânî (ö. 786/1384) ise zaman zaman görüş ve rivayetlerine yer verdiği şahsiyetlerdir.
Görüşlerine yer verdiği sufi şahsiyetler içinde ise Mimşad ed-Dîneverî (ö. 299/911),
Cüneyd-i Bağdadî (ö. 297/909), Abdülkerim el-Kuşeyrî (ö. 465/1072 ) , Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî
(ö. 656/1258), Şihabüddin Ömer es-Sühreverdî (ö. 632/1234) en çok öne çıkanlardır.
Nablusî, hem Şam halkı hem de devlet nezdinde saygın bir yere sahip olan Şam’ın Şafii
müftüsü Şeyh İsmail en-Nablusî, Şam’ın Hanefî müftüsü Necmüddin el-Ğazzî ve Şeyhülislam
Abdürrahman el-İmâdî’nin, Mevleviler hakkındaki müspet görüşlerine, Mevlevilerin tasavvufi
uygulamalarının dinin özüne uygun olduğu hususuna bir delil olarak yer vermiştir.
D. Şam’da Mevleviyye Tarikatı Mensuplarına Yöneltilen Eleştiriler
Şam’da Mevlevilere yöneltilen eleştirileri, 17. asırda Osmanlı coğrafyasında giderek
artan ilmiye-sufiye çekişmesinden ayrı düşünmek doğru olmaz. Özellikle Kadızâdeliler ve
Sivasiler mücadelesinden 57 Mevleviler de nasibini almıştır. Öyle ki, oluşan kamuoyu
baskısından etkilenen bazı devlet adamlarının, Mevlevilerin dergâh faaliyetlerine karşı kısmi
kısıtlamalar getirdikleri görülür. Bunların en barizi 1077/1666 yılında Mevlevi ayininin
yasaklanması hadisesidir. Mevleviler yaklaşık on iki yıl süren yasağın kaldırılması58 ile tekrar
dergâhlarında ayin düzenlemeye başlayabilmişlerdir.
Mevleviliğe yöneltilen eleştiriler ve bunlara verdiği cevapları el-Ukûdü’l-lü’lüiyye’de
on başlık altında toplayan Nablusî, her bir başlığı ayrı bir bölüm hâlinde düzenlemiştir. Bunlar:
59
57 Kadızâzeliler ve Sivâsîler mücadelesi hakkında geniş bilgi için bk. Gündoğdu, C. (1998). XVII. Yüzyılda TekkeMedrese
Münasebetleri Açısından Sivâsîler-Kadızâdeliler Mücadelesi. İLAM Araştırma Dergisi. C III, S 1, s. 38-68;
Bilkan, A. F. (2005). XVII. Yüzyılda Medrese ve Tekke Mücadelesinin Osmanlı Şiirine Yansıması. Osmanlı
Araştırmaları Dergisi. S 26, s. 129.
58 Eraydın, S. (2008). Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: MÜİFV Yayınları. s. 368.
59 Bu tenkitlere verilen cevaplar Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi Bölümü 226 numarada
kayıtlı olan nüshada 6a-31a varakları arasında yer almaktadır.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1137
1. Mevlevilerin dergâhta cemaatle namaz kılmaları
2. Mevlevilerin toplantılarında Kur’ân-ı Kerim okuyup hadis-i şerif rivayet etmeleri
3. Dergâha gelen dervişlere ve halktan diğer kişilere vaaz ve nasihatte bulunulması
4. Degâhta Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin Mesnevi’sinin okunması
5. Dergâhta ney ve def gibi çalgı aletlerinin kullanılması ve insanlara musiki
dinletilmesi
6. Mevlevi dervişlerinin deveran yani sema icrâ etmeleri.
7. Dervişlerin sema sırasında yöneticiye eğilerek tazimde bulunmaları
8. Toplu dua edilmesi
9. Evliya’ya ve din büyüklerine övgüde bulunulması
10. Dergâha gelenlerin ibadet amacı dışında farklı niyetlerle toplantıya iştirak ettikleri
Nablusî’nin on bölüme ayırarak ele aldığı eleştiri başlıklarının, aslında “dinin emri olan
ibadetlerin, dinen haram veya sakıncalı olan amellerle birlikte yapılmaması gerektiği” ana fikri
etrafında yoğunlaştığı görülmektedir.
E. Abdülganî en-Nablusî’nin Mevlevileri Eleştirenler Hakkındaki
Değerlendirmeleri ve Bunlara Verdiği Cevaplar
1. Nablusî’nin Mevlevileri Eleştirenler Hakkındaki Değerlendirmeleri
Nablusî, Şam’da Mevlevilere karşı yükselen tenkit oklarının merkezi olarak Şam Emevî
Camiini göstermektedir. Şam’ın bu tarihi ve gözde camiinde sohbet ve ders halkalarını
düzenleyen bazı şahısların, genelde tasavvufi uygulamalara özelde ise Mevlevilerin sema
ayinine karşı çıktıklarını haber vermektedir.60 Bu kişilerin sahip oldukları âlim ve müderris
kimlikleriyle Şam halkının saygısına mazhar olduklarını hatırlatan Nablusî, yakından tanıdığı bu
şahısların aslında ilim kisvesini dünyevî makam ve mevki elde etmek için giydiklerini ve dinî
konularda samimiyetten uzak olduklarını ileri sürmektedir. Nablusî’ye göre tek düşünceleri
geçimlerini sağlayabilecekleri dünya malı ile beraber, müderrislik, müftülük ve kadılık gibi
60 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 5b.
1138* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
devlet nezdinde saygın mevkiler olan bu kişiler, tedris ettikleri şer’î ilimler dışındaki ilim
dallarını faydalı ilimler içinde görmemektedirler.61
Nablusî’nin bu kişiler hakkındaki nitelemeleri ise, onların Mevleviler hakkındaki
düşünce ve ithamlarından geri kalmayacak kadar sert ve kesindir. Nablusî’ye göre bu şahıslar,
ilm-i bâtın olan tasavvufu küçümseyen, dünya ve ahirette sağlayacağı faydaları inkâr eden ve
tasavvufla ilgilenenleri aklı kıt kişiler olarak gören “kâfirler, sapıtanlar ve saptıranlar”dan
başkaları değildirler.62
Mevlevileri tenkit edenlerin dinî konularda samimi olmadıklarını ispat etmek için Şam
Emevî Camiinde bizzat kendisinin şahit olduğu bazı davranışlarından örnekler verir. Nablusî’ye
göre Şam Emevî Camiinde bir araya gelerek Yahya (a.s.)’ın kabrinin etrafında toplanan ve
olmadık konularda sohbet edip birbirlerinin gıybetini ederek gülüşen bu şahsiyetler, orada
medfun olan peygambere açık bir hürmetsizlik içine girmişlerdir. Bu şahısların, sergiledikleri bu
davranışlarla camilerde Allah’ın adının zikri yerine kendi boş sohbetlerini ikame ettiklerini
belirten Nablusî, “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği
evlerde…..” 63 ve “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını yasak eden ve onların
yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir..”
64 ayeti celilelerini de zikrederek, onların bu
şekilde camileri manen harabeye çevirdiklerini ifade eder.65
2. Nablusî’nin Eleştirilere Vediği Cevaplar
Burada Nablusî’nin, bizzat kendisinin kategorize edip on başlık altında topladığı
eleştirilere verdiği cevapları irdelemeye çalışacağız. Bu çalışmadaki sıralamada ise, el-Ukûdü’llü’lüiyye’de
yer alan başlıklar esas alınmıştır.
a. Mevlevilerin Dergâhta Cemaatle Namaz Kılmaları
Mevlevilerin sema ayini öncesi cami yerine dergâhta cemaatle namaz kılmalarını bidat
ve bu davranışlarını fasıklık olarak niteleyenlere verdiği cevap oldukça serttir. Sufi kimliği
kadar güçlü bir ilmî kişiliğe de sahip olan Nablusî, “onların bir araya gelişi cemaatle namaz
kılmak içindir” dedikten sonra cemaatle namazın fıkhî hükmüne değinir ve bu hükmü inkâr
yahut küçümseyenlerin küfre düşeceğini ifade eder. Mevlevilerin cemaatle namaz kılmalarını
61 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b.
62 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 9a.
63 Nûr 24/36.
64 Bakara 2/114.
65 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 8a-b.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1139
değil kıldıkları mekânda icra edilen diğer faaliyetlerden dolayı itirazları olanlara da, bu
durumun Şam’daki camilerden farklı olmadığını, camilerde icra edilen sohbet ve vaazlara
katılan ve kibirlenerek kendisini onlardan daha üstün görenlerin de bu kibirleri sebebiyle büyük
günah işlediklerini belirtir.66
Faydalı ilmin kişiyi manevi fasıklıktan kurtaran ilim olduğunu söyleyen Nablusî, bu
şekilde tasavvufu faydalı ilim olarak niteledikten sonra bu ilme ancak Mevleviler gibi tasavvuf
ehli olanların faaliyetleriyle ulaşılabileceğini belirtir. Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî’nin “Bizim bu
ilmimizi öğrenmeden ölen kişi, bile bile büyük günahlarda ısrar ederek ölen kişi gibidir” sözünü
hatırlatır ve Mevlevileri eleştirenleri uyarır.67
Mevlevihânelerde kılınan namazların akabinde icra edilen sohbet ve diğer tasavvufi
faaliyetleri fasıklık olarak gören zevata, Şam’daki camilerde ezandan namazın kılınışına kadar
sünnete muğayir birçok bidatı sıraladıktan sonra, niçin bunlara sessiz kaldıklarını hatta
desteklediklerini sorar.68
Nablusî, Mevlevilerin şahsında tasavvuf ilmini faydalı ilimler içinde saymayan, bununla
yetinmeyip onu küçümseyen ve tasavvuf ehline hakaret eden bu kişilerin, haddizatında Hz.
Peygamberin sünnetine muhalif davrandıklarını ve sünneti seniyyeyi hafife aldıklarını ileri
sürer. İddiasını ispatlamak için ise, ilm-i bâtın yahut ilm-i kalp olarak zikredilen tasavvufun
geçtiği hadislerden örnekler verir.69
Ebû Talip Mekkî ve İbnü’l-Arabî gibi bazı mutasavvıfların bu konudaki görüşlerine de
değinen Nablusî, bu bölümün sonunda “şayet bu eseri yazarak bu zevatın tenkitlerine cevap
vermeseydim, onlar Mevlevi dervişlerinin icra ettikleri sema ayinine katılmanın haram
olduğunu öne sürerek toplumun kalbine vesvese düşüreceklerdi” der.70
b. Mevlevilerin Toplantılarında Kur’ân-ı Kerim Okuyup Hadis-i Şerif Rivayet
Etmeleri
Mevlevilere yöneltilen ikinci tenkit, dergâhta sema ayini için toplanıldığında Kur’ân-ı
Kerim okunması ve Hz. Peygamber’den hadis rivayet edilmesidir. Kur’ân-ı Kerim okunması ve
Hz. Peygamber’den hadis rivayet edilmesinin amellerin en üstünü ve ibadetlerin en şereflisi
66 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6a.
67 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b.
68 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 6b-7b.
69 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 9a-b.
70 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12a.
1140* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
olduğunu belirten Nablusî, Mevlevilerin bunları yaparken işe tekebbür, ucub, riya gibi haram
kılınan bazı münkerlerin karışma ihtimalinden dolayı onları tenkit edenlere, bu hususun cami ve
medreselerdeki vaiz ve müderrislerin sohbet ve ilim meclislerinde de pekâlâ söz konusu
olabileceğini dile getirir.71 Mevlevilerin, Allah için bir araya gelip toplanmalarını riya ve ucub
bulaşan ameller gibi gösterip onları fasıklıkla suçlayanlara Hz. Peygamber’in “Allah’ı zikreden
ve nimetlerine hamd eden bir sahabi topluluğuyla yüce Allah’ın iftihar ettiğini meleklerine
haber verdiğini bildiren”72 hadisini hatırlatır.73
Mevlevilerin sema ayini öncesi ibadet kastıyla Kur’ân-ı Kerim okuduklarını ve hadis
rivayet ettiklerini belirten Nablusî, bu hususun âlim veya cahil, tasavvuf ehli olan ve olmayan
herkes tarafından bilindiğini söyler74 ve Hz. Peygamber’in “Ameller niyetlere göredir. Herhkese
niyet ettiği şey vardır..”
75 meşhur hadisini zikrederek bu bölümdeki sözlerini sonlandırır.
c. Dergâhta Dervişlere ve Halktan Diğer Kişilere Vaaz ve Nasihatte Bulunulması
Arapça “va‘aza” kökünden gelen ve “öğüt vermek, ikaz edip sakındırmak” gibi
anlamları bulunan “va‘z” kelimesi,76 genel olarak dinî ve ahlakî konularda bir topluluğa nasihat
etmek olarak tanımlanmaktadır. 77 İnsanların dünya ve âhiretine müteallik konularda onları
bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve uyarmak işlevlerini gören va‘z ve nasihatlerin, kutsal
kitapların içeriğinde de var olduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber’in özellikle namazlardan
71 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12a.
72 Ebû Said el-Hudrî’den gelen bu hadis-i şerifin metni:
“Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve:
– Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu.
– Allah’ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:
– Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? Deyince;
– Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:
– Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlullah (s.a.v)’e benim kadar yakın olup da benden
daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlullah (s.a.v) bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de
onlara:
– “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.
– Bize İslâmiyet’i nasip ederek büyük bir lutufta bulunan Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye
cevap verdiler. Resûlullah (s.a.v):
– “Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sorunca;
– Evet, Vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Elçisi:
– “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle
iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim” buyurdu” (Müslim en-Nîşâbûrî. (1992). Sâhîhu Müslim.
Kitâbü’z-Zikr, 40, İstanbul: Çağrı Yayınları. C III, s. 2075; A. Nesaî. (1992). Kitâbu Âdâbi’l-Kudât, 37, İstanbul:
Çağrı Yayınları. C VIII, s. 249)
73 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 12b-13a.
74 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 15b.
75 M. Buhârî. (1992). Sâhîhu Buhârî, Kitâbu Bed’i’l-Vahyi, 1, İstanbul: Çağrı Yayınları. C I, s. 2.
76 C. İbn Manzûr. (1990). Lisânu’l-‘Arab. Beyrut: Dâru’l-Fikr. C VII, s. 466.
77 A. Cürcânî. (1988). Kitâbü’t-ta‘rîfât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. s. 253; Cirit, H. (2012). Va‘z. DİA, C
XXXXII, s. 404-405.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1141
sonra sahabîlerle sohbet ettiği, onlara vaaz ve nasihatte bulunduğu bilinmektedir. Kutsal
kitaplarda yer alan ve peygamberlerin de uyguladığı bu metodun, Mevlevi dergâhlarında sema
ayiniyle beraber icra edildiğini belirten Nablusî, bunların taat olarak çok üstün ve Allah’a
yaklaşma yolları içinde en şereflilerinden biri olduğunu vurgular.78 Bu toplantılara yukarıda
belirtilen amaçlar dışında bir niyetle katılanlar için “……Kim kötü bir iş yaparsa, onunla
cezalandırılır…”79 ayetini hatırlatır.80
Nablusî, asî bir insanın kıldığı namazın, tuttuğu orucun ve haram para ile gittiği haccın
sahih olmadığının söylenemeyeceği gibi, “Ma’siyetler taate engel teşkil etmez” meşhur kaidesi
uyarınca, ibadet ve Allah’a yaklaşma için kurulan Mevlevi meclislerinde yapılanların masiyet
ve bunu yapan dervişlerin fasıklıkla itham edilemeyeceğini belirtir. Önceki dönemlerde yaşamış
ulemâ ve evliyanın, Müslümanların dinî hassasiyetlerini güçlendirmek amacıyla vaaz, ilim
tedrisi ve ilahi hakikatleri anlatma sırasında şiir, kaside ve gazel okuduklarını hatırlatan Nablusî,
İbnü’l-Arabî’nin bu amaca matuf olarak Tercümânü’l-eşvâk adlı eserindeki beyitleri kaleme
aldığını yine onun dilinden aktarır. 81
Bazı müderrislerin ders halkalarına talebelerin rağbet göstermesi için yumuşak bir dil
kullandıkları, onları onore edici davranışlarda bulundukları hatta çok nefis ziyafetler
verdiklerini dile getiren Nablusî, bunları yapacak maddi imkânı bulunmayan Mevlevi
dervişlerinin de sema ayinini kulaklara ziyâfet amacıyla icra ettiklerini ifade eder.82
Nablusî, Şa’bî’nin kendisini ziyarete gelen bazı şahıslara yemek ikramından sonra,
“cenazeye gelmiş kişiler gibi ne duruyorsunuz? Hadi def ve musiki’ye” diyerek onları def
çalmaya ve ilahi söylemeye teşvik ettiği bilgisiyle bu bölümü nihayetlendirir.83
d. Dergâhta Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/1273)’nin Mesnevi’sinin okunması
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin şüphesiz en yaygın eseri Mesnevi’sidir. Mevleviler
tarafından çok sayıda şerh ve tercümesi yapılan Mesnevi’nin özellikle ilk on sekiz beyti, diğer
tarikat mensuplarının da rağbet ve ilgisine mazhar olmuş ve şerh edilmiştir.84
78 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 15b.
79 Nisâ 4/123.
80 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16a.
81 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16a.
82 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 16b.
83 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 17a.
1142* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Mesnevi okumalarının hem Mevlevi Dergâhlarında hem de Mevlânâ’nın tasavvufi
anlayışını benimseyen Anadolu, Afganistan, Hindistan, Türkistan ve İranlı birçok sufi
tarafından ilk dönemlerden beri devam ettirildiği söylenebilir. Mesnevi ile beraber Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî’nin diğer eserlerinin okunması, tercüme ve şerh edilme faaliyetlerinin,
Sultan Veled döneminde Mevleviliğin kurumsallaşmasından sonra başladığı ve aralıksız devam
ettiği ifade edilir.85 Nureddin Abdurrahman Câmî (ö. 898/1492)’nin şu beyitleri Mevlânâ ile
beraber Mesnevi’sinin de ne kadar meşhur ve okunan bir eser olduğunu göstermektedir.
اين فريدون جهان معنوي بس بود برهان ذاتش مثنوى
من جه كويم وصف آن عاليجناب نيست بيغمبر ولى دارد كتاب
86
Bu manevi cihanın Feridun’u (olan Ademî) Zâtının burhanı oldu (yazdığı)
Mesnevi
Ne diyeyim vasf etmek için o âlîcenâbı Peygamber değil(dir) ama vardır
kitabı
Mevlevi dostlarının talebi üzerine Mesnevi’nin ilk üç cildindeki dibaceleri es-Sirâtü’ssevî
şerhu dîşbâcâti’l-Mesnevi adını verdiği eserinde şerh ettiğini belirten Nablusî, kitabının
sonuna da Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’yi metheden bir kaside eklediğini belirtir.87
Kur’ân kaynaklı ilahi ilimler ile Peygamber’den gelen rabbani marifetlerin tevhid
inancının ve Hz. Muhammed’in getirdiği dinin özünü teşkil ettiğini söyleyen Nablusî, bu
hakikatleri dile getiren Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin manzum eseri olan Mesnevi’nin
okunduğu meclislere katılmayı fasıklık olarak niteleyenlerin Allah’ı inkâr etmiş olacaklarını
ifade eder. Bu tür manzum eserlerle ilgili daha önce İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1566)’nin
verdiği fetvaya istinaden bazı âlimlerin ilmi küçümseyenleri tekfir eden sözlerini örnek
getirerek, ilahi hakikatleri içeren Mesnevi eserinin okunmasını küçümseyen ve bu davranışı
fasıklıkla itham edenlerin küfrünün daha evla olduğunu söyler.88
84 Mesnevinin sadece Anadolu’da otuzdan fazla şerhinden bahsedilir. Bu konuda daha fazla bilgi için bk. Avşar, Z.
(2007). Rûhu’l-Mesnevi’de Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerh Yöntemi. Türkoloji Araştırmaları Dergisi. 2/3 s. 59;
Demirel, Ş. (2009). Dinle Neyden (Menevî’nin İlk Onsekiz Beytinin Türkçe Şerhleri), Elazığ: Manas Yayınları.
85 Kara, M. (2008). Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: Sır Yayıncılık. s. 123.
86 Vâssâf, Sefîne-i Evliyâ., C I, s. 377.
87 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 17a.
88 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 18a.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1143
e. Dergâhta Çalgı Aletleri Kullanılarak İnsanlara Musiki Dinletilmesi
Çalgı âletlerini dinlemenin haram olduğunu ortaya koyan ve bu konuda Hz.
Peygamber’den gelen “Nefsin hoşuna giden şeyleri dinlemek günah, orada oturmak fasıklık ve
dinlediğinden lezzet alması ise küfürdür” ve “Müzik sesi duyduğunda Hz. Peygamber
parmaklarıyla kulağını tıkamıştır” hadisleri esas alan mütekaddimûn fakihlerinin el-Fetâva’lBezzâziyye’de
geçen fetvâlarını öne sürerek Mevlevi dervişlerinin bu uygulamalarını tenkit
edenlerin haksız olduklarını belirtir. Çünkü mutekaddimûn fukehâsının haram kıldığı husus,
kişinin ibadet kastı olmaksızın hevâ ve hevesi için çalgı aletlerini dinlemesidir. Halbu ki burada
kullanılan çalgı aletleri ve icra edilen sema ayini insanları Allah’a yaklaştırmak ve dinî
duygularını pekiştirmek içindir. Bu nedenle buradaki durumun mütekaddimûn fukehâsının
fetvalarında yer alan masiyetle bir tutulamayacağını belirtir. Nablusî, Îzâhu’d-delâlât fî simâ’i’l-
âlât adlı kitabında bu hususları ele aldığını hatırlatarak daha detaylı bilgi edinmek isteyenleri bu
eserine yönlendirir.89
Hz. Peygamber’in hadislerinde çalgı aletleri ile ilgili vurgulanan hususu irdeleyen
Nablusî, bunların mutlak anlamda değil belki nefsani şeyler için kullanılması durumunda haram
olduğunu belirtir. Mevlevilerin bu çalgı aletlerini, dervişlerinin tasavvufi eğitimi için
kullandıklarını dolayısıyla bu şekilde dine hizmet ettiklerini ifade ettikten sonra, onların bu
faaliyetlerinin dinin özüne uygun olduğunu vurgular ve davranışlarının haram ve masiyetle
birlikte anılamayacağını söyler.90
Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin Mesnevi’sinde;
Bişnev în ney çün şikâyet mîküned,
Ez cüdâyîhâ hikayet mîküned
“Şu ney’in nasıl şikâyet etmekte olduğunu dinle. Onun nevâsı ayrılık hikâyesidir”
beytiyle 91 yüce Allah’ın “…Ona ruhumdan üfledim..…” 92 ayetine gönderme yaptığını ve
insanların yaratılışları, dünyevi yaşamlarında Allah’a kulluklarını gözden geçirmeleri
89 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 19a.
90 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 19b-20a.
91 Tahirü’l-Mevlevi, (ts.). Şerh-i Mesnevi. İstanbul: Şamil Yayınevi. C I, s. 49.
92 Hicr 15/29.
1144* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
hususlarına işarette bulunduğunu söyler. Mevlevilerin bu şuurlu amelleriyle aslında ümmetin
üzerinden bazı sorumlulukları kaldırdıklarını ve dine hizmet ettiklerini belirtir.93
f. Mevlevi Dervişlerinin Deveran Esnasında Vecd Hâlindeymiş Gibi Görünmeleri
Mevlevi dervişlerinin deveranının, halk ve emîr âlemlerindeki yaratılış ve yenilenmeyi
temsilen icra edilen bir ayin olduğunu belirten Nablusî, bu uygulamayı Kur’ân’da yer alan
“…doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.”, 94 “Emrimiz ancak tek
emirdir. Göz kırpması gibi (anında gerçekleşmekte)dir.”,95 “…Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl
yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak
yapacağız.”96 ayetlerinin dünya sahnesindeki temsili anlatımı olarak görmektedir. Deveran’ın,
tasavvuf alanındaki telezzüzlerden biri olduğunu ifade eden Nablusî, bu lezzetin, ancak ârif-i
billah olan kişilerce anlaşılabileceğini öne sürer. Ayrıca bu konuda cahilce konuşanları, bunca
lezzetli yiyecek varken sadece arpa ve saman‘a talim eden merkeplere benzetir. Yine bu
hususun fukahâ tarafından “Raks ve Tevâcüd” başlığı altında incelendiğini belirten Nablusî,
fukahâ’nın, yalan ve gösteriş amaçlı raks ve deverana karşı olduklarını ifade ederek bunun
gerçek sufilerin ve kâmil şahsiyetlerin deveran ve vecd hâllerini bağlamadığını belirtir.97
Mevlevilerin kendilerinden önceki kâmil şahsiyetlere benzemek için icra ettikleri bu
deveran ve tevâcüd hâllerinde şayet bazı kusurlar varsa bile, bu durumun Hz. Peygamber’in
“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır”
98 hadisi şerifi mucibince mazur görülmesi
gerektiğini savunur. Nablusi bu bölümü Şihâbüddin Ömer es-Sühreverdî (ö. 632/1234)’nin şu
beytiyle bitirir.99
إن لم تكونوا مثلهم فتشبّهوا ا ّن التشبّه بالكرام فالح
Onlar gibi ol(a)masanız da (onlara) benzemeye çalışınız
Şüphesiz değerli şahsiyetler’e benzemek felah(a ermek)tır.
93 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 20b.
94 Kâf 50/15.
95 Kamer 54/50
96 Enbiyâ 21/104.
97 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 23a.
98 Ebû Davud es-Sicistânî. (1992). Sünen-i Ebî Davûd. Kitâbü’l-libâs, 4031, İstanbul: Çağrı Yayınları. (Kütüb-i Sitte
ve Şerhleriyle Beraber), C IV, s. 314.
99 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 25a.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1145
g. Dervişlerin Deveran Esnasında Eğilerek Ta’zimde Bulunmaları
Mevlevilere yöneltilen eleştiri oklarından biri de dervişlerin deveran sırasında
birbirlerine eğilerek ta’zimde bulunmalarıdır. Bu kişilerin, Enes (r.a.)’in Hz. Peygamber’den
rivayet ettiği “Ey Allah’ın Resûlü! Birbirimize eğilerek tazimde bulunalım mı? Hayır, dedi.
Birbirimize sarılarak selamlaşalım mı? Hayır, dedi. Fakat musâfahâ yapınız dedi.”100 hadisini
delil olarak sunduklarını belirten Nablusî, insanların birbiriyle karşılaştığında selam vermek
amacıyla rukû’a gider gibi eğilerek ta’zimde bulunmalarının mekruh olduğunu fakat bu
kerâhetin deveran sırasında vecd hâlinde yapılan ta’zimi kapsamadığını ve bununla yapılacak
bir kıyaslamanın doğru olmayacağını belirtir. Şayet Mevlevi dervişlerinin deveran sırasında
eğilerek tazimde bulunmaları namazdaki rukû’ gibi düşünülerek mekruh görülecekse o vakit,
dervişlerin ayakta durmaları da kıyam’a, oturmaları da ku’ûd’a benzediğinden onların da
mekruh sayılması gerektiğini söyler101 ve muhaliflerin yaptığı kıyasın hatalı olduğunu ispata
çalışır. Ayrıca Mevlevi dervişlerinin ibadet amacıyla değil saygı ve selamlama kasdıyla rükû‘a
gider gibi şeyhlerine ta’zimde bulunduklarının kabul edilmesi durumunda bile, bunun onların
tekfirini gerektirmeyeceğini belirtir.102
h. Deveran’ın Sonunda Dua Edilmesi
Sözlükte yalvarış ve yakarış gibi anlamlara gelen dua,
103 din, inanç ve toplumsal
farklılıklardan kaynaklanan şekli değişimle beraber, 104 insanlığın ortak uygulamalarından
biridir. Tasavvufta genellikle lisân-ı kâl bazen de lisân-ı hâl ile yapılan dua’nın,105 tarikatların
tasavvufi eğitim sürecinde yazılı ve sözlü olarak uygulayageldikleri önemli bir unsur olduğu
inkâr edilemez.
Mevlevilerin Deveran’ın sonunda kendilerine, orada hazır bulunanlara, devlet başkanına
ve diğer devlet ricaline, İslam ordusuna ve yaşadıkları beldedeki tüm Müslümanlara dua
ettiklerini söyleyen Nablusî, bu davranışın taat ve sevaplı işlerin en büyüğü olduğunu belirtir.
106
Hz. Peygamber’in “Bir kişinin kardeşinin gıyâbında ettiği dua müstecâp bir duadır. Yanı
100 M. İbn Mâce. (1992). Sünen, Kitâbu’l-Edeb, 3702, İstanbul: Çağrı Yayınları. (Kütüb-i Sitte ve Şerhleriyle
Beraber), C II, s. 1220.
101 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 25a-b.
102 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 26a.
103 İbn Manzûr, age., C XIV, s. 257.
104 Cilacı, O. (1994). Dua. DİA, C IX, s. 530.
105 Uludağ, S. (1994). Dua., DİA, C IX, s. 535.
106 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 28a.
1146* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
başındaki melek: Âmîn, sana da aynısını (Allah versin) der”
107 hadisini delil olarak getiren ve
peşi sıra benzer hadisleri de zikreden Nablusî, Mevlevilerin deveran ve dua’larına iştirak
edenleri fasıklıkla itham edenlerin, Hz. Peygamber’in “Dua ibadetin özüdür”,108 “Dua ibadetin
ta kendisidir”
109 diye ifade ettiği bir ameli fasıklık olarak nitelemeleri sebebiyle küfre
düşeceklerini ileri sürer.110
Nablusî, Mevlevilerin deveran duasını fasıklık olarak görenlere, duanın fazileti ile ilgili
hadis-i şerifler için Suyûtî’nin el-Câmi’u’s-sağîr’ini adres gösterirken, bereket ve hayrından
istifade etmeleri için de Mevlevi meclislerine katılmalarını tavsiye eder.111
ı. Evliyâ’nın Medhi ve Kur’ân Kıraatinin Sevabının Onlara Hediye Edilmesi
Bu uygulamanın haddizatında tarikatların hepsinde bulunduğu bilinmektedir.
Mevleviler de deveran’ın sonunda başta Peygamber Efendimiz ve tüm peygamberler olmak
üzere sahabe ve evliyâullah’a umûmen, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî ve şeyhi Şems-i Tebrîzî ile
Mevlevi şeyhlerine hususen övgüde bulunup kıraatin sevabını hediye ederler. Nablusî,
Mevlevilerin bu uygulamasının, sünnete uygun ve Hz. Peygamber’in teşvik ettiği bir davranış
olduğunu belirtir.112
Nablusî, peygamberlerin ve salihlerin zikredildiği ve övüldüğü bir meclisi fasıklıkla
itham edenlerin, Hz. Peygamber’in taat ve ibadet olarak nitelediği bir ameli ma’siyet olarak
görmeleri nedeniyle dinen sakıncalı ve yanlış bir gidişata sahip olacaklarını hatırlatarak113 bu
bölümü bitirir.
i. Dergâha Gelenlerin Farklı Niyetlerle Toplantıya Katıldıkları
Mevlevi dergâhlarındaki meclislere tarikata mensup dervişlerin dışında o bölgede
yaşayan farklı meslek grupları ve halktan çok sayıda insan katılmaktadır. Nablusî, değişik
çevrelerden ve farklı niyetlerle meclise katılanlar olabileceğini ifade ettikten sonra insanların
içlerinde sakladıkları niyetleri ancak Allah’ın bileceğini belirtir ve Hz. Peygamber’in “Hüsn-ü
107 Müslim, age., Kitâbu’d-dua, 86, C III, s. 2094.
108 M. Tirmizî. (1992). Sünen. Kitâbü’d-dua, 3371, İstanbul: Çağrı Yayınları. C V, s. 456.
109 İbn Mâce, age., Kitâbu’d-dua, 3828, C II, s. 1258; Tirmizî, age., Kitâbü’d-dua, 3372, C V, s. 456.
110 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 28b.
111 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29a.
112 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29a.
113 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29b.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1147
zan ibadetin/kulluğun güzelliğinin göstergesidir”
114 hadisini zikrederek “bize düşen insanlar
hakkında hüsn-ü zanda bulunmaktır” der.115
Nablusî, Mevlevilerin meclisine Şeyh İsmail en-Nablusî, Şeyhülislam Abdurrahman el-
İmâdî, Şafii müftüsü Şeyh Necmüddin el-Ğazzî gibi Şam’ın hatırı sayılır âlimlerinin de iştirak
ettiklerini söyler. Dinî konularda hassas ve şeriata muhalif davranışları asla kabul etmeyen bu
şahsiyetlerin, Mevlevi dergâhında bulunmalarını, burada icra edilen ibadet ve tasavvufi
faaliyetlerin dine uygun olduğu anlamına geldiği şeklinde yorumlar.116
Bu risaleyi, kimsenin şahsını hedef almadan, evliyâ ve salihlere muhabbet besleyen
Mevlevi dervişlerini müdafaa amacıyla ve Allah’ın yardımıyla 1096/1685 yılında üç günde telif
ettiğini belirten Nablusî, eseri Şaban ayının otuzunda Çarşamba günü tamamladığını ifade
ederek sözlerine son verir.117
Sonuç
Abdülganî Nablusî, İslami ilimlerdeki yetkin kişiliğini tasavvufla renklendiren cami‘u’tturuk
bir şahsiyettir. Tasavvuf alanındaki gayretleri onu Kâdiriyye ve Ekberiyye ekollerinin
güçlü bir temsilcisi haline getirmiştir. Onun adını taşıyan “Nablusiyye” kolu, Kâdiriyye ve
Ekberiyye tarikatlarını mezceden yeni bir şube olarak tasavvuf tarihindeki yerini almıştır.
Bununla beraber Nablusî, tarikat şeyhliği veya tekke postnişinliğinden daha çok tasavvuf
teorisyeni kimliğiyle tanınmıştır. Farklı tarikat mensupları ve tasavvufi düşünceleri üzerine
yazdığı eserleri, tasavvufi seyahatleri sırasında tanıştığı sufileri savunmak için kaleme aldığı
çalışmalar, onu tarikatlar üstü bir konuma yükseltmiştir.
Nablusî’nin makalemizin ana kaynağını oluşturan el-Ukûdü’l-lü’lüiyye adlı eseri, onun
çocukluk yıllarına kadar uzanan Mevlevilikle ilgisinin yazılı bir şahididir. Mevlevi
dergâhlarında düzenlenen sema ayininin, Kur’ân’daki yaratılış, hareketlilik ve yenilenmeyi
anlatan derin felsefi anlamların görsel bir temsili olduğunu belirten Nablusî, bunun icrasında
dine aykırı bir hususun bulunmadığını büyük müçtehitlerin ve tanınmış muhaddis ve sufilerin
eserlerinden deliller getirerek ispata çalışmıştır.
114 Ebû Davud, age., Kitâbu’l-Edeb, 4993, C V, s. 266.
115 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 29b.
116 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 30b.
117 Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye, vr. 31a.
1148* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Mevlevilere yöneltilen tenkitleri on başlık altında toplayan Nablusî, bu tenkitlere cevap
verirken Kur’ân, sünnet ve tanınmış âlim ve sufilerin eserleri gibi üç kaynaktan deliller
getirmiştir. Nablusî, içinde Şam’ın bazı saygın aydınlarının da bulunduğu bu tasavvuf
muhaliflerine karşı Mevlevileri savunurken, tenkit ettikleri şeylerin bizzat cami ve medreselerde
kurulan vaaz ve ilim meclislerinde de gerçekleştiğini örnekleriyle anlatır ve onların fasıklık ve
masiyet olarak niteledikleri şeyleri bizzat kendilerinin işlediğini beyan eder.
Nablusî Allah’a yaklaşmak, ibadetlere teşvik etmek amacıyla def ve ney gibi
enstrümanların kullanılması ve bu amaçla musiki icra edilmesini günah olarak görmediği gibi
teşvik etmektedir. O, ma’siyet ihtimali bulunsa bile, “ma‘siyetin taate engel teşkil etmediği”
genel fıkhi kaidesinden yola çıkarak Allah için yapılan amellerin fısk ve bunu yapanların
fasıklıkla itham edilemeyeceğini savunur. Yine buradan hareketle Mevlevi dervişlerinin samimi
olarak icra ettikleri ve “tasavvufi telezzüz” olarak nitelediği sema ayinlerinin, dine aykırı olduğu
sonucunun çıkarılamayacağını belirtir.
Kaynaklar
A. Cürcânî, A. (1988). Kitâbü’t-ta‘rîfât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
A. Kuşeyrî. (1990). er-Risaletü’l-kuşeyriyye. (Tahk. Ma’rûf Zarîk, Ali Abdülhamid Baltacî),
Beyrut: Dâru’l-Cîl.
A. M. Ferğâlî. (2005). Abdülganî en-Nablusî hayatuhu ve ârâuhu. Kahire: Mektebetü’l-Îmân.
A. Nablusî. (2003). et-Tuhfetü’n-nablusiyye fi’r-rihleti’t-trablusiyye. (Tahk. Heribert Bûse),
Beyrut: Dâru’n-Neşr.
A. Nablusî. (2009). el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-mevleviyye. (Tahk. Bekrî Alaaddin),
Dimaşk: Dâru Neynevâ.
A. Nablusî. (2010). Murâselatü’n-nablusî vesâilü’t-tahkîk ve resâilü’t-tevfîk. (Tahk. Bekrî
Alaaddin),Dimaşk: Dâru Neynevâ.
A. Nablusî. (2011). el-Mecâlisu’ş-şâmiyye fi’l-mevâ’izi’r-rûmiyye. (Tahk. Hibe el-Malih),
Dimaşk: Dâru Nûri’s-Sabah.
A. Nablusî. el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-mevleviyye. İstanbul: Süleymaniye Yazma
Eser Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi.
A. Nesaî. (1992). Sünen. Kitâbu adâbi’l-kudât. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Akdoğan, B. (1996). Hüccetü’s-sema adlı mûsikî risalesi ve Ankaravî İsmail b. Ahmed’in
musiki anlayışı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. C XXXV.
Alaaddin, B. (1995). Bir çağın öncüsü Abdulgânî Nablûsî hayatı ve fikirleri. (çev. Veysel
Uysal), İstanbul: İnsan Yayınları.
Atâ, A. A. (1987). et-Tasavvufu’l-İslami beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî. Beyrut:
Dâru’l-Cîl.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1149
Avşar, Z. (2007). Rûhu’l-mesnevi’de mesnevi’nin ilk 18 beytinin şerh yöntemi. Türkoloji
Araştırmaları Dergisi, 2/3.
Bilkan, A. F. (2005). XVII. yüzyılda medrese ve tekke mücadelesinin Osmanlı şiirine
yansıması. Osmanlı Araştırmaları Dergisi.
C. İbn Manzûr. (1990). Lisânu’l-‘arab. Beyrut: Dâru’l-Fikr.
Cilacı, O. (1994). Dua. DİA, C IX.
Cirit, H. (2012). Va‘z. DİA, C XXXXII.
Demirel, Ş. (2009). Dinle neyden (mesnevî’nin ilk onsekiz beytinin türkçe şerhleri). Elazığ:
Manas Yayınları.
Durceylan, M. T. (2015). Abdülğanî en-Nablusî’ye ait el-ukûdü’l-lü’lüiyye isimli eserin ârifî
Ahmed Dede tercümesi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ebû Davud es-Sicistânî. (1992). Sünen-i Ebî Davûd. Kitâbü’l-libâs, 4031. İstanbul: Çağrı
Yayınları.
Enver, A. (2010). Mevlevi Şâirleri. (haz. Tahir HAFIZOĞLU), İstanbul: İnsan Yayınları.
Eraydın, S. (2008). Tasavvuf ve tarikatlar. İstanbul: MÜİFV Yayınları.
Gündoğdu, C. (1998). XVII. Yüzyılda tekke-medrese münasebetleri açısından SivâsîlerKadızâdeliler
Mücadelesi. İLAM Araştırma Dergisi.
İ. P. Bağdâdî. (1951). Hediyyetü’l-arifîn Esmâü’l-müellifîn ve Âsârü’l-musannifîn. İstanbul:
Matbaatü’l-Vekâleti’l-Maârifi’l-Celîle.
Kandemir, M. Y. (1999). İbn Gaylân. DİA, C XIX.
Kara, M. (2008). Metinlerle Osmanlılarda tasavvuf ve tarikatlar. İstanbul: Sır Yayıncılık.
Kara, M. (2010). Türk tasavvuf tarihi araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Küçük, S. (2007). Mevleviliğin son yüzyılı. İstanbul: Vefa Yayınları.
M. A. Dernîka. (2006). Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn. Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’lKitab.
M. Buhârî. (1992). Sâhîhu Buhârî. Kitâbu Bed’i’l-Vahyi, 1, İstanbul: Çağrı Yayınları.
M. C. eş-Şattî. (1994). A’yânu dimaşk fi’l-karni’s-sâlise ‘aşere ve nisfi’l-karni’r-râbi’a ‘aşere.
Dimaşk: Dâru’l-Beşâir.
M. E. Süveydî. Def’u’z-zelûm ani’l-vukû’i fî ırzi hâza’l-mazlûm, İstanbul: Süleymaniye Yazma
Eser Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, Numara: 1404.
M. İbn Mâce. (1992). Sünen. Kitâbu’l-Edeb, 3702, İstanbul: Çağrı Yayınları.
M. Tirmizî. Sünen. Kitâbü’d-dua, 3371, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Müslim en-Nîşâbûrî. (1992). Sâhîhu Müslim. Kitâbü’z-Zikr, 40, İstanbul: Çağrı Yayınları.
Müstakimzâde S. S. E. Şerhu’l-ukûdi’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye. İstanbul: Millet
Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü, Numara: 895.
Ö. R. Kehhâle. (1993). Mu’cemü’l-müellifîn teracumu musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye. Beyrut:
Müessesetü’r-Risale.
1150* TAED 56 Abdulcebbar KAVAK
Özdamar, M. (2007). Dersaadet Dergâhları. İstanbul: Kırk Kandil Yayınevi.
Özel, A. (2006). Abdülganî b. İsmail en-Nablusî. DİA, C XXXII.
Pala, A. İ. (2012). Mısır milli kütüphanesinde bulunan fıkıhla ilgili Türkçe yazma eserler. İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi.
Reis, B. (2014). Sufilere yöneltilen tenkitlere bir cevap: Akşemseddin ve def‘u metâini’ssûfiyye
isimli eseri. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi.
S. S. Ahmed Dede. (2003). Mevlevilerin tarihi. (haz. Cem ZORLU), İstanbul: İnsan Yayınları.
S. Vicdânî. (1338). Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Ş. Sâmî. (1311). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası.
Şeyh Mekkî Efendi, Ahmed Neylî Efendî (2004). İbn Arabi müdafaası. (haz. Halil Baltacı),
İstanbul: Gelenek Yayıncılık.
T. el-Kürdî. (2007). Rihletü’ş-şeyh Tâhâ el-kürdî. (Tahk. Ali Necm İsa), Beyrut: Dâru’lKütübi’l-İlmiyye.
Tahirü’l-Mevlevi, (ts.). Şerh-i mesnevi. İstanbul: Şamil Yayınevi.
Tanrıkorur, Ş. B. (2004). Mevleviyye. DİA, C XXVIIII.
Uğur, M. (1994). Deylemî, Şehredâr b. Şîrûye. DİA, C IX
Uludağ, S. (1994). Dua. DİA, C IX.
Uludağ, S. (2011). Tasavvuf ve tenkit. İstanbul: Mavi Yayıncılık.
V. S. Bâsil. (2006). Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’lFârâbî.
Vassâf. H. (2011). Sefîne-i Evliyâ. İstanbul: Kitabevi.
Şeyh Abdülganî En-Nablusî’nin (Ö. 1143/1731) Mevlevilik Müdafaası: el-Ukûdü’l-Lü’lüiyye fî Tarîki’s-Sâdeti’l-Mevleviyye Adlı Eseri
TAED 56* 1151
Müstakimzâde Sadüddin Süleyman’ın “el-Ukûdü’l-lü’lüiyye”ye yaptığı şerhin ilk sayfası. Millet
Kütüphanesi Ali Emiri Bölümü 895 numarada kayıtlı nüsha
Konular
- PARS DERGİSİ
- ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
- KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ŞEM’Ü PERVÂNELER VE LÂMİ’Î ÇELEBÎ’NİN ŞEM’Ü PERVÂNE MESNEVİSİ
- FARS EDEBİYATINDA METAFİZİK YOLCULUKLAR
- شاعران فارسی سرای وفارسینويس ارزرومی
- تعلیم وتربیت ازمنظر سعدی
- توازن موسیقايی غزلهای سعدی
- YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI
- YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
- KÜÇÜKASYA’DA İSLAMİYET (DER İSLAM IN KLEIN ASIEN)
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IYRD.
- RÛDEKÎ-Yİ SEMERKANDÎ (Ö. 329/940)
- NAZÎRÎZÂDE EMÎN’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE FARSÇA METHİYELERİ
- HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
- BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
- EŞREFOĞLU RÛMÎ’NİN GAZELLERİNDE NASİHAT VE NEFİS MUHASEBESİ
- HÂB-I HAYÂL, AYINTABLI HÜSNÜ
- شاعران فارسیسرای و فارسینويس ارزرومی*
- مسئلة »مضمون« در شعر کودکان و نوجوانان
- مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
- وگرايی درهنر ايران
- NEF’Î’NİN TUHFETU’L-UŞŞÂK ADLI FARSÇA KASİDESİ
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IIYRD.
- DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
- ÂRİF ÇELEBİ’NİN FARSÇA KASİDESİ VE TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
- SÂİB-İ TEBRİZÎ’NİN ŞİİRLERİNDE GEÇEN “HÂB-I BAHÂR” TAMLAMASI ÜZERİNE
- ROMEN DİLİNDE KULLANILAN FARSÇA KELİMELER
- سینمای ایران
- آداب حرب مغول درتاریخ جهانگشای جوینی
- بررسی تطبیقی ضرب المثل های ترکی سنقر با ضرب المثل های زبان فارسی