HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI

HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
PROF. DR. ALİ YILDIRIM
Öz
Klasik şiir, şairin bireysel düşünce ve duygularının açık bir şekilde
ortaya konulduğu bir şiir değildir. Tasavvuf ve aşk bağlamında idealize
edilmiş bir sevgili ve bahçe formunda duygu ve düşünceler dile
getirilmiştir. Dolayısıyla geleneğin sınırlarını belirlediği bu çizginin
dışına pek çıkılamamıştır. Klasik şiirin başlangıcındaki anlayış ve
zihniyet, aynı şekilde bu edebiyatımızın son döneminde de karşımıza
çıkmaktadır. Sadece aradaki fark, söyleyişten kaynaklanan bir takım
değişikliklerdir. Bu çerçevede, bir şair için söylenen yorumlar hemen
diğer bütün şairler için de geçerli olan ifadelerdir. İşte bu müşterek
durum, alan çalışması yapanlar için çok önemli kolaylıklar sağlamaktadır.
Ancak asıl zor olan taraf, bu muazzam benzerlikler içerisindeki
farklılıkları ve özgünlükleri ortaya koyabilmekte yatmaktadır. Klasik
şiirimiz her ne kadar benzerlikler gösterse de, her şairin farklı algılama,
duygulanma, düşünme orijinallikleri olabileceği gerçeğini de
bilmek gerekir. Bu bağlamda, Hayretî’nin “gam” kelimesini nasıl
bağlantılarla kurguladığı, gelenekten bu noktada ne kadar ayrıldığı,
ne kadar özgün olabildiğini görmeye çalıştık. Hayretî divanından
başka elli civarında divan taranarak, bu farklılıklar ortaya konmaya
çalışılmıştır. Bu divanlara kıyasla Hayretî’ye ait kurguların çoğunun
orijinal olduğu görülmektedir. Şüphesiz taradığımız bu divanların
dışındakilerde şairimizin kurgusuyla bu kelimeyi kullananlar da olabilir.
Örnek olarak aldığımız “gam” kavramına yüklenen yeni tasa-

 Prof. Dr. Ali YILDIRIM, Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler
Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Öğretim Üyesi.
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
230
rım ve çağrışımlar Hayretî’nin orijinal ve farklı yönünün göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Klasik şiir, gelenek, Hayreti, üslup, gam, çağ-
rışım
ABSTRACT
Classical poetry, poet, poetry is not clearly set out in their individual
thoughts and feelings. Sufism and feelings in the form of and
love in the context of idealized and ideas were expressed. Therefore,
it determined the boundaries of tradition could hardly go beyond this
line. Classical poetry and mindset at the beginning of understanding,
that we come across in the last period of our literature. Only difference
are a number of changes resulting from the utterance. In this context,
the comments of a poet is said to have stated that applies to almost
all other poets. This common condition is very important to
ensure that facilities for field work.
But the really hard part lies can put this tremendous similarities in
the differences and peculiarities. Although our classic poem, although
the similarities, each poet's different perception, emotion, you
must know the fact that originality might think. In this context, Hayretî
the "grief" of how to construct the connecting words, at this point
how much is left on the tradition, we tried to see how that can be.
Divans from around fifty other scanning Hayretî has tried to present
these differences. The fiction of Hayreti, it was observed that this court
to be mostly different relative. No doubt we scan the poet of this
divan in the fiction they can also use this word. We take the example
of "grief" loaded connotation to the concept of the new design and
demonstrate the different aspects of the original and Hayretî.
Keywords: Classical poetry, tradition, Hayretî, style, association
چکیده
شعر کالسیک، شعری نیست که در آن اندیشه و احساسات شاعر به وضوح بیان گردد.
احساس و تفکر با پیوندهای عشق و عرفان گره خورده است. به همین دلیل اغلب به مرزهای
فراسوی این سنت نتوانسته اند عبور و نفو نمایند. فهم و هنیتی که در اوایل دوران ادبیات
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
231
کالسیک با آن برخورد می نماییم در اشعار دوران اخیر نیز با آن مواجه می شویم. فرقی که در
این میان وجود دارد تفاوت در نوع سرودن می باشد. در این چارچوب آنچه را که می توانیم در
مورد یک شاعر بگویم در مورد شعرای دیگر نیز صدق می نماید. این موقعیت مشترک کار
افرادی را که در این زمینه تحقیق می نمایند بسیار سهل نموده است.
در میان این همه تشابه به دنبال وجوه تمایز و تفاوتها بودن بسیار سخت خواهد بود. شعر
کالسیک ما هر چقدر هم که وجه تشابه داشته باشد، هر شعری احساس، اندیشه و بازخورد
متفاوتی دارد. در این راستا این نکته را که حیرتی کلمه "غم" را با چه پیوندهایی به کار برده
است، به چه میزان از سنت دور شده است و چه اندازه تمایز داشته است را بررسی نمودیم.
عالوه بر دیوان حیرتی قریب پنجاه دیوان بررسی شده این تفاوتها به میان نهاده شد. در مقایسه
با دیوانهای دیگر بسیاری از مفاهیم به کار برده شده توسط حیرتی به اصل نزدیک می باشد.
بدون شبهه دیوانهای دیگری نیز وجود دارد که این کلمه را با مفاهیم دیگر به کار برده اند.
کلمه "غم" را که برای نمونه استفاده نموده ایم وجه تمایز و اصالت کار حیرتی را نشان می
دهد.
کلید واژه ها: شعر کالسیک، سنت، حیرتی، اسلوب، غم، داللت
Klasik şiirimiz, geleneksel yönü çok kuvvetli, buna bağlı olarak da
muhteva ve şekil yönlerinden değişmez kuralları olan edebi bir dö-
nemimizdir. Sınırları kesin bir şekilde ortaya konan bu şiirimizde,
şairin gideceği sadece belli bir yön vardır. Şair, o yol ve yönün dışına
çıkamaz. İşte çizilen bu şablon içerisinde kalem oynatmak bir yönüyle
kolay; ancak diğer bir yönüyle de oldukça zordu. Kolaydı, çünkü
şiirin malzemesi, kurgusu, benzetmeleri ortalama bir yön arz ediyordu.
Zordu, bu benzerlikler ve ortaklıklar içinde farklı, yeni, orijinal
olabilmek hiç de kolay değildi. “Eski şiirimizde Garb’ın anladığı
mânâda psikolojik vaziyetlerden, derunî mücadelelerden, insanı talihin
korkunç iradesiyle karşılaştıran terkiplerden doğmuş beşerî yoktur.
Fakat onlarda sadece insanlığa has bir meziyet olan güzelliğin
elde edilmiş olmasından gelen bir beşerî vardır ki sanatta asıl istenen
de odur. (Emil 1999: 382).
Klasik şiirimizin tarihi serüvenine göz attığımızda belki de en çok
dile getirilen şikâyet konusu taklitçilik olmuştur, diyebiliriz. Özellikle
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
232
bu şiirimizin ilk dönemleri, daha çok İran şiiri taklitçiliği, hatta şiir
hırsızlığı ithamları ile doludur. Şüphesiz bu dönem şairlerimiz, başta
malzemesi olmak üzere kurgusu, teşbihatı, anlayışı, tiplemeleri gibi
yönlerden Arap ve İran şairlerinden etkilenmişlerdir. Ancak bu etkilenmelere
bağlı olarak, bu şiirimizin tamamen bizim kültürel ve edebi
geleneğimizin dışındadır, demek de doğru değildir. Nihayetinde bu
edebiyat, İslam ortak kültürünün Arap, Fars, Urdu, Türk dillerinde
karşılığını bulmuş şeklidir.
İşte bu ortak kültür üzerine inşa edilen ve şairin bireysel psikolojisi,
günlük uğraşıları, sıkıntıları, koşuşturmalarından soyutlanmış,
tamamen geleneğin kurallarının ortaya koyduğu bu şiirimiz, belki bir
yönü ile benzerlikler manzumesidir. Bütün bu benzerlikler ve ortak
yönlere rağmen farklı üslup ve söyleyiş özellikleri gösteren Necâtî,
Bâkî, Fuzûlî, Nef’i, Nâbî, Nedîm, Şeyh Gâlib gibi şairlerin varlığı da
önem arz etmektedir. Şöyle ki klasik şiirde neyin söylendiğinden çok,
nasıl söylendiği önemlidir. Çünkü bir 14. yüzyıl divan şairi ile bir 18.
yüzyıl divan şairinin, şiirlerinin muhteva ve şekil yönlerinden ufak
tefek bir kaç örnek dışında farkları yoktur. Bunları asıl farklı kılan,
şiir dilini yani Türkçenin şiirsel gücünü kullanabilme yeteneklerinde
yatmaktadır. “Sanatçılar zihnindekilerin söze ya da yazıya aktarılması
sırasında genellikle günlük, olağan dilin öğeleri kullanıldığı halde
yeni yeni bileşimlerle onlara yüklenen yeni anlamlar, çağrıştırılan
tasarımlar coşku ve duygulanımları da birlikte getirmektedir.” (Aksan
1993: 24).
Bütün bu ortak yönlere rağmen, klasik şairlerin de bireysel psikolojileri,
yaratılışlarından gelen farklılıkları vardı. Bunların da şiirlerine
öyle veya böyle aksetmesi kaçınılmazdı. Özellikle soyut kavramlara
geleneğin dışında yükledikleri, yeni kavram alanları ve somutlamaları
da söz konusu olabilirdi. “Soyut tabirleri kullanmak teamülü
yerleştikçe bu teamül, hecelenen seslerin, belli şeylerle en az bağlantı-
ları varmış gibi görünen düşüncelere varıncaya kadar her şeyi ifadeye
ne kadar elverişli oldukları” (Condillac 1992; 295) ortaya çıkmaktadır.
Zihinde tasarlanan soyut kavramların somut nesnelerle desteklenmesi
çağrışım ve tasarımların oldukça artmasına sebep olmaktadır.
İşte bu çerçevede 16. yüzyılın mutasavvıf şairlerinden Hayretî’nin
geleneğin yanı sıra, kendi bireysel algılarının ve kurgularının
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
233
nasıl şekillendiğine bakılacaktır. Şüphesiz metinlerarasılık anlayışına
göre dünyada hiçbir söz ve dolayısıyla hiçbir metin orijinal değildir.
Öyle veya böyle kendisinden önceki metinlerden etkilenmişlerdir. Bu
çerçevede de düşündüğümüzde, belki bir şaire izafe ettiğimiz bir
orijinal kurgunun daha öncesine ait izleri sonradan ortaya çıkabilmektedir.
Belki bunlar çok kapsamlı ve mukayeseli çalışmalarla ancak
ortaya konabilecek hususlardır. Dolayısıyla bir şairin kurguları-
nın başkasından esinlenme ile oluşması bu düşüncelerimizi etkilememelidir.
“Şair görmüştür, size de gösterir; gördükleri ona tesir
etmiştir, o da intibalarını size nakleder; dinleyicilerin/okuyucuların
hepsi de onun gibi şairdir.” Steal 1989: 39).
Klasik şiirimizin önemli bir temsilcisi olan Hayretî’nin, bu şiirimizin
bireysel psikoloji ve yeteneklerin üzerini örten yapısına rağmen
nasıl bir üslup özelliği olduğunu, şiir dilini zihninde nasıl tasarladı-
ğını tespit etmeye çalışacağız. Zira dil toplumların ortak yapısı olmakla
birlikte, her sözün bir kişisel rengi vardır. Nihayetinde bu açı-
dan değerlendirildiğinde bir toplumda bir tane dil olmasına rağmen
o toplumdaki insanların sayısı kadar da söz bulunmaktadır (Başkan,
2003). Bu çerçevede seçtiğimiz söz “gam” kelimesidir. Klasik şiirimizde
gam kelimesi ile müteradif olan gussa, endûh, keder, dert,
gubar gibi kelimeler de kullanılmıştır. Ancak bu çalışmada sadece
gam kelimesi incelemeye tabi tutulacaktır. Hayretî’nin divanında bu
kelime yüz yirmi üç (123) kez geçmektedir. Takriben bu kelimelerin
yarıya yakını, yalın haldeki kullanımlardan oluşmaktadır. Ancak
bizim için aslolan şairin bu kavramı hangi soyut veya somut yapılarla
bir araya getirdiğidir.
Gam, insanları üzüntüye, karamsarlığa, kaygı ve tasaya sevk eden
hal ve halleri ifade eden bir kelimedir. Şüphesiz bu çağrışım ve anlam
değerleri ile olumsuz kavram alanına sahip bir kelimedir. Sevinç ve
neş’enin tam da karşısında olan gam, hayatın bir gerçeğidir, aynı zamanda.
Zira dünya hayatının bir tarafı gam, diğer tarafı mutluluktur.
Zaten hayatı anlamlı kılan da aslında budur. İnsanın mizacı şüphesiz,
yolu taşsız, gülü dikensiz, hayatı kedersiz ister. Lakin bu durum yaratılış
gerçeğine de aykırıdır. Çünkü varlık zıtlıklar üzerine bina
edilmiştir. Dolayısıyla zıtlıklar olmasa varlığı algı ve idrak de söz
konusu olamazdı. Kaldı ki gülü dalında anlamlı ve değerli kılan,
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
234
onun etrafındaki dikenlerdir. Bu bağlamda insanların hayatının bir
kesitinde bu hali tecrübe etmemesi söz konusu değildir. Bazen bir
gün hatta bir saat içerisinde bile insanların keder ve sevince dair de-
ğişik ruh hallerini yaşaması mümkündür.
Klasik şairlerimizin, felekten kaynaklandığı düşüncesiyle, bir
şikâyet üslubunun olduğunu biliyoruz. Kadere isnat edilemeyen bü-
tün olumsuzluklar feleğe yüklenir. Tabiri caizse felekten şikâyet etmek
klasik şairlerimizin olmazsa olmazlarındandır. Dünyevi saltanat
ve nimetlere gark olmuş sultanlardan, aç sefil dervişlere kadar bütün
şairlerin ortak ve benzer dertlenmelerine sık sık rast gelmekteyiz.
Şair, mutlaka âşıktır; sevgili mutlaka âşığa yüz vermemektedir ve
âşık mutlaka bunu felekten bilerek şikâyet etmelidir. Dolayısıyla şairin
gamdan, kederden, belalardan bahsediyor olması, o hâli mutlaka
yaşadığı ve yaşıyor olduğu anlamına gelmemektedir.
Şiir, döneminin bir takım hadiselerini anlatan bir tarih vesikası
değildir; ancak şiir, malzemesini ve kurgusunu da şüphesiz kendi
döneminin coğrafi, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel yapısından almış
olacaktır. Bu bağlamda dönemin cihan devleti Osmanlısının ihtişamının
sanata ve şiire de yansıması mutlaktır. Saltanat, sultan, köle,
ülke, asker, kale, silah, taht, taç, kaftan vb. pek çok kelimenin şiir diline
girmesi kaçınılmazdır. Gücün, otoritenin, kuşatmanın, çokluğun,
zorlama ve tahakkümün göstergesi olan bu ve benzeri kelimelerin
gam gibi olumsuz bir kavram alanına sahip kelimeyi zihinlere çağrış-
tırmada çok verimli sonuçlar doğuracağı aşikârdır.
Pâmâl idüp beni sıdı gam cündi kalbümi
Himmet demidür ey Şeh-i Merdân yâ Alî (K3/23)
(Gam askerleri beni ayaklar altına alarak kalbimi kırdı; Ey yiğitlerin şahı
Ali, vakit yardım etme vaktidir. Asker çokluğun, gücün, tahakkümün, başa
üşüşmenin göstergesidir. Gamın bu kelime ile verilmesi ondan kurtulmanın
ne derece zor olduğu düşüncesini zihinlere çağrıştırmaktır.)
Gam leşkerinden ister isen olasın emîn
Var Abdî Beğ kapusın idin âhenîn hisâr (K14/16)
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
235
(Eğer gam askerlerinden kurtulayım dersen, Abdi Bey’in demirden hisar gibi
olan kapısına sığın. Asker, sığınmak, kapı, kale gibi kelimeler ortak kavram
alanı olan kelimelerdir.)
Mülk-i gam sultânıyam şâhâ ayağun toprağı
Kelle-i bî-devletümde tâc-ı devletdür bana (G12/4)
(Ey şahlara benzeyen sevgili, ben de gam ülkesinin sultanıyım; senin ayağı-
nın toprağı benim talihsiz başıma bir devlet tacıdır. Gamın ülke tasarımı ile
verilmesi, gama dair ne varsa hepsini kuşatmak, dolayısıyla da gamın derecesine
bir göndermede bulunmaktır. Üstelik o ülkenin sultanı olmak, bütü-
nüyle bir felaketler silsilesini yaşamak demektir.)
Devletinde şâh-ı aşkun ben de gam sultânıyam
Ey gözüm sakkâlığ it ey âh ferrâş ol bana (G13/4)
(Aşk şahının devletinde ben de gam sultanıyım artık. Ey gözyaşlarım sen
gam ülkesinin su dağıtıcısı ol, ey ahımın dumanı sen de bu ülkenin yaygıcı-
sı/hizmetçisi ol.)
Ben nâ-tüvânı asker-i gam eyledi zebûn
At sal meded dön üstüme cür'et zamânıdur (G68/10)
(Gam askerleri, ben zayıf ve çaresiz zavallının üzerine çullandı; -Ey sevgili-
(Hz. Ali) beni bu gam askerlerinden üzerine at salarak kurtar, cesaret zamanıdır.
Muhtemelen buradaki gam askerleri nefisle ilgili hususları içermektedir.
Kibir, hırs, tamah, öfke, kin, gazap gibi olumsuz haller; bir asker topluluğunun
çokluğu, gücü, tahakkümü, zapt etmesi, yaralaması gibi çağrışım
değerleri ile karşımıza çıkmaktadır.)
Tîğ-i gam yaralarından ana dil kan ağlar
Ol şeker-hande ile yaramıza tuz urur(G73/2)
(Gönül, gam kılıcının yaralarından sevgiliye kan ağlamakta; o ise şeker çiğ-
neyerek(gülerek), yaramıza tuz basmaktadır. Kılıç olumsuz bir kavram alanına
sahiptir, aynı zamanda sevgilinin bakışını ifade eder. Âşıklar sevgilinin
bir kılıç, ok, mızrak gibi olan kesici ve öldürücü bakışlarından çekinir, korkar,
sakınır. Ancak aynı zamanda o bakışları da ister; zira vuslat, öldürücü
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
236
de olsa sevgilinin bakışlarıdır. Yaraya tuz basmak, şekere nispetle olumsuz
gibi görünse de, yaranın iyileşme sebebidir.)
Şöyle şâd olur gönül gam hil'atinden kim gören
Bir yetîm oğlan libâs-ı dil-güşâ geymiş sanur (G104/6)
(Bir yetim çocuğun çok güzel bir elbise giydiğinde sevindiği gibi, gönlüm de
gam kaftanını giydiğinde öyle sevinir. Hil’at, olumlu kavram alanına sahip
bir kelimedir; ancak ona izafe edilen olumsuzluk gam kelimesinden kaynaklanmaktadır.
Burada tabii ki tasavvuf algılamasını da belirtmek gerekmektedir.
Zira tasavvufî algıda nefse zor gelen, sıkıntılı, meşakkatli haller, hakikat
ehlinin nazarında bir nimet, bir rahmettir.)
Nice yazam bildürem ben bende sana arz-ı hâl
Ben gedâ-yı kûy-ı gam sen şâh-ı iklîm-i cemâl (G249/1)
(Sen güzellik ülkesinin şahı, bense gam köşesinin kölesi; hâlimi sana nasıl
arz edip bildireyim?)
Dil şehrini sipâh-ı gam itdiydi top harâb
Meyhâne künci olmasa muhkem hisârumuz (G129/4)
(Meyhane köşesi gibi sağlam kalelerimiz olmasaydı, gönül şehrini gam süvarileri
toptan harap etmişlerdi. Asker, kale, top, hisar, yıkmak, saldırmak gibi
ortak kavram alanlarına sahip kelimelerden kurgulanan bu beyit hem hakikat,
hem de mecaz yönüyle anlaşılabilecek bir beyittir. Gam ve kederi, içki
içerek dağıtma yeri olan meyhanenin yanı sıra; hakikatin idrak edildiği ve
dolayısıyla dünyevi gam ve kederin gönülden tecrit edildiğini mekâna da bir
gönderme söz konusudur.)
Kul oldum hâce-i aşka acâyib beğlüğüm vardur
Benümdür ser-te-ser gam milketi bir pâdişâyam(G373/2)
(Bir aşk beyine kul oldum, şaşılacak bir beyliğim var benim; baştanbaşa gam
ülkesinin sahibi bir padişahım. Aşk bir sıkıntı, bir meşakkattir. Dolayısıyla
aşka talip olmak, derde sıkıntıya talip olmaktır. Âşıklar da aşktan kaynaklanan
dertten, sıkıntıdan zahiren şikâyetçi olurlar. Ancak gamın ülke tasarımı
içinde verilmesi, bütüncül bir kuşatmayı anlatmaktadır. Bu hem uçsuz bu-
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
237
caksız ve sınırsız olmayı hem de bütün değişik ve farklı türleri kapsamayı
çağrıştırmaktadır. Yani sınırsız ve envaı türlü dertlerin sahibi olmak.)
Eğnüme bir hil'at-i gam geydürüp hayyât-ı aşk
İtdi zencîr-i belâ tavk-ı girîbânum benüm (G294/4)
(Aşk terzisi sırtıma bir gam elbisesi giydirip, yakamı bela zinciri etti. Yine
aşktan kaynaklanan sıkıntılar söz konusu edilmiştir. Gamı bir elbise gibi
bürünmüş olmak çağrışımı, sıkıntıların âşığı ne derecede sarıp sarmaladığı,
onu nasıl tahakkümü altına aldığını çağrıştırmaktadır. Bunun yanı sıra
“hil’at” kelimesinin olumlu anlamı düşünüldüğünde, aşk terzisinin giydirdiği
elbise her ne kadar gamdan da olsa, nihayetinde haşmetlilerin giydiği
kaftanlar gibi olmak yönüyle imrenilecek değerleri çağrıştırmaktadır.)
Gam gibi olumsuz bir kelimenin tabii ki, somut karşılıkları daha
çok onun çağrışım değerlerine uygun olmalıdır. Bu çerçevede dönemin
ulaşım imkânları da işin içine girdiğinde çöl coğrafyasının gam
kelimesi ile paydaş kılınması tesadüfi değildir. Özellikle Hac farizası
hasebiyle de karşımıza sık sık çıkan çöl kavramı, mahrumiyetin, çaresizliğin,
yalnızlığın, ulaşılmazlığın, sonsuzluğun, susuzluğun, tehlikenin
tasarımlarını zihnimize yoğun bir şekilde yaymaktadır. Aşktan
kaynaklanan sıkıntıların üstesinden gelmenin nasıl bir şey olduğunu
en iyi anlatan kurgu, yalnız başına yapılan uçsuz bucaksız çöl yolculuğu
olsa gerektir.
Aşk-ı dilber bir nefes benden nice olsun cüdâ
Gam beyâbânında hem yoldaş u hem kardaşıyam (G306/3)
( Sevgilinin aşkı benden bir an bile ayrı olamaz; zira o, gam çöllerinde benim
hem yoldaşım hem de kardeşimdir.)
Gam beyâbânında kimden bâküm olsun Hayretî
Var iken aşk adlu bir dîvâne yoldaşum benüm (G307/5)
( Yanımda aşk adlı deli yoldaşım olduktan sonra, Ey Hayreti gam çölünde
kimden korkarım.)
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
238
Gam beyâbânında kaldum yalınuz ey Hayretî
Hey meded gel kandasın yoldaş u kardaş ol bana (G13/5)
(Ey Hayreti, gam çölünde yapayalnız kaldım, medet neredesin? Gel bana
yoldaş, kardeş ol!)
Âşıkların hercayi, rakiplere meyleden, acımasız sevgili karşısındaki
tavrı kararsızlıktır. Kararsızlık ise âşığı huzursuz eder, yerinde
duramaz eder. Neticede bu ve benzeri durumlarda âşıklar alır başlarını,
giderler. Gidilen yollar, varılan yerler, doğal olarak sıkıntılı, me-
şakkatli yerlerdir. Yolda belki de yoldaştan öncelikli olan yol azığıdır.
Azık olumlu bir kavramdır; ancak böyle olumlu bir kavramın gama
bağlı olarak olumsuz kılınması, anlatımın etkisini daha da çarpıcı
kılmaktadır:
İtdüm diyâr-ı gurbete gerçi sefer dirîğ
Zâdum gam oldı ince bu yol mâ-hazar diriğ (Mus2-III/1)
(Gurbet ellere sefere çıktım; yazık ki bu yolda hazırlanmış azığım gamdı.)
Çek gam yükini dönme ki bu yolda kişinün
Cânı kavî olur çü teni nâ-tüvân ola (G8/4)
(Aşk yolunda bu gam yükünü taşı; bu yolda âşıkların bedeni zayıf olsa da
canı(manevi hali) kuvvetlidir. Yük olumsuz kavram alanına sahiptir. Ama
söz konusu aşk olduğunda bu yükü çekmenin zarureti vardır. Bilakis bu yük
olumlu bir hüviyete bürünür.)
Gam kelimesi kapalı ve dar mekânlarla birlikte sıklıkla kullanılmaktadır.
Kasvetli, karanlık, sıkıcı, bunaltıcı yerlerin gam gibi olumsuz
bir kelime ile aynı tamlama içine girmesi gayet tabiidir. Bu
mekânlar bazen uzlet köşesi, bazen bir tekke, bazen bir meyhane ve
bir meclis olabilmektedir. Yine bu mekânlara tasavvufi boyutuyla
bakmak gerekecektir. Zira bu mekânlar ruhi erginleşme ve soyutlanmanın
gerçekleştiği eşiklerdir. Ancak buralar zahir boyutu ile olumsuz
gözüken yerlerdir.
Umaram kim 'âlem-i ma'nîde ola rûhı şâd
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
239
Gam bucağında şunı kim derd-i sevdâ öldürür(G71/4)
(Gam bucağında sevda derdinden ölenlerin, umarım ki mana âleminde ruhları
şad olur.)
Benüm senden ırağ olsun durağum gam bucağı ko
Senün yirün tek ey serv-i revânum bâğ u râğ olsun (G382/3)
(Ey sevgili bırak benim yerim senden uzak gam bucağı olsun; yeter ki senin
yerin bağ bahçe olsun.)
Hicrân odiyle uyarımaz dil çerâğını
Gam tekyesinde Hayretî gibi bir ihtiyâr (G86/5)
(Gam tekkesinde Hayreti gibi bir ihtiyar, ayrılık ateşiyle gönül çırasını yakamaz.)
Gam degüldür âşık-ı sermest olanlar ağlamak
Bezm-i gam içinde gülmekdendür ey yâr ağlamak(G186/1)
(Ey sevgili sarhoş âşıkların ağlamaları gam değil; zira gam meclisinde ağlamak
gülmekten sayılır.)
İçelüm câm-ı gam tolularını
Mey-i zevk u safâdan el yuyalum (G330/7)
(Zevk ve safa meclisinden çıkıp gam kadehini yudumlayalım.)
Gel berü meyhâne-i aşka kadem-rencîde kıl
Câm-ı gam nûş itmede bir yâr-ı evbâş ol bana(G13/3)
(Ey sevgili aşk meyhanesine lütfet gel; gam kadehini yudumlamada bana
yoldaş ol.)
Pazar yerleri, sadece metaların değil insanlık adına da aslında her
şeyin ortaya döküldüğü yerlerdir. Dolayısıyla tek başlarına bir olumluluk
veya olumsuzluk içermez. Bütün maharetlerin, ustalıkların sergilendiği
ve takdir gördüğü yerler de oralardır. Yine alış verişe bağlı
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
240
olarak hile ve aldatmanın da en çok yaşandığı yerler, buralardır. Âşı-
ğın canıyla oynaması hasebiyle cambaza benzetilen sevgilinin, âşığa
iltifat etmediği bu gösteri yeri tabii ki gam pazarı olacaktır. Aşk aynı
zamanda ustalık ve maharet isteyen inceliklerle dolu bir sanattır. Her
kişi bu sanatı icra edemez. Lakin yine de gam pazarının dört bir yanı
bu ustalarla doludur:
Çünki ol cânbâza devrân içre oldun bî-nevâ
Yiridür bâzâr-ı gam olsa dilâ yirün senün (G217/4)
(Ey gönül, o canbaz gibi sevgiliden bir nasibin olmadı; senin yerin gam
pazarı olsa yeridir.)
Yalınuz Ferhâd bilmez fenn-i aşkı hâsılı
Tolıdur bâzâr-ı gam üstâdlarla çâr sû (G389/5)
(Aşkın inceliklerini sadece Ferhat bilmez; gam pazarının dört bir tarafı, bu
ustalarla doludur. Ferhat’ın taş ustası olması ilgisini hatırlamak gerekir.)
Gam kelimesinin olumsuz kavram alanlarına sahip yara, gece,
ateş, sıtma, hırsız, avare, boyun zinciri gibi kelimelerle bir araya gelmesi
eşyanın tabiatına uygundur. Zira gam gibi soyut kavramın daha
somut bir şekilde canlandırılması ve cisme büründürülmesi, zihnimizde
pek çok tasarımlar ortaya koymaktadır:
Mâh-ı muharrem irdi yakup dâğ-ı gam gönül
Kan akıdur bu dîde-i giryân yâ Hüseyn(K./8)
(Ey Hüseyin, muharrem ayı gelince bu gönül gam ateşleri yakar, gözlerim
ise kanlı gözyaşları döker.)
Hayretî'yem gam şebinde koyasız lâyık mıdur
Olmayasız ol garîbe mihribân abdâllar (K8/31)
(Ey abdallar, sevgi göstermeyerek Hayreti’yi gam gecesinde bırakmayınız.)
Demidür ey şeb-i gam rûz-ı îd ol
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
241
Zamânıdur gel ey tâli' saîd ol (G263/1)
(Ey gam gecesi, zamanı geldi bayram sabahı ol; ey talih, yeri geldi sen de
kutlu ol.)
Dilersen hâra geçmek Hayretîveş bezm-i mihnetde
Döne döne gam odına kebâb ol ey dil-i şeydâ (G10/5)
(Ey gönül, sıkıntı meclisinde Hayreti gibi itibar görmek istiyorsan, döne
döne gam ateşinde kebap ol.)
Ey cân tabîbi yakdı teb-i tâb-ı gam beni
Ger hazretünden olmaya bana devâ-yı cev (K18/14)
(Ey can tabibi, eğer yüce makamından bana arpa devası(yardımı) olmazsa
gam sıtması beni yakar.)
Komayup burç-ı nuhûsetde murâdum necmini
Gam husûfından berî eyle meh-i tâbânumı (G475/2)
(İstek yıldızımı, uğursuzluk burcunda bırakmayıp, o ay gibi parlak sevgilimi
ay tutulması gamından koru.)
Cân-ı miskînüme emân virsün
Gam dinen nâbekâra yalvarayın (G348/7)
(Gam denen avare, işe yaramaza yalvarayım da, şu miskin canımı bağışlasın.)
Düzd-i gam yıkdı idi zevk u safâ dükkânın
Olmasa aşk gönül şehrinün ey cân asesi (G441/2)
(Ey sevgili! Aşk, gönül şehrinin bekçisi olmasaydı, gam hırsızı zevk ve safa
dükkânımı yağmalardı.)
Bend-i gam komadı boynuma tolandurdı benüm
Pîre-zen dehr yine sünbül-i pür-tâb gibi (G454/2)
(Felek kocakarısı, gam boyunduruğunu taze sümbül gibi boynuma doladı.)
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
242
Gelenekte deniz, tehlike ve güvenilmezliğin göstergelerinden
olmuştur. Deniz aynı zamanda uçsuz bucaksız olmanın, sonsuzlu-
ğun, büyüklüğün, enginliğin göstergesidir. Eğer bir şeyin çokluğu ve
büyüklüğü söz konusu edilecekse başvurulan metaforların başında
deniz kavramı gelmektedir. Aşkın âşık üzerindeki sıkıntıları her zaman
abartılı ifadelerle anlatılmıştır. Dolayısıyla âşığın battığı; ancak
bela, gam denizi olabilirdi:
Garka-i bahr-i gam olanlara olgıl dest-gîr
Sâkiyâ sîmîn ayağ ile iriş gel Hızrvâr (K16/30)
(Ey saki, gam denizine batmışların elinden tut; onlara elinde gümüş kadehi
olan Hızır gibi yetiş.)
Eski bir inanca göre varlık âlemindeki her şey su, ateş, toprak ve
havadan oluşmaktadır. Var olduğu kabul edilen bu unsurlar, her varlıkta
bir özelliği ile daha çok kendisini belli eder. İnsanda da bazen su
unsuru, bazen ateş unsur; bazen hava, bazen de toprak unsuru ön
plana çıkarmış. Rüzgârın fırtına olarak düşünülmesi, insanı istediği
yere savurması, karşısında durulamaz olması, toz taşıyor olması gibi
olumsuz, tasarımlar onu gamla ilgili kılmaktadır:
Hâk koysun bâd-ı gam ol ayna kim ahıtmaz âb
Oda yansun yiridür bir dil ki olmaya harâb (G18/1)
(Gam rüzgârı gözyaşı akıtmayan o göze toz toprak doldursun; aşk ile harap
olmayan gönül, ateşlere yansın.)
Müstakil olarak olumsuz olmayan, hatta olumlu kavram alanına
sahip orman, diğer bağlantıları ile birlikte olumsuz bir kurgulamayla
karşımıza çıkmaktadır. Buradaki olumsuzluk, ormanda yaşayan hayvanların
vasıflarına bağlı oluşmuştur. Zira tilki aldatmanın, kurnazlı-
ğın, kısacası bencilliğin, güvenilmezliğin göstergesidir. Arslan ise
mertliğin, dürüstlüğün, zoru başarmanın timsalidir:
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
243
Bu rûbeh-i zemâneye aldanmaz ise ger
Gam pîşesinde bir kagan arslan durur gönül (G258/4)
(Gönül, şu zamane tilkilerine aldanmaz ise, gam ormanının arslan kralı-
dır.)
Kitap, öğrenmenin direkt göstergesi olmak yönüyle olumlu bir kelimedir.
Şairlerin şiir kitaplarının adı olan divanlar ise aşkı içermesi
yönüyle ayrıca olumlu kavram alanına sahiptir. Ancak yine aşktan
kaynaklanan sıkıntıların aşk yolunda olmazsa olmaz yönü, burada da
devreye girmekte ve olumlu olumsuz, olumsuz da olumlu hüviyete
bürünmektedir. Gam divanı tamlaması, divanların içinde aşka ve
onun dertlerine dair ifadelerle dolu olduğunu bizlere çağrıştırmaktadır:

Bu muallim-hâne-i mihnetde yine pîr-i aşk
Turmadın ta'lîm ider dil tıflına dîvân-ı gam (G302/3)
(Bu sıkıntı okulunda aşk hocası, gönül çocuğuna sürekli gam divanı okutmaktadır.)
Gam sofrası tamlaması da alışılmamış bir bağdaştırmadır; zira sofra
bereketi, rızkı, ünsiyeti, paylaşmayı, dirliği ve düzeni çağrıştırmaktadır.
Sofranın bu çağrışımların aksine gamla anılması şüphesiz o
sofrada sunulan veya yenilenlerle alakalıdır. Yiyeceği zehir olan bir
sofra tabii ki gam sofrası olacaktır. Bazı tarikatlarda dervişler esrar
çekerlermiş; bunun zuhuratı da hayranlık veya hayret kelimesi ile
anlatılırmış. Esrarın acı tadını azaltmak için de akabinde tatlı şeyler
yenirmiş. Bu beyit söz konusu halleri de anlatmaktadır:
Müstedâm ol Hayretî'ye hân-ı gam çekdün bu gün
Yine kan hayrân iken halvâya duş itdün beni (G473/5)
(Ey sevgili, o Hayreti’ye gam sofrasında sürekli esrar çektirdin; kendinden
geçmiş iken beni yine helvaya düşürdün.)
Yırtıcı ve alıcı kuşlardan olan ukâb, kartal veya karakuş anlamına
gelen bir kelimedir. Çaresiz zayıf âşığın karşısında sevgili, bu
 PROF. DR. ALİ YILDIRIM
244
gönül kuşunu avlayan bir avcı kuş pozisyonundadır. Bazen sadece
sevgilinin öldürücü bakışları için de bu kullanılır. Âşıklar gönül kuş-
larının sevgili atmacası tarafından avlanmasına dünden razıdırlar.
Avcı kuşlar, leşçil kuşlarla nispet edilip üstün ve olumlu vasıflarla
kullanılırlar. Avcı kuşun gamla kullanılması onun yukarıdan aniden
gelmesi, buna karşı yapacak hiçbir şeyin olmaması; bu kuşların etkin,
dinamik, saldırgan yönlerini, değişik tasarımlarla zihnimize çağrış-
tırmaktadır:
Nâgehân cân û dil kebûterini
Yine ukkâb-ı gam şikâr itdi (G479/4)
(Yine gam kartalı, can ve gönül güvercinini aniden avladı.)
Sonuç:
Klasik şiirimiz her ne kadar bir geleneğin şiiri olsa da; kullanılan
malzemeleri, benzetmeleri, kurguları, zihniyeti her ne kadar birbirine
çok benzese de, yine de küçük ayrıntı ve farklılıkları bünyesinde barındırmaktadır.
Şüphesiz bu küçük ayrıntıları ortaya çıkarmak oldukça
güçtür. Ancak klasik şiirimiz ve şairlerimiz tamamen aynıdır,
demek de hiçbir zaman doğru değildir. Klasik şiirimizde şairlerin
bireysel duygulanım ve psikolojilerden pek bahsedilmez; oysaki her
insan bir âlem olmak yönüyle çevreyi, nesneleri, kavramları kendi
ruh ve zihin dünyasında yeniden kurar. İşte bu açıdan bakıldığında
klasik şairlerin geleneğin bu dayatmasının yanı sıra özgün, farklı algı
ve kurgularının varlığı da bir gerçektir.
Bu bağlamda Hayreti divanındaki gam kelimesinin ilgileri, bağ-
lamları, tasarımlarının nasıl oluşturulduğuna baktığımızda, bu şairimize
has üslup özelliklerinin varlığına şahit olmaktayız. Bir çölün,
tehlikeli bir denizin, karanlıklar ve gecenin, yaranın, öldürücü nesnelerin
gamla olan ilişkisinin mantıklı bir tarafı vardır. Bu kurgular insanların
ortak duygulanımlarının göstergeleridir. Ancak gamın kartal,
orman, sofra, hırsız, divan, pazar gibi kelimelerle bir araya getirilmesi
tamamen şairin kişisel tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hayreti divanında, sadece gam kavramının kurgulanışı ve çeşitli
HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI 
245
tasarımlarına baktığımızda, diğer şairlerin dışında ona ait izlerin varlığı
görülmektedir.
KAYNAKÇA
Aksan, Doğan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, BE-TA Basım Yayım, İstanbul
(Tarihsiz).
Başkan, Özcan, Lengüistik Metodu, Multilingual Yayınları, İstanbul
2003.
Condillac, E. B., İnsan Bilgilerinin Kaynağı Üzerine Deneme, (Çev. Miraç
Katırcıoğlu), MEB Yayınları, İstanbul 1992.
Emil, Birol (1999); “Eski Edebiyatımız”, Osmanlı Divan Şiiri Üzerine
Metinler, (Haz. Mehmet Kalpaklı), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Hayreti, Divan, (Haz. Mehmet Çavuşoğlu, M. Ali Tanyeri), İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1981.
Steal, Mme de, Edebiyata Dair, (Çev. Safiye Hatay-Vahdi Hatay), MEB
Yayınları, Ankara 1989.

Konular