BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ*

TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 197
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ:
KIZILBAŞ ÖRNEĞİ*
Gülçiçek AKÇAY**
Öz
Kızılbaş mefhumu, Osmanlı-Safevî rekabetinden sonra ortaya çıkmış, başta dinî ve siyasî
olmak üzere geniş bir çağrışım sahası oluşturmuştur. Şii Safevîleri tanımlayan ve mezhep
vurgusu içeren Kızılbaş sözcüğü, Sünnî Osmanlı iktidarı terminolojisinde “eşkıyâ”, “düşman”,
“kâfir” gibi menfi manaları içermektedir. Kızılbaş’ın bu manaları yüklenip yürüttüğü başka
mecra da edebiyattır. Biz bu makalede Osmanlı şiirinde bu mefhumun hangi sebepler ve dayanaklarla,
nasıl bu anlamları kazandığını tespit etmeye çalıştık. XVI. yüzyıldan başlayarak
farklı yüzyılların ve dönemlerin şairlerine ait divanlar taranmış, esas olarak Şii Safevîleri ifade
etmekte kullanılan “Kızılbaş/sürh-ser” sözcüklerinin geçtiği beyitlerin genellikle Osmanlı-Safevî
çatışması bağlamında söylenmiş olduğu, bu sözcüklerin Şii Safevî toplumunu karşı-
ladığı görülmüştür. Yine Kızılbaş zümreyi tarif ve tavsif etmede kullanılan “zındık”, “mülhid”,
“Râfızî” ve “Celâlî” sözcükleri divanlarda taranarak bu zümrenin Osmanlı şairi zihnindeki
tasavvuru belirlenmiştir. Doğrudan doğruya Osmanlı-Safevî mücadelesinin konu edildi-
ği şiirler dışında sevgili, âşık, rakip, tabiat gibi konular bağlamında söylenmiş şiirlerde bile
toplumun zihinsel arka planında yer etmiş olan bu çatışmanın izleri vardır. Şairlerin dinî ve
siyasî kimlikleri hakkında bilgi sahibi olmasak bile şiirlerindeki hâkim söylem şairin kendisini
Sünnî Osmanlı iktidarı tarafında konumlandırdığını belli etmektedir. Biz bu makalemizde
Osmanlı ideolojisine bağlı şairlerin söylemlerinde, Kızılbaş imgesinin hangi olumsuz çağrı-
şımlarla yer bulduğunu tespit etmeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı şiiri, Kızılbaş, Şiilik, Sünnîlik, öteki
DIVAN POETRY AS A PROPAGANDA TOOL QIZILBASH
EXAMPLE
Abstract
Qizilbash notion emerged after the Ottoman-Safavid rivalry and established a broad connotation
field, especially religious and political. The word of Qizilbash describes the Shi’ite
Safavid and contains sectarian emphasi . It also contains negative sense like “bandits”, “enemies”,
“infidels” in the Sunni Ottoman power terminology. Literature is the another field
where these meanings of Qizilbash were used. In this article, we have tried to determine
how this notion got these negative meanings in the Ottoman poetry. Starting from the XVI.
century, we scanned the divans of poets belonging to different centuries and periods, the
* Makalenin Geliş Tarihi: 02.05.2016, Kabul Tarihi: 15.07.2016
** Yrd. Doç. Dr, Trakya Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Edirne/
Türkiye, gulcicekkorkut@hotmail.com
DOI: 10.12973/hbvd.79.209
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
198
couplets that had “ Qizilbash / Surhan-lay”, mainly used to express Ottoman-Safavid conflict,
and it has been seen that these words were used to explain the Shiite Safavid society.
Moreover, the words like “profane”, “mülhid”, “heretics” and “Celali”, used to describe and
depict the Qizilbash society (clan) were scanned in divans and the image of this society in
the Ottaman poet’s imagination was determined. Apart from poetry directly about the Ottoman-Safavid,
the poetry about “love” “opponent” “nature” etc. has the traces of this conflict
that is embedded in the society’s intellectual background. Although we don’t know about
the religious and political identity of the poets, the dominant discourse of the poet’s poems
reveals that the poet positioned himself on the side of the Sunni Ottoman rule. In this article,
we will try to determine which negative connotations the Qizilbash image has in the discourse
of poets from the Ottoman ideology.
Keywords: Ottoman poetry, Qizilbash, Shiism, Sunnism, the other
Giriş
Nizâm-ı âlem ülküsü, diğer bir ifadeyle cihana hâkim olma ve yönetme dü-
şüncesi, tarihin hemen her döneminde kurulan Türk devletlerinin ortak hususiyetidir.
XV. yüzyıl başlarında Yıldırım Bâyezîd ile Timur; yine bu yüzyılın ikinci yarısında
Fâtih Sultân Mehmed ile Uzun Hasan arasındaki münasebetler buna örnek olarak
gösterilebilir. Bu tip ilişkilerden biri de Osmanlı Devleti’yle XVI. yüzyılın başlarında
Tebriz’de kurulmuş olan Safevî Devleti arasında gelişmiş ve Türk tarihinde önemli
bir yer edinmiştir.
XV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlarına taktıkları kızıl börk dolayı-
sıyla Kızılbaş diye anılan Anadolu Türkmen boylarının oluşturduğu kitleler Safevî
dergâhının propagandaları sonucunda Anadolu’dan İran’a göçmeye başladılar1
.
Osmanlı-İran siyasî ve askerî mücadelesinin en keskin kırılma noktasını, İran
coğrafyasında XVI. yüzyılın hemen başında Şâh İsmail’in Kızılbaş Türkmenlerin kuruluşunda
esas güç teşkil ettikleri Safevî Devleti’ni kurmasıyla birlikte başlatmamız
mümkündür.2
“Şah İsmail, Akkoyunlu hanedanına son vermesine rağmen İran topraklarında
henüz tam hâkimiyet kuramamış, Osmanlı Devleti’nin doğu sı-
nırları güvensizliğe sürüklenmişti. Bu gelişmeler iki taraf arasındaki dinî
rekabete bir de siyasal ve stratejik boyut kazandırdı.” (Gündüz, 2010:
255).
Bilgili’ye göre Osmanlının Safevîlerle dinî ve siyasî rekabet olarak nitelendirilebilecek
mücadelesi iki tarafın da batıya doğru ilerleme gayretleri kesişince kaçı-
nılmaz oldu.
“Önce Sultan Yavuz ile Şah İsmail, ardından Sultan Süleymân ile Şah
Tahmasb karşılaştılar. Çaldıran’da başlayıp, Tebriz önlerinde devam
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 199
eden yüzyılların mücadelesi, askerî olarak tek bir alanla sınırlı kalmadı;
siyasî, ekonomik, teolojik, ahlâkî ve enformasyon gibi çok geniş bir alana
yayıldı.” (Bilgili, 2003: 24).
Safevî tarihinin sembol şahsiyeti, içinden geldiği Türkmenlerin önceki dinî
inanç ve anlayışlarıyla Bâtıni Şii telakkileri3
birleştiren bir inanç kimliğinin sahibi
olan Şâh İsmail, devletinin temelini oluşturmak ve taraftar sayısını artırmak için “halife”
adı verilen özel misyonerleri ve bizzat yazdığı yahut yazdırdığı kitaplarla Anadolu
ve Rumeli’deki taraftarlarına yönelik yoğun bir propaganda faaliyeti yürütüyordu.
Osmanlı Devleti’ne karşı olan ve zamanla büyük tehdit oluşturan bu propagandalar,
Yavuz Sultân Selîm döneminden itibaren Kızılbaş adı ile anılan Şii Safevîlere karşı
ümerânın aldığı askerî, siyasî, ekonomik tedbirler dışında kültürel birtakım tedbirler
alınması ihtiyacını da doğurmuş, Safevî Devleti’ne karşı yürütülecek antipropaganda
faaliyetlerine yol açmıştı.
Sürecin başında Yavuz Sultân Selîm Anadolu’da düzeni bozanların takip edilmeleri
ve cezalandırılmaları gibi zorlayıcı tedbirlerin yanı sıra hem Sünnî halkın itikadını
kuvvetlendirmek hem Şiiliğe yönelenlerin önünü almak hem de Şâh İsmail’le
yapılacak savaşın dinî açıdan sakıncalı olmadığına, hatta zorunlu olduğuna halkı
inandırmak gereği duydu. Hâl böyle olunca meseleye devlet adamları ve ordunun
yanı sıra, din adamları, tarih yazarları, hatta şairler de dâhil oldu. Osmanlılar için kendi
mezhebinin mensupları “ehl-i sünnet akaidinden/bizden”, diğer mezhebin mensupları
“Kızılbaş/düşman/kâfir” olarak algılanıyordu. Medrese kültürünün yarattığı
Sünnî yorum ve değerler, Osmanlı’nın resmî ideolojisiydi. Tekke kültürünün yarattı-
ğı Kızılbaş yorum ve değerler ise, Safevî İran’ın ideolojisiydi. Osmanlı Sünnî iktidarı-
nın söylemiyle Kızılbaşlık, “zındıklık”, “mülhidlik” ve “Râfızîlik” olarak lanse edildi.
Tarih ve edebiyat bu noktada Osmanlı yöneticilerine meşrûiyet zemini hazırlamada
propaganda gücü olarak hizmet etti. Öncelikle Osmanlı ulemâsından yardım talep
edildi. Kemal Paşazâde, Ali b. Abdülkerim, Hasan b. Ömer, Müftü Hamza, Molla
Arap Kızılbaş Râfızîlerle yapılacak savaşın kâfirlerle yapılacak savaşlardan daha efdâl
olduğunu bildiren fetvalar verdiler (Dedeyev, 2009: 131). Bu ulemâ Kızılbaşların
aşırı inançları ve fiilleri sebebiyle onlarla cihat etmenin bütün Müslümanlara farz-ı
ayn olduğunu bildiren fetva ve risalelerle yürütülen Şâh İsmail yandaşlarına yönelik
antipropaganda hamlesi ile savaşa rıza göstermeyen devlet adamlarına karşı padişâ-
hın elini güçlendirdiler (Bulut, 2005: 186-187).
XVI. yüzyılda yaşanan Osmanlı-Safevî siyasî çekişmesinde kurucu unsuru
oldukları Safevî Devleti’nin yanında yer alan Kızılbaşlarla ilgili “ötekileştirme” faaliyetlerinin
kendini gösterdiği diğer zemin de tarih kitaplarıdır.
“Osmanlı müverrihleri, kimi zaman düşmanları lânetlemek, alay etmek
gibi yöntem ve üslûba sahiptiler. Lânetlerken de aşağılık, lânetlenmiş,
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
200
şeytan yaradılışlı gibi aşağılayıcı ve hakaret içerici manalar ifade eden
kelimeler kullanıyorlardı. Kızılbaşlar için de bu tür kelimeler sık sık kullanılmış
ve kötü ahlâklı ve kötü düşünceli oldukları suçlaması getirilmiştir.
Böylece Kızılbaşlar tezyif edilmiş ve ahlâkî bir sorunları olduğu vurgulanmak
istenmiştir.” (Bilgili, 2003: 26).
Osmanlı resmî vesikalarında Kızılbaşlarla ilgili kullanılan;
“Kızılbaş-ı bed-kişi (kötü Kızılbaş), Kızılbaş-ı evbaş (aşağılık Kızılbaş),
Kızılbaş-ı bed-maaş (kötü yaşayışlı Kızılbaş), Kızılbaş-ı bî-din (dinsiz
Kızılbaş), Kızılbaş-ı hannâs (ifrit Kızılbaş), Kızılbaş-ı mütezelzilu’l-akdâm
(ayakları kaymış Kızılbaş), Kızılbaş-ı rû-siyâhi (karayüzlü
Kızılbaş), Kızılbaş-ı şum (uğursuz Kızılbaş), leşker-i şeyâtin-i bî-şumar
(sayısız şeytanların askeri/ordusu), şâh-ı gümrah (doğru yoldan sapmış
şah)” (Bilgili, 2003: 35).
gibi sıfatlar, dışlayıcılığın siyasî yönünü göstermektedir. Osmanlı devlet
adamları, din adamları ve tarih yazarlarının yaptığı gibi dönemin şairleri de bu
noktada Osmanlı ideolojisini ve resmî devlet görüşünü şiddetle savunmak ve
Osmanlı’nın yüceliğini göstermek durumundaydılar. O dönemde yazılan ve Kızılbaş
-ya da Farsçası sürh-ser- sözcüğünün geçtiği beyitlerin genellikle Osmanlı-Safevî
çatışması bağlamında söylenmiş olduğu, Şii Safevî toplumunu karşıladığı görülmektedir.
Yazımızın devamında anlatmaya çalışacağımız üzere, bunun istisnaları da olmasına
rağmen, Sünnî Osmanlı iktidarı taraftarı bazı şairlerin devrin ümerâ, ulemâ
ve müverrihîninin ötekileştirici tutumunu benimsediği görülmektedir. Elimizdeki
divanlardan derlediğimiz beyitlerin neredeyse tamamı bu tutumun izlerini taşımaktadır.
Bu makalede amacımız Sünnî Osmanlı iktidarı taraftarı olan şairlerinin Kızılbaş’a
karşı yürüttükleri propaganda/antipropagandanın muhtevasını ve Osmanlının
zihninde oluşturulmak istenen Kızılbaş imajının Osmanlı şairi söyleminde nasıl şekillendiğini
tespit etmektir. Bunun için XVI. yüzyıldan başlayarak farklı yüzyılların
ve dönemlerin şairlerine ait divanlarda esas olarak Şii Safevîleri ifadede kullanılan
“Kızılbaş/sürh-ser” sözcüklerinin yüklendiği anlamlar araştırılmış, doğrudan Kızılbaş
zümreyi tarif ve tavsif etmede kullanılan “zındık”, “mülhid”, “Râfızî” ve “Celâlî”
sözcükleri taranarak bu zümrenin Osmanlı şairi zihnindeki tasavvuru belirlenmiştir.
Elde ettiğimiz izlenim Şii Safevîlerin ya da taraftarlarının tıpkı devlet adamları, din
âlimleri ve tarihçilerde olduğu gibi şairlerin dilinde de olumsuz çağrışımlarla kamuoyuna
takdim edilmeye çalışıldığı ve böylelikle Kızılbaş tehdidini propaganda/
antipropaganda yöntemi ile bertaraf etme araçlarından biri olarak şiirden de istifa
edildiği yönündedir.
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 201
Üç bölümden oluşan makalenin birinci bölümünde, Osmanlının İran’la
gireceği savaşı meşrûlaştırma ve Şiilik mezhebine mensup olmakla din düşmanı,
kâfir sayılan bu devletle savaşın cihat sayıldığı algısını yaratma amacına hizmet ve
Osmanlı padişâhlarını, devlet adamlarını bu cihada davet eden şiirlerden bahsedilmiştir.
İkinci bölümü Osmanlı-İran savaşlarını konu alan tarihin üdeba tarafından
ele alınışını oluşturmaktadır. Osmanlının çeşitli dönemlerinde Safevî Devleti ile yapılan
savaşları konu alan şiirler taraflı bir tarihçi edası ile kaleme alınmış, Osmanlı
ordusu karşısındaki bu düşman hakîr görülerek küçümsenmiştir. Bu küçümsemede
Osmanlı ordusunun gücünü ve yüceliğini vurgulamakla beraber, padişâhı ve askeri
yüreklendirme amacı mevcuttur.
Üçüncü bölümde Kızılbaş/sürh-ser sözcüklerinin aşk ve tabiat şiirlerinde
benzetmelik olarak kullanılmaları araştırılmıştır. Kızılbaş’ın Osmanlı zihin dünyasında
yer alan anlamlarından ve gerek şekil gerek tavır olarak yarattığı çağrışımlardan
yararlanılarak çeşitli aşk tasavvurları ve tabiat tasvirleri oluşturulduğu görülmektedir.
1. Osmanlı-Safevî Mücadelesini Şiir Vasıtası ile Meşrûlaştırma Çabaları
ve Cihada Çağrı: “Kâfir Kızılbaş”
XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı-Safevî çekişmesinin tabii bir neticesi olarak
Kızılbaş terimine “devlet muhalifi ve isyancı zümreler” manasının yanında, bu zümrelerin
dinî inanç ve anlayışları Kur’an ve sünnete dayalı çoğunluğun anlayışıyla kar-
şılaştırılarak dinî boyut da eklenmiş ve Kızılbaşlık “sapıklık, yoldan çıkmışlık”, “hatta
inkârcılık” olarak nitelenmiş; Kızılbaşlar da “kâfir”, “zındık”, “mülhid” ve “Râfızî”
gibi sıfatlarla anılmıştır. Bu sıfatların sahipleri istenmeyen ve yok edilmesi düşünü-
len gruba dâhil edilmişlerdir. Sünnî Osmanlı iktidarı taraftarı şairler bu dönemde Şii
Safevî’ye mensup olanları tekfir ederek onlarla olan mücadeleyi kamuoyu ve asker
nezdinde meşrûlaştırma çabasına girmişlerdir. Bu iki hedef grupla ilgili siyasî ve dinî
temelli gazel örneklerinden biri Bahtî mahlaslı Sultân I. Ahmet’e aittir. Kendisine
ulaşan bir zafer ve ganimet müjdesine şükreden şair, “küffâr”, “küfr ehli” ve “Râfızî
kavim” olarak vasıflandırdığı Kızılbaş’ın yok edilmesi için dua etmektedir. Zira din
düşmanlarıyla mücadelede dünyevî menfaatlerin yeri yoktur. Bu sebepten zafer, biavnillah
kazanılacaktır:
Mâl ü rızkiyle iki kal’a bırakmışdır küffâr
Erdi hoş peyk-i sabâ ile ganîmet haberi
Münhezim ola yakında umarım küfr ehli
Tâ ere Şâh-ı Kızılbaşa hezîmet haberi
Râfızî kavmini dahi ede Kâhir makhûr
Ki Krala ere andan da musîbet haberi (İsen-Bilkan, 2013: 185).
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
202
IV. Murat saltanatının sadrazamlarından Hâfız Ahmed Paşa’nın bir gazelinde
de bu çeşit bir dua görmek mümkündür. Paşa, Allah’tan Osmanlının -hatta âleminhükümdârının
düşmanları üzerine yaptığı seferde cümle enbiyâ ve evliyâ ruhunu
muavin etmesini niyaz etmiştir:
Şeh-i âlem ki saldı şark u garba iki serdârı
Umaruz Hazret-i Bârî muzaffer ide anları
Biri şol Râfizîler kavmini varsun helâk itsün
Biri zabt eylesün darben varup hep milk-i küffârı
Cemî’an enbiyâ vü evliyâ ervâhını dâ’îm
Mu’âvin eyleye rûz-ı vegâda anlara Bârî (Uysal, 2010: 124).
III. Ahmet dönemi şairlerinden olup Osmanlı bürokrasisinde çeşitli kademelerde
görevler yürüttükten sonra vakanüvisliğe kadar yükselmiş olan Arpaemini-zâ-
de Sâmî’nin şiirlerinde de bu ötekileştirici tutum açıkça gözlenmektedir. Ona göre
bu fitneci kavim kendilerine gösterilmiş olan şefkatli cömertliği bir anda unutmuş-
tur. Bundan dolayı rezil rüsvâ olurlarsa buna şaşılmaz:
Ferâmûş itdiler yek-ser bu cûd-i şefkat-âlûdı
Kızılbaşun n’ola mahzûl olursa kavm-i fettânı (K. 54/ 18) (Kutlar, 2004: 234).
“Kızılbaşı alt etmek” şeklinde ifade edilen savaşın gerekçesi dinin ihyâsı olduğuna
göre “o zâlim eşkıyâların, o hilekârların kanı helaldir ve onlarla savaşmak en
büyük cihattır”. Bu yüzden şiirlerde devlet erkânını Osmanlı sınırları içindeki Kızılbaş
isyanlarına müdahale ya da Safevî ordusuyla savaş için bir yüreklendirme gayesi
kendini göstermektedir.
Taşlıcalı Yahyâ Bey’in Kanûnî Sultân Süleymân’a 1548 yılında başlayan II.
Irakeyn seferi dolayısıyla sunduğu bir kasideden alınan aşağıdaki beyitlerde Şii olan
Safevî ordusunun askerlerini “mülhid” ve “Râfızî” olmakla itham ettiği açıktır. Acem
topraklarına ak sancaklarla yapılan seferde Kızılbaşların kızıl başlarını kara toprakla
karıştırmak, gürz ve kılıç olarak zikredilen ve zamme, fetha gibi harekelerle şekil
yönünden benzerlik kurulan savaş silahları ile din düşmanlarını yok etmek, Şiilik alâ-
metlerinden biri olan ve balta manasına gelen teber ile onların varlık dalını kesmek
ve böylelikle dört halifenin intikamını almak için Osmanlı ordusunu yüreklendirme
gayesi görülmektedir. Böylelikle ehl-i şer’, ehl-i şeri kahretmiş olacaktır:
Çekelüm gün gibi sancağ ile şarka çeri
Kara toprağa karalum kıralum sürh-seri (K. 7/1)
İnmesün mülhid ile Râfızînün başından
Gürz ile tîgumuzun zamme ile fethaları (K. 7/2)
Keselüm aslı ile şâh-ı vücûdunu hemân
Uralum cümle teberrâyîye tîg u teberi (K. 7/3)
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 203
Çâr Yârun radiyallahu te’âlâ anhüm
İntikâmın alalum kahr idelüm ehl-i şeri (K. 7/4) (Çavuşoğlu, 1977: 41).
Kanûnî zamanında silahtar bölükbaşı unvanını almış, Mısır ve İran seferlerine
katılmış olan Edirneli Nazmî’nin Şehzâde Mustafâ için yazdığı kasidede onu, Râfızî
olmakla itham ettiği Kızılbaş’ın gözünü dört halife aşkına dörde bölmesi için teşvik
ettiği görülmektedir:
Çâr-yârun ‘aşkına ol Râfizîye var görün
Bir iki üç hamle birle kıl anun çeşmini çâr (K. 15/43) (Üst, 96).
Kanûnî dönemi şairlerinden Me’âlî’nin -Mustafâ İsen’in Destan başlığı altında
verdiği- şiirinden alınan aşağıdaki dörtlüklerde Osmanlı topraklarına girmesinden
endişelendiği zâlim, hilekâr Kızılbaş’ın kanının helal olduğunu – ki bu ümerâ
tarafından da tespit edilmişti- haykırarak hünkârını harekete geçirmek isteği ifadesini
bulmuştur:
Gör Kızılbaşun hâlini
Zulme uzatdı elini
Tutmasun Osman İlini
Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş
...
Ey Me’âlî aceb hâldür
Kızılbaşun işi âldür
Şübhesüz kanı helâldür
Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş (İsen, 2013).
Edirneli Nazmî, Şehzâde Mustafâ için yazdığı kaside de aynı temenniyi dile
getirmiştir:
‘Askerün yüzin agardan yine sensin var şehâ
Kır Kızılbaşı kızıl kanın kara topraga kar ( K. 15/ 57) (Üst, 97).
Süheylî de padişâhını İran ülkesini fethedip Anadolu ile birleştirmesi için Kı-
zılbaş’ın kafalarını keskin kılıcıyla kesmesi hususunda yüreklendirmiştir:
‘Acem milkini feth it husrevâ zamm eyleyüp Rûm’a
Başın kesr it Kızılbaşun çeküp şemşîr-i bürrânı (K. 6/3) (Harmancı, 60).
Nef ’î’nin Husrev Paşa’nın 1631 yılında Bağdat üzerine yürüyüşü münasebetiyle
IV. Murad’a hitaben yazdığı kasidesinde yer alan aşağıdaki beyit, Kızılbaş
şâhının elinden Tebriz’i ve Şiraz’ı alması için dua niteliğindedir:
Muzaffer ola ser-dârun eyâ şâhenşeh-i gâzî
Ne Tebrîzi koya şâh-ı Kızılbaşa ne Şîrâzı (Kurtoğlu, 2011: 296).
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
204
2. Kızılbaşla Savaşın Tarihini Yazan Şair: Müverrih Edip
Osmanlının çeşitli dönemlerinde Safevî Devleti ile yapılan savaşlar şiirlerde
bahis konusu edilmiştir. Şairler bunu genellikle 15. yüzyıl ve sonrasında sonra İran’la
yapılan savaşlara katılmış olan padişâh veya devlet adamlarına sunduğu kasidelerde
yapmışlardır. Bu tür şiirlerde savaşın seyri ve sultanın ya da savaşı komuta eden devlet
adamının Safevî ordusuna karşı kazandığı zafer taraflı bir tarihçi edasıyla geçmiş
zaman kipinde anlatılmıştır. Savaşta Osmanlı ordusunun gösterdiği kahramanlıklar
mübalağalı biçimde ifade edilirken savaşın yapıldığı ya da Osmanlı tarafından alınan,
kuşatılan yerlerin adlarının zikredilmesi bu metinlerin belki birer tarihî belge olması
açısından da önem arz etmektedir.
Selîmî mahlaslı Yavuz Sultân Selîm’in bizatihi kendi divanında İran ve Mısır
seferlerinde elde ettiği başarıları anlatan Farsça bir gazeli mevcuttur. İstanbul’dan
İran’a yürüyen Osmanlı ordusunun zaferle sonuçlanan mücadelesi muzaffer bir komutan
edası ile anlatılmıştır. Beyitlerden öyle anlaşılıyor ki Osmanlı padişâhı Safevî
ordusunu kendi yüce kudretine denk bir savaş düşmanı olarak değil, aşağılanmayı
hak eden, karşısında ezilen bir güruh olarak görmektedir:
Leşker ez taht-ı Sitanbul sûy-ı Îrân tâhtem
Sürh-ser râ garka-i hûn-ı melâmet sâhtem (G. 204/1).
(Ordumu İstanbul tahtından İran tarafına yürüttüm. Kızılbaş’ı melâmet kanında
boğdum.)
Mâverâ’un-nehr ez tîgem şude gark-âb-ı hûn
Çeşm-i duşmen râ zi kuhl-i Isfahân perdâhtem (G. 204/4).
(Kılıcımdan Maveraünnehr kana gark oldu, düşmanın gözünden Isfahan sürmesini
(bile) aldım.)
Âb-ı Âmû ez ser-i her mû revân şud hasm râ
Şud ’arak-rīz ez teb-i ġam çun nazar endâhtem (G. 204/5).
(Bir nazarımla düşman, gam sıtmasından ter döktü, her kılından Amu nehri
aktı.) 1.
Divanından ve Yavuz Sultân Selîm’e takdim ettiği bir kasidesinden Çaldıran
ve Mısır seferlerine katıldığı sonucunu çıkarabileceğimiz Taşlıcalı Yahyâ’nın aşağıya
alınan beytinde de “inat ehli” olarak nitelenmiş olan Şâh İsmail taraftarlarının Osmanlı
üzerindeki emellerine son vermek amacıyla sefere çıkmaya karar veren Yavuz’un
hükmü, altın işlemeli bir kılıç olmuştur:
Kesmeğe dâvâsını ehl-i inâdun dâyimâ
Oldı her hükmi anun gûyâ ki tîğ-i zer-nişân (K. 2/ 27) (Çavuşoğlu, 1977: 25).
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 205
Edirneli Nazmî’nin farklı şiirlerinden alınmış aşağıdaki beyitlerinde tekrar
edilen “Kızılbaş üstine” sözleri aynı çatışmacı üslubun yansımasıdır. Cihangir padişâh
Süleymân Hân’ın Kızılbaşların üzerine yaptığı ve zaferle sonuçlanan seferin
söz konusu edildiği beyitlerde savaşın sebebi olarak Osmanlının dini ihyâ etme gayesi
gösterilmiştir:
Şeh-i kişver-güşâ Sultân Süleymân Şâh Gâzî kim
Zafer sancakların çözdi Kızılbaş üstine saldı (T. 45/1) (Üst: 3871).
‘İzz-i nasrıla Kızılbaş üstine
Tâ sefer itdi yine şâh-ı cihân (T. 342/1) (Üst: 3968).
Görüp ihyâ-yı dîni emr-i lâzım
Kızılbaş üstine kim oldı ‘âzim (M. 9/93) (Üst: 3834).
Selîmî mahlaslı Yavuz Sultân Selîm’in bizatihi kendi divanında İran ve Mısır
seferlerinde elde ettiği başarıları anlatan Farsça bir gazeli mevcuttur. İstanbul’dan
İran’a yürüyen Osmanlı ordusunun zaferle sonuçlanan mücadelesi muzaffer bir komutan
edası ile anlatılmıştır. Beyitlerden öyle anlaşılıyor ki Osmanlı padişâhı Safevî
ordusunu kendi yüce kudretine denk bir savaş düşmanı olarak değil, aşağılanmayı
hak eden, karşısında ezilen bir güruh olarak görmektedir:
Ser-i a’ dânı boyar kana dem-â-dem kılıcun
Anlara halk anun’çün didiler sürh-serân (K.2/25) (Küçük, 1994: 7).
Sâmî de Hemedan’ın alınması üzerine söylediği bir tarih manzumesinde, savaş
meydanını bir kan denizine, Kızılbaşların kesilen başlarını ise deniz üzerindeki
kızıl kabarcıklara benzetmektedir:
Boyadı kana Kızılbaşlarun kellelerin
Bahr-i hûn üzre habâb oldı ser-i sürh-serân (K. 32/8) (Kutlar, 2004: 201).
Benzer bir hayal Nedîm’de de görülür. Sadrazam İbrahim Paşa’nın İran seferini
bahis konusu eden bir beytinde şair, savaşta dökülen Kızılbaş kanından İran
topraklarının Kızıldeniz’e döndüğünü, bu kan denizinde Kızılbaş’ın boğulduğu tasavvuruyla
beyti neredeyse “ser-tâ-pâ” kızıla boyamıştır:
Edüp deryâ-yı sürh İran zemîni hûn-ı düşmenden
Kızılbaşı garîk-i lücce-i hûn etdi ser-tâ-pâ (K. 38/4) (Macit, 2012: 165).
Sultân III. Murâd’a sunduğu kasidede yer alan aşağıdaki beyitlerinde Süheylî,
aslanları mağlup eden kudrete sahip gördüğü padişâhın ordusunun Şirvan’daki savaşta
Horasan’ı Kızılbaş ordusuna dar ettiğini söz konusu etmiştir:
Alaldan pençe-i şîr-efgenünle harb-i Şirvân’ı
Kızılbaşun yine başına teng itdün Horâsân’ı (K. 6/1) (Harmancı: 60).
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
206
Safevîlere yönelik nefret ve aşağılamayı ifade için şairlerin seçtiği yöntemlerden
biri şiirlerde Osmanlı karşısında savaşan Safevî ordusunu daima küçümsemek, neferlerine
mertlik dışı unsurlar yüklemek, böylelikle onlara karşı üstünlük duygusunu
pekiştirmektir. Kızılbaş korkak, kötü, zayıf ve yanlıştır. Bu yönüyle iki taraf arasındaki
zıt unsurlar bir araya getirilir ve farklılıklar vurgulanır. Bu şekilde Osmanlının ve
ordusunun kudretine işaret edilmiştir.
Söz gelimi Taşlıcalı Yahyâ’ya göre Yavuz’un Çaldıran’da karşı karşıya gelip
yendiği Şâh İsmail’in beyliği –zira şaire göre İsmail bir şâh değil, olsa olsa bir beydir-
onun sultanlığı karşısında, satrancın fildişinden yapılmış şâh taşı olmak gibidir.
Acem ülkesi de Yavuz’un atının oyun yeri olmuştur:
Fi’l-mesel şatrenc-i âcî şâh olmak gibidür
Sana nisbet begliği gûyâ Kızılbaşun hemân (K. 2/ 34).
Atun oynağı olursa n’ola iklîm-i Acem
Âşıka Bağdâd ırağ olmaz meseldür bî-gümân (K. 2/ 36) (Çavuşoğlu, 1977:
26).
Kızılbaş’ı kudretli Osmanlı karşısında zayıf hayvancıklara benzetmek suretiyle
küçümseme tavrı, Kanunî dönemi şairi Behiştî’de de görülür. Kızılbaş’ın Osmanlı
hanedanıyla cenge kalkışması Süleymân peygamberin karşısına çıkan karınca ordusunun
acıklı durumuna benzer. Buradaki Süleymân ismiyle Kânûnî’nin de kastedildiğine
işaret etmek yerinde olacaktır. Şâh Tahmasb da aynı şair tarafından Kânûnî
karşısında aslanın karşısına çıkan kedi pozisyonunda tasavvur edilmiştir:
Cengde itmek Kızılbaş âl-i ‘Osmân ile bahs
Leşker-i mûr itmege benzer Süleymân ile bahs (G. 59/1) (Aydemir: 209).
N’itsün Celâlî ‘azm-i şehenşâha sürh-ser
Tâkat kılur mı gürbeye şîr idicek hücûm (Kı. 3/3) (Aydemir: 497).
XVI. yüzyıl şairlerinden Gelibolulu Sun’î, Kızılbaş’ı kızıl külah takmış hâliyle
başı gövdesinden ayrılması gereken kızıl ibikli horozlara benzetmek suretiyle bir manada
onları küçümsemiştir:
Sürh-ser olanlarun ‘ahdinde iki biçmege
Eksük olmasun başından erre mânend-i horûs (G. 75/ 5) (Yakar, 2009: 477).
Nev’î de III. Murad için yazdığı kasidede iki kuş cinsini karşılaştırarak Osmanlı
sultanını şehbaza (doğan kuşu), İran hükümdârını da horoza benzetip İran’ın
bu husumette düştüğü gülünç duruma işaret eder:
Şehbâz ile husûmete kâdir midür horôz
Terk eylesün inâdı Kızılbaş-ı nâ-bekâr (Sefercioğlu, 2011: 37).
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 207
Osmanlı ile Safevî’yi karşılaştıran bir başka şair de Edirneli Nazmî’dir. Şehzâ-
de Mustafâ’yı İran şâhı Tahmasb ile mukayese eden şair, şehzadenin atalarından miras
aldığı yüceliğin karşısında Safevî şâhının isyankâr Celâlîlerden zuhur eden küçük
Celâlî bir çocuk olduğunu ifade ederek hasmı küçümser:
Sana nisbet şâh-ı mülhid bir Celâlî beccedür
Sen celâl ile celîlü’l-kadr [u] şâh-ı kâm-kâr (K. 15/ 49).
Anun itmişdür eb u ceddi Celâlî-veş zuhûr
Sen celâl ile eb u cedden şeh-i Cem-iktidâr (K. 15/ 49) (Üst: 96).
Kanûnî Sultân Süleymân dönemi şairlerinden ve aslen bir kadı olan Bursalı
Rahmî aşağıdaki beyitte “ceyş-i mahabbet” terkibiyle Osmanlı ordusunu kastetmiş
“dâğ-ı hicrân”la da Kızılbaş imgesini ilişkilendirmiş, Osmanlının Safevî ordusunu kolaylıkla
yere sereceğinden bahsederek yine düşmanın gücünü hafife almıştır:
Nola ceyş-i mahabbet gâlib olsa dâg-ı hicrâna
Kızılbaş ile âsân oldı Osmânî firâş itmek (G. 120/ 4) (Erdoğan, 2011: 372).
Gelibolulu Mustafâ Alî’nin gazelinde rakip İran askeri, kahpe bir kadın olarak
tasavvur edilirken Osmanlı askeri ise onu alt eden bir yiğit olarak ve yine Osmanlı askeri
erkek aslana teşbih edilirken rakip, onun oynadığı bir av olarak düşünülmüştür:
Yıkup altına aldı kahbe ‘avret gibi meydânda
Sıdı her şîr-i ner sürh-seri oynaşı oynaşı (G.1453/ 2) (Aksoyak, 2006: 289).
Şairin bir başka gazelinde de Osmanlı askerleri cesur ve kuvvetli aslanlara
teşbih edilirken İran şâhı ise İsfahan’a, İran’ın içlerine, dek kovalanacak bir korkağa
benzetilir:
Bir göz yumub geh ‘azm idevüz Nahcivâne dek
Şâhın gözin açar kovarız İsfahâna dek
Sığmaz demir kapulara şirânımız bizim
Geşt ü güzârımız tayanur Şirvâna dek (Çerçi, 2000: 380).
3. Aşk ve Tabiat Şiirlerinde Benzetmelik Olarak Kızılbaş
Kızılbaş imgesi kendisine zulüm, isyan, hıyanet gibi hâller nispet edildiğinden
âşığın acılı hâllerinden, rakibin eziyetlerinden bahsederken bile genellikle olumsuz
benzetmelerle anılmaktadır. Alışılmış tabiat tasvirlerinde ise kırmızı rengi taşıyan tabiat
unsurları zaman zaman Kızılbaş sıfatıyla anılmıştır.
3. 1. Kızılbaş- Alev
Nev’î’ye göre âşığın göğsünden kopan ateşli âhın alevinin dilidir. Kızılbaş;
renkleri ve tahrip güçleri birbirine benzer. O alev, başına kırmızı külahını takmış Kı-
zılbaş gibi âşığın gönül ülkesine saldırmaktadır:
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
208
Şerâreler ‘alevi sürh-ser zebâne-i âh
Memâlik-i dil-i Nev‘îyi aldı şâhîler (G. 89/ 5) (Tulum, 1977).
3. 2. Kızılbaş- Rakip
Bazı beyitlerde de Kızılbaş, âşık- rakîb ilişkisi çerçevesinde malzeme olarak
geçer. Söz gelimi sevgiliyi Yavuz Sultân Selîm’e benzeten Me’âli, rakibi de onun pen-
çesinden kurtulamayıp öldürülen Kızılbaş’a benzetir:
Sanma öldürmez rakîbi yârün ey dil ola mı
Hîç Kızılbaş pençe-i Sultân Selîm Hândan halâs (G.268/ 4).
İdiserdür leşker-i agyârı dil-dârum helâk
Nitekim Sultân Selîm itdi Kızılbaş leşkerin (G.189/ 3) (Keskin: 416).
Behiştî’ye göre rakip, dize gelip hükümdâra kurban olan isyancı bir Kızılbaş
gibi sevgilinin kirpiklerinin kılıcı karşısında boynunu eğmiştir:
Tîğ-i müjgânına karşu boyun egmiş ağyâr
Şâha kurbân mı olur yohsa Kızılbaş gibi (G. 553/ 2) (Aydemir: 490).
Rakibi Kızılbaş’a benzeten başka bir şair de Hayâlî’dir: Sevgilinin mahallesini,
Safevî Devleti sınırları içerisindeki Şirvan şehriyle, ikiyüzlü rakibi Kızılbaş Safevî
Devleti’yle, kendisini de Kızılbaş’ı Şirvan’dan süren Osmanlı hükümdârı ile ilişkilendirir:
Hayâlî sûret uğrusu rakîbi sürdü kûyundan
Kızılbaşın elinden aldı gûyâ taht-ı Şirvânı (G. 409/ 5).
Bâkî, divan şiirinde öldürücü özelliği vurgulanan ve aşağıdaki beyitte rakibe
hançerle hücum eden gamzeyi, Osmanlı padişâhının düşmanlara çektiği kılıç
şeklinde düşünür. Burada savaşılan küffar, Kızılbaş’tır:
Ağyâra kıldı hançer ile gamzesi hücûm
Küffâra çekdi tîğını san pâdişâh-ı Rûm (G. 326/ 1) (Küçük, 1994: 219).
3. 3. Kızılbaş- Lâle
Lâle, klasik şiirimizde özellikle sembolik kullanımlarla çeşitli mana ilişkileri
içinde yer alır. Divanlarda kaside nazım şekliyle yazılmış bahariye konulu şiirlerin
anlatım ve çağrışım dünyasının önemli bir parçasını oluşturur. Lâle, tabiatın nadide
güzelliklerinden biri olarak şiirleri süslerken genellikle rengi ve şekli dolayısıyla anılmıştır.
Onun için çok sayıda benzetmelik kullanılmıştır. Divanları incelediğimizde
bu benzetmeliklerden birinin de “Kızılbaş/ sürh-ser” olduğunu görürüz.
Kızılbaş adının “eski Türkler’de bir baş giysisi olan kızıl börkle ilgili olduğu,
siyah başlık giyen bir Türk zümresinin Karapapak veya Karakalpak, Kıpçaklar’dan
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 209
bir bölümün Karabörklü, Buhara mektebine mensup bir sûfî geleneğin Yeşilbaş adıyla
anıldığı bilinmektedir.” (Üzüm 2002: 546). Şiirlerde bahar tasvirlerinde anlatılan gül
bahçesinde lâle –esasen gelincik - Kızılbaş imgesiyle karşılanırken gül de hemen daima
Rum padişâhı yerine konmuştur. Sun’î aşağıdaki beytinde Türk ülkesinde hüküm
süren baharla beraber yaprakları yeşeren serviyi Yeşilbaş’a, her tarafı dolduran lâleyi
de Kızılbaş’a benzeterek gül bahçelerinin Safevîlerin başkenti olan ve Kızılbaşlarla
dolu olan Tebriz gibi lâlelerle bezendiğini ifade etmiştir:
Yaşıl baş oldı hep servi Kızılbaş oldı hep lâle
Şeh-i Rûm oldı çün gül döndi gülşen şehr-i Tebrîze (G. 170/ 4) (Yakar, 2009:
513).
Rum/Osmanlı/Sünnî ile gül, Tebriz/Safevî/Kızılbaş ile lâle arasında kurulan
ilişki aşağıdaki beyitlerde de kendini göstermektedir. Hecrî’ye göre çimende
dikenlerini lâleye uzatmış olan gül, düşman Kızılbaş’a kılıç çekmiş Rum şâhıdır:
Çemende goncelerden lâleye gül nîzeler çekmiş
Sanasın Rûm şâhıyla Kızılbaş eylemiş ugraş (G. 76/ 4) (Zülfe, 2010: 126).
Sahraları süsleyen lâle dalları üzerine Kızılbaş kellesi geçirilmiş mızrakları andırmaktadır,
der Filibeli Vecdî:
Kırmızı lâleler şâh üzre sahrâlarda zeyn olmış
Dikilmiş sürh-serler kellesi sandum sinân üzre (K. 59/ 5) (Kavruk, 2009: 126).
Lâmi’î de yollarda gelişi güzel bitmiş lâleleri, savaşta Sünnîler tarafından yenilip
kırılarak yollara saçılmış Kızılbaşlara benzetir:
Sürh tâc urunduğiyçün lâle şâhîler gibi
Kaldı yolda sınuk keşküllü sipâhîler gibi (Onay, 1992: 250).
Aynı Sünnî- Kızılbaş çatışma tasavvuru Nihânî ve Behiştî’nin şu beyitlerinde
de görülür. Bir lâle bahçesi, Sünnî sipahilerden oluşan konan sûsenlerin mızrak
dikenleriyle saldırdığı ya da bir araya toplanıp şehri almaya kasteden Kızılbaş
ordusudur:
Lâleler çıkdı kızıl tâc ile şâhîler gibi
Çekdi sûsen tîgini Sünnî sipâhîler gibi (Onay, 1992: 250).
Sahrâda sürh-ser gibi cem‘ oldı lâleler
Niyyetleri budur ki gelüp şehri alalar (G. 251/ 1) (Aydemir: 260).
3. 4. Kızılbaş- Dâğ
Divan şiirinde âşığın bağrı sevgilinin aşk acısı ile dağlanmıştır. Bağırdaki bu
yaraya “baş” da denir. Bu baş “kızıl” bir baştır. Âhî’nin bağrındaki bu yaralar öyle baş
baş olmuşlardır ki bu hâlleriyle isyancı Kızılbaşlara benzerler:
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
210
Başlar çıkmış durur bağrumda Âhî şöyle kim
Niçeler ol derd ile varup Kızılbaş oldılar (G. 22/ 5) (Kaçalin: 13).
Aynı hayal kendi bedenini Kızılbaş hisarına benzeten Mürekkebci Enverî’de
de gösterir:
Baş kaldurdı yürek zahmı Kızılbaş gibi
Nâvekün iy kaşı yâ anlara yoldaş gibi (G. 264/ 1) (Kurnaz, 2001).
Bağrum başıyla burc-ı beden bendler şehâ
Dirler şebîh köhne Kızılbaş hisârına (G. 233/ 4) (Kurnaz, 2001).
3. 5. Kızılbaş- Gül/ Gonca
Gül ve gonca da renkleri ve başa benzeyen şekilleri dolayısıyla zaman zaman
Kızılbaş olarak tasavvur edilmiştir. Şeyhülislam Yahyâ’ya göre gonca fidanının sudaki
aksi otoriteye boyun eğmiş bir Kızılbaş’ın görüntüsüdür:
Gösterdi ser-fürûlarını sürh-serlerün
`Aks-i nihâl-i gonce olup âbda `ıyân (K. 2/ 18) (Kavruk: 5).
Goncanın açılıp gül hâline gelmesi Nâşid’in beytinde, şecer sahibi bir seyyidin
Kızılbaş mezhebine girmesi şeklinde ifade bulmuştur:
Gonca iken açılıp gülşende bak fâş oldu gül
Seyyid-i sâhib-şecer iken Kızılbaş oldu gül (G.55: 1) (Zülfe, 1998:52).
3. 6. Kızılbaş- Şafak
Şafak vaktinde güneş yine rengi ve şekli itibarı ile kızıl bir başa benzemektedir.
Edirneli Nazmî‘de güneş Rum sultanı Süleymân, şafak da ondan kaçan Kızılbaş
askeri ile ilişkilendirilmiştir:
Gâyib olur âşikâr olsa âfetden gün şafak
Sürh-serdür sanasın Sultân Süleymândan kaçar (G.2037/ 3) (Üst: 1163).
Hurşîd mahv ider şafakı sanki sürh- ser
Sultân-ı Rûmdan kaçar elbette her sefer (G. 2399/ 2) (Üst: 1329).
Nesrî’nin hayalinde de aynı imaj mevcuttur. Kızılbaş şafağın kızıllığını Sünnî
bir sipahi olan sabah kıracaktır:
Rûy-ı şarkı tutsa humret tan mı şâhîler gibi
Sır beyaz subh anı Sünnî sipâhîler gibi (Onay, 1992: 250).
3. 7. Kızılbaş- Kan Katresi
Behiştî, sevgilinin gamzesinin kılıcıyla göğsünde oluşan yaralardan akan kan
damlalarını Çaldıran sahrasına doluşan Kızılbaş askerleri şeklinde tasavvur eder:
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 211
Zahm-ı tîğunla bürür sînemi hûn katreleri
Çaldıran deştine gûyâ ki Kızılbaş gelür (G. 113/ 2) (Aydemir: 240).
Benzer bir hayal Nazmî’nin zihninde de canlanmıştır. Ondaki Kızılbaş gözlerinden
yüzüne damlayan kanlı gözyaşıdır:
Katre katre kan yaşun gelse ne dem kim sûrete
Nazmiyâ döner Kızılbaşa kamusı sûretâ (G.185/ 5) (Üst: 210).
Bu katre katre kan yaşumla yüzüm
Kızılbaşıla san Îrân zemîndür (G.1751/6) (Üst: 1032).
3. 8. Kızılbaş- Şarap
Rengi dolayısıyla Kızılbaş, şaraba da benzetmelik olmuştur. Revânî’nin tasavvurunda
şarap zındıklığı dolayısıyla helak edilen, kızıl kanı içilen bir Kızılbaştır:
Boynı urılmazdı şem’ün olmasa âteş-perest
Sâgarun kanı içilmezdi Kızılbaş olmasa (G. 356/2) (Avşar: 288).
Sonuç
İran, Osmanlının zihin dünyasında erken dönemlerden itibaren var olmuştur.
Onun imajı iki ülke arasındaki ilişkilerin durumuna göre devrin emirleri, âlimleri,
müverrihleri ve edipleri nezdinde farklılıklar arz etmiştir. Siyasal çekişmelerin
yaşandığı dönemlerle İran ülkesinde hüküm süren Şii Safevî Devleti, Sünnî Osmanlı
algısıyla aynı zamanda din düşmanlığıyla suçlanmış, mezhepler arasındaki bu çatış-
ma savaş gerekçesi olarak lanse edilmeye çalışılmıştır.
Şii Safevî Devleti, Sünnî Osmanlı iktidarı taraftarı ümerâ, ulemâ, müverrihîn
ve üdeba lisanında aşağılanan Kızılbaş mefhumu ile karşılanmış ve devrin kaynaklarında
bu şekilde yer almıştır. Biz bu makalemizde Osmanlı edebiyatının ana kaynakları
kabul ederek taradığımız divanların çok büyük bir kısmında Kızılbaş/sürh-ser
ya da bu mefhumu çağrıştıracak kelimelerinin geçtiği beyitlerde bunların genellikle
Osmanlı-Safevî çatışması bağlamında söylenmiş olduğunu, sözcüğün Şii Safevî
toplumunu karşıladığını gördük. Divan şiirinde Osmanlı ideolojisine bağlı şairlerin
söylemlerinde, şiirin bağlamı ne olursa olsun Kızılbaş imgesinin “zındık”, “mülhid”
“Râfızî” gibi aynı olumsuz çağrışımlarla yer bulması Osmanlı ve Safevî devletleri arasında
siyasî ilişkilerin dinî bir temelle ilintilenerek şiire yansımasının sonucu olmalı-
dır. Medrese kültürünün yarattığı Sünnî yorum ve değerlerle yetişmiş ve Osmanlının
resmî ideolojisini benimseyen şairler, Tekke kültürünün yarattığı Kızılbaş yorum ve
değerleri benimseyen Safevî İran’ının ideolojisini eleştirmek, kötülemek ve çoğu zaman
aşağılayarak küçümsemek suretiyle Safevî yandaşlarına yönelik -ümerâ, ulemâ
ve müverrihlerin de yürütmekte olduğu- antipropagandaya destek vermişlerdir. Bu
çabada Osmanlı ideolojisini ve resmî devlet görüşünü şiddetle savunmak ve Osman-
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
212
lının yüceliğini göstermek, böylelikle devletin birlik ve bütünlüğünün devamını sağ-
lamak amacı olmalıdır.
Biz bu makalede Osmanlı şairlerinin terennüm ettiklerine dayanarak tek bir
zaviyeden Kızılbaş’a bakan gözlerin gördüklerini değerlendirmeye çalıştık. Karşı taraf,
yani İran ediplerinin ya da Osmanlı topraklarında yaşayan Kızılbaş şairlerin bakış
ve görüşlerini değerlendirmeye almadık. Meselenin iki zıt zaviyeden ele alınması ihtiyacını
karşılama konusunda pek çok çalışmada olduğu gibi bizim bu çalışmamızda
da eksikler vardır. Bu eksiğin giderilmesi, bu konu üzerinde yapılacak ciddi tahkikatla
mümkün olacaktır.
Sonnotlar
1 Kızılbaşlığın kökeni hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Üzüm, 2002: 547, 549; Mélikoff, 1994: 54.
2 Kızılbaşlığın devlete dönüşmesi hakkında geniş bilgi için bk. Yınanç, 1944: 168-169; Yazıcı, 1967:
53; Sümer, 1976: 20, 24; Ocak, 1996: 45, 216-217; Genç, 1997: 32-33.
3 Türkmen Şiiliğinin inanç esasları hakkında geniş bilgi için bk. Mélikoff, 1994: 54
Kaynakça
AKTEPE, M. M. (1970). 1720-1724 Osmanlı-İran münasebetleri ve silahşör kemani Mustafa
Ağa’nın revan fetihnamesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
AVŞAR, Z. Revânî dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10643,revanidivaniziyaavsar
pdf.pdf?0 (Erişim tarihi: 10.01.2016).
AYDEMİR, Y. (2009). Ravzî divanı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10603,metinpdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 15.01.2016).
AYDEMİR, Y. Behiştî dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10597,behistipdf.
pdf?0 (Erişim tarihi: 25.01.2016).
BAŞPINAR, F. Beyânî dîvân inceleme-metin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10598,beyani-apdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 11.01.2016).
BİLGİLİ, A. S. (2003). Osmanlı tarih yazarlarının algısıyla Türkiye İran ilişkilerinde siyasî
karakterin dinî söylemi: ‘Kızılbaşlık’. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi, 27: 21-41.
BULUT, H. İ. (2005). Osmanlı- Safevî mücadelesinde ulemanın rolü: Kemal Paşazâde örne-
ği. Dini Araştırmalar, VII(21): 179-195.
ÇAKIR, M. (2014). Taşlıcalı Yahya Bey’in kasidelerinde katıldığı savaşların akisleri. Mustafa
Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XI(28): 69-83.
ÇAVUŞOĞLU, M. (1977). Yahyâ Bey Dîvan (tenkitli basım). İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Yayınları.
ÇERÇİ, F. (2000). Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbar’ında II. Selim, III. Murat ve III.
Mehmet Devirleri-III. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları.
DEMİR, R. (2015). Divan şiirinde kırmızı renk. Türkiyat Mecmuası, XXV(1):57-91.
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 213
DOĞAN, M. N. Avnî (Fatih) dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10595,avnfatihdivanimuhammednurdoganpdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 01.02. 2016)
ERDOĞAN, M. (2011). Bursalı Rahmî ve dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10600,bursali-rahmi-
divanipdf.pdf?0 (Erişim tarihi: 19.01.2016).
ERÖZ, M. (1977). Türkiye’de Alevîlik Bektaşîlik. İstanbul: Otağ Yayınları.
FIĞLALI, E. R. (1990). Türkiye’de Alevîlik Bektaşîlik. Ankara: Selçuk Yayınları.
GENÇ, R. (1997). Türk inanışları ile milli geleneklerinde renkler ve sarı kırmızı yeşil. Ankara:
AKM Yayınları.
GÜNDÜZ, T. (2010). Şah İsmail. DİA. XXXVIII:  253-255.
HARMANCI M. E. Süheylî Dîvân. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10650,girismetinpdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 24.01.2016).
HİNZ, W. (1992). Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd XV. yüzyılda İran’ın millî bir devlet haline
yükselişi. (Çev.: Tevfik Bıyıkoğlu). Ankara: TTK Yayınları.
İSEN, M., BİLKAN, A. F. Ve DURMUŞ, T. I. (2013). Sultanların şiirleri şiirlerin sultanları.
İstanbul: Kapı Yayınları.
İSEN, M. (2013). “Me’âlî”. Türk edebiyatı isimler sözlüğü. http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=30.
KAÇALİN, M. S. Âhî Dîvân. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10590,ahidivanimustafakaca
linpdf.pdf?0 (Erişim tarihi: 24.01.2016)
KAPLAN, D. (2012). Yazılı kaynaklarına göre Alevilik. Ankara: TDV Yayınları
KAPLAN, D. Alevilere atılan “mum söndü” iftirasının tarihsel kökenleri üzerine. Hünkar
Dergisi. http://www.hunkardergisi.hitit.edu.tr/Makaleler/1475396660_dogan_kaplan.
pdf (Erişim tarihi: 18.01.2016)
KAVRUK, H., SELÇUK, B. (2009). Filibeli Vecdî ve Dîvânı (Metin-Dizin). http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10611,filibeli-vecdi-
divanipdf.pdf?0 (Erişim tarihi:
11.11.2015).
KAVRUK, H. Şeyhülislam Yahyâ Dîvânı.
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10655,seyhulislamyahyadivanihasankavrukpdf.
pdf?0
KESKİN, N. K. Maşûk, âşık ve rakip arasındaki hiyerarşik ilişkiler. Turkish Studies, 5(3).
http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1559849386_18keskin_ko%C3%A7_neslihan.pdf.
KILIÇ, R. Osmanlı Devleti’nin İran politikası (16. ve 17. yüzyıl). Türk Dış Politikası Osmanlı
Dönemi, C. I. : 75-116. İstanbul: Gökkubbe Yayınları. http://host.nigde.edu.tr/remzikilic/makale/index.php?entry=entry091112-135422
(Erişim tarihi: 09.11.2015).
KÖKSAL M. F. (2012). Edirneli Nazmî Mecma‘u’n-Nezâ’ir (inceleme- tenkitli metin). http://
ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10721,edirneli-nazmi- mecmaun-nezairpdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 18.10.2015).
KURNAZ. C. ve TATCI, M.. (2001). Ümmî divan şairleri ve Enverî divanı. Ankara: MEB
Yayınları.
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79
Gülçiçek AKÇAY
214
KURTOĞLU, O. (2011). Osmanlı sosyal hayatında şiir: divan şiirinde afnâmeler ve cem sultan’ın
kerem kasidesi. Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 8: 285-310.
KUTLAR, F. S. (2004). Arpaemini-zâde Mustafa Sâmî Divan. http://ekitap.kulturturizm.
gov.tr/Eklenti/10592,arpaeminizade- samipdf.pdf?0 (Erişim tarihi: 13.11.2015).
KÜÇÜK, S. (1994). Bâkî Dîvânı. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları.
MACİT, M. Nedîm Dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10635,nedim- divanipdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 23.11.2015).
MELİKOFF, I. (1993). Uyur idik uyardılar. İstanbul: Cem Yayınevi.
MELIKOFF, I. (1999). Alevi-Bektaşiliğin tarihi kökenleri, Bektaşi-Kızılbaş(alevi) bölünmesi ve
neticeleri, Türkiye’de Aleviler-Bektaşiler-Nusayriler. İstanbul: Ensar Neşriyat.
OCAK, A. Y. (1996). Babaîler isyanı Aleviliğin tarihsel altyapısı yahut Anadolu’da İslâm-Türk
heterodoksisinin teşekkülü. İstanbul: Dergâh Yayınları.
OCAK, Ahmet Yaşar. (1998). Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15.-17. Yüzyıllar).
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
ÖZTÜRK, M. (2015). Gazadan gazele: divan şiirinde hamasi gazeller. Akademik Sosyal Araş-
tırmalar Dergisi, 12: 84-101.
SEFERCİOĞLU, M. N. (2011). Âlim bir şâir: Nev’î. Dil ve Edebiyat, 28: 18-38.
Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi. (1298). Solakzâde Târihi. İstanbul.
SÜMER, F. (1976). Safevî devletinin kuruluşu ve gelişmesinde Anadolu Türklerinin rolü. Ankara:
Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları
Şah Tahmasb-ı Safevî. (2001). Tezkire. (Çev.: Hicabi Kırlangıç). İstanbul: Anka Yayınları.
TULUM, M. ve TANYERİ, M. A. (1977). Nev’î divanı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları.
TURAN, A. (1992). Anadolu Alevileri-kızılbaşlar. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, VI: 46.
ULUERLER, S. (2013). Osmanlı-Safevî ilişkilerinin başlangıcı sürecinde Osmanlı’da kızılbaş
algısı. Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu Bildirileri. 12-37.
UYSAL, A. (2010). Hafız Ahmed Paşa divanı (metin-inceleme). Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
ÜST, S. Edirneli Nazmî dîvânı (inceleme-metin). http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10604,edirneli-nazmi-
di vani-sayfa-1- 1989pdf.pdf?0 (Erişim tarihi: 10.11.2015).
ÜZÜM, İ. (2002). Kızılbaş. DİA, XXV: 546-557.
YAKAR, H. İ. (2009). Gelibolulu Sun’î Dîvânı. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10612,gelibolulupdf.pdf?0
(Erişim tarihi: 16.01.2016)
Yavuz Sultan Selîm. (1904). Divan. (neşr: Profesör Horn). İstanbul.
YAZICI, T. (1967). Safevîler. İA.,X: 53-59. İstanbul: MEB Yayınları.
YINANÇ, M. H. (1944). Türkiye tarihi Selçuklular devri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK DİVAN ŞİİRİ: KIZILBAŞ ÖRNEĞİ
TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELÎ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2016 / 79 215
ZÜLFE, Ö. (2010). Hecrî Dîvân. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10618,hecripdf.
pdf?0 (Erişim tarihi:02.01.2016).
ZÜLFE, Ö. Nâşid Divan. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10634,nasidmetinpdf.
pdf?0 (Erişim tarihi: 10.11.2015).

Konular