‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde Harfî Tercüme Sorunu* Letter Translation Problem in Meaning of Qur’an in Kurdish Named ‘Meala Fîrûz’

Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
104 Haşim ÖZDAŞ
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu*
Letter Translation Problem in Meaning
of Qur’an in Kurdish Named ‘Meala Fîrûz’
HaŞim ÖZDAŞ*
Özet
Genel olarak tercüme, harfî tercüme ve tefsirî tercüme olmak üzere ikiye ayrılır.
Harfî tercüme, bir dildeki ifadenin nazım ve üslup özelliklerini gözeterek başka
bir dile aktarmaktır. Tefsirî tercüme ise bir sözü kaynak dilden –nazım ve üslubuna
riayet etmeden ve istenilen tüm manaları korumaksızın- hedeflenen dile
anlamsal olarak aktarmaktır. Mehmet Demirdağ tarafından hazırlanan “Meala
Fîrûz Şerha Qur’ana Pîroz” adlı Kur’an-ı Kerim Kürtçe mealde, meale hâkim olan
harfî tercümeden dolayı bir takım tercüme sorunlarının varlığından söz etmek
mümkündür. Bu da kimi âyetlerde geçen kelime veya ifadelerin hedef dildeki
ifade biçimi ve dil mantığı dikkate alınmadan Kur’an metnine sadık kalma dü-
şüncesiyle harfî harfine tercüme edilmesi veya uygun bir biçimde Kürtçede ifade
edilememesi sonucunda bazı tercüme sorunlarının ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Meala Fîrûz, Şerha Qur’ana Pîroz, Kürtçe meal, harfî tercü-
me sorunu, anlamı belirsiz meal örnekleri, tercüme problemleri.
* Bu makale, Kur’an’ın Kürtçe Çevirilerinde Karşılaşılan Problemler ‘Meala Fîrûz Şerha Qur’ana
Pîroz’ Örneği, adlı yü� ksek lisans tezimden yararlanılarak hazırlanmıştır.
** Araştırma Gö� revlisi, Yü� zü� ncü�Yıl Ü� niversitesi İ�lahiyat Fakü� ltesi, Temel İ�slam Bilimleri Bö�lü�mü� ,
Tefsir Anabilim Dalı. (hasimozdas@gmail.com)
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
105 ‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Abstract
Generally, translation is divided into two parts by letter translation and commentary
translation. Letter translation is to transfer the poetic and stylistic features
of expression in a language by taking into consideration to another language.
Commentary translate is to transfer an expression from source language
-by disregarding poetic and stylistic features of expression and without keeping
all intended meaning- to aimed language semantically. In meaning of Qur’an in
Kurdish named “Meala Fîrûz Şerha Qur’ana Pîroz” written by Mehmet Demirdağ,
due to letter translate which prevailing to meaning, it is possible to mention
the existence of a set of translation problems. This has led to emerge some
translation problems in consequence of being translated literally the words or
phrases which situated some verses without considering the explanandum and
language logic of intended language due to the idea of literally being loyal to
the Qur’an text, or not being able to in an appropriate expression in Kurdish.
Keywords: Meala Fîrûz, Sherha Qur’ana Pîroz, Meaning of Qur’an in Kurdish,
letter translation problem, examples of ambiguous meaning, translation problems.
Giriş
Kur’an-ı Kerim’in Kurmancî lehçesinde yapılan ilk meal çalışması, Kâmuran Âlî
Bedirhan’ın Hawar Dergisi ile Roja Nû gazetesinde “Tefsîra Qur’anê” başlığıyla yayınladığı
meal bölümleridir. İlk tam meal ise merhum Abdullah Varlı’nın 1994’te
yayınladığı “Quran a Pîroz û Arşa wêye Bilind” adlı mealdir. İkinci meal çalışması
ise Mehmet Demirdağ (Mele Muhammed Garsî Farqînî) tarafından hazırlanan ve
Nûbihar Yayınevi tarafından tek cilt halinde 2003’te yayınlanan “Meala Fîrûz Şerha
Qur’ana Pîroz”dır.
Mealdeki tercüme problem(leri)ine geçmeden önce yazarın hayatı ve çalışmaları
hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacaktır.
Mehmet Demirdağ, 1965’te Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Garsî köyünde
dünyaya gelmiştir. Doğduğu köye nispetle Muhammed Garsî olarak tanınmaktadır.
Uzun bir süre doğu medreselerinde eğitim aldıktan sonra İran’da okumaya karar
verir. İran’ın Kum şehrine gider ve orada dört yıla yakın bir süre kalır. Orada Farsça,
mantık, felsefe, kelam ve belagat alanlarında eğitim alır. İran dönüşünde de belli
bir süreliğine Diyarbakır’da Molla Derviş’in yanında okur. Kürtçe, Türkçe, Arapça,
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
106
Farsça ve Osmanlıcayı bilen Demirdağ, halen Silvan’da yaşamaktadır.1
Demirdağ’ın,
“Meala Fîrûz Şerha Qur’ana Pîroz” adlı Kur’an-ı Kerim Kürtçe meali dışında da pek
çok –kitap, makale ve şiir– çevirileri bulunmaktadır. Bunların büyük bir bölümü
neşredilmişken bazıları da henüz yayınlanmamıştır.2
Kürtçe mealler ve yazarın hayatı hakkındaki bu kısa girişten sonra meallerin
genellikle harfî ve tefsîrî tercüme yöntemleriyle hazırlandıklarını belirtmekte yarar
vardır. Harfî tercümede kaynak dilin özelliklerine daha fazla riayet edilmekte ve
zaman zaman hedef dilin anlatım biçim ve dil mantığı göz ardı edilebilmektedir.
Tefsirî tercümede ise kaynak dilden ziyade hedef dilin özellikleri daha ön plandadır.
Sonuç itibarıyla her iki yöntemde de bazı sakıncalı sonuçların ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Bu nedenle meal hazırlanırken bu iki yöntemden biriyle yetinmek
yetersiz kalabilir veya yanlış sonuçlara götürebilir.
“Meala Fîrûz Şerha Qur’ana Pîroz” adlı Kürtçe mealde ise ağırlıklı olarak harfî
tercüme esas alınarak âyetlere meal verilmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak
bazı âyetlerin mealleri, Kürtçe ifade biçimine aykırı veya anlamda bir belirsizliğe
yol açacak şekilde tercüme edilmiştir.
Söz konusu makalede, “Kürtçe kullanıma uygun düşmeyen meal örnekleri” ve “Anlamı
belirsiz meal örnekleri” başlıkları altında tercüme sorununa temas edilecektir.
1. Kürtçe Kullanıma Uygun Düşmeyen Meal Örnekleri
1.1. Bakara, 2/140
لُ َون
َ
ْم
عَّم َ ا تع
ُه ِ بَغ ِاف ٍل َ
َّ
َا الل
َم
ِه و
َّ
ُ ِ مَن الل
َه
ْد
َ ًة ِ عن
َاد
َ َ شه
ُ ِ مَّمْن َ كَتم
َ ْظلَم
َ ْن أ
َم
...و
“… Ji kesê ku guwahiyek li balê ye ji Xuda vedişêre sitemkartir kî heye?.../Yanında var
olan bir tanıklığı Allah’tan gizleyenden kim daha zalim olabilir?”
Âyetin, Kürtçeye uygun ifadelerle çevrilememesi sonucunda, yanlış bir anlam
ortaya çıkmıştır. Çünkü âyette, Allah’ın kendine gösterdiği bir şahadeti/gerçeği insanlardan
gizleyen kişinin durumu tasvir edilirken; âyet, şahitliği Allah’tan gizleyen
şeklinde çevrilmiştir. Bu arada “gerçeği gizleme” ibaresi tefsir kaynaklarında,
Hz. İbrahim’in “Hanif” olduğu gerçeğini gizleme olarak belirtilmiştir.3
1 Garsî�Mehmet Demirdağ� , (fotocu21@hotmail.com), “Kurtejinnameya min”, Haşim Ö� zdaş, (h -
simozdas@gmail.com), 30.04.2015.
2 Bkz. Haşim Ö� zdaş, Kur’an’ın Kürtçe Çevirilerinde Karşılaşılan Problemler ‘Meala Fîrûz Şerha
Qur’ana Pîroz’ Örneği, (Basılmamış Yü� ksek Lisans Tezi, Dicle Ü� niversitesi SBE, Danışman Nurettin
Turğ�ay, Diyarbakır 2015, s. 46-50.
3 Mahmû� d b. Ö� mer ez-Zemahşerî�, el-Keşşâf ân hakaiki ğavamidi’t-tenzîlî ve uyûn’il-ekavîlî fî
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
107
1.2. Bakara, 2/207
ِه...
َّ
ْ َض ِ ات الل
َر
َ م
ِْتَغاء
َ ُه اب
َْفس
َ ْش ِري ن
َ ْن ي
َّاسِ م
َ ِمَن الن
و
“Hin ji mirovan jî hene ku ji bo xwestina qayilbûna Xuda canê xwe difiroşe. …/İnsanlardan
bazıları da vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için canını satar…”
Çokanlamlı sözcüklerden kabul edilen “يشري-شرى “kelimesi ve türevlerinin,
Kur’an-ı Kerim’de “satmak”4
, “satın almak”5
anlamlarında kullanıldığı vakidir.6
Tefsir
kaynaklarında, Süheyb b. Sinan’ın hicret etme olayından hareketle, kelimenin
hakiki “satmak” anlamında olma ihtimaline yer verilmekle7
birlikte, asıl maksadın
“feda etmek”8
anlamında olduğu kaydedilmektedir. Diğer bir ifadeyle sözcük, asıl
anlamı dışında başka bir anlamda kullanılmıştır.
Kürtçe “canê xwe difiroşe/canını satar” ifadesinden ise, kelimenin hakiki anlamı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla âyette geçen “ري ِشَ ْ
ي “ibaresine karşılık, birebir karşılığı
olsa bile “difiroşe” fiilinin kullanılması, bizce uygun değildir. Bunun yerine “canê
xwe feda dike/canını feda eder” veya “canê xwe dide/canını verir”, şeklinde tercüme
edilmesi, Kürtçe ifade bakımından daha anlaşılırdır.
1.3. Bakara, 2/246
َا...
َ ِائن
ْن
َب
أ
َ
َا و
َ ِ ارن
َ ِ ا م ْن ِ دي
ْ ن
ْ أُ ْخ ِرج
ََقد
ِه و
َّ
َ ِب ِ يل الل
َُق ِات َل ِ في س
َلاَّ ن
َا أ
َا لَن
َم
...َقالُوا و
“… Gotin: “Ma çi bûye ji me ku em di rêya Xuda de şer nekin û tevî em ji warê xwe û
zarûyên xwe hatine derxistin? …/ Dediler: “Bize ne olmuş da yurdumuzdan ve çocuklarımızdan
çıkarılmamıza rağmen Allah yolunda savaşmayalım?...”
Kaynaklarda, âyette geçen “اَ
َ ِائن
ْن
َب
أ
َ
َا” ,ifadesinin” و
َ ِ ارن
,atfedildiği kelimesineِ ” م ْن ِ دي
cümlenin ise hal olduğu kaydedilmekte ve cümlede bir fiilin “takdir” edildiği veya
hazfedildiği9 kelimesinin” من بين”
varsayılmaktadır.
vuhûci’t-te’vîlî, thk.: Adil Ahmet Abdü� lmevcut vd., Mektebetu’l-Â� bî�kan, Riyad 1998, c. I, s. 336.
4 Bkz. Bkz. Nisâ� , 4/74; Yû� suf, 12/20.
5 Bkz. Tevbe, 9/111.
6 Rağ�ıb el-İ�sfahâ�ni Muhammed b. Hü� seyin, Müfredat elfazi’l-kur’an, “شرى “maddesi, thk.: Sefvan
Adnan Davû� dî�, 3. Baskı, Darü� ’l-Kalem Dimaşk ile ed-Dar eş-Şamiyye, Beyrut 2002, s. 453.
7 Semî�n el-Halebî�Ahmed b. Yusuf b. İ�brahim, ed-Dürrü’l-masûn fî ulûmi’l-kitabi’l-meknûn, thk.:
Ahmet Muhammed el-Harrat, Daru’l-Kalem, Dimaşk ts, c. II, s. 357. Ayrıca bkz. Abdü� lhak b.
Gā�lib b. Â� tıyye el-Endelü� sî�, el-Müharraru’l-vecîz fî tefsiri’l-kitabi’l-âzîz, thk.: Abdü� sselam Abdü�
şşafi Muhammed, Darü� ’l-Kü� tü� bi’l-İ�lmiyye, Beyrut 2001, c. I, s. 281.
8 Zemahşerî�, el-Keşşâf, c. I, s. 417.
9 Â� lû� sî�Mahmud b. Abdullah el-Hü� seynî�, Rûhu’l-meânî fî tefsîri’l-kur’ani’l-âzîm ve’s-seb‘i’l-mesanî,
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
108
Takdir veya hazfı göz önünde bulundurmadan, Arapça ifadeyi olduğu gibi tercü-
me ederek âyete şöyle meal vermek: “…zarûyên xwe hatine derxistin= çocuklarımızdan
çıkartıldık”, kanaatimizce, Kürtçe anlatım biçimine ve dil mantığına aykırıdır.
Bunun yerine, “…zarûyên xwe hatine dûrxistin…” şeklinde “dûrxistin” fiilini takdir
ederek meal verilmelidir.
1.4. Nisâ, 4/10
ا...
ً
َار
ْ ن
ُ ُط ِونِهم
ْ ُكلُ َون ِ في ب
أ
َ
َا ي
َّم
ِن
ًا إ
َ ُى ظْلم
ََتام
َ َ ال ْ الي
ْو
َم
ْ ُكلُ َون أ
أ
َ
ِذ َ ين ي
َّ
ِ َّن ال
إ
“Bêguman ên ku malê sêwiyan bi neheqî dixwin, ew hey agir di zikê xwe de dixwin.
…/Şüphesiz yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, onlar karınlarında sadece ateş
yemektedirler. …”
Mealde yer verilen, “… agir di zikê xwe de dixwin” ifadesi, “ا
ً
َار
ْ ن
ُ ُط ِونِهم
ْ ُكلُ َون ِ في ب
أ
َ
“ي
cümlesinin birebir harfî tercümesidir. Yani “nar” sözcüğünün hakiki manası dikkate
alınarak tercüme edilmiştir. Fakat tefsir kaynaklarında, âyette geçen “نار “kelimesinin,
sebebiyet alakasından dolayı ahiretteki cehennem ateşinden “mecaz-i
mürsel” veya “yok olma” ve “acı”dan müstear olabileceği kaydedilmektedir.10 Yani
kelime, hakiki anlamı dışında kullanılmıştır.
Kürtçede “karında ateş yemek” diye bir tabir olmadığından, âyeti yukarıdaki gibi
çevirmek Kürtçe ifade biçimine aykırıdır. Dolayısıyla âyetin çevirisi şöyle olmalıdır:
“Bêguman ên ku malê sêwiyan bi neheqî dixwin, ew hey zikê xwe bi agir dadigirin.”
Çünkü âyetten maksat mealde ifade edildiği üzere, “agir di zikê xwe de dixwin/karınlarında
ateş yemektedirler” değil, aksine “karınlarına ateş tıkamaktadırlar” veya
“karınlarını ateşle doldurmaktadırlar.”
1.5. A’râf, 7/22
ِة...
َ
َ ر
َ َّ ا الشج
ا ع ْن ِ تْل ُكم
َ َ
َ ُكم
ْه
َن
ْ أ
َلَم
...أ
“… Ma min vê dara han ji we re herdûkan re qedexe nekiribû? …/Ben bu ağacı siz ikinize
yasaklamamış mıydım?...”
Arapça grameri gereği işaret zamiri “لكْت “ِağacı; şahıs zamiri “كما “ ُHz. Âdem
ve Havva validemizi; “اَ
َ ُكم
ْه
َن
أ “fiilinde geçen zamir de yine ikisini göstermektedir.
Darû� İ�hyai’t-Tü� rasi’l-Â� rabî�, Beyrut ts, c. II, s. 166.
10 Bkz. İ�bn Â� şû� r Muhammed b. Muhammed, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, ed-Dar et-Tû� nisiyye li’n-Neşr,
Tunus 1984, IV, 254; Zemahşerî�, el-Keşşâf, c. II, s. 31-32.
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
109
Ancak Arapça dışında başka bir dilde böyle bir ifade biçimini görmek neredeyse
imkânsızdır.
Meal verilirken tüm bu özellikleri göz önünde bulundurularak tercüme etmek
gerekmez. Aksi takdirde, burada olduğu gibi garip bir anlatım biçimi ortaya çıkar.
Bu nedenle tercümede özellikle de meallerde kaynak dilin ifade kalıplarının esas
alınmasından ziyade, hedef dilin hususiyetleri ve estetik anlayışı göz önünde bulundurulmalıdır.
Özetle Arapçaya has olan bu özelliklere riayet edilmeden, “Ma
Min vê dara han, li we qedexe nekiribû? Ben, bu ağacı size yasaklamamış mıydım?...”
şeklinde meal vermek, bizce Kürtçe ifade biçimine daha uygundur.
1.6. Enfâl, 8/22
ْ ِقلُ َون
َع
ِذ َ ين لاَ ي
َّ
ُ ال
ُ ْكم
ِه ُّ الصُّم ْ الب
َّ
َ الل
ْد
َ ِّ اب ِ عن
ِ َّن َ ش َّر َّ الدو
إ
“Bêguman xerabtirê rawiran li cem Xuda ew kerr û lal in ku hiş tê nabin./Şüphesiz Allah
katında hayvanların en kötüsü onlar sağır dilsiz akıl erdirmezler.”
Genelde yeryüzündeki hayvanlar11 anlamında kullanılan “dâbbe” kelimesi,
Kur’an-ı Kerim’de insanlar12 ve melekler13 için de kullanılmıştır. Ancak bu âyette
geçen “devâb” kelimesini, “rawiran=hayvanlar” şeklinde tercüme edilmesi uygun
değildir. Çünkü âyette kastedilen iman etmeyen, gerçekleri anlamak için aklını kullanmayan,
doğruyu söylemekten imtina edip dilsizleşen ve hakikati dinlemeyip sa-
ğırlaşan kişilerdir. İşte bu özelliklerde olanlar yerilmektedir.14 Nitekim aynı sûrenin
21 ve 23. âyetlerine bakıldığında da maksadın, hayvanlar olmadığı görülecektir.
Ayrıca yukarıdaki çeviri örneğinde, yüklem sorunu bulunmaktadır. Zira “مُّالص “ ُّ
kelimesi, “ر َّش “ َsözcüğü hakkında bir yargıda bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle
onun haberidir.15 Ancak âyetin Kürtçe mealinde cümlenin başı ile sonu arasındaki
bağlantı kesilmiş ve iki yarım cümle haline gelmiştir.
Bizce âyete: “Bêguman candarên herî xerab li cem Xweda, ew ker û lalên ku hiş tê
nabin./Şüphesiz Allah katında varlıkların en şerlisi sağır, dilsiz ve akıl erdirmeyenlerdir.”
şeklinde meal vermek daha uygundur.
11 Bakara, 2/164; Hû� d, 11/6; Lokmâ�n, 31/10.
12 Nahl, 16/61; Fâ� tır, 35/45.
13 Şû� râ� , 42/29.
14 Ebu Ca‘fer Muhammed b. Cerî�r et-Taberî, � Cami‘u’l-beyân ân te’vilî âyi’l-kur’an, thk.: Abdullah b.
Abdü� lmü� hsin et-Tü� rkî�, Merkezü� ’l-Buhû� sî�ve’d-Dirasâ� ti’l-Â� rabiyye ve’l-İ�slamiyye bi Darî�Hecer,
Kahire 2001, c. XV, s. 99-100.
15 Semî�n el-Halebî�, ed-Dürrü’l-masûn, c.V, s. 589.
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
110
1.7. Saffât, 37/28
َ ِمينِ
ا ع ْ نِ الي
َ َ
َن
ُون
ْت
ْ َ تأ
ُم
ْت
ْ ُ كن
َّ ُكم
ِن
َقالُوا إ
“Gotin: “Bêguman hûn hey ji rast ve dihatine me./Dediler: “Şüphesiz siz hep sağdan
bize geliyordunuz.”
Âyette geçen ِمينَ ِ
الي” ْel-yemîn” sözcüğüyle alakalı olarak tefsir kaynaklarına baktığımızda,
yaygın kanaate göre, kelime mecazen “güç” ve “kuvvet” anlamına sahiptir.
Bu anlama göre, kıyamet gününde tabii olanlar önderlerine, siz din ve hakikat
namına en güçlü şekilde gelip bizleri kandırıyordunuz,16 diyeceklerdir
Dolayısıyla “yemîn” sözcüğünü, “ji rast ve/sağdan” şeklinde lafzî olarak tercü-
me etmenin isabetli olmadığını söylemek mümkündür. Aynı sorun, Sâffât sûresinin
93 ve Zümer sûresinin 67. âyetlerinin mealinde de17 mevcuttur.
1.8. Cum’a, 62/10
ُ َون
ُْفلِح
ْ ت
ُكم
َّ
َل
ًا لَع
َه َ كِثير
َّ
ُوا الل
َ ْاذُكر
...و
“… û pirr Xuda di bîr bînin hêvî heye ku hûn xelas bibin./… ve çok Allah’ı anın umulur
ki kurtuluşa eresiniz.”
Bu âyetin mealinde, anlatım bozukluğu vardır. Yani “pirr Xuda” tabiri, mana açı-
sından sorunludur. Çünkü âyette belirtilen şey, “Allah’ı çokça anmak”tır. Bu yüzden
âyete yukarıdaki gibi meal vermek, Kürtçe ifade biçimine uygun değildir. Bu meale,
herhangi bir sözcük katmadan, kelimelerden birini öne almak veya geriye götürmek
suretiyle bu tercüme sorununu gidermek mümkündür. Kısaca âyetin ilgili bölümü
şöyle tercüme edilmelidir: “… û Xweda, pir di bîr bînin…/…ve Allah’ı çokça anın…”
16 Bkz. Taberî�, Cami‘u’l-beyân, XIX, 524-526; Zeccâ�c Ebû� İ�shâ�k İ�brahim b. es-Serî� el-Bağ�dâ�dî�,
Meâni’l-kur’an ve î’rabuhû, thk.: Abdü� lcelil Abduh Şelebî�, Â� lemü� ’l-Kü� tü� bî�, Beyrut 1988, c. IV, s.
302; Fahrü� ddî�n Muhammed b. Ö� mer b. Hü� seyn er-Râ�zî�, Mefatîhu’l-gayb (Tefsîrü’l-kebîr), Darü� ’lFikir,
Beyrut 1981, c. XXVI, s. 134; Muhammed b. Muhammed el-İ�madî�Ebü� ssuû� d, İrşadü’l-akli’sselim
îla mezaya’l-kur’ani’l-kerim, Darû� İ�hyai’t-Tü� rasi’l-Â� rabî�, Beyrut ts, c. VII, s. 188.
17 İ�lgili mealler ve Tü� rkçe çevirileri şö� yledir: “Vê�ca berê� xwe da wan bi destê� raste li wan da./
Onlara yö� neldi ve sağ�eliyle onları vurdu.” Saffâ� t, 37/93; “Wan rû�meta Xuda çewa hê�jayî�wî�ye
negirt. Roja qiyametê�zemî�n tev di destê�wî�de ye û� asî�man jî�bi destê�wî�yê�rastê�pê�çayî�ne./
Onlar Allah’a, hak ettiğ�i gibi saygı gö� stermediler. Kıyamet gü� nü� nde yeryü� zü�tamamıyla O’nun
elindedir ve gö� klerde O’nun sağ�eline dolanmışlardır.” Zü�mer, 39/67.
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
111
1.9. Kalem, 68/42
ُ َون
ْ َت ِطيع
َس
ُ ِود َ فلاَ ي
ِلَ ُّ ى السج
ْ َن إ
ْ َعو
ُد
ي
َ
َ ٍ اق و
ع ْن س
ُ ْكَش ُف َ
َ ي
ْم
َو
ي
“Di roja ku wê (perde) ji ser çîma bê rakirin (zorî xuya be) û ew bal serîdanê ve têne gazî
kirin lê êdî ew nikarin./(Perdenin) bacakların üzerinden kaldırılacağı günde (zorluk ortaya
çıkınca) ve onlar baş indirmeye çağrılırlar ancak onlar güç yetiremezler.”
Bu âyetin çevirisinde de “ف ُشَكُ ْ
َ ٍ اق” ve” ي
س “sözcüklerinin harfî harfine-motamot
tercüme edilmiştir. Şu farkla ki birinci sözcükte parantez içinde “perde/perde”,
ikincide ise “zorî xuya be/ zorluk ortaya çıkınca” açıklamalarına da yer verilmiştir.
Kaynaklarda belirtildiği üzere burada temsili bir anlatım vardır. Yani Araplar,
َ ٍ اق”
ع ْن س
َْل َك ْش ُف َ
ا “ibaresini, “korku ve durumun şiddeti” anlamında, deyim olarak kullanmakta
ve “هِاقَ ِ
ع ْن س
َ ُ
ْء
َر
الم ْ ف َشَك “ َibaresini, bacak ortaya çıkmasa bile, kinaye yoluyla
kişinin başına gelen korkutucu bir durum karşısında kullanırlar.18
Mealimizde ise âyette var olan mecazî anlatım gözden kaçırılmış veya tercümeye
yansıtılmamıştır.
1.10. Kıyâme, 75/29
َّ ِت َّ الس ُ اق ِ ب َّ الس ِ اق
َ ْالَتف
و
“Û çîm bi çîmê ve bilefe./Ve bacak bacağa sarıldığında.”
Bu âyetin mealinde de yine sözünü ettiğimiz harfî tercüme sorunuyla karşılaş-
maktayız. Âyetin tefsiri ile ilgili olarak İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre anlamı
şöyledir: “Dünyanın son ve ahiretin ilk günüdür. Allah’ın rahmet ettiği kişiler dışında
sıkıntı üzerine sıkıntılarla karşılaşır.”19 İbn Atıyye, İbn Abbas’tan gelen rivayete yer
verdikten sonra, bunun “istiare”20 olduğunu belirtir.21 Çünkü Araplar, “ساق “kelimesini,
şu örneklerde olduğu gibi “اقَ ٍ
علَى س
ْ ُب َ
َ ر
َ ِت ْ الح
ََقام
َ ٍ اق و
يا على س
َ ْ
َ ِت ُّ الدن
قام ,“sadece bela
ve sıkıntılı durumlarda zikrederler.22
18 İ�bn Â� şû� r, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XIX, 97-98: İ�bn Â� tıyye, el-Müharraru’l-vecîz, c. V, s. 352, 406.
19 İ�smail b. Kesî�r ed-Dimaşkî�, Tefsîrü’l-kur’ani’l-âzim, thk.: Mustafa es-Seyyid Muhammed vd.,
Mü� essesetû�Kurtuba, Cize/Mısır 2000, c. XIV, s. 201.
20 Sö� zlü� kte “ö� dü� nç istemek, ö� dü� nç almak” anlamına gelen istiâ� reyi belâ�gat â�limleri, “bir kel -
me veya terkibin, teşbihe mü� balağ�a ve yorum gü� cü� sağ�lamak için benzeşme ilgisiyle ve bir
karî�neye dayalı olarak gerçek anlamı dışında kullanılması” şeklinde tarif etmişlerdir. (İ�smail
Durmuş-İ�skender Pala, “İ�stiare” maddesi, TDVİ�A, İ�stanbul 2001, c. XXIII, s. 315.)
21 İ�bn Â� tıyye, el-Müharraru’l-vecîz, c. V, s. 406.
22 Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî�, el-Cami‘ li ahkami’l-kur’an ve’l-mübeyyini lima tedemmenehû
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
112
Buna göre, bacakların birbirine sarılması söz konusu değildir. Ancak âyet, harfî
harfine “Ve bacak bacağa sarıldığında” şeklinde tercüme edilmiştir. Kürtçede “Û
çîm bi çîmê ve bilefe” şeklinde mecazî bir ifade olmadığından ilgili tercüme, hedef
dil açısından anlamlı bir şey ifade etmemektedir.
2. Anlamı Belirsiz Meal Örnekleri
2.1. Bakara, 2/249
ِه
َّ
ِ ْذنِ الل
ًة ِ بإ
َ
َ ْت ِ فَئًة َ كِثير
ْ ِ مْن ِ فَئٍة َ قلِيلٍَة َ غلَب
َكم
“… gotin: “Çiqas komên hindik hene ku bi destûra Xuda bi ser komên pirr ketine. …/
dediler: “Ne kadar az topluluk varsa ki Allah’ın izniyle büyük topluluklara üstün gelmişlerdir.
…”
Arapça gramer kaynaklarında belirtildiği üzere, “kem”in iki tür kullanımı vardır.
Haberî “kem”, çok ve nice anlamında; istifhamî “kem” ise bir şeyin sayı veya miktarı
hakkında soru sormak için kullanılır. Bu iki kullanım, farklı manaları ifade ettikleri
gibi kullanımda da bir takım farklılıklar arz etmektedir. Örneğin haberiye’de,
ihbarda diğer bir ifadeyle bir yargıda bulunulduğu için cümlede cevap aranmaz;
istifhamiye’de ise cevap gerekmektedir.23
Kur’an-ı Kerim’de toplamda 21 defa geçen “ْ
كم “ َlafzının, tefsir kaynaklarında belirtildiği
üzere 3’ü istifhamî24 yani soru 13’ü haberîdir25. 5 yerde26 ise haberiye veya
istifhamiye olduğu tartışmalıdır.27 Hatta İmam Süyûtî, “kem”in, Kur’an’da istifham
edatı olarak kullanılmadığını iddia etmiştir.28
“Nice, çokça” anlamında olan “kem=ْ
كم “ َedatı29, mealimizde “çiqas” yani “ne
mine’s-sünnetî ve âyi’l-kur’anî, thk.: Abdullah b. Abdulmuhsin et-Tü� rkî�, Mü� essesetü� ’r-Risaletî�,
Beyrut 2006, c. XXI, s. 425-426.
23 Bkz. İ�bn Hî�şâ�m Abdullah b. Yusuf, Şerhû katri’n-neda ve belli’s-seda, Darü� ’l-Hayr, Dimaşk 1990,
s. 240; Bedrü� ddî�n Muhammed b. Bahâ�dır ez-Zerkeşî, el-Burhan fî ulûmi’l-kur’an � , thk.: Muhammed
İ�brahim, Darü� ’t-Tü� ras, Kahire 1984, c. IV, s. 328-329.
24 Bkz. Bakara, 2/259; Kehf, 18/19; Mü� ’minû� n, 23/111.
25 Bkz. Bakara, 2/249; İ�srâ� , 17/17; Meryem, 19/74, 98; Şu’arâ� , 26 /7; A’râ� f, 7/4; Enbiyâ� , 21/11;
Duhâ�n, 44/25; Sâ�d, 38/3; Kasas, 28/58; Kaf, 50/36; Necm, 53/26; Zü� hrû� f, 43/6.
26 Bkz. Bakara, 2/211; En’â�m 6/6; Yâ�sî�n, 36/31; Tâ� -Hâ� , 20/128; Secde, 32/21.
27 Detaylı bilgi için bkz. Muhammed Abdü� lhalik Â� dî�me, Dirasât li üslûbi’l-kur’an’il-kerîm, Darü� ’lHadî�s,
Kahire ts., c. II, s. 396-402.
28 Sü� yû� tî�Abdurrahmâ�n b. Ebu Bekr, el-İtkan fî ulûmi’l-kur’an, thk.: Ahmet b. Ali, Dâ� ru’l-Hadis,
Kahire 2006, c. II, s. 531.
29 Bkz. Semî�n el-Halebî�, ed-Dürrü’l-masûn, II, 552; Ebu Hayyan Muhammed b. Yusuf el-Endelü� sî�,
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
113
kadar” şeklinde tercüme edilerek edata, istifhamiye anlamı verilmiştir. Arapça
grameri açısından âyete bu anlamı vermek mümkün değildir. İstifhamiye anlamını
verilmesi durumunda ise tercüme, kelime yığını haline gelecek ve hiçbir şey anla-
şılmayacaktır. Çünkü okuyucu, zihnen kendini bir cevaba hazırlamaktadır. Üstelik
ortada herhangi bir cevap da yoktur. Bu hatanın kaynağı, Arapça dil gramerini bilmemekten
değil; aksine ilgili edatı Kürtçeye uygun bir biçimde çevrilememesinden
kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, “kem=ْ
كم ,“ َburada ve daha pek çok âyetin mealinde30, “çiqas/ne kadar”
şeklinde değil; çokça, nice anlamını karşılayan “çendîn, pir, gelek” vb. sözcüklerle
tercüme edilmesi gerekir. Benzer bir sorunu, haberi “kem” ile aynı anlamda
َيِّ ْن” kullanılan
كأ “ َedatının31 çevirisinde de görmek mümkündür.
2.2. Nisâ, 4/24
ْ
َالُِكم
ْو
َم
َْتُغ ِ وا بأ
َ ْن َ تب
ْ أ
َ َ ذلُِكم
َاء
َر
َا و
ْ م
َّ لَُكم
أُ ِحل
َ
ْ و
ْ ُكم
علَي
ِه َ
َّ
اب الل
ْ ِ كَت َ
ُ ُكم
َان
ْم
َي
لَ َك ْت أ
َ
َا م
لاَّ م
ِ
َ ِاء إ
ِّس
َ ُ ات ِ مَن الن
ْ َصن
ُح
َ ْالم
و
ْ ِ بِه
ُم
ْت
َ َ اضي
َ َ ا تر
ْ ِ فيم
ْ ُكم
علَي
َ َ اح َ
ُ ن
َلاَ ج
َُه َّن َ ف ِر َ يضًة و
ُ ور
ُ ُوه َّن أُج
ُ َّن َ فآت
ْه
ْ ِ بِه ِ من
ُم
ْت
ْ َتع
ْ َتم
َا اس
َ ِاف ِح َ ين َ فم
ُس
َ م
ْر
ْ ِصِن َ ين َ غي
ُح
م
ْ ِد ْ الَف ِر َ يضِة
َع
...ِم ْن ب
“Û jinên zewicandî jî (li ser we hatine haram kirin) ji piştirê qerwaşên li ber destê we ne.
Ev nivîsê Xuda li ser we ne hûn pê bigrin. Ji vanê han wêde ji we re hatine helal kirin; ku
hûn bixwazin bi malên xwe bi pakî bixwazin bêyî ku zina bikin. Vêca ji wan (jinan) a
we pê kêfa xwe kir hûn destmûza wan a ferz bidin wan. Piştî ferzê, tu guneh li ser we di
tiştê hûn pê hevûdû qayil bikin de nîne./Ve evli kadınlarda (size haram kılındı) elinizin
altında bulunan cariyeler dışındakiler. Bu Allah’ın üzerinizdeki yazısıdır siz ona uyun.
Bunların ötesindekiler size helal kılındı; isteyesiniz malınızla zina etmeden temiz olarak
isteyin. Artık o (kadın)lardan gönlünüzü eğlendirdiğinize onlara farz olan ücretlerini
verin. Farzdan sonra, birbirinizi razı ettiğiniz şeyde üzerinize hiçbir günah yoktur.”
Tarih boyunca belirli gruplar tarafından mut’a nikâhına kaynak gösterilen Nisâ
24. âyetinin, uygun ifadelerle çevrilmediğini müşahede etmekteyiz. Hatta bu âyetin
çevirisini okuyan biri, İslam’da asli evlilik akdinin mut’a nikâhıyla tesis ve edileceği
zannına kapılabilir. Zira konunun anlaşılmasında hayati önem taşıyan, âyetin “اَ
َفم
َُه َّن َ ف ِر َ يضًة
ُ ور
ُ ُوه َّن أُج
ُ َّن َ فآت
ْه
ْ ِ بِه ِ من
ُم
ْت
ْ َتع
ْ َتم
اس “bölümü, “Vêca ji wan (jinan) a we pê kêfa xwe kir
Tefsîrü’l-bahri’l-muhit, thk.: Â� dil Ahmed Abdü� lmevcû� d vd., Daru’l-Kutubi’l-İ�lmiyye, Beyrut
1993, c. II, s. 277.
30 Bkz. A’râ� f, 7/4; İ�srâ� , 17/17; Meryem, 19/74, 98; Enbiyâ� , 21/11; Şu’arâ� , 26/7; Kasas, 28/58;
Zuhruf, 43/6; Sâ�d, 38/3; Duhâ�n, 44/25; Kaf, 50/36; Necm, 53/26.
31 Bkz. Yû� suf, 12/105; Hac, 22/45, 48; Ankebû� t, 29/60; Muhammed, 47/13; Talâ�k, 65/8.
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
114
hûn destmûza wan a ferz bidin wan. /Artık o(kadın)lardan gönlünüzü eğlendirdiğinize
onlara farz olan ücretlerini verin.” şeklinde çevrilmiştir. Bu da bozuk ve hatalı bir
çeviri sonucu mu’ta nikâhını tanımlar gibi olmuştur. Kısaca, âyetin metnine sadık
kalma endişesiyle verilen meal, yanlış anlaşılmasına zemin hazırlamıştır.
Bizce, âyeti şöyle çevirmek gerekir: “Jinên bi mêr jî li we, heram in; ji bilî (esîrên
cengê) ên ku di bin destê we de ne. Ev nivîsa Xwedê ya li ser we ye. Ji bilî van, ên mayî,
bi şertê ku hûn bi namûs bijîn û xwe ji zinayê dûr bigirin, ji we re helal in. Ji van a, hûn
bi nîkahê ji kîjanê istifade bikin, ji mehra wan mîqdarê we li hev kiriye bidin. Elinizin
altında bulunan (savaş esirleri) hariç, evli kadınlar da size haramdır. Bu, Allah’ın size
yazgısıdır. Bunların dışındakiler, iffetli kalmanız ve zinadan uzak durmanız şartıyla
size helaldir. Bunlardan nikah yoluyla faydalandığınız kadınlara aranızda anlaşarak
belirlediğiniz mihri verin.”
2.3. Yûnus, 10/46
َلُ َون
َْفع
َا ي
علَى م
ُه َ شِه ٌيد َ
َّ
َُّم الل
ْ ث
ُم
ُه
ْ ِجع
َر
َا م
ْن
ِلَي
َّ َك َ فإ
ن
َ
ي
َّ
ف
َ
ََتو
ْ ن
َو
ْ أ
ُ ُهم
َ ِعد
ِذي ن
َّ
ْ َض ال
َع
َّ َك ب
ن
َ
ُ ِري
ِإ َّما ن
َ
و
“Yan emê hin (ezab)ê bi wan wade didin nîşanî te bidin yan jî emê jiyana te biqedînin;
êdî vegera wan her bi alî me ve ye, dûvre Xuda li ser tiştê ew dikin danas e. Onlara
vadettiğimiz (azabın) bazısını sana gösterir ya da hayatına son veririz; artık onların
dönüşü bizedir, sonra Allah yaptıklarına şahittir.”
Bu âyetin meali bizce isabetli değildir. Çünkü âyette, bir durum karşılaştırılmasından
bahsedilmemektedir. Mü’min sûresinin 77. âyetinin çevirisinde de aynı sorunu
görmek mümkündür.32 Şöyle bir çeviri, “Ji ya (ezabê) ku Me peymana wê daye
wan, çi Em hinekî jê nîşanî te bidin, çi jî em te bimirînin (tu nebînî) vêca vegere wan
her bi bal Me ve ye. Jixwe Xwedê, li ser kirinên wan şahid e. İster onları tehdit ettiğimiz
şeyin (azabın) bir kısmını sana göstersek ister de seni vefat ettirsek (o azabı görmesen)
dönüşleri bize olacaktır. Üstelik yaptıkları her şeyin şahidi Allah’tır ”,şeklinde
olması daha doğrudur.
32 Â� yetin Kü� rtçe meali ve Tü� rkçesi şö� yledir: “Vêca tu bîhna xwe fireh bike. Lewra bêguman wada
Xuda raste; êdî ya emê hin tiştê em ji wan re wad dikin nîşanî te bidin yan jî emê te bimirînin, êdî
ewê her bal me ve bêne vegerandin./Sen gölünü ferah tut. Çünkü Allah’ın vaadi şüphesiz haktır;
artık onlara vadettiğimiz bazı şeyleri ya sana göstereceğiz ya da hayatına son vereceğiz. Artık
onların dönüşü sadece bizedir.” Mü� ’min, 40/77
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
115
2.4. Rûm, 30/56
ْ ِث...
َع
ْ ِم ْ الب
َو
ِلَى ي
ِه إ
َّ
ْ ِ ف ِي كَت ِ اب الل
ُم
ْ لَِبْثت
ان لََقد
َ َ
الإِْلإْيم
َ
َ و
ُ ْ وا ال ِعْلم
ِذ َ ين أُوت
َّ
ََق َ ال ال
و
“Ewên ku zanîn û bawerî ji wan re hatibû dayîn gotin ku: “Sond be, hûn di kitêba Xuda
de heya roja rabûnê man. Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki; Andsolsun ki,
siz kıyamet gününe kadar Allah’ın kitabında kaldınız.”
“Allah’ın yazgısı, takdiri” anlamlarına gelen “اهلل كتاب “ibaresini, “kitêba Xuda”
şeklinde karşılanması, manada bir belirsizliğe neden olmaktadır. Zira okuyucunun
“kitêba Xuda” ifadesinden, Allah’ın herhangi bir kitabını veya Kur’an-ı Kerim, dışında
bir şey anlamasını beklemek doğru olmaz. Çünkü “Allah’ın kitabı” ifadesi bunu
gerekli kılmaktadır. Aynı ifade sorununu, Enfâl 68 ile Hicr sûresinin 4. âyetlerinin
mealinde de33 görmek mümkündür.
2.5. Fetih, 48/9
َ ِصيل
أ
َ
ًة و
َ
ُ ْكر
ُ ب
ُ وه
َ بِّح
ُس
ت
َ
ُ و
ُوه
ِّر
ق
َ
ُو
ت
َ
ُ و
ُوه
ِّزر
َ
ُع
ت
َ
ُ ولِِه و
َس
َر
ِه و
َّ
ُ ِ وا بالل
ُ ْؤِمن
لِت
“Ji bo ku hûn bi Xuda û pêxemberê wî bawerî bînin û wî yarî bikin-biparêzin û birûmet
mezin bigrin û sibe û êvara wî pak bêrî bidêrin./Allah’a ve peygamberine inananısınız
ve ona yardım edesiniz-koruyasınız, saygıyla yüceltesiniz ve sabah akşam onu tesbih
edesiniz diye.”
“ُ
ُوه
ِّزر
َ
ُع
ُ” ,“ت
ُوه
ِّر
ق
َ
ُو
ُ” ve” ت
ُ وه
َ بِّح
ُس
ت “fiillerinde geçen üçüncü tekil “ه=hû” şahıs zamirinin
merciinin, Allah mı yoksa peygamber mi olduğu veya bu zamirlerden hangisinin
Allah’a ve peygambere raci olduğu, ihtilaf konusu olmuştur. Müfessirlerden bazıları,
ilgili üç zamirin de Allah’a raci olduğunu belirtirken diğer bazıları ise, “ُ
ُوه
ِّزر
َ
ُع
,“ت
“ُ
ُوه
ِّر
ق
َ
ُو
ت “zamirlerinin hem Allah’a hem de peygambere raci olabilme ihtimalinden
söz etmişler. Ancak Fahrettin Râzî, zamirin, Allah’a irca edilmesinin daha isabetli
olduğunu belirtir.34
Zamirin merciini tespit etme konusundaki ihtilaflar mealdeki anlam belirsizli-
ğin temel nedenidir, Zira tercümede geçen “wî” zamiriyle kimin kastedildiği net
değildir.
33 İ�lgili iki Â� yete verilen meal şö� yledir:“Eger ne ji kitêbekî ku ji Xuda boriye bûna, wê bi sedem tiştê
we girtiye ezabekî mezin we bigirtana./Allah’tan geçen bir kitaptan olmasaydı, aldığınız şeyler
yüzünden sizi büyük bir azap yaklardı.” Enfâl, 8/68; “Her welatê me qelandiye her jê re kitêbek
xuya hebû ye./Helak ettiğimiz tüm yurtların elbette açık bir kitabı vardır.” Hicr, 15/4
34 Râ�zî�, Tefsîrü’l-kebîr, c. XVIII, s. 86.
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
116
Yukarıdaki bilgiler ışığında şöyle meal vermek kanaatimizce âyeti daha anlaşılır
kılacaktır: “Da ku hûn bi Xweda û pêxemberê wî bawerî bînin û alîkariya wî bikin û
rûmeta wî bigirin û sibe û êvarê Xwedê pak bidêrin.”
2.6. Cum’a, 62/5
ا...
ً
ْ َفار
َس
ْ ِمُل أ
َح
َ ِ ار ي
َ َث ِل ْ ال ِحم
ْ ِملُ َوه َ ا كم
َح
ْ ي
َُّم لَم
َ َاة ث
ْر
َّو
ُ ِّملُوا الت
ِذ َ ين ح
َّ
َ َث ُل ال
م
“Mînaka ên ku Tewrat li wan hatiye bar kirin paşê wan nikarbû wê hilgirin wek mînaka
kerê ku barê kitêba hildigre ye. …/Kendilerine Tevrat yükletildiği sonra onu kaldıramayan
kişilerin misali, kitaplar taşıyan eşek misali gibidir… ”
Böyle bir çeviriyi okuyan kişi, birilerine gerçekten de Tevrat’ın taşıttırıldığı, ancak
güçleri yetmediği için bunu kaldıramadıklarını, üstelik bunu yapamadıkları
için de yük taşıyan eşeğe benzetildiklerini anlar.
Bizce: “Mînaka wan ên ku (bi emelkirina) bi Tewratê berpirsyar hatine girtin, piştre
wan ew (berpirsyarî) pêk neanîne, wekî mînaka kera ku barê kitêban hildigir e ”,
şeklideki bir meal muhtemel belirsizliği giderecektir.
Sonuç
Mele Muhammed Garsî Farqînî (Mehmet Demirdağ) tarafından hazırlanan ve
alanının ilklerinden olan “Meala Fîrûz Şerha Qur’ana Pîroz” adlı Kürtçe mealde,
Kürtçenin dil imkânlarından yeteri derecede yararlanılmadığı görülmektedir. Bunun
yanı sıra mealde, anlamı belirsiz veya okuyucu tarafından maksadın tam olarak
anlaşılmadığı çeviri örneklerinin olduğu da söylenebilir. Bunun temel nedeni
de Kur’an metnine sadık kalma düşüncesiyle, âyette geçen kimi kelime ve ifadelerin
harfî harfine tercüme edilmesi veya uygun bir biçimde Kürtçe ifade edilememesidir.
Bu da, mecazî anlamda kullanılan sözcüğün hakikî anlamı ifade edecek şekilde
tercüme edilmiş, terkipte var olan takdir veya hazif göz önünde bulundurulmadan
âyete meal verilmiş veya Arapçaya has olan bazı özellikler hedef dile de aynen tercüme
edilmiştir. Bu arada harfî tercümenin doğal sonucu olarak kimi âyetlerde var
olan mecazî ifade gözden kaçırılmış veya tercümeye yansıtılmamıştır.
Haşim ÖZDAŞ
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
117
Kaynakça
Âdîme, Muhammed Abdülhalik (ö. 1984), Dirasât li üslûbi’l-kur’an’il-kerîm, Darü’l-Hadîs,
Kahire ts.
Âlûsî, Mahmud b. Abdullah el-Hüseynî (ö. 1270/1854), Rûhu’l-meânî fî tefsîri’l-kur’ani’l-âzîm
ve’s-seb‘i’l-mesanî, Darû İhyai’t-Türasi’l-Ârabî, Beyrut ts.
Durmuş İsmail, İskender Pala, “İstiare”, DİA, İstanbul 2001.
Ebu Hayyan, Muhammed b. Yusuf el-Endelüsî (ö. 745/1344), Tefsîrü’l-bahri’l-muhit, thk.: Âdil
Ahmed Abdülmevcûd, Ali Muhammed Mi‘ved vd., Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1993.
Ebüssuûd, Muhammed b. Muhammed el-İmadî (ö. 982/1574),İrşadü’l-akli’s-selim îla mezaya’lkur’ani’l-kerim,
Darû İhyai’t-Türasi’l-Ârabî, Beyrut ts.
Garsî Farqînî, Mele Muhammed (Mehmet Demirdağ), Meala fîrûz şerha Qur’ana pîroz,
Nûbihar Yayınları, İstanbul 2003.
İbn Âşûr, Muhammed b. Muhammed, (ö. 1973), et-Tahrîr ve’t-tenvîr, ed-Dar et-Tûnisiyye li’nNeşr,
Tunus 1984.
İbn Âtıyye, Abdülhak b. Galib el-Endelüsî (ö. 541/1147), el-Müharraru’l-vecîz fî tefsiri’l-kitabi’l-
âzîz, thk.: Abdüsselam Abdüşşafi Muhammed, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001.
İbn Hişam, Abdullah b. Yusuf el-Ensârî (ö. 761/1360), Şerhû katri’n-neda ve belli’s-seda,
Darü’l-Hayr, Dimaşk 1990.
İbn Kesîr, İsmail b. Kesîr (ö. 774/1373), Tefsîrü’l-kur’ani’l-âzim, thk.: Mustafa es-Seyyid
Muhammed vd., Müessesetû Kurtuba, Cize/Mısır 2000, XIV, 201.
Kurtubî, Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1273), el-Cami‘ li ahkami’l-kur’an ve’l-mübeyyini lima
tedemmenehû mine’s-sünnetî ve âyi’l-kur’anî, thk.: Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî,
Müessesetü’r-Risaletî, Beyrut 2006.
Özdaş, Haşim, “Kur’an’ın Kürtçe Çevirilerinde Karşılaşılan Problemler ‘Meala Fîrûz Şerha
Qur’ana Pîroz’ Örneği” (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, tez danışmanı: Nurettin
Turğay, Dicle Üniversitesi SBE, Diyarbakır 2015.)
Rağıb el-İsfahâni, Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed (ö. 502/1108), Müfredat elfazi’lkuran,
thk.: Sefvan Adnan Davûdî, 3. Baskı, Darü’l-Kalem Dimaşk ile ed-Dar eş-Şamiyye,
Beyrut 2002.
Râzî, Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn, (ö. 606/1210), Mefatîhu’l-gayb (Tefsîrü’lKebîr),
Darü’l-Fikir, Beyrut 1981.
Semîn el-Halebî, Ahmed b. Yusuf b. İbrahim (ö. 756/1355 ), ed-Dürrü’l-masûn fî ulûmi’l-kitabi’lmeknûn,
thk.: Ahmet Muhammed el-Harrat, Daru’l-Kalem, Dimaşk ts.
Süyûtî, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebu Bekr (ö. 911/1505), el-İtkan fî ulûmi’l-kur’an, thk.:
Ahmet b. Ali, Dâru’l-Hadis, Kahire 2006.
Taberî, Ebu Ca‘fer Muhammed b. Cerîr, (ö. 310/922) Cami‘u’l-beyân ân te’vilî âyi’l-kur’an,
thk.: Abdullah b. Abdülmühsin et-Türkî, Merkezü’l-Buhûsî ve’d-Dirasâti’l-Ârabiyye ve’l-
İslamiyye bi Darî Hecer, Kahire 2001.
‘Meala Fîrûz’ Adlı Kürtçe Mealde
Harfî Tercüme Sorunu
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: IV Sayı:7 Yıl: 2016/1
118
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö. 538/1144), el-Keşşâf ân hakaiki ğavamidi’t-tenzîlî ve uyûn’ilekavîlî
fî vuhûci’t-te’vîlî, thk.: Adil Ahmet Abdülmevcut vd., Mektebetu’l-Âbîkan, Riyad
1998.
Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serî el-Bağdadî (ö. 311/923), Meâni’l-kur’an ve i’rabuhû, thk.:
Abdülcelil Abduh Şelebî, Âlemü’l-Kütübî, Beyrut 1988.
Zerkeşî, Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır (ö. 794/1392), el-Burhan fî ulûmi’l-kur’an, thk.:
Muhammed İbrahim, Darü’t-Türas, Kahire 1984.
Haşim ÖZDAŞ

Konular