KESBÎ VE SÂHİB’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE METHİYELERİ

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi Journal of Social Sciences
Sayı/Number 56, Haziran/December 2016, 53-72
Gönderim Tarihi: 15.02.2016 Kabul Tarihi: 25.04.2016
KESBÎ VE SÂHİB’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE METHİYELERİ
The Persıan Praıse Poems of Kasbî and Sâhıb to Sheıkh Ul-Islafaızollah Afandı
Veyis DEĞİRMENÇAY

Öz
XVII. yüzyıl şair ve âlimlerinden
olan Kesbî ve Sâhib Efendiler devrin
önemli şahsiyetlerinden Erzurumlu
Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’ye
methiye bir Türkçe ve iki Farsça olmak
üzere üçer şiir kaleme almışlardır. Şiirler
Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi
Bölümü’nde kayıtlı bir yazmada
bulunmaktadır. Bu çalışmada yazma
halinde olan söz konusu şiirlerin Türkçe
olanları transkiribe edilmiş, Farsça olanları
ise tenkitli metni yapılarak Türkçeye
çevrilmiş; şiirlerin içerikleri kısaca
anlatılmıştır. Ayrıca Feyzullah Efendi, Kesbî
Efendi ve Sâhib Efendi’nin hayatları
hakkında kısaca bilgi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kesbî, Sâhib,
Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi, Farsça
ve Türkçe Şiirler, Methiye.

Abstract
Kesbî and Sâhib Effendis, the 17th
century poets and scholars, wrote one
Turkish and two Persian praises on Shaykh
Al-Islam Feyzullah Effendi who was one of
the most important people of that era. Those
praises are present in a manuscript
registered in Esad Effendi section of
Süleymaniye Library. In this study, the
Turkish ones of these aforementioned praises
in manuscript were copied, the Persian ones
were translated into Turkish by making their
textual criticism; and the contents of the
poems were shortly explained. The brief
information was also given about the lives of
Feyzullah Effendi, Kesbî Effendi and Sâhib
Effendi.
Key words: Kesbî, Sâhib, Shaykh Al-Islam
Seyyid Feyzullah Effendi, Persian and Turkish
Poems, Praise.

GİRİŞ
Osmanlı döneminde yaşamış, Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler kaleme almış şair
ve yazarlarımızdan Kesbî Efendi ile Sâhib Efendi, şiirlerinde birçok konuyu işlemekle
birlikte bazen devrin önemli şahsiyetlerine methiyeler de kaleme almışlardır. Her iki
şairimiz de Erzurumlu Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’ye Türkçe ve Farsça


Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü,
veyis0065@hotmail.com
54 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
methiyeler yazmışlardır. Bu şiirlerde hem kendileri hem de Feyzullah Efendi hakkında
önemli bilgiler de vermişlerdir.
Müderris, muhaddis, hattat ve şair de olan Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, özellikle
II. Mustafa devrinde Şeyhülislâmlık görevi dışında, devlet idaresinde, memur
atamalarında ve görevden el çektirmelerde son derece etkili olmuş; devrin hükümdarları
üzerindeki nüfuzunu haddinden fazla kötüye kullanmış; bu nedenle birçok kişinin
tepkisini toplamış; sonunda feci bir akibete düçar olmuş devlet bir adamıdır.
FEYZULLAH EFENDİ
1048’de (1639) Erzurum’da doğmuştur. Adı Mehmed’dir. Erzurum müftüsü
Seyyid Mehmed Efendi’nin oğludur. Erzurum’da öğrenim gördükten sonra, 1075 (1664)
yılında İstanbul’a, oradan da Edirne’ye gitmiştir. Şehzade (II.) Mustafa’ya hocalık;
Haydarpaşa, Üsküdar Mihrimah Sultan, Sahn-ı Semân ve Ayasofya medreselerinde
müderrislik yapmış; İstanbul kadılığı pâyesiyle Sultan Ahmed Medresesi’ne; Rumeli
kazaskerliği pâyesiyle Şehzade (III.) Ahmed’in hocalığına getirilmiş; daha sonra
nakîbüleşraf, ardından şeyhülislâm olmuştur. On yedi gün sonra azledilerek Erzurum’a
gönderilmiş; yedi yıl sonra tekrar şeyhülislâmlığa tayin edilmiş; sekiz yıl bu makamda
kalmıştır. 1115 (1703) yılında Edirne’de katledilmiş ve naaşı Abdülkerim Mektebi avlusuna
defnedilmiştir.
Feyzullah Efendi müderris, muhaddis ve aynı zamanda iyi bir hattat ve şairdir.
Arapça ve Farsça şiirleriyle kaleme aldığı birçok eseri vardır: Fetâvâ-yı Feyziyye,
Nesâyihu’l-mülûk, Kitâbü’l-ezkâr, Mecmûa-i Hikâyât, Letâifnâme, Riyâzü’r-rahme, Hâşiye
alâ Envâri’t-tenzîl, İsâmüddin İsferâyînî’nin Hâşiye alâ Cüz’in-Nebe’sine Hâşiye,
Halhalî’nin Hâşiye alâ Şerhi’l-Akāid’ine Ta’likat ve İbnü’l-Hatîb el-Amâsî’nin Ravzu’lahyâr’ının
Türkçe çevirisi.1
KESBÎ
Kaynaklarda2
Kesbî mahlaslı Mehmed Kesbî (1005-1051/1596-1641) ve Mustafa
Kesbî (1213/1798’de hayatta) adlarında iki şair yer almaktadır; ancak Şeyhülislâm Seyyid

1 Geniş bilgi için bkz. Mehmet Serhan Tayşi, “Feyzullah Efendi, Seyyid”, DİA, İstanbul 1995,
XII, 527-528; Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-şu‘arâ (haz. Adnan İnce), Ankara 2005, s. 181.
2 Kesbî: Adı Mehmed’dir. 1005 (1596-97) yılında Edirne’de doğmuştur. Şeyh Seyyid İbrahim
Şahidî’nin torunlarındandır. Divan-ı Hümayun’da mukataa kâtibi ve müverrihtir. Tarih düşürmede
ünlüdür. Tarihlerini ayrı bir kitapta toplamıştır. Divanı ve İbretnümâ-yı Devlet adlı tarihçesi vardır.
Rebîülevvel 1051’de (Haziran 1641) vefat etmiştir.
Birkaç beyti:
Seyr-i dîdâr-ı yâr iden düşde
Gûyiyâ ‘âlem-i visâldedür
Bâğa ‘azm it hevâ ne germ ü ne serd
Âlemün zevki i‘tidâldedür
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 55
Feyzullah Efendi’ye methiye yazan Kesbî bunlar değildir. Çünkü Mehmed Kesbî
Feyzullah Efendi’den önce yaşamış, Mustafa Kesbî ise Feyzullah Efendi vefat ettikten
sonra dünyaya gelmiştir.
Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’ye methiye yazan Kesbî, XI. (XVII.) yüzyılın
ikinci yarısı ile XII. (XVIII.) yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Şairin şiirlerinde kendisini
Anadolu’nun Urfî’si sayması, Eflatun’a gönderme yapması, kendisini ve şiirini övmesi,
Türkçe ve Farsça şiirler kaleme alması onun iyi bir eğitim aldığını göstermektedir.3

Kesbî’nin Feyzullah Efendi’ye Methiye Türkçe Şiiri
Kesbî, 14 beyitlik kaside beçesinde söze Hz. Peygamber’i methettiği altı beyitlik
teşbib bölümüyle başlar; sonra dört beyitte Feyzullah Efendi’yi metheder, kalan dört
beyitte ise kendisinden bahseder ve memduhuna dua ederek sözlerini bitirir. Kaside,
hezec-i müsemmen-i sâlim yani mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün vezninde kaleme
alınmıştır:4
Kesbî, kasidesine “Vuslat gülşenine komşuyum; ama bedenim diken toplamakta.
Aşk incisinin dükkânıyım; ama iki gözüm mühre (boncuk) görmekte. Gönlüm, gül
bahçesindeki aşk köşkü, hayret ise onun dört duvarı. Uzaklara bakan akıl kuşum gül
bahçesinde yolunu kaybetmiş. Muhabbet, Hz. Canan’ın meclisine giden temiz yoldur.
Hidayet, gönlün rehberi; nefisse pusuya yatmış yol kesicidir.” diyerek söze başlar.
Kesbî, isyan denizinde gark olmuştur; sahili görmesi mümkün değildir; meğerki
peygamberlik tahtının padişahı, gönlü deniz gibi geniş ve zengin elçi, mahşer gününde
günahkârların şefaatçisi, Peygamberlerin en hayırlısı Hz. Muhammed’in lütfu yardım
etsin. O, ancak Hz. Peygamber’in yardımıyla sahile çıkabilecektir. Kesbî, ahiretteki
ümidinin Hz. Muhammed’in lütuflarına bağlı olduğunu; bu dünyadaki tek ümidininse

Bu edâlar ki sende var Kesbî
Tûtî-i sükkerîn makāldedür
(Tuman, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî I-II (haz. Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatçı), Ankara 2001, I,
853 (3562); Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1308, IV, 76; Bursalı
Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333, III, 131; Zavotçu, Gencay, Zehr-i Mār-Zāde
Seyyid Mehmed Rızā Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Tezkiresi, Kocaeli 2009, s. 128-129; Altun,
Kudret, Tezkire-i Mucîb, İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin-Sözlük, Ankara 1997, s. 55; İpekten,
Haluk v.dğr., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1988, s. 252).
Kesbî: Mustafa Efendi, Edirnelidir. Müverrihtir. 1213’de (1798) hayattadır. İstanbul Üniversite
Kütüphanesi 838 numarada kayıtlı Divanı vardır. Türkçe bir beyti:
Uşşâk kebûter gibi hep demkeş olurlar
Zira ki muhabbettedir anlar kümesiyle
(Tuman, a.g.e., I, 853 (3563); Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., III, 131; İpekten, Haluk v.dğr., a.g.e., s.
252).
3 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 2843
Numaralı Yazma, vr. 30b, 97a-98a ve 101a-101b.
4 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 30b.
56 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
Hz. Peygamber’in seçkin evladı, özellikle evlatlarının özü, İslâm dininin şeyhi, ârifler
zümresinin isteklerini yerine getiren, soyu yüce, zatı ulu, âlemlerin Rabbı’nın feyzi
Feyzullah Efendi’dir. Kesbî, Feyzullah Efendi’nin adını da andıktan sonra, sözünü
memduhuna döndürerek, “Ey âlemin yargıcı, yardım et; ey insanoğlunun önderi, yardım
et. Bu feleğin zulmüne meddahını rehin bırakma!” der. Devamında kendisini mülazım
yani hizmet eri yapmasını ister; kendisinin onun mürüvvet sahibi eski bir meddahı
olduğunu hatırlatır. Sonra, “Ey bilge Seyyid, kederli gönlün isteği budur şüphesiz.”
diyerek isteğini arz eder.
Kesbî, bundan sonra kendisini ve şiirini övmeye başlar: Sözünün akıcı, açık ve
yeni; beyanındaki anlamınsa Rûhu’l-emîn Cebrail’in nefesi gibi olduğunu; sade söyleyen
şairlerin sözünün şiirine benzeyemeyeceğini; gerçekte anlattığı ince nüktelerin feyiz
kaynağı ve sözünün habl-i metin gibi sağlam olduğunu söyler. Kesbî, kendini ve şiirini
övdükten sonra, son iki beyitte sözü tekrar memduhuna getirir; hergün gece gündüz
onun devletine dua ettiğini; bunun bütün din ehline kesin bir emir olduğunu ifade eder
ve “Vere Feyyâz ‘ömr ü câhına te’yîd ü istihkâm. Ola âsûde eltâfıyla hayl-i müslimîn elhak.”
diyerek sözlerini bitirir.
Civâr-ı gülşen-i vaslım vücûdum hâr-çîn el-hak
Dükân-ı gevher-i aşkım dü çeşmim mühre-bîn el-hak
Gönül gülşen-serây-ı ‘aşk u hayret çâr dîvârı
Galat-perdâz-ı gülşen murg-i akl-i dûr-bîn el-hak
Muhabbet râh-ı pâk-i bezm-gâh-ı hazret-i cânân
Hidâyet rehber-i dil, nefs rehzen der kemîn el-hak
Garîk-i bahr-ı isyânım ne mümkin sâhilin görmek
Meger imdâd ederse lutf-i hayru’l-mürselîn el-hak
Şehinşâh-ı risâlet hazret-i sultân-ı deryâ-dil
Ki oldur rûz-i mahşerde şefî‘u’l-müznibîn el-hak
Ümîd-i ’âcilem merbût-ı eltâf-ı Muhammed’dir
Medâr-ı ‘âcilem mahsûr-ı evlâd-ı güzîn el-hak
Husûsan zübde-i evlâd u şeyh-i dîn-i İslâm’a
Ki zâtıdır makâsıd-bahş-ı hayl-ı ‘ârifîn el-hak
Ol ‘âlî-nesl ü ‘âlî-zât Feyzullâh mevsûma
Ki zâtı lâzımıdır feyz-i Rabbü’l-‘âlemîn el-hak
Meded ey dâver-i ‘âlem meded ey server-i âdem
Bu dehrin cevrine meddâhını koma rehîn el-hak
Mülâzım eyle meddâh-ı kadîmin çok mürüvvetdir
Budur ey Seyyid-i dânâ niyâz-ı dil-hazîn el-hak
Selâset ber-taraf lafz-ı bedî‘î-rengi kim neyler
Me‘ânî-i beyânım nefha-i Rûhu’l-emîn el-hak
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 57
Kelâm-ı sâde-gûyân şi‘rine Kesbî nazîr olmaz
Nikâtin rehrev-i feyz ü sözün habl-i metîn
5
el-hak
Du‘â-yı devleti her rûz u şeb vird-i zebânımdır
Ki oldur farz-ı ‘ayn-ı zümre-i erbâb-ı dîn el-hak
Vere Feyyâz ‘ömr ü câhına te’yîd ü istihkâm
Ola âsûde eltâfıyla hayl-i müslimîn el-hak
Kesbî’nin Feyzullah Efendi’ye Farsça Methiyeleri
Kesbî’nin Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’ye yazdığı Farsça methiyeleri iki
adet manzumeden oluşmaktadır. Bunlardan ilki 33 beyitlik bir kaside; ikincisi 8 beyitlik
bir gazel olup dil, mana ve ahenk bakımından orta seviyede şiirlerdir. Kaside remel-i
müsemmen-i mahzûf fâilâtün, fâilâtün, fâilâtün, fâilün; gazel ise remel-i müsemmen-i
mahbûn-i maktu‘ fâilâtün feilâtün feilâtün fa‘lün vezninde kaleme alınmıştır.
Kesbî, kasidesinde kendisini ve şiirini överek söze başlar. Kendisini Musa
peygambere benzetir; o yokluk vadisine yönelince, çöl tecelli Tur’unun ateşiyle dolar.
Onun bir damlası denize ve karaya düşse, inci ve gül olur. Gizli ateşi feryatla karışacak
olsa, şimşek gibi ahı felekleri ve unsurları yakar. Onun gam haremliğinden güneş ışık
alır; öyle bir güneş ki o, dünyayı aydınlatan mumuna pervanedir onun. Gözyaşından ve
gecelerinin karanlığından hayat suyu çeşmesi ortaya çıkar. Bu felekler onun dünyasını
kuşatamaz. Başında aşk şarabının bitmez tükenmez sarhoşluğu vardır. O mahmur
olmaz, şarap şişesi boş kalmaz. O aşk Tur’unun Kelîm’idir; gönlündeki iştiyakın
hücumundan dolayı len terânî (Beni asla göremezsin) onun yüzünden utanır. Dârâ’nın
devleti onun hiçbir şeye muhtaç olmayan gözünde sebel gibidir. Onun bilge gönlü
sebepleri var eden Allah ile alışveriş yapmıştır; o sebebe dayanmaz. O, mana mülkünün
şehriyarıdır; onun tuğrasının sikkesini parlak ayın alnına vurmuşlardır. Ruhulkudüs’ün
himmeti ile onun yüce himmeti ezelde kader annesinden ikiz doğmuşlardır. Eğer ölü
onun feyzinden istifade etse, dirilir. Onun nazmının incisi gönlün lütuf suyundan
beslenmiştir. Nisan yağmuru onun parlak incisinin değerine ulaşamaz. Onun Musa’sının
himmeti Karun’a hazine bahşeder. O cömerttir; vefa bahçesinin hurmasıdır; feleğin
lütfuna muhtaç değildir. Onun Tuba’sının boyu susuzluktan eğilmez. Tabiatının bileği
güneşin bileğini büker; çünkü onun sığınağı ve barınağı ulu bir dergâhtır. Bu dergah
Feyzullah Efendi’nin dergâhıdır.
Kesbî, bundan sonra Feyzullah Efendi’yi övmeye başlar. Onun dergâhının son
derece ulu bir dergâh olduğunu; görkeminden feleğin, “keşke onun toprağı benim gören
gözümün sürmesi olsa” diye yalvardığını; eşiğinde fazılların alnını aşındırdıklarını söyler.

5
Habl-i metîn: Sağlam ip; Kur’ân-ı Kerîm; İslâm şeriatı; Allah’ın ipi. “Hep birlikte Allah’ın ipine
(Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani
sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde
kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan
kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Kur’an-ı
Kerîm, 3 Âl-i İmran 103) ayetinde geçmektedir.
58 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
Kesbî için o eşiğin tozunu düşünmek onun mana doğuran aynasının cilası olmuştur.
Dünya padişahının hocası Feyzullah Efendi’nin eşiğini anmak onun İsa nefesine yardım
eder. Onun himmetinin bağışıyla iki büklüm olmuş boyu düzelip güzelleşmiştir. O öyle
bir şeyhülislâmdır ki onun fetva kararını görünce felek, “bundan böyle benim
yıldızlarımın hükümleri geçersiz” demiştir. Eflatun’un ruhu onun fazlından haberdar
olunca, “Keşke benim bilge gönlüm onun okulunda öğrenci olsaydı!” demiştir. Akl-ı
evvel, onun yüce ve asil incisini görünce, “Ey benim üstümdeki âlemin asumanı!
Merhaba, hoş geldin” demiştir. O felek haşmetli bir padişahtır.
Feyzullah Efendi’yi methetmek kolay değildir; herkes onu methedemez, Kesbî de
methedemez; çünkü onun âşık gönlü çaresizlikten deliye dönmüş, çöllerin yolunu
tutmuştur. Kesbî, bundan sonra “Sıkıntı çekenlere rahmet kapısını açtın; ey Seyyid,
benim bu sararmış yüzüme renk ver” diyerek Feyzullah Efendi’den kendisine yardım
etmesini ister; çünkü “ben Anadolu’nun Urfî’siyim; Eflatun benim bu iddiamı
beğenmiştir” der. O, alnını kâmillerin toprağının süpürgecisi yapmıştır, herkesin
kapısında yüzsuyu dökmez. Kesbî, gazelinde ise yine kendini överek söze başlar ve
“mükemmel olmama rağmen çok mütevazıyım” der, öğütler verir; sonra “Kesbi! Bütün
insanların velinimetinin Feyz’i sayesinde benim şiirim emelim gibi sağlamdır, kuruludur”
diyerek hem Feyzullah Efendi’yi hem de kendi şiirini överek sözünü bitirir.
Kesbî’nin Feyzullah Efendi’ye Methiyelerinin Türkçe Çevirisi
1. Kaside6

Benim Musa’m
7
yokluk vadisine yönelince, benim çölüm tecelli Tûr’unun
8
ateşiyle
dolar.
Eğer onun bir damlası denize ve karaya düşse, inci ve gül olur; böyledir benim
sevda ateşimin bulut gibi dumanı.
Himmet (beni) o kadar yüceltir ve bahtım o kadar alçaltır ki bütün bedenim
baştan aşağı alev gibi yanar her zaman.

6 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 97a-98a.
7 Musa: İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberlerdendir. Hayatı ve peygamberliği hakkında
Kur’an-ı Kerîm’de geniş malumat vardır. İmran’ın oğludur. Tûr dağında Allah’ın kelâmına mazhar
olmuş, kendisine peygamberlik verilmiş ve bundan sonra kendisine Kelîmullah denilmiştir.
Mısır’da Firavun’u hak dine davet etmiş; Firavun’un sihirbazlarıyla mücadeleye girişmiştir.
Onların bıraktıkları ipler hareket etmeye başlayınca, Musa asasını yere bırakmış; asa büyük bir
yılan olup bütün yılanları yutmuş; sihirbazlar Musa’ya iman etmişler; bunun üzerine Firavun
Musa’yı ve inananları öldürmek istemiş; Musa, inananlarla birlikte Mısır’dan çıkmış ve asasıyla
denizi ikiye bölerek Kızıldeniz’den geçip Kenan iline gitmiştir. Onları takip eden Firavun ve
askerleri denizde boğulmuştur. Musa, yolda Tur dağına çıkmış; kardeşi Harun’u yerine vekil
bırakmış; kırk gün Tur’da ibadet etmiştir. Allah ile vasıtasız konuşmuş ve kendisine Tevrat
indirilmiştir… 120 yaşında vefat etmiştir (Pala, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
İstanbul 2000, 295-296).
8 Tûr: Sina çölünde bir dağ; Tûr dağı. Musa peygamber, kendine inananlarla Mısır’dan çıkıp
giderken Allah’ın davetiyle bu dağa çıkıp orada Allah ile konuşmuştur.
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 59
Gizli ateşim feryatla karışacak olsa, benim şimşek gibi olan ahım felekleri ve
unsurları
9
yakar.
Benim gam haremliğimden güneş ışık alır; öyle bir güneş ki o, benim dünyayı
aydınlatan mumuma pervane olur.
Gözyaşımdan öyle bir nem aldı ki… benim gecelerimin karanlığından hayat suyu
çeşmesi ortaya çıkar.
Ezelden beri bağışta bulunan (Tanrı) irfandan bir başka âlem var etti. Bu felekler
benim dünyamı nasıl kuşatabilirler?
Başımda aşk şarabının bitmez tükenmez sarhoşluğu vardır. Nasıl mahmur
olurum, nasıl boş kalır benim şişem?
(Ben) o aşk Tur’unun Kelîm’iyim ki gönlümdeki iştiyakın hücumundan dolayı len
terânî
10
benim Musa’mın yüzünden utanır.
Ey dünya devletinin gelini! (Bana) vuslat sunma; çünkü benim söz süsleyen
(beliğ) düşüncem (seni) odasına almaz.
Şükürler olsun ki bu kadar dilenciliğe rağmen Dârâ’nın
11
devleti hiçbir şeye
muhtaç olmayan gözümde sebel
12
gibidir.
Benim bilge gönlüm sebepleri var eden (Allah) ile alışveriş yaptıktan sonra,
sebebe nasıl yaslanır, onun yok olmasından nasıl üzülürüm?
Mana mülkünün şehriyarıyım; çünkü minnet etmeden benim tuğramın sikkesini
parlak ayın alnına vurdular.
Ruhulkudüs’ün
13
himmeti ile benim yüce himmetim ezelde kader annesinden ikiz
doğmuşlardır.
Eğer ölü onun feyzinden istifade etse, ruh mizacı bulur, dirilir. Aferin benim
İsa’mın
14
arkadaşının temiz feyzine.
Nazmımın incisi gönlün lütuf suyundan beslenmiştir. Nisan (yağmuru) benim
parlak incimin değerine nasıl ulaşır?

9 Anasır: Unsurlar; hava, su, toprak ve ateşten oluşan dört unsur.
10 Len terânî: Beni asla göremezsin. “Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla
konuşunca, ‘Rabbim, bana kendini göster, Seni göreyim’ dedi. (Allah:) ‘Beni asla göremezsin, ama
şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.’ Rabbi dağa tecelli edince,
onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde, ‘Sen ne yücesin (Rabbim).
Sana tövbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim’ dedi.” (Kur’an-ı Kerîm, 7 A‘râf 143).
11 Dârâ: Şehnâme’de geçen İran’ın en büyük hükümdarlarından III. Dâryûş; Hahâmenşî
imparatorluğunun son padişahı Dârâ-yı Kebîr (Büyük Dârâ). M.Ö. 330’da Mokedonya kralı Büyük
İskender’le yapmış olduğu savaşta öldürülmüştür (www.loghatnaameh.org).
12 Sebel: Perde; göz hastalığı; gözde kıl varmış gibi rahatsızlık veren bir tür hastalık; burada
muhtemelen kıl kadar değeri olmamak’tan kinayedir.
13 Ruhulkudüs: Cebrail; vahiy meleği.
14 İsa: İsrailoğullarının son peygamberidir. Hz. Meryem’den babasız dünyaya gelmiştir. Hayatı
hakkında Kur’an-ı Kerîm’de geniş bilgi bulunmaktadır. İsa, Cebrail’in Meryem’e üflediği ruhtur.
Dokunduğu her şeye can verir, ölüleri diriltir. Körlerin gözünü açmak, hastaları iyileştirmek,
çamurdan kuşlar yapıp can vererek uçurmak, bebekken konuşmak, su üstünde yürümek gibi
mucizeler göstermiştir. 30 yaşında peygamberlik verilmiş; kendisine İncil indirilmiştir (Pala, a.g.e.,
s. 211-212).
60 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
Sanat erbabı asa gibi olan kalemle iş yapar. Benim Musa’mın himmeti Karun’a
15
hazine bahşeder.
Sakın, ey adam, yamalı elbiseler benim ipeğimden utansın diye görünüşe bakma.
Gönül öyle cömerttir ki vefadan dolayı onun dertleri benim yarınki sıkıntımın
tufeyli olurlar.
Vefa bahçesinin hurmasıyım; feleğin lütfuna muhtaç değilim; benim Tuba’mın
boyu susuzluktan nasıl eğilir?
Tabiatımın bileği güneşin bileğini büker; çünkü bir dergâhtır benim sığınağım,
barınağım.
Öyle yüce bir dergâh ki görkeminden felek, keşke onun toprağı benim gören
gözümün sürmesi olsa diye yalvarmaktadır.
Fazılların alnını aşındıran eşiği; öyle bir eşik ki onun tozunu düşünmek benim
mana doğuran aynamın cilasıdır.
Açık söyleyeyim; dünya padişahının hocasının eşiği ki onu anmak benim İsa
nefesime yardım eder.
Yani Feyzullah Efendi ki onun himmetinin bağışıyla iki büklüm olmuş boyum
(düzelip) güzelleşmiştir.
Öyle bir şeyhülislâm ki onun fetva kararını görünce felek, “bundan sonra benim
yıldızlarımın hükümleri geçersiz” demiştir.
Eflatun’un
16
ruhu onun fazlından haberdar olunca, “Keşke benim bilge gönlüm
onun okulunda öğrenci olsaydı!” demiştir.
Akl-ı evvel
17
, onun yüce ve asil incisini görünce, “Ey benim üstümdeki âlemin
asumanı! Merhaba, hoş geldin” demiştir.
Ey felek haşmetli padişah! Akl-ı kül benim mana anlayan kulağıma seni
methetmedeki âcizliğimi anlatıyor.
Ben seni nasıl methedebilirim? Çünkü benim âşık gönlüm çaresizlikten deliye
döndü, çöllerin yolunu tuttu.

15 Karun: Kur’an-ı Kerîm’de adı Firavun ve Haman ile birlikte anılır; “(Andolsun ki biz Musa’yı
mucizelerimizle ve apaçık delille, Firavun, Hâman ve Karun’a gönderdik. Onlar: ‘Bu, çok yalancı
bir sihirbazdır!’ dediler.” (Kur’an-ı Kerîm, 40 Mü’min 23-24). Bir rivayete göre Firavun’un nâzırı
ve bir rivayete göre de Musa’nın kavminden hatta akrabasından olup çok zengin; ama cimri ve
zalim bir kişi imiş. Allah, kendisine çok büyük bir servet verdiği halde zekat vermemiş, servetiyle
kibirlenmiş ve sonunda Musa’nın duasıyla servetiyle birlikte yere geçip helâk olmuştur (Pala,
a.g.e., s. 230).
16 Eflatun: Atina’da doğmuştur. Dedesi Aristo’nun adı verilmiş, ancak kendisine Platon denmiş ve
tarih boyunca hep bu adla anılmıştır. Birçok şehir ve ülke gezmiş; ilim ve fikir adamlarıyla tanışıp
onlardan dersler almıştır. Milâttan önce 347’de ölmüştür. Büyük filozoflardandır. Onun
felsefesinde merkezi insan teşkil eder. Varlık mertebeleri, ideler, bilgi dereceleri, din ve Tanrı,
Tanrı-âlem ilişkisi, Ahlâk felsefesi, cemiyet ve devlet anlayışı üzerinde önemli görüşleri ve kırktan
fazla eser yazmıştır (Fahrettin Olguner, “Eflatun”, DİA, İstanbul 1994, X, 469-476).
17 Akl-ı evvel: İlk akıl, Hak Teâla’nın zatından tecelli eden ilk şey; ilk nur, ruh. Hz. Peygamber’in
nuru; Cebrail; büyük ruh, arş; birinci felek; insanın aslı, hakikati; kendisiyle Hak Teâlâ’nın zatı
arasında bir vasıta olmayan akıl (www.loghatnaameh.org).
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 61
Sıkıntı çekenlere rahmet kapısını açtın; ey Seyyid, benim bu sararmış yüzüme
renk ver.
Anadolu’nun Urfî’siyim
18
; fakat bizim Şiraz’ımız Yunan’dır. Kesbî! Eflatun benim
bu iddiamı beğenmiştir.
Alnım eğer kâmillerin toprağının süpürgecisi olursa, ne gam? Herkesin kapısına
yüzsuyu dökmez ayağım benim.
2. Gazel19
Mükemmel olmama rağmen çok mütevazıyım. Hilâl, kavisli olmasa dolunay
olmaz.
Yaysız ok istenen hedefe varmaz; boyu eğilmiş (kişinin) himmeti imdada yetişir.
Ne mutlu takva (sahibi) talihliye ki yünlü elbiseden kurtuldu; kakum kürkü ve
atlas elbise giyen züht (ehli) kibirlenir.
Gül dalı çınarın gölgesinden dolayı son derece solgunlaşır; sanat ehli adam alçağa
minnet etmez.
Alçak nefsin her arzusunun peşinden gitme; daima su ve hava ile düşüp kalkan
çerçöptür.
Kesbî! Bütün insanların velinimetinin Feyz’i sayesinde benim şiirim, emelim gibi
sağlamdır, kuruludur.
SÂHİB
Pîrîzâde Şeyhülislâm Mehmed Sâhib Efendi, Dergâh-ı Âli Yeniçeri ağalarından
Pîrî Mehmed Efendi’nin veya Safâyî’ye göre Pîrî Ağa adlı Pîr Sâlih’in oğludur. 1085’de
(1674) İstanbul’da doğmuştur. Pîrîzâde diye meşhurdur. Öğrenimini tamamladıktan
sonra Râmî Mehmed Paşa’ya imam olmuş; ardından önce şeyhülislam Mirzâzâde’nin
sonra 1113 (1701) yılı Safer ayında şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin hizmetine
girmiş ve bunların himayesiyle bazı vezirlerin imametinde ve kitapçılık hizmetinde
bulunmuştur. Feyzullah Efendi’den ibtidâ-i hâric elli ile Alican Medresesi’ne, sonra
hareket-i hâric ile Dârü’l-hadîs-i İbrâhîm Ağa Medresesi’ne; oradan 1120 (1708) tarihinde
Halîl Paşa Medresesi’ne, 1123’te (1711) Abdullah Ağa Medresesi’ne, 1124’te (1712) mûsıla-i
Sahn ve birkaç ay sonra Koca Mustafâ Paşa Medresesi’ne, 1127 (1715) yılı Şevval ayında
Haydar Paşa Medresesi’ne, sonra Tophane’de Kılıç Alî Paşa Medresesi’ne, 1131 (1719)

18 Urfî-yi Şîrâzî: 963’te (1556) Şîraz’da doğmuştur. Adı Cemâleddin Muhammed’dir. Şîraz’da
öğrenim görmüş, hat ve musiki dersleri almıştır. “Urfî” mahlasını kullanmıştır. Safevî sarayı şiir
meclislerinde yer almış; 989’da (1581) Ahmednagar’a, ardından Gürkanlılar’ın merkezi Fetihpûr
Sikri’ye gitmiştir. Burada şair Feyzî-i Hindî ile tanışmış ve bu yolla Ekber Şah’a ve Şehzade
Selim’e yakınlık sağlamıştır. Ekber Şah’ın Keşmir seferi için bir kaside yazmış ve hayatının
sonuna kadar sarayda kalmıştır. 999’da (1591) Lahor’da ölmüştür. Necef’te medfundur. Hint
üslubunun en ünlü şairlerindendir. Farsça Divanı, Nizamî’nin Mahzenu’l-esrâr ve Husrev u
Şîrîn’ine nazire iki mesnevisi ve Nefsiyye adlı sufiyâne bir risalesi vardır (www.loghatnaameh.org;
Rıza Kurtuluş, “Örfî-yi Şîrâzî”, DİA, İstanbul 2007, XXXIV, 96-97).
19 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 101a-101b.
62 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
yılnda mûsıla-i Süleymâniyye ile Kalenderhane Medresesi’ne ve Şehzâde Medrese-i
Celîlesi’ne müderris olmuştur. Ayrıca İlmî Ahmed Efendi yerine Haremeynü’ş-şerîfeyn
müfettişi veya müftüsü olmuştur. 1135’de (1722) Selanik kadısı, 1137’de (1724) Yenişehir
Fenar kadısı olarak görev yapmış; 1140 (1727) yılında imam-ı sâni-i sultanî ve
şehzadegân-ı hâkânî olarak atanmış; 1142’de (1729) Bursa kadılığına, 1143’te (1730) Mekke
payesiyle imam-ı evvel-i şehriyârî görevine ve aynı yıl İstanbul kadılığına atanmış;
1146’da (1733) Anadolu kazaskeri, 1149’da (1736) Rumeli payesi ve 1150’de (1737) veya
Muharrem 1151’de (1738) sânî itibariyle Rumeli kazaskeri olmuş, Şevval 1151’de (1739)
azledilerek arpalık yoluyla Tokat kazasına tayin edilmiş, 1156’da (1743) tekrar Rumeli
kazaskerliğine getirilmiş, 1158 (1745) yılı Safer veya Muharrem ayında şeyhülilislâm
olmuş; 1159 (1746) yılı Rebîulevvel ayında görevden azledilmiş ve aynı yıl Hicaz’a gitmiş;
dönüşünde önce Gelibolu’da, sonra Tekfurdağı’nda ikamet etmiş ve 9 Receb 1162’de (25
Haziran 1749) Üsküdar’da vefat etmiştir. Üsküdar Karaca Ahmet kabristanında
medfundur. Sâhip Efendi, melek huylu, üç dilde söze kadir bir zattır. İki cilt
Mukaddime-i İbn Haldun Tercümesi, fıkıhtan Şerhu’l-Eşbâh’ı ile Türkçe, Arapça ve
Farsça şiirlerinden oluşan mürettep Divanı vardır. Türkçe gazelinden bir örnek:20
Bir gün sehâb-ı feyz-i Hudâ reşha-bâr olur
Her dâğ-ı sîne bir gül-i âl-i bahâr olur
Kalmaz zemîn-i dilde gubâr-ı keder gider
Feyz-i nesîm-i lutf-ı Hudâ âşikâr olur
Bahtın ne denlü olsa siyâh olma muztarib
Âhir sevâd-ı bâsıra-i i‘tibâr olur
Künc-i belâda ser-be-girîbân-ı sabr olan
Gerden-firâz-ı ‘âtıfet-i Kirdigâr olur
Sâhib ‘aduvların dahı bu rûzigârda
Evrâk-ı ‘ayşı bir gün olur târumâr olur
Sâhib’in Feyzullah Efendi’ye Methiye Türkçe Şiiri
Sâhib, Feyzullah Efendi’ye methiye olarak yazdığı Türkçe şiiri remel-i müsemmen-i
mahbûn-i mahzûf-i aslem-i zarb yani fâilâtün feilâtün feilâtün feilün/fa‘lün vezninde
kaleme almış olup 31 beyitlik bir kasidedir. 21 Şair, kasidesinde beş beyitten oluşan

20 Tuman, Tuhfe-i Nâilî, II, 529-530 (2234); Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, II, 113;
Şemsettin Sâmi, Kâmûsu’l-a‘lâm, İstanbul 1306, II, 1586-1587; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî,
III, 187; Kazasker Sâlim Efendi, Tezkire-i Sâlim, İkdam Matbaası, Dersaâdet 1315, s. 408-411; Sâlim
Efendi, Tezkiretü’ş-şu‘arâ (haz. Adnan İnce), Ankara 2005, s. 448-450; Mustafa Safâyî Efendi,
Tezkire-i Safâyî (haz. Pervin Çapan), Ankara 2005, s. 350-351; İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-‘asâr li
Zeyl-i Zübdeti’l-eş‘âr (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara 1999, s. 202; Çifçi, Ömer, Fatîn
Davud, Hâtimetü’l-eş‘âr (Fatîn Tezkiresi), ekitap.kulturturizm.gov.tr., s. 255-256; İpekten, Haluk
ve dğr., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, s. 414.
21 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 25b-26b.
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 63
kalemiyeden sonra Feyzullah Efendi’yi övmeye başlar. Feyzullah Efendi için “şeref veren,
saadet simalı, yolunun toprağı ileri gelenlerin gözlerinin sürmesi; fazilet ve ilimler
denizinin incisi; erdemli kişilerin şerefi, araştırma ve beyan okyanusu, feyz kaynağı, Tanrı
sırlarını çözen, zamanın Keşşâf’ı, saadet makamının şerefi, azamet burcunun ayı, seyyidlik
tacının süsü, irfan bahçesinin gülü, Peygamberin şeriatının hizmetçisi, ezelî Tanrı’nın feyzi
(Feyzullah), sünnetin hamisi, dünyanın şahlar şahı Osmanlı sultanının hocası, âlimlerin
dayanağı, fetva makamının süsü, fazılların sığınağı; ihsan sahibi, cömertlikte ve bağışta
eşsiz; irfan pazarına revaç veren; zamanında âlemin düzen bulduğu; fazilet güneşiyle
cehaletin kaybolduğu; lütuf rüzgârı ikbal bahçesine eseli bütün dünyanın muradına erdiği;
samimiyet, ihlâs ve Tanrı korkusu gönlünde nakşedilmiş; fetva verip yargıda bulunalı
zulüm ve cefanın beli bükülmüş; ayna gibi olan kalp güzelliğine letafet meftun; konuşmaya
başladığında dilinin tadına halavet hayran; cömert eli gamı ortadan kaldıralı emel güzeli
nurlanmış...” gibi övgü dolu nitelemelerde bulunmuştur.
Devamla Feyzullah Efendi için, şu ifadelere yer vermiştir: “Akıl sahibi herkes
onun bu makama layık olduğunda ittifak etmiştir. Onun korkusu gönüllere tesir edeli
bu fâni âlemde kinden eser kalmamıştır. Belagatta onun eşi benzeri bir kişi dünyaya
gelmemiştir; Sahban’ın ruhu ona aferin der ancak.” Bütün bu övgü dolu sözlere rağmen
Sâhib, N’ola mestâne hırâm eylese destimde kalem/Bâde-i midhatin etdi dil-i zârı sekrân”
der; çünkü onun gönül kuşu ne kadar hızlı uçarsa uçsun, memduhunun cömertliğini
vasfedecek zirvede uçamaz. Şairin gönlüne belki bir feyiz gelir de onu över; yoksa onu
tam anlamıyla övmesi mümkün değildir. Ruha safa veren bu methiye Feyzullah
Efendi’nin ihsan kapısının toprağını öpmek için bir vasıtadır; yoksa onun özelliklerini
beyan etmek mümkün değildir; çünkü onun ayağının toprağı insanların gözbebeği
olmuştur. Sâhib, manzumenin sonunda “Ey inleyen Sâhib! Yalvarıp yakararak inciler
dök; sözünü tamamla; her zaman zamanın kutbuna sadâkatle dua et” diyerek dua
bölümüne geçer. “Her gece ışık saçan kandiller bu dokuz katlı gök kubbeyi
aydınlattıkları sürece, günbegün senin talih yıldızın daha parlak olsun, bahtının yıldızı
şeref burcunda ışık saçsın.”
Ey hoşâ hâme-i müşkîn-rakam u sihr-beyân
K’eyledi ‘âlemi âvâz-ı sarîri şâdân
Hâme ki şîve-i reftârına Tûbâ meftûn
Hâme ki cilve-i şîrînine hûrâ hayrân
Hâme ki reşha-i âsâr-i safâ-güsterinin
Teşne-sîr olsa sezâ Kevser-i gülzâr-ı cinân
Hâme ki etse sezâ hüsn-i edâ-yı rakamı
Tûti-i nâtıka-i mu‘cize-kârı gûyân
Nâmını nâtıka ta‘zîmle yâd itse nola
K’oldı memdûhı anın hazret-i kutb-ı devrân
Ya‘ni ol zât-ı şeref-bahş-ı sa‘âdet-sîmâ
Ki olur hâk-ı rehi sürme-i ‘ayn-ı a‘yân
64 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
Dürr-i deryâ-yı fazîlet güher-i bahr-ı ‘ulûm
Âb-ı rûy-ı fuzalâ lücce-i tahkîk ü beyân
Mazhar-ı feyz ü güşâyende-i esrâr-ı Hudâ
Nâm-ı pâkine sezâdır dene Keşşâf-ı zamân
22
Şeref-i sadr-ı sa‘âdet meh-i burc-ı ‘azamet
Zîb-i dîhîm-i siyâdet gül-i bâğ-ı ‘irfân
Hâdim-i şer‘-i nebî Feyz-i Hudâ-yı ezelî
Hâmi-i sünnet ü üstâd-ı şehinşâh-ı cihân
Müttekâ-yı ‘ulemâ zîver-i sadr-ı fetvâ
Mültecâ-yı fuzalâ zât-ı ‘amîmü’l-ihsân
Dâniş ü fazl u belâgatda nazîri nâ-yâb
Kerem ü cûd u sehâvetde ‘adîmü’l-akrân
Melce-i zât-ı sa‘âdet eserindir mahzâ
Bâ‘is-i germî-i bâzâr-ı metâ‘-ı ‘irfân
İ‘tidâl üzre zemânında mizâc-ı ‘âlem
Şîşe-i şerbet-i gam mânde-i tâk-ı nisyân
Pertev-endâz olalı ‘âleme mihr-i fazlın
Sâye-veş oldı cehâlet şeb-i uzletde nihân
Gonce-i kâm-ı cihân oldı güşâde yek-ser
Bâd-ı lütfun olalı gülşen-i ikbâle vezân
Mürtesim levh-ı zamîrinde hulûs u safvet
Müntekış safha-i kalbinde herâs-ı Yezdân
Tîr-i hükmün edeli sîne-i gerdûna güzer
Derdle kāmet-i bîdâd ü cefâ oldı kemân
Hüsn-i mir’ât-ı zamîrine letâfet meftûn
Lezzet-i nutk-ı zebânına halâvet hayrân
Burka‘-endâz-ı gumûm olalı dest-i keremin
Çehre-i şâhid-i ’âmâl-i dil oldı tâbân
İttifâk etti bu ma‘nâda cemî‘-i ‘ukalâ

22 Keşşâf: Mu‘tezile âlimlerinden Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ağırlıklı olarak dirayet metoduyla
yazdığı tefsiridir. Yazıldığı dönemden başlayarak müfessirlerin ilgisini çeken el-Keşşâf, Kur’ân-ı
Kerîm’i lugat, nahiv ve belâgat ilkelerini dikkate alarak yorumlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in i‘caz
yönlerini, özellikle taşıdığı edebî üstünlüğü ve erişilmez nazım güzelliğini ortaya koyması, Kur’ân-
ı Kerîm’de mânaların tasvir ve temsil yoluyla anlatılmasının etkili bir metot olduğunu göstermesi
gibi özellikleriyle çok beğenilmiş ve hemen bütün müfessirlerce kaynak olarak alınmıştır (Ali
Özek, “el-Keşşâf”, DİA, İstanbul 2002, XXV, 329-330).
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 65
K’oldı bu sadra senin zât-ı şerîfin şâyân
Bîm-i kahrın ideli hâtır-ı devrâna eser
Kîneden kalmadı bu ‘âlem-i fânide nişân
Gelmedi dehre belâgatda nazîr ü mislin
Âferîn-hânın olursa nola rûh-ı Sahbân
23
Nola mestâne hırâm eylese destimde kalem
Bâde-i midhatin etdi dil-i zârı sekrân
Evc-i vasf-ı kerem-i zâtına pervâz edemez
Murg-i dil olsa şıtâbıyla nedenlü perrân
Dil-i meddâha meger feyz ola vasfın yoksa
Niçe kābil seni medh ede kemâl üzre zebân
Hâk-bûs-ı der-i ihsânına bir vâsıtadır
Silk-i nazma çekilen medh-i safâ-güster-i cân
Yoksa zât-ı şeref-âyâtını mümkün mi beyân
Ey türâb-ı kademin merdüm-i çeşm-i insân
Gevher-efşân-ı niyâz ol yeter ey sâhib-i zâr
Sıdkla eyle du‘â kutb-ı zemâna her ân
Tâ kanâdîl-i ziyâ-güster-i encüm her şeb
Ede bu kubbe-i nüh tâk-ı bülendi rahşân
Gün-be-gün yıldızı kuvvetde ola tâli‘inin
Neyyir-i bahtın ola burc-ı şerefde tâbân
Sâhib’in Feyzullah Efendi’ye Farsça Methiyeleri
Sâhib’in Feyzullah Efendi’nin methinde kaleme aldığı Farsça şiirleri 6 beyitlik bir
gazel ile 13 beyitlik bir kasidedir. Her iki manzume de remel-i müsemmen-i mahbûn-i
maktu‘ yani fâilâtün feilâtün feilâtün fa‘lün veznindedir. Sâhib, gazelinde “Kimin gönlü
sivadan temizlenir, mukaddes olursa, feleğin iyi ve kötüsüne karşı sessiz ve dilsiz kesilir.
Hoşnutluk gözüyle bakan, denizin yüzündeki kaşların sürmesinin çerçöp olduğunu bilir.”
diye öğüt içerikli iki beyitlik bir girişten sonra, “Hakk’ın Feyz’i Feyzullah her an
kimsesize sahip olduktan sonra, alçak feleğin cömertliğinin ağır yükünü niçin çekeyim?”
diyerek Feyzullah Efendi’yi över ve dolaylı olarak ondan istekte bulunur. Sâhib Efendi,
memduhuna övgüsünü sürdürür; dünyada keramette, diyanette, hasepte ve nesepte o
mükerrem zattan başka bir kimsenin olmadığını söyler ve son olarak memduhuna

23 Sahbân b. Züfer b. İyâs el-Vâilî. Beyan, fesahat ve belagatta ünlü hatip ve şairdir. Ünü cahiliye
döneminde başlamış, asr-ı saadeti de görmüştür. Muaviye zamanında Dımeşk’te ikamet etmiştir
(www.loghatnaameh.org).
66 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
duayla sözlerini bitirir: Sen, onun varlığıyla dini ve devleti muhafaza et; ey Rabbim,
senden hep bunu isterim, o kadar.
Sâhib, kasidesinde ise yine öğüt içerikli bir girişten sonra velinimetim dediği
Feyzullah Efendi’nin lütuf sahibi olduğunu; bir kavmin toprağını altın yapmak için, onun
kapısının toprağından bir zerre toprak almalarının yeterli olacağını söyler. “Ey Sâhib(’in
sahibi), ey şanı yüce, ey soyluların en âlimi ve ey dünya malı gözünde çerçöp gibi
değersiz olan! Senin kapının vekillerinden saydıkları kulunun kimseden böyle bir tokat
yemesine izin verme… Deniz bahşeden bu dergâhın kapısının toprağı olan ben, herkes
gibi olsam, ne olur! Eğer çare mümkün değilse, geçici bir çare bul.” diyerek hem
Feyzullah Efendi’yi över hem de ondan kendisine yardım etmesini ister.
Sâhib’in Feyzullah Efendi’ye Methiyelerinin Türkçe Çevirisi
1. Gazel24
Kimin gönlü sivadan temizlenir, mukaddes olursa, feleğin iyi ve kötüsüne karşı
sessiz ve dilsiz kesilir.
Hoşnutluk gözüyle bakan, denizin yüzündeki kaşların sürmesinin çerçöp
olduğunu bilir.
Hakk’ın Feyz’i (Feyzullah) her an kimsesize sâhip olduktan sonra, alçak feleğin
cömertliğinin ağır yükünü niçin çekeyim?
Yaşlı feleğin boyu eğri olduğu sürece, onun bizim yargıcımızın kapısındaki
kulluğu daim olsun.
Keramette, diyanette, hasepte ve nesepte, dünyada bu mükerrem zattan başka bir
kimse var mı?
Sen, onun varlığıyla dini ve devleti muhafaza et, ey Rabbim, senden hep bunu
isterim, o kadar!
2. Kaside25
Fidan boyun ok gibi doğru olsa da, gamın ağırlığından çabucak eğilir.
Karga sesi bu bahçedeki gülün kulağına hoş gelir; benim tabiatımın bülbülü bu
yüzden dilsiz kesilir.
Sen hünerli bir insan isen, sabır eteğine sarıl; yoksa herkesin kalbinde şikâyet
etme düşüncesi vardır.
Bu bahçede ululuk arzulayan kişiye, selvi gibi (uzun) bir ömürde bir kaba elbise
yeter.
Herkese öyle bir hayat gerekir ki zayıf ve güçsüz düşerse eğer düşman ona
yardım etsin.
Başına Huma kuşunun gölgesinin düşmesi ümidiyle bu zamanda akbabanın
yaşadığı kadar yaşasın.
Belki velinimetin lütuf gölgesi gökyüzü gibi senin başında atlastan otağ olur.

24 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 99a.
25 Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, vr. 100b-101a.
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 67
Öyle bir kimse ki bir kavmin toprağını altın yapmak için, onun kapısının
toprağından bir zerre toprak kâfidir.
Ey sâhib, ey şanı yüce, ey soyluların en âlimi ve ey dünya malı gözünde çerçöp
(gibi değersiz) olan!
Senin kapının vekillerinden saydıkları kulunun kimseden böyle bir tokat yemesine
izin verme.
Yaralı gönle şifa verir ümidiyle ne zamana kadar bir alçağın eteğini öpecek?
Deniz bahşeden bu dergâhın kapısının toprağı olan ben, herkes gibi olsam, ne
olur ki!
Eğer çare mümkün değilse, geçici (çare) bul; çünkü gönlümün ilacı taze meyvedir.
MANZUMELERİN FARSÇA METİNLERİ
کسبی
1 .قصيده
26
رمل مثمن محذوف: فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
آتشِ طورِ تجلّی می شوو حوای م مو
ینچنی ست بیِ و ِ آتشِ سوو م مو
هی زمان چون شعله ر تابست سی تا پام مو
بیق آسوام مو 27 سوز فالک و عناحی آهِ
کو شو پیو نۀ شمعِ جهوان پیوی م مو
عی ِ آبِ زنیگی ز ظلموتِ شواهام مو
کی مایط آیی می ی فالک با نیام مو ؟
کی شوم مخمور و کی خالی شو مینام م ؟
ل تی نی شویم ر ز رِِ موسوام مو
چوون بوه و مِ فنوا روم آور موسوا مو
رّ و گل گی گی فتی قطیه ش ر بای و بی
بس که همّت با فی ز و بخت با پستی کشوی
آتشِ پنهوان ر آلوو ه گوی بوا ف وان
ز شاستانِ غم خورشیی گوی قتاوا
ینچنی ن یافت ز شک که می باشوی عیوان
عال ِ یگی ز عیفوان سواخت فیّوااِ ز
مستیِ نااله رِ جامِ عشوم ر سی سوت
آن کلی ِ طورِ عشم کز هجومِ شووقِ

مجموعۀ می ئح شیخ السالم فیض هلل فنیم، نسخۀ خطّی به شمارۀ 2843 سعی فنیم کتابخانۀ سلیمانیه، ورق 97 آ-98آ 26
آه : ر حل ر ه 27
68 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
ناور ر حجله ش فکیِ سخ پیی م مو
ولتِ ر سَال ر چشو ِ سوت نام مو
با مساّب چون معامل شی ِ نوام مو
بی جای ِ مواهِ تابوان سوکّۀ ط و ی م مو
همّتِ روح لمی بوا همّوتِ و الم مو
آفیی ر فیضِ پاکِ همیمِ عیسوام مو
کی رسی نیسان بمویر لولووم الالم مو
گنج ر بخشی به قارون همّتِ موسام مو
شیم ر ز متاانِ حوورِِ یاوام مو
ر هام وم طفیولِ مانوتِ فوی م مو
کی ز بی آبی خ فتی قامتِ طوبام مو
ز نکه یک رگاه باشی ملجأ و مأو م مو
کاش خاکش بو کالِ ییۀ بینوام مو
فکیِ گی ش حیملِ مینوام معنوا ز م مو
کش بو ذکیش می بخشِ مِ عیسام مو
کی ه رعنایی مسخّی قاموتِ وتوام مو
گفت زی پس مهملست حکامِ کوکاهام م
تلمیوو ِ بسووتانش ِ نووام موو 28 بووو
میحاووا م آسوومانِ عووال ِ بوواالم موو
می رسانی عملِ کل با گوشِ معنی خام م
سی به حای م جنون ر ِ شیی م م
م عیو ِ ولتِ نیا مک عیاِ وحا
منّتِ همّت که با چنیی گی یی می شوو
با ساب کی تکیه رم کی ز فوتش غ خورم
شهییارِ ملکِ معنی م که نوا منّوت ز نوی
ر ز ز ما رِ تموییی توو م ز ه سوت
گی ز فیضش بهیه یابی میگ یابی طاعِ روح
گوهیِ نظم ز آبِ لطفِ پیور ه ست
با عصام خامه سواز کوار ربوابِ هنوی
زینهار م می ظاهی بی مشوو توا لمهوا
چنی مُکیم که ز روم وفا رم شونی
نخلِ بستانِ وفای بی نیواز ز لطوفِ هوی
پنجووۀ طوواع ب یچووی پنجووۀ خورشوویی ر
رگهِ عالی که ز فیّش همی جویی فلک
آستانِ جاهه فیسوام فالول کوش بوو
فاش گوی آسوتانِ خو جوۀ شواهِ جهوان
یعنی فیض هلل فنیم کز عطوام همّوتش
شیخ السالمی که حک ِ فتویش چون یی چویِ
روحِ فالطون چو شی ز فضلش آگه گفت کاش
عملِ وّ گوهیِ عالی نژ ش یی و گفت
م جهانی رِ فلک سطوِ که عجزِ میحِ تو
م چسان میحت بجام آرم که ز بیچارگی

بو : ر حل، بو م 28
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 69
سیِ گی ن سیّی ی چهیۀ حفی م مو
کسای فالطون پسنیییهست ی عو م م
بی رِ هیکس نییز آبیویش پوام مو
بابِ رحمت ر گشا م بی مشمّت ز گان
عیفیِ روم ولی یونوان بوو شویی زِ موا
کامالن ر جاهه م گی خاکیوب آیی چه غ
2 .غزل
29
رمل مثمن مخبون مقطوع: فاعالتن فعالتن فعالتن فع لن
نشووو بوویر هووال رنووه مموووّ باشووی
همّوتِ قاموتِ خمگشوته موی ر باشوی
ناز آن زهی که ر قاق و طلوس باشوی
موی ِ ربوابِ هنوی منّوتِ نوواکس باشووی
یمووا مخووتلطِ آب و هووو خووس باشووی
شعیِ م چون مل سخت و مؤسّس باشوی
بوا کموا آوریو کو زنوی بوس باشوی
به منزلگهِ ممصو نیفوت 30 بی کمان تیی
حاّ طالعِ تمووم کوه ز پشومینه رهیوی
سخت پژمی ه شو شاِِ گل ز ظلِّ چنوار
میو نویر پویِ هوی آرزومِ نفوسِ نوی
کسای ز فیضِ ولویّ لونّع ِ جملوۀ نوا
صاحب
1 -غزل
31
رمل مثمن مخبون مقطوع: فاعالتن فعالتن فعالتن فعلن
ز بی و نیکِ فلک حامت و خی باشوی
وسمۀ بیومِ رخسوار ۀ یو خوس باشوی
هی کی ز سو پواک و ممویّ باشوی
آنکه با عوی ِ رلوا ر نگوی موی نوی

29
مجموعۀ می ئح شیخ السالم فیض هلل فنیم، ورق 101 آ - 101 ب .
تیی : ر حل، تییم 30
مجموعۀ می ئح شیخ السالم فیض هلل فنیم، ورق 99 آ . 31
70 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
فیضِ حق چون همه م حاحبِ بیکس باشی
فلکِ پیی، قویش توا کوه ممو وّ باشوی
جز زی ذ ِِ مکیّم به جهان کس باشوی
ز تو یا رب همه ی ملتمس بوس باشوی
چه کشو بو ارِ گوی نِ کو یمِ هویِ نو ی
بووی رِ ورِ مووا بنوویگیش فووزون بووا
به کی مت به یانت به حسب ه به نسب
به وجو ش تو نگهی ر به یو و ولوت
2 -قصيده
32
رمل مثمن مخبون مقطوع: فاعالتن فعالتن فعالتن فعلن
ز گی ناووارمِ غوو زو مموووّ باشووی
بلالِ طاع ز ینجاست که خوی باشوی
ور نه فکیِ گله م ر ِ هویکس باشوی
عمی
چون سیو قاایی به عاا بوس باشوی 33
که گی ز پام فتی خص موی ر باشوی
آن قیر باش ری هی که کیکس باشی
بی سیِ همچو فلک خیمۀ طلوس باشوی
ذرّه م ر عمل ز خاکِ رش بس باشی
وم که ماصو ِ جهان ر نظیِ خس باشی
مگ رش که چنی لطمهخورِ کس باشوی
تا بوه کوی مُلتو ِ مو ِ نواکس باشوی
چه شو باش گی آنچه که هیکس باشی
چونکوه رومِ لو میووۀ نوار باشوی
ر ست چون تیی، گیِ قامتِ نوور باشوی
ن مۀ ز غ به گوشِ گلِ ی باغ خوشسوت
تو که می ِ هنیم م ِ حایم به کف آر
هی کسی ر که ری باغ بلنیم هوسست
زنیگانی به همه خلوق چنوان موی بایوی
به مییم که فتوی بوا ِ همایوت بوی سوی
مگوویِ سووایۀ لطوواِّ ولوویّ لنعمووی
آن که ز بهیِ طال کوی نِ خواکِ قوومی
حوواحاا شووانور علوو ِ عووالی گهووی
بنیه م ر که ز نوّ بِ رِ موی خو ننوی
بوه میویم کوه و م ِ مجویوح کنوی
م که خاکِ رِ ی رگهِ ریوا بخشو
گوی منجّووز نشووو چوواره مُوقّووت فیمووا

مجموعۀ می ئح شیخ السالم فیض هلل فنیم، ورق 100 ب - 101 آ . 32
عمی : ر حل، عمیم 33
Kesbî Ve Sâhib’in Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye Methiyeleri
SBD 56 71
SONUÇ
Kaynaklarda hakkında bilgi bulunmayan, XI. (XVII.) yüzyılın ikinci yarısı ile XII.
(XVIII.) yüzyılın ilk yarısında yaşamış, Türkçe ve Farsça şiirler kaleme almış Kesbî
mahlaslı bir şairin varlığı tespit edilmiştir. Kesbî, şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’ye
her iki dilde methiyeler yazmış; Anadolu’nun Urfî’si sayacak derecede kendisini büyük
görmüş; gazel ve kasidelerinde hem kendisini hem de şiirini övmüş bir şairdir.
Pîrîzâde Şeyhülislâm Mehmed Sâhib Efendi, iyi bir eğitim almış, imamlık yapmış,
şeyhülislam Mirzâzâde ve şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin hizmetine girmiş;
vezirlerin imamet ve kitapçılık hizmetinde bulunmuş; birçok medresede müderrislik
yapmış; Haremeynü’ş-şerîfeyn müfettişi veya müftüsü olmuş; çeşitli şehirlerde kadılık
yapmış, imam-ı sâni-i sultanî ve şehzadegân-ı hâkânî olarak çalışmış; Anadolu ve Rumeli
kazaskeri olmuş, şeyhülilislâmlık yapmış, şiirlerden oluşan mürettep bir Divan ile başka
eserler kaleme almış, Türkçe, Arapça ve Farsça üç dilde söze kadir âlim ve şair bir
zattır. Sâhib Efendi, Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi’ye Türkçe ve Farsça methiyeler
yazmış ve bu yolla isteğini dile getirmiştir.
Şehzadeler (II.) Mustafa ve (III.) Ahmed’e hocalık ve İstanbul’da çeşitli
medreselerde müderrislik yapmış; İstanbul kadılığı, Rumeli kazaskerliği ve nakibüleşraf
görevleri dışında sekiz yıl şeyhülislâmlık makamında bulunmuş olan Şeyhülislâm Seyyid
Feyzullah Efendi, şeyhülislamlığı döneminde bir devlet başkanı gibi hareket etmiş; bu
nedenle birçok şair tarafından kendisine methiyeler düzülmüş ve istekler dile
getirilmiştir. Kesbî ve Sâhib Efendiler de bu şairler arasında yer almışlardır.
KAYNAKLAR
ALTUN, Kudret, Tezkire-i Mucîb, İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin-Sözlük, Ankara 1997.
BELİĞ, İsmail, Nuhbetü’l-‘asâr Li Zeyl-i Zübdeti’l-eş‘âr (haz. Abdulkerim
Abdulkadiroğlu), Ankara 1999.
BURSALI MEHMED TÂHİR, Osmanlı Müellifleri I-III, İstanbul 1333.
ÇİFÇİ, Ömer, Fatîn Davud, Hâtimetü’l-eş‘âr (Fatîn Tezkiresi), ekitap.
kulturturizm.gov.tr.
DEĞİRMENÇAY, Veyis, Farsça Arûz ve Kafiye, Erzurum 2012.
İPEKTEN, Haluk v.dğr., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1988.
KURTULUŞ, Rıza, “Örfî-yi Şîrâzî”, DİA, 2007, XXXIV, 96-97.
MUSTAFA SAFÂYÎ EFENDİ, Tezkire-i Safâyî (haz. Pervin Çapan), Ankara 2005.
OLGUNER, Fahrettin, “Eflatun”, DİA, İstanbul 1994, X, 469-476.
ÖZEK, Ali, “el-Keşşâf”, DİA, İstanbul 2002, XXV, 329-330.
72 SBD 56 Veyis DEĞİRMENÇAY
PALA, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2000.
SÂLİM EFENDİ, Tezkiretü’ş-şu‘arâ (haz. Adnan İnce), Ankara 2005.
SÂMİ, Şemsettin, Kāmûsu’l-a‘lâm I-VI, İstanbul 1306.
SÜREYYA, Mehmed, Sicill-i Osmânî I-VI, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1308.
ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ, Mecmûatü Medâih-i Şeyhülislâm Feyzullah
Efendi, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 2843 Numaralı Yazma.
TAYŞİ, Mehmet Serhan, “Feyzullah Efendi, Seyyid”, DİA, İstanbul 1995, XII, 527-528.
TUMAN, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî I-II (haz. Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatçı), Ankara
2001.
ZAVOTÇU, Gencay, Zehr-i Mār-Zāde Seyyid Mehmed Rızā Hayatı, Eserleri, Edebî
Kişiliği ve Tezkiresi, Kocaeli 2009.
www.loghatnaameh.org

Konular