TEMEL KAYNAKLARI BAĞLAMINDA “‘İLMU’L-EDEB” TERİMİ VE İÇERİĞİ

Özet: Erken dönemde başlayan Arap dilbilim çalışmalarında, bu bilimin içeriğini oluşturan alt dallar arasında net bir ayırım yapılmamaktadır. Dilbilim çalışmalarını oluşturan alt dallardan nahiv, şiir, dil ilminin yanında zikredilen diğer bir dal da ‘ilmu’l-edeb’tir. Bu çalışmamızın amacı, temel kaynaklarını göz önüne alarak bu ilmin içeriğini ve dolayısıyla diğer dallardan farkını ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Dil, Edeb, el-Beyân ve’t-Tebyîn, el-Kâmil, Edebu’l-Katib, el-Emâlî.


The Term “Ilm al-Adab” and Its Content According to Its Basic Sources
Summary: In the early Arabic linguistics studies’ content wasn’t distinguished very clearly. At the time, linguistics studies was occurred from grammar/nahv, poem/ş‘ir and philology/al-Arabiyya. Addition to them, literature/ilm al-adab took an important place in linguistics studies. So we aim to search its content according to basic books.
Keywords: language, literature, al-bayan va at-tabyîn, al-Kâmil, Adabu’l-katib, al-Amali.









___________________________
* Yard. Doç. Dr. Mehmet Şirin Çıkar, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagati (msirin@yyu.edu.tr).
Arap dil çalışmalarında, dil ilimlerinin içerisinde zikredilen “ilmu’l-edeb” önemli bir yer tutmaktadır. İlk dönemlerde bir bütün olarak zikredilen nahiv ilmi, dil ilmiyle (el-‘Arabiyye) birlikte edeb ilmi de ayrıca zikredildiğe şahit olmaktayız. Biz de bu çalışmamızda bu ilimin, temel kaynakları çerçevesinde; tanımı, tarihçesi ve alanı üzerinde çalışacağız.
İlmu’l-edeb içerikli temel eser konusunda İbn Haldûn bize net bilgiler sunmaktadır. Nitekim şöyle demiştir: İlim meclislerinde hocalarımızdan İlmu’l-edeb’in dört temel eserinin olduğunu duyduk. Bunlar: Edebu’l-kâtib, el-Kâmil, el-Beyân ve’t-Tebyîn ve Kitâbu’n-Nevâdir’dir. Bu dördünün dışındaki diğer eserler, bunlara tabi olan ve onların dalları olan kitaplardıri. Dolayısıyla biz de ilmu’l-edeb konusunu incelerken ve içeriğini belirlerken bu dört eseri temel alacağız.
Sözlükte edeb, iyi tutum ve ahlâk, incelik, takdir, övülmüş huylara sahip olmak anlamlarına gelmektedirii.
Terim olarak, ister yazılı ister sözlü olsun, Arap kelamında kendisiyle yanlıştan korunan ilimiii için kullanılmaktadır.
Hemen şunu belirtelim ki, edeb kelimesinin etimolojisi ile ilgili değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan bir tanesi de Nallino’ya ait ve bu kelimenin “adet” anlamına gelen “ed-de’bu” kelimesinin çoğulundan elde edildiğiiv teorisidir. Ancak bu görüş kesin delillere dayanmadığındanv kabul görmemiştirvi.
Cahiliye döneminde bu terimin, ziyafete/yemeye davet etmek anlamında kullanıldığına şahit olmaktayızvii. Hicrî II. yüzyılda ise edeb, “ziyafete davet” “övülmüş ve güzel davranışlara davet” anlamına kaydıviii. Ancak hicri III. yüzyılda anlamda bir daralma oldu ve bazen belli mesleklerin ve belli konumdaki insanların ihtiyaç duydukları bilgi anlamlarında kullanıldıix. Öyle ki bu dönemden itibaren ilim öğreten anlamındaki mu‘allim’in yanı sıra edebi öğreten mueddib sınıfı ortaya çıktığı görülmektedirx. Bunlar daha ziyade kısaca, atalarına ait gelenek ve bu geleneğin bilgisi şeklinde tanımlanacak bir eğitimi yapıyorlardıxi. Bu dönemde edeb kavramı, genellikle “ilim” ana başlığı altında anılan şer’i ilimlerden ve bu ilimlerin konusu olan ibadet gibi uygulamalardan farklı olarak geniş ahlakî, sosyal ve entelektüel içerikli bir kavram haline gelmiştirxii. Kısacası edep örfi, ilim şer’idir, birincisi dünyevi ikincisi ise dinidirxiii. Terimin böyle bir mânâ kazanmasında II./VII. yüzyıldan itibaren, Grek, Hint ve özellikle İran gibi İslam dışı kültürlerden aktarılan bilgilerin dini bilgilerden ayırt edilmesi amacı yatmaktadır. Bu iki kelimeyi, “edebu’l-ilm” şeklinde bir izafet terkibiyle de görmekte mümkündür. Bu başlık altında, ilmin değeri, din ile ilişkisi ve muallim ile talebe arasındaki ilişki gibi konular ele alınmıştır xiv.
Kimi zaman, sadece iyi ve güzel ahlâk anlamında kullanılanxv bu terimin en dar anlamı, şiir, nesir ve bunlar ile ilgili konular iken en geniş anlamı ise, şiir, haber ve bunlarla ilgili genel durumların yanı sıra, yumuşak huy, güzel ahlak incelik ve genel olarak iyi olduğuna inanılan şeylerin öğrenimi olmuşturxvi.
Edib’in dil ile yakın ilişkisine rağmen tabakat kitapları, edeb ile uğraşmayı öne çıkaranları ayırtmakta ve edipler, nahivciler, dilciler, şairler, yazarlar gibi sınıflandırmaktadırlarxvii. Dilcilerin hayatlarını anlatan tabakat kitaplarına baktığımızda, nahiv ilmini şundan aldı, dil ilmini şundan aldıxviii şeklinde ibareler görmekteyiz. Bu ibarelerden nahiv ilmi derken bu gün anladığımız anlamda nahiv ve sarf ilminin kast edildiği anlaşılmaktadır. Dil ilmi derken, edeb’in içeriğini oluşturan ve nahiv ilminin dışında kalan öğelerin de dahil olup olmadığı açık değildir zira, bazen dil ve şiir konusunda alim birisidirxix, denilmekte bazen edeb, ilmu’l-Arabiyye’den ayrı zikredilmektexx, nahiv, dil, şiir ve ahbâr konusunda alimdirxxi, dil ve Arap şiirinde alim birisidir,xxii hatta bazen dil ve nahivde alim ve akıllı bir edib idixxiii şeklinde ibarelere rastlamaktayız. Ancak bu sınıf, bir dönemler, yöneticilerin kâtipliğini yapan kişi için kullanılan edipxxiv sınıfından farklıdır.
Bu terimi, bir eser ismi olarak ilk kez Abdullah b. Mukaffa‘ Edebu’l-kebîr ve Edebu’s-sağîr adlı eserlerixxv için kullanmıştır. Bu eserlere bakıldığında içeriklerinin, kişinin başarılı ve mutlu olabilmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için yararlı öğütler kısacası iyi bir ahlak eğitimini amaçlayan bilgiler olduğu görülecektir. Bu eserlerden sonra, edebu’l-kâdixxvi edebu’l-mufred gibi, eserler yazıldığını görmekteyiz.
İbn Haldun, bu ilmin belli bir konusunun olmadığını, dilcilere göre bu ilminden maksat onun semeresi olduğu ve bu semerenin de Arap üslûbuna ve meyillerine göre şiir ve nesir sanatlarında iyi olmak olduğunu söyler. Bir sanatı iyi bir şekilde ezberlemek için her şeyden önce, o sanatın çok iyi anlaşılması gerekir. Dolayısıyla bu sanatın daha iyi anlaşılmasını sağlamak için de, şiirler, nesirler, dil ile ilgili problemler ve konular, Arapların önem verdiği günler, olaylar ve meşhur kişilerin soy bilgilerinin bilinmesi gerekmektedirxxvii. İbn Haldun’a göre edeb ilminin tanımı şu şekilde yapılmıştır; Arap şiirlerini ve olaylarını ezberlemek ve her ilimden yani dil ve din ilimlerinin metinlerinden biraz almaktırxxviii.
Bu tanımdan da görüleceği gibi edeb ilminin dil ilimleriyle yakın ilişkisi vardır. Hatta bu ilmin temelinin, dil, sarf, iştikak, nahiv, meani, beyan, aruz, kafiyeden oluştuğu diğer dallarının ise; yazı, şiir yazmak, inşa, tarihi olaylar ve bedi’ixxix sanatları olduğu ileri sürülmüştür. Bu yüzden edeb ilmi, fesahat ve belagatla daha çok ilişkilendirilmiştirxxx.
Bu ilmin çerçevesi, İbn Haldûn’un belirttiği eserlerin incelenmesiyle daha açık bir şekilde anlaşılacaktır.
I. el-Câhiz: el-Beyân ve’t-tebyîn
En belirgin özelliklerinden birisinin yazılı değil sözlü bir geleneğe sahip olanxxxi Arap Edebiyatının, ilk yazılı temsilcilerinden Ebû ‘Usmân ‘Amr b. Bahr el-Câhiz’inxxxii (ö. 255/869) üslubunun, gösterişli ve beliğ olmasıyla beraber düzen ve tertipten uzakxxxiii olduğu hemen göze çarpmaktadır. Kendisi de bir mu‘tezili olan ve bir çok alanda eserler yazan Câhizxxxiv, yazılarında, fikirlerini yansıtırken cedel ve münakaşa metotlarını kullananxxxv mu‘tezilileri taklit etmiştir. Câhiz, üslubunun karışıklığına rağmen Arap nesrinin ilk ustası olarak kabul edilir.
Câhiz’a göre Yunanlılar felsefe ve mantıkta, Çinliler sanatta, İranlılar devlet idaresinde, Türkler harp sanatında üstün oldukları gibi Araplar da hitabet ve dil konusunda bazı üstünlüklere sahiptirlerxxxvi. Câhiz, bir çok alanda eser yazmasına ve bir çok alanla ilgilenmesine rağmen asıl temayüz ettiği alan ise edeb’tir ve adeta yukarıdaki sözünü doğrulatmak için çaba harcamış gibidir. Onun edebi şahsiyetini en güzel ortaya çıkaran eseri de hiç şüphesiz el-Beyân ve’t-tebyîn’dir.
Câhiz’in döneminde edep ilminin çerçevesi geniştir. Zira o dönemde konuyla ilgili yazılan eserler, herkese hitap eden güzel hikmetler, seçkin tabakadakilerin yaşam biçimlerine incelik kazandıran kültürel edep ve üst kademelerdeki yöneticilerin yönetim ve meslekleriyle ilgili kuralları, adap ve erkânı gösteren kılavuz kitaplar şeklinde idixxxvii. İlim ile edep arasındaki fark netleşmiştir artık, nitekim Câhiz de ilmi asıl, edebi ise fer’ kabul etmektedirxxxviii.
Edep ilminin temel eserleri olan el-Beyân’ı yazmak için Câhiz’in büyük çaba harcadığı bir gerçek. Bu çabadan dolayı bu eser, üstünlük ve kalitede ulaşılmayacak bir eserxxxix övgüsüne nail olmuştur.
Kadı Ahmed b. Ebî Dâvûd’a (ö. 240 h.) ithaf edilenxl esere genel olarak bakıldığında dağınık bir metoda sahip olduğu görülmektedir. Konular bir tertip ve düzene sahip değildir ve yazarın kendisinin de dile getirdiği gibi gelişi güzel bir silsiledexli konular işlenmiştir.
Eserin temel konuları: Beyan, belagat, belagat kuralları, konuşma ile susma arasında orta bir yol takip etme, hitabet, şiir, seciler, vasiyet ve mektuplardan örnekler, bazı dindarlara ait hikayeler ve olaylar, aptallara ait bazı söz ve olaylar ve belagat ile ilgili bazı seçme metinler. İçeriğinin de gösterdiği gibi el-beyan, kendisinden sonra gelen bütün ediplere büyük faydalar sağlamış ve bütün ediplere sağlam bir referans olmuşturxlii.
II. İbn Kuteybe: Edebu’l-kâtib
Ebû Muhammed Abdullah b. Muslim b. Kuteybe (ö. 276/889) hakkında bilgi veren tabakât kitapları onun, dil, nahiv, garîbu’l-Kur’ân, me‘ânî’l-Kur’ân, şiir ve fıkıhta alim bir kişi olduğu konusunda hem fikirdirler. Nitekim o, bütün bu konularda bir çok eser yazmıştırxliii. Câhiz ile çağdaş olan İbn Kuteybe, onun aksine Ehl-i Sünnet inancına sıkı bir şekilde bağlı birisidir ve uzun yıllar kadılık da yapmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, tabakat kitapları onun ilgi alanını belirtirken, dil, nahiv, şiir’i ayrı ayrı zikretmektedirler. Eserlerine baktığınızda, nahiv alanında Câmi‘u’n-nahv şeklinde eser yazdığı zikredilmektedir. Şiir alanında ise eş-Şi‘r ve’ş-Şu‘arâxliv adlı eseri bu alanda temel eserlerden olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla onun Edebu’l-kâtib ve ‘Uyûnu’l-ahbar adlı eserleri de dil konusuna girmektedir.
Uyûnu’l-ahbâr ile Edebu’l-kâtib arasında hem amaç ve hem de içerik konusunda benzerlikler vardır. Ancak ‘Uyûn, hadisler, şiirler ve hikmetli sözlere dayanarak, yönetim, savaş, liderlik, karakter ve ahlak, beyan, zühd, dostluk, günlük bazı ihtiyaçlar, yemek ve kadın ile ilgili çok çeşitli konuların ele alındığı bir eserdirxlv. Nitekim İbn Kuteybe de bu eserini, çeşitli kademedeki insanlara bazı konularda hatırlatmada bulunmak için yazdığını söylemektedirxlvi. Bu eser, dil konularına çok az girmektedir. İki eser karşılaştırıldığında, ‘Uyûnu’l-ahbâr İslam edep ve ahlak kültürünün her seviyedeki insana hitap eden en eski ve en zengin kaynak, Edebu’l-kâtib ise, üst kademelerdeki devlet memurları için yazılmış eserlerin ilki ve en geniş kapsamlı bir örnekxlvii olduğu söylenebilir.
İbn Kuteybe, Edebu’l-kâtib adlı eserini Abbasî Halifesi Muvekkil’in veziri olan Ebu’l-Huseyn’e ithaf etmiştirxlviii. Ancak İbn Kuteybe’den önce bu konuda, II. Mervân’ın katibi Abdulhamid el-Kâtib (ö.132/750)’in katiblere tavsiyelerde bulunan bir risalesi ve Ebû Mûsâ Abdullah b. Abdulazîz el-Bağdâdî (ö. 250/864) Kitâbu’l-kuttâb adlı bir risalesi vardırxlix.
Önemli dil bilgilerini özetler mahiyettel olan bu eserin yazım amacını İbn Kuteybe girişte açıklamaktadır. Yaşadığı dönemde, insanların çoğunun edeb yolundan saptıklarını, edeb isminin hakkını vermediklerini ve edeb ehlini kötülediklerini görüpli bu duruma üzülmektedir. Yine o, din ile ilgili temel bilgilerden yoksun oldukları halde, dönemin katibi en güzel yazı yazan, en iyi edibin de bir kadın şarkıcıyı öven veya kadehi vasf eden şiirden bir beyit söyleyenlii kişi olduğunu adeta dalga geçerek belirtir. Dolayısıyla bu eksiklerin giderilmesi için bir edibin, Kur’an ilimleri, Peygamber ve sahabe sözlerini, Arap ilimlerini, Arapların dillerini ve adabını öğrenmesi gerekirliii. Yaşadığı dönemin katiplerin çoğu herhangi bir güç ve zaman harcamadan bu makama geldiğiliv ve yazdıklarından haberlerinin olmadığını örneklerle açıklarlv. Bu tür eksikleri tespit ettiğini ve bu eksiklerin giderilmesi için bu eseri yazmaya niyetlendiğini açıklar, ancak din, dil ve diğer ilimlerden temel bazı şeylerin bilinmesinin de gerektiğini belirtirlvi. Dolayısıyla, bir katibin doğru yazması, doğru konuşması ve yaptıklarının daha etkili olması için yanlışlarını gidermeli ve dili en doğru şekilde kullanmalıdır. Nitekim o da eserini, yukarıda belirtilen eksiklikleri gidermek amacıyla kaleme almıştır.
Eser, yanlış anlaşılan ve yanlış kullanılan kelimelerle kelime türetme/iştikak kurallarını içeren kitâbu’l-ma‘rife; katiplerin doğru yazmak ve düzgün konuşmalarını sağlamak maksadıyla imla meseleleri, bazı sarf konularının tasnif ve izahıyla imla-telafuz ilişkisini ele alan takvîmu’l-yed; konuşma dilindeki yanlışlar ve bunların doğru şekillerini irdeleyen takvîmu’l-lisân ve son olarak da, sülâsî fiillerle mezîd fiillerin yapıları, kazandıkları farklı anlamlar, isim ve sıfatların vezin ve manalarını ve çeşitli masdarları içeren kitâbu’l-ebniye olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Bu kıymetli esere birçok şerh yazılmıştır.
III. el-Muberred: el-Kâmil
Ebu’l-Abbâs el-Muberred’i (ö. 285) diğerlerinden farklı kılan en önemli özellik, nahivciliğiyle öne çıkmasıdır. O, Basra nahiv ekolünü benimsemiş ve yaşadığı dönemde bu ekolün lideri olmuşturlvii. Nitekim öne çıkan eserleri de daha ziyade nahiv konusuyla alakalı eserlerdir.
el-Kâmil adlı eser, el-Muberred’in başka bir yönünü ortaya koymaktadır. O, bu eserinde, hadisler, hutbeler, darb-ı meseller, şiirler ve tarihi rivayetleri toplamış, dil, gramer ve tarihi bilgilerle değerlendirerek zamanın dil ve edebiyat çalışmalarını toplamıştırlviii. Nitekim bu eser, Arapların gelenek ve görenekleri konusunda bir hazine olduğu gibi özellikle Emeviler döneminin tümünü kapsayan tarihi bilgilerle de doludur. Sistemli bir şekilde olmayıp, söze herhangi bir gramer konusundan veya şiir alıntısından başlayarak, sadece kendi hocalarını değil aynı zamanda temas halinde olduğu çöl sakinlerini de referans göstererek güvenilir kaynaklardan alınan önemli rivayetleri bir araya getirmiştir. Bu yüzden eser, edeb ilminin temel kaynağı kabul edilmektedirlix. el-Kamil’de sergilediği bu özelliğinden el-Muberred’e nahivci sıfatına, dilci ve ediblx sıfatları da eklenmiştir.
el-Muberred, eserin girişinde, eserin içeriği ve metoduyla ilgili bilgiler vermektedir. Ona göre kitap, adâb’ın bazı çeşitlerini içermektedir ki bunlar, nesir, şiir, meşhur sözler, vaazlar, hutbe ve mektuplardan seçmelerdirlxi. “Adâb”ın çeşitleri şeklinde zikrettiği bu metinler, garip kelimeleri veya anlamı kapalı kelimeleri açıklama, i‘rabla ilgili konuları izah etmedelxii kullanılacaktır. İçerik ve amacını bu şekilde özetleyen el-Muberred, hadisle ve hadisteki garib kelimeleri açıklamakla eserine başlamaktadır. Eserde herhangi bir tertip ve konu başlığı yoktur. el-Muberred eserinde tarihi olaylara da tanıklık etmektedir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali’ye ait mektup ve hutbeleri aktarmaktadır. Bütün bu önemli tarihi olaylara rağmen el-Muberred olaya sadece dil yönüyle bakmakta, bilinmeyen kelime ve terkipleri açıklamaya gayret etmektedir. Nitekim onun bu özelliği eseri bir tarih eseri olmaktan çıkarmaktadır.
IV. Ebû Alî el-Kâlî: el-Emâlî
İbn Dureyd, İbnu’s-Serrâc gibi şahsiyetlerden dil dersleri alan İsmâ‘îl b. el-Kâsım Ebû ‘Alî el-Kâlî’ninlxiii (ö. 356) en çok yaygın ve faydalı eserlerinden birisinin el-Emâlî olduğulxiv kabul edilen bir gerçektir. Yaşadığı dönemde Basra ekolünün nahvini en iyi bilen ve dil konularıyla birlikte şiiri en iyi ve en çok rivayet edenlxv kişidir. Yine kendisinden önce kimsenin yapamadığı büyüklükte, el-Bâri‘ fi’l-luga isimli bir eser yazdığı bunun 100 cilt/ 3000 (5000) sayfa ebadında olduğu ve dille ilgili kitapları topladığı da aktarılmaktadır.
Emâlî, imlâ veya umliye kelimesinin çoğuludur. Muhaddisler, müfessirler, fakihler, Arap dili ve edebiyatı âlimleri, rivayetiyle meşgul oldukları bilgileri talebelerine çok defa ezberlerinden, bazen de kitaplarından kendilerine kadar gelen senetleriyle birlikte yazdırmışlarlxvi ve meydana gelen esere de yazdırma anlamında Emâlî adını vermişlerdir. Ebû ‘Alî de bu geleneği takip etmiş, kendisinde var olan bilgileri serdetmiş, değişik meclislerde istediği şeyleri yazdırmıştır. Bu yüzden de eserinde tek bir üslup ve bütünlük hâkim değildirlxvii.
Ebû ‘Alî bu eserinde, kendisine ulaşan haber ve hikayeleri kaynaklarıyla birlikte vermiş, rivayetleri, rivayetlerdeki lafızları karşılaştırmış ve hangisinin daha doğru olduğunu Arap nesir ve şiirinden örneklerle belirtmeye özen göstermiştir. Garip lafızları açıklamaya, Arap mesel ve sözlerini aktarmaya gayret etmiştir ve hocalarından duyduğu değişik konuları aktarmıştırlxviii. Haberler, şiirler ve dil ile ilgili birçok konular içerdiğinden en yararlı kitaplardan sayılmıştırlxix.
Ebû ‘Alî mukaddimede eseri hakkında bilgi vermektedir. Buna göre bu eser, haberler, şiirler, atasözleri, Kur’an ve hadislerdeki garip kelimelerin yanı sıra farklı bir şekilde ibdal ve itba’ konularını içermektedirlxx.
Konuları matlab başlığı altında ele almakta ve ezberindeki bilgileri öğrencilere yazdırdığından eserdeki konular dağınıktır. Ancak aktarılan bilgilerin kaynağı özellikle verilmiştir. Eserde ayrıca, halife meclislerinde veya emirlerin huzurunda yapılan edebi sohbet ve hitabetlere de geniş yer verdiğinden o dönemin kültür hayatına ışık tutmaktadırlxxi.
Değerlendirme: Eserlerin Ortak ve Farklı Noktaları
Bu konuda yazılmış ilk eser olan el-Beyân ve’t-tebyîn, diğerlerinden daha farklı olarak beyan ve belagat konusuna daha fazla ağırlık vermiştir. Şebib b. Şeybe diliyle: edebi isteyin, zira o yiğitlikte işaret, akılda üstünlük, yalnızlıkta dost ve mecliste bir bağdırlxxii sözünü aktaran Câhiz, bu ilmin üstünlüğünü vurgulamakla beraber temel çerçevesini dil üzerinde kurmaktadır. Yine ona göre, Araplar edip kişileri överlerlxxiii, onların toplumda farklı değerleri vardır. Buna ulaşmanın en büyük vesilesi de hiç kuşkusuz dili çok iyi kullanmaktırlxxiv. Câhiz, edib lafzı yanında bazen ehlu’l-edeb lafzını da kullanmaktadır. Bu sınıfta olduğunu zikrettiği şahısların, dil yönünde üstünlüğü olan şahıslar olduğu görülecektirlxxv. Bu eseri önemli kılan bir başka özellik ise edebi değeri olan metinlere yer vermesidir.
İbn Kuteybe’nin Edebu’l-kâtibi ise içerik ve hedef yönünden Câhiz’ın eserinden tamamen farklıdır. Zira o, ediplerin, bir bütün olarak bilgi ve görgülerini arttırmayı hedeflemiştirlxxvi. Câhiz’de edib dili iyi kullanan kişi iken İbn Kuteybe’de ise edip, resmi dairelerde katiplik yapan her tür insandır. Bu kişiler Arap kültürünü temsil ettiklerinde bu kültürü her yönüyle iyi bilmeyi ve özelliklede Arapça konuşma ve yazmayı eksiksiz yapmamalıdırlarlxxvii. Dolayısıyla o bu tür insanlara yararlı ve pratik temel bilgiler sunmayı amaçlamıştır.
el-Muberred’in el-Kâmil’ine bakıldığında ise dil yönünün daha ağır bastığı görülecektirlxxviii. Eserin başında belirttiği gibi, edeb ilminin kısımlarından olan, nesir, şiir, meşhur sözler, vaazlar, hutbe ve mektuplarlxxix üzerinde durmuş ve bunlardaki garip kelime ve i’rabla ilgili durumları açıklamayı hedeflemiştir. Bu eser bu yönüyle diğer iki eserden de oldukça farklıdır.
Ebû ‘Alî’nin el-Emâlîsi ise el-Kamil’e daha çok benzemektedir. Ancak Ebû ‘Alî de eserinde her ne kadar, haberler, şiirler, atasözleri ve garip kelimeleri ele aldığını belirtmişlxxx ise de, el-Emâlî’de dil ve şiir öne çıkarken el-Kâmil’de nahiv ve haber öne çıkmaktadırlxxxi. Ayrıca el-Kâlî eserinde edeb kavramını da kullanmıştırlxxxii, ancak buradaki anlamı, güzel davranıştır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; ‘ilmu’l-edeb’in içeriği tamamen dil ile alakalı konulardır. Ancak nahiv, sarf, me‘ânî, sözlük bilim gibi dallardan tamamen farklı bir konumdadır. Güzel huy, ahlak anlamındaki edeb, nasıl sahibine toplum içinde bir değer, saygı duyulan bir konum kazandırıyorsa, dil bilimleriyle direk alakası olmayan ama sonuçta dil ile ilgili bilgi ve becerileri artıran edeb de sahibine dil konusunda bir değer ve saygı duyulan bir üstünlük kazandırmaktadır.

Konular