MANZUM SÖZLÜK GELENEĞİMİZİN KAYIP HALKASI: NAZM-I BEDÎ

A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 55, ERZURUM 2016, 127-148
MANZUM SÖZLÜK GELENEĞİMİZİN KAYIP HALKASI: NAZM-I BEDÎ
Mehmet Akif GÖZİTOK
Öz
Bu çalışmada, XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar bir eğitim öğretim
metodu olarak sıkça kullanılan manzum sözlüklerimizin önemli bir halkası
olan ve 1224 (m. 1809-10) yılında Maraşlı Çelebizade Ali İlmî tarafından
Farsça-Türkçe olarak yazılan, daha önce isminden ve müellifinden başka,
hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığımız Nazm-ı Bedî incelenmiş; bu
incelemede eserin muhtevası ve şekil özellikleri ilmî yöntemlerle ortaya
konmuş; eserin müellifi Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin hayatı ve eserleri
hakkında bilgiler verilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Nazm-ı Bedî, Çelebizade Ali İlmî, manzum sözlük,
Maraş.
THE LOST RING OF OUR TRADITIONAL IN VERSE
DICTIONARIES: NAZM-I BEDÎ
Abstract
This study provides a scientific dissection of a book’s content and shape -
that was a significant example of a teaching method lasted from 13th century
to 20th century which is in verse dictionaries- written by Çelebizade Ali İlmi
from Maraş as Persian-Turkish in AH 1224 (AD 1809-10) which we have
known a tiny bit besides its author and name, Nazm-ı Bedî, additionaly, the
author is also mentioned in terms of his life and other works.
Keywords: Nazm-ı Bedî, Çelebizade Ali İlmî, verse dictionary, Maraş.
Giriş
Kelimeler, bir milletin genleridir. Nasıl ki genler bir insanın bütün karakteristik
hususiyetlerini kendinde barındırıyorsa kelimeler de bir milletin kültürel hafızasını bünyesinde
barındırmakta; o milletin var olabilmesine imkân vermektedir. Bu sebeple kelimelerin varlığı ile
milletlerin var olması, varlığını koruyabilmesi noktasında ciddi münasebetler vardır ki
kelimeleri / genleri ile oynanmış milletler tarihin şanlı sahnesinden daima kaybolmuşlardır.1
Toplumların kültürel hafızası konumunda olan kelimelerin gelecek nesillere aktarılabilmesinde
ise en önemli vasıtaların sözlükler olduğuna hiç şüphe yoktur.2 Zira sözlükler bir dilin tüm

 Arş. Gör.; Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
makif.gozitok@erzurum.edu.tr.
1
“İmdi dirimsel-türsel kalıtım ‘gen’ aracılığıyla olurken, toplumsal-millî miras ‘yazı’ yolundan gerçekleşir. Şu
durumda ‘gen’i değiştirirseniz, beşerin türe dayalı bireysel bünyesini bozarsınız. ‘Yazı’yı başkalaştırırsanız insanın
bireysel ve/ya toplumsal varlığını dumura uğratırsınız.” (Ş. Teoman DURALI, Omurgasızlaştırılmış Türklük,
İstanbul: Dergâh, 2013, s. 15)”
2
“Sözlük, ‘hafıza’ demektir, mefhum-ı muhalifiyle sözlüksüzlük ise cinnetle eşdeğerdir.” (Ali İhsan Öbek, “Tarihî
Türk Sözlükçülüğünde Dönüm Noktası [Büyük] Türk Lügati”, Turkish Studies International Periodical For the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 4(4), 2009, s. 846).
128* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
kelime varlığını kullanılabilir özellikleri ve tüm incelikleriyle bir araya getiren, bunu geniş
okuyucu kitlesinin istifadesine sunan eserlerdir.
Malum olduğu üzere Türk dilinin ilk sözlüğü, Türkçe-Arapça olarak tertip edilen ve
Kaşgarlı Mahmud’un kaleme aldığı Divânü Lügati’t-Türk’tür. Daha sonra yine Türkçe-Arapça
ve Arapça-Türkçe tertiple bazı sözlüklerin yazıldığı görülmektedir: Mukaddimetü’l-Edeb,
Tıbyânü’l-Lügati’t-Türk alâ Lisâni’l-Kankli gibi.3 Bu ilk dönemlerde Türkçe-Arapça sözlüklerin
sayısının fazlaca olmasının, Arapçanın Farsçaya nazaran daha rağbet görmesinin, Türklerin
İslamiyetle münasebetlerinin artmasından kaynaklı olduğu aşikârdır. Arapçanın bu etkinliği,
Büyük Selçuklu Devleti sultanları Tuğrul Bey, Alparslan ve Melikşah’ın kazandığı zaferlerle
hızlanan, Malazgirt Zaferi ile de daha kalabalık kitleler halinde devam eden Türk boylarının
göçleri ile bir nebze de olsa azalmıştır.4
Farsçanın etkisi ise Gazneliler Devleti ile artmaya
başlamıştır. Büyük Selçukluların ilk dönemlerinde Doğu Türkistan’dan Anadolu sınırlarına
kadar yayılmış olan Farsça, Türkmen ya da Oğuz boyları aracılığıyla Anadolu’ya taşınmıştır.5
Hatta Büyük Selçuklu Devleti’nin bir kolu olan Anadolu Selçuklularında, Farsçaya gösterilen
alaka, bu dilde eserler yazma, şiirler kaleme alma zirveye çıkmış; bu devletin yıkılması ile
kurulan Anadolu Beyliklerinde özellikle Germiyanoğulları Beyliği’nde daha da artmıştır. 6
Bunda, eserlerini Farsça yazan büyük ediplerin -özellikle Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya
gelen sufi şairler Mevlânâ, Fahreddin-i Irakî, Sultan Veled vb.- etkisinin olduğuna hiç şüphe
yoktur. Bir yandan Farsçaya olan ilginin artması; bir yandan da Klasik Türk şiirinin, Klasik Fars
şiirinin mazmun, mefhum, gramer ve sözcük dünyasından etkilenmesi; bir yandan da ArapçaFarsça
sözlüklerden istifade edilebilmesi gayesiyle7 XIV. yüzyıldan sonra Farsça-Türkçe sözlük
yazımı oldukça hız kazanmış, pek çok mensur ve manzum sözlük hazırlanmıştır.
Dikkatimizi manzum sözlükler üzerine teksif edecek olursak araştırma neticeleri
gösteriyor ki manzum gramer kitapları ve sözlüklere, XI. yüzyıldan itibaren tesadüf
edilebilmektedir ki bunların ilk örnekleri Yemenli dilci İsmail b. İbrahim er-Rib’î’nin Kaydü’lEvâbid’i;
Zemahşerî’nin el-Mufassal’ı; İbn Mâlik’in Teshîlü’l-Fevâid ü Tekmîlü’l-Makâsıd’ı;

3 Yusuf Öz, Tarih Boyunca Farsça-Türkçe Sözlükler, Ankara: TDK Yay., 2010, s. 43.
4 Öz, 47.
5 Öz, 47.
6 Veyis Değirmençay, Farsça Şiir Söyleyen Osmanlı Şairleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay., 2013, s. 1.
7 Öz, 49.
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 129
Edîb Natanazzî’nin Düstûru’l-Lugâ’sıdır.8
İki dilli manzum sözlük geleneğinin ilk örneği ise
XIII. yüzyıl sözlük yazarlarından olan Bedreddîn Ebû Nasr Mesûd el-Ferâhî’nin Arapça
öğretmek için medreselerde ders kitabı olarak okutulan Nisâbu’s-Sıbyân isimli eseridir. Yine
aynı dönemde Nisâbu’s-Sıbyân örnek alınarak Şükrullâh b. Şemsüddîn Ahmed tarafından
kaleme alınan Zühretü’l-Edeb, iki dilli manzum sözlük geleneğinin ikincisidir.9
Tespitlere göre Anadolu’da yazılmış ilk Farsça-Türkçe manzum sözlük ise Hüsam b.
Hasan el Konevî’nin 802 (m. 1399-1400) yılında yazdığı Tuhfe-i Hüsâmî isimli eseridir. İlk
Arapça-Türkçe manzum sözlük ise Abdullatif İbn Melek’in XIII. yüzyıl sonlarına doğru yazmış
olduğu Lügat-i Ferişteoğlu’dur. Bunlardan başka XX. yüzyıla kadar Farsça-Türkçe, ArapçaTürkçe,
Arapça-Farsça-Türkçe, Rumca-Türkçe, Fransızca-Türkçe, Ermenice-Türkçe,
Bulgarca-Türkçe, Almanca-Türkçe, Boşnakça-Türkçe yaklaşık elli beş manzum sözlük tespit
edilmiştir.10
1. Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin Hayatı ve Eserleri
1.1. Hayatı
Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Onun
hakkında derli toplu malumat veren tek eser, Osmanlı Müellifleri’dir.11 Bunun dışındaki tüm
çalışmalar, mevcut bilgilerin tekrarı mahiyetindedir.
12
Çelebizade Ali İlmî, soyu Zeynelabidin ve Hz. Hüseyin’e dayanan; Elbistan’a 1400’lü
yılların başında Dulkadiroğulları döneminde, Halep’ten gelen bir aileye mensuptur.13 Bu ailenin

8 Öz, 51.
9 Öz, 52.
10 Bu sözlükler için bk. Yusuf Öz, Tarih Boyunca Farsça-Türkçe Sözlükler; Ahmet Hilmi İmamoğlu, Farsça-Türkçe
Manzum Sözlükler ve Şahidî’nin Sözlüğü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi SBE, Erzurum 1993;
Ahmet Remzi Akyürek, Tuhfe-i Remzî, (hz. Ahmet Kartal), Ankara: Akçağ Yay., 2003. Necmettin Yurtseven, Türk
Edebiyatında Arapça-Türkçe Manzum Lügatler ve Sünbülzâde Vehbî’nin Nuhbe’si, (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Ankara Üniversitesi SBE, 2003.
11 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri 1-3, 2(2), İstanbul, 1138, s. 319.
12 Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, (Hz. Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı),
C. 2, Ankara: Bizim Büro Yay., 2001, s.697 (2952); Cemil Çiftçi, Maraşlı Şairler Yazarlar Alimler, İstanbul:
Kitabevi, 2000, s.147; Lütfi Alıcı, Gülcan Alıcı, Maraşlı Divan Şairlerinden Çelebizade Ali İlmî ve Gebelizade
Rahmî, Kahramanmaraş: Noya Medya, 2014, s.17-18; Yaşar Alparslan vd., Türk Edebiyatında Maraşlılar,
Kahramanmaraş: Ukde Yay., 2009, s.98; Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, "İlmî”, C. 5. Ankara, AKM
Yay., 2004 s. 175; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “İlmî Ali Efendi (Çelebizâde)”, C. 4, İstanbul: Dergâh
Yay., 1981, s. 371.
130* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
beşinci kuşaktan torunu olan İbrahim Çelebi ile aile, dört ayrı kola ayrılır ki Maraş’a yerleşen ve
Çelebizadeler olarak bilinen Ali Çelebi kolu İlmî Efendi’nin de mensubu olduğu koldur. Şecere
şöyledir14:

13 Ömer Hakan Özalp, Tuhfe Şârihi Hayatî Ahmed Efendi -Şiirleri, Kütüphanesi ve Tahâfüt-i Müstahrece’si-,
İstanbul: Özgü Yay., 2010, s.20, 81, 83; Yaşar Alparslan, Serdar Yakar, Eski Maraş’ta Âlim Çıkarmış Aileler,
Kahramanmaraş: Ukde Yay., 2011, s.92.
14 Bu şecerenin Ahmet Çelebi’ye kadar olan kısmı Özalp’den iktibas edilmiştir (Özalp, 91).
Nurullah Çelebi
Şaban Çelebi
Halil Çelebi
İbrahim Çelebi
Hasan Çelebi
İbrahim Çelebi
Ali Çelebi
(Çelebizadeler)
Hacı Hasan Çelebi Ahmet Çelebi Mehmet Çelebi
(Hacıosmanoğullar)
Ahmet Çelebi
Ahmet Çelebi İstanbul’daki Amca
Muhammet Hamdi Ali İlmî Efendi
Necip Selim
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 131
Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber bazı
manzumelerden hareketle Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin doğum ve ölüm tarihlerini tahminî
olarak tespit etmek mümkün görünmektedir. Nitekim Hayati Ahmet Efendi15’nin Bağdat’tan
Elbistan’a dönmesi üzerine Çelebizade Ali İlmî Efendi, 22 / 29 Cemaziye’l-ahir 1228 (m. 22 /
29 Haziran 1813) tarihinde16 “hoş geldin” redifli bir kaside yazmıştır ki bu kaside, onun o
tarihte hayatta olduğunu kanıtlar mahiyettedir. Bununla birlikte içerisinde, adı geçen kasidenin 4
Ramazan 1229 (m. 20 Ağustos 1814) tarihinde istinsah edilmiş bir nüshasının da bulunduğu bir
mecmuadaki17 şu kayıt, İlmî Efendi’nin 4 Ramazan 1229 (m. 20 Ağustos 1814) tarihinden önce
vefat ettiğini göstermektedir: “Merhûm ve magfûrunleh cennet-mekân ve firdevs-i âşiyân
Mar’aşî Çelebizâde Alî İlmî Efendi’nin ‘ammim (...)”. 18 Buradan hareketle İlmî Efendi’nin
Cemaziye’l-ahir 1228-Ramazan 1229 (m. Ağustos 1813-Haziran 1814) tarihleri arasında vefat
ettiği kesindir. Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin doğum tarihi konusunda ise elde yeterli delil
olmamakla beraber 11 Recep 1203 (m. 7 Nisan 1789) tarihinde tahta çıkan19 III. Selim için
düştüğü tarihten20 hareketle İlmî Efendi’nin 1165-1175 (m.1752-1762) yılları arasında doğmuş
olabileceğini tahmin etmekteyiz.
Ali İlmî Efendi’nin henüz bir yaşında iken vefat eden21 babası Ahmet Efendi, dönemin
Maraş Müftüsü’dür22 ve Bursalı Mehmet Tahir’in belirttiğine göre basılmamış mufassal bir
Fatiha-i Şerîfe Şerhi vardır.23 Babasını erken yaşlarda kaybeden İlmî Efendi’ye, İstanbul’da
bulunan amcası yardımlarda bulunmuş daha sonra da ilim kesbetmesi için onu İstanbul’a

15 1751-2 yılında Elbistan’da dünyaya gelmiş; eğitimine burada başlayıp İstanbul ve Halep’te devam etmiştir. Bir
müddet Elbistan müftülüğü yaptıktan sonra İstanbul’a giderek Ayasofya medresesinde müderris olmuş; daha sonra iki
yıl Saraybosna; iki yıl da Bağdat kadılığı yaptıktan sonra tekrar İstanbul’a dönmüş ve 1814 yılında İstanbul’da vefat
etmiştir. Hayatı ve eserleri için bk. Özalp, 2010.
16 Özalp, 34. Ayrıca kaside için bk., Özalp, 69-79; L. ve G. Alıcı, 21-27.
17 Özalp’den naklen: Hafız Ali Efendi Yazma Eserler Kütüphanesi, DN Yz 35a-b, 78a-79b. “Bu kaside İstanbul
Büyük Ayasofya Medresesi’nde Hayati Ahmed Efendi’nin yeğeni Mustafa b. Süleyman tarafından yazılmıştır
(Özalp, 69).
18 Özalp, 69; L. ve G. Alıcı, 21.
19 Kemal Beydilli, “Selim III”, DİA, 420-425.
20 Cülûs-i şehr-i yâre mu’cemîden İlmî de târîh. Cihân mülkünü teslîm eyledi Mevlâ Selîm Hân’a 1203/1789 (L. ve
G. Alıcı, 36).
21 Bu bilgi sebeb-i nazmdaki şu beyitten hareketle çıkarıldı: Bir yaşında beni terk etmiş idi / Bıraàup Àòirete gitmiş
idi (

, 49)
22 Bu bilgi sebeb-i nazmdaki şu beyitten hareketle çıkarıldı: “Cedleri Müftì-i meróÿm gibi / Yaènì ol fÀøıl-ı merúÿm
gibi” (

, 94)
23 Bursalı, 319.
132* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
çağırmıştır. İlmî Efendi bir müddet İstanbul’da ilim tahsil ettikten sonra tekrar Maraş’a dönmüş,
bu şehirde müftülük ve Ashab-ı Kehf Medresesi’nde müderrislik yapmıştır.24
Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin evli ve iki çocuğunun olduğunu incelememize konu olan
Nazm-ı Bedî isimli eserin şu beyitlerinden öğrenmekteyiz:
Oúusun anı Necìb ile Selìm
Anlara úıl bu kitÀbı teslìm
YÀdigÀr-ı pederimdir o kitÀb
Diyerek eyleyeler istiktÀb (


FÀèilÀtün pederiñ gibi eyÀ ùıfl-i aãìl
Eyle taóãìl-i maèÀrif olagör òayr-ı òalef (
, 36/13)
Nazm-ı Bedî isimli eserin ferağ kaydından hareketle ise Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin
kardeşinin isminin Muhammed Hamdî olduğunu öğreniyoruz:
“Ketebehu’l-faúìr el-muèterifi bi’l-èaczi ve’t-taúãìri Muóammed Óamdì dÀder-i nÀôım
èİlmì e’ş-şehìr bi-ÇelebìzÀde ekremehu’l-lâhu TeèÀlÀ fì’d-dÀreyn bi’l-fevzì ve’s-seèÀdihi. (...)”
(
)
1.1. Eserleri
Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin biyografik eserlerden öğrendiğimiz kadarı ile iki eseri
bulunmaktadır. Bunlar, Şerh-i Tuhfe-i Vehbî ve Nazm-ı Bedî’dir. Bunun dışında Lütfi Alıcı,
Manzûm Ferâiz isimli bir eserinin de olduğunu söylemektedir. 25 Kanaatimizce bu eserin
Çelebizade Ali İlmî’ye aidiyeti biraz şüphelidir ve çabucak verilmiş bir karardır. Zira
manzumede eserin Çelebizade İlmî’ye ait olduğuna dair tek bir kayıt dahi yoktur ve de İlmî
mahlası ile Manzûm Ferâiz yazanların sayısı da hayli fazladır: İlmî Dede Bağdadî26, Meşrizade
İlmî 27 , İlmî Efendi Mehmed Magnisavî 28 , İlmî Remzizade Mehmed 29 , Mermerizade İlmi
Efendi30 vs. Bu sebeplerle eserin kime ait olduğu müstakil bir çalışmayla araştırılmalıdır.

24 Bu yazma eser Yaşar Alparslan’ın hususi kitaplığındandır. Resim, L. ve G. Alıcı, 70’den alınmıştır.
25 L. ve G. Alıcı, 19.
26 Bazı nüshalar şöyle: Amasya Beyazıt İl Halk Kütüphanesi 1853/2; Samsun Vezirköprü İlçe Halk Kütüphanesi
Vezirköprü 491/6; Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 3554/26; Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi Mehmed
Asım Bey Koleksiyonu 727/3; Konya İl Halk Kütüphanesi, 5811/1.
27 Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi 172/6.
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 133
Yukarıda ismi geçen eserlerin yanı sıra İlmî Efendi’nin şiirlerinin bulunduğu bir cönk,
Yaşar Alparslan’ın hususi kütüphanesindedir ve Lütfi, Gülcan ALICI bunları neşretmiştir.31
1.1.1. Şerh-i Tuhfe-i Vehbî
Bu eser, Sünbülzade Vehbî’nin kaleme aldığı ve en çok rağbet gören Farsça-Türkçe
manzum sözlüklerden biri olan Tuhfe-i Vehbî’nin şerhidir. Eser matbu değildir ve yazma eser
kütüphanelerinde yaptığımız ayrıntılı katalog taramalarına rağmen İlmî Efendi’ye ait böyle bir
esere tesadüf edilememiştir. Daha önce varlığını Osmanlı Müellifleri’nden32 öğrendiğimiz eser,
Nazm-ı Bedî’de şu şeklide dile getirilmiştir:
Reh-i nÀ-reftelere gitmiş iken
Tuófe-i Vehbì’yi şeró etmiş iken
Gelmeyüp ùabèa anıñ ile àınÀ
VÀdì-i naômda oldum pÿyÀ (

, 101, 102)
1.1.2. Nazm-ı Bedî33
Farsça-Türkçe manzum sözlüklerimizden olan Nazm-ı Bedî 34
, Çelebizade Ali İlmî
Efendi tarafından 1224 (m. 1809-10) yılında telif edilmiştir. Müellifin hatimede, eserin
itmamına mücevher olarak düştüğü tarih beyti şu şekildedir:
Óarf-i cevherle de tÀrìòin anıñ
NÀmı olsun úo bunuñ Naôm-ı Bedìè (
, Hatime/9)
1224 نامی اولسون قو بونک نظم بدیع

28 Balıkesir İl Halk Kütüphanesi 1061/01.
29 Mısır Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Ferâizi Türkî 6
30 Konya İl Halk Kütüphanesi 3280/3.
31 Bu şiirler için bk. L. ve G. ALICI, 28-51.
32 Bursalı, 319.
33 Meşakkatli bir çalışma neticesinde hazırladığımız bu eser, yayımlanma aşamasındadır.
34 Şair eserine Nazm-ı Bedî ismini koyduğunu, hatimedeki tarih beytinden ayrı mukaddimedeki şu beyitle de dile
getirir:
ÓabbeõÀ oldu bu bir óüsn-i ãanìè
NÀm-ı vÀlÀsını úoy Naôm-ı Bedìè (

, 114)
134* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
Eser, 115 beyitlik bir mukaddime, 710 beyite tekabül eden 68 kıt’a, 104 ve 12 beyitlik 2
mesnevi ve 9 beyitlik bir hatime olmak üzere toplamda 950 beyittir.
İlmî Efendi’nin Nazm-ı Bedî’nin yazılması hakkında eserin mukaddimesinde verdiği
bilgilere göre kendisine küçük yaştan itibaren pek çok ihsanda bulunan amcası bir gün onu
karşısına alıp şöyle demiştir: “Ey kardeşimin oğlu İlmî, hüner bahçesinin sünbülü, marifet
bağının bülbülü Maraşlı Sünbülzade Vehbî, oldukça renkli, malayani olmayan ve mana yüklü
Tuhfe’sini dünyaya taze bir eser olarak bıraktı. Bilirim ki senin karakterin temizdir ve sen Vehbî
ile Vassâf’ı da geçeceksin zira sen Çelebi madeninin cevheri, Çelebizadelerin seçilmişisin.
Bülbül gibi susma, sen de Vehbî gibi cezbedici ve fasih bir Farsça lügat kaleme al ki onu irfan
meclisinin süsü edelim; Necip ile Selim pederimin yadigârıdır diyerek okuyalar, ilim ve irfan
öğreneler; dedeleri merhum Müftü gibi bilgili olalar” (

, 79-95).
Bunun üzerine İlmî Efendi de amcasını kırmamak üzere eseri yazdığını şu şekilde dile
getirir: “Amcamız böyle nasihat edince düşündüm ve isteğini geri çevirmenin doğru
olmayacağına kanaat getirdim çünkü Allâh, Kur’an-ı Kerim’de ‘iyi dileği geri çevirme,
azarlama’ buyurmaktadır. Ben de Allah’ın bu emrine sarılmak gayesiyle elime müşk saçan
kalemimi aldım; gidilmemiş yollara gitmiş, Tuhfe-i Vehbî’yi şerh etmiş iken yaratılışıma
bunlarla yetinmek hoş gelmedi ve nazım vadisinde yola koyuldum, Vehbî yolunda üslubu hoş,
güzel bir eser meydana getirdim” (

, 96-107).
Sebeb-i nazmda eser yazılırken her ne kadar Sünbülzade Vehbî ve Tuhfe’sinin örnek
alındığı belirtilse de şair, eserini ondan daha güzel ve daha fazla kelime içerecek şekilde
yazdığını da belirtmeden geçememiştir:
Naômımı ben de òïş-üslÿb etdim
Yaènì Vehbì revişinde gitdim
Lìk yazdım nice dürlü maènÀ
Tuófe’den belki olupdur raènÀ
Bunda ben òayli fevÀéid yazdım
Tuófe’den anı zevÀéid yazdım (

, 107-109).
Eser hakkında verilen bu ön bilgilerden sonra eserin şekil ve muhteva açısından
incelenmesine geçilebilir.
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 135
2.1. Eserin Şekil Bakımından İncelenmesi
2.1.1. Tertibi ve Kullanılan Nazım Şekilleri
Manzum sözlüklerin genellikle mesnevi nazım şekli ile yazılmış bir mukaddime ile
başlaması âdet olmuştur. Nitekim Nazm-ı Bedî de remel bahrinin, fe’ilâtün/fe’ilâtün/fe’ilün
vezninde ve mesnevi nazım şekli ile yazılmış 115 beyitlik bir mukaddime ile başlamaktadır.
“Besmele”yle başlanan bu mukaddimenin 2 ve 28. beyitleri arasında eserin muhtevasına uygun
olarak “kelime” ve “nutk” üzerinde durulan “Hamdele” kısmı; 29 ve 42. beyitleri arasında ise
“Salvele” kısmı; 43 ve 46. bölümler arası Ashâb-ı Güzîn’e övgü kısmı gelmekte 47. beyitten
sonra ise şairin hayatı, eserini yazış sebebi, eserin ismi vb. bilgileri içerisinde barındıran
“Sebeb-i nazm” kısmı gelmektedir.
Mukaddimeden sonra ise eserin sözlük kısmı gelmektedir ki bu kısım, 70 kıt’adan
müteşekkildir. Bu kıt’aların 68’i, aa, xa, xa ... şeklinde kafiyeli; beyit sayıları 5 ile 19 arasında
değişen, vezinleri birbirinden farklı olabilen ‘nazm’lardan -mahlas beyti olmayan gazeller de
denebilir- meydana gelmiştir. Eserin son kıt’aları olan ve “IãùılÀóÀt-ı èAcem der-Meånevì”,
“Meånevì ebced óesÀbın bildirir” başlıklarını taşıyan 69 ve 70. kıt’alar ise mesnevi nazım şekli
ile yazılmıştır. Eserde kıt’alar, revi harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış fakat her harften
eşit sayıda kıt’a yazılmamıştır. Revi harflerine göre kıt’a sayıları ise şu şekildedir:
Tablo 1: Revi harflerine göre kıt’a sayıları
ر ذ د خ ح ج چ ث ت ب پ ا
3 2 1 1 2 1 3 1 1 3
ف غ ع ظ ط ض ص ش س ز
2 3 5 1 1 1 1 1 2 2
ی ه و ن م ل گ ک ق
2 4 3 3 2 7 5 4 1
Klasik manzum sözlük tertibine uygun olarak eserde kıt’aları ayıran başlıklar, o kıt’a ile
aynı vezin, kafiye ve yine o kıt’anın içeriğini takdim eder mahiyette olan bir mısradır ki bu
mısraların 7’si Farsça, 63’ü ise Türkçedir. Mesela içeriği dinî kelimeler olan bir kıt’anın Türkçe
başlık mısrası şöyledir:
Úıùèa-ı şerèiyyedir revnaú-fezÀ (

, 1)
136* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
Eserde her harfin kıt’a sayısı birbirinden farklı olduğu gibi kıt’aların beyit sayıları da
farklılık arz etmektedir. Beyit sayılarına göre kıt’aların tasnifi şu şekildedir:
Tablo 2: Beyit sayılarına göre kıt’aların tasnifi
Beyit Sayısı Adedi Kıt’a Numarası Beyit Sayısı Adedi Kıt’a Numarası
5 beyitli 1 61 11 beyitli 10 3, 4, 7, 8, 10, 26, 30, 41, 42,
43, 48
6 beyitli 2 17 12 beyitli 7 12, 23, 38, 52, 56, 62, 70
7 beyitli 6 1, 11, 35, 37, 60, 67 13 beyitli 7 14, 22, 24, 36, 40, 49, 59
8 beyitli 7 2, 15, 16, 50, 53, 57, 63 14 beyitli 2 45, 64
9 beyitli 14
6, 9, 13, 18, 21, 25, 28,
32, 34, 39, 44, 54, 65,
66, 71
15 beyitli 3 19, 29, 31
10 beyitli 8 5, 33, 46, 47, 51, 55, 68 16 beyitli 1 58
19 beyitli 1 27
Eserin hatime bölümünde ise harflerin ebced hesabındaki rakam değerlerinin yazılı
olduğu 12 beyitlik bir mesnevi mevcuttur. Ayrıca eserin itmamına yazılmış olan 9 beyitlik tarih
kıt’ası da bu bölümde bulunmaktadır.
2.1.2. Vezni
Manzum sözlüklerin yazılış gayelerinin sadece okuyucunun kelime öğrenmesini
sağlamak olmadığını daha önce belirtmiştik. Bu eserlerin bir amacı da okuyucuya edebî
sanatları, mazmun ve mefhumları, bahir ve vezinleri uygulamalı olarak göstererek okuyucunun
şiire ve şairliğe yatkın olan yönlerini ortaya çıkarmaktır. Bu sebeple manzum sözlüklerde
edebiyatımızda sıkça kullanılan değişik bahirlerden pek çok vezin kullanıldığına şahit
olunmaktadır.
Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere incelememize konu olan Nazm-ı Bedî’de 6 farklı
bahirden 11 vezin kullanılmıştır ki bunlar edebiyatımızda en sık kullanılan vezinlerdendir.
Ayrıca eserde okuyucunun, kıt’anın veznini kolayca bulabilmesi ve ezberleyebilmesi için bazı
kıt’aların vezinlerinin bütün tefileleri ve bahriyle, kıt’anın son beyitine takti edildiğine tesadüf
edilebildiği gibi bazen de tefilenin tamamının yazılmayıp, sadece bir ya da iki tefilenin
gösterilmesi ile yetinildiği de görülmüştür. Örneğin:
MüstefèilÀtün müstefèilÀtün müstefèilÀtün müstefèilÀtün
Bu úıùèamız da baór-i recezden oldu müreffel fikr eyle sen de (
, 67/7)
FÀèilÀtün fÀèilÀtün oldu miskiyyü’l-òitÀm
Misk gibi müşk-veş èanber demekdir şÀhbÿy (
, 68/10)
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 137
Nazm-ı Bedî’de kullanılan bahir ve vezinler şu şekildedir:
Tablo 3: Vezin tablosu
Bahir Vezinler Kıt’a Numarası
Remel
feèilÀtün / feèilÀtün / feèilün
. . - - / . . - - / . . -
Mukaddime, 14,
23, 27, Hatime
fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilün
- . - - / - . - - / - . -
1, 12, 22, 55, 56,
69, 70
feèilÀtün / feèilÀtün / feèilÀtün / feèilün
. . - - / . . - - / . . - - / . . -
5, 6, 7, 10, 11,
15, 21, 29, 30,
31, 32, 33, 36,
39, 42, 43, 48,
49, 50, 52, 57,
59
fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilün
- . - - / - . - - / - . - - / - .
20, 24, 26, 28,
40, 47, 64, 68
Hezec
mefÀèìlün/ mefÀèìlün/ mefÀèìlün/ mefÀèìlün
. - - - / . - - - / . - - - /
. - - -
2, 3, 9, 13, 18,
25, 35, 37, 41,
45, 46, 53, 54,
58, 60, 61, 62,
65
mefÀèìlün / mefÀèìlün / feèÿlün
. - - - / . - - - / . - -
4, 8, 63
Recez
müstefèilün / müstefèilün / müstefèilün / müstefèilün
- - . - / - - . - / - - . -
/ - - . -
16, 17, 19
müstefèilÀtün / müstefèilÀtün / müstefèilÀtün / müstefèilÀtün
- - . - - / - - . - - /
- - . - - / - - . - -
67
Kâmil
MütefÀèilün / feèÿlün / mütefÀèilün / feèÿlün
. . - . - / . - - / . . - . - /
. - -
34
Muzârî
müstefèilün / feèÿlün / müstefèilün / feèÿlün
- - . - / . - - / - - . - /
. - -
38, 66
Mütekârib feèÿlün / feèÿlün / feèÿlün / feèÿl
. - - / . - - / . - - / . -
44, 51
Fakat şunu da açıkça ifade etmek gerekir ki Çelebizade Ali İlmî Efendi, Farsça
kelimeleri uygun şekilde metne yerleştirebilmenin gayretiyle olsa gerek vezni ustalıkla
kullanamamıştır. Eserin pek çok yerinde vezin hatalarına tesadüf etmek mümkündür. Örneğin
metnin pek çok yerinde geçen “èİlmì, yaènì, dìger, maènì, maènÀ” gibi kelimelerin uzun
vokalleri “ì ve À”, çoğu zaman açık hece olarak değerlendirilmiştir. Pek çok metin neşrinde bu
tür kelimelerin uzun değilmiş gibi kısa okunduğuna şahit olunsa da biz bunu, şairin aruzu ustaca
kullanamaması olarak yorumladık. Çünkü bu bir aruz kusurudur ve pek de makbul olmadığı
kaynaklarda geçmektedir. Eğer selef bunu bir kusur olarak addetmeseydi isim koyma zahmetine
dahi girmezdi. Yine eğer müstensih hatası değil ise –ki başka nüsha olmadığı için
138* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
karşılaştıramadık- fe’ûlün/ fe’ûlün/ fe’ûlün/ fe’ûl vezninin son tefilesi “fe’ûl”ün, üç ayrı yerde
“fe’ûlün” şeklinde kullanıldığı görülmektedir.35
2.1.3. Kafiyesi
Didaktik eserlerde, şairde metni şiire dönüştürme gayreti ön plana çıktığı için veznin,
edebî sanatların, kafiyenin geri plana itildiği hatta bazen terk edildiği görülebilmektedir. Bu
sebeple bu didaktik eserlerin, özellikle de manzum sözlüklerin edebî değerleri
kıymetlendirilirken başka kriterlere başvurulmalıdır.
Nazm-ı Bedî’de en çok ن harfiyle kafiyeli kıt’a vardır ki bunların toplamı yedidir. Onu
beş ayrı kıt’ada kafiye olarak kullanılması ile و ve ش harfleri takip etmektedir. Şair ط, ص, ض, ذ
ح, ث, ظ harfleri ile biten Farsça kelime bulmanın zor olduğunu bildiği için bu harflerde Arapça
kelimeleri kafiye yapmıştır. Yine چ-ج ve ب-پ harflerinin ses değerlerinin benzerliğinden olsa
gerek şair, bunları ayrı ayrı kafiye yapmamış aynı kıt’a içerisinde kullanmıştır. Şairin takdir
edilecek bir yönü olarak şunu söylemek gerek ki bütün harflerle tüm kafiye türlerine birer örnek
vermiştir. Eserde kullanılan kafiye türlerinin kıt’alara göre tasnifi aşağıdaki gibidir:
Tablo 4: KafiyeTürleri
Kafiyesi Kafiye Cinsi Kıt’a Numarası Kafiye-i Mürekkebe Kafiye-i Müreddefe
Ridf-i elifî 7, 10, 13, 16, 17, 19, 23, 24, 25, 26, 30, 31, 32, 47, 48, 50,
55, 64
Ridf-i vâvî 5, 6, 11, 14, 21, 27, 28, 34, 37, 44, 46, 49, 52, 54, 57, 68
Ridf-i yâyî 15, 20, 29, 33, 35, 60
Kafiye-i Müessese 53
Kafiye-i Mukayyede 9, 40, 41, 42, 59, 66
Kafiye-i
Mücerrede
Kafiye-i Mücerrede 1, 2, 3, 4, 8, 12, 18, 22, 36, 38, 43, 45, 51, 58, 61, 62, 63, 67

35 bk.
, 44/3, 44/4;
, 52/8
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 139
2.2. Eserin Muhteva Açısından İncelenmesi
2.2.1. Muhtevası
Çelebizade Ali İlmî Efendi’nin Nazm-ı Bedî isimli eseri, manzum sözlüklerin genelinde
olduğu gibi çoğunlukla isim, fiil ve sıfat türünden kelimeleri içermesinin yanı sıra fiillerin mazi,
müzari hallerini; çekimli isim ve fiilleri, deyimleri hatta cümleleri de içermektedir. Buna
ilaveten Çelebizade Ali İlmî Efendi eserinde, bazı manzum sözlüklerde de görüldüğü üzere dinî
terimlere, tasavvufî ıstılahlara, edebî bilgilere –mazmun, kinâyât, telmih vb.- kelime gruplarına
da yer vermiştir. Bu sebeplerle Nazm-ı Bedî, oldukça zengin bir muhtevaya sahiptir.
Eserde 1993 adet isim, fiil ve sıfat; 176 adet deyim; 97 adet çekimli isim ve fiil
bulunmaktadır. Eserin toplam kelime sayısı 2266’dır. Fakat şunu açıkça ifade etmek gerekir ki
eserdeki kelimelerin başlangıç seviyesi için olmadığı kanaatindeyiz. Eserin okuyucu için seçtiği
kelime kadrosundan anlaşıldığı kadarıyla bu eser yetişkinler için kaleme alınmıştır. Bunu eserin
kaynaklarından anlamak da mümkündür. Zira içinde nadir kullanılan kelime ve anlamların
bulunduğu Burhan-ı Katı’nın; yine Dihudâ’da dahi bulamadığımız kelimeler barındıran
Lehcetü’l-Lügat’ın, mübtedinin kullanacağı sözlükler olmadığı kanaatindeyiz. Mesela
“korkmak” kelimesinin karşılığı olarak Farsça’da kullanılan en yaygın kelime “ترسیدن “
(tersîden)’dir ve mübtedilere ilk öğretilmesi gereken kelimenin de o olması gerektiğini
düşünüyoruz. Oysa şair bunun yerine şu kelimeleri yazıyor:
Úorúmaú şemìden hem heyÀlìden hırÀsìden gibi
Daòi nehÀvìden imiş òavfa denilmişdir nihÀz (

, 19/9)
Yine “salınarak yürümek” manasına gelen en yaygın Farsça kelime, “خرامیدن “
(hırâmîden) iken şairin, bu manada esere aldığı kelimeler şunlardır:
Denìden daòi paòsìden kurÀzìden u lencìden
Tebaòtürle yürümek oldu naz u şìve àanc u munc (

, 9/6)
Bunların sayısını çoğaltmak mümkündür. Fakat biz başka bir yönden de eserin
yetişkinler için yazıldığını göstermek istiyoruz. Eserde bırakın çocukları, yetişkinler için dahi
müstehcen olan pek çok kelime kullanıldığına ve bu müstehcen kelimelerin kinayelerinin de
verildiğine tesadüf edilmektedir. Örneğin; hiç kimsenin, çocuklara kelime haznesi gelişsin diye
erkek ve kadın tenasül uzvu isimlerinin, çocuklar için bilinmesi gerekmeyen pek çok müstehcen
140* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
kelimenin ayrıntılı eş anlamlılar listesini çıkaracağına inanmıyoruz. 36 Bütün bu sebeplerden
hareketle Nazm-ı Bedî’nin, çocuklar için değil, yetişkinler için yazıldığı kanaatindeyiz.
Eserde ayrıca, okuyucunun Farsçanın cümle yapısını görmesi için dört kıt’ada, ilk
mısrası Türkçe ikinci mısrası Farsça veya Arapça olan beyitler de bulunmaktadır:
Bizim içün úapu aç ey Açıcı cennetden
Uftióa’l-bÀbe mine’l-òuldi lenÀ yÀ FettÀó (

, 7/11)
Böyle revnaúlı suòenler söylerim saña işit
Ìn çonìn rengìn suòenhÀ bÀ to mì gÿyem benÿş (
, 28/9)
2.2.2. Dil ve Üslubu
Nazm-ı Bedî, didaktik bir eser olması hasebiyle sade bir dile sahiptir ve eserde arkaik
kelime sayısı fazla değildir. Hem kıt’alarda hem de beyitlerde kullanılan kelimeler, akılda kolay
tutulabilmesi için konu ve anlam ilişkisi açısından ya birbiriyle alakalı, yakın yahut zıt anlamlı
kelimelerdir. Mesela eserin 18. kıt’asının tamamı akrabalık isimleri ile alakalı olduğu gibi beyit
içerisinde de belirli bir düzen söz kosunusudur:
Peyer baba birÀder dÀder ü Àmÿcedir evder
Anaya mÀm de òÀlÿ ùayıdır hem yegen aòder (

, 18/1)
Gülmek imiş òandìden ü òandìd güldü demedir
HÀjìden oldu aàlamaú aàla demek imiş behÀj (

, 19/2)
Yine müellif, klasik manzum sözlük üslubuna uygun bir şekilde, okuyucunun mısrayı,
beyiti kolay ezberleyebilmesi için merhun beyit yazmamaya gayret etmiştir.
2.3. Eserin Kaynakları
Manzum sözlük müellifleri eserlerini kaleme almadan önce mensur sözlüklerden kelime
derleme çalışmaları yapmışlar ve daha sonra derledikleri kelimeleri nazmetme yoluna
girmişlerdir. Bu bakımdan manzum sözlüklerin kaynakları mensur sözlüklerdir.
37 Çelebizade
Ali İlmî Efendi de Nazm-ı Bedî isimli eserini kaleme almadan önce Mütercim Asım Efendi’nin

36 Bu kelimeler için bk. (5/2), (7/5), (10/1), (12/5), (24/5), (24/6), (24/7), (25/7), (49/2), (49/3), (50/1), (65/1).
37 Öz-B, 71.
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 141
telif-tercüme eseri Tıbyân-ı Nafî der-Tercüme-i Burhân-ı Kat’ı 38 ve Şeyhulislam Esad
Efendi’nin Lehcetü’l-Lügat39 isimli mensur sözlüklerinden derlemeler yapmış, eserin kelime
kadrosunu oluşturmada bu eserlerden istifade etmiştir. Nitekim mukaddimede bu bilgi şöyle
geçmektedir:
Naômımıñ şÀhidi TıbyÀn oldu
Elde óüccet gibi BurhÀn oldu
Yazdıàım Lehce vü TıbyÀn’dandır
Bu cevÀhir ol iki kÀndandır (

, Mukaddime/111-112)
Şair, kimi zaman hangi kelimeyi hangi kaynaktan aldığını da açıkça yazmaktadır:
RÀtiyÀn çÀm saúızı zifte denür şÀmÀke
Yazdı BurhÀn’da úaùrÀnıñ adını şurpÿn (
, 57/6)
Nazm-ı Bedî’de istifade edilen diğer bir eser ise Tuhfe-i Vehbî’dir. Şair eserin
mukaddimesinde, daha önce bu eseri şerh ettiğini; onunla yetinmeyip onun gibi hatta ondan
daha güzel bir eser kaleme almak istediğini belirtir. Bu etkilenmenin dışında eserde Tuhfe-i
Vehbî’nin kaynak eser olarak da kullanıldığı görülmektedir:
Tuófe-i Vehbì’de yazmış “CÀm rÀ ber seng zen”
Tevbe eyle demeden olmuş kinÀye ãuç gunÀh (
, 64/13)
2. 4. Nazm-ı Bedî’den Örnekler
1

Úıùèa-ı şerèiyyedir revnaú-fezÀ
fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilün
- . - - / - . - - / - . -
1 Tañrı adı ile bÀ-nÀm-ı ÒudÀ
Kerdeem ÀàÀz úıldım ibtidÀ
Hem daòi óamd u åenÀ olmuş sipÀs

38 Mütercim Asım Efendi, Burhan-ı Katı, (hz. Mürsel Öztürk, Derya Örs), Ankara: TDK Yay., 2009.
39 Şeyhülislam Mehmed Esad, Lehcetü’l-Lügat, (hz. Ahmet Kırkkılıç), Ankara: TDK Yay., 1999.
142* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
Kerden etmekdir hemìşe dÀéimÀ
Tañrı’ya Ìzed denür YezdÀn-veş
Oldu şod pÀ-beste åÀbit bìfenÀ
Uyucu peyrev peyamber’dir resÿl
BÀverende oldu Müémin bil aña
5 HÀvuş ümmet hem cemÀèatdir gurÿh
Uyulan kesdir efendi pìşvÀ
Mescide mezgit denür bang-ı namÀz
De eõÀna hem durÿd oldu duèÀ
7 FÀèilÀtün úÀfiye servÀre’dir
Veznile buldu bu úıùèam intihÀ
15


Úıùèa-ı õÀl’ı oúu oldu şekerden de leõìõ
feèilÀtün / feèilÀtün / feèilÀtün / feèilün
. . - - / . . - - / . . - - / . . -
1 De ãıàınmaàa funÿden èArabìsi taèvìõ
Ruúye efsÿn u fusÿn oldu miåÀl-i teéòìõ
NÀtuvÀn úuvveti yoúdur deme mÀnend-i øaèìf
Daòi úuvvetsize bìzÿr denür miål-i vaúìõ
DÀşten dutmaàa denildi temessük-ÀsÀ
Atmaú endÀòten u öyle demekdir tenbìõ
Yüce bÀlÀ deme maènÀsına yüksek èÀlâ
Tìà-i kÿh oldu ùaàıñ sivrisi öyle óınõìõ
5 Úul demek bende vü lÀçìn daòi èabd u medìn
Hem girifte de ùutulmuş úula mÀnend-i aòìõ
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 143
Der şoden girmege denildi o maènÀda duòÿl
GoõerÀnìden imiş yaènì geçirmek tenfìõ
ÒˇÀce üstÀd40 demek oldu muèallim-ÀsÀ
Daòi şÀkirdiñ adı oldu efendi tilmìõ
8 FÀrisì vü èArabì ile úarışmış suòenim
Oúuyana gelür ol şìr ü şekerden de leõìõ
37

Bu úıùèam yÀd eden elbet maèÀrifle olur maèrÿf
mefÀèìlün / mefÀèìlün / mefÀèìlün / mefÀèìlün
. - - - / . - - - / . - - - / . - - -
1 è AãÀsı elde misvÀkı belinde arúasında ãÿf
MürÀyì ãÿfìdir sÀlÿs öyle olma sen mevãÿf
Daòi çirk-i riyÀdan pÀk-dÀmen pÀrsÀ olmuş
O èÀrifdir degil òalúıñ miyÀnında bili maèrÿf
Muóib maènÀsı feylÀ óikmete hem sÿf denmişdir
Óakìmiñ èilme óubbu olduàuyçün dendi feylÀsÿf
Denildi bÿm bayúuşa èimÀrat düşmanı úuşdur
Daòi ol bÿm-ı şÿmuñ bÿf derler ismine hem nÿf
5 Ügüye bÿma çÿkek derler aãóÀb-ı luàÀt ammÀ
Ügü kuf pek büyügü adına derler anıñ òarkÿf
Yaşamış sÀlòorde hem bunamışdır daòi fertÿt
Úoca úarıya konde pìr denmiş öyledir hem ùÿf
7 MefÀèìlün mefÀèìlün denür hebyÿn afyona
Feóamden åümme óamden41 olmadım anıñla ben meélÿf

40 Metinde “اسداد “şeklinde yazılıdır.
144* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
57

Oldu bu úıùèa-ı raènÀ da çü dürr-i meknÿn
feèilÀtün / feèilÀtün / feèilÀtün / feèilün
. . - - / . . - - / . . - - / . . -
1 Dendi cin ùutmuşa sÀyezede yaènì mecnÿn
Oldu dìvÀne deli úayda sezÀdır o cünÿn
Añla Àzÿn demek ancılayın maènÀsı
Bunculayın deme mefhÿmu da olmuş eydÿn
Rengden renge girer bu mütelevvin óayvÀn
Dehre teşbìh olunur adı imiş bÿúalemÿn
MuùlaúÀ esb ata dendi yola lÀyıú rehvÀr
Daòi maèşÿúa-ı FerhÀd’ıñ atıdır Gulgÿn
5 Baãúın etmek deme maènÀsı şebìòÿn kerden
Gece çÀpÿlunuñ adına denildi şebòÿn
RÀtiyÀn çÀm saúızı zifte denür şÀmÀke
Yazdı BurhÀn’da úaùrÀnıñ adını şurpÿn
Çörek otuna de sìsÀn u yüzerlik de sipend
Kekike dendi şuturpÀ daòi zìre kemmÿn
8 FÀèilÀtün feèilÀtün şu benim manôÿmem
Rişte-i naômda mÀnende-i dürr-i meknÿn
64
Úıùèa-ı hÀ’da muvaffaú úıldı bu èabdin İlâh
fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilün
- . - - / - . - - / - . - - / - . -

41
(olsun hamd Sonsuz” (فحمدا ثم حمدا”
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 145
1 äÀóib-i taòt u serìre dendi şimdi pÀdişÀh
äÿret-i maènÀda miålinden olan mümtÀz şÀh
PÀdişeh kişver-HudÀ’dır òÀn-ı òÀnÀn hem vezir
Daòi mollÀ’dır efendi mìr beg èasker sipÀh
Oldu bÿb endìn42 çadır perve-ÀsÀ maènìde
Pek büyük çadır demek òargÀh otÀúdır bÀrgÀh
PÀygÀh olmuş pÀbÿçluú yaèni ãadrıñ øıddıdır
Hem daòi iskemle vü kürsì demekdir zìrgÀh
5 PÀdişÀh-ı èÀlemiñ nÀsa èinÀyet etdigi
BÀberÀt-ı şehriyÀrì dirlige de nÀn-ı şÀh
Şol küçük ev kim yapılmış Óaøret-i Yaèúÿb içün
Külbe-i aózÀn’dır pìrÀylardı anda Àh
Tekye-ÀsÀ hem daòi celb-i rıôÀ-yı Óaúú içün
Yapılan beytiñ adı olmuş işitdim òÀniúÀh
ÇÀşt úuşluú vaútidir hem öyle vaúti nìmrÿz
ŞÀm aòşam şeb gece vaút-i seóerdir bÀmgÀh
Tañ yerine dendi vÀretgÀh u aydın rÿşenÀ
Hem sepìdì aúlıú oldu ãubó-ı kÀõibdir pegÀh
10 Otlaàa denmiş çerÀmìn u çerÀgÀh öyledir
Hem denilmişdir ota fÀfìr43 mÀnend-i giyÀh
De kulÿte úavuàa pìçÀn ãar lÀmÀ ãarıú
Úoy başa ber ser benih úalpaú demekdir hem kulÀh
Tuófe-i Vehbì’de yazmış “CÀm rÀ ber seng zen”

42 Metinde “اندین پوب “şeklinde yazılıdır.
43 Metinde “فاقیر “şeklinde yazılıdır.
146* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
Tevbe eyle demeden olmuş kinÀye ãuç gunÀh
Mescide mezgit denür bÀng-ı namÀz olmuş eõÀn
Dendi guldeste minÀre adına daòi munÀh
14 FÀèilÀtün fÀèilÀtün ben ãıàındım Tañrı’ya
Var mıdır óaãn-ı ÒudÀ’dan özge bir cÀ-yı penÀh
Sonuç
Farsça-Türkçe manzum sözlüklerimizden olan ve Çelebizade Ali İlmî Efendi tarafından
1224 (m. 1809-10) yılında telif edilen Nazm-ı Bedî, 115 beyitlik bir mukaddime, 710 beyite
tekabül eden 68 kıt’a, 104 ve 12 beyitlik 2 mesnevi ve 9 beyitlik bir hatime olmak üzere
toplamda 946 beyitten müteşekkildir. Eserde 1993 adet isim, fiil ve sıfat; 176 adet deyim; 97
adet çekimli isim ve fiil bulunmaktadır. Eserin toplam kelime sayısı 2266’dır. Eser yazılırken
Mütercim Asım Efendi’nin telif-tercüme eseri Tıbyân-ı Nafî der-Tercüme-i Burhân-ı Kat’ı ve
Şeyhulislam Esad Efendi’nin Lehcetü’l-Lügat isimli mensur sözlüklerinden derlemeler
yapılmış, eserin kelime kadrosunu oluşturmada bu eserlerden istifade edilmiştir.
Ayrıca eserin incelenmesi ile birlikte manzum sözlüklerin hepsinin sıbyan ve
mübtediler için yazılmadığı; yetişkinler için de manzum sözlüklerin yazıldığı sonucuna
ulaşılmıştır. Zira eserde içinde nadir kullanılan kelime ve anlamların bulunduğu Burhan-ı
Katı’nın; yine Dihudâ’da dahi bulamadığımız kelimeler barındıran Lehcetü’l-Lügat’ın,
mübtedinin kullanacağı sözlükler olmadığı kanaatindeyiz. Yine eserde bırakın çocukları,
yetişkinler için dahi müstehcen olan pek çok kelimenin kinayeleri ile birlikte gösterildiğine
tesadüf edilmektedir.
Bu hâliyle Nazm-ı Bedî’nin, manzum sözlük geleneğimizin önemli bir halkası olduğu
aşikârdır. Yine içerdiği kelime sayısı bakımından da benzerlerinin pek çoğundan üstün olması
ile önemli bir eser konumundadır.
Kaynaklar
Ahmet Vefik Paşa (2000). Lehce-i Osmânî. (hz. Recep TOPARLI). Ankara: TDK Yay.
Akçay, A.İ. (2011). Türk edebiyatında manzûm Akâidnâmeler: İnceleme-Metin.
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bursa: Uludağ Üniversitesi.
Aksan, D. (2003). Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim). Ankara: TDK Yay.
Manzum Sözlük Geleneğimizin Kayıp Halkası: Nazm-ı Bedî
TAED 55* 147
Akyürek, A.R. (2003). Tuhfe-i Remzî. (hz. Ahmet KARTAL). Ankara: Akçağ Yay.
Alıcı, L. (2004). Tezkirelere Göre Kahramanmaraşlı Divan Şairleri. KSÜ Sosyal Bilimler
Dergisi. 1(2), 56-63.
Alıcı, L. ve G. (2014). Maraşlı divan şairlerinden Çelebizade Ali İlmî ve Gebelizade Rahmî.
Kahramanmaraş: Noya Medya.
Alparslan, Y. vd., (2009). Türk Edebiyatında Maraşlılar. Kahramanmaraş: Ukde Yay.
Alparslan, Y., Yakar, S. (2011). Eski Maraş’ta Âlim Çıkarmış Aileler. Kahramanmaraş: Ukde
Yay.
Beydilli, K. (2009). “Selim III”. DİA, İstanbul, 36, 420-425
Bursalı Mehmet Tahir (1138) , Osmanlı müellifleri 1-3. İstanbul.
Çelebizade Ali İlmî. Nazm-ı Bedî, Ankara Üniversitesi DTCF Kütüphanesi No: Üniversite 24.
Çiftçi, C. (2000). Maraşlı Şairler Yazarlar Âlimler. İstanbul: Kitabevi.
Değirmençay, V. (2013). Farsça Şiir Söyleyen Osmanlı Şairleri. Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Yay.
Duralı, Ş. T. (2013). Omurgasızlaştırılmış Türklük. İstanbul: Dergâh Yay.
Gözitok, M.A. (2014). Deli Birâder Gazâlî ve Miftâhu'l-Hidâye isimli eseri. A. Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED]. 52, 105-139.
İmamoğlu, A. H. (1993). Farsça-Türkçe manzum sözlükler ve Şahidî’nin sözlüğü.
Yayınlanmamış Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kılıç, A. (2001). Manzum Sözlüklerimizden Manzûme-i Keskin. Kayseri ve Yöresi Kültür,
Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni Bildiriler (12-13 Nisan 2001),. I, Kayseri, 441-447.
Kılıç, A. (2006). Klâsik Türk Edebiyatında Manzum Sözlük Yazma Geleneği ve Türkçe-Arapça
Sözlüklerimizden Sübha-i Sıbyan (Metin). Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20, 65-77.
Kılıç, A. (2006). Türkçe-Arapça Manzum Sözlüklerden Sübha-i Tıbyân -1- (İnceleme), Turkish
Studies. 1(2), 85-104.
Mesud Lutfî Efendi (2013). Tuhfe-i Lutfî. (hz. Ahmet TANYILDIZ). İstanbul: Akademik
Kitaplar.
Muhtar, Cemal (1985). İslam’da Sözlük Çalışmaları. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi. İstanbul. 3, 363-370.
Mütercim Asım Efendi (2009). Burhan-ı Katı.(hz. Mürsel ÖZTÜRK, Derya ÖRS). Ankara:
TDK Yay.
Öbek, A. İ. (2009). Tarihî Türk Sözlükçülüğünde Dönüm Noktası (Büyük) Türk Lügati. Turkish
Studies, 4(4), 845-855.
Öz, Y. (2010). Tarih boyunca Farsça-Türkçe sözlükler. Ankara: TDK Yay.
148* TAED
55 Mehmet Akif GÖZİTOK
Özalp, Ö. H. (2010). Tuhfe şârihi Hayatî Ahmed Efendi -şiirleri, kütüphanesi ve Tahâfüt-i
Müstahrece’si-. İstanbul: Özgü Yay.
Sünbülzâde Vehbî (1990). Tuhfe-Farsça-Türkçe manzum sözlük-. hz. Turgut Karabey-Numan
Külekçi. Erzurum: A.Ü Yay.
Şeyhülislam Mehmed Esad (1999). Lehcetü’l-Lügat. (hz. Ahmet KIRKKILIÇ). Ankara: TDK
Yay.
Tuman, Mehmet Nâil (2001). Tuhfe-i Nâilî divan şairlerinin muhtasar biyografileri. (hz. Cemal
KURNAZ, Mustafa TATCI). Ankara: Bizim Büro Yay.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1981). İlmî Ali Efendi (Çelebizâde). 4, İstanbul: Dergâh
Yay.
Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2005). İlmî. 5. Ankara, AKM Yay..
Yurtseven, N. (2003). Türk Edebiyatında Arapça-Türkçe Manzum Lügatler ve Sünbülzâde
Vehbî’nin Nuhbe’si. Yayımlanmamış Doktora tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE.
Resim 1: Nazm-ı Bedî Ankara Üniversitesi DTCF Kütüphanesi No: Üniversite 24 1b-2a.

Konular