HALİD ZİYA UŞAKLIGİL’IN Ş. KUTLU TARAFINDAN SADELEŞTİRİLMİŞ MAİ VE SİYAH’I ÜZERİNE BAZI TESPİTLER

DOĞAN, E. ve MEMİC, E. (2016). Halid Ziya Uşaklıgil’ın Ş. Kutlu Tarafından Sadeleştirilmiş Mai ve
Siyah’ı Üzerine Bazı Tespitler. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 5(2), 720-739.
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE

HALİD ZİYA UŞAKLIGİL’IN Ş. KUTLU TARAFINDAN SADELEŞTİRİLMİŞ MAİ
VE SİYAH’I ÜZERİNE BAZI TESPİTLER
Enfel DOĞAN
Eldina MEMİC
Geliş Tarihi: Şubat, 2016 Kabul Tarihi: Haziran, 2016
Öz
Bir dildeki göstergeleri, yalınlaştırma ve güncelleştirme amacıyla aynı dil
içinde başka göstergelerle söyleme işlemine dil içi çeviri adı verilmektedir
(Göktürk, 1978: 60). ‘Dili eskimiş’ eserlerdeki kelime ve cümlelerin
yenileriyle değiştirilmesi olarak dil içi çevirinin Türk kültür hayatındaki rolü
çok önemlidir. Yeni neslin anlayabileceği bir şekilde eseri yeni dilde yeniden
yazmak oldukça zor ve sorumluluk gerektiren bir görevdir. Eserin özünden
uzaklaşmadan, yazarın asıl vermek istediği motif, duygu, anlam ve
düşünceler kaçırılmadan yapılması gereken narin çalışmadır. Diller arası
çeviride, çevirmen kendini iki dil arasında bir yaratıcı gibi düşünebilirken, dil
içi çeviri bu özgürlüğü tanıyamaz. Bu çalışmada Servet-i Fünûn romanının en
büyük şahsiyetlerinden Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah” romanının
1942 tarihli baskısıyla 1988 tarihli baskısı karşılaştırılarak Şemsettin Kutlu
tarafından yapılan sadeleştirmenin hangi ölçüde ve ne şekilde olduğu tespit
edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Dil içi çeviri, Sadeleştirme, Değiştirmeler,
Çıkarmalar, Eklemeler.
SOME FINDINGS OF HALİD ZİYA UŞAKLIGİL'S NOVEL 'MAİ VE
SİYAH (THE BLUE AND THE BLACK) SIMPLIFIED BY
ŞEMSETTİN KUTLU
Abstract
Intralingual translation means expressing indicators in one language with
different indicators within same language in order to simplify and modernize
certain literary works or scripts. Role of intralingual translation with
changing words and sentences in order to modernize them, is very important
in literary works in Turkish culture with old fashioned expressions.
Transcription of old literary works in a way that young generations would
understand it is really hard and responsible. It is very hard to achieve loosing
meaning, motives, feelings and importance of that literary work that has been
translated. While we can call a creator - person who translates from one
language to another, intralingual translation doesn't give you that kind of
freedom. In this work, analysis of literary work written in year 1942 and
1988, Mai ve Siyah written by Halit Ziya Uşaklıgil is discussed. This is one

 Bu makale, Doç. Dr. Enfel Doğan’ın danışmanlığında Eldina Memic tarafından kaleme alınan “Halid Ziya
Uşaklıgil’in Ş. Kutlu Tarafından Sadeleştirilmiş Mai ve Siyah’ı Üzerine Bir İnceleme” başlıklı yüksek lisans tez
çalışmasından kısaltılarak ve birtakım düzenlemeler yapılarak hazırlanmıştır.
 Doç. Dr. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, enfel@istanbul.edu.tr.

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi.
eldina.memic90@gmail.com.

721 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
of the biggest representatives of Servet-i Fünûn novels, hence we tried to
determine in which way and how much did Şemsettin Kutlu simplify these
literary works.
Keywords: Intralingual translation, Simplification, Replacements,
Extractions, Additions.
Giriş
a) Servet-i Fünûn Dergisi ve Topluluğu Üzerine1
Servet-i Fünûn edebiyatının oluşmasında adını aldığı dergi 27 Mart 1891 tarihinde D.
Nikolaidi’nin sahip olduğu Servet gazetesinin eki olarak çıkmaya başlamıştır. Hem derginin
çıkması hem de derginin adı konusunda Recaizade Mahmud Ekrem'in Mekteb-i Mülkiye’den
öğrencisi Ahmet İhsan’nın katkısı büyük olmuştur. İlk sayılarda genellikle başta Ahmet İhsan’ın
olmak üzere Ahmet Rasim’in, Nabizâde Nâzım’ın, Mahmud Sadık’ın ve Dr. Besim Ömer’in
kaleme aldıkları yazılar görülmektedir. 1893 yılında sonra batılı yazarların eserlerinden çeviriler
ve Halid Ziya Uşaklıgil’in hikâye denemeleri de çıkmaya başlamıştır.
İsminden anlaşılacağı gibi, başlangıçta daha çok fennî yazılara yer veren Servet-i Fünûn
dergisi, bu edebî topluluğun oluşmasında büyük emeği olan Tevfik Fikret’in yazı işleri
müdürlüğüne getirilmesinden sonra edebiyat ve sanat dergisi olmakla kalmayarak Türk
edebiyatının modernleşme sürecine çok önemli katkısı olan bir yayın hâline gelmiştir. Tevfik
Fikret’in ardından Halid Ziya Uşaklıgil, Cenâb Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahid gibi
büyük bir sanat aşkına sahip olan gençlerin de dergiye katılmasıyla Servet-i Fünûn Topluluğu
kurulmuştur. Servet-i Fünûn etrafında toplanan bu gençler Tanzimat’ın ikinci neslinden beri
Batı edebiyatından ve en çok Fransız edebiyatından örnek alarak yazılmaya başlayan şiir,
roman, öykü ve tiyatro eserlerinin etkisiyle kısa zamanda Avrupaî şiirler, öykü ve roman
tefrikalarını yazmaya başlamışlardır.
Şiirde Tevfik Fikret, Cenâb Şahabbetin, Ali Ekrem, Süleyman Nazif; roman ve
hikâyede de Halid Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit ve Mehmet Rauf gibi isimleri bünyesinde
bulunduran Servet-i Fünûn edebî hareketi büyük başarı kazanmıştır.
Servet-i Fünûn’un getirdiği yeniliklerin arasında dil karşısındaki tutumları öne
çıkmaktadır. Fransız şiirinden alınan yeni türleri ifade etmek için yetersiz olan eski kelimeler
sözlüklerden alınarak onları yeni terkiplerle birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Halk diliyle
yazma geleneği bir kenara itilmiş, konuşma dilinden uzak, Servet-i Fünûncular arasında
anlaşılan saklı bir şiir dili ve üslûp meydana gelmiştir. Hâlâ ayakta olan eski edebiyat taraftarları

1 Bu bölüm hazırlanırken Kenan Akyüz’ün Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923) (Ankara, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, No: 284, 1979.), Ali İhsan Kolcu’nun Servet-i Fünûn
Edebiyatı (Ankara, Salkımsöğüt Yayınları, 2005) ve İsmail Parlatır’ın koordinatörlüğünde hazırlanmış olan Servet-i
Fünûn Edebiyatı (Ankara, Akçağ Yayınları, 2006) isimli çalışmalar kullanılmıştır.

722 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Servet-i Fünûncuları eleştirerek Fransız edebiyatına aşırı bağlı oldukları, yazdıkları eserlerin
orijinal olmaması, kullandıkları dil ve üslûbun halktan uzak olması ve Türk şiirini anlaşılmaz
hale getirdikleri için onları suçlamışlardır. Ahmet Mithat de 14 Mart 1897 tarihinde yazdığı
Dekadanlar başlıklı makalesinde Servet-i Fünûncuların konuşma dilinden uzaklaştıklarını ifade
ederek onları eleştirmiştir.
Servet-i Fünûn edebiyatının roman türündeki en önemli ismi kuşkusuz Halid Ziya’dır.
Onun Mâi ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar ve Nesl-i Ahîr romanları edebiyatımızda hem
üslûp açısından, hem realizm, natüralizm hem de psikolojik gerçekçilik açısından yeni açılımlar
getirmiş eserlerdir. “Bizde asıl romancılık Halid Ziya ile başlar” (Tanpınar, 1969: 296).
b) Mai ve Siyah Romanının Basımları Üzerine
Mai ve Siyah romanı Mayıs 1896 ile Mart 1897 tarihleri arasında Servet-i Fünûn
dergisinde tefrika edilmiş; daha sonra eski alfabeyle farklı basımları yapılmıştır. Dil ve üslûp
olarak Halid Ziya’nın mensubu olduğu Servet-i Fünûn akımının anlayışını en koyu biçimde
yansıtmaktadır.
Halid Ziya Uşaklıgil, Servet-i Fünûn yıllarında Osmanlıcanın zor bir dil olmadığını,
Arapça ve Farsça unsurları dilden çıkarmanın imkânsız olduğunu, Arapça ve Farsça kökenli
kelimelerin Türkçe karşılıklarının verilmek istenen anlamlardan uzak olduğunu savunmuştur.
İstanbul lisanını anlamıyorlar diye bütün Osmanlılara Uygurca mı, Tatarca mı
öğretmeğe teşebbüs olunacak, bütün bu fakr u mahdudiyetiyle öyle bir lisanı
öğrenmeğe teşebbüs edeceğimize bugünün latif, güzel Osmanlıcasını öğretmeğe
çalışmak elbette müreccahtır (Timurtaş, 1963: 92).
Ancak daha sonraları 1908 yılında yazdığı bir makalede, bu görüşlerinden farklı ifadeler
kullanmıştır. Ayrıca mensubu olduğu Servet-i Fünûn akımı tesiriyle ve Arap harfleriyle kaleme
aldığı Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah, Bir Ölünün Defteri gibi eserlerini yeni Türk harfleriyle ve
halkın anlayabileceği sade bir dille yeniden yayımlamıştır. Mai ve Siyah romanının 1942
basımındaki 'Birkaç Söz' adlı önsözünde kendisi tarafından yapılan Mai ve Siyah’ın
sadeleştirmesinde kullanılan yöntemi şöyle açıklamıştır:
Mai ve Siyah için sadeleşdirilmesi ve yeni yazı ile tekrar basılması hakkında ısrar
edenler olduğu gibi eserin, yeni yazı ile basılmasına değil, fakat sadeleşdirilmesine
i'tiraz edenler de bulundu. Eser eski halinde mevcud olmakda devam ediyor, eğer
ona genç nesil de rağbet edecekse yeni yazı ile basılması bir zaruret demek oluyor,
bu takdirde de sadeleşmesine şiddetle lüzum var; mademki yeni nesle mahsus
olacakdır, lisanını onun kabul edebileceği bir şekle sokmak teşebbüsün tabi'î bir
icabı demekdir.

723 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Ancak sadeleşdirmek için ne yapdım: Terkibleri, me'nus olmayan kelimeleri, ağır
cümleleri bugünün zevkine uydurmak istemedim. Üslüba, ibarelerin inşa tarzına,
velhasıl eserin bünyesine asla dokunmadım. Aksine hareket, kitabı esas
mahiyetinden soymak olurdu.
Terkibleri ve kelimeleri değişdirirken bunların hayale a'id olan vasıflarını açık lisan
ile mugaza etdim. Hattâ meselâ: ‘Baranı elmas’, ‘Baranı dürrisiyah’ terkiblerini,
sonra hikâyenin kahramanı şa'irin kendi şivesinde kullandığı ta'bir ve terkibleri
bırakdım. Bunlara dokunmak mümkin değildi. Kitabda kalan lugatleri yeni nesilden
me'nus bulmıyanlar olabilir, fakat i'tikadımca yenilik, lisanını, yenisi kadar eskisini
de, bilmemek değildir. Hiç bir milletde hiç bir münevver genç yokdur ki kendi
lisanının geçmişine vakıf olmasın.
Yapılan işe da'ir fazla izahata lüzum görmüyorum, vücude gelen eser işin mahiyetini
göstermeğe kâfidir.
İmlâ için de birkaç söz ilâve edeceğim:
Görülecek ki imlâda kendimce muvafık bulduğum değişiklikler var. İctihad kapısı
kapanmamış olduğundan ben görüşme ve söyleyişime göre yazdım, netekim bir
taşra çocuğu da kendi telaffuzuna göre bir imlâ kullanmakdadır ve kullanacakdır.
Hiç kimseye “Beni taklid ve bu tarzı ta'kib ediniz!” diyecek salâhiyete malik olmak
iddi'asında değilim, ancak kendi nefsime ta'allûk eden salâhiyetle kana'at ediyorum
(Uşaklıgil, 1942: V-VI).
1930, 1940 ve 1950'lerde Hilmi Kitabevi tarafından basılan, Uşaklıgil’in sadeleştirdiği
metinde sözlük veya dipnot vb. açıklamalar kullanılmadığı için metnin ne ölçüde
sadeleştirildiğini gösterecek hiçbir belirti bulanmamaktadır. Halid Ziya’nın kendi eseri üzerinde
yaptığı sadeleştirme üzerine Yusuf Tepeli bir kitap hazırlamış ve yapılan sadeleştirmeleri tek tek
tespit etmiştir.
Halit Ziya sadeleştirme yaparken kelimelerin Türkçe kökenli olması konusunda
ısrarlı davranmamış, ancak dil bilgisi kurallarını büyük ölçüde Türkçeleştirmiştir.
Farsça dil bilgisi kurallarıyla kurulmuş kavram ilişkilerini Türkçeleştirirken kavram
işaretlerini de Türkçe veya “munis” olarak kabul ettiği alıntı kelimelerle
değiştirmiştir (Tepeli, 1999: 257).
1960 ve 1970’lerde İnkılap ve Aka tarafından basılan, Şemsettin Kutlu’nun
sadeleştirdiği metin; dipnotlar, metin içindeki parantezler ve eserin sonundaki sözlüğü
içermektedir. Ancak değiştirilen, çıkarılan ve eklenen bilgilerin büyük kısmının belirtisine
rastlanmamaktadır.

724 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
2001 yılında Özgür Yayınları tarafından basılan ve Enfel Doğan tarafından yayına
hazırlanan metinde esere fazla müdahale edilmemiştir. Romanın bizzat Halid Ziya Uşaklıgil
tarafından sadeleştirilen ve Hilmi Kitabevi tarafından basılan 1938 yılı baskısı esas alınarak bu
eserdeki bilinmeyen kelime, terkip ve ibarelerin anlamları köşeli parantezler içinde verilmiştir.
1938 baskısında kaldırılan “izafet kesre”leri ise yeniden konulmuştur. Kelime veya terkiplerin
tek tek karşılıkları yerine, cümle içindeki işlevine ve anlamına uygun olmasına dikkat edilmiştir.
Açıklanması gereken kelimeler ise dipnotlarda verilmiştir.
c). Dil İçi Çeviri Üzerine
Genellikle “bir metni bir dilden başka bir dile çevirme, tercüme etme” şeklinde tarif
edilen çeviriler sadece diller arasında yapılan bir eylem değildir. Tarihî lehçelerden çağdaş
lehçelere çeviriler, çağdaş lehçeler arasında yapılan çeviriler, ‘dili eskimiş’ eserlerin
düzenlemelerden geçirip üslubunda değişikliler yapılarak yeniden yayımlama işlem süreci dil içi
çeviri olarak adlandırılmaktadır.
Kaynak dildeki bir iletinin yeni sözcüklerle söylenmesi olarak da ifade edilebilecek
olan dil içi çeviriye verilecek örneklerin başında, bir uzmanlık diliyle yazılmış bir
metnin herkesin anlayacağı biçimde basitleştirilerek yeniden yazılması gelir.
Nitekim dil içi çeviri uygulamalarında özellikle üç nokta dikkat çekicidir. Çeviriyle
ilgili söylenecek şeylerin başında tek tek sözcüklerin değil, metinlerin; hatta
bağlamların çevrildiğidir. Oysa Türkçe eserlerin dil içi çevirilerinde metinler bütün
olarak gözetilmemekte, sadece ‘eski’ ve ‘yabancı’ olduğu düşünülen sözcükler
‘yeni’leriyle değiştirilmektedirler. İkinci sorun, 'çevirisi' yapılan sözcüklerin
dilimize ne kadar 'yabancı' olduğudur. Genç kuşağa 'yabancı' gelen kimi sözcükler
daha yaşlı kuşağın belleğinde eskiller / eskil biçimler (archaism) olarak
yaşamaktadır. Dikkati çeken üçüncü nokta ise, Türkçede sadeleştirme adı altında
yapılan çevirilerde, çevirmenin metinde sadece dil düzeyinde değişiklikler yapması
değil, yabancı dillerden yapılan çevirilerde görülenden çok fazla oranda metin dışı
bilgileri metne eklemesidir (Berk, 2005: 141-142).
Yeni Türk edebiyatında dil içi çeviri olarak adlandırabileceğimiz çalışmalar, Arap
harfleriyle veya Latin alfabesiyle yazılmış bir eseri “dili eskidiği, kelimeleri
anlaşılmadığı, okuyucuya ulaşamadığı” gibi gerekçelerle birtakım düzenlemelerden
geçirerek yeniden yayımlama işlemleridir. Bu yayımlama işlemlerinde değişik
yöntemlerin uygulandığı görülmekte: paralel metinler hâlinde hem yeni harfli
(ancak) eski dilli hem de sadeleştirilmiş metinlerin verilmesi, doğrudan doğruya
sadeleştirme yapılması, eski dilli metnin üzerine parantez içerisinde veya
dipnotlarda kelime karşılıklarının verilmesi gibi (Doğan, 2011:3).

725 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
1830’lardan bu yana süregelen, uygarlık değiştirmeye bağlı olan dil çalışmaları
sonucunda edebî eserler okunamama ve anlaşılamama tehlikesiyle yüz yüze kalmıştır. Bu
eserlerin dilinin güncelleştirilmesinin ilkini Halid Ziya Uşaklıgil, yazılışlarından yarım yüzyıl
sonra, romanlarının dilini sadeleştirip yeniden yayımlayarak yapmıştır. Halid Ziya, kelimeleri,
terkipleri, ağır cümleleri bugünün diline tercüme ederken üsluba ve eserin bünyesine
dokunmadığını söylüyordu. Fahrettin Arslan “Dil içi Çeviri ve Gençliğe Hitabe” isimli
makalesinde Halid Ziya’nın yaptığı sadeleştime şöyle değerlendirmektedir:
Söyledikleriyle yaptıklarına örnek olarak, Mai ve Siyah’ın ilk basımı (1897) ile
sadeleştirilmiş basımının ilk cümlelerini alıyoruz: “Bir gün, “Mirat-ı Şuun” sahib-i
imtiyazı Hüseyin Baha Efendi, matbaaya çehresinde bir şaşaa-i fevkalade
parıldayarak girdiği zaman dört nüshadan beri devam eden sanayi-i dahiliye
makalesinin altına intiha kelimesinin ya’sını bitmez tükenmez bir hatt-ı medid
suretinde çekmekle meşgul olan sermuharrir Ali Şekib’e demiş idi ki…:” ve 1945
basımındaki dil ise şöyle verilmistir: “Birgün, Mira’ti Şuun sahibi imtiyazı Hüseyin
Baha efendi, matbaaya çehresinde bir başka sevinç parıldıyarak girdiği zaman dört
nüshadan beri devam eden “Dahili sanatlar” makalesinin altına son kelimesini iri bir
yazı şeklinde karalamakla meşgul olan başmuharrir Ali Şekibe demiştiki…” İki
metin karşılaştırıldığında, Halit Ziya’nin söylediğinin aksine, kelime, terkip ve
cümle yapısının ötesinde, kültürel ögelerde de değişiklikler olduğu görülür.
Alıntının sonunda: “Son kelimesini iri bir yazı şeklinde karalamakla” diye verilen
yeni biçimin, özgün metinle hiçbir ilgisi yoktur. Yapılan bir sadeleştirme değildir.
Kültürel yapı verilememiştir. Bir edebiyat okurunun, özellikle de edebiyat
araştırmacısının yeni metni kullanması düşünülemez (Arslan, 2011: 128).
Servet-i Fünun topluluğunun önde gelen romancılarından Mehmed Rauf'un (1875-1931)
Servet-i Fünûn dergisinde, 7 Haziran 1900-14 Mart 1901 tarihleri arasında 482-522. sayılar
arasında tefrika edilen Eylül'ün kitap olarak eski harflerle üç baskısı mevcuttur. Enfel Doğan'ın
Diliçi Çevirisi ve Mehmed Rauf’un Eylül Romanında Yaptığı Diliçi Çevirisi Üzerine(Türkbilig,
2011: 1- 21) başlıklı makalesinde eski harfli birinci baskıyla üçüncü baskıyı karşılaştırarak
Mehmed Rauf‟un kelimelerde, kelime gruplarda ve cümlelerde yaptığı “değiştirme, ekleme ve
çıkarma”ları incelemiştir.

726 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Şemsettin Kutlu’nun Halid Ziya Uşaklıgil'in Mai ve Siyah Adlı Romanı Üzerinde
Gerçekleştirdiği Sadeleştirme2
1. Değiştirmeler
1.1. Eklerde Yapılan Değiştirmeler
Arkadaşlarının şaireyn diyerek alay etdikleri (1942: 2) > Arkadaşlarının şaireyin (iki
şair) diye alay ettikleri (1988: 8).
Eğlenmeğe, gülmeğe, bağırmağa vesile arayan(1942: 5) > Eğlenmek, gülmek,
bağırmak için fırsat arayan (1988: 11).
Zaten size meslek değiştirmeğe (1942: 7) > Zaten size karşı olan görüşümü ve
tutumumu değiştirmek için (1988: 12).
En gönül okşayan vadilerde dolaşarak (1942: 8) > En gönül vadilerden dolaşarak
(1988: 13).
Tutuşmuş kadar parlak çehresi (1942: 8) > Tutuşmuş kadar parlayan yüzü (1988: 13).
Bir ucundan tutulsa da silkilse (1942: 9) > Bir ucunda tutulsa da silkelense (1988: 14).
1.2. Türkçe Kelimelerde Yapılan Değiştirmeler
1.2.1. Türkçe / Türkçeleşmiş Kelimeyi Türkçe Kelime ile Karşılaması
Sanki burada bulunanları bir cazibedairesi içine almışdı... (1942: 10) > Sanki orada
bulunanlara bir çekim-çekicilikdairesi içine almıştı... (1988: 15).
Öyle bir hale geldi ki hiç söylememiş... (1942: 11) > Öyle bir hale geldi ki hiç
konuşmamış...
Herkes söylüyor (1942: 3) > Herkes konuşuyor (1988: 9).
Onu bekliyerek burada kaldıklarını hatırladılar (1942: 5) > Onu bekleyerek burada
kaldıklarını akıllarına getirdiler (1988: 10).
Tepsinin üstünde yalnız bir fincan fazla kalmışdı. (1942: 5) > Tepsinin üzerinde yalnız
bir fincan fazla kalmıştı (1988: 11).
Hattâ aksine delâlet edecekbir şey görsem (1942: 7) > Üstelik tam tersine bir izlenim
bırakacak bir şey görsem (1988: 12).

2 Bu bölüm hazırlanırken Yusuf Tepeli’nin Halit Ziya’nın Mai ve Siyah’ta Yaptığı Sadeleştirme Üzerine Bir İnceleme
(Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum 1999, VIII + 261 s.) isimli çalışmasında ve Enfel Doğan’ın “Diliçi Çeviri
ve Mehmed Rauf’un Eylül Romanında Yaptığı Diliçi Çevirisi Üzerine” (Türkbilig, 2011 / 21: 1-21) isimli
makalesinde ortaya koydukları şablondan yararlanılmıştır.

727 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
1.2.2. Türkçe kelimeyi Fransızca kelime ile karşılaması
Uzakdan kahve getiren uşağı gösterdi (1942: 5) > Uzaktan kahve getiren garsonu
gösterdi (1988: 10).
Uşak mütereddid bir nazarla etrafına bakdı (1942: 5) > Garson kararsız bir bakışla
yanına yöresine bakındı (1988: 11).
1.3. Arapça Kelimelerde Yapılan Değiştirmeler
1.3.1. Arapça Kelimeyi Türkçe Kelime ile Karşılaması
Bir kaide altına alınamaz nağmeler olur ki... (1942: 10) > Bir kural altında alınamaz
ezgiler olur ki... (1988: 15).
Haniya fecirden evvel âfaka hafif bir renk imtizacile dağılmış... (1942: 10) > Hani ya
tan ağarmasından önce ufuklara hafif bir renk katışımıyla dağılmış.... (1988: 15).
Nazarlara buseler serper... (1942: 10) > Gözlere öpücükler serper... (1988: 15).
Haniya bazı gözler olur ki... (1942: 10) > Hani ya kimi gözler olur ki... (1988: 15).
Hissiyatı yutar... (1942: 10) > Duyguları duygulanmaları yutar... (1988: 15).
İşte bir lisan istiyoruz ki onda o nağmeler... (1942: 10) > İşte (öyle).bir dil istiyoruz ki
onda o ezgiler... (1988: 15).
Bir gencin ümidle parlayan nazarına saklansın... (1942: 10) > Bir gencin umutla
parlayan bakışına saklansın... (1988: 15).
Bir lisan... (1942: 10) > Bir dil... (1988: 15).
Bir lisan ki sanki tamamile bir insan olsun... (1942: 10) > Bir dil ki sanki bütünüyle
bir insan olsun... (1988: 15).
Ahmed Cemilin titreyen sesinde terennüm eden saf ahenk dehanın sihir asasına temas
etmiş zannedilen çehresinde parlayan bir saniha yıldızı... (1942: 10) > Ahmet Cemil’in titreyen
sesinde ezgilenen katkısız ahenk dâhililiğin büyülü değneğine değmiş sanılan yüzünde parlayan
bir esinleme yıldızı... (1988: 15).
Lambanın hafif ziyası... (1942: 10) > Lambanın hafif ışığı... (1988: 15).
Yükseliyor görünen hey’eti... (1942: 10) > Yükseliyor görünen yapısı... (1988: 15).
Sanki burada bulunanları bir cazibe dairesi içine almışdı... (1942: 11) > Sanki orada
bulunanlara bir çekim-çekicilik dairesi içine almıştı... (1988: 15).

728 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Ahmed Cemili bir seneden beri tanıyorlardı... (1942: 11) >Ahmet Cemil’i bir yıldan
beri tanıyorlardı... (1988: 15).
Onu bir kere görmek... (1942: 10) > Onu bir kez görmek... (1988: 16).
Daha doğrusu bir nev’i hürmet ederdi... (1942: 11) > Daha doğrusu bir tür saygı
duyardı... (1988: 16).
O son kelimeden sonra... (1942: 11) > O son sözünden sonra... (1988: 16).
Orada sakit, mütefekkir oturuyormuş zannolunurdu... (1942: 11) > Orada sessiz, kendi
kendine düşünüyormuş oturuyormuş sanılırdı... (1988: 16).
Yarı istihza, yarı tehdid karışık bir tavırla... (1942: 11) > Yarı alaylı, yarı tehdid karışık
bir durumla... (1988: 16).
Ahmed Cemil cevab vermek istedi... (1942: 11) > Ahmed Cemil karşılık vermek
istedi... (1988: 16).
Umumî bir hareket olmuşdu... (1942: 11) > Genel bir kımıldama olmuştu... (1988:
16).
Racinin mukabelesi kargaşalığa geldi... (1942: 11) > Raci’nin karşılık olarak
söyleyeceği şeyler kargaşalığa geldi... (1988: 16).
1.3.2. Arapça Kelimeyi Arapça Kelime ile Karşılaması
Yorgun bir tavırla iskemlesine atıldı... (1942: 11) > Yorgun bir halde iskemlesine
atıldı... (1988: 16).
Bunlar öyle şaşkın fakat öyle boş... (1942: 11) > Bunlar öyle şaşkın ama öyle boş...
(1988: 16).
Ahmed Cemil müsaade istedi... (1942: 12) > Ahmed Cemil izin istedi... (1988: 16).
Mir’ati Şuunun bir sahifesinde (1942: 4) > Mir’at-ı Şuûn’unbir sayfasında (1988: 9-
10).
Eğlenmeğe, gülmeğe, bağırmağa vesile arayan (1942: 5) > Eğlenmek, gülmek,
bağırmak için fırsat arayan (1988: 11).
Hazzından ellerini ovuyordu (1942: 8) > Zevkinden ellerini ovuyordu (1988: 13).
Fakat sadası safbir ahenk kadar (1942: 8) > Ama sesi katıksız bir ahenk kadar (1988:
14).

729 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Ziynet gibi iki bêlayı taslit etmişler (1942: 9) > Süsleme gibi iki belayı musallat
etmişler (1988: 14).
Güya bu genç nutukdan çıkan miknatısiyet nefesile tabiatdan yüksek bir noktaya
çekilmiş bir halde (1942: 9) > Sanki bu genç konuşmacıdan çıkan bir mıknatıs soluğuyla
bulundukları yerden yüksek bir noktaya çekilmişler gibisine (1988: 14).
Mütekellim bir ruh kadar beliğ olsun (1942: 10) > Konuşan bir ruh kadar temiz olsun...
(1988: 15).
Fakat işidilemedi (1942: 4) > Ama işitilemedi (1988: 10).
Fakat öyle zannediyorumki (1942: 6) > Ama öyle sanıyorum ki (1988: 11).
Fakat hepsi ümidlerinde aldandılar (1942: 6) > Ama hepsi umutlarında aldandılar
(1988: 12).
Haniya fecirden evvel âfaka hafif bir renk imtizaciledağılmış... (1942: 10) > Hani ya
tan ağarmasından önce ufuklara hafif bir renk katışımıyla dağılmış.... (1988: 15).
1.3.3. Arapça Kelimeyi Fransızca Kelime ile Karşılaması
Bağçenin musiki takımı gece faslına... (1942: 11) > Bahçenin müzik takımı gece
çalmasına... (1988: 16).
Kırık dökük nağme parçaları... (1942: 11) > Kırık dökük melodi parçaları... (1988: 16).
Uç çataldan teşkiline çalıştığı bir ehram (1942: 2) > uç çataldan oluşturmaya çalıştığı
bir piramit (1988: 8).
Lambanın ziyasileyarı gölgeli bir levha şeklinde (1942: 8) > Lambanın ışığıyla yarı
gölgeli bir tablo biçiminde (1988: 13).
1.3.4. Arapça Kelimeyi Farsça Kelime ile Karşılaması
Karanlık ciheti tercih ediyor... (1942: 12) > Karanlık köşeyi yeğliyor... (1988: 16).
1.3.5. Arapça Kelimeyi Rumca Kelime ile Karşılaması
Edebiyat binasının o yeni esaslarını görmemek için (1942: 7) > Edebiyat yapısının o
yeni temellerini görmemek için (1988: 13).
1.3.6. Arapça Kelimeyi Moğolca Kelime ile Karşılaması
Ziyafet verilmeyince (1942: 1) > Şölen verilmeyince (1988: 7).

730 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
1.4. Farsça Kelimelerde Yapılan Değiştirmeler
1.4.1. Farsça Kelimeyi Türkçe Kelime ile Karşılaması
Nazarlara buseler serper... (1942: 10) >gözlere öpücükler serper... (1988: 15).
Ahmed Cemilin titreyen sesinde terennüm eden safahenk dehanın sihir asasına temas
etmiş zannedilen çehresinde parlayan bir saniha yıldızı... (1942: 10) > Ahmet Cemil’in titreyen
sesinde ezgilenen katkısız ahenk dâhililiğin büyülü değneğine değmiş sanılan yüzünde parlayan
bir esinleme yıldızı... (1988: 15).
Bağçenin böyle yan ve tenha yerinde... (1942: 11) > Bağçenin yan ve ıssız yerinde...
(1988: 16).
Gâh küçülüp gâh büyüyor (1942: 2) > Kimi zaman küçülüp kimi zaman büyüyordu
(1988: 8).
Hay safderun hay! (1942: 4) > Hay bön adam hay! (1988: 10).
Uçdukça pervaz kabiliyetiartan (1942: 8) > Uçtukça uçuş kabiliyetiartan (1988: 14).
Tutuşmuş kadar parlak çehresi (1942: 8) > tutuşmuş kadar parlayan yüzü(1988: 13).
1.4.2. İtalyanca Kelime ile Karşılananlar
Şişelerin yanına bırakılmış peşkirler (1942: 2) > Şişelerin yanına bırakılmış peçeteler
(1988: 8).
1.4.3. Farsça Kelimeyi Farsça Kelime ile Karşılaması
Güya bu gece neşvelerine(1942: 5) > Sanki bu gece sevinç ve neşelerine (1988: 11)
Farsça kelime değişimi (Farsça kelime ile karşılananlar).
Güya bu genç nutukdan çıkan miknatısiyet nefesile tabiatdan yüksek bir noktaya
çekilmiş bir halde (1942: 9) > Sanki bu genç konuşmacıdan çıkan bir mıknatıs soluğuyla
bulundukları yerden yüksek bir noktaya çekilmişler gibisine (1988: 14).
1.5. Kelime Gruplarında Yapılan Değiştirmeler
1.5.1. Türkçe Kelime Gruplarında Yapılan Değiştirmeler
“Dahilî san’atlar” makalesinin altına son kelimesini iri bir yazı şeklinde karalamakla
meşgul olan (1942: 1) > “Dahili sanatlar” (başlıklı) yazısının altına son sözünü iri bir yazı
biçiminde karalamakta bulunan (1988: 7).
Üç yüz altmış beşinci gününü ikmal ediyor (1942: 1) > Üç yüz altmış beşinci gününü
tamamlıyor (1988: 7).

731 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Matbaaya çehresinde bir başka sevinç parıldayarak girdiği zaman (1942: 1) >
Basımevine yüzünde bir başka sevinç parıldayarak girdiği zaman (1988: 7).
Sandalyelerinin vaz’iyetini tebdil etmişler (1942: 2) > Sandalyelerinin durumunu
değiştirmişler (1988: 8).
Dönen bir bulut teşkil etdikten sonradağılıyor (1942: 2) > Dönen bir bulut
oluşturduktan sonra dağılıyordu(1988: 8).
Melûl bir enkaz kümesi şeklinde(1942: 2) > Bezgin bıkkın bir yıkıntı kümesi
biçiminde(1988: 8).
Lâtif kıvrıntılarla bükülerek (1942: 2) > Tatlı kıvrımlarla bükülerek (1988: 8).
Yetişmiş zannolunur(1942: 3) > Yetişmiş sanılır (1988: 9).
Ahmed Şevkiye tevdi’ ettiği derdlerini (1942: 3) > Ahmet Şevki’ye gizlice anlattığı
dertlerini (1988: 9).
Çıkarmağa muvaffak olduğu kabuğu (1942: 3) > Çıkarmayı başardığı için kabuğu
(1988: 9).
Yarım kalmış sözleri ikmal ediyorlardı (1942: 3) > Yarım kalmış sözleri
tamamlıyorlardı (1988: 9).
1.5.2. Farsça Kelime Gruplarında Yapılan Değiştirmeler
1.5.2.1. Tamlayanın da Tamlananın da Değiştirilmediği Tamlamalar
Bir gün, Mir’ati Şuun sahibi imtiyazı Hüseyin Baha efendi (1942: 1) > Birgün “Mir’-
at-ı Şuûn” (1) gazetesinin imtiyaz sahibi Hüseyin Baha efendi... (1) Olayların aynası (1988: 7).
İki sandalye ötede sahibi imtiyaz (1942: 3) > İki sandalye ötede imtiyaz sahibi (1988:
9).
Sahibi imtiyazı: Hüseyn Nazmi (1942: 3) > İmtiyaz sahibi: Hüseyin Nazmi (1988: 9).
Tekrar sahibi imtiyazın sırlarına rağbet göstermiş idi(1942: 4) > Yeniden imtiyaz
sahibinin (kendisine anlattığı) gizli şeylerine ilgi göstermişti (1988: 10).
1.6. Cümlelerde Yapılan Değiştirmeler
Said boş fincanını sofraya koydu, Ali Şekib sekizinci elmanın kabuğunu tam
çıkarmakdan sarfı nazar etdi (1942: 6) > Sait boş fincanını sofraya koydu. Ali Şekip sekizinci
elmanın kabuğunu tamamiyle ve tam olarak çıkarmaktan vazgeçti (1988: 11).

732 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Herkes Ahmed Cemilin başlamasını bekliyordu, bu uzun sarı saçlı genç hepsince bir
başka fıtrata malik olmak üzere tanılır, o söze başlarken herkes bir hürmet hissile sükût ederdi.
(1942: 6) > Herkes Ahmet Cemil’in başlamasını bekliyordu. Bu uzun sarı saçlı genç hepsince
bir başka yaratılışa sahip bir kişi olmak üzere tanılır, o söze başlarken herkes bir saygı
duygusuyla susardı (1988: 12).
2. Çıkarmalar
2.1. Kelimelerde Yapılan Çıkarmalar
2.1.1. Türkçe Kelimelerde Yapılan Çıkarmalar
2.1.1.1. İsimlerin Çıkarılması
Osman Tayyarın matbaadan çıkdığına dair ceridede iki satırlık... (1942: 72) > Osman
Tayyar’ın gazeteden ayrıldığına ilişkin iki satırlık... (1988: 73).
Bağçenin rakid havasını dağıtan içinde bir aşk nefhası (1942: 20) > Bahçenin durgun
havasını dağıtan, bir aşk esintisi (1988: 24).
2.1.1.2. Zamirlerinin Çıkarılması
Waldteufel’in bu meşhur Valse ne vakit… (1942: 19) > Waldteufel’in ünlü valsini ne
vakit… (1988: 23).
O mütekebbir edaya ben tahammül edemem... (1942: 175) > O yükseklerden bakan,
kibirlenen hale katlanamam... (1988: 167).
2.1.1.3. Sıfatların Çıkarılması
Mini mini bir bağçe ki... (1942: 57) > Mini mini bahçe ki... (1988: 59).
Uzun sarı saçları (1942: 2) > Uzun saçları (1988: 8).
Kırık kırık çirkin bir sinirli (1942: 4) > Kırık kırık bir sinirli (1988: 9).
Bu his birinci def’a olarak onun temiz dımağına düştü... (1942: 51) > Bu duygu ilk kez
olarak onun beynine düştü... (1988: 54).
Belki bir sahife terceme etdi, fakat ne harab edici bir yorgunluk... (1942: 56) > Belki bir
sayfa çeviri yaptı, ama yıkıcı yıpratıcı bir yorgunluk... (1988: 59).
2.1.1.4. Fiillerin Çıkarılması
Sarı pullar serpilmiş sema sallanıyor, sallanıyor... (1942: 18) > Sarı pullar serpilmiş
(olan) gökyüzü sallanıyor... (1988: 24).

733 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Yukarı bakılsa mai ve daima mai: aşağı bakılsa siyah daima siyah... (1942: 43) >
Yukarı bakılsa mavi ve her zaman mavi: aşağı siyah her zaman siyah... (1988: 46).
2.1.1.5. Edatların Çıkarılması
Teşbih yapmak yahud Beyoğluna çıkarken... (1942: 38) > Benzetme yapmak,
Beyoğlu’na çıkarken... (1988: 41).
Sonra bütün o mülâhazaları tefsir edebilecek yalnız tek bir kelime bulabildi: Hayret...
(1942: 159) > Sonra bütün o düşünceleri yorumlayabilecek tek bir söz bulabildi: Şaşılacak şey...
(1988: 152).
2.1.1.6. Zarfın Çıkarılması
Evvelâ İlyadları Odiseleri okuyacak oldular... (1942: 44) > İlyada’ları, Odisse’leri
okuyacak oldular... (1988: 47).
Görülen bir takayyüd ve tekellüf endişesini henüz Ahmet Cemil... (1942: 50) > Görülen
bir çekinme ve külfetlilik kaygısını Ahmet Cemil... (1988: 53).
Bir müradif düşünerek, aslında tabiî ahenkle... (1942: 56) > Onun bir eşanlamlısını
düşünerek: doğal bir ahenkle... (1988: 58-59).
2.2. Kelime Gruplarında Yapılan Çıkarmalar
2.2.1. Türkçe Kelime Gruplarında Yapılan Çıkarmalar
O kadar arkadaşlar içinde (1942: 7) > Arkadaşlar içinde (1988: 12).
Babıâli caddesinden çıkarken bakınız, bir matbaa kapısında önüne geçen birisine
mesela o gün (1942: 18) > Babıâli Caddesi’nden çıkarken bakınız, bir basımevi kapısında,
örneğin ogün… (1988: 22).
Bu böyle bir ihtiyacdır ki hiç bir maddî fâide beklemeksizin... (1942: 48) > Bu öyle bir
gereksinmedir ki maddi yararı beklemeksizin... (1988: 51).
Resmi çıkarılmış, tasvir edilmiş görmek mümkün olsa... (1942: 43) > Resim hâline
getirilmiş (olarak) görmek mümkün olsa... (1988: 46).
2.3. Eklerde Yapılan Çıkarmalar
Birinden ötekine bir hicran sedası... (1942: 20) > Birden ötekine bir ayrılık acısının
sesi... (1988: 25).
Iskemle iki ayağı üzerinde durmağa çalışırdı... (1942: 20) > Iskemle iki ayağı üzerine
durmaya çalışırdı... (1988: 33).

734 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Yine karşıdaki köşede yüksekçe... (1942: 30) > Gene karşıki köşede yüksekçe…
(1988: 35).
Küçücük bir asker ehemmiyetini... (1942: 31-32) > Küçük bir asker önemini… (1988:
36).
Bir fikri beğenmekde yahu red etmekde... (1942: 35) > Bir düşünceyi beğenmek ya da
geri çevirmekte… (1988: 39).
Her yaz ailesile gitdikleri Erenköyündeki köşkünde... (1942: 42) > Her yaz ailesiyle
gittikleri Erenköy’deki köşkünde… (1988: 48).
Bu musıbet öyle bir beklenilmeyen darbe… (1942: 45) > Bu felaket öyle bir
beklenmeyen vuruş… (1988: 49).
Bütün o çirkinliklerden mürekkeb gösterir… (1942: 45) > Bütün o çirkinlikten
meydana gelmiş (gibi) gösterir... (1988: 50).
Bir aralık o sükûtun içinde... (1942: 47) > Bir ara o sessizliğin içinde… (1988: 51).
Erenköyüne kadar gitmek... (1942: 47-48) > Erenköy’e kadar gitmek… (1988: 51).
2.4. Cümlelerde Yapılan Çıkarmalar
Bu çalınan şey’e aşina çıkıyordu, neydi? Neydi? Her vakit… (1942: 19) > Bu çalınan
şeye tanıdık çıkıyordu, neydi? Her vakit… (1988: 23).
Hayatın az meşakkatlerine mi tahammül etmişdi? Bugün yirmi iki yaşında idi; fakat
bu yaşa gelinceye kadar... (1942: 24) > Hayatın az mı dertlerine eziyetlerine, güçlüklerine
katlanmıştı? Ama bu yaşa gelinceye kadar… (1988: 28).
Mektebde yalnız bir senen var, onun için mektebi bırakmak bir delilikdir. Geçinmek
için de geceler var, sabahlar var, akşamlar var. Seningibi... (1942: 54) > Okulda yalnız bir
yılın daha var. Senin gibi... (1988: 57).
Öyle bir hassasiyet ki bir hastalığa benzer de değildir. Ah! Böyle hasta olanlar:
Onlara kendilerini sorunuz, marazlarını tefrih etsinler. Emin olunuz ki bu mümkün
olamıyacakdır, o mübhem ve müşüvveş ruh, bir lisanın şerhine giremez, o öyle bir şiirdir
ki mahiyeti belki kıymeti zaten vazıh olmamasından ibaretdir. Ona bir lisan bulmak, bir
suret vermek mümkin olabildiği anda o asıl şiirlikden çıkmış olur. O hasta ruh, bir billûr
parçasıdır ki üzerine şiirin ziyası isabet etsin, tahlil etmek mümkin olmayan renkler
gösterir ve gözleri kamaşdırır. Onların ne olduğunu anlamak için onu parlatan ziya ile
kendisinin arasına elinizi koymakdan hazer ediniz; yoksa gözünüzün önünde kalacak olan

735 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
sönük, donuk bir cam parçasından başka bir şey değildir. Ahmed Cemil o musibite
uğradıkdan sonra…. (1942: 46) > Öyle bir duygusallık ki bir hastalığa benzer de değildir. O
felakete uğradıktan sonra Ahmet Cemil... (1988: 50).
3. Eklemeler
3.1. Kelimeye Ek İlave Edilmesi
O zaman, birden herkes bir şey eksik olduğunu (1942: 5) > O zaman, birden herkes bir
şeyin eksik olduğunu sezinleyerek(1988: 10).
Insan gözlerini kapamak (1942: 7) > İnsanın gözlerini kapamak (1988: 13).
İnsan kulaklarını tıkamak lazım gelir(1942: 7) > İnsanın kulaklarını tıkamak gerekir
Yarı istihza, yarı tehdid karışık bir tavırla (1942: 11) > Yarı alaylı, yarı tehditle karışık
bir durumla (1988: 16).
Bağçe me’murlarından biri elinde şem’alı değneğile (1942: 11) > Bahçe hizmetlerinden
biri elindeki ışıklı değneğile (1988: 16).
Halicin ve İstanbulun münevver bir sema altında manzarasına (1942: 13) > Haliç’in ve
İstanbul’un aydınlık bir gökyüzü altındaki görüntüsüne (1988: 16).
3.2. Kelimelerde Yapılan Eklemeler
3.2.1. Türkçe Kelime Eklenmesi
Güya bu gece neşvelerine(1942: 5) > Sanki bu gece sevinç ve neşelerine(1988: 11).
İnanmak istemem (1942: 7) > Ben inanmak istemem (1988: 12).
Küçük bir heves bile yokdur (1942: 7) > En küçük bir heves bile yoktur (1988: 12).
Onun coşkun dalgalarına sed mi çekebileceksiniz (1942: 8) > Onun coşkun dalgalarına
set mi çekeceksiniz, çekebileceksiniz (1988: 13).
Nutuktan çıkan miknatısiyet nefesile (1942 s: 9) > Konuşmacıdan çıkan bir mıknatıs
soluğuyla (1988: 14).
İyiliğe da’vet olunmazsa iyilik etmek aklına gelmez (1942: 17) > İyilik etmeye
çağrılmazsa iyilik etmek de aklına gelmez (1988: 21).
Kendine mahsus şive ile terceme etmişdi... (1942: 19) > Kendine özgü bir dille
Türkçe’ye çevirmişti... (1988: 23).
Ta mektebde bir kimya kitabının... (1942: 23) > Daha okulda iken bir kimya kitabının...

736 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Ahmed Cemil evin alınışını... (1942: 26) > Ahmet Cemil bu evin alınışını... (1988: 31).
Herkesden maksad Cemil’le İkbal... (1942: 27) > Herkesten kastedilen de Cemil’le
İkbal... (1988: 32).
Her yeri cazib olan bu kitabın… (1942: 28) > Her yeri çekici ve sürükleyici olan bu
kitabın... (1988: 33).
3.3. Kelime Gruplarında Yapılan Eklemeler
Bir gün, Mir’ati Şuun sahibi imtiyazı Hüseyin Baha efendi (1942: 1) > Birgün “Mir’-
at-ı Şuûn”(1) gazetesininimtiyaz sahibi Hüseyin Baha efendi (1).Olayların aynası (1988: 7).
Ahmed Şevkiyetevdi’ettiği derdlerini(1942: 3) > Ahmet Şevki’ye gizlice anlattığı
dertlerini (1988: 9).
Tam çıkarmakdansarfı nazar etdi (1942: 6) > Tamamiyle ve tam olarak çıkarmaktan
vazgeçti (1988: 11).
Bir başka fıtrata malik olmak üzere tanılır (1942: 6) > Bir başka yaratılışa sahip bir kişi
olmak üzere tanılır (1988: 12).
Bugün Gencinei Edebin (1942: 7) > Bugün “Gencine-i Edeb” dergisinin (1988: 12).
Hayatın az meşakkatlerine mi tahammül etmişdi? Bugün yirmi iki yaşında idi; fakat bu
yaşa gelinceye kadar... (1942: 24) > Hayatın az mı dertlerine eziyetlerine, güçlüklerine
katlanmıştı? Ama bu yaşa gelinceye kadar… (1988: 28).
Tahtanın başında perişan, mahcub, mahvolmuş, kendisini kaybetmiş... (1942: 24) >
Tahtanın başında perişan, utanılır, mahvolmuş hale düşmüş, kendisini kaybetmiş... (1988: 36-
37).
3.4. Cümleye Cümle İlave Edilmesi
Fakat, heyhat... (1942: 44) >Ama ne kadar yazık ki ne kadar yazık... (1988: 48).
Sonuç
Şemsettin Kutlu Mai ve Siyah'ın 1942 baskısında üç bin üç yüz on beş (3315) değişiklik
yapmıştır. Bu değişiklikler, başta değiştirmeler olmak üzere; eklemeler ve çıkarmalar şeklinde
yapılmıştır. Toplamda 2721 değiştirmede; eklerde 51, kökü Arapça olan Türkçe kelimeyi
Türkçe kelime ile karşılamalarda 11, kökü Farsça olan Türkçe kelimeyi Türkçe kelime ile
karşılamalarda 6, Kökü Türkçe olan kelimeyi Türkçe kelime ile karşılamalarda 81, kökü Arapça
olan Türkçe kelimeyi kökü Arapça olan Türkçe kelime ile karşılamalarda 3, Türkçe kelimeyi

737 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
Fransızca kelime ile karşılamalarında 2, Türkçe kelimeyi Arapça kelime ile karşılamalarında 2,
Türkçe kelimeyi Farsça kelime ile karşılamalarında 2, Türkçe kelimeyi Türkçe kelime grupları
ile karşılamalarında 14, Arapça kelimeyi Türkçe kelime ile karşılamalarında 929, Arapça
kelimeyi Türkçe kelime Grupları ile Karşılamalarında 240, Arapça kelimeyi Arapça kelime ile
karşılamalarında 97, Arapça kelimeyi Fransızca kelime ile karşılamalarında 21, Arapça kelimeyi
Farsça kelime ile karşılamalarında 14, Arapça kelimeyi İtalyanca kelime ile karşılamalarında
20, Arapça kelimeyi Rumca kelime ile karşılamalarında 2, Arapça kelimeyi Moğolca kelime ile
karşılamalarında 1, Arapça kelimeyi yeni bir cümle ile karşılamalarında 1, Farsça kelimeyi
Türkçe kelime ile karşılamalarında 142, Farsça kelimeyi kelime grupları ile karşılamalarında 32,
Farsça kelimeyi İtalyanca kelime ile karşılamalarında 5, Farsça kelimeyi Farsça kelime ile
karşılamalarında 15, Farsça kelimeyi Arapça kelime ile karşılamalarında 7, Farsça kelimeyi
Rumca kelime ile karşılamalarında 1, Farsça kelimeyi Soğdca kelime ile karşılamalarında 1,
birleşik giilin isim unsurunun Arapça olduğu örneklerde 522, birleşik fiilin isim unsurunun
Farsça olduğu örneklerde 6, Türkçe birleşik fiilin Türkçe fiille değişmelerinde 3, isim
tamlamalarında 219, sıfat tamlamalarında 97, vasıta grubunda 1, birleşik isimlerde 1, sıfat fiil
grubunda 12, zarf fiil grubunda 7, bağlama grubunda 15, edat grubunda 34, uzaklaşma grubunda
13, yaklaşma grubunda 14, belirtme grubunda 5, tekrar grubunda 6, isim fiil grubunda 1, Farsça
kelime gruplarında 2, tamlayanın da tamlananın da değiştirilmediği tamlamalarda 12, hem
tamlayanın hem tamlananın değiştirildiği tamlamalarda 11, sadece tamlananın değiştirildiği
tamlamalarda 13, cümlelerde 5, kelimelerin yer değiştirmelerinde 20, Fransızca kelime
gruplarında 2 değiştirmenin yapıldığı görülmektedir.
Dört yüz (400) civarında parantez içinde kelime ve terkiplerin anlamını veya
açıklamasını vermiş, ayrıca altmış altı (66) dipnot düşmüştür. Ancak değiştirilen bilgilerin
büyük kısmının belirtisine rastlanmamaktadır.
Mai ve Siyah romanının sadeleştirmesinde en az çıkarma metodu kullanılmıştır.
Toplamda 140 çıkarmada; eklerde 45, isimlerde 4, zamirlerde 7, sıfatlarda 14, fiilerde 4,
edatlar/bağlaçlarda 12, zarfılarda 4, Arapça kelimelerde 20, Farsça kelimelerde 4, edat grubunda
3, sıfat tamlamalarında 3, birleşik fiilerde 4, isim tamlamalarında 3, birleşik isimlerde 1,
uzaklaşma grubunda 1, tekrar grubunda 1, cümlelerde 10 çıkarmanın yapıldığı görülmektedir.
Şemsettin Kutlu, Uşaklıgil’in eserini sadeleştirirken ekleme yöntemine de fazlasıya
başvurmuştur. Toplamda 454 eklemede; eklerde 86, Türkçe kelimelerde 268, Farsça
kelimelerde 1, Arapça kelimelerde 26, Fransızca kelimelerde 3, İtalyanca kelimelerde 3, Rumca
kelimelerde 1, sıfat tamlamalarında 20, isim tamlamalarında 11, uzaklaşma ve bağlama
grubunda 1, birleşik isimlerde 3, sıfat fiil grubunda 1, tekrar grubunda 3, edat grubunda 5,

738 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
birleşik fiillerde 3, bağlama grubunda 1, aitlik grubunda 3, kelime gruplarında 6, cümlelerde 9
eklemenin yapıldığı görülmektedir.
Yazar eseri sadeleştirirken sadece Türkçenin en yalın halini yakalamaya çalışmamış,
aynı zamanda eserin dilini o dönemde kullanılan günlük dile yaklaştırmaya çalışmıştır. ArapçaFarsça
kökenli bazı kelimelerin Fransızca karşılığını vermiş olmasını bu şekilde
yorumlayabiliriz. Eserin sadeleştirmesini yaparken en çok “değiştirme” yolunu seçmiştir.
Sadece Arapça - Farsça kökenli kelimelerin Türkçe karşılıklarını vermemiş, eserin Türkçe
cümle yapılarına ve eklerine de müdahale etmiştir. Bazı kelimelerin de karşılığını açıklayıcı bir
şekilde vermiştir. Örneğin; cazip kelimesinin karşılığı için çekici ve sürükleyici tabirini
kullanmıştır. Yazar sadeleştirme işlemini yaparken çevirdiği bazı kelimeleri parantez içinde
göstermiş kimisini de göstermemiştir. Çoğu kelimeleri de parantez içinde göstermemiştir. Bu
sebebten o kelimelerin Halid Ziya’ya mı yoksa yazarın kendisine mi ait olduğu
anlaşılamamaktadır.
Halid Ziya, Mai ve Siyah’ı ilk kaleme aldığında (1897) Türk edebiyatında Servet-i
Fünun akımının mensubuydu, hatta bu akımın en büyük romancısıydı. Bundan dolayı bu
baskıda eserin dili dönemine gore fevkalâde anlaşılmaz ögelerle doluydu. 1942’de kendi
eserinde bir tür diliçi çeviri yapan Halid Ziya, romanında belirli oranda ekleme, çıkarma ve
değiştirmeler yaparak eserin dilini güncellemiştir. Ancak Türkiye’deki dil şuuru geriledikçe ve
dil özleşmesi yanlış anlaşıldıkça bu baskıdaki dil de anlaşılmaz bulunmuş ve bu sefer başka bir
kişi (Ş. Kutlu) tarafından romanın diline müdahale edilmiş, yukarıda da belirttiğimiz üzere o
kadar çok ekleme, çıkarma ve değiştirme işlemi yapılmıştır ki artık bu eser Halid Ziya’nın bir
eseri olmaktan çıkmıştır.
Kaynaklar
AKYÜZ, Ç. (2015). Yeni Lisan, Eski Tarz: Ziya Gökalp’in Koşma ve Destanları, Turkish
Studies. 10(4), 20.
AKYÜZ, K. (1979). Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923). Ankara: Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Yayınları.
APAYDIN, M. (1997). Edebi Metne Yazarı Tarafından Yapılan Müdahaleler ve Irazca’nın
Dirliği’ne Bu Açıdan Bakış. Adana: Türkoloji Araştırmaları, 41-67.
ARSLAN, F. (2011). Dil İçi Çeviri ve Gençliğe Hitabe. Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya
Fakültesi Türkoloji Dergisi, 18(1), 128.
BEKTAŞ, S. (2008). Dil İçi Çeviride Kültürel ve Dilsel Değişimden Kaynaklanan Çeviri
Sorunları. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi.
BERK, Ö. (2005). Dil İçi Çeviriler ve Mai ve Siyah. İÜEF Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı Dergisi, Dilbilim, XIV, 141-142.
DOĞAN, E. (2011). Dil İçi Çevirisi ve Mehmed Rauf’un Eylül Romanında Yaptığı Dil İçi
Çevirisi Üzerine. Türkbilig, 21, 4.

739 Enfel DOĞAN - Eldina MEMİC
______________________________________________
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 5/2 2016 s. 720-739, TÜRKİYE
DOĞAN, E. (2012). Türkçe Cümle Bilgisi I. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
ERGÜZEL, M. M. (2007). Diller Arası ve Dil İçi Çeviri ile Şiveler Arası Aktarma Mantığı
Üzerine. İstanbul: Dil ve Kültür Üzerine Yazılar, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 71-
81.
GHANOONI, A. R. (2012). A Review of the History of Translation Studies, Theory and
Practice in Language Studies, 2(1), 77-85.
GILSON, E. (1969). Linguistique et Philosophie. Paris, Librairie Philosophique J. Vrin.
GÖKTÜRK, A. (1978). Yazınsal Çeviride Metin-Ötesi Anlam İlişkileri, Türk Dili, (Çev.
Sorunları Özel Sayısı). 322, 60.
KARAKAYA, A. (2004). Çeviride Dil Meselesine İçeriden Bir Bakış: Çeviri Sürecinde ve
Eğitiminde Dil İçi Çeviri, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Mütercim Tercümanlık Bölümü, Uluslararası Çeviri Sempozyumu Bildirileri, 11-12,
255-256.
KOLCU, A.İ. (2005). Servet-i Fünûn Edebiyatı, Ankara: Salkımsöğüt Yayınları
TDK. (2011). Büyük Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
KORNING ZETHSEN, K. (2009). Intralingual Translation: An Attempt at Description, Meta:
Translators' Journal, 54(4), 795-812.
KUDRET, C. (1979). Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman-I, Tanzimattan Meşrutiyete Kadar
(1859-1910) İnceleme ve Örnekler. İstanbul: Varlık Yayınevi.
ÖZBALCI, M. ve KARACA, A. (2006). Servet-i Fünûn Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yayınları.
PARLATIR, İ., ENGINÜN, İ., HUYUGÜZEL, Ö. F., ERCILASUN, B. ve SÜTÇU, T. (2013).
Yeni Lisan Hareketi’nden Ölümüne Kadar Türk Basınında Ziya Gökalp. Turkish
Studies, 8(9), 2297.
TANPINAR, A. H. (1969). Edebiyat Üzerine Makaleler. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
TEPELI, Y. (1999). Halit Ziya’nın Maî ve Siyah’ta Yaptığı Sadeleştirme Üzerine Bir İnceleme.
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları.
TIMURTAŞ, F. K. (1963). Dil Davası ve Ziya Gökalp. İstanbul: Fakülteler Matbaası.
UŞAKLIGIL, H. Z. (2001). Mai ve Siyah. (Haz. Enfel DOĞAN). İstanbul, Özgür Yayınları.
UŞAKLIGIL, H. Z. (1942). Mai ve Siyah. (Yay. İbrahim HİLMİ). İstanbul: Hilmi Kitabevi
UŞAKLIGIL, H. Z. (1988). Mai ve Siyah. (Haz. Şemsettin KUTLU) İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
VARDAR, B. (1978). Dilbilim Açısından Çeviri. Ankara: Türk Dili, (Çeviri Sorunları Özel
Sayısı), C. XXXVIII, 322, 66.

Konular