İRAN TİYATROSUNDAN BİR ESER SADIK HİDAYET’İN SÂSÂN KIZI PERVİN’İ

ĠRAN TĠYATROSUNDAN BĠR ESER SADIK HĠDAYET’ĠN
SÂSÂN KIZI PERVĠN’Ġ
Mehmet Kanar
Modern Ġran tiyatrosu dinî ve gayri dinî geleneksel Ġran tiyatrosunun temelleri
üstünde on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısından itibaren geliĢme zeminini buldu.
Ġran‟da Avrupa bilim ve tekniğini tanıma sürecinde Osmanlı toprakları ve
Rusya‟nın önemli etkileri oldu. Ġstanbul, Ġran için Avrupa‟ya açılan kapı demekti.
Ġstanbul‟daki bir matbaa sökülerek Ġran‟a nakledilmiĢ, Ġran‟da o zamanlar basımı
sorunlu olan kimi gazete ve dergiler Ġstanbul‟da basılarak Tebriz ve Tahran‟a
gönderilmiĢti.
Türk tiyatrosu bu yüzyılın ikinci yarısında adapte, çeviri ve telif eserleriyle
büyük atılım içindeydi. Moliere‟in eserleri adapte ediliyor ve ġinasi‟nin ġair
Evlenmesi gibi telif eserler de Türk tiyatrosunun kütüphanesini zenginleĢtiriyordu.
O zamanlar Ġstanbul‟da bulunan kimi Ġranlı aydınlar Türk tiyatrosunu yakından
takip ederek ilk adapte ve çeviri piyes çalıĢmalarına baĢladılar. Misanthrope,
Merdumgurîz adıyla Farsça‟ya aktarıldı ve Ġstanbul‟da basıldı.
Ġran tarihinde en uzun tahtta kalma rekorunu elinde bulunduran Nâsırüddin
ġah Tahran‟da açtırdığı tiyatro binası, piyes çeviri ve telif çalıĢmalarını teĢvik
etmesi, tiyatro topluluklarını desteklemesi ile çağdaĢ Ġran tiyatrosunun altyapı
çalıĢmalarını baĢlattı.
Ferheng (Kültür), Teatr-i millî (Ulusal tiyatro), Komedi-yi îrân, Komedi-yi
muzikal, Kulüp Muzikal gibi tiyatro toplulukları Fransız ve Rus piyes yazarlarının
eserlerini sahneye koydular. Komedi-yi Ġran topluluğunda ilk kez Ermeni, Türk ve
Musevî bayan oyuncular rol aldılar.
Öte yandan, Azerbaycan tiyatrosunun temelini atan ve Türk edebiyatında
önemli bir yeri olan Âhundzâde (Ahundof) (1813-1878) Türkçe yazdığı ve sonradan
Farsça‟ya çevrilen piyesleri ile modern Ġran tiyatrosuna atılım yaptırdı.

Prof. Dr.; İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü
191
Seyyid Ali Nasr, Huneristân-i hunerpîĢegî adlı okulda tiyatro tarihi dersleri
verirken Avrupa sahne tekniğine uygun oyunlar sergiledi ve çalıĢmalarıyla modern
Ġran tiyatrosunun babası sayıldı.
Farsça telif edilen ve sahnelenen ilk piyeslerde Ġran kadınının sorunları, bâtıl
inançlar, cahillik, okuma-yazma sorunu ve evlilik kurumundaki aksaklıklar ele
alındı.
Birinci Dünya SavaĢı‟ndan sonra yetiĢen Kemal ġehrzâd, Sadık Hidayet, Türk
edebiyatında Ali Nevruz adıyla tanınan Hasan-ı Mukaddem, Gevher Murad,
Ġstanbul‟da uzun süre kalan Mirzâde-i IĢkî gibi yazarlar Ġran‟ın dünya siyasî
arenasındaki olumsuz durumu dolayısıyla Ġslam öncesi Ġranını iĢleyen tarihî
piyeslere yöneldiler.
AĢağıda çevirisi sunulan Pervin Duhter-i Sâsân (Sâsân Kızı Pervin)
(1309/1930), Sâye-i Moğul (Moğol Gölgesi) (1310/1931) ve Mâziyâr (1312/1933)
gibi tarihî oyunları Sadık Hidayet aĢırı vatanseverlik duygularının körüklendiği bir
dönemde yazdı. Kör BaykuĢ, Diri Gömülen, Alacakaranlık, Aylak Köpek, Üç
Damla Kan, Hacı Aga, Vejetaryenliğin Yararları, Hayyam‟ın Teraneleri gibi
yapıtlarıyla Türkiye‟de de iyi tanınan Sadık Hidayet Ġran tarihinin en parlak
dönemlerinden biri olan Sâsânîler dönemine uzanır. 1936-1937 yıllarında
Bombay'da bulunduğu sıralarda Parsîler yani ateĢperestler arasında yaĢar. ZerdüĢt
dini hakkındaki eksik bilgilerini tamamlar, o dönemin dili olan Pehlevîceyi öğrenir
ve birçok Pehlevîce metni Farsça'ya aktarır. Taht-ı Ebû Nasr ve AteĢperest gibi
öykülerinde Sâsânîler dönemini ve ateĢperestliği konu edinir. Bu yapıtları ulusal
kimlik arayıĢının birer belgesidir adeta. Araplar, ona göre eski Ġran'ın görkemini
yıkıp yok eden bir kavimdir. Bu yüzden ırkçı bir yaklaĢımla Araplara saldırır.1

1
Ġran tiyatrosu hakkında daha geniĢ bilgi için bk. Mehmet Kanar, ÇağdaĢ Ġran Edebiyatının DoğuĢu
ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1999; Bozorg Alavi, Geschichte und Entwicklung der
modernen Persischen Literatur, Berlin, 1964; Edward G. Browne, A History of Persian
Literature in Modern Times (A.D.1500-1924), Cambridge, 1924; Cennetî-yi Atâî, Bunyâd-i
numâyiĢ der îrân (Ġran tiyatrosunun temelleri), Tahran, 1333 (1954); Jan Rypka, Iranische
Literaturgeschichte, Leipzig, 1959; Yahyâ Âriyenpûr, Ez Sabâ tâ Nîmâ, I-II, Tahran, 1350 (1971)
192
SÂSÂN KIZI PERVĠN2
Bu perdedeki olaylar hemen hemen hicrî 22/miladî 643 yılında, bugünkü
Tahran yakınlarında bulunan Rey (Raga) Ģehrinde Arap-Ġran savaĢı sırasında geçer.
Dekor olarak bir ev ve içindeki her Ģey Sâsânîlerin son dönemlerindeki tarzda
döĢenmiĢtir.
OYUNCULAR
Behram
50 yaĢlarında bir uĢak. Sarı keçe külahlı, gök mavisi renginde uzun bir giysi,
Ģal, geniĢ pantolon ve topuksuz ayakkabı giymiĢtir. Saçı, sakalı ağarmıĢtır; saçları
dimdiktir. Giysisinin kolları geniĢ, bel kısmı büzgülüdür. Korkak, edepli, halk
diliyle konuĢur.
Ressam
45 yaĢında, hafif kambur, yüce gönüllü biridir. Gür kırçıl saçları omzuna kadar
dökülmüĢtür. Üstünde desenli ipek bir giysi vardır. Belinde geniĢçe bir kuĢak
bağlıdır ve uçları arkadan sarkmaktadır. Giysinin kol ağızları dar ve eline yapıĢıktır.
Uzun kırıĢ kırıĢ bir etek, yine uzun ve geniĢ, büzgülü bir pantolon giymiĢtir.
Paçaları ayak bileğinden daralır. Ayağında yumuĢak, sivri uçlu, bağcıklı ve
topuksuz bir ayakkabı vardır. AğırbaĢlı, gizemli bir görünüĢe sahiptir.
Pervin
20 yaĢındadır. Ressam'ın kızıdır. Uzun boylu, beyaz tenli, uzun, parlak,
taranmıĢ, kestane rengi saçları vardır. Ġnce, uzun ipek giysisi ayak bileklerine kadar
iner. Giysisi etek kısmında büzgülü, yenleri geniĢtir. Göğsü açık, küpeli, inci
gerdanlıklı, bileziklidir. Alnına giysisiyle aynı renkte bir kuĢak bağlamıĢtır. KuĢak
ensesinden boynuna kaĢkol gibi geniĢleyerek sarkar. GeniĢ kemeri de yine

2 Orijinal adı: Pervîn Dohter-i Sâsân ve Ġsfehan nisfi-i cihân, çeviriye esas alınan baskı: Kitâbhâ-yi perestû
(Kırlangıç Yayınları), çâp-i çihârom (dördüncü baskı), Tahran 1344/1965, 182 sayfa.
193
arkasından sarkmaktadır. Giysisinin renginde sade, kumaĢtan bir ayakkabı vardır
ayağında. Sesi tok, Ģımarık ve babasının biricik kızıdır.
Perviz
Kızın niĢanlısı. 25 yaĢında. "Cavidan Süvarileri" giysisi vardır üstünde.
BaĢında yuvarlak miğfer. Kıvırcık siyah saçlı. Ok, yay, hançer, kızıl çizme.
Giysisinin göğüs kısmı iki çengelle iliklenir. Okluk kayıĢı bunun üstünden geçer.
Bütün bunlar onu görkemli, havalı, kendinden emin ve cesur göstermektedir.
Dört Arap
Yırtık abaya sarınıp bunun üstünden bellerine ip bağlamıĢlardır. Yüzler kara,
bıyık ve sakallar siyah ve kabadır. BaĢlarına ve boyunlarına beyaz ile kirli sarı bir
bez bağlamıĢlardır. Ayaklar çıplak ve tozlu. Kılıçlar çeĢit çeĢit. Yırtıcı, korkunç
görünümlüdürler; bağırıp çağırmaktadırlar.
Arapların Lideri
Kısa boylu, göbeği sarkık, ensesi kalın, top sakallı, bıyıklı, kaĢlarının arası
kırıĢık. Büyük sarığının ucu sarkmaktadır. Sade, uzun bir hırka, geniĢ Ģal, belde
küçük bir hançer, ayak çıplak, beyaz donlu, korkunç, siyah yüzlü.
Arap Tercüman
40 yaĢında, sarı abalı, beyaz uzun elbiseli, Ģallı, ayakkabılı, kısa çoraplı, tane
tane, galiz bir lehçeyle konuĢur.
BĠRĠNCĠ PERDE
Sol tarafta Sâsânî ve Hahamenişî binaları tarzında geniş bir ayvanın üç köşesi
görülür. At başlı kısa iki sütun vardır. Kaidesi dört köşedir. Yandaki duvarda ve
kemerde kahverengi tezyinat görülmektedir. Ayvan iki basamaklıdır. Kakmalı iki
kapı göze çarpar. Ayvana parlak, çarpıcı renkleri olan iki halı serilmiştir. Eski,
194
küçük bir masa ile önüne dört tabure konulmuştur. Sağda ayvanın kenarında büyük
bir ağaç vardır. Ayvanın önünde bir toprak yığını, az ötede bir bahçe ile Demavend
Dağı3
'nın manzarası. Sağdaki kapı aralıktır.4
-1-
Behram elinde süpürge, ayvanı süpürür. Ayvanın önüne yaklaşırken kendi
kendine konuşur.
Behram- Bu da yaĢamak mı yani? Sabahın köründen akĢama kadar
çalıĢmaktan canım çıkıyor. Eğlenceye bak yahu... Ağamız ne yapıyor acep? Neden
çekip gitmez ki? Kaçabilenler kaçtı gitti; bir o kaldı Ģurada. Ġlle de bizi Ģu namert
Arapların eline düĢürecek!.. Her Allah'ın günü kağıt vardır yerlerde. (Eğilir, yerden
kağıt parçasını alarak buruĢturur ve aĢağı atar.) Nedir Ģu ressamlardan çektiğim!...
Öyle ya, Arapların suratını çizmek için kaldı buralarda!.. Hani ekmeklerini yememiĢ
olsam, bunca yıldır evlerinde kalmıĢ olmasam, yok mu ya, bir gün yanlarında
durmam; çeker giderim. Herkesin bu Ģehirden sıvıĢtığını bilmiyor mu yani? Ha
bugün, ha yarın savaĢ patlar; o zaman ne halt edeceğiz? Aklı sıra...
Soldaki açık kapıdan yaşlı Ressam çıkar.
Ressam- N'apıyorsun? Yine n'oldu; konuĢup duruyorsun kendi kendine?
Behram- Daha n'olacaktı? Bırakın, uğraĢmayın benimle. Dün akĢam demedim
mi, yakında savaĢ çıkacağı söylentisi var Ģehirde diye? Askerler geçit resmi
yapıyorlar. Ne kadar zengin varsa, iki ay önceden Çin'e, Turan'a kaçmıĢ. Acaba siz
niye kaldınız? SavaĢ bu; Ģakası yok. Halk öbek öbek kaçıyor. Kala kala gençler
kalmıĢ savaĢmak için.
Ressam- Dün sordun mu? KaçıĢ yolu var mı acaba?

3
Ġran'ın kuzeydoğusundaki yanardağ. Elburz sıradağlarının ve Ġran'ın en yüksek dağı. 5604 m. (Çevirmen)
4Bu satırların yazarı bu perdeyi mümkün olduğu kadar tarihî olaylarla mutabakat sağlayacak Ģekilde
düzenlemiĢtir. Burada değerli yardımlarından dolayı Kâzımzâde ĠranĢehr Beyefendi'ye teĢekkür ederim.
(Hidayet)
195
Behram- Sordum... Yol yok demedim mi? Gittim, kendi gözümle gördüm.
Yollarda aç Ġranlı yaĢlılar, kadınlar, çocuklar görülüyor. Varlarını yoklarını
doldurduğu küçük arabaları iteliyorlar. Sürülerinden kalanları yanlarına almıĢ,
nereye gittiklerini bilmeden yürüyorlar. Yollar kesilmiĢ. YaĢlılar hastalanıp ölüyor.
Analar çocuklarının ellerinden tutmuĢ, toz toprak içinde taĢlı yollardan geçiyorlar.
Her taraf ana baba günü; kim kime dum duma. Herkes aç. Araplar öldürmezse,
açlıktan öleceğiz. Arapların bu gece Raga'yı alacağı söyleniyordu Ģehirde. Biliyor
musun, kızları satıyorlar.5 Kızını ne yapacaksın? Bir ona üzülüyorum zaten. Benim
de kızım sayılır. Onu ben büyüttüm, ben yetiĢtirdim. Hep ona üzülüyorum.
Ressam- (DüĢünceli) Kızımı ne yapacağım? Perviz de gelmedi ki; bakalım ne
yaptı!?
Behram- Dedim ya hep kızı düĢünüyorum. Ne zamandır düĢünceli ve canı
sıkkın. Dün gece karanlığında bahçede dolaĢıyordu; hep onu gözledim. Gitti;
çavlanın yanında bir taĢa oturdu. BaĢını elleri arasına alıp ağladı durdu. Yüreğim
sızlıyor; ama elimizden ne gelir ki?
Ressam- Doğru diyorsun; ne yapacağımı bilemiyorum.
Behram- Hep onun için endiĢeleniyorum; kendimi düĢündüğümü sanma
sakın. Bunca gencimizi öldürdüler. Unuttun mu oğlunu? Küçük kardeĢimi de
öldürdüler; benim canımın ne önemi var? Bir bedbahtlığa düĢtük ki, çıldıracak gibi
oluyorum bazen. Yüz yıl yaĢlandım birden. Sizi gören, yetmiĢinde vardır diyor.
Ressam- Her iĢini bırak, git. Perviz'i bulursun belki. "Cavidan Süvarileri"ni
bilir misin?
Behram- Ġki üç defa peĢine düĢmedim mi? Kızın beni senden habersiz
gönderdi. Nerede olduğunu biliyorum. Uzakta. Demavend'i görüyor musun? (Dağı
göstererek) Orada.
Ressam- Git, git hadi. Bırak gevezeliği. Git, sor, söyle, derhal gelsin; bize
uğrasın.

5Tarihî belgelere göre Araplar tarafından Ġranlı kızların satıĢı çok yaygındı. (Hidayet)
196
Behram bahçeden çıkar. Ressam ellerini arkadan bağlar ve ayvanda bir başta
bir başa yürürken öksürüp seslenir.
2
Ressam- Pervin... Pervin.
Sağdaki açık kapıdan Pervin girer; birbirlerine bakarlar.
Ressam- Yüzünde bir solgunluk var; anlat bakalım, n'oldu?
Pervin- Solgunluk varmıĢ! Arapların yaklaĢtığını bilmiyor musun? Ne
yapacağız?
Ressam- (DüĢünceli düĢünceli yürür) Doğru; Ģu Tanrı düĢmanı ve baĢ belası
Araplar yüzünden hep kaygılıyım; ama elimizden ne gelir? Kaç aydır savaĢıyoruz;
bu üçüncü savaĢ. Yiyecek stoklarımız tükendi; bütün insanlar aç. ġimdiye kadar
direndik. Korkma, Allah büyüktür; bu kez zafer bizim olacak. Ġki kere ikinin beĢ
ettiğini duydun mu hiç? Bizim ordumuz tam donanımlı; bir Ģey yapamayacaklar.
Arapların eline geçen Ģehirlerde ayaklanmalar baĢlamıĢ. Ġki üç gün daha
direnebilirsek Deylemliler6
yiyecekle birlikte yardımımıza gelecekler... Hayır, Raga
Ģehri düĢman eline geçmeyecek; Tanrı ateĢi bizi koruyacak7
. BoĢ yere üzme
kendini.
Pervin- SavaĢ... kıyım... kan!..
Ressam- (AteĢli) Araplarla yapılan savaĢta ne versek azdır. Ġran kaç defa
yabancıların saldırılarına uğradı ama hiçbiri Araplar kadar yıldırmadı bizi. Varımızı
yoğumuzu aldılar, çaldılar, yaktılar, öldürdüler. Ah, bilmezsin sen... Daha küçük bir
çocukken kaçıp geldik Raga'ya. Huzur içinde resim yapmak için gürültüden uzak bu
evi aldım. Eski atölyem kalsa, bugün saray ressamlarından biri olurdum... Ģu
yaptığım portrede senin güzelliğin var... (Öksürür) ġimdi yaĢlandım artık. Yüzüne
bakarak yaptığım Ģu resim son çalıĢmam olacak. Çünkü biliyorum, niĢanlın Perviz

6Tarihçilere göre Deylemliler Araplarla yapılan savaĢta Rey halkıyla birlik olmuĢlardı. (Hidayet)
7Rey ateĢkedesi meĢhurdu. (Hidayet)
197
er geç seninle evlenecek; o zaman Ģu güzel portren beni teselli edecek...
Hazırlanmaya bak; portrenin en çok iki günlük iĢi kaldı. Rahmetli annen ne severdi
seni. Hatırlarım hâlâ; her gün çavlanın yanındaki düzlükte oyun oynardı seninle.
Pervin- Hep çocukluğumu hatırlıyorsun. Bugün çocuk değilim artık. KeĢke
çocuk kalsaydım da bu günleri görmeseydim!
Ressam- Git, çengi getir; iĢe baĢlayayım. ġimdi bundan iyi yapacak iĢimiz
yok.
Kız sağdaki kapıdan dışarı çıkar. Yaşlı adam gidip masanın önündeki
tabureye oturur, birkaç parça kuru boya çıkarır, üstünde boya lekeleri olan
kirli bir mendili açar önüne. Kız, elinde büyük ve güzel bir çeng ile içeri
girer. Sazı yere bırakıp, sırtı bahçeye gelecek şekilde babasının önüne
profilden oturur.
Pervin- Biliyor musun, köpeğimiz hastalandı.
Ressam- RaĢno'yu mu diyorsun? Gece hep uluduğunu iĢittim. Bugün yanımıza
gelmedi. Behram gelince söyle, hekimin katırını getirsin. Ģu köpek benim en vefalı
dostum.
Elini uzatır, bir parça altın sarısı boya alıp masanın üstündeki küçük
mermer taşa sürer.
Ressam- Sahi, Perviz ne zamandır uğramadı. Behram'ı gönderdim ona. Epey
uzakta. Sanırım akĢama gelir. Ordu hazırlamakla meĢgul. Eğer özgürlüğümüzü
koruyup, zamanla Arapların elinden Ģehirlerimizi kurtarabilirsek, o zaman birlikte
Ekbatan8
'a döner, büyük bir düğünle seni Perviz'e veririm. Aynı yerde ev tutarız.
Senden ayrılmak istemiyorum. Bilirsin, sen benim en büyük umudum ve yaĢama
sevincimsin.
Kız şaşkın şaşkın ayvanın önüne bakar.
Ressam- (Boyayı sürmekle meĢguldür.) Neden çeng çalmıyorsun bugün? Hani
bildiğin, cana can katan Ģarkılar söyle, çeng çal.
198
Kız yorgun bir tavırla yanındaki çengi alıp acıklı bir parça çalar
9
. Ressam
boyayı yere koyar. Biraz saza kulak verir; kağıt rulosunu açıp bir kıza, bir kağıda
bakar.
Ressam- Sol ayağını az uzat... Az daha... Tamam, böyle iyi.
Sonra ciddî bir tavır takınır. Fırçanın ucuyla boya alır, başka bir kağıtta
denedikten sonra portreye sürer.
Ressam- Sebebi nedir bilmem ama bugün elim iĢe gitmiyor; sen saz çalmaya
bak.
Resmi masaya atar. Bu sırada bahçe kapısının sürgüsü çekilir. Kız dönüp
bakar. Perviz gelmiştir. Çengi duvara dayayıp yerinden kalkar. Yaşlı adam
başını kaldırır.
Perviz- (ĠĢaret parmağını yüzünde tutarak) Roj Garyak.
Ressam- Roj Garyak, hoĢ geldiniz. Behram'ı görmediniz mi? Size
göndermiĢtim onu.
Perviz- Hayır, görmedim. Çok meĢgulüm. ĠĢleri yüz üstü bırakıp, ne yaptınız,
ne ettiniz diye sizi görmeye geldim.
Ressam- Kalp kalbe karĢıdır demiĢler. Biz de sizi konuĢuyorduk az önce...
Ġyisiniz inĢallah; yaralanmadınız ya? Neden daha erken gelmediniz bizi ziyarete?
SavaĢla ilgili yeni haberler ne? Buyrun, yukarı oturun Ģöyle.
Perviz- (Eyvan'ın kenarında kızla yaĢlı adamın karĢısına oturur) Burası güzel.
Kız az öteye oturup eteğinin kırışıklarını düzeltir.
Perviz- (Kıza) Neden bıraktın? Lütfen çal. Uzun zamandır savaĢ gürültüsü,
boru sesi, kılıç Ģakırtısı ve yaralıların iniltisinden baĢka bir ses duymadım.

8Ekbatan, Ekbatana, Medlerin baĢkenti (M. Ö. 612-550) Bugünkü Hemedan Ģehri. (Çevirmen)
9Rimsky Korsakow'un "ġehrâzâd" [Scheherazade]'ı çalınabilir. (Hidayet)
199
Perviz- (Ressam'a) Özür dilerim, o kadar meĢgulüm ki.. VedalaĢmaya geldim.
Bugün yarın Araplarla tutuĢuruz savaĢa. Bakalım ne zaman özgür olacağız?
ġimdiye kadar direndik. Hep sizin için endiĢeleniyorum. Defalarca söyledim, bu
Ģehirden kaçın diye. Yeni haberler, sizin sağlığınız ve kızınız için hayırlı değil. Hâlâ
geç kalmıĢ sayılmazsınız. Ben bir kaçıĢ yolu ayarlayabilirim.
Ressam- (Pervin'e) Git, misafire bir Ģeyler getir.
Kız kalkıp sağdaki kapıdan çıkar.
3
Ressam- (BaĢını Perviz'e yaklaĢtırarak) Allah korusun, kötü bir haber mi var?
Tatsız bir Ģey mi oldu?
Perviz- Dün bizim casus anlatıyordu. Sayısız Arap askeri Raga'ya yönelmiĢ.
Bugün yarın varırlar. Askerlerimize yarına kadar yardım ve erzak ulaĢmazsa, iĢimiz
bitiktir. Bütün insanlar açlıktan ölür.
Ressam- BaĢka ne diyordu? Duyduğuma göre öbür Ģehirlerde Araplara baĢ
kaldırmıĢlar. Her tarafta kargaĢa çıkmıĢ.
Perviz- Yakalayıp isyancıların baĢlarını kesmiĢler. Araplar araya taraya bir iki
yeraltı örgütünü bulmuĢ. Deylemistan'dan bize yardıma gelen ordunun önü kesilmiĢ.
Her tarafa uzak düĢtük. Hunhar düĢmanın karĢısında sıkıĢmıĢ durumdayız. Araplar
hiçbir alçaklıktan ve vahĢilikten vazgeçeceğe benzemiyor. Halife en vahĢi
komutanını üstümüze salmıĢ. Bu bir ölüm kalım savaĢı. Çocuklarımızın,
kadınlarımızın yazgısı buna bağlı.
Ressam- Hunhar olan o komutan değil, halifenin kendisi. Kadınların satılması
ve katliam emrini o vermiĢ. Mazdeizmi yok etmek için hiçbir zulümden geri
durmuyor. TaĢ taĢ üstünde bırakmayacaklar. Sanki tüm Ģeytanlar, Ehrimenler10 kana
susamıĢ, Ġranlıların kökünü kurutmak için harekete geçmiĢler. ġimdi öfke devi11

10Ehrimen, ZerdüĢtlükte kötülük tanrısıdır ve iyilik tanrısı Hürmüz ile sürekli mücadele eder. (Çevirmen)
11dev/dîv: Ģeytan, ifrit. (Çevirmen)
200
tüm ülkeyi kuĢatmıĢ; her tarafta kan dökülüyor, zulmediliyor... Uzun zamandır
Hıristiyanlar, Zervânîler, Maneistler, Mezdekler dinimize el atmıĢlar, halk arasında
ayrılık gayrılık tohumlarını ekiyorlar. Onların bu hareketleri Arapların ekmeğine
yağ sürdü. (Öksürür)
(Tekrar soru yöneltir) Çok mu öldürdüler?
Perviz- (hararetle) Ne yaptıklarını bilmiyorsunuz; görmek gerek... görmek
gerek... Bu savaĢ değil, düpedüz kıyım... Ġlerliyorlar, öldürüyorlar; herkesin kafasını
kesip kılıçları al kana boyanınca, ateĢe verip yakıyorlar. Evleri talan ediyor,
kadınları götürüyorlar. Görmek gerek. Tüm mamur yerlerimiz yerle bir oldu. Issız
bir çöle döndü. Yıkıntılardan dumanlar yükseliyor. Irmaklardan kan akıyor.
Ressam- Mehâbâdîlerin cihan hükümdarlığından bu yana Ġran ülkesi böyle bir
felaket görmemiĢti. Sanki Hürmüz hakimiyeti sona ermiĢ, Ehrimenler, devler onun
yerine geçmiĢ. Dilimizin, töremizin, varlığımızın kökünü kazımak istiyorlar; yeni
bir din getirme bahanesiyle hiçbir zulümden geri durmuyorlar. Maksatları fetihte
bulunmak. Askerleri buğday tarlasını vuran çekirge sürüsü gibi. Mamur yerlerimize
saldırıyor, dinimizi terk etmeye, aksi takdirde haraç vermeye zorluyorlar. Bir kısmı
atalarının toprağına veda edip yabancı ülkelere göç etti. Yıllarca emrimizde yaĢayıp
bize haraç veren, kertenkele yiyen çöl Araplarına bakın!...
4
Bu sırada Pervin kakmalı iki kadeh konulmuş gümüş bir tepsiyle gelir ve
tepsiyi tam karşılarında yere koyar:
Pervin- Bu pelûzeyi ben yaptım.
Perviz- (Kadehi kaldırıp tadar) On.. oh.. ne güzel olmuĢ! Epeydir pelûze
yememiĢtim.
Pervin- SavaĢtan konuĢuyorduk.
Perviz başını sallar.
201
Pervin- Araplarla barıĢ yapılamaz mı acaba? Ne zamana kadar direnebiliriz?
Bu Ģehrin bir avuç insanı temel yıkan Arap afetine nasıl dur diyebilir?
Perviz- (Alaylı alaylı gülümseyerek) BarıĢ mı yapalım?.. Ģehri hediye edelim
yani öyle mi? BarıĢmıĢ... Onlar varlığımızı yok etmeye kalktılar. BaĢka Ģehirlerde
ne yaptıklarını bilmiyor musun? Dinlerini kabul edip ateĢkedeleri kendi ellerimizle
yıkmamızı, dinimizi ortadan kaldırmamızı, dilimizi bırakmamızı teklif edecekler...
Bir avuç insan olduğumuz doğru. Ama atalarımız, gelecek kuĢaklar bizi izliyor.
GeçmiĢlerimizin ruhları lanet okuyacak. ġimdi yiğitçe savaĢıyoruz. Kazanırsak ne
âlâ; yoksa baĢkalarının düĢtüğü hale düĢeriz... DüĢmanın önünden kaçalım mı yani?
Bu utancı, kara lekeyi nasıl gizleyeceğiz? Kanımızın son damlasına kadar
savaĢacağız. Atalarımızın yurdunu Ehrimenlere mi bırakacağız? Asla. Kaderimizde
ölmek varsa, razıyız buna. ġimdi bahtımızın yıldızı kara bulutlar ardında kalmıĢ.
Ressam- Hayır, Ġranlı ırkı ölmez. Biz yıllarca Yunanlıların, EĢkânîlerin
saldırıları altında yaĢadık ve sonunda baĢımız dik kaldı. Dilleri, davranıĢları
uymuyor bize; nerde kaldı kendini bilmez, yırtıcı, çıplak Araplar! Sadece dilleri ile
kılıçları uzun. Ģehirlerde ayaklanmalar hâlâ devam ediyor. Ben tecrübeli değil
miyim? Gün ola harman ola. Umudumuzu yitirmemeliyiz.
Perviz- Nihavend SavaĢı'ndan, Ġranlıların yenilgisinden, büyük komutanların
öldürülmesinden ve ordunun dağılmasından sonra talihimiz tepetakla oldu;
Kâve12'nin sancağı onların eline geçti.
Ressam- Arapları zafere götüren tek Ģey, uğruna kılıç salladıkları dinleri.
Komutanları "Öldürseniz de, ölseniz de cennete gideceksiniz" demiĢ. Ama Ġranlı
kadınları, parayı, mutluluğu elde etmek için talandan, cinayetten korktukları filan
yok. Cenneti yeryüzünde görmüĢler. Arabistan'ın yakıcı güneĢi altında kertenkele ve
hurmadan baĢka bir Ģey bulamayan bu insanlar, bütün güzellikleri Ġran'da gördüler;
mamur yerleri, tarlaları harabeye çevirdiler; imparatorluk sarayları baykuĢ yuvasına
döndü. AteĢkedeleri hâk ile yeksan ettiler. Bütün kitaplarımızı yaktılar. Çünkü
kendilerinde bir Ģey yoktu. Onlardan üstün olmamamız için ve kendi dinlerini

12Ġran mitolojisinde, omzunda biten yılanların delikanlı beyniyle beslendiği zalim hükümdar Dahhâk/ Zahhâk'e
karĢı halkı baĢkaldırmaya çağıran demirci. (Çevirmen)
202
kolayca beynimize iĢlemek için bilimimizi, varlığımızı yok ediyorlar... Bütün
görkemimiz yok oldu gitti... Tarihî Ģehirlerimizi kimse tanımıyor. KuĢlar baĢka
diyarlara göç etmiĢ sanki... Bahçeler çiğnenmiĢ, ölüler yerde kalmıĢ... Artık kuĢlar
gül dallarına yuva yapmaz oldu. Gökyüzü kapalı ve kasvet verici. Herkesin üstüne
koyu bir kefen geçirilmiĢ. Aç karga sürüleri havada kol geziyor; pınarlar kurumuĢ,
çayırlar sararmıĢ, solmuĢ; memleket can çekiĢiyor; elden gidiyor, ölüyor. (Sessizlik)
Ressam- (Sözüne kaldığı yerden devam eder) Söyleyin bakayım, zafer umudu
var mı?
Perviz- Umutsuz değilim. Ferhan13 ve birkaç kiĢi ile Sefîddij14'i savunmakla
görevlendirildik... Sizden uzakta değiliz. Ama her Ģeyden önce bilmek istediğim,
burada kalıp kalmayacağınız. Çok yakında Ģiddetli bir savaĢ çıkacağı tahmin
ediliyor. Uzak bir Ģehre gidip bu hengâmeden ve her an gelen tatsız haberlerden
uzak kalsanız iyi olur derim. Henüz iĢ iĢten geçmedi.
Pervin- Nereye gidelim? Yol yok; babam rahatsız.
Perviz- Hayır, hayır; diyorum ki bu gece yola çıkın. ĠĢim baĢımdan aĢkın ama
yine de sizinle ilgileneceğim. Ben kalıyorum. Bakalım savaĢın sonu nereye
varacak!?
Ressam- (BaĢını sallar) ġimdi çok geç oldu. Yollar tutulmuĢtur. Bu yakınlarda
savaĢ baĢlar da biz muzaffer olursak, burada kalacağız. Allah göstermesin,
ordularımız yenilirse, en kısa zamanda yanımıza gel; birlikte baĢka bir ülkeye ya da
uzaklarda bir Ģehre gidelim.
Perviz elini uzatarak Ressam'la tokalaşır. Gözü masanın üstündeki kağıda
ilişir.
Perviz- Elinizde hangi iĢ var?
Ressam kağıdı alıp Perviz'e uzatır. Perviz kağıda bakınca Pervin'in resmini
görür. İri gözlü, parlak, örgülü saçlı, uzun boylu, çarpıcı renklerle tasvir
edilmiş bir resimdir. Fonda çiçekler, çalılar vardır. Gölge oyunları ve açık

13Marquart'a göre Ferhan, Rey SavaĢı'nda Ġranlıların komutanıydı. (Hidayet)
203
renkler kullanılarak Pervin'in vücudu göze çarpacak hale getirilmiştir. Ağzı
hafif açıktır; dudaklarında solgun bir tebessüm vardır. Sol eliyle çengi
tutmuş, sağ elinin parmakları telleri çekmektedir. Perviz kıza şöyle bir
baktıktan sonra resmi az öteye götürür.
Perviz- (Ressama) Ne güzel bir çalıĢma!... ĢaĢırtıcı. Bu sizin en iyi
Ģaheseriniz... Sizden bir Ģey rica edebilir miyim?
Ressam- Buyrun.
Perviz- Bu portreyi bana verebilir misiniz?.. SavaĢta teselli verir bana.
SavaĢtan sonra iade ederim.
Ressam- Hediyem olsun; alın. Kızım benden ayrılmadıkça korkum yok. Bu
portreyi yalnız kaldığım günlerde yaptım.
Perviz- (Kağıdı rulo yapıp cebine koyar) Biliyorsunuz, çok iĢim var. Sipere
dönüp iĢlerle ilgilenmeliyim. Fırsat bulursam yarın uğrarım. Hazırlık yapın ve
neyiniz var neyiniz yok, sarıp sarmalayın. Belki bir savaĢ arabasıyla gönderebilirim
sizi buradan.
Ressam- (Korkarak) Tanrı yardımcınız olsun. Sizi biraz baĢ baĢa bırakayım;
rahat rahat konuĢun. Bilirim, gençler yaĢlıların yanında rahat edemezler. Ben de bir
zamanlar genç oldum!...
Perviz- Tanrı korusun sizi.
5
Ressam atölyesine giderek kapıyı üstüne kapar. Kız ile Perviz gidip ayvanın
aşağısında bir süre bakışırlar.

14Beyaz kale.
204
Perviz- Bak, ne düĢündüm. Burada güvencede değilsiniz. Allah göstermesin,
ordumuz geri çekilmek zorunda kalırsa ya da Ģehir Arapların eline geçerse ne
yapacaksın? Yarın ne yapıp edip, geleceğim ve seni babanla birlikte göndereceğim.
Hava biraz kararmış, gökyüzü ve bulutlar kızıl erguvan rengini almıştır.
Pervin- (Üzgün üzgün gül tepesini gösterir) Güllere bak; hepsi açmıĢ. Ne hoĢ
bir manzara!
Perviz- Bu gülleri kokladın mı bütün acıların, sıkıntıların geçer... Evet,
çayırlardaki güller gülüyor ama benim gülüm solmuĢ... Neden böyle üzgünsün?
Korkma, kazanan biz olacağız.
Pervin- Bu güller teselli ediyor beni; ama çabucak döküyor yapraklarını. Ah,
bir bilsen!... Yüreğim hep tatsız Ģeyler olacağını söylüyor... Seninle baĢ baĢa kalmak
ve sırlarımı açmak istiyorum. (DüĢünceli) Hayır, yalnız değilim. Bir gölge hep beni
izliyor; yanımdan uzaklaĢmanı istemiyorum... Yanımda kalsaydın...
Perviz- Gizli acılar yüzünü soldurmuĢ; gizli gözyaĢları gözlerini yormuĢ.
Neden açık açık konuĢmuyorsun benimle? Sana, babana kaç defa dedim burada
kalmanız doğru değil diye. Ne yazık ki acelem var. Gidip, bana teslim edilen orduyu
yönetmeliyim. Yakında zaferle döneceğimi umarım.
Ağaç dalında bir baykuş birkaç kez öter. Perviz ile Pervin birbirine sarılır.
Pervin- (Korkarak) Ģu ağaçtaki baykuĢun sesini duydun mu? Ne uğursuz bir
ses!
Perviz- Bu saçmalıklara inanıyor musun yoksa? Biz birbirimize aidiz.
Önümüzde bir hayat var. Daha neden korkuyorsun? ġu yüzüğü al, geçir parmağına.
Siyah kaşlı altın yüzüğünü çıkarıp kızın parmağına takar. Kız da yüzüğünü
çıkarır, ona verir.
Pervin- Al, hatıram olarak sakla. Sana mutluluk ve Ģans getirmesini dilerim...
Bak, ikisi de aynı Ģekilde. Üstüne Ahuramazda resmi hâkkedilmiĢ.
205
Perviz- Tek kaygım sensin. Bu Ģehirden uzaklaĢmanı istiyorum. Raga düĢman
eline geçerse, neler gelir baĢına?
Pervin- Birlikte ölelim; nereye gideceğim? Babam rahatsız; öksürüyor. Ben
yalnızım. Bütün yollar kapalı. Sen daha iyi biliyorsun.
Perviz- Doğru; biraz geç kalındı. Fakat tanıdığım var; yine de halledebilirim.
Elim kolum bağlı; ne kadar meĢgulüm bilemezsin... Ģimdi gitmem lazım...
Yanından ayrılıyorum ama aklım sende. Bedenimizin, ruhumuzun birbirimize ait
olduğunu unutma.
Eğilip kızın eteğini öper ve yola çıkar. Gözden kaybolana kadar el sallar.
Kız geri geri giderek sütuna yaslanır ve güllere bakar.
ĠKĠNCĠ PERDE
Sâsânî mimarisi tarzında küçük bir oda. İki kandil yanmaktadır. Odanın
sarıya çalan gri duvarlarında desenli bir kuşak vardır. Oda kapısının önünde
kenarları sırma işlemeli ipekten bir perde asılıdır. Çiçek desenleriyle çevrili
perdenin ortasında hayali ata binmiş genç bir padişah resmi görülmektedir. Bu
binitin gövdesi aslan, başı akbaba, kulağı at kulağı gibidir ve iki büyük kanadı
vardır. Ayağının dibinde bir arslan yatmaktadır. Padişah başka bir arslanla
boğuşurken üstünden bir ceylan geçmektedir.15 Sol tarafta kapalı büyük bir
pencere; odanın ortasında, yerde küçük bir ipek halı, solda oymalı bir ağaç
karyola vardır. Saçları dağılmış, yüzünün rengi solmuş yaşlı Ressam yatağa
uzanmış, öksürmektedir. Önünde yere, tepsi içinde kalem işi iki gümüş kadeh
konulmuştur. Yatağın kenarında oturan Pervin'in yüzü kireç gibidir. Kandilin
ışığında bir defterin sayfalarını çevirir ve babasının çizdiği şekillere rastgele bakar.
Rüzgar uğultusu ve uzaklardan gök gürültüsü duyulur.
İhtiyar yatağında döndükten sonra gözlerini açar. Kısık bir sesle.
1
206
Ressam- (Öksürür. Kendi kendine) Ah, dündü... dün... Araplar üĢüĢtüler...
Öldürdüler... götürdüler.... yaktılar. Hiç duymuyorum!.... KeĢmekeĢ devam ediyor
mu acaba? Feryatlar uzaklaĢıyor... Suskunluk... DüĢ mü görüyorum ne?.. Kim arıyor
beni?.. Yer, gök gürlüyor... Devler, yırtıcı hayvanlar zincirlerini kırmıĢ... Tüm
kahredici güçler Ġran'ın karanlık yazgısına ağlıyor... Bahtı kara ülke Ehrimenlerin,
hayvanların ayakları altında çiğnendi... Yeryüzünün tüm özgür insanları hayır...
artık seni Arap batağından kurtaramaz. Zalimler sırtından vurmuĢlar... Ġran can
çekiĢiyor... YavaĢ yavaĢ boğuluyor... Boynundaki ip sıkıyor boğazını. (Ellerini
çıkarır; birinin boğazını sıkıyormuş gibi birbirine kenetler).
Kız kitabı yere bırakır. İlaç kaşığını alıp babasına ilaç içirir. İhtiyar dikkatle
bakar ona, öksürür...
Ressam- (Kesik kesik konuĢur) Sen burdasın... haaa... Acaba Perviz... bizi
aramadı mı?.. Ben yaĢlıyım... Güçsüzüm... Bir ayağım çukurda... Perviz'i görmek
isterdim... Seni ancak ona teslim edebilirim... Huzur....huzur içinde can veririm o
zaman... Söyle, Perviz gelmedi mi?... Neden ĢaĢırdın kaldın?.. Tatsız bir Ģey mi
oldu yoksa?
Pervin- Neden soruyorsun bana? Sen bilmiyor musun? Bu boğucu havada
yaĢayamam. Çıldırmak üzereyim.
Ressam- (Zorlukla baĢını kaldırır) Korkma kızım. Ġmdadımıza koĢacak biri
çıkmayacak mı? Bir yol daha var... Korkma... Ahuramazda ölmedi.. Dayandığımız,
sığındığımız o. Evet, bir yol daha kaldı... Perviz'le birlikte Hindistan'a kaçın... Ben
gelemem.... (Öksürür) ölmek üzereyim... Siz gidin... UzaklaĢın. Sizin
mutluluğunuzla ruhum Ģad olacak... Ģimdi tüm Ġran bu hunhar Arapların eline
geçti... Atalarınızın yurduna veda edip... gidin.... Bahtınızın yıldızı tekrar yükselene
kadar.... Ne olacağını kim bilir?
İhtiyar yatağa düşer. Bir süre sessiz kalır.
Ressam- (Kendi kendine) Ülkemize küfredildi. Ayaklar altında çiğnendi...
Yurdun bu köĢesinde dünyaya geldik biz... Atalarımızın yattığı yerler...

15 Bakınız: Friedrich Sarre (1865-1945), Die Kunst des Alten Persiens (Eski Ġran'da Sanat), 1920, Resim 98. Bu
207
Çocuklarımız bir gün gelecek; gülecekler burada... KuĢ sesleri ile cıvıl cıvıl gür
ormanlar var... GüneĢin altın rengi ıĢıkları altında çiçekten dalları eğilmiĢ ağaçlar
var... YemyeĢil kırlar, zincifre tepeler... KuĢların uçuĢtuğu masmavi gökyüzü...
Yollardaki bembeyaz tozlar... Gelip geçen bulutlar... YemyeĢil kırlar... kırmızı
güller... dallarda inleyen bülbüller... usul usul yayılan inekler.... ekip biçen mavi,
uzun gömlekli çiftçiler... ağustos böceklerinin sesleri... cana can katan sabah
meltemi... kervanın tekdüze çan sesi... Vatan denilen Ģey ruhumuzun aĢina olduğu
çiçek, bitki, canlılar, her Ģey. Onların ataları da bizim atalarımızla yaĢamıĢ ve onları
da bizler gibi bu toprağa, bu suya bağlıyor... Bizim zehirli hayatımızı çekici kılan da
bu göz alıcı Ģeyler zaten... Yazık ki hepsi ayak altında kaldı, çiğnendi, mahvoldu
gitti!.. Cennetin bile kıskandığı bu güzel ülkenin tüm bağları bahçeleri, tarlaları
viraneye döndü, baykuĢlara mekan oldu! Zulme uğramadık yer kalmadı... Ġran,
yeryüzünün Ģu cenneti Müslümanların hazırladığı korkunç bir mezarlık haline
geldi... Vatan... Vatanımız, yurdumuz. (Kısa bir sessizlik)
Pervin- Babacığım, kendi kendine neler konuĢuyorsun öyle?
Ressam- Hiç!... Bilmem... ġu yastığı yükselt biraz.
Pervin yastığı kaldırır. İhtiyar sırtını dayar.
Pervin- Böyle iyi mi?
Ressam- Evet. (Öksürür. Portreye dikkatle bakar) Bak; resimdeki ceylanlar
Ġranlılardır... Arslanlarla, yırtıcı hayvanlarla boğuĢan genç padiĢah onlara yenilir.
BaĢları ezilen bu canavarlar ceylana saldırdılar. Mahvettiler bizi... Ah, düĢ
görüyorum galiba. Otağlar, saraylar, bahçeler, hepsi tıynetsiz Arapların eline geçti...
Mahvettiler bizi... (ĢaĢkın ĢaĢkın) Daha ne istiyorlar?.. Ah, ne uzun geceler!...
Suskunlukları çok derin... Korkunç devlerin karĢısında artık sırtım yatak yüzü
göremez... Saray kubbeleri göğsümü sıkıĢtırıyor. Gökyüzü omuzlarımı eziyor...
SavaĢçıların çığlıkları geliyor kulağıma hâlâ... At kiĢnemeleri, kılıç Ģakırtıları savaĢ
borusunun kükreyiĢiyle karıĢıyor birbirine... Artık hiç... sessizlik... gök gürültüsü...
karanlık... bu karanlık yurdumuzun can çekiĢtiğini gösteriyor. Atalarımızın hatırası
dağılıyor... Ehrimenlerin eliyle... devlerin, yırtıcıların diĢleriyle. Atalarımız yas

Sâsânî resmi Almanya'da Saint Orsol kilisesindedir. (Hidayet)
208
tutmuĢ, bize bakıyorlar! Uyuyayım... masum uyku! Acı bir düğümle bizi ölüme
aĢina kılan uyku, solgun ruhların ilacıdır.
Pervin- (Odada yürürken ellerini sallar) Zavallı, zavallı! Söyledikleri hezeyan.
(Babasının yanına gider, yatağın kenarına oturur) Babacığım, yanında kalacağım.
Bu gece buradayım; uykum yok. Yanından ayrılmam.
Ressam- Nasıl da titriyorsun!... Hastalandın galiba.
Pervin- Kulaklarım ağırlaĢtı; kafamın içi bomboĢ sanki.
Ressam- Git, rahat rahat uyu. Ama Perviz'in gelip gelmediğini öğrenmek
istiyorum. Yeni bir haber var mı acaba? Söyle çabuk.
Pervin- (Elini alnına dayar. DüĢünceli) Hayır gelmedi; gelmeyecek de.
ÖldürülmüĢ... ÖlmüĢ... Evet, rüyasını gördüm... Dün gece rüyamda gördüm. Aya
bakıyordum. Derken duman arkasında kaldı. Perviz beyaz giysiler içinde, saçları
dağılmıĢ, bana bakıyordu. Parmağıyla belindeki hançeri gösterdi bana. Uykudan
sıçradım hemen. Bir daha da uyuyamadım. Öldü o...
Ressam- (Elini uzatıp kızının saçlarını okĢar) Ne kadar çabuk inanıyorsun!
Neden inanıyorsun bu saçmalıklara, aldatmacalara? Askerlerimiz henüz savaĢıyor.
SavaĢ bittiği zaman gelecek... Ne yapıp edip göndereceğim seni... Git, git haydi;
rahat rahat uyu... Ne berbat bir hava!... Göğsüm çok ağrıyor... (Öksürür) Bu gece
benim yanımda kalmamalısın. Buranın havası zehirli; git yat sen.
Islık sesi gelir. Rüzgar şiddetini arttırır. Uzaktan gürültü ve kavga sesleri
duyulmaktadır. Babayla kız şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlar. Kız kalkıp
kapıya kulağını dayar, sonra geri döner.
Pervin- RaĢno havlıyor. Birkaç kiĢi bağırıp çağırıĢıyor; ne oldu acaba?..
Ressam- Ahura imdadımıza yetiĢsin; yine n'oldu acaba?.. Kendi evimizde de
rahat edemeyecek miyiz acaba?
209
2
Bağırış çağırış sesleri daha da yaklaşır. Odanın pencereleri açıktır. Behram
koşarak odaya girer. Rengi kireç gibidir ve saçları dağılmıştır. Kız duvara
yaslanır.
Ressam- Nedir seni tir tir titreten?
Behram- (Kesik kesik konuĢur) Orada gördüm... Kendi gözümle gördüm...
Yakıyor, yıkıyorlar... Gelirken dört yalınayak Arapla karĢılaĢtım birden... kapıda...
zorla açtılar kapıyı... "Kimsiniz?" dedim.
Ressam- Söyle çabuk kimmiĢ?
Behram- Araplar doluĢtu bizim eve... Köpeğimiz RaĢno üstlerine saldırdı...
Bu sabah onlardan birini gördüm. Abasına sarınıp ağacın arkasına saklanmıĢtı.
(Pervin'e iĢaret ederek) Siz o sırada ayvanın kenarında duruyordunuz. Sizi
gözlüyordu. Köpek havlayınca bahçe çitinden atlayıp kaçtı. Haberim olsaydı, canına
okurdum onun...
ġimdi yanına üç kiĢi daha alıp gelmiĢ. RaĢno üstlerine atıldı. BoğuĢuyorlar.
(Yutkunarak hızlı hızlı konuĢur) Ģehirde duydum; Musmugan16ı erkek kardeĢi ve
kızıyla birlikte yakalayıp zindana atmıĢlar, ateĢkedeyi de yıkmıĢlar.
Baba, kız ĢaĢırarak- AteĢkedeyi mi?
Behram- Ne kadar mûbed, mug, hirbed varsa kılıçtan geçirdiler, ahaliyi
öldürdüler; askerlerimiz dağılmıĢ. Ferhan da ortalarda yok. Kimse nerede olduğunu
bilmiyor.
Baba, kız şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlar. Behram döner, kapıyı arkadan
kapayıp sürgüler. Perdeyi çeker, gelip yaşlı adamın karşısında ayakta
durur.
Pervin- (Behram'a) Beni sakla bir yere; korkuyorum.

16Rey Ģehrinin dinî lideri olan ateĢperest baĢ rahibi, büyük mug. (Hidayet)
210
Behram- DıĢarı çıkmayın, yoksa kendi ayağınızla düĢmanın eline geçersiniz.
Pervin- Peki n'apalım?
Ressam- Perviz en kısa zamanda buradan kaçmamızı söylemiĢti; hatırlıyor
musun?
Pervin- Köpeğimizi öldürürlerse ne yapacağız? Canının yanmasını
istemiyorum. Gidip onu Ģu canavarların elinden kurtaracağım.
Ressam- Sus; çocuksun hâlâ. Canınla oynadığını biliyor musun sen?
Ahura'nın yarattığı köpeğin bekçilik için yaratıldığını, onların Ehrimen tarafından
öldürmek ve yıkmak için gönderildiğini bilmiyorsun.
Pervin- Ahura Mazda!.. Ahura! Nerede acaba? Neden imdadımıza koĢmuyor?
Niçin karanlığı aydınlığa hakim kıldı?.. Neden yarattı Ehrimeni? DıĢardaki canavar
seslerini duymuyor musun?
Ressam- Ehrimen, evet, Ehrimen var. ġu zavallılar yok mu; kendi dinlerinde
Ehrimen olmadığını söylüyorlar. Ama kendileri Ehrimen. Ayrı bir Ehrimenlerinin
olması gerekmez zaten. Çünkü onun tarafından gönderilmiĢler.
Pervin- Buraya üĢüĢürlerse ne yapacağız? Bir bu eksikti?
Ressam- Korkma canım; hırsız onlar. Para ve eĢya için geliyorlar. Her Ģeyimi
veririm onlara ama, sana el uzatmalarına izin vermem. (Behram'a) Kandilleri
söndürelim.
Behram- Daha kötü olur. Yanlarında ateĢ gürzü var. Pencerenizden ıĢık
geldiğini görmüĢlerdir. Her tarafı incelerler. Tanırım onları. Gözleri vahĢî
hayvanlarınki gibi parlar. Karanlıkta da görürler. Kılıklarından korkuyorum.
Maymun gibiler. VahĢî kara gözler; çenelerinin altındaki kurumuĢ yara; çirkin
sesleri.
Pervin- (Behram'a dönerek parmağını dudağına götürür) HiĢt hiĢt! Sen de
duydun mu?
211
Behram- Hayır... Ne var? Geldiler mi yoksa?
Pervin- Bilmiyorum... Galiba koridordalar. Ġyi kulak ver. Duydun mu?
Ayak sesi yaklaşır. Kapı hızlı hızlı çalınır. Biraz bekledikten sonra daha
şiddetli çalınmaya başlar.
Kapının ardından- Açın kapıyı pis köpekler!
Oda sarsılmaya başlar. Üçü de ne yapacaklarını bilemeden birbirlerine
bakışır.
Ressam- Kim o? Kapıyı kıracaklar; git, aç.
3
Behram kapıyı açar. Yüzleri, başları sarılı, korkak, kirli çıplak ayaklı ve
ellerinde kılıç taşıyan dört Arap içeri girer. Kıza gözlerini dikerler.
İçlerinden birinin abası yerde sürünmektedir. Elinde kanlı bir bıçak vardır.
Behram ellerini kaldırır. Araplar birbirlerine bakışarak korkunç korkunç
kahkaha atarlar. Kız korkusundan zangır zangır titremektedir. Kendisini
babasının yatağına atar. Babası kucaklar.
Araplardan biri arkadaşına- Vay vay vay! Ömrümde böyle güzellik
görmedim! (Göz kırpar)
Ġkincisi- Komutan bize bir sürü para verir.
Üçüncüsü- Bence de.
Birincisi Behram'a işaret eder- ġu adama dikkat et.
Ġkincisi- Acele edip her tarafı arayalım. Halıyı unutmayalım ha!
Birincisi- Hadi, çabuk ol, vakit kaybetmeden gidelim.
212
Dördü de gülüşür. Üç Arap etrafı arar. İçlerinden biri el yazması bir kitabı
alarak bakar, yere çalıp çiğner. Öbürü halıyı rulo yapıp kenara koyar.
Üçüncüsü ilaç kadehlerini halıya boşaltıp abasının bir kenarına yerleştirir.
Kapının kenarında duran ve elinde kılıç taşıyan Arap perdeyi çeker,
arkadaşına verir. Üçüncü Arap eşyaları odanın kenarına bırakır; kıza bakıp
kahkaha attıktan sonra yaklaşarak arkadaşlarına işaret eder. Elini uzatır,
kızın kolyesini koparır ve cebine atar. Gülerek kızın çenesinin altına vurur.
Behram odanın bir köşesinden fırlayıp Araplarla Pervin'in arasına girer ve
Arabın elini iter.
Dört Arap birden- Öldürelim Ģunu!.. Öldürelim Ģunu!..
Üçüncü Arap- Kılıcımı Ģu pis köpeğin kanına bulamak istemiyorum.
Ġkincisi- Haklısın.
Dördüncüsü- Kızın dıĢındakiler ölsün!
Ġkinci Arap- At Ģu köpeği dıĢarı; ikiye ayır!
4
İki kişi eşyaları yere bırakır, Behram'ı yakalayıp tekme tokat döver, kılıçla
yaralar ve odadan çıkararak koridora atarlar. Behram'ın yere düşüş sesi
işitilir. Feryat eder, inler ve boğulur. Kız bayılarak babasının yatağına
düşer.
Ressam- (Çatlak ve titrek bir sesle bağırır) Kızıma, ciğerköĢeme ne
yapacaksınız? Ne istiyorsanız, alın götürün. Evim sizin olsun; beni öldürün...
Dokunmayın ona... Kimseye bir Ģey yapmadı o; kimseyi incitmedi. Benim kızım
bu... Ayırmayın benden. Hayatımdaki tek umudum, her Ģeyim benim. Uzatmayın
elinizi ona. Hayır... Hayır... (Öksürür) Ġnsan dilinden anlamıyor bunlar!...
213
Fırtına çıkmıştır; şimşekler çakar. Küçük pencere korkunç bir sesle açılır.
Kandillerden biri söner. Fırtına sesleri, odayı aydınlatan şimşekler.
Araplardan biri eğilip kızı babasının kucağından alır.
Ressam- (Zar zor yatağından yarım doğrulur. Arabın kirli eteğini yakalar)
Allah aĢkına kızımı ayırmayın benden; çekin elinizi... bırakın... bırakın; bir kere
daha göreyim onu. (Arap abasının eteğini onun elinden kurtarır. Dördü birden
gevrek gevrek güler. Rüzgar diğer kandili de söndürür. ĢimĢek çakar ve oda
aralıklarla aydınlanır) Sizde merhamet yok mu hiç? Bırakın... bırakın.
Fırtına sesi, pencerelerin, kapıların çarpma sesleri. Öksürük nöbetine
yakalanan Ressam'ın ağzı köpürür, yatağına düşer. Uzaktan Arapların gülüşmeleri
işitilir.
Perde iner.
ÜÇÜNCÜ PERDE
Oymalı iki büyük kapısı, bir penceresi ve küçük şahnişini olan görkemli bir
salon. Birkaç kandil yanmaktadır. Sağda şahnişinin yakınında arslan
penrçesi şeklinde kısa ayaklı, arslan başlı, oymalı değerli bir taht vardır.
Üstüne döşek ve koyu renkli ipekten baş ve sırt yastığı konulmuştur. Dört
köşe bir masa, üstünde büyükçe porselen bir vazo vardır. Yer halıyla
kaplanmıştır. Odaya eski, iki üç sehpa serpiştirilmiştir. Tahtın altına kapağı
açık birkaç çekmece konulmuştur. Kumaş ve bazı kıymetli eşyalar
görünmektedir. Tahtın öbür tarafında bir pirinç buhurdan görülmektedir ve
içinde ıtır tütmektedir. Bu görünümü ateşkedeyi andırır. Buhurdanın iki
tarafında halka şeklinde büyük kulplar vardır.
1
Arap komutan duvara asılan gümüş aynanın karşısına geçerek kendine
bakar. Dönüp bir de öyle bakar; elini bıyıklarına götürür; güler. Bir adım
214
atar; ellerini ovuşturur; mücevher kutularının başına geçer. Kolyeleri
çıkarıp eliyle tartar; gülerek yerine koyar. Göre döner ve pencereden
dışarıya bakınır. Ayak sesleri gelince döner ve tahta oturur; surat asar.
2
Soldaki kapı açılır. Yalınayak dört Arap beyaz beze sarılmış bir şey getirip
tahtın önünde yere bırakırlar.
Araplar- Selamünaleyküm efendimiz; bu huriyi cennetten sizin için getirdik.
İçinden biri bezi çekince baygın kız ortaya çıkar. Sonra dördü de eğilerek
geri geri gider; kapının önünde başı önde dururlar. Arap komutanın gözleri
parlar, yutkunur, güler; elini beline götürüp Arapların önüne çil çil para
atar. Altın Sâsânî sikkeleri havada ışıldar. Araplar son sikkeyi kapana
kadar itişip kakışırlar. Komutan sinirlenir ve eliyle kapıyı gösterir.
Arap komutanı- Çıkın!.. Yıkılın karĢımdan!
Dört Arap da dışarı çıkar.
3
Komutan tahttan iner, kızın zülüflerini okşar. Oturur, başını dizine koyar.
Kızın yanakları titrer. Gözleri fal taşı gibi açılır. Gözlerini ovuşturur. Arap
kahkaha atar.
Arap komutanı- Ġyi akĢamlar ey güzellik tanrıçası! HoĢ geldin.. Ģeref verdin.
Pervin- (Ayağa kalkar. DüĢünceli) DüĢ görüyor olmalıyım! Ne korkunç bir
kâbus!
Arap komutanı- Kaçma benden ceylan gibi... Gözlerin ne kadar güzel!
BaĢımı döndürdün, (Çekmeceleri göstererek) Bütün servetimi ayaklarına saçarım.
215
Pervin geri geri gider, duvarın köşesinde durur. Titremeye başlar. Hali
perişandır, saçları dağılmıştır ve ellerini sıkıştırır, yere bakar. Arap tepeden
tırnağa kızı süzdükten sonra güler; yerinden kalkıp kıza doğru gider. Kız
elleriyle yüzünü gizler. Arap, kızın beline elini uzatınca, kız arabın elini
hızla iter. Koşarken masaya çarpar ve vazo yere düşüp kırılır.
Pervin- Ġmdat! YetiĢin! Bu adam da kim? Ne istiyor benden?
Arap usul usul yaklaşır. Pervin onu uzaklaştırmak istercesine korkuyla
ellerini önde tutar.
Taptığın Tanrı rızası için bırak beni, gideyim... Yeter artık, bırak gideyim...
4
Arap komutanı yüzünü buruşturur, gidip sağdaki kapıyı açar; ellerini
birbirine vurarak birine seslenir. Başka bir Arap içeri girer, saygıyla eğilir.
Elini alnına götürüp indirir. Arap komutanı ona yaklaşır.
Arap komutanı- ġu kadına söyle; Müslüman olursa onunla evleneceğim...
Anlat ona... haydi..
İçeri giren Arap tekrar saygıyla eğilir. Arap komutanı ellerini beline dayar
ve kızı minnet altında bırakmış gibi gözlerini ona dikip bakar. Sonra gider,
tahta oturur. Tercüman başı önde, elleri göğsünde kıza yaklaşır.
Tercüman- Hayırlı geceler. Hiç endiĢelenmeyin.. Bizim güvencemizdesiniz.
Rahat olun. Size bir zarar gelmeyecek.
Pervin- Bırakın beni; uzaklaĢın yanımdan; izin verin gideyim.
Tercüman- Artık gidemezsiniz. Neden titriyorsunuz? Kılınıza bile
dokunulmayacak.
Pervin- Bırakın gideyim, bırakın gideyim. Yeter artık.
216
Tercüman- Komutanımız Urve bin Zeyd el-Hayl et-Tâ'î17 hazretleri diyor ki,
hayatınız ve geleceğiniz size edeceğim teklifi kabulünüze bağlı.
Pervin- (Tereddüt içinde) Söyle.
Tercüman- Komutanımız sizi duyduğundan daha güzel ve cazibeli bulmuĢ.
Müslüman olduğunuz takdirde sizinle evlenecek. BaĢınızdan mücevher dökecek. En
iyi saraylardan biri sizin olacak. Diğer eĢleri size itaat edecek, cariyeniz olacak. Her
bakımdan huzurunuz sağlanacak. (Gülümser)
Pervin- (Titrek ve biraz da kısılmıĢ bir sesle) Taptığınız Tanrı aĢkına, bırakın
beni, gideyim... Babamın yanına gideyim; yaĢayıp yaĢamadığını bile bilmiyorum.
Yetmedi mi artık? BaĢımıza neler getirdiğinizi görmüyor musunuz?
Tercüman- Kader böyleymiĢ. Biz Ġran'ın çelik vücutlu askerlerini
yenemiyorduk. Bu sefer Allah bizi bu iĢle görevlendirdi. Onun yardımıyla sizi
yendik; doğru yolu göstermek için.
Pervin- Siz dininizi bahane ettiniz. Amacınız fetih, para, hırsızlık, vahĢilik.
Tercüman- Paranız varken, hiç de fütûhatta bulunmuyordunuz canım!
Romalılarla, Turanlılarla, biz Araplarla didiĢip durdunuz. Ġran'ın hamâsesi
baĢtanbaĢa komĢularıyla yaptığı savaĢlarla dolu.
Pervin- Biz özgürlüğümüzü korumak için savaĢtık. Hiçbir zaman din adına
baĢkalarıyla savaĢmadık. BaĢkalarının dinini, töresini hor görmedik; serbest bıraktık
onları. Siz kendinizi allâme sanıyorsunuz ama Tanrı bilgisinden haberiniz yok.
Gözü, gönlü aç, ne oldum delisi olmuĢ Ģeyler! Bizim dinimiz hakkında ne
konuĢabilirsiniz ki!? Dünya ne kadar eskiyse, bizim dinimiz de o kadar eski. Daha
dünkü insancıklar, baĢımıza peygamber mi kesileceksiniz? Bakın, kendinizi doğru
yolda sanıyorsunuz ama yırtıcı hayvanlar gibi davranıyorsunuz. Sizin taptığınız
Tanrı, Ehrimen, savaĢ tanrısı, cinayet tanrısı, kinci tanrı, kan isteyen yırtıcı tanrı.
Sizin iĢleriniz, davranıĢlarınız iĢkence ve alçaklık temeline oturmuĢ. Ġnsanların

17Spiegel, Darmesteter ve Christensen'e göre Ġranlıların istihkamat merkezi olan Demavend kalesi sadece hicrî
141 yılında Hâlid'in komutasındaki Araplar tarafından fethedilir. Fakat Reylilerle Arapların ilk savaĢı meĢhur
rivayete göre hicrî 22 yılı dolaylarında ve Ömer'in halifeliği zamanında gerçekleĢmiĢtir. Bu savaĢta Ferhân-i
Zîbendî Ġranlıların, Urve bin Zeyd de Arapların komutanlığını yapmıĢtır. (Hidayet)
217
kanını dökmeye susamıĢsınız. Yaptığınız her Ģeyle dünyayı kirletiyor, insan soyunu
alçaltıyorsunuz.
Tercüman- Bizim dinimiz Tanrı katından geldi ve baĢkalarına doğru yolu
gösterme emri verildi. Öldürülsek de, ölsek de cennete gideceğiz. Çünkü Tanrı'nın
hoĢnutluğu için savaĢıyoruz. SavaĢta önde gidiyorsak, doğruluk bizden yana olduğu
için önde gidiyoruz. Siz ateĢperestler Tanrı'nın düĢmanı ve Ehrimen'in
iĢbirlikçisisiniz. Kutsal dediğiniz kitaplar saptırıcı, bâtıl ve saçma sapan Ģeyler.
Pervin- Yeni bir kültürden mi bahsediyorsun?
Tercüman- Bu öğrenmeniz gereken bir dil. Nihavend SavaĢı'ndan sonra
diliniz ve dininiz öldü.
Pervin- (Sinirlenerek) Kitaplarımızı yaktınız. Aklınız sıra dilinizi öğrenip,
dininize gireceğimizi sandınız değil mi? Sadece ebediyen adınızı lekelemiĢ oldunuz.
Gelecek kuĢaklar lanet okuyacak size. Cahillik, kıskançlık ve deliliğiniz yüzünden
bilimin değerini bilmediğiniz ve eski nesillerin yadigarlarını yaktığınız için size
yırtıcı hayvan diyecekler, canavar diyecekler.
Tercüman- Onların külü üstünde bilim kıvılcımlarını çaktıracağız. Yananlar,
yoldan çıkartıcı kitaplardı. Bunda piĢman olacak bir Ģey yok. Bilim insanoğlunu
mutlu etmez. Sadece inanmak, itikat etmek gerek.
Pervin- Ama körü körüne değil. Bizim dinimiz bilimle iç içedir.
Tercüman- Sapık din, sapık bilim doğurur.
Pervin- Sen bizim bilimimize, kutsal kitabımız Avesta'ya aĢinasın; neden
böyle konuĢuyorsun? Biz biliyoruz; sizin tek hedefiniz fütûhatta bulunmak.
Ġranlılara kin gütmek ve düĢmanca davranmaktan ibaret. Dini bahane etmiĢsiniz
kendinize. Kızları evlerinden kaçırıp dağ baĢında satmaya dininiz müsaade ediyor
mu? Evleri ateĢe vermeye, tarlaları çiğnemeye, kadınları, çocukları kılıçtan
geçirmeye izin veriyor mu? Bütün bunlar Ehrimen'in iĢi değil mi? Evet, savaĢı biz
baĢlattık; çünkü dininiz biz Ġranlıların iĢine yaramaz. Belki sizin için iyidir. Çünkü

218
yırtıcı hayvanlar gibi yaĢıyorsunuz. O sizi doğru yola davet etti. Ama biz çok uzun
zamandır iyi ile kötüyü ayırt ediyoruz. Rica ederim dininizi bahane etmeyin;
cenneti, cehennemi bırakın bir kenara. Ne yapabilirseniz, bu gün yapın. Askerleriniz
bize karĢı üstün gelse de, anlatılamayacak Ģeyler yaptılarsa da, gücünüz bize
yetmeyecek. Bir gün gelecek, sizi ülkemizden kovacağız; eski ateĢi yeniden
yakacağız. Getirdiğiniz din doğruysa, savaĢ ve kıyımı kabul etmez. Duymadınız mı
hiç, doğru söz kılıçtan keskindir.
(Sertçe ellerini hareket ettirir. Odada yürüyen ve bıyıklarını buran Arap
komutana bakar. Sinirli sinirli güler) Evet, örneği benim iĢte. Ģimdi beni doğru yola
davet ettiniz öyle mi? Ne zahmetler ettiniz!...
Tercüman- Siz Müslüman olmuyor musunuz?
Pervin- Hayır. Babam, annem ZerdüĢt dininde öldüler. Herkesten çok
sevdiğim kiĢi özgürlük, vatan ve Mezdisna dinini korumak için canını feda etti.
Eğer hepsi cehenneme gidecekse, ben de onlarla birlikte olmak istiyorum. Ölmeden
önce cennete geldiniz ama sizin cennetiniz bizim cehennemimiz oldu.
Tercüman- ġimdi kendi geleceğinizi düĢünün. Cevabınız nedir?
Pervin- (Biraz duraklar) Komutanınızın teklifi karĢısında çok memnun
oldum. Fakat ben baĢka biriyle niĢanlıyım. Bana evlilik yüzüğü verdi. Bedenim,
ruhum ona ait. Bir baĢkasını onun yerine seçemem. Komutanınız beni
onurlandırmak istiyorsa, bıraksın, babamla Ġranlıların ordugahına gideyim. Ömrüm
oldukça kendilerine minnettar kalırım. Söyle komutanına, söyle; ben baĢkasıyla
niĢanlıyım. Onun teklifini kabul edemem. Bırakın, babamla birlikte Ġranlı askerlerin
ordugahına gideyim; niĢanlım orada.
Elini uzatıp nişan yüzüğünü tercümana gösterir. Arap yüzüğe baktıktan
sonra cebinden ona benzer bir yüzük çıkarır ve kıza verir.
Tercüman- Siz bu yüzüğü tanıyor musunuz?
Pervin- (Korkarak) Bu ona verdiğim yüzük... ondan ayrıldığım gün.. Ah
Pervizim!... Perviz öldürüldü mü ? Söyle... Taptığın Tanrı aĢkına söyle, bu yüzüğü
219
kim verdi sana? Ġranlı tutsaklar arasında, üstünde Sevârân-i Câvidan giysisi
bulunan, Perviz adında, uzun boylu bir genç gördün mü? Söyle... (mırıldanarak)
Evet, öldürülmüĢ... ölmüĢ...
Pervin- (Tekrar) Uğruna savaĢtığın din için, sevdiklerin için, yalvarıyorum,
kim verdi bu yüzüğü sana?
Tercüman- Mademki ant verdiniz, söyleyeceğim size... Evvelki gece; gece
yarısını geçmiĢti. Bizim askerler Suren ırmağı kenarında sizin askerlerinizden bir
gruba baskın yaptı. Çok kanlı bir çarpıĢma oldu. Parsîler cesurca dövüĢtüler ve
hepsi kan revan içinde öldü. Ġranlı isyancıları ve tutsakları sorgulamak üzere
halifenin emriyle Pehlevice öğrendiğim için, ölenlerin eĢyalarını almak maksadıyla
bir grup askerle birlikte gittim. Soğuk ve kasvet verici bir mehtap vardı. Ölenler kan
revan içindeydi. DolaĢırken bir ölünün baĢında bekleyen bir kırat gördüm.
YaklaĢtım. Biri abamın eteğini çekti. Geri dönüp baktım; saçları dağılmıĢ, sol
omuzundan kan fıĢkıran bir genç, zorlukla baĢını kaldırdı. Üstünde komutan
üniforması olduğu için Pehlevice "Sen kimsin?" diye sordum. Çatlak bir sesle
"Ġnandığın din aĢkına, n'olur beni dinle biraz." dedi. Sol elinde, üstünde bir Ģeyler
yazılı bir kağıt parçası vardı. Sağ elini kaldırıp "ġu yüzüğü çıkar. Yolun Raga
Ģehrine düĢerse, niĢanlıma ver onu; Ressam'ın evinde. Tek umuduma de ki: Seni
düĢünüyordum. Felek mücadele etti benimle." dedi. Tam iĢitemediğim baĢka Ģeyler
de söyledi. Sonra da düĢüp öldü.
Pervin- (Yakınındaki sehpaya kapanır. Yüzünü elleri arasına gizler. Kendi
kendine kesik kesik konuĢur) Öldürüldü o... öldü.. gitti... Ben hâlâ yaĢıyorum! Bu
canavarların eline düĢtüm. Hayır, istemiyorum; yetti artık... Babamın baĢına neler
geldi, bilmiyorum... Doğru mu acaba? DüĢ değil ya?.. Hayır... yapamam...
Tercüman- Biliyorsunuz, din kardeĢlerinizin ve hemĢehrilerinizin kaderi bir
dereceye kadar sizin elinizde. Binlerce insan iĢkence çekiyor. Musmuganı ve
kızlarını Bağdat'a gönderecekler. Siz diğerlerine göre daha Ģanslısınız. Çünkü
komutan hazretleri sizinle evlenmek istiyor. Bir gülümseme ve gamzenizle bunca
insanın canını kurtarabilirsiniz. Bir cilveniz milyonlar eder. BaĢkalarının
umudusunuz siz.
220
Pervin- Sus... Zavallı! Bu parlak sözlerle beni kandırmak mı istiyorsun? Ne
geçecek eline? Yazık ki sizi iyi tanırım! NiĢanlımı, babamı, ailemi öldürenlerle
güleceğim.. öyle mi?
Tercüman- Urve bin Zeyd el-Hayt et-Tâ'î hazretlerinin beğendiği ilk
kadınsınız. Sizinle konuĢmak, sizi onurlandırmak ve haremine göndermek istedi.
Ģimdiye kadar güzel bir kadına rastlamamıĢtı. Onun tutuklusu olduğunuzu
unuttunuz galiba.
Pervin- Yeter, yeter artık. Sizinle iĢim yok. Elinizden geleni ardınıza
koymayın. Ģimdi yıkıl karĢımdan!
Tercüman- PiĢman olacaksınız.
Pervin- PiĢmanmıĢ!..
Pervin başını iki eli arasına alır. Tercüman gidip komutanın önünde
saygıyla eğilir.
Tercüman- Kendi milletinden birine aĢık.
Komutan hiddetlenir ve onu azarlamaya başlar.
Arap komutanı- Kabul etmedi ha? Cehennem olası... Beni burada boĢu
boĢuna mı beklettin köpoğlu?
5
Tercümanı tutup odadan dışarı atar ve kendisi de onun peşinden çıkıp kapıyı
kapatır.
Pervin yüzüğü eline alır, başını kaldırır, çepeçevre odaya bakınır. Elini alnına
koyar ve derin bir uykudan uyanmış gibi kalkar, masanın yanına gidip yere oturur
ve ağlamaya başlar.
221
Odanın arkasındaki fon kararır ve koyu mavileşir. Ansızın yere düşen bir
pirinç plakanın ya da çalparanın sesi işitilir. Sağdaki kapı ardına kadar
açılır. Omuzuna beyaz buruşuk bir kefen atmış, uzun etekleri yerde sürünen,
saçları taranmış, gözlerinin etrafında mor halkalar oluşmuş, donuk donuk
bakan ve suratı mumyalanmış izlenimi veren Perviz kapının kasasında
durur. Fon karanlıktır. Başından beline kadarki kısım biraz aydınlık,
vücudunun geri kalan kısmı belirli belirsiz gözükür. Boğuk bir sesle.
Perviz'in gölgesi- Pervin... Pervin... Kulak ver; affet beni.
Pervin- (BaĢını kaldırıp gözlerini ovuĢturur. Çılgınca) Bu ses hiç de yabancı
gelmiyor... düĢ mü görüyorum yoksa? Uyanık mıyım acaba? Eskileri hatırlıyorum.
(Bakar) Ah Perviz! Seni öldürmemiĢler. Yalan olduğunu biliyordum. Aldatmacaydı
bunlar, kâbustu. Her Ģeyi gördüm, her Ģeyi gördüm gözlerimle. Gözlerim yolda seni
bekliyordum. Nerede kaldın?.. Gel, kurtar beni; gel, Ģu canavarların pençesinden
kurtar beni. Ne hale düĢtüğümü gör. Madem yaĢıyordun, neden daha önce
gelmedin? Kaçalım, kaçalım çabuk. Babamı öldürdüler, biliyor musun? YaklaĢ,
yaklaĢ. (Ayağa kalkmaya çalıĢır ama yere düĢer) Ah, kalkamıyorum. YaklaĢ; neden
konuĢmuyorsun hiç? YaklaĢ...
Pervin- (Tekrar dikkatle bakar) Neden böyle bakıyorsun bana? Beni götürmek
istemiyor musun yoksa? Uzağa, bu canavarlardan uzaklara. Çabuk ol, yardım et.
Neden dik dik bakıyorsun? YaklaĢ hadi; suskunluğun korkutuyor beni. Bir Ģeyler
söyle; korkuyorum. Ölü müsün, diri misin? Bu onun ruhu.. Derler ki ölülerin ruhu
bazen görünürmüĢ... Onu yalnız beynimde görmüyorum... baĢkası da görebiliyor mu
acaba? Korkuyorum, korkuyorum.
Perviz'in gölgesi- Ne yazık ki artık elimden bir Ģey gelmez. Pervin artık
yeryüzündeki insanlardan biri değilim ben. Ruhum bedenimden ayrıldı. Tanrılarla
ĠmĢaspendan arasındayım. Hayatın pisliklerinden kurtuldum, özgürleĢtim. Her Ģeyi
görüyorum, her Ģeyi iĢitiyorum. Pervin affet beni. Ruhum senin için azap çekiyor;
affet beni. Artık gitmeliyim.
Pervin- Sen öldün mü? Artık hayatın benim için cazip tarafı kalmadı. Hiçbir
Ģeye ilgi duymuyorum. Bekle biraz; beni de yanında götür. Bu canavarların eline mi
222
bırakacaksın beni? Götür beni de Perviz. Kader bizi öldüğümüz zaman da
evlendirir. Bir bütün olacağız; hiçbir güç bizi ayıramayacak.
Perviz'in gölgesi- Yazık ki artık hiçbir Ģey yapamam. Birlikte ölmemizi
istedin ama böyle oldu. Affet beni.
6
Koridordan ayak sesleri gelir. Perviz'in gölgesi yavaşça uzaklaşır. Kapı
önceki gibi kapanır. Odanın fonu koyu mavi olarak kalır. Soldaki kapıdan
Arap komutanı girer.
Pervin- (Kesik kesik) Bilmiyorum! Çıldırdım galiba. Hasta mıyım? Yalan
değil mi bunlar? Sihir değil mi gördüklerim, iĢittiklerim?.. Bu hunhar, sefil herifin
koynuna mı gireceğim? Perviz'in katillerinin, babamın katillerinin! (Ağlar)
Arap komutanı güler. Gidip buhurdanı alır ve tahtın önüne koyar. İçine
buhur ve ıtır atar. Yoğun ve hoş kokulu dumanlar yükselir. Sonra Pervin'in
karşısına gelir. Ellerini ovuşturur. Kız korkarak ayağa kalkar ve sırtını
duvara verir. Arap komutan kıza yaklaşır.
Arap komutan- Prensesim bize diyeceğiniz nedir? Kalbime girin ey cennet
hurisi. Korkmayın benden. Öcü değilim.
Pervin gözlerini diker ona.
Arap komutanı- (Önünde çömelir) Ağlama gözümün nuru. (Kalkıp biraz
daha yaklaĢır) Bak sevgilim. Ģuradaki mücevherlerin tümü senindir. (Çekmeceleri
gösterir) Bir gülümseyiĢin için hepsini ayaklarına dökerim.
Pervin baştan aşağı süzer komutanı. Arap biraz daha yaklaşır. Kızın kılı
kıpırdamaz. Arap sol elini Pervin'in boynuna dolar ve sağ eliyle çenesinin altını
tutar, başını yaklaştırır. Pervin elini uzatır, Arabın hançerini sapından kavrar,
yavaşça kınından çıkarır ve arkasına saklar. Arap bir öpücük alır kızdan ve biraz
geri çekilip gülümser. Kız onun kollarından çarçabuk sıyrılır; hançeri iki eliyle
223
kavrayıp olanca gücüyle sol memesinin üstüne saplar ve ses çıkarmadan yere
yığılır. Arap bir an için şaşkınlığından ne yapacağını bilemez. Hançerinin kılıfına
bakar. Sonra ağır adımlarla gidip buhurdanı getirir ve kızın cesedinin yanına
koyar. Buhurdandan yoğun duman yükselmektedir. Bu sırada uzaklardan bir çengin
titrek tellerinden çıkan sesler duyulur. Yorgun yorgun acıklı bir melodi
çalınmaktadır. Arap komutan ışıl ışıl parlayan mücevherleri çekmecelerden çıkarır
ve Pervin'in naaşı üstüne koyar. Saz sesi kesilir. Arap elleriyle yüzünü kapatıp
gerisin geri sahneden çıkar.
Perde iner.
Paris, 21 Âzermah 1307/11 Aralık 1928

Konular