Kadîm İran’da Din: Monoteizm’den Düalizm’e Mecusi Tanrı Anlayışı

Kitâbiyat
195
Kadîm İran’da Din: Monoteizm’den Düalizm’e Mecusi Tanrı Anlayışı
Mehmet Alıcı
İstanbul: Ayışığı Kitaplığı, 2012, 366 sayfa.
Bilindiği gibi ülkemizde Mecûsîlik veya Zerdüştîlik üzerine yapılan araş-
tırmalar çok sınırlı olup, söz konusu sahaya dair çalışmalar maalesef birçok
eksikliği barındırmaktadır ve mevcut literatür bu alandaki boşluğu büyük
oranda kapatma niteliğine sahip değildir. Bu çerçevede Mehmet Alıcı’nın
2012 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dinler Tarihi
Bilim Dalı bünyesinde, “Mecûsî Geleneğinde Tektanrıcılık ve Düalizm İliş-
kisi” başlığıyla hazırladığı doktora tezinin gözden geçirilmiş hali olan kitap
şimdiden bu alandaki literatürün klasiklerinden olmaya adaydır. Alıcı’nın bu
çalışmada birincil kaynaklara ulaşmış olması ve kadim İran dillerinde yazılmış
metinleri görmüş olması bu hususu anlamlı kılmaktadır.
Kadîm İran’da Din: Monoteizm’den Düalizm’e Mecusi Tanrı Anlayışı adıyla
çıkan kitap bir giriş, dört bölüm ve bir değerlendirme kısmından oluşmaktadır.
Giriş bölümünde literatürdeki isim tartışmaları ele alınmıştır. Mecûsîliğin
İran’ın politeist dinî inançlarına karşı gelen bir tanrı tasavvuru olduğunu ve
Zerdüşt’ün politeist inancın tanrıları arasından birini öne çıkardığını iddia
eden Alıcı, Zerdüşt’ten bu yana bu öğretiyi ifade eden “Aşavan”, “Zerdüşti /
Zarathuştriş / Zoroastrian”, “Mazdayesna / Mazdaizm”, “Parsi”, “Magi”, “Gabar”
gibi birçok isimlendirmeyi ele almıştır. Bununla birlikte Kur’ân-ı Kerim’in
de zikrettiği “Mecûs” kavramının şemsiye bir isim olarak kapsayıcılığını vurgulamış
ve Müslüman âlimlerin Mecûsî ismini kullandığına işaret etmiştir
(s. 3-15).
Alıcı, kitabın birinci bölümünde Zerdüşt’ün Tanrı tasavvurunu inceler.
Yazar bu kısımda, daha sonraları sözlü kaynaktan doğan Avesta metinlerine
değil de, doğrudan Gatha metinlerine dayanarak çözümlemelerde bulunmaktadır.
Çünkü yazara göre Gatha metinlerinin Zerdüşt’e ait olduğuna dair
yaygın bir kanaat söz konusudur. Bu yüzden Zerdüşt’ün fikriyatının bu metin
üzerinden tespiti önem arzetmektedir. Bu çerçevede Zerdüşt’ün yeni bir dinin
kurucusu mu olduğu yoksa bir reformcu mu olduğu tartışması yapılır. Bu
konudaki farklı yaklaşımların temelinde Avesta metinleri ışığında şekillenen
teolojik sürecin Mecûsîliği Zerdüşt öncesi döneme taşıma eğilimi içinde olmasına
bağlayan (s. 23-25) yazar, Zerdüşt’ün reformcu veya yeni bir dinin
kurucu bir ismi olduğunu iddia etmenin zorluklarını ortaya koyar. Alıcı’ya
İslâm Araştırmaları Dergisi, 35 (2016): 185-211
196
göre bunu tespit etmek için Gatha metinlerini analiz ederek bir sonuca varmak
daha sağlıklı bir yoldur (s. 30). Bu çerçevede Ahura Mazda kavramının
Zerdüşt’ün düşüncesinde neye karşılık geldiğini ortaya koymak konunun en
kritik problematiğidir. Alıcı, aslında Zerdüşt’ün yaratıcı tanrı olarak nitelediği
Ahura Mazda kavramının kökeninin Veda edebiyatıyla olan benzerliğinden
dolayı daha geriye götürülüp, Mecûsîliğin özgünlüğüne halel getirme amacı
içerisinde olan yaklaşımların olduğunu; ancak bütün bu farklı teorilerin
tahminden öte bir değer taşımadığını belirtir. Ona göre Avesta metinlerinde
Tanrı’nın varlığı ve sıfatlarına ilişkin birtakım ifadelerin Veda edebiyatıyla
benzerlik taşıması, mânevî bir ortaklıktan ziyade lafzî bir ortaklığı ifade eder
(s. 31-38).
Yazara göre Zerdüşt’ün Gatha’da Ahura Mazda ile ilgili birçok ifadesi
politeist kadim gelenekten ayrı monoteist bir Tanrı tasavvurunu çağrış-
tırır. Meselâ Ahura Mazda, yaratıcı bir güç, her şeyi yoktan var eden bir
yaratıcı olarak tasavvur edilir. Ayrıca Ahura Mazda’nın “el-evvel” olması,
oluş ve bozuluşa mâruz kalmaması, sürekli bir yaratma içinde olması, kozmosu
yönetmesi, her şeyin bilgisine sahip olması ve âhiret gününün sahibi
olması gibi ifadeler Zerdüşt’ün yeni bir dinî öğreti ve Tanrı tasavvuru
oluşturduğu konusunda dikkat çekicidir (s. 39-42). Bununla birlikte yine
Gatha metinlerinde Tanrı ile yaratılan varlıklar arasında antropoformik
ifadelerin olduğu da görülür. Alıcı’ya göre genel olarak Gatha metinlerindeki
ulûhiyyet ifadelerinin Ahura Mazda kavramı dışında “ikiz ruh”, “Ahuralar”
ve “Spenta Mainyu” gibi kapalı kavramlara da atfedilmesi, tek tanrı
inancının zedelenmesine yol açabilir (s. 44). İkiz ruh kavramının mahiyetinin,
Gatha metinlerinin şiirsel bir üslûba sahip olması ve bir kısmının
kaybolması yüzünden dolayı tam olarak anlaşılamaması, Zerdüşt’ün Tanrı
tasavvurunu net bir şekilde ortaya çıkarmanın önünde güçlük oluşturur
(s. 55). Ayrıca Zerdüşt’ün iyiliği simgeleyen Ahura Mazda’nın karşısında
kötülüğü simgeleyen Angra Mainyu ve benzer bütün kavramları aynı kategoriye
sokması, negatif bir teolojiyi dile getirmesi bakımından da önem
taşır. Ancak Angra Mainyu gibi kötülüğün kaynağı olan tanrıların olması,
Alıcı’ya göre düalist bir Tanrı tasavvurunu çağrıştırıyorsa da, esasında bizzat
Zerdüşt’ün, bütün kötülüklerin bitip sonunda iyilik düzenine geçileceğine
dair ifadeleri, bize tekrardan monoteist bir yapı içerisinde kalarak kötü-
lük problemini çözebilme fırsatı vermektedir (s. 68). Diğer yandan Ahura
Mazda dışında ona yardımcı olan tanrısal varlıklar olarak nitelendirilen
“Ameşa Spenta” gibi kavramların ayrı ilâhî varlıklar şeklinde görülmesinin,
teist Tanrı tasavvuruna halel getirdiği zannedilebilir. Ancak özellikle bu
tarz yargıların Avesta metinlerinde işlenip ilk metin olan Gatha kısmında
Kitâbiyat
197
olmaması ve Gatha bölümündeki bu tarz ilâhî varlıkların isimlerine karşılık
gelebilecek isimlerin çok anlamlılığının dikkate alınmaksızın Batı dillerine
tercüme edilmesi de böyle bir yargıya gölge düşürmektedir (s. 74). Alıcı’nın,
Gatha metinlerindeki Tanrısal varlıklar olarak algılanabilecek kavramların
etimolojik açıklamalarına referansla, Zerdüşt’ün doğrudan Tanrı algısını
belirleme adına önemli bir gayret içerisinde olması, çalışmasının akademik
değerini artırmaktadır. Öyle ki çalışmasının ilgili bölümünün Gatha metinlerinin
modern bir tefsiri olduğu da söylenebilir.
Alıcı, çalışmasının ikinci bölümünde, Gatha metinlerinden sonra Mecûsî
dininde önem arzeden bir diğer kitap Avesta’daki bilgilerden hareket ederek
teolojik sürecin tarihsel sürekliliğini ve önemli kırılmalarını tespit etme yöntemini
benimsemiştir. Öncelikle beş bölümden oluşan Avesta kitabının içeriği,
karakteristik özellikleri ve bölümler arasındaki farklılıklardan hareketle eski
ve yeni Avesta şeklindeki ayırım üzerinde duran Alıcı, bütün bu bölümlerin
Avesta teolojisinin temel metinleri olarak görülmesi gerektiğini ifade eder
(s. 89-98). Alıcı’nın belki de çalışmasının ana tezini oluşturan yön, bazı şüphelere
rağmen Gatha metinlerindeki hâkim söylem olan Ahura Mazda’nın
monist bir karakter taşıyan mahiyetinin, Avesta metinleri ve teolojisinde
buharlaşarak politeist bir zemine kaymasıdır. Özellikle Avesta metinlerinde,
Zerdüşt öncesi kadim İran geleneği ve kültürüne atıfların yapılması özgünlük
ve reformist olma karşıtlığına ilişkin hararetli tartışmaları da beraberinde
getirmiştir. Ayrıca Gatha metinlerinde olmayıp Avesta’yı oluşturan bölümler
içerisinde Ameşa Spentelar gibi yeni kavramsallaştırmaların yapılması, farklılığın
iyice belirgin bir hale büründüğünü gösterir. Ahura Mazda ve onun
gibi iyi olan varlıklar ile Angra Mainyu ve onun gibi olan kötü varlıkların
kategorize edilmesinin net bir şekilde Avesta teolojisinde görülmesi, bir diğer
önemli ayırımı oluşturur. Veda edebiyatına dayanan kadim kavramların bir
şekilde Avesta metinlerinde kendine yer bulması, Mecûsîliğin erken dönem
teşekkül sürecinden ciddi bir ayrılış ve kopuş sürecini doğurmuştur. Ancak
bu ayrılış ve kopuş, Gatha metinlerindeki Zerdüşt ve Ahura Mazda tasavvurlarının
tamamen kaybolduğu şeklinde de anlaşılmamalıdır. Nitekim kadim
birçok kavramın Ahura Mazda mefhumuyla ilişkilendirilerek yeni bir bağlam
içerisine sokulduğu söylenebilir (s. 135).
Alıcı, Avesta teolojisindeki kavramlardan hareketle Zerdüşt’ün Tanrı tasavvurunu
oluşturmanın yöntemsel bir hata oluşturacağını, aksi takdirde
tek tanrı inancına dayanmış olan Ahura Mazda mefhumunun anlamının
buharlaşacağını ısrarla vurgular (s. 145). Ancak metinler arasındaki teolojik
farklılığın olmadığını iddia etmek de kolay bir durum arzetmemektedir.
Öyle ki “Mitra”, “Aredvi Sura Anahita” gibi kadim İran’daki figürlerin, Avesta
İslâm Araştırmaları Dergisi, 35 (2016): 185-211
198
teolojisinin baskın kavramları haline geldiği görülür. Aynı şekilde ateş sembolünün
Avesta teolojisinde merkezî bir inancı haline gelmesinde yine Zerdüşt
öncesi dönemin ciddi bir etkisinin olduğu dile getirilir. Gatha metinlerinde
herhangi bir mâbet fikrinin olmamasına karşın, ateş sembolünün Avesta teolojisinde
önemli bir unsur haline gelerek onun korunması gerektiği tezinin
belirginlik kazanması, mâbet fikrinin de temelini oluşturur (s. 174). Sonuç
olarak Avesta teolojisinde kadim ilâhî figürlerin ciddi bir şekilde yer alması,
hem düalist tavrın hem de aynı zamanda politeist görüşlerin Mecûsî gelene-
ğinde dininde ağırlık teşkil etmesine yol açmıştır (s. 186).
Mecûsî dininin teolojik sürecinin son halkasını, Sâsânîler döneminde
özellikle Avesta metinlerinin yeniden okunması ve yorumlanması faaliyeti
oluşturur. Özellikle düalist bir bakış açısıyla tevarüs edilen metinlerin yeniden
okunması, Avesta teolojisindeki politeist karakterin yeniden ifade
edilmesi gibi bir sonucu doğurmuştur. Sâsânî teolojisinde bütün iyiliklerin
kaynağı olarak “Ohrmazd” (Ahura Mazda), kötülüklerin kaynağı olarak ise
“Ehrimen”in görülmesi, düalist bakış açısının kökleşmesine fırsat sağlamıştır.
Öyle ki bu düalist bakış açısı, saflık-kirlilik, su-kıtlık gibi en basit örnekler
dahil olmak üzere bütün varlığa ve eşyaya olan bakış açısının şekilenmesinde
başat bir hale gelmiştir (s. 193). Sâsânî döneminde yeni bir teoloji inşa edilme
çabası içerisine girilmesi, sosyokültürel yapının değişmesinden ve din
değiştirme hareketlerinin ivme kazanmasından dolayı bir ihtiyaç olarak gö-
rülmüştür. Nitekim Müslüman yazarların Mecûsîliğin farklı kolları ve teolojik
süreçlerinin olduğunu ve yeknesak bir çizgisinin olmadıklarını belirtmesi,
elimizdeki en güçlü kanıtlardan birini oluşturur (s. 195). Baskın olarak sözlü
bir tefsir hareketinden kaynaklanan Zend faaliyeti, özellikle İslâm döneminde
yazılı bir formata dönüşmüştür (s. 198). Nitekim Pehlevîce kaleme alınan bu
metinler, Sâsânî dönemindeki teolojinin ele alındığı külliyat olarak değerlendirilir
(s. 205).
Alıcı, son olarak modern dönemdeki monoteizm-düalizm tartışmalarına
da değinerek, Mecûsîliğin kadim İran’dan günümüze kadar tarihsel sürecini
gözler önüne serer. Bu çerçevede, Tanrı tasavvurunun Mecûsîlik dini içerisinde
farklı franksiyonlara sahip olmasının en büyük sebebi, metinlerin
bir bütünlüğe sahip olmayıp, zaman içerisinde sürekli teolojik değişmelere
mâruz kalmasıdır. Ancak Alıcı’ya göre modern dönemdeki Mecûsîlik araş-
tırmalarının, kadim teolojik süreçlerin tamamının dikkate alınmaksızın monoteist-düalist
kategorilerine dayanarak yorumlanması, özellikle oryantalist
bir bakıç açısından etkilenmenin beraberinde getirdiği bir sonuçtur (s. 261).
Özellikle modern dönemdeki kimi Mecûsî araştırmacılarının, Batılı oryantalistlerin
çalışmalarından etkilenip monoteist ve düalist bir Tanrı tasavvurunu
Kitâbiyat
199
salt Gatha metinlerine dayanarak ispat edip, akabinde ortaya çıkan teolojik
süreçleri ve metinleri görmezden gelmesi de ilginç bir durum arzeder. Ayrıca
Tanrı tasavvurlarının farklılık arzetmesine rağmen, Mecûsîler’in ahlâk
öğretilerinin iyi-kötü gibi iki seçenekten birini tercih etmeye dayalı olması,
bütün teolojik süreçlerin ortak noktasını oluşturur (s. 264). Batılı oryantalistlerin
çok erken dönemden itibaren Mecûsîliğin kutsal metinlerine ayrı
bir ehemmiyet göstererek tercüme faaliyetlerine başlamaları, metinlerin
otantikliği sorununu ele almaları, Mecûsîler’in salt Gatha metinlerini orijinal
kabul etme fikirlerini etkilemiştir ki bu, yine teolojik kırılmaların bir
daha yaşanmasına sebep olmuştur (s. 266). Öyle ki kimi araştırmacıların
monoteist, kimilerinin ise düalist bir Tanrı tasavvurunu ispat ettikleri, Gatha
metinlerinden hareketle kimi araştırmacıların ise düalite fikrini de ciddi
bir şekilde kabul ettikleri görülür. Sonuç olarak oryantalistler ile modern
Mecûsîler’in bazı araştırmacıları için Mecûsîlik çalışmaların da yeknesak bir
çizgiye sahip olmadıkları, monoteist ve düalist bir bakış açısına sahip olan
kişiler olmakla birlikte, her iki görüşü telif etmeye dönük denemelerin de
olduğu söylenebilir.
Aslında hayatı hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız Zerdüşt’ün Tanrı
tasavvurundan başlayarak günümüze kadar bütün sosyokültürel ve siyasî
çalkantıların Mecûsîlik üzerindeki etkisini ihmal etmeksizin konuyu ele
alan bu tarihsel çalışmanın önemli bir boşluğu doldurduğunu söylememiz
mümkündür. Kimi zaman Tanrı tasavvurunun sonucu olarak insan ve ahlâk
anlayışlarına yer verilmiş olunsa da, Mecûsîliğin Tanrı tasavvuru dışındaki
konularının akademik çalışmalarla ele alınmasıyla daha detaylı bilgilere ula-
şacağımız da bir vâkıadır. Hâsılı, bu çalışma Mecûsî geleneğinin tanrı tasavvuruna
dair temel problemlerini ortaya koymaktadır. Bu eser, kadim İran’ın
en köklü dinî geleneğine yönelik çalışmalar yapmak isteyenler için bir baş
ucu kitabı mesabesindedir.
M. Nesim Doru
(Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi)
Zeynelabidin Hüseyni
(Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi)

Konular