OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE VE ORTA ASYA

OAKA
Kitap İncelemeleri / Book Reviews
OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE VE ORTA ASYA
A. Ahat Andican
İnceleme/ Araştırma; Kasım 2009; Doğan Kitap,
628 sayfa, 29 TL, ISBN: 978-605-111-402-6
Gülay KILIÇ
ODTÜ
Anadolu Türkleri ile Orta Asya Türkleri arasındaki ilişkiler Osmanlı döneminde
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Orta Asya coğrafyasına dönük politikalarıyla
yoğunluk kazanmıştır. Fakat bu dönemin öncesinde ve sonrasında ki ilişkilerin
anlatımı genellikle Osmanlı tarihi kitaplarında kısaca yer almaktadır. Ahat
Andican'ın yazdığı Osmanlı'dan Günümüze Türkiye ve Orta Asya adlı kitapta ise
Türklerin Anadolu'ya ilk giriş yıllarından başlayarak Osmanlı'nın çöküşüne,
Kurtuluş Savaşı yıllarından, en basit kültürel ve insani ilişkileri kurmanın dahi çok
zor olduğu, Soğuk Savaş yıllarına ve Sovyetler'in çöküşü ile başlayan yeni
döneme kadar olan ilişkiler ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca anlatılan her
bölümün başında döneme ait siyasi haritaya yer verilmesi görsel açıdan kitabı
zengin kılarken aynı zamanda konuya yeni giriş yapanlar için ele alınan tarihi
konuların daha iyi anlaşılmasını da sağlamaktadır.
Tarihte Anadolu'ya iki büyük göç yaşanmıştır. Bunlardan ilki Büyük
Selçuklular döneminde 1071 Malazgirt Savaşı sonrası gerçekleşmiş; Orta Asya
bozkırlarından ve Aral gölü civarından gelen Türk boyları bilinçli olarak
Anadolu'ya yönlendirilmiştir. İkinci büyük göç dalgası ise Orta Asya'daki
gelişmelerden kaynaklanmıştır. Cengiz Han önderliğindeki Moğol ordularının
bölgeye yönelik istila hareketleri sonucu ikinci dalga göç hareketi oluşmuştur.
Yaşanan bu göçler sonucunda Anadolu'da meydana gelen beyliklerin yönetim
dilinin Türkçe olması kararı, Anadolu'nun Türkleşme sürecini hızlandırmıştır.
Osmanlı'nın beylik döneminden başlayarak, Kurtuluş Savaşı yıllarına ve
Sovyetler'in dağılışına kadar geçen tarihsel süreci Türkiye ve Orta Asya
ekseninde ele alan eser, Osmanlı'dan günümüze Türkiye ve Orta Asya
tarihlerinin kesişen ve farklılaşan yanlarını on temel başlık altında ele almaktadır.
Orta Asya'dan Anadolu'ya göçlerin bir neticesi olarak ortaya çıkan Anadolu'nun
Türkleşmesi, eserin birinci bölümünün ana konusunu oluşturmaktadır. Küçük bir
beylikten imparatorluğa giden tarih yolunda, Anadolu'nun Türkleşmesi hiç
şüphesiz Osmanlı'nın önünü açan en önemli etkendir. Bu bölümde yazar
Anadolu'nun Türkleşmesi sürecini ele alırken kültürel ve dini öğelerin de sürece
159
• Gülay KILIÇ
katkısının çok önemli olduğunu göstermiştir. Bu çerçevede gazilik1 geleneğini
açıkladıktan sonra Tasavvuf akımının ilk temsilcilerini ve örneklerini incelemiş;
Orta Asya'da nasıl yayıldığına izahat getirmiştir. XII. yüzyılda Türkistan2 Türkleri
arasında en çok bilinen Hoca Ahmed Yesevi tarafından kurulan Yesevilik,
Anadolu'da ve batıda ki Türk bölgelerine de yayılmıştır. Öte yandan Anadolu
Selçuklu döneminde yaşamış önemli Sufi isimlere değinilen bu bölümde, Ahilik
kurumuna, Ahiliğin o dönemdeki sosyo-kültürel etkisine ve Orta Asya
kentlerindeki uygulamasına da yer verilmiştir. Ahiliğin, Osmanlı'nın kuruluş
dönemindeki önemi de kitapta yer verilen temel konular arasındadır. Osmanlı
Devleti'nin kuruluş yıllarında, Orta Asya'daki beyliklerin ve devletlerin (özellikle
İlhanlılar'ın), Osmanlı yönetim biçiminden ekonomisine; kültüründen din eksenli
olmayan kanun sistemine kadar pek çok alanda nasıl etki ettikleri
detaylandırılmıştır.
İkinci bölümde Timur İmparatorluğu ile Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid'in
çatışma yılları ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak adlandırılan dönem ele
alınmıştır. Bu noktada Yıldırım Bayezid'ın Ankara Savaşı'nı kaybetmesine ve
Fetret Devri'nin yaşanmasına yol açan önemli bir konu dikkat çekmektedir. 1398
sonrasında Yıldırım Bayezid, Karamanoğulları Beyliği'ne son vermiştir. Hemen
ardından Kadı Burhaneddin'in ölümünü fırsat bilerek onun topraklarını ele
geçirmesi ve bir yıl sonrasında yine Memlük Sultanı Berkuk'un ölümünü de fırsat
bilerek Memlüklere ait Malatya'yı, Osmanlı topraklarına katması genç Memlük
Sulatanı Ferec'i Osmanlı karşıtı bir konuma getirmişti. Bu olaylarla bağlantılı
olarak Osmanlı Sultanı, Timur'a karşı en önemli müttefiklerinden birini kaybetmiş
oluyordu. Timur'un Anadolu'ya yönelik seferi başladığında, Yıldırım Bayezid'in
Memlük Sultanı'na yaptığı ortak cephe oluşturma teklifi, bu durum dolayısıyla
kabul görmemiştir. Yıldırım Bayezid Memlük Devleti gibi güçlü bir müttefiki ve
dolayısıyla da belki bu sayede kazanabileceği Ankara Savaşı'nı da peşinen
kaybetmiş oluyordu.
Osmanlı'nın kuruluş dönemine denk gelen Timur- Bayezid çatışması bazı
tarihçilerce neredeyse yok sayılarak önemi azaltılmaktadır. Fakat bu kitapta konu
oldukça ayrıntılı ve birçok açıdan ele alınmıştır. Sonrasında ise yerli ve yabancı
tarihçilerin Ankara yenilgisine getirdikleri kısa ve uzun vadeli sonuçlar
değerlendirilmiştir. Örneğin Ankara yenilgisi, Anadolu beyliklerinin yeniden
canlanmasına, dolayısıyla Osmanlı'nın esas eylem alanını Balkanlara
yöneltmesine sebep olmuştur. Kitapta da yer verilen tarihçi Halil İnalcık'ın
"Osmanlı Devleti'nin Rumeli'nde kurulduktan sonra Anadolu'yu içine aldığı
iddiası şüphesiz büyük bir hakikat payı taşır" sözleri de bu iddiayı
desteklemektedir. Öte yandan Osmanlı'nın Balkanlar'da Hıristiyanlara karşı
sürdürdüğü gaza hareketi Osmanlı sultanları ile "gazavat" geleneğinin
bütünleşmesine yol açmıştır. Değinilmesi gereken bir diğer önemli sonuç da
Kitaba göre gazilik, Müslümanlık öncesinde sınırlarda kurulan nibatlarda gönüllü şekilde görev
yapan bekar ve savaşçı erkekleri tanımlamak için kullanılmaktaydı.
Bugünkü Orta Asya coğrafyasının tamamına verilen addır. Metin içerisnide zaman zaman Orta
Asya yerine kullanılmıştır.
1 6 0
Kitap İncelemeleri / Book Reviews M
Fetret Devri'nde kardeşler arasında devam eden iktidar mücadelesinin sonucu
olarak şehzadelerin öldürülmesi geleneğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Fetret Devri sonrası Osmanlı ve Timur İmparatorluğu ilişkilerini ele alan yazar,
Timur öldükten sonra Timur İmparatorluğu'nda da Fetret Devri'ne benzer bir
iktidar mücadelesi yaşandığının altını çizmiştir. Sonrasında da II. Murad ve Fatih
Sultan Mehmed dönemlerinde Orta Asya ile olan ilişkiler ele alınmıştır. II. Murad
döneminde ilişkiler Timur'un oğlu Şahruh ile yaşanan mücadele çerçevesinde
geçerken; Fatih Sultan Mehmed döneminde Orta Asya ile ilişkiler önceki
dönemlere oranla oldukça sınırlı kalmıştır.
Kitabın üçüncü bölümünde Safevi Devleti'nin kuruluşundan yıkılışına kadar
olan dönem anlatılmıştır. Safevi Devleti'nin yıkılışından sonra İran Şahı Nadir
Şah Afşar'ın iktidarı ve Osmanlı Devleti ile yürüttüğü çetin mücadele bu bölümde
yer bulmuştur. Safevi Devleti'nin yıkılış süreci anlatılırken Kanuni sonrasına kadar
Osmanlı-Özbek ilişkileri ve Osmanlı Orta Asya hanlıkları arasındaki ilişkiler de
incelenmiştir. Bu d ö n e m d e yine önemli bir nokta karşımıza çıkmaktadır. Kanuni
Sultan Süleyman'ın Irak ve İran seferlerine çıkarken, Orta Asya'ya gönderdiği
yeniçeriler aslında İran'a karşı değil; iktidar kavgası içinde bulunan Özbek
hanlıkları için kullanılmıştır. Orta Asya hanlıkları arasında Osmanlı'nın
düzenleyici bir unsur olması ve hanlıklar arasındaki iktidar mücadelesinde
Osmanlı padişahının onayının bir meşruiyet aracı olarak kullanılması,
Osmanlı'nın Orta Asya'daki etki gücünün ve anlamının anlaşılması açısından
oldukça büyük önem arz etmektedir. Üçüncü bölümün sonunda dördüncü
bölümde ayrıntılı olarak ele alınacak olan Rusya'nın bölgedeki yükselişi ve bu
durum karşısında Osmanlı ve Orta Asya hanlıklarının tutumlarına kısa bir giriş
yapılmıştır.
"Büyük Oyun" başlığı altında yer alan dördüncü bölüm, başlangıçta Rus işgali
öncesi Türkistan hanlıklarının durumunu, aralarındaki mücadeleleri ve Osmanlı
ile olan ilişkilerini konu almıştır. Sonrasında ise Rusya'nın Hokand ve Buhara
Hanlıklarını ele geçirişi detaylandırılmıştır. Aynı zamanda Meşrutiyetin ilanı ve
Osmanlı-Rus savaşı dönemleri de bölgedeki olaylara paralel olarak ele alınmıştır.
Bu da Osmanlı'nın ileride bölgede karşılaştığı sorunlara verdiği tepkilerin
anlaşılması açısından anlatımda bütünlüğü sağlamıştır.
Beşinci ve altıncı bölümde ise sırasıyla "Savaşlar ve Devrimler Dönemi" ve
"Kurtuluş Savaşı Yılları" konu edilmiştir. Savaşlar ve devrimler bölümünde Balkan
Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı süreçleri anlatılmış ve bu d ö n e m d e Türkçülük ve
Turancılık ideolojilerinin doğuşu ve Türkistan cedidizmi üzeride Osmanlı etkileri
konu edilmiştir. Rus devrimlerinden sonra iyiden iyiye görünür hale gelen İttihat
ve Terakki'nin Türkistan'daki yapılanması ilgi çekicidir. Kitapta gösterilen birincil
kaynaklardan yola çıkılarak Türkistanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin amacının,
Türkistan'ın Türkiye'ye ilhakı olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Osmanlı Devleti'nin
savaşta yenilmesi ve Bolşeviklerin Türkistan'da hâkimiyeti tam olarak sağlamış
olmaları, Türkistanlı İttihat ve Terakki'nin varlığını sürdürebilmesini
zorlaştırmıştır. Yine kaynaklara göre Bolşeviklerin bu coğrafyada oluşturdukları
katı kontrol sistemi neticesinde cemiyetin dağıldığı bilinmektedir. Kurtuluş
Savaşı yıllarının konu alındığı altıncı bölümde ise Cemal, Halil ve Enver paşaların
161
• Gülay KILIÇ
Türkistan'a gidişleri ve siyasi-askeri alanlarda yürüttükleri faaliyetler ele
alınmıştır. Bu bölümde detaylandırılan Kurtuluş Savaşı yıllarından, Türkistanlı
Ceditlerin Osmanlı İttihat ve Terakkisi ile olan ilişkilerinin, Türkistan'daki Türk
subaylar bölgeden çekilene kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Türklerin
Türkistan'dan ayrılmaları Sovyet rejimi neticesinde Türkistan'la ilişkilerin en alt
seviyeye ineceği dönemin habercisi olmuştur.
Stalin'in 12 Haziran 1923 tarihinde yaptığı konuşmadan bir alıntı ile başlayan
"Türk-Sovyet Ekseninde Dış Türkler" başlıklı yedinci bölüm, Orta Asya ile Türkiye
arasında yaşanan ilişkilerin Rusya etkisiyle nasıl yön değiştirdiğini gözler önüne
sermektedir. Stalin'in bölgeye yönelik "böl-yönet" politikasının bir göstergesi
olan konuşmasında Türkistan'ın Sovyetler açısından hayati önemine değinilmiş
ve daha etkin bir şekilde ele geçirilmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Stalin'in kendi
deyimiyle ".. .Türkistan'ı Doğu'nun devrimcileştirilmesinin bir ileri karakolu haline
getirmek" Sovyetler'in temel hedefleri arasına yerleşmiştir. Öte yandan
Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'nda kazandığı başarının bölge üzerindeki etkilerinin
de yer aldığı bölümde aynı zamanda Türkiye'nin Dış Türkler politikası da
irdelenmiştir. Atatürk, Misak-ı Milli sınırları içerisinde bir millet oluşturma hedefi
doğrultusunda Türkçülüğü sistemleştiren diğer düşünürlerden ayrılmaktadır.
Atatürk'e göre Dış Türkler kesinlikle siyasal bir konu haline gelmeyecek ve
sadece dil, tarih ve kültür birliği çerçevesinde ilişki sağlanacaktı. Atatürk,
bahsettiği bu ilişkiyi yalnızca sözde bırakmamıştır. Eserde, birincil kaynaklar
kanıt gösterilerek, kendisinin bölgeden Türkologlarla irtibata geçtiği ve ortak dil,
tarih ve kültür adına Türk alfabelerinin birleştirilmesinin gerekliliği konusunda
girişimlerde bulunduğu anlatılmıştır.
Dış Türklerin Türk Tarih tezindeki yeri ve Sovyet Rusya'nın Türkiye ve
Pantürkizm öğelerini kullanan Türkistanlı komünistlerin tasfiyesi konu alındıktan
sonra "İkinci Dünya Savaşı Yılları" başlıklı sekizinci bölüme geçilmiştir.
Başlangıçta Alman cephesinde Türkistan lejyonu ve Alman yayılmacılığı
karşısında Türkiye'nin duruşu işlenmiştir. Bölümün sonunda ise İnönü'nün
Turanlar politikası ve Türk siyasi tarihinde 'Tabutluk Davası' olarak bilinen 1944
yılında 47 kişilik bir grubun "kamu düzenini bozmak" suçlamasıyla tutuklanması
olayı değerlendirilmiştir. Turancılık hareketleri açısından bir dönüm noktası
teşkil eden bu olay, Dış Türkler konseptinin marjinal bir durum olarak
algılanmasına yol açmıştır. Yazara göre İnönü'nün Turanlar konusunda izlediği
politika dolayısıyla Türkiye'deki bazı sosyal değerler ve anlamlar değişmiştir.
Örneğin, Doğu Bloku dağılana kadar Türkiye'de "Türk milliyetçiliği" ve "ırkçılık" eş
anlamlı kavramlar olarak algılanmıştır. Aynı zamanda Sovyetler Birliği'ndeki
Türklerle ilgilenmenin ırkçılık ve Turancılıkla eşdeğer olduğu anlayışı ortaya
çıkmıştır. Türk siyasi tarih kitaplarında genellikle birkaç cümle ile geçiştirilen bu
konu, eserde masaya yatırılmış ve ulusal ve uluslararası sonuçları ile
değerlendirilmiştir.
Dokuzuncu ve onuncu bölümde ise sırasıyla "Soğuk Savaş Döneminde
Türkiye ve Orta Asya" ile "Sovyetler'in Sonu ve Türk Cumhuriyetlerinin Doğuşu"
başlıkları ele alınmıştır. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye'ye yönelik Türkistanlıların
göçlerinin de ele alındığı dokuzuncu bölümde pek çok tarih kitabında yer
1 6 2
Kitap İncelemeleri / Book Reviews •
almayan önemli ayrıntılar vurgulanmıştır. Sovyetler'in çözülme döneminin
işlendiği onuncu bölümde glasnost ve perestroyka politikaları çerçevesinde
Türkistan'ın durumu sosyal ve ekonomik açılardan ele alınmıştır.
Türkiye- Orta Asya ilişkilerini bu kadar geniş bir tarih aralığında değerlendiren
ve ele alan, birincil kaynakların kullanıldığı Osmanlı'dan Günümüze Türkiye ve
Orta Asya adlı eser, Türkçe literatürde önemli bir açığı kapatmaktadır. Özellikle
bazı dönemlerde çok az bilinen Türkiye ve Orta Asya ilişkilerini aydınlatan kitap,
Türk ve Orta Asya tarihinin birbirinden bağımsız olarak ele alınamayacağını da
kanıtlamaktadır. Genellikle Türk-Rus ilişkileri çerçevesinde Türkiye-Orta Asya
ilişkilerine değinen diğer tarih kitaplarından farklı olarak, Türkiye-Orta Asya
ilişkileri çerçevesinde Rusya'nın ele alındığı eserde, sadece siyasi tarih
işlenmemiş; bunun yanında ilişkiler çok boyutlu ele alınarak kültürel, ekonomik
ve sosyal etkileşimler de siyasi oluşumlara eklenmiştir.
Tarihin Türk dış politikası açısından son derece önemli olduğu ve 1990
sonrası dönemde Türkiye'nin bölgeye yönelik girişimlerinin sorgulanabilir
'başarısı' veya kimi yazarlara göre 'başarısızlığı' göz önüne alındığında,
Osmanlı'dan Günümüze Türkiye ve Orta Asya, önemli bir gereksinimi
karşılamaktadır. Günümüzde bölge ve bölge dışı aktörler için birçok açıdan son
derece önem kazanmış olan Orta Asya'nın -veya bir diğer deyişle Türkistan
coğrafyasının- Türkiye ile tarihsel ilişkilerinin birincil kaynaklar kullanılarak
kaleme alınmış olması eseri daha önemli kılmaktadır.
1 6 3

Konular