ŞEYH CÜNEYD-İ ZOKAYDÎ VE MAHTUT BİR ŞİİR MECMUASI

Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
133
A. MECMUANIN SAHİBİ ŞEYH CÜNEYD-İ ZOKAYDÎ’NİN
BİYOGRAFİSİ
1. Doğumu ve Ailesi
Şeyh Cüneyd-i Zokaydî, 1911 yılında Siirt’in Kurtalan ilçesinin Zokayd (Kayabağlar)
köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Şeyh Mahmud-ı Zokaydî (ö. 1944), onun da babası Şeyh
Abdulkahhar-ı Zokaydî (ö.1906), onun da babası Molla Mahmud, onun da babası Molla
Halil-i Siirdî (ö.1843)’dir. Şeyh Cüneyd-i Zokaydî’nin dördüncü göbekten dedesi olan Molla
Halil-i Siirdî kendi döneminde bölgedeki medrese geleneğinin en önemli temsilcisi olarak
kabul edilmektedir1
. Molla Halil’in oğlu Şeyh Abdulkahhar, Kurtalan’ın Zokayd köyüne
yerleşmiş ve orada Şeyh Abdurrahman-ı Tağî’nin halifesi olarak irşad faaliyetlerine
başlamıştır. Şeyh Abdulkahhar’dan sonra da Şeyh Cüneyd’in babası olan Şeyh Mahmud-ı
Zokaydî medrese ve dergahın başına geçmiştir.
2. Medrese Tahsili
Şeyh Cüneyd-i Zokaydî, medrese tahsîlinin tamamını köyü olan Zokayd’daki
medresede yapmıştır. Kur’an-ı Kerîm derslerini Molla Mustafa’dan alan Şeyh Cüneyd, önce
Molla Ali Zokaydî’nin yanında, daha sonra da babası Şeyh Mahmud-ı Zokaydî’nin yanında
okumuş ve babasından icazet almıştır. İfade edildiğine göre Şeyh Cüneyd’in babasından
icazet alması, babasının 1925’ten sonra Antalya’ya sürgüne gönderilmesinden öncesine
rastlamaktadır. Buna göre Şeyh Cüneyd on beş yaşlarında icazet almış olmaktadır.
3. Diyarbakır Yılları
Şeyh Cüneyd’in babası Şeyh Mahmud-ı Zokaydî, 1925 Şeyh Sait olayından sonra
Antalya’ya sürgüne gönderilmiş ve üç yıllık sürgün hayatından sonra tekrar memeleketine
geri dönmüştür. Ancak yine de rahatsız edildiği için Siirt valisi İzzedin Çağpar döneminde
1353/1934 yılında Diyarbakır’a yerleşmek zorunda kalmıştır. Şeyh Mahmud Aynalı minare
mahallesinde Behram Paşa Camisi civarında bir ev satın almış ve orada yaklaşık üç yıl
çocukları ile beraber ikamet etmiştir2
. Diyarbakır Çermikli M. Emin Er Hocaefendi o
dönemde Diyarbakır’da Şeyh Cüneyd ile arkadaşlık kurduğunu sözlü olarak bizlere ifade
etmiştir. Şeyh Cüneyd, konumuzu teşkil eden şiir mecmuasının en azından bir kısmını bu
dönemde Diyarbakır’da kendi hattı ile istinsah etmiştir.
4. Müderrisliği

 D.Ü.İlh.Fak.Türk-İslam Edb.Arş.Gör., abdurrahmanadak@gmail.com.

Şeyh Cüneyd-i Zokaydî’nin hayat hikayesine ilişkin burada vereceğimiz bilgiler, oğlu Molla Numan ve
yeğeni Molla Sıbgatullah tarafından verilen sözlü bilgilerden oluşmaktadır. Bu vesile ile adı geçenlerin her
ikisine ve Molla Numan’ın verdiği bilgilerin bize ulaşmasını sağlayan Şeyh Cüneyd’in kardeşi Şeyh Fudayl’ın
torunu M. Macit Sevgili’ye teşekkürlerimi sunmayı zevkli bir vazife addediyorum.
1 Bu husus için bkz. Ömer Pakiş, Doğu Medrese Geleneği ve Molla Halil es-Siirdî, “Uluslar arası Siirt
Sempozyumu Bildirileri”, Birleşik Matbaa, İzmir 2007,s. 386-403.
2
M. Macit Sevgili, Şeyh Mahmud Zokaydî’nin Antalya Sürgün Hatıraları, “İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması
Sempozyumu”, Beyan Yay. İst. s. 445.
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
134
İlim icazetini almış olan Şeyh Cüneyd, Diyarbakır’daki üç yıllık ikametinden sonra
ömrünün geri kalan kısmını Zokayd’daki medresede tedrîsat yapmakla geçirmiştir. Şeyh
Cüneyd’in tedrisat süresi Diyarbakır’dan döndükleri 1937 yılı ile vefat ettği 1963 yılları
arasındaki 26 yıllık süreyi kapsamaktadır. Şeyh Mahmud-ı Zokaydî’nin çocukları içinde en
çok ilim sahibi olan kişi Şeyh Cüneyd olarak kabul edilmektedir. İyi bir muhakkik ve
mudakkik olarak bilinen Şeyh Cüneyd, talebelerine ders verirken hiç acele etmeden teenni ile
hareket etmiş, verdiği dersi önemsemiş ve dersinin hakkını vermiştir. Bu yüzden başka
müderrisler günde ondan fazla kişiye ders verdikleri halde o günde sadece üç-dört kişiye ders
vermiştir.
5. Talebeleri
Şeyh Cüneyd Zokayd’da çok önemli talebeler yetiştirmiştir. Bunlardan bir kısmı
kendisinden icazet almış, bir kısmı ise almamıştır. Kendisinden icazet alan talebelerinden
bazıları şunlardır: Kardeşi Şeyh Fudayl, yeğeni Şeyh Mazhar, yeğeni Şeyh Selim, Zınaf
köyünden Seyyid Ömer, Siirt Eruh’un İstandik köyünden olan ve daha sonra Van’a yerleşen
Molla Musa, Kurtalan’ın Bekend köyünden Molla Sadık, Hizan’ın Gulpik köyünden Molla
Hüseyin ve Eruh’un Ayne köyünden Molla Ali. Şeyh Cüneyd’in kendilerine icazet vermediği
diğer önemli talebeleri de şunlardır: Kardeşi Şeyh Selahaddin, M. Halil Gönenç, eski
Malatya müftüsü Diyarbakırlı Molla Seyyaf, eski Siirt müftüsü Molla Haydar Hatipoğlu, eski
müftü ve vaiz Diyarbakır Hazrolu M. Said Ergin, Diyarbakırlı Molla Tayfur, Kurtalan’ın
Kadıyan köyünden Şeyh Hafîd Eren ve Mardinli Molla Nâvî.
6. Tasavvufî Yönü
Medrese tahsili dışında tasavvufî yönü de olan Şeyh Cüneyd, bu anlamda ilk olarak
babası Şeyh Mahmud-ı Zokaydî’nin yanında amel etmiştir. Babasının 1944 yılında
vefatından sonra Ohinli Şeyh Alaeddin (ö. 1949)’in yanında beş yıl amel etmiştir. Şeyh
Alaeddin’in de vefatından sonra 1951 dolaylarında Suriye’ye gitmiş ve orada Hasiçe’ye bağlı
olan Tilelune köyünde ikamet eden Muş Vartolu Şeyh Mahmud-ı Karakoyî’nin (Hazret
olarak bilinen Şeyh Diyaeddîn’in halifesi) yanında iki yıl amel etmiş ve ondan tasavvufî
anlamda hilafet almıştır. Bu tarihten sonra Zokayd’a dönmüş ve medresedeki müderrisliğinin
yanında vefatına kadar toplam on iki yıl tasavvufî anlamda irşad faaliyetini de yürütmüştür.
Bu süre zarfında hemen hemen her yıl şeyhini ziyaret etmek amacıyla Suriye’ye gitmiştir.
Şeyh Cüneyd, Şeyh Mahmûd-ı Zokaydî’nin çocukları içerisinde hem ilim, hem de tasavvufî
açıdan en çok tebarüz eden kişi olarak bilinmektedir.
7. Hat ve İstinsah ile Meşgul Olması
İyi bir hattat olan Şeyh Cüneyd, pek çok medrese ders kitabını kendi eli ile istinsah
etmiş, basılı olan pek çok kitaba da haşiyeler yazmıştır. İfade edildiğine göre Molla Halil-i
Siirdî ve onun ailesine mensup alimlerin telif eserlerinin hemen hemen tamamında Şeyh
Cüneyd’in yazmış olduğu haşiyeleri bulmak mümkündür. Buna bir örnek vermek gerekirse,
Şeyh Mahmûd-ı Zokaydî, Antalya sürgünü hatıralarını yazmış olduğu kitabının üçte ikilik
kısmını kendisi yazmış, üçte birlik kısmını ise Şeyh Cüneyd yazmıştır3
. Mensubu olduğu
aileden dedesi Şeyh Abdulkahhar ve babası Şeyh Mahmud kendisinden önce bu özelliğe
sahip olan kimseler olarak bilinmektedir. Şeyh Cüneyd kendi ailesinde bu özelliğe sahip olan
üçüncü kişi olarak kabul edilmektedir.
8. Vefatı

3
M. Macit Sevgili, a.g.m., s. 447.
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
135
Şeyh Cüneyd, 1963 Haziran’ında 52 yaşında iken Zokayd köyünde vefat etmiş ve
orada babası ile dedesinin medfûn bulundukları mezarlığa defnedilmiştir. Şeyh Fudayl (ö.
1992) ve Şeyh Selaheddin kardeşleri Şeyh Cüneyd hakkında birer Kürtçe mersiyye kaleme
almışlardır. Şeyh Cüneyd bir ilim adamı için erken olarak addedilen bu yaşında vefat
etmemiş olsaydı, şüphesiz çok daha farklı ilmi ve edebî çalışmalara da imza atardı.
B. ŞEYH CÜNEYD’İN ŞİİR MECMUASI
1. Mecmua’nın Şekilsel Olarak Tanıtılması
Elimizdeki mecmua, mecmuanın sahibi ve derleyicisi olan Şeyh Cüneyd-i
Zokaydî’nin hattı ile yazılmış olan müellif nüshasının fotokopisidir. Bu nüsha bize Şeyh
Cüneyd’in kardeşi Şeyh Fudayl’ın torunu olan M. Macit Sevgili tarafından verilmiştir.
Mecmua Mela-yı Cizîrî (ö. 1640)’nin Kürtçe bir şiirine ismi Ahmed olan şair tarafından
yapılan bir tahmisle başlamakta ve Hz. Peygamber’in methi hakkında olan Arapça bir
muvaşşah ile sona ermektedir. Mecmuada ferağ kaydı olmamakla birlikte, müstensihin birkaç
şiirin sonunda “Temmet el-Kasîdetu fî Diyarbekir el-Mahrûsa” şeklindeki ifadelerinden bu
mecmuanın en azından belli bazı ksımlarının Diyarbakır’da yazıldığı anlaşılmaktadır.
Müstensih Şeyh Cüneyd’in 1934-1937 yılları arasında Diyarbakır’da bulunduğu göz önüne
alındığında mecmuanın en azından bir kısmının bu dönemde yazılmış olduğu ortaya
çıkmaktadır. Şeyh Cüneyd’in 1911 doğumlu olduğu göz önüne alındığında 23-27 yaşlarında
gençliğinin başlarında iken bu işe giriştiği ortaya çıkmaktadır.
Mecmua müstensih Şeyh Cüneyd tarafından sayfa düzenine göre numaralandırılmış
olup toplam 172 sayfadan oluşmaktadır. Şeyh Cüneyd tarafından güzel bir sülüs hattı ile
yazılan mecmuanın her sayfası on beş satırdan oluşmaktadır. Mecmuda yer alan şiirlerin
başında ve sonunda açıklayıcı bilgiler yer almaktadır. Bu bilgiler Arapça olup, bazı örnekleri
aşağıya alınmıştır:
Ahmed-i Hânî’nin Kürtçe bir kasidesinin başında “Hazihi kasîdetu eş-Şeyh ahmed elHani
Kaddesellahu sirrahu ve efâda aleyna ihsânehû ve birrahû, âmîn” ibaresi, sonunda:
“Temmet el-Kasîdetu’l-Haniyetu fî Diyarbekir ala yedî’l-Cânî Cuneyd” ibaresi yer
almaktadır. (s. 7-8)
Feqî-yi Teyran’ın Kürtçe bir kasidesinin başında “Hazihi kasîdetu Fakîh-i Tayran
Kuddise sirruhu, eş-Şehîre bi Dilo Rabe” ibaresi, sonunda “Temmet el-Kasîdetu fî Diyarbekir
el-Mahrûsa” ibaresi yer almaktadır. (s. 4-7).
Abdurrahman Camî’nin Farsça bir kasîdesinin başında “Hazihî kasîdetu Mevlânâ
Abdurrahman el-Câmî, kuddise sirruhu’s-Sâmî ve emeddena min berekâti enfâsihî” ibaresi,
sonunda ““Temmet ala yedi’l-Cânî rahimehullâhu rahmeten vâsi’aten.” (s. 12)
Ubeydullah-ı Ahrar’ın bir kasidesinin başında: “Li Ubeydullah-ı Ahrâr kuddise
sirruhu ve ufîde aleyna ihsânuhû ve birruhû. Amîn, amîn, amîn.” (s. 10)
2. Mecmua’nın Muhtevası
Bu bölümde mecmuada toplam kaç şiirin yer aldığı ve bu şiirlerin kimler tarafından
ve hangi dillerde yazıldıkları hususları üzerinde durulacaktır. Mecmuada. Kürtçe, Arapça,
Farsça ve Türkçe olmak üzere toplam dört dilde yazılan şiirlere yer verilmiştir. Bunların 59’u
Kürtçe, 48’i Arapça, 20’si Farsça ve 2’si Türkçe şiirlerdir. Bunların toplamı 129’dur.
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
136
Bunların dışında Ahmed-i Hanî’nin Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe (s. 10-11),
Şeyh Abdulvehhab’ın da Arapça ve Farsça’dan oluşan (s. 23-24) mülemma tarzındaki birer
şiiri; ayrıca şairi belli olmayan Arapça ve Kürtçe yazılmış bir diğer şiir (s. 128-130) yer
almaktadır. Bunlarla birlikte toplam şiir sayısı 132’ye çıkmaktadır.
a) Kürtçe Şiirler
Mecmudada yer alan Kürtçe şiirler şunlardır: Fakîh-i Teyran’ın iki (s. 4-7, 17-18),
Ahmed-i Hânî’nin sekiz (s. 7-8, 11-12, 136-139, 140-141, 146-147), Mela-yı Batî’nin üç (s.
2-3, 49-50,139-140), Molla Halil-i Siirdî’nin4
altı (s. 77-104, 125), Şeyh Abdulkadir-i
Hezanî’nin bir5
(16-17) Seyyid Ali Findikî’nin bir (s. 150-151), Molla Şems’in bir (s. 125-
126), Seyyid Abdulkadir el-Berzencî’nin bir (s. 14-15), Molla Ali Dereşî (Dereşkî)’nin bir
(s. 24-25), Mahmud’un bir (s. 3-4) Muhammed İsa’nın iki6
(s. 35-37) Molla İbrahim
Çokreşî’nin üç (s. 33-34), Molla Halil’in7
bir (s. 39-41), Molla İsmail Milhâî8
bir (s. 42-
43), Molla Reşid Comânî’nin9
on bir (s. 18-30), Hacî’nin bir (s. 127) şiiri; Ahmed isimli
bir şairin Molla Ahmed-i Cezerî’nin üç gazeline yaptığı üç tahmîs (s. 1-2, 154-157, 157-
158) ve on iki muhtelif Kürtçe şiir (s. 8-9, 141-142, 13, 14, 15-16, 16, 32, 41-42, 46-48, 18).
b) Arapça Şiirler
Mecmudada yer alan Arapça şiirler şunlardır: Şeyh Hasan Basrî’nin bir (s. 104),
Molla Ahmed-i Hasî’nin bir (s. 55-58), İbnu’l-Farid’in bir (s. 43), Molla Abdülcelil’in
bir10 (s. 37-39), İbn Hacer el-Mekkî el-Heytemî’nin bir (s. 104-106), Molla Halil-i
Si’irdî’nin on altı (s. 77-104, 125) Halil Hulkî’nin11 dört12 (s. 169, 75-77, 64-66), Şeyh
Kemal Hâmidî’nin bir ( s. 44-46), Şeyh Kadri’nin13 bir (s. 67-68)
14
, Molla Kasım

4
Şeyh Cüneyd, Molla Halil’in bu şiirlei kendi el yazısı ile yazdığını söylemekte ve bu şiirlerin ona ait olduğu
yönündeki kanaatini dile getirmektedir. Gerçekten de Molla Halil’in bu şiirlerden iki tanesinde şeyhi Şeyh
Ahmed Reşid el-Kâdirî’yi medh etmiş olması ve bu şiirlerden bir kısmının baş tarafında, “yazarı Halil
Şevkî’ye ait bir şiir” anlamına gelen “Li Kâtibihi Halil Şevkî” ibâresini yazmış olması bu şiirlerin ona
aidiyyeti ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
5
Şeyh Abdulkadir-i Hezanî’nin bu şiiri şeyhi hakkında yazmış olduğu Kürtçe kasidedir.
6
Babası Şeyh Mahmud-ı Karakoyî hakkında yazmış olduğu Kürtçe bir kaside ve Kürtçe bir mersiyedir.
7
Molla Halil, Molla Mustafa’nın, o da Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin oğludur. Molla Halil’in kardeşi Molla
Hasan’ın 1939’dan önce ve diğer kardeşi Molla Hâmid’in de 1939’da vefat etmiş olmaları bize, Molla
Halil’in hangi dönemde hayatta olduğu husûsunda bir fikir vermektedir.
8
Molla İsmail, Siirt’e bağlı Kurtalan ilçesinin Milha köyündendir. 1985’lerde vefat etmiştir. (Bkz. Şeyh
Cüneyd, Mecmua, s. 42)
9
Molla Reşid, Siirt’in Kurtalan ilçesinin Comâne köyündendir. Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin torunu Şeyh
Abulkahhâr (ö.1906)’ın tasavvufî anlamda müntesibi olan Molla Reşid’in, şiirlerinin çoğunu şeyhi hakkında
yazmıştır. 1906’da vefat eden Şeyh Abdulkahhar’a müntesib olması, Molla Reşid’in yaşadığı zaman dilimi
hakkında bize bir fikir vermektedir.
10 Şeyh Mahmud-ı Karakoyî hakkında Arapça bir mersiyedir.
11 Halil Hulkî, 1869 Siirt doğumludur. Siirtteki Medrese-i Mülûkâniyye’de müderrislik yapmıştır. (Şeyh
Cüneyd, a.g.e., s. 77) 1940 yılında vefat etmiştir. (www.mucadelegazetesi.com).
12 Hulkî’nin bu şiirlerinden iki tanesi, Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin iki torunu Molla Hasan Efendi (Bkz.
Şeyh Cüneyd, Mecmua, s. 64-66) ve Şeyh Abdulkahhar (bkz. Şeyh Cüneyd, a.g.e., s. 75-77) hakkında
yazmış olduğu mersiyelerdir. Halil Hulkî, bu mersiyyelerden Şeyh Abdulkahhar’ınkini 1915’te yazmıştır
(Bkz. Şeyh Cüneyd, a.g.e., s. 77. Halil Hulkî’nin diğer iki şiiri ise “es-Subhu Bedâ min Tal’atihi” ve
“Belega’l-Ulâ bi Kemâlihi” matlalı Arapça kasîdelere yamış olduğu birer tahmîstir. (Bkz. Şeyh Cüneyd,
a.g.e., s. 169)
13 Kurtalan müftülüğü yapmış olan Şeyh Kadri ile hem babası Şeyh Hatab, hem de kardeşi Şeyh Celal, Siirt’in
önde gelen aydın ve alim insanlarındandırlar..
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
137
Halenzî’nin iki15
, Şeyh Mahmud-ı Zokaydî’nin on16
, (s. 66-67, 152-154, 158-160, 151-
152), Molla Osman b. el-Hâcî’nin bir (s. 70)
17
, Şeyh Süleyman b. Şeyh Abdullah elHamzevî
el-İs‘irdî’nin iki 18 (s. 62-64, 71-72), Molla Abdulhakim19’in bir(s. 53-55)20
,
Molla Abdurrahman
21’ın iki (s. 60-61, 68)
22
, Molla Ahmed İs‘irdî’nin bir (s.51-53)
23
,
Seyyid İsmail b. Molla İbrahim24’in bir (s. 72-74)
25
, Molla Hâmid26’in bir, (s. 59)
27
,
Molla Halid28’in bir (s. 74-75)
29 şiiri; Arapça 6 beyitlik bir dua manzûmesi (s. 13), Arapça
muvaşşah tarzında bir methiye (s. 172) ve bazı Arapça ferdler (s. 160-168).
c) Farsça Şiirler
Mecmudada yer alan Farsça şiirler şunlardır: Ubeydullah-ı Ahrar’ın bir (s. 10),
Abdurrahman Camî’nin üç (s. 12, 125, 133-134), Nesîmî’nin bir (s. 133), Mu’înî’nin bir
(s. 135), Cenî’nin bir (s.134-135), Fahirî’nin bir (s. 142-144), Ferişte’nin altı (s. 147-150),
Salih’in bir (s. 150), Vahşî’nin bir (s. 145-146), Mevlana Urfî Şifayî’nin bir (s. 126, 130),
Hakanî’nin bir (s. 131), Mevlana Zekî’nin bir (s. 131), Feyzî’nin bir (s. 131) şiirir;
Mevlana Cami’nin Farsça bir şiirinin tahmîsi (s. 143-144) ve yazarı belli olmayan Farsça bir
şiir (s. 144-145).
d) Türkçe Şiirler
Mecmuada Nesîmî’nin iki Türkçe şiiri (s. 10, 126-127) yer almaktadır.
C. MECMUANIN ÖNEMİ

14 Şeyh Kadri’nin bu şiiri, Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin soyundan gelen Molla Hasan Efendi hakkında
yazdığı Arapça bir mersiyesidir.
15 Tillo’nun Halenze köyünden olan Molla Kasım’ın, Şeyh Mahmud-ı Zokaydî’nin büyük oğlu Ahmed’in
Beyrut’ta vefatına yazdığı Arapça iki mersiyyesi. 1944’te vefat eden Şeyh Mahmud’un büyük oğluna
mersiyye yazmış olması, Molla Kasım’ın yaşadığı zaman dilimi hakkında bize bir fikir vermektedir.
16 Bu şiirlerden bir tanesi, yeğeni Molla Hüsameddin’in ölümü üzerine yazdığı Arapça bir mersiye. (Şeyh
Cüneyd, a.g.e., s. s. 66-67) ve Siirtli Hâfız Cemil’in telif etmiş olduğu el-Kibâ’ fî Medhi Ehli’l-‘Abâ adlı
risâlesine yazmış olduğu Arapça manzûm bir takrîzdir. (Şeyh Cüneyd, a.g.e., s. 151-152). Diğer şiirler için
bkz. (Şeyh Cüneyd, a.g.e., s. 152-154, 158-160)
17 Molla Osman’ın, Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin torunlarından olan Molla Hasan Efendi hakkında yazmış
olduğu Arapça bir mersiyesi. Onun, 1939’dan önce vefat eden Molla Hasan hakkında mersiye yazmış olması,
yaşadığı zaman dilimi hakkında bir fikir vermektedir.
18 Hocası Molla Hasan Efendi hakkında yazmış olduğu Arapça iki mersiyesi.
19 Molla Abdulhakim Molla Hasan’ın, o da Molla Mustafa’nın, o da Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin oğludur.
20 Hocası ve amcazadesi Şeyh Mahmud-ı Zokaydî hakkında yazdığı taştîr tarzında Arapça bir kasîdedir. (Bkz.
Şeyh Cüneyd, Mecmua, s. 53-55). Bu şiir için ayrıca bkz. (Molla Bedreddîn, Mektûbât Mecmuası, (M. Macit
Sevgili Özel Kütüphanesi Fotokopi Nüshası), vr. 89)
21 Molla Abdurrahman, Siirt müftüsü Molla Hüseyin’in, o da Molla Mustafa’nın, o da Molla Halil-i Si‘irdî
(ö.1843)’in oğludur.
22 Amcası Molla Hasan Efendi hakkında yazmış olduğu Arapça iki mersiyedir.
23 Siirtli Molla Ahmed’in, Şeyh Mahmud-ı Zokaydî (ö.1944)’nin Beyrut’ta vefat eden büyük oğlu Ahmed
hakkında yazdığı Arapça bir mersiyesidir.
24 Molla İbrahim adlı bir şahsın oğlu olan Seyyid İsmail, Siirt’te Câmi’u’s-Sûk (Çarşı Camii)’nde imamlık,
Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde de müftülük yapmıştır. (Bkz. Şeyh Cüneyd, a.g.e., s. 72.)
25 Seyyid İsmail’in Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin soyundan gelen Molla Hasan Efendi hakkında yazmış
olduğu Arapça bir mersiyesi.
26 Molla Hâmid, Molla Mustafa’nın, o da Molla Halil-i Si‘irdî (ö.1843)’nin oğludur.
27 1939 yılında vefat eden Molla Hâmid’in, kardeşi Molla Hasan’ın ölümü üzerine yazdığı Arapça bir mersiyesi.
28 Molla Halid, Molla Mahmud’un, o da Molla Mustafa’nın, o da Molla Halil-i Siirdî (ö.1843)’nin oğludur.
29 Molla Halid’in, amcası Molla Hasan Efendi hakkında yazdığı Arapça bir mersiyesi.
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
138
Mecmua, öncelikle müstensihi ve derleyicisi olan Şeyh Cüneyd’in klasik şiire olan
ilgisini, bu şiiri sevdiğini, medrese ilimlerinin yanı sıra İslam edebiyatı ve sanatına olan
hakimiyetini gösterdiği gibi, onun Kürtçe, Arapça, Farsça ve Türkçe gibi dört ayrı dilde şiire
olan vukufiyetini de ortaya koymaktadır. Şeyh Cüneyd’in 23-27 yaşlarında iken daha
hayatının erken dönemlerinde bu mecmuayı yazmaya başlamış olması, onun şiir ve edebiyata
olan ilgi ve vukufiyetinin çok erken bir dönemde başladığını ortaya koymaktadır.
Hiç şüphesiz çok önemli bir medrese olan Zokayd medresesinin önemli bir talebesi ve
daha sonra müderrisi olan Şeyh Cüneyd’in bu mecmuayı derlemiş olması, yetişmiş olduğu
Zokayd medresesinin bir ilim merkezi olmasının yanında aynı zamanda edebî bir mahfil
olmasından da kaynaklanmaktadır. Zokyad’da medrse ve dergahın iç içe olması, Şeyh
Cüneyd’in de bir mederse alimi olduğu gibi bir dergah postnişini olması, Zokayd’da böyle
bir ortamın oluşmasını sağlamış gibi görünmektedir. Aslında Zokayd’ın bu özelliği Şeyh
Cüneyd’in babası Şeyh Mahmud ve onun da babası Şeyh Abdulkahhar dönemlerine kadar
geriye gitmektedir. Dolayısıyla Zokayd’daki medrese ve dergah birlikteliği Şeyh Cüneyd’in
çok öncesine dayanmakta olup, Şeyh Cüneyd’deki edebî zevkin kökenleri o zamanlara kadar
geri gitmekte ve Şeyh Cüneyd o köklerden beslenmektedir. Nitekim Şeyh Cüneyd’den önce
babası Şeyh Mahmud-ı Zokaydî, dedesi Şeyh Abdulkahhar ve aynı aileden diğer kişilerin
edebiyat ve şiire olan ilgileri bunu açıkça ortaya koymaktadır30
.
Bu mecmua çok önemli Kürt, Arap, Fars ve Türk şairlerinin en güzel şiirlerinden
seçmelerin yapıldığı çok dili bir “berceste” niteliğindedir. Dolayısıyla bu mecmuayı okuyan
kişi çok yüksek edebî bir zevki tatma şansını yakalayacaktır. Mecmua bu yönüyle dört dilde
şiir okuyabilen yüksek kültürlü bir kitleye hitap etmektedir.
Bu seçme şiirlerden bazılarının kolay kolay başka yerlerde bulunmayışı bu
mecmuanın önemini daha da artırmaktadır. Örneğin Mela-yı Cizîrî’nin üç gazeline Ahmed
isimli bir şair tarafında ayrı ayrı yapılan tahmîsler bu kabildendir. Yine Şeyh Cüneyd’in de
büyük atası olan Molla Halil-i Siirdî’nin (Halil Şevkî) Mecmuada yer alan Kürtçe ve Arapça
şiirleri şu ana kadar edebiyat dünyasında hiç bilinmeyen şiirlerdir. Cumhuriyetin kuruluş
döneminde Siirt mebusluğu yapan Halil Hulkî Bey’in mecmuada yer alan Arapça şiirleri de
bu meyanda zikredilebilir. Dolayısıyla mecmua Siirt’in iki Halil’inin; Halil Şevkî ve Halil
Hulkî’nin şiirleri açısından büyük bir önemi haizdir.
Yine bu mecmuanın, Zokayd ve çevresinde bulunan köyler ile buraların yakınında yer
alan Kurtalan, Siirt, Tillo gibi yerleşim yerlerinde yetişen, İslam ilim ve edebiyat kamuoyuna
mal olmayan, ancak gerçekten de çok önemli eserler veren yerel bazda kimi şairlerin
şiirlerinin yer aldığı çok önemli bir yerel edebiyat kaynağı olduğu da zikredilmelidir. Bu
anlamda mecmuada şiirlerine yer verilen şairler şunlardır: Molla Reşid Comânî, Halil Hulkî,
Şeyh Kemal Hâmidî, Şeyh Kadri, Molla Kasım Halenzî, Şeyh Süleyman b. Şeyh Abdullah
el-Hamzevî el-İs‘irdî, Şeyh Abdulkadir-i Hezanî, Seyyid Ali Findikî, Molla Şems, Molla Ali
Dereşî, Muhammed İsa, Molla İbrahim Çokreşî, Molla İsmail Milhâî, Molla Halil, Şeyh
Mahmud-ı Zokaydî, Molla Osman b. el-Hâcî, Molla Halid, Molla Abdurrahman, Molla
Ahmed İs‘irdî, Seyyid İsmail b. Molla İbrahim, Molla Hâmid, Molla Abdulhakim. Bunlardan
özellikle Molla Halil-i Siirdî ile Halil Hulkî’nin şiirlerinin önemini bir daha zikretmek

30 Şeyh Cüneyd’in mensubu olduğu Molla Halil-i Siirdî ailesinden tespit edebildiğimiz kadarıyla on altı şair
bulunmaktadır. Bunlar hakkında geniş bilgi için bkz. Abdurrahman Adak, Klasik Edebiyatta Siirtli Şairler,
“Uluslar arası Siirt Sempozyumu Bildirileri”, Birleşik Matbaa, İzmir 2007, s. 689-713; Siirtte Şiir ve Şair
Üzerine Bazı Analiz ve Değerlendirmeler, “İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması Sempozyumu”, Beyan Yay. İst.
2008. s. 653-675.
Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: I Nisan 2009
139
gerekir. Bu şairlerin şiirlerinden önemli bir kısmının mersiyelerden oluşması, Siirt ve
çevresinin yakın dönemdeki kültürel tarihin de ışık tutması açısından önemlidir.
Mecmuada şiirleri yer alıp da İslam ilim ve edebiyat kamuoyuna mal olan şairler ise
Fakîh-i Teyran, Ahmed-i Hânî, Mela-yı Batî, Şeyh Hasan Basrî, İbnu’l-Farid, İbn Hacer elMekkî
el-Heytemî, Ubeydullah-ı Ahrar, Abdurrahman Camî, Nesîmî, Feyzî, Cenî, Fahirî,
Ferişte, Salih, Vahşî, Mevlana Urfî Şifayî, Hakanî, Mevlana Zekî, Mu’înî’dir.
Bu mecmuanın özgünlüğü, geniş bir yelpazede farklı memleketlerden pek çok şairin
farklı dillerdeki şiirlerinin seçilerek derlenmiş olmasıdır. Oysa ki, doğu medrese geleneğinde
daha çok yaygın olan, bir şairin kendi şiirlerini bir mecmuada derlemesi, başka bir ifade ile
kendi divanını yazmasıdır. Nihayette bu mecmua, doğu medrese geleneğinin içinden süzülen
edebî ürünlerden biri olarak değerlendirilmelidir. Şeyh Cüneyd’in bu mecmuasının basılması,
ilim ve edebiyat dünyasına büyük bir katkı sunacağı gibi, doğu medrese geleneğinin bir
yönünün deşifre ve deklere edilmesi hususunda da şüphesiz önemli bir katkı sunacaktır.
Mecmuanın 39 ve 40. sayfaları.

Konular