MEHMED RÂ’İF’İN HÂTIRA-İ ESLÂF İSİMLİ ESERİNDE BULUNAN FARSÇA BEYİTLER

Selçuk Üniversitesi/Seljuk University
Edebiyat Fakültesi Dergisi /Journal of Faculty of Letters
Yıl/ Year: 2010, Sayı/Number: 24, Sayfa/Page: 121-144
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü
ibrahimkunt@yahoo.com
Özet
Mehmed Râ’if, 1863 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İlköğrenimini İstanbul’da, liseyi
Şam’da, Mekteb-i Harbiye’yi de İstanbul’da tamamladı. Ömrü boyunca askerî okullarda
öğretmenlik yapan Mehmed Râ’if, edebî ve tarihî birçok kitap yayımladı. Yayımladığı ilk kitap
olan Nükât-ı Edebiyye içerisinde Türkçe, Farsça ve Arapça birçok edebî nükte bulunmaktadır.
Hâtıra-i Eslâf onun aynı tarzda yayımladığı ikinci edebî eseridir. Yazar eserin girişinde,
Arapça ve Farsçanın kolayca anlaşılmayan edebî nüktelerini açıklamayı hedeflediğini
söylemektedir. Eserde elli civarında Arapça ve Farsça edebî nükte ile birçok Türkçe beyit ve
mısra bulunmaktadır. Eser; tarih düşürme beyitleri, muammalar, bilmeceler, görsel şiirler, İslam
tarihinden meşhur kişilerle ilgili mizahî ve ibret verici hikâyelerden oluşmaktadır.
Bu çalışmada, Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf isimli eserinde bulunan Farsça manzumeler
ele alındı; bazı beyitlerde Türkçe yapılan açıklamalar günümüz alfabesine aktarıldı. Ayrıca yazarı
belirtilmeyen bazı manzumelerin kime ait olduğu tespit edildi. Yapılan araştırmalara göre, bu
zamana kadar üzerinde bir araştırma ve inceleme yapılmamış olan bu eser, ilk kez bilim
dünyasına tanıtılmaya çalışıldı.
Anahtar kelimeler: Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf, edebî nükteler, ebced, görsel şiir
PERSIAN COUPLETS IN MEHMED RAIF’S WORK WHICH
NAMED HÂTIRA-I ESLÂF
Abstract
Mehmed Râ’if was born in Istanbul in 1863. He completed his primary education in
Istanbul, secondary school in Damascus and finally graduated from the Military Academy of
Istanbul. Mehmed Raif undertook different assignments in military schools and issued various
literary and history books. There are several literary epigrams in Turkish, Persian and Arabic
languages in his first book named Nükât-ı Edebiye.
Hâtıra-i Eslâf is the second literary study that belongs to him and is in the same style. In
the preface section of this book, writer expresses that he aims to explain the Persian and Arabic
literary epigrams which are not easy to understand. In this study there are approximately fifty
Arabic and Persian literary epigrams, several lines of poetry and poems in Turkish. This book
includes staves of date calculation relating to the abjad calculation, mysteries, riddles, and visual
poems, humorous and exemplary narrations relating to famous Islamic characters.
In this study, Persian poems of Mehmed Raif from his literary work named Hâtıra-i Eslâf
are examined and the explanations in some staves which are written in Ottoman Turkish are
translated to contemporary alphabet. Also poems without the writers are detected and their
writers are identified. According to us this study is the first one related to Hâtıra-i Eslâf and
introduces this literary work to the modern literature.
Keywords: Mehmed Raif, Hatira-i Eslaf, literary epigrams, abjad calculation, visual
poem
122 _________________________________________________________İbrahim KUNT
1. HAYATI
Mehmed Râ’if, 1863 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası 1877-1878
Türk-Rus Savaşı’nda şehit düşen Yüzbaşı Mehmed Emin Efendi’dir. İbtidâiye ve
Rüşdiyeyi İstanbul’da, i‘dâdiyeyi Şam’da, Mekteb-i Harbiye’yi de İstanbul’da
tamamladı. 1882’de piyâde mülâzım-ı sânîsi (teğmen) olarak 3. Kolordu’da
göreve başladı. 1885’te Halep Askerî Rüşdiyesi’nde coğrafya ve 1888’de
İstanbul’da Kuleli Askerî Îdâdîsi’nde beden eğitimi öğretmenliği yaptı. Ayrıca, aynı
okulda yirmi yılı aşkın bir süre tarih, kitâbet (yazı ve imlâ) ve mantık dersleri verdi.
1896 Türk-Yunan savaşına katılan Mehmed Râ’if, 1908'de Dördüncü Ordu
Nizâmiye Alayı bölük kumandanlığında, 1909'da Muş'ta 16. Livâ
kumandanlığında bulundu. 1912'de Balkan Savaşına 91. Piyade Alayı kumandanı
olarak katıldı. Savaşın ardından sağlık sebebiyle emekliye ayrıldı. Mehmed Râ’if
Bey 8 Şubat 1917 tarihinde vefat etti ve Yedikule dışındaki aile kabristanına
defnedildi1
.
Yazdığı eserler ve görevlerindeki başarılarından dolayı kendisine Osmânî ve
Mecîdî nişanlarıyla gümüş liyâkat ve Yunan savaşı madalyaları verildi2
. Arapça,
Farsça ve Fransızca bilen Mehmed Râ’if, Bursalı Mehmed Tâhir'in belirttiğine göre
Nakşibendî tarikatındandır3
. Oğlu Hakkı Râif Ayyıldız da (ö. 1969), asker olarak
yetişmiş ve tuğgeneralliğe kadar yükselmiştir.
2. ESERLERİ
2.1. Mir'ât-ı İstanbul
İstanbul’da 1314 yılında Âlem matbaasında yayımlanmaya başlanan, iki cilt
olarak tasarlandığı hâlde yalnızca I. Cildi, Boğaziçi ve Havalisi alt başlığı ile
basılan, II. cildi müsvedde hâlinde yayımlanmadan bırakılan bir eserdir. Bugün
kütüphanelerde rastlanan Mir'ât-ı İstanbul nüshalarının hepsinde baskı tarihi 1314
(1896) olup muharriri Kolağası Mehmed Râ’if olarak gösterilmiştir. Hâlbuki ele
geçen bir başka nüshanın baskı tarihi 1316 (1898)’dır ve yazarları Kolağası
Mehmed Râ’if ile Kolağası Ahmed Bahri şeklinde kayıtlıdır. Metinlerde bir
değişiklik göze çarpmasa da iki nüshanın önsözlerinin ifadeleri birbirinden farklıdır.
Eserin içinde levhalar hâlinde bulunan çok az sayıda resim arasında şunlar yer
almaktadır: Rumelihisarı, Boğaziçinde bir dalyan, Kâğıthane deresinde kayıklar,
Haydarpaşa İskelesi, Haliç, Kurbağalıdere Tren Köprüsü, Üsküdar İskelesi,
Fenerbahçe Burnu, Büyükada, Heybeliada Deniz Okulu. Oğlu Hakkı Râ’if
Paşa’nın bildirdiğine göre, Mehmed Râ’if Bey şehri adım adım gezerek tarihî
eserlerin kitâbelerini okumuş, sûretlerini alarak on yıllık çalışmasıyla eserini
hazırlamıştır.
__________
1
Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if”, TDVİA, XXVIII, 513
2
Semavi Eyice, “Mehmed Râ’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, 363-364
3
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, III, 62-63
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 123
Birinci ciltte, Kadıköy ve çevresinden başlayarak Üsküdar, Boğaziçi'nin
Anadolu yakasındaki Osmanlı devri Türk eserleri ve mezarlıkları, buralardaki
kitabeler verilmekte, Karadeniz tarafından itibaren Rumeli yakasındaki eserlere
geçilmekte, arkasından Beyoğlu ve Galata'daki eserler ele alınmaktadır. Râ’if Bey
yapıların tarihçelerini yazarken Hüseyin Ayvansarâyi’nin Hadîkatü'l-Cevâmi'ini
tekrarlar, fakat onun verdiği metni yapı kitabelerinin kopyalarını yazmak sûretiyle
tamamlar. Eserin değerini arttıran bir husus da Hadîkatü'l-cevâmi'in kaleme
alınışından sonra inşa edilen camilerle burada bulunmayan çeşitli vakıf eserleri ve
kamu yapılarına ait kitabelerin de bu kitapta yer almasıdır.
İkinci ciltte, İstanbul'un tarihî yarımadası üzerinde durularak buradaki
eserlerin kitabeleri derlenmiştir. Baskısına R. 1327'de (1911) başlandığı tespit
edilen bu cildin Mehmed Râ’if ile Halil Rüşdü tarafından hazırlanan takdim
sayfasında Mir'ât-ı İstanbul'un bu cildinin fasikül hâlinde yayımlanmasına
başlandığı bildirilmektedir. Kırk sekiz sayfa tutan üç fasikülü satışa çıkarılan eserin
basımına devam edilmemiştir. Mevcut fasiküllerde İstanbul hakkında genel bilgi
aktarılmış, Osmanlı tarihi ve Sultan I. Mahmud'a kadar padişahların kronolojileri
özetlenerek her birinin resimlerine de yer verilmiştir. I. cilde göre oldukça farklılık
gösteren II. cildin yazma nüshasında başka eserlerden alınma kitabe kopyalarıyla
birlikte diğer bazı bölümlere de rastlanmaktadır. Bu cildin müsveddesi, Râ’if Bey'in
basılmamış diğer kitaplarıyla birlikte Türk Tarih Kurumu tarafından satın alınmış,
kurum üyesi Cavit Baysun tarafından incelenmiş, ancak üzerinde biraz daha
çalışılması gerektiği gerekçesiyle kuruma iade edilmiştir. Eserin her iki cildi Latin
harflerine çevrilerek 1994 veya 1995'te yayımlanmak üzere Kültür Bakanlığına
teslim edilmişse de bugüne kadar yayımlanmamıştır. Son olarak Günay Kut ve
Hatice Aynur, bilhassa kitabe metinlerinde düzeltmeler yaparak eseri Latin
harfleriyle yayımlamaya girişmişler, I. cildin Anadolu yakası bölümünü dipnotlar
ve düzeltmelerle ilmî esaslara uygun biçimde neşretmişlerdir (İstanbul 1996).
2.2. Topkapı Saray-ı Hümâyûnu ve Parkının Tarihi (İstanbul 1332),
Sultan Ahmed Parkı ve Âsâr-ı Atîkası (İstanbul 1332)
Müellifin vefatından kısa bir zaman önce "Âsâr-ı Atîka Külliyatının bir ve
ikinci kitapları olarak yayımlanmış olup şehrin tarihî iki merkezindeki eski eserler
üzerinde durularak yapıların kitabelerinin kopyaları verilmiştir. İkinci eserin bir
bölümü İstanbul surları hakkındadır. Ayrıca içinde Çemberlitaş, Kıztaşı gibi başka
bölümler de yer almaktadır.
2.3. Nükât-ı Edebiyye
İstanbul’da 1307 (1891) yılında İstepan Matbaasında yayımlanan elli dört
sayfalık bu eser, edebî nüktelerle ilgili daha önce yayımlanmış kitaplarda yer
almayan birçok anekdot, muammâ, mülemmâ ve ebced hesabıyla ilgili bölümleri
barındırmaktadır. Mehmed Râ’if’in yayımlanan ilk eseridir. Eser hazırlanırken,
konu edinilen nükteler arasında herhangi bir bağlantı ve sıra olmasına dikkat
edilmediğinden, o zamana kadar bulunabilen nükteler kaydedilerek hazırlanmış
124 _________________________________________________________İbrahim KUNT
izlenimini uyandırmaktadır. Ünlü Arap şairi Mütenebbî’den bir anekdotla başlayan
eser, Bûrân, Kadı Abdülvehhâb, İbn-i Verdî, Sultan Dördüncü Murat, Nef’i,
Kânûnî Sultan Süleyman, Bâkî, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe, Hârûn Reşîd, Hz. Ali,
Celâleddîn-i Devvânî, Nâbî, Fıtnat Hanım gibi meşhur şahsiyetlerle ilgili anekdot
ve çeşitli şiirlerle oluşturulmuştur. Bu tür kitaplarda pek rastlamadığımız ebced
hesabıyla birbirlerine sayısal açıdan eşit olan kelimelerin4
, eserin üç farklı yerinde
sıralanması bu konuya verilen değere bir işaret olarak kabul edilebilir.
2.4. Hâtıra-ı Eslâf
Nükât-ı Edebiyye tarzında hazırlanmış, elli beş sayfalık bir eserdir. 1310
yılında İstanbul’da Mekteb-i Sanâyi‘ Matbaasında yayımlanmıştır. Mehmed Râ’if
kitabın mukaddimesinde bu eserine Hâtıra-i Eslâf ismini verdiğini, ümmü’l-lisan
olan Arapça ve Farsça’nın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere tahrir
ettiğini belirtmektedir. Eserde, anlaşılması kısmen zor olan elli civarında Arapça ve
Farsça şiir ile birçok Türkçe şiir, edebi açıdan incelenerek büyük bir kısmının
tercümesi yapılmış, ebced hesabı ile ilgili mısralar ile çeşitli tarih düşürme mısra ve
beyitlerine yer verilmiş; Hâfız, Sa‘dî, ‘Unsurî, Ferruhî, Ascedî gibi Fars edebiyatının
önemli şairleri ile Zemahşerî gibi Arap edebiyatının önemli simalarından da çeşitli
örnekler aktarılmıştır. Eserde görsel şiirlere de kısmen yer verilmiş, bazen önemli
tarihi kişilerin ismi verilerek bazen de isim verilmeden çeşitli anekdotlar
nakledilmiştir.
2.5. Kitabhâne-i Edeb
Mehmed Râ’if’in, arkadaşı Mehmet Emin ile beraber hazırladıkları bir
eserdir. 1313’de İstanbul Mahmutbey Matbaasında yayımlanmış, küçük boy 54
sayfalık bir kitaptır. Bu eser incelendiğinde, ilk 21 sayfasının Mehmed Râ’if, diğer
kısımlarının Mehmed Emin tarafından yazıldığı izlenimi doğmaktadır. Zira ilk
sayfalarda Nükât-ı edebiyye’de olduğu gibi, anlaşılması zor Arapça-Farsça beyitler
bulunmakta, daha sonra Edebiyat Dersleri başlığıyla, îham, cinas, reddü’l-acuz
ale’s-sadr, iştikak gibi çeşitli edebî bilgiler ve örnekleri verilmektedir. Bu bilgilerden
ve şiirlerden birçoğunun altında Mehmed Emin imzası görülmekte, Mehmed Emin
Beyin aynı zamanda şair olduğu anlaşılmaktadır. Edebî bilgilerden bir kısmı da
Muallim Nâci’den alınmıştır.
2.6. Mi'yârü'l-Efkâr
Mehmed Emin ile beraber hazırlayıp Mahmud Bey Matbaası’nda 1316
tarihinde yayımlanan bilimsel bir mantık kitabıdır. Dört bâba ve her bâb darblara
ayrılmıştır. Birinci bâb mantık ilminin tarifinden, ikinci bâb kavl-i şârih ve ta‘bîr-i
__________
4
Ebced hesabında eşit ve anlamca ilgili kelimelerin kullanılması ile ilgili geniş bilgi için bk. Mehmet
Kırbıyık, “Nâbî’nin Bazı Şiirlerinde Anlamca Birbirleriyle İlgili ve Ebced Hesabında Eşitlik Gösteren
Kelimelerin Kullanılması Üzerine” Journal of Turkish Studies, V. 31/2, 81-90 (2007)
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 125
âharla ta‘rîf, üçüncü bâb mürekkeb bahsi, dördüncü bâb ise kıyas konularından
bahsetmektedir.
Bunlardan son ikisi Mehmed Emin ile beraber hazırlanmıştır. Sonradan
yayımlanan Yüz Sene Yaşamak Çarelerini de (İstanbul 1332) Mehmed Cemil
adında bir arkadaşı ile birlikte Fransızca'dan çevirmiştir.
Müellifin yayımlanmamış dört eseri daha vardır:
1. Heyâkil-i Kemâlât yahut Âbide-i İnsâniyyet
2. Feth-i Celîl-i Konstantiniyye
3. Ba’de’l-feth Cevâmi-i Şerîfeye Tahvil Olunan Kenâis
4. İstanbul'un Ahvâl-i Kâdime-i Temeddün ve Ümranı.
Yazma halinde olan bu eserler, kütüphanelerde mevcut değildir.
Muhtemelen yazarın ailesinin özel kitaplığında bulunmaktadırlar.
3. MEHMED RÂ’İF’İN HÂTIRA-İ ESLÂF İSİMLİ ESERİNDEKİ
FARSÇA BEYİTLER
Hâtıra-i Eslâf Mehmed Râ’if’in yayımladığı ikinci eseridir. Kısa bir
mukaddime ile “‘Arabî ve Fârisî’nin ba‘zı edebî parçalarına nakil ve tercüme
sûretiyle bir araya toplayarak ve birçok gavâmız-ı ‘Arabiyye ve Fârisiyye’nin sûreti
hâllerini göstererek Hâtıra-i Eslâf nâmını vermiş ve ümmü’l-lisân olan bu iki
lîsân-ı fasîhü’l beyânın ufak bir numûne-i edebîsini göstermek üzere tahrîr etmiş
bulunduğum şu risâlecik” şeklinde kitabını tanıtan Mehmed Râ’if, eserine Hazret-i
Ali, Ömer b. Hattâb, İmam Ebû Yûsuf gibi sahâbe ve din önderlerinin Arapça
sözleriyle kitabına başlamıştır. İlk Farsça şiir dokuzuncu sayfada, son Selçuklu
hükümdarı Sultan Sencer (ö.552/1157)’in nedimlerinden birine ait olup tercümesi
Mehmed Râ’if tarafından yapılmıştır:
“Sultan Sencer bir gün şikâra gitmek murâd eder. Nüdemâsından birine
hevâ nicedir diye su’âl eyledikte ‘kar yağmıştır’ diyecek yerde bu rubâ‘î ile cevap
vermiştir”:
 ه  ا
دت ز 
وز ۀ وان ا ـ د
 در #ــ ــ"! زر 
ــ
* () "'"! & % ز$  
126 _________________________________________________________İbrahim KUNT
[Şâhâ feleket esb-i sa‘âdet zîn kerd
Ve’z cumle-i husrevân torâ tahsîn kerd
Tâ der hareket semend-i zerrîn na‘let
Ber gul nenihend pây-i zemîn sîmîn kerd]5
“Me’ali
Ey pâdişâh, felek senin sa‘âdet atını zînetlendirdiği gibi zât-ı kemâlât-ı
enîsini de Hüsrevân zümresinde meziyyet-i ‘adl u ‘irfân ile mümtâz kıldı. O kadar
ki altun na‘llı rahşın seyr u harekete gelerek kadem-nihâde-i hâk-i mezellet oldu,
rûy-i zemîni sîm ile müzeyyen kıldı”.
Aynı sayfanın devamında Timur İmparatorluğunun kurucusu ünlü
Timurlenk (ö. 807/1404)’ten bir anekdot aktarılarak sultanların isteğiyle, onlar için
olmayacak övgülerin bile yapılabileceğine güzel bir örnek verilmektedir. Aşağıdaki
örnekte Timurlenk’in aksayan bacağı övülmektedir:
“Timurlenk bir gün meclisine devâm eden şu‘arâya hitâb edip der ki beni
bir gûne6
medh ediniz fakat şimdiye kadar öyle medh kimseye olmamış ola
dedikte hemân şu‘arâdan biri ayağa kalkıp bu rubâ‘î7
ile medh ederek mazhar-ı
lutf u ihsânı olmuştur:
!ا 0/ن & % ."- ن ,!+ ا 
*ا% *دن ــ/% ــــ
دت
ا * 1 2 ن ,!+ ا 
0 / % & 3/( ن ,!+ ا 
[Hudâ çun pây-i lengân âferîdest
Berây-i burden-i kûy-i sa‘âdet
Turâ ber cumle sultân âferîdest
Yekî pây-i tû çevgân âferîdest]
Me’alî
Cenâb-ı Rabbü’l-‘âlemîn topalların ayağını kûy-i sa‘âdete vusûl içün
yaratmış seni cümle üzerine sultân, ayağının birini de çevgân yaratmıştır”.
__________
5
Köşeli parantez içerisinde gösterilen bölümler, asıl metinde yoktur; esere tarafımızdan eklenmiştir.
6
Gûne kelimesi, metinde ekgûn şlinde kaydedilmiştir.
7
Metinde bu manzûmenin ‘rubâ‘î’ olduğu söylenmişse de, vezni ‘mefâ‘îlün/mefâ‘îlün/fe‘ûlün
olduğundan rubâ‘î olması mümkün görünmemektedir.
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 127
Klasik Türk edebiyatının en ünlü simalarından olan Nâbî (ö. 1124)’nin
kendi vefâtı için düşürdüğü Farsça tarih beyti de, bu eserin en ilginç örneklerinden
biri olup, 13-14. sayfalarda yer almaktadır. Mehmed Râ’if tarafından tercümesi
verilmeyen manzûmelerden biridir:
“Merhûm Nâbî Efendi’nin müsevvedâtı içinde kendi intikâli için târîhtir ki
levh-i mezârına yazılmıştır”:
0/ن روح   *3 در .4ۀ /ر ,$!
از "-6  وار  در دار ور ,$!
7 د/' % "
$ ن " 89
!$, ر/:* 3*  ;ر  3& !"/) 8

11249
[Çun rûh-i kemîn-i Nâbî der lucce-i nûr âmed
Ez tengî-i ten vârest der dâr-ı surûr âmed
Tahkîk şinâsân-i ma‘nâ-yi şuhûd-i ğayb
Gûyend pey-i târîh Nâbî be-huzûr âmed]
Hiciv ve kasîdeleriyle ünlenen dîvân şairi Nef‘î (ö. 1044/1635), IV. Murad
döneminde sanat ve şöhretin zirvesine ulaşmıştır. Kendisi gibi sert yaratılışlı olan
IV. Murad’la yakınlık kurarak takdirini kazanan Nef‘î, söylediği hicivlerle sonunu
hazırlamış, sultanın emriyle 1044’de boğdurularak öldürülmüştür. Nef’î’nin
öldürülmesiyle ilgili bir beyit, tercümesi verilmeyerek eserin 15. sayfasında şu
şekilde kaydedilmiştir:
“Katl-i Nef‘î’de söylenmiştir:
,ن  < ه2 /) 4  م او  >
3
“3
ا /0 وا ه?$ ر @* ABC 10
[An şâ‘ir-i heycâ-gû ki nâm-i ûst Nef‘î
Katleş be-çâr mezheb vâcib çu ef‘î]
__________
8
Nâbî’nin zavallı rûhu, nur denizine gark olunca, ten darlığından kurtuldu, mutluluk yurduna geldi.
Gayb âleminin manasını bilenler, tarih olarak “Nâbî huzura geldi” derler.
9
‘Nâbî be-huzûr âmed’ kelimeleri ebced hesabıyla 1114’e tekabül etmektedir. Bu kelimeler‘Nâbiyî behuzûr
âmed’ şeklinde okunursa 1124 etmektedir.
10 O savaştan bahseden (hiciv söyleyen) şairin ismi Nef’î’dir; yılan gibi öldürülmesi dört mezhebe göre
vaciptir.
128 _________________________________________________________İbrahim KUNT
Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ın on yedinci sayfasında bulunan aşağıdaki
beyti açıklarken iki manalı olduğunu söylemişse de, bu beytin iki yönü
bulunduğunu kastetmiş olmalıdır. Tek anlama sahip olan bu beytin, yazarın
açıklaması sayesinde bir muammâ beyti olduğu anlaşılmaktadır. İçerisinde Hasan
isminin gizli olarak bulunduğu beyit şu şekildedir:
DB<) و DB) ان!!* E# ِ .”
GاHا 2.اH . وتI# 3زه
[Leb-i habîb be dendân giriftem ve goftem
Zihî halâvet-i leb lâ ilâhe illâ’llah]
Beyt-i mezbûrede biri karîb ve diğeri ba‘îd iki ma‘nâ olup (1) habîb ya‘nî
yârin lebini dendânım ile tutup kemâl-i istihsân ile ne güzel tatlı dudak dedim,
demektir. (2) Habîbin lebi ki ( #) hâ’dır. Dendânın ‘Arabisî olan ( ) sin lafzına
bi’l-ilhâk maksûd olan (#) Hasan ismi zâhir olur.”
Mehmed Râ’if, klasik edebiyat terimi olarak lügaz denilen bir bilmece
örneğine de eserinin on sekizinci sayfasında yer vermiş, bilmeceyi açıklayıp ne
çıkması gerektiğini de şu şekilde belirtmiştir:
[‘Acâ’ib cânver dîdem ki şeş pâ vu du ser dâred
‘Acâ’ibter ez ân dîdem meyân-u puşt dum dâred]
‘Acâib bir canavar gördüm ki altı ayağı ile iki başı var. Ondan daha ‘acâib
gördüm ki belinin ortasında bir de kuyruğu var bundan murat terâzûdur çünkü
terâzûnun iki başı ve her başında kefeyi tutmağa mahsûs üçer kordonu ve
belindeki kuyruk da dilidir.”
Hâtıra-i Eslâf, edebî sanatlarla ilgili birçok manzûmenin yanı sıra, tasavvufla
ilgili bir Farsça manzûmeyi ve manzum Türkçe tercümesini de barındırmaktadır.
Kanaatimizce aşağıdaki beytin burada zikredilmesi, Mehmed Râ’if’in tasavvufa ilgi
duyduğunun da bir kanıtıdır. Aşağıdaki beyitte, tasavvufta ‘fenâ ender fenâ’
şeklinde nitelenen durum11 tavsiye edilmektedir. Bu beyit ve manzum Türkçe
tercümesi, eserin 18-19. sayfalarında şu şekilde yer almaktadır:
__________
11 “Fenâ ender fenâ” hakkında bk. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 71
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 129
“Bir Fârisî beyit
/D) BK !  ل ا" و *L
(D !ن (D  وN ل ا" و *L
[Hv
îşten gum şud kemâl înest u bes
Gum şuden gum kun visâl înest u bes]
Me’alen tercüme
Kendini yok et ki kemâl ondadır
Yokluğu yok et ki visâl ondadır Şükrü”
Hâtıra-i Eslâf’ın 18-20. sayfalarında çoğunun çözümlemesi yapılmadığı
hâlde bulunması gereken ismin belirtildiği Türkçe ve Farsça birçok muammâ
örneği bulunmaktadır. Aşağıdaki örnekler, Farsça olanlarıdır:
“0/ ا D او (?رد در N/ا$O $/ت
!/ !"*  ز P ه 2E$ ر!9* 12
[Çu ism-i û guzered der savâmi‘-i melekût
Be-kadr-i mertebe her yek zi-câ bulend şevend]
Bu beyitte ز (zicâ) kelimesinden 3> (Ali) ismi çıkar13.”
“از $ ن * Q ا% وروان
“$ا / %  14 K H *  ا 15

[Ez miyân ber hîz ey serv-i revân
Cây-i tû in nîst bâlâter neşîn Emîn]
__________
12 Melekût ibadethanelerinde onun ismi geçince, makamı nedeniyle herkes yerinden ayağa kalkar.
13 Ali kelimesi ebced hesabı ile 110, zicâ kelimesi ise 11’e tekabül etmektedir. Tarafımızca yapılan
araştırma ile bu durum açıklığa kavuşturulamamıştır.
14 / %  kelimeleri, metinde /BJ  şeklindedir.
15 Ey servi yürüyüşlü güzel, aradan kalk; senin yerin burası değil, daha yukarı otur.
130 _________________________________________________________İbrahim KUNT
Hâtıra-i Eslâf’ın 20. sayfasında bulunan bir diğer muammâ örneği şu
şekildekaydedilmiştir:
“ م * $ ز R1.  7
+!0 () ن $ *, 16 “ ل  17

[Nâm-i but-i men zi gâyet-i lutf
Âbîst miyân-i gul çekîde Kemâl]
Hâtıra-i Eslâfın 22. sayfasında Molla Câmî ile ilgili değişik bir anekdot
bulunmaktadır. Büyük bir ihtimâlle yakıştırma olan anekdot şu şekildedir:
“Molla Câmî bir gün musâhabet-i ‘irfân-nümâlarıyla mütelezziz olduğu bir
kaç yâr-ı vefâ-kirdârıyla bir mesîre-i ferah-fezâda oturmakta iken güzergâhlarından
arkasında bir ğulâm-ı dil-ârâm olduğu hâlde bir nigâr-ı câzibe-dârın geçmesi
üzerine içlerinden biri: ‘Câmî, bu nigâr mı yoksa arkasındaki gulâm mı güzeldir?’
demesi üzerine Mollâ-yı nükte-pîrâ bi’l-irticâl:
 ا & A& از 2* K& L&  ا B'* $ا! 3/) ا$ 18
[Merâ gûyî kudâmîn bihterîn est Pes-i pîşîn bih ez pîş-i pesîn est]
beyt-i latîfini inşâd eylemiştir.”
Mehmed Râ’if, lügaz gibi görünen, anlamı ilk bakışta anlaşılmayan bir beyti
kaydedip eserinin 23. sayfasında şu şekilde açıklamaktadır:
“ز در % ' دت 0/ن '"H S * ,رد 
D ض (دد /ح را در وA /T C
[Zi deryâ-yi şehâdet çûn neheng-i lâ ber âred ser
Teyemmüm farz gerded Nûh râ der vakt-i tûfâneş]
Sûret-i halli şu vechiledir.
__________
16 Sevgilimin adı, son derece latif olduğundan çiçekler arasına damlayan bir sudur.
17 Bu beyitten üç şekilde Kemal kelimesi bulunabilir: 1) Beytin son kelimesi hariç sondan başa doğru
diğer kelimelerin baş harfleri kef, mim, elif ve lam’dır. Bu harflerin birleştirilmesiyle Kemal kelimesi
oluşur. 2) Nam kelimesinin ebced hesabı ile sayısal değeri, Kemal kelimesinin değeri olan 91’e eşittir.
3) İkinci beyitte bulunan +!0 () kelimelerinin ebced hesabıyla sayısal değeri 92’dir. Aynı beytin
başındaki *, kelimesini a harfi yoktur şeklinde tercüme edersek a harfinin değeri bir oluğundan 92-
1=91 olarak Kemal kelimesinin ebced değerine eşit olur.
18 Bana, hangisi güzel diyorsun? Öndekinin arkası, arkadakinin önünden daha güzeldir.
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 131
Deryâ-yı şehâdet”den murâd kelime-i tevhîddir. (H S"') ‘Niheng-i lâ’
müşebbeh bihin müşebbehe izâfeti kabîlinden olup timsah gibi olan lâ demektir.
( رد, *) ‘ber âred ser’ baş kaldırırsa (D) ‘teyemmüm’den murâd lisândır. Bu
sûrette (ن ده) ‘dehân’ ya‘nî ağızda sefîne olmak lâzım gelir (A /T Cو در) ‘der vakti
tûfâneş’ demek kelime-i şehâdetin tekellümü ânında demektir19
.
Şâhnâme yazarı İranlı meşhur şair Firdevsî ile diğer meşhur Fars şairleri
‘Unsurî, Ferruhî ve ‘Ascedî arasında geçtiği söylenen, Molla Câmî’nin Baharistan
isimli eserinden alınan20 uzunca bir anekdot bulunmaktadır. Hâtıra-i Eslâf’ın 23-
26. sayfalarında bulunan bu anekdot şu şekilde aktarılmıştır:
“Belâgat-perverân-ı ‘Acem’den şâ‘ir-i meşhûr Firdevsî Gazne’ye gittiği
zaman bir gün Gazne bahçelerinden birisine gider. Orada bulunan bir dıraht-ı
sâyedârın [bir gölgeli ağacın] altında Sultan Mahmûd Sebüktekin’in21 erkân-ı nâdî-
i ‘irfânı olan ‘Unsurî, Ferruhî, ‘Ascedî bast-ı kâlîçe-i ikâmetle [bir halıya oturup] ve
münâvele-i piyâle [kadeh döndürerek] müşâ‘are etmekte [karşılıklı şiir
söylemekte] ve bir sâkî-i gülçehre idâre-i ke’esât-ı ezvâk eylemekte idi [gül yüzlü
bir sâkî zevk kadehlerini getirip götürmekteydi].
Firdevsî bunları görmekle beraber kimler olduğunu bilemediğinden
oradaki bir fevvâre-i safâ-nisârın [güzel bir fıskiyenin] kenarından abdest alarak
namaza şurû‘ etti [başladı]. Rind-meşreb şâ‘irler kendi zu‘mlarınca [zanlarınca]
böyle pejmurde libaslı bir zâhid-i bâridin bî-muhâbâ yanlarına tekarrubundan
dolayı germî-i meclis-i müşâ‘arelerine [samîmî şâirlik meclislerine] rişâşe-i kesl ü
nakîsa [tembellik ve noksanlık serpintisi] saçılacağına zâhib olmalarıyla
[inanmalarıyla] def‘ine çare aramaya başladılar. Ve taraflarından kâfiye-i
müşkileyi şâmil [zor birer kâfiyeyi içeren] birer mısra‘ söylenerek dördüncü
mısra‘ın söylenmesi lüzumunu kendisine teklîf olunmasını ve bu bâr-ı girân [ağır]
teklîfin herhâlde altından kalkamayacağından o hâlde beyân-ı i‘tizâr ile [özür
dileyerek] bir sûret-i leyyinede [kolay bir şekilde]başlarından savmalarını ittifâk-ı
ârâ [oy birliği] ile tensîb eylediler [uygun buldular]. Bu tasavvurdan habîr olmayan
Firdevsî namazı bitirdikten sonra şâ‘irlerin eğlencelerine gıpta eylediğinden bu
eğlenceye iştirâk ile ta‘dîl-i âlâm ve ekdâr eylemek için [elem ve kederlerini teskin
etmek için] yanlarına gelip oturdu.
Şâ‘irler sevmedikleri zâhidin aralarına girdiğini görünce hemân bermucîb-i
karâr emr-i müşâareye iştirâki lüzûmunu ifâde eylediler. Firdevsî bir tavr-ı
leyyin ile “teklîfinizi elimden geldiği derecede îfâya çalışırım. Muvaffak olamaz
isem germî-i bezm-i muhabbetinize burûdet vermemek için giderim” demekle
şâ‘irler irticâlen şu üç mısrâ‘ı inşâd ettiler:
__________
19 Bu beyit Muhammed Esîrî-i Lâhîcî dîvanında bulunmaktadır.
20 bk. Molla Câmî, Baharistan, 218
21 Metinde Sebüktektîn şeklinde kaydedilmiştir.
132 _________________________________________________________İbrahim KUNT
‘Unsurî
0 22/ن < رض / $ + E ! رو
[Çun ‘ârız-ı tû mâh nebâşed rûşen]
Ferruhî
23 $ "! ر () E/د در K
[Mânend-i ruhet gul nebuved der gulşen]
‘Ascedî
V$ 24(  ه3 (?ر "! از /
[Mujgânet hemî guzer kuned ez cevşen]

Firdevsî, ‘Ascedî’nin şu mısrâ‘ından sonra nev-inşâdın [mısrâ söyleme sırasının]
kendisine intikâl eylediğini ve şu musâra‘a-i edebiyyede [edebî mücâdelede] ihrâz
edeceği [kazanacağı] galebenin nasıl kıymetli bir galebe olacağını anlayınca
dördüncü olmak üzere:
K& S" در / ن " !" $ 25
[Mânend-i sinân Keyû der ceng-i Peşen]
mısrâ‘ını bi’l-bedâhe âverde-i lisân-ı fesâhât eyledi [birden söyleyiverdi]. Bu mısrâ‘
üzerine şâ‘irler dûçâr-ı hayret olup ‘ale’l-husûs kâfiye ve makâma münâsebet-i
tâmmesiyle beraber mefhûm-i ‘umûmîsinin [genel anlamının] bir vak‘a-i
mühimme-i târîhiyyeyi [târihî önemli bir olayı] hâvî bulunduğunu [içerdiğini]
teyakkun eylediklerinden [anladıklarından] en ziyâde nazar-ı velehlerini celb eden
[hayretlerini çeken] (ceng-i Peşen)’in ne gibi cengten ibâret bulunduğu hakkında
îzâhât vermesi ricâsında bulundular. Nâzım-ı habâyâ-karîn Kahramân-ı nâmdâr
Rüstem’in dâmâdı bulunan Keyû nâm pehlivânın Peşen denilen bir mevki‘de sernümâ-yı
sâha-i zuhûr olan bir kanlı cengte göstermiş olduğu müessir-i dilîrî [etkili
cesâreti] ve Kahramânîyi tasvîr eylemek istiyor idi. Firdevsî bi’l-âhire Sultân
__________
22 Ay senin yanağın gibi parlak olmasaydı
23 Gül bahçesinde senin yanağın gibi gül olmazdı
24 Kirpiklerin zırhı delip geçmektedir
25 Peşen savaşında Keyû’nun mızrağı gibi
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 133
Mahmûd’un nüdemâ-yı hâssü’l-hâssından [en özel nedimlerinden] olmuş ve cüz’î
bir zaman zarfında cümlesinin mâ-fevkine geçmiştir [hepsine üstün gelmiştir].”
Mehmed Râ’if, herkesin hoşuna gidebilecek manzûmeleri de eserinde
aktarmıştır. Bunlardan biri, 28. sayfada bulunan ve dünyadaki seslerle ilgili olan şu
manzûmedir:
2
1C”
* ر !م ار #D ه/"!
!ر < .D *-/ ,واز 0"!
(> در < .3* D ,وازه 
زان 0' ر  ا% *ادر /د$"!
س/* ب @Y0 و 2*اC (9C
“ !"* ار/ A 2C Q* Q 26
[Ber resîdem er hakîm-i hûşmend
Kenderîn ‘âlem begû âvâz-ı çend
Guft der ‘âlem besî âvâzhâst
Zân çehârest ey berâder sûdmend
Gulgul-i garrâbe vu çepçâb-ı bûs
Cızbız-i gulye-feş-i şalvâr-bend]
Molla Abdurrahmân-ı Câmî (ö. 898/1492), birçok esere sahip, ünlü
mutasavvıf ve ediplerdendir. Edebî nüktelerle dolu bir eserde onun da yer alması,
bu esere ayrı bir güzellik ve incelik katmaktadır. Molla Câmî ile ilgili latîfe Hâtıra-i
Eslâf’ın 28. sayfasında şu şekilde aktarılmaktadır:
“Bir gün Câmî’nin talebelerinden biri li-ecli’l-latîfe Câmî’ye şu mısrâ‘ı
söyledikte;
3$  !"* !C 27 د B ر% & ر+ & ر+
[Kad bulend-i Câmî destârî pâre pâre]
Câmî de şu yolda mukâbelede bulunmuştur:
__________
26 Bir akıllı bilgine vardım, bu âlemle ilgili birkaç sesten bahset (dedim). Dedi ki: Âlemde birçok sesler
var, ey kardeş, onlardan dört tanesi faydalıdır: Testi sesi, buse sesi, etin kızarma sesi, kemer sesi.
27 Uzun boylu Câmî’nin sarığı parça parça
134 _________________________________________________________İbrahim KUNT
N 28 ن , ن .89 * ۀ $" ر+
[San âşiyân-i laklak ber kelle-i minâre]
Mehmed Râ’if, eserinin 34-35. sayfalarında Fars dilinin en büyük gazel
üstâdı olarak bilinen Hâfız-ı Şîrâzî (ö.792/1390) ile ilgili şöyle bir anekdot
aktarmaktadır:
“Hâfız kendi hânesinde acabâ iklîm-i Îrân’da benim kadar talâkat-ı lisâna
ve fesâhatle beyâna mâlik var mıdır, diye tefahhur eylediğini kızı işitir. Bir gün
Hâfız tenezzühe gidip ‘avdet edeceği sırada kızı güzelcene örtünerek ve yüzünü
peçeleyip geleceği yola doğru gitmekte iken babasına rast geldikte zaten Hâfız’ın
öteden beri mizâha olan meyli ma‘lûm olduğundan şu beyt ile kızına harfendâzlığa
başlar.
Hâfız
/ب رو ن (K د+ رو * !
3Bز -$ ۀB* رو 2 / 29
[Hûb rûyan guşâde-rû bâşed
Tû ki rû besteî meger ziştî]
Ba‘d kızı da bi’l-bedâhe şu beyti söyledikte
/ /ا ن *"! C! * !
3BK& -$ ۀBK) D 2 / 30
[Nev cevânan bulend-kad bâşed
Tû ki ham geşteî meger puştî]
Hâfız kızın şu yoldaki cevâbından mütehayyir kalarak ve önüne bakarak
yoluna devâm eylemiş ve der ‘akab kızı da başka bir yoldan çabucak eve gelir ve
Hâfız keyfiyeti anladıkta kerîmesini tahsîn eder.”
Aşk, edebiyatın en önemli konusu olarak Mehmed Râ’if’in kitabının birçok
bölümünde olduğu gibi 37. sayfasında da yerini şu şekilde almıştır:

__________
28 Sanki minare başında leylek yuvası
29 Güzel yüzlülerin yüzleri açık olur, senin yüzün kapalı, yoksa çirkin misin?
30 Gençler uzun boylu olurlar, sen eğrilmişsin yoksa kambur musun?
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 135
“Bir kızın vefâtında cebinden çıkan bir varakada yazılmıştır:
  ن $ا *2 $ * ر! ا $د+ "D *!و Y ر!
2 /*  31 ز! از .D E ( ز!+ /م <4 $!ار!”
[Cânân-ı merâ be men beyârîd in murde tenem bedû sipârîd
Tâ bûse zened ezin lebânem ger zinde şevem ‘aceb medârîd]
Görsel şiirler, Mehmed Râ’if’in tüm edebî kitaplarında önemli bir yer
tutmaktadır. Belâgat kitaplarının bir bölümünde yer verilen bu şiirlerin örnekleri
fazla değildir. Mehmed Râ’if, Hâtıra-i Eslâf’ında bu şiirlerin Türkçe, Arapça ve
Farsça olanlarına oldukça yer vermiştir. Eserin ilk görsel şiirler bölümü 37-38.
sayfalarında bulunmaktadır.
“!!م *2 از / - ر% .R1
RZ D.
* ! E / از 2*
RZ م!! D.
* %ر -
“ R R# RZ R1.
[nedîdem bih ez-tu nigârî latîf
Bih ez-tu nebâşed be-‘âlem zarîf
Nigârî be-‘âlem nedîdem zarîf
Latîf zarîf harîf şerîf]
[görmedim senden güzel bir sevgili latîf
Senden güzel olmaz âlemde zarîf
Bir sevgili âlemde görmedim zarîf
Latîf zarîf dost asil]
__________
31 Sevgilimi bana getiriniz; bu ölü vücudumu ona teslim ediniz
Dudağımdan öper öpmez, eğer canlanırsam şaşırmayınız.
136 _________________________________________________________İbrahim KUNT
Edebiyatın temel konuları arasında bulunan sevgili ve şarap, Hâtıra-i
Eslâf’ın 41. sayfasında, tercümesi de verilerek bir beyitle şu şekilde anılmaktadır:
“$ $ $!ام $E$ 3/ب $!ا$D
D $ 2 [$ 2@E$ ا$ ب/E$
[Men mest-i mudâm-ı mey-i mahbûb-i mudâmem
Mahbûb-i merâ muğbeçe meyhâne mekânem]
Tercümesi
Ben mey ve mahbûb ile mest-i müdâmım! Olmaz mıyım? Mahbûbum
muğbeççe, mekânım meyhânedir.”
Her milletin atasözü hâline gelmiş bazı şiir parçaları vardır. Mehmed Râ’if,
bunlardan birini eserinin 41. sayfasında şu şekilde aktarmaktadır:
“ا و زن و K و دار 2 د!
در $ $/ر  ۀ $ ر 2 د!
در (دن اه) 2C ز ر 2 د!
!د 2 زار ۀ! 2*ا 3ET 3$ و 32
[Esb u zen u şemşîr-i vefâdâr ki dîd
Der mesken-i mûr hâne-i mâr ki dîd
Der gerden-i ehl-i hırka zunnâr ki dîd
Vefâ mî talebî ebleh şudeî zâr ki dîd]

Sâhibine vefâdâr, bir zen ve esb ile şemşîri, mesken-i mûrda hâne-i mârı,
dervîşân gerdeninde zünnârı kim gördü? Vefâ mı istiyorsun? Umma zîrâ zemânede
zârın te’sîriyle sersem olmuş bir adamı kim gördü?”
Diğer bir Farsça görsel parça, Hâtıra-i Eslâf’ın 42. sayfasında yer
almaktadır. Burada bulunan bir beyit değil, bir nesir cümlesidir. Mehmed Râ’if,
sadece şiirlerin değil, nesir parçaları ve cümlelerin de görsel şiir tarzında
yazılabildiğine bir örnek vermek istemiş olmalıdır. Mehmed Râ’if, bu cümleye
Molla Câmî’nin kısmen Farsça, kısmen de Arapça bir beytini ilâve ederek
açıklamasını şu şekilde sürdürmüştür:
__________
32 Bu manzûme, Baba Efdal-i Kâşânî Dîvân’ından alınmış bir rubâîdir.
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 137
“Şu vechile yazılır
ر ز # ر ر * ( و *
[Receb zi hubb-i ruhet raht ber girift u be-reft]
Tercümesi:
Ey güzel! Senin muhabbet-i vech-i tâbânından Recep atını alıp gitti.
‘İlâve
Çünki ‘ilâc-ı ‘aşk iftirâktır. Câmî bir beyitte şöyle diyor:
33 & !م از 3EET ا#/ال دو  (>C 3 B*' !ه I$^
[pursîdem ez tabîbî ehvâl-i dûst guftâ fî gurbihâ ‘azâbun min ba‘dihâ selâmet]
Farsça görsel şiirlerin bir diğer örneği de 43. sayfada bulunmaktadır. Bu tür
şiirlerde, köşelere doğru dizilmiş harfler her mısrânın baş ve sonuna eklenerek mısrâ
tamamlanmaktadır. Mehmed Râ’if, bu görsel şiirin okunuş şekli ve tercümesini de şu
şekilde açıklamaktadır:
__________
33 Dostun durumunu bir tabipten sordum, yakınlığı azap, uzaklığı selâmet, dedi. [Bu beyit Hâfız
Dîvânından alınmıştır. Bkz. Hâfız-ı Şîrâzî, Dîvân-ı Mevlânâ Şemseddîn Muhammed Hâfız-i Şîrâzî, 386]
138 _________________________________________________________İbrahim KUNT
“Sûret-i kırâatı şu vechiledir:
$" اQد را 2  د% ر ! $ را ز D7
$Q ا!ر ا B]/ا3     م
$گ ,!  (' ن از Qد Qدان 0/ن "D
$"P $دم در ا3   C در "D
[Minnet îzed râ ki feryâdî resed mâ râ zi gam
Mağz ender ustuhv
ânî nîst cânâ kun kerem
Merg âyed nâgehân ez nezd-i yezdân çun kunem
Menk murdem der firâkest nîst cânî der tenem]
Tercümesi
Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun gamdan bize feryâd geliyor! Ey cân kerem eyle,
kemikte ilik kalmadı! Tenimde eser-i hayât yok, senin firâkınla öldüm! Hak
tarafından ölüm gelecek olursa nice edeyim?”
Eserin 45 ve 46. sayfalarında, mühmel sanatı yapılarak sadece noktasız
harfler kullanılarak yazılmış bazı tasavvufî cümleler bulunmaktadır:

Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 139
O memdûhun ihsânı derdin devâsına lezzet verdi = دوا داء داد +داد او داد
[Dâd-i û dâde dâd dâ’-i devâ]
Onun ihsân ediciliği ihsan etmeğe devam verdi = را, دوام او داد +د داد
[Dâd-deh-i dâd-i û devâm-ârâ]
O memdûhun ihsânı muhabbet ihsânına lezzet vermiştir = او دادۀ او داد داد +داد
[Dâde dâd dâd-i û dâde-i û]
Onun dûde-i lutfu muhabbet sadâlıdır = ادا وداد او داد دودۀ
[Dûde-i dâd-i û vedâd-edâ]
Onun ihsânı dâm-ı muhabbete muhabbetlenmeği verdi = داد ودود دام داد او داد
[Dâd-i û dâd dâm-ı vedûd-i dâd]
داد او داد داء دام داد+ دوا = Onun keremi belâ damına devâ verdi
[Dâd-i û dâd-i dâ’i dâm dâde devâ]
داد او داد+ ودد او دل = Onun ‘adlî lezzeti gönlün zînetidir
[Dâd-i û dâde veded-i û dil]
Onun ‘adlî dûdesi Âdem ve Havvâ’dır = ا/# و دم,او داد +دود
[Dûde-i dâd-i û Âdem u Havvâ]
Vedûd ve mahbûbun dûd-ı âhı esâs-ı âhtır = +, دودۀ ودود +, دود
[Dûd-i âh-i vedûd dûde-i âh]
Onun ‘adlî dûdesi a‘dânın ağzı lezzetini verdi = ا!>ا دودۀ داد او داد
[Dâd-i û dâd dûde-i e‘dâ]
Eserin 50. sayfasında, cinas sanatına örnek teşkil edebilecek bir manzûme
bulunmaktadır. Bu manzûmenin iki anlamı bulunmakta olup her iki anlam da
Mehmed Râ’if tarafından şu şekilde açıklanmıştır:
140 _________________________________________________________İbrahim KUNT
“0" (> *'/ل "!+  ل
A& 2 از !ا *"!+ */دم دو ل
وC م !ا را 4/د 34 $ ,ن
2 ذات و N> ت !ا هE D/د
[Çunîn guft Behlûl-i ferhunde fâl
Ki pîş ez-Hudâ bende bûdem du sâl
Men ân vakt-i kerem Hudâ râ sucûd
Ki zât u sıfât-ı Hudâ hem nebûd]
Ma‘nâ-yı Karîbi
Behlûl-i Ferhunde-fâl böyle söyledi ki Cenâb-ı Hak’tan evvel ben iki
yaşımda idim. O vakitte ben Cenâb-ı Hakk’a ‘ibâdet eder idim; lâkin o Hüdâ’nın o
zaman ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi.
Ma‘nâ-yı Ba‘îdi
Behlûl-i Ferhunde-fâl dedi ki ben Hüdâbende’den evvel iki yaşımda idim
(Hüdâbende Hârezm memâlikinde hükûmet süren bir pâdişâh ismidir). Ben iki
yaşımda iken Cenâb-ı Vâcibu’l-vücûda ‘ibâdet ettiğim vakit o pâdişâhın ya‘nî
Hüdâbende’nin ne zâtı ve ne de sıfâtı var idi ya‘nî (Şâh Hüdâbende) daha henüz
dünyaya gelmemiş idi.”
Hâtıra-i Eslâf’ın 52. sayfasında, yine iki anlama gelebilecek bir beyit
bulunmaktadır. Mehmed Râ’if, bu anlamlardan birini tercih etmiş, diğerinden
bahsetmemiştir. Beyit başlığıyla başlayan manzûme şu şekilde kaydedilmiştir:
“Beyit
$د$ ن $ $ $3 (/"!
$ D $د$ ن $!
[Merdumân mîr mîr mî gûyend
Mâ ne-mîrîm merdumân mîrend]
Tercümesi
Asil adamlar ‘âlî söylerler. Biz asillerden [değil]iz halk asildirler. Birincisi
(kelâmu’l-mulûki mulûkü’l-kelâmi) kelâm-ı hikmet me’alini andırmaktadır35
.
__________
34 Bu mısrâda bulunan ن, kelimesi, metinde اون şeklinde yazılmıştır.
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 141
Eserin 53. sayfasında, tasavvufî bir kıt’a bulunmaktadır. Tasavvufî şiirin
birçok ögesini barındıran bu manzûme, tercümesiyle birlikte şu şekilde
kaydedilmiştir:
“Kıt‘a36
$ $ ) $'و% $) $/D
$>B/ن $ ن $'/ش $'وD
$3 $]/رم و $ ن $] 2 $!ام
D/-$ ن $ P$ P$ ح!$
[Men mâyil-i meh-rûy-i muselsel-mûyem
Meftûn-i miyân-i mehveş-i meh-rûyem
Mey mî-hurem u miyân-i meyhâne mudâm
Medh-i melik melek mekân mî-gûyem]
Tercümesi
Ben müselsel saçlı, ay yüzlü güzelin mâili meyân-ı mehveşin meftûnuyum
mey içerim dâimâ meyhâne yanında bulunurum medh-i melike dâir kasâ’idi
mekân-ı melekte okurum.”
Eserin 55. sayfasında, Fârsî başlığıyla verilen bir diyalog şiir, bir Müslüman
ile bir Yahudi çocuğun konuşmalarından bahsetmekte olup, tercümesi
verilmemiştir.
“ ر 3
'/د% *@2 ا% د!م 0/ < رض $ +  * 3
*Y !م '/د% / '/د%  $ 3
D 3 /$ م/C از DB %د/' $ B<-*
37 $ ن / $- /رات $/ 3 را 3 دا3”

35 Mehmed Râ’if’in bu tercümesinde bahsetmediği, beytin ikinci anlamı şu şekilde olabilir: İnsanlar öl,
öl edip dururlar. Biz ölmeyiz, insanlar ölürler.
36 Manzûme başlığı her ne kadar ‘Kıt‘a’ olarak belirlenmişse de, kâfiye düzeninden ‘Rubâ‘î’ olduğu
anlaşılmaktadır.
37 Ay gibi parlak yüzlü bir Yahudi çocuğu gördüm; Yahudi’ye şöyle sordum: sen Yahudi misin,
Müslüman mısın? Dedi ki: Ben Yahudi değilim, Musa kavmindenim. Ey Müslüman! Yoksa sen
Musa’nın Tevrat’ını bilmiyor musun?
142 _________________________________________________________İbrahim KUNT
[Yehûdî beççeî dîdem çu ‘ârız mâh-ı tâbânî
Be-pursîdem Yehûdî tû Yehûdî yâ Muselmânî
Be-guftâ men Yehûdî nîstem ez kavm-i Mûsîyem
Muselmân tû meger Tevrât-ı Mûsâ râ nemî dânî]
Eserin son sayfası olan 55. sayfasında ‘dîger’ başlığıyla verilen bir beyit
bulunmaktadır. Bu beyit incelendiğinde, şeklen birbirlerine benzer kelimeler
kullanılması özelliğinin öne çıktığı görülür. Tercümesi Mehmed Râ’if tarafından
verilmeyen bu beyit şu şekildedir:
د-
)Q   E* E و 
Q  از E  Q % /) 38
[Tîr û teber beber beber-î pîr-i tîzger
Gû tîri tîz kun teber ez tîr tîzter]
Eserin son Farsça örnekleri, son sayfa olan 55. sayfada bulunmaktadır. Bu
örneklerde, yan yana gelen her iki kelimenin yazılış açısından birbirlerine
benzedikleri görülmektedir. Bu cümleler, Mehmed Râ’if tarafından tercümeleri
kaydedilmeksizin şu şekilde aktarılmıştır:
د-
39 دروK ن دروK ن 0/ن *2B /ن *2B &!رم *!رم $3 "!
[Dervîşân derûnişân çûn beste-i hûn beste pederem bederem mî-kuned]
رد/ 3 D7 D> ! K 3$ ادرم* ادرم* !ده 3 درم * درم $ 40
[Mâderem bemâ derem nemî dehed berâderem berâderem mî-nişâned emmem
gamem nemî hured]
__________
38 Ok ve baltayı yaşlı bileyiciye götür, ona oku keskinleştir, baltayı oktan daha da keskin yap, de.
39 Dervişlerin içleri kanlı bir paket gibi olduğu için, babam kapımı söküyor.
40 Annem bize para vermiyor, erkek kardeşim kardeşimi oturtuyor, amcam üzüntümü paylaşmıyor.
Mehmed Râ’if’in Hâtıra-i Eslâf İsimli Eserinde Bulunan Farsça Beyitler __________________________ 143
D"0 D# /-* / ! & 3 D. # D.  دزد 3$ ماه/ ماه/ 41
[Hv
âherem cevâhirem mî-duzed hâlem hâlem nemî pursed nikû begû hekîm çe
kunem]
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında İstanbul’da yaşamış olan Mehmed Râ’if,
askeri okullarda görev almış, savaşlara katılmış olması yanında tarihî ve edebî
birçok esere imza atmış bir yazardır. Eserlerinden de anlaşılacağı üzere, iyi
derecede Farsça ve Arapça bilmektedir. Sadece Hâtıra-i Eslâf’taki Farsça
parçaların ele alındığı bu çalışmayla bile dönemin aydın tipinin temsilcilerinden
Mehmed Râ’if’in birikimi hakkında değerlendirme yapmak mümkündür.
İstanbul tarihi ile ilgili eserleri, bu büyük şehir karış karış gezilerek
hazırlanmış olduğu gibi, edebiyatla ilgili eserleri de yıllar süren araştırma ve
inceleme neticesinde derlenmiş bilgi birikimini içermektedir. Bu bilgi birikiminin bir
kısmı, yapılan bu çalışmayla ilim âlemine aktarılmaya çalışılmıştır.
Onun bu araştırma ve değerlendirmelerini tespit etmek maksadıyla yazdığı
eserlerinden biri olan Hâtıra-i Eslâf’taki Farsça kısımlarla ilgili bu çalışma bile, bir
subayın Türkçe yanında Arapça ve Farsçayı bilmesi, tarih ve edebiyata birçok eser
yazacak seviyede hâkim olması, dönemin eğitim ve kültürel hayatı açısından da
ipuçları verebilir.
Eserde, belâgat kitaplarının birçoğunda bulunmayan nadir örneklerin
verilmiş olması, Mehmed Râ’if’in çok okuyan, okuduklarını kaydedip derlemeyi de
ihmal etmeyen bir kişiliğe sahip olduğunun bir göstergesidir.
Bu çalışmayla, Fars edebiyatıyla ilgili bir işle uğraşmadığı hâlde, Fars
edebiyatının inceliklerine vâkıf olmak için uğraş veren bir subayın çabaları ilim
âlemine tanıtılmıştır.
__________
41 Kız kardeşim mücevherimi çalıyor, teyzem hâlimi sormuyor, güzel söyle bilgin, ne yapayım?
144 _________________________________________________________İbrahim KUNT
KAYNAKLAR
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Haz. Cemal Kurnaz, I-III., Bizim Büro
Basımevi, Ankara 2000
EYİCE, Semavi, “Mehmed Râ’if Bey”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IVIII,
İstanbul 1993-1995
EYİCE, Semavi, “Mehmed Râ’if”, TDVİA, XXVIII, Ankara 2003
Hâfız-ı Şîrâzî, Dîvân-ı Mevlânâ Şemseddîn Muhammed Hâfız-ı Şîrâzî, be-ihtimâmi
Dr. Yahyâ Karîb, trsz.
Molla Câmî, Baharistan, Çev.: M. Nuri Gencosman, MEB. Yay., İstanbul 1989
KIRBIYIK, Mehmet “Nâbî’nin Bazı Şiirlerinde Anlamca Birbirleriyle İlgili Ebced
Hesabında Eşitlik Gösteren Kelimelerin Kullanılması Üzerine” Journal of
Turkish Studies, V. 31/2, 81-90, 2007.
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, Haz. Günay Kut, Hatice Aynur, Çelik Gülersoy
Vakfı Yay., İstanbul 1996
ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yay., İstanbul 2001

Konular