BAŞKURT TÜRKÇESİNDEKİ FARSÇA ALINTILARDA ANLAM DEĞİŞMELERİ

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011, p. 1622-1642, TURKEY
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011

ÖZET
Pek çok Türk lehçesinde olduğu gibi Başkurt Türkçesinde de Farsça
alıntıların varlığı dikkati çekmektedir. Dillerin alıntı sözlerdeki anlam tercihleri
kaynak dillerin anlam tercihleri ile aynı olmayabilir. Her dil-ya da lehçe-,
alıntıladığı sözü kendi ihtiyacına göre yeniden anlamlandırabilir. Kaynak
dildeki temel anlam ile değil de; o dil içerisindeki yan anlamlar ile de
alıntılayabilir veya yan anlamı, temel anlam alanı olarak belirleyip yeni yan
anlamlar oluşturarak kullanabilir. Bu çalışmada; belirlenen Farsça alıntıların
Başkurt Türkçesindeki anlamlarının yanı sıra; Tatar, Kazak, Kırgız
Türkçelerinde belirlediğimiz anlamları da gösterilecektir. Başkurt Türkçesini
merkeze koyarak, belirlenen sözlerin özellikle Başkurt Türkçesindeki Farsça
alıntıların anlam değişikliklerinin hangi yönde oluştuğunu ve bu
değişikliklerde Başkurtların söz varlığının ne şekilde zenginleştiğini tespit
etmeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Başkurtça, Farsça, semantik, alıntı sözler, anlam
değişmeleri.
SEMANTIC CHANGES OF PERSIAN LOANWORDS IN BASHKIR
TURKISH
ABSTRACT
It’s remarkable that the presence of Persian loanwords in Bashkir
Turkish as well as in many other Turkish dialects. In the foreign/alien
borrowings, the meaning of the borrowed word can be different then the
meaning of its original language. Changing the meanings of the loanwords
from the source language or in first place, taking the implicational meanings
of the basic word by the recipient/borrowing language, and deriving new
connotations is commonly seen, and generally urged by nesessity.
In this study; it will be explained that the determinated Persian
loanwords in Tatar, Kazakh, Kyrgyz Turkish dialects besides the meanings of
Bashkir Turkish. By placing the Bashkir Turkish in centre, we will try to
identify in which direction the changes of the Persian loanwords in Bashkir
Turkish and in which way the Bashkir’s vocabulary impovered.

 Afyon Kocatepe Üniversitesi, A.N.S. Kampüsü, Fen-Edebiyat Fakültesi, ÇağdaĢ Türk Lehçeleri ve Edebiyatları
Bölümü, elmek: mozsahin35@hotmail.com
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1623
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Key Words: Bashkir, Persian, semantic, loanwords, semantic change.
1. Giriş
Bütün dillerde olduğu gibi Türk dili de tarihi süreç içerisinde komĢularından çeĢitli sözler
alıntılamıĢtır. Öğrenme ve öğretme süreci neticesinde diller arasında söz alıĢveriĢleri mümkündür.
Alıntılamanın amacı; kendisinden farklı bir coğrafyada ve farklı bilgilenme yollarından geçmiĢ baĢka kiĢi
ya da topluluklardan yeni Ģeyler öğrenerek, öğrendiklerinin adını kendi diline taĢımakla birlikte; dilde
yeni bir kavram alanını ya da teknik bir kavramı karĢılayabilmektir. Kavram alanları dilin kendi söz
varlığından üretilebileceği gibi farklı dillerden de alıntılama yolu ile oluĢturulabilir. Alıntılanan söz, dilin
kendi söz varlığının zaman içerisinde yerleĢik bir sözlük malzemesi olarak kullanımına devam eder. Bu
leksik malzemenin anlam alanı alıntılandığı dildeki anlam alanı ile aynı olabileceği gibi, farklı bir anlam
alanı ile de karĢımıza çıkabilir. Anlam alanları zaman içerisinde de farklılaĢarak, dilin ihtiyaçlarını
karĢılayabilecek yeni bir anlamla, yan anlamlarla veya kaynak dildeki anlam sıralamasını değiĢtirerek
karĢımıza çıkabilir. Kaynak dilde olmayan bu anlam, alıntılayan dilin konuĢurlarının yarattığı yeni bir
kavram olarak karĢımıza çıkar ve o konuĢurların kavram dünyasını, dünyayı algılama Ģeklini yansıtır.
Anlam ve anlambilim üzerine yapılan çalıĢmalar, alıntı sözlerin çoğu zaman bir ihtiyaçtan kaynaklı
olmayabileceği fikrini de ortaya çıkarmaktadır. Alıntılama, duygusal bir etkilenme vasıtasıyla da
meydana gelebilir ve alıntılayan dilin zaman içerisinde canlı bir leksik unsuru olur. Bu duygusal veya
entelektüel etkilenmeye bakarak, dile özellikle edebiyat, din ve teknoloji kanallarından çeĢitli sözlerin
alıntılandığı fikri de doğmaktadır.
Anlam kavramının tanımı ve çerçevesi ile ilgili pek çok görüĢ vardır. Dilbilim içerisinde anlam,
bir dil biriminin ifade ettiği veya zihinde oluĢturduğu düĢünce, kavram hatta içerik olarak tanımlanabilir
(Erol 2008: 20).
Sözlerin anlam değiĢikliği yönü; darlaĢma, geniĢleme, iyileĢme yahut kötüleĢme Ģeklinde bir
seyir izleyebilir. Ayrıca, somut veya soyut düzlemde de olabilir. Dilbilimde, genel itibariyle anlamın
somut olarak vücuda geldiği ve sonradan soyut anlamlar kazandığı kabul edilir. Somut anlama sahip olan
bir sözün, bilginin ve insan düĢüncesinin geliĢmesine bağlı olarak soyut anlama; oradan da mecazi anlama
geçebileceği bilinen bir anlam yönelimidir.
Anlam daralması ile ilgili tanımlar ve görüĢler ele alındığında; sözün anlam alanının darlaĢması,
genel bir ifade olarak karĢımıza çıkar. Ayrıca, sözün anlamında birden fazla olan anlam sayılarının
düĢmesi de anlam daralması olarak gösterilir. Fakat alıntı kelimeler söz konusu olduğunda; kaynak dilde
birden fazla anlama sahip olan bir sözün anlam zincirlerinden birinin tercih edilmesinin her zaman için
anlam daralması ya da -daha genel ifadesiyle- anlam değiĢmesi olarak gösterilemeyeceği kanısındayız.
Kaynak dilde birden fazla anlama sahip bir sözün alıntı yapan dil için bu anlamlardan temel anlamın
dıĢında bir anlamı seçmesi, alıntılayan dilde yeniden meydana gelen bir anlam alanının varlığına da iĢaret
olabilir.
Bilindiği üzere Türk dilinde Arapça ve Farsça alıntıların sayısı, baĢka dillerden alıntılanan sözlere
göre oldukça çoktur. Din, coğrafya gibi ortaklıklar, bu dillerle yapılan alıĢveriĢte önemli etkenlerdir. Türk
dilinin bütün lehçelerinde Arapça ve Farsça unsurların varlığı da bu etkenlere bağlıdır.BaĢkurt
Türkçesinde de, baĢta Rusça olmak üzere Arapça ve Farsça alıntıların varlığı belirgin Ģekilde kendini
göstermektedir. Biz bu çalıĢmamızda; özellikle Farsça alıntılardaki anlam değiĢmelerini incelemeyi
seçtik. Rusça ve Arapça alıntıların da anlam yönlerinin belirlenmesinin, BaĢkurt Türkçesindeki alıntıların,
ne tür bir anlam yönüyle söz varlığına dahil edildiğini göstermesi bakımından yararlı olacağı
kanısındayız.
1624 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Alıntıların ne zaman alıntılandığının tespiti ve alıntılandığı sırada kaynak dilde taĢıdığı anlamların
kesin olarak belirlenmesi oldukça güçtür. Döneme ait sözlüklerin yokluğu da bu tespiti güçleĢtiren baĢka
bir etkendir. Genç yazı dilleri olarak karĢımıza çıkan BaĢkurt, Tatar, Kazak, Kırgız lehçelerinin
Farsçadan ve de Arapçadan günümüzde söz alıntılamadığı açıktır. Bu genç yazı dillerinin ortak yazılı
dönemde alıntıladığı bu sözleri, eĢ zamanlı bir bakıĢ açısıyla ele alarak incelemek durumunda kaldık.
Ġfade ettiğimiz kaynak dildeki değiĢimle beraber lehçeler arasındaki anlam farklılıklarının da ortaya
konulmasını amaçladık.
BaĢkurt Türkçesinde 543 Farsça alıntı bulunmaktadır. Bu alıntıların BaĢkurt söz varlığındaki
oranı ise 1,4 olarak belirlenmiĢtir (Öner 2006: 4). 543 alıntı sözden 49’unda anlam değiĢikliği tespit
edilmiĢtir. BaĢkurtçada verilen anlamları baĢta tutmak kaydıyla, Tatar, Kazak, Kırgız gibi diğer Kıpçak
lehçelerinden de örnekler vererek konunun daha anlaĢılır ve daha bütünleyici biçimde izahına
çalıĢılmıĢtır. Verilen örneklerde konunun dağılmasını engellemek maksadıyla, fonetik değiĢimler
üzerinde durulmamıĢtır.
2. Anlamlar ve Anlam Yönelişleri
barsa2
: Farsça pârçe “parça, kumaş; paça” sözünden alıntılanmıĢtır. BaĢkurt Türkçesinde barsa2
;
“ipek gömlek” anlamındadır. Sözün anlam daralmasına uğradığı görülmektedir.
Tatar Türkçesinde parça; “1. Parça 2. Altın veya gümüşten pullarla süslü kumaş 3. Sırmalı
kumaş” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Kaynak dildeki temel anlamı koruyan Tatar Türkçesinde, sözün
yan anlamlarının daha dar bir anlam alanını ifade ettiği belirgindir.
baźıya: Farsçada bâṭıye Ģeklinde tespit ettiğimiz sözün kökeni, Mehmet Kanar’ın “Farsça-Türkçe
Sözlük” adlı eserinde Arapça olarak verilmiĢtir. Biz burada Farsçadaki Ģekli ve anlamı, BaĢkurtça alıntı
Ģekle kaynak olarak aldık. bâṭıye sözü, Farsçada “tas; şarap testisi” anlamına gelmektedir. Sözün
BaĢkurt Türkçesindeki anlamı, “kalın demir ya da tahtadan kova, fıçı”dır. Aynı anlam alanını
koruduğunu ve yakın bir anlama geçtiğini görüyoruz.
Tatar Türkçesinde badıya; “kulplu fıçı, büyük kova” anlamları ile kullanılmaktadır. BaĢkurt
Türkçesinde olduğu gibi, Tatar Türkçesinde de kaynak dile yakın bir anlamda kullanılmaktadır.
beḫil: Farsça bihil “bağışlama, affetme” sözünden alıntılanmıĢtır. BaĢkurt Türkçesinde
“yumuşak başlı, kalender; kanaatkâr” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Kaynak dildeki anlam alanının
BaĢkurt Türkçesinde değiĢtiğini görmekteyiz. Sözün soyut bir anlamdan yine soyut bir anlama geçtiğini
ifade edebiliriz.
Tatar Türkçesinde beḫil; “affetme, bağışlama, razı olma” anlamlarıyla karĢımıza çıkar. Kaynak
dildeki anlam korunmuĢtur.
béşe: Farsça bîĢe “koru; küçük orman; sazlık” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde “genç
çam ağacı” anlamıyla, sözün anlam alanının daraldığını görüyoruz.
darman: “ilaç; çare; deva” anlamındaki Fars. dermân sözünden gelmektedir. BaĢkurt
Türkçesinde “1. Derman, güç, kuvvet 2. Bir şeyi yapma isteği, bir şey yapma imkanı 3. İlaç”
anlamlarıyla, kaynak dile göre, sözün temel anlamının soyutlaĢtığını ve kaynak dildeki temel anlamın yan
anlamda kullanıldığını ifade edebiliriz.
Tatar Türkçesinde derman sözünün, “güç, takat, moral gücü” anlamlarıyla, BaĢkurt Türkçesinde
olduğu gibi soyut anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz.
Kırgız Türkçesinde darman Ģeklinde gördüğümüz sözün; “1. İlaç, çare, derman 2. Çıkış yolu”
anlamlarıyla, kaynak dildeki anlamı ve anlam sırasını koruduğu açıktır.
Kazak Türkçesinde därmen, “derman, güç, mecal” anlamlarıyla verilmiĢtir. Dört lehçede de
soyut anlamda kullanılmaktadır.
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1625
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
desterḫan: Farsça destârḫân; “1. Sarık; mendil 2. Masa örtüsü 3. Bir tepsi içinde gönderilmiş
yemek” anlamlarına sahiptir. BaĢkurt Türkçesinde desterḫan sözü, “sofra örtüsü, sofra bezi” anlamlarıyla
kullanılmaktadır. Sözün Farsçadaki yan anlamını temel anlam haline getirmiĢtir.
Kırgız Türkçesinde dastorkon, tastorkon Ģeklinde, fonetik farklılıklara sahip iki Ģekil vardır. Bu
iki Ģeklin ifade ettiği anlam, “sofra örtüsü”dür. BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi, kaynak dildeki yan
anlam temel anlam olarak kullanılmıĢtır.
Kazak Türkçesinde dastarḳan, “1. Sofra 2. Sofra örtüsü 3. Yemek 4. Rızık, kısmet, devlet” (KTS)
anlamlarıyla verilmiĢtir. Ayrıca, kaynak dildeki yan anlam olan yemek anlamının Kazak Türkçesinde
korunduğu görülmektedir.
eźer: Farsça âzâr “işkence, azap; sıkıntı; kin; düşmanlık; kırgınlık; keder; felaket; hastalık”
sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde eźer Ģekliyle, “azarlama, paylama; kınama; sitem, serzeniş;
ihtar, uyarı” anlamlarıyla kullanılır. Sözün anlamı, soyut olarak devamlılığını sürdürmektedir. Fakat,
kaynak dildeki anlama yakın yeni anlamlar kazanmıĢtır.
Tatar Türkçesinde azar; “1. İncitme, kırma 2. Tekdir” anlamlarıyla kullanılır. Tatarcadaki
anlamlar, kaynak dildeki anlamların muhafaza edildiğini gösterir.
Kırgız Türkçesinde azar sözü için, “1. Gücenme, küçük görme, hor görme 2. Azap verme, zor
kullanma” anlamları verilmiĢtir. Kırgız Türkçesinde de sözün temel anlamı, kaynak dildeki anlamın
saklandığını gösterir. Kırgızcada, sözün yan anlamlarının artmasıyla, daha geniĢ bir anlama sahip olduğu
da söylenebilir.
Kazak Türkçesinde azar Ģekliyle gördüğümüz sözün anlamı, “eziyet, işkence, zorluk” olarak
verilmiĢtir. Dolayısıyla, kaynak dildeki temel anlamı yansıttığı görülmektedir.
ferzend: Farsça ferzend sözü, “evlat, çocuk; yavru” anlamlarına gelmektedir. BaĢkurt
Türkçesinde ise, ferzend Ģekli, “erkek çocuk, erkek bebek; küçük çocuk” anlamlarında verilmiĢtir. Sözün
Farsçadaki anlamına bakınca, BaĢkurt Türkçesinde dar bir anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz.
Kırgız Türkçesinde barzant, berzent, merset, parzant, perzent olmak üzere oldukça zengin bir
fonetik değiĢimle karĢımıza çıkan söz, “evlat, çocuk” anlamlarıyla kullanılmaktadır ve Farsçadaki anlamı
korumaktadır.
Kazak Türkçesinde perzent Ģekliyle tespit ettiğimiz sözün anlamı, “1. Oğul, çocuk, evlat, nesil 2.
İlk kez yapılan iş, başlangıç” olarak verilmiĢtir. Sözün, Farsçadaki temel anlamı koruduğunu görüyoruz.
Ayrıca, mecaz anlama kayarak yeni bir anlamı daha karĢılamaktadır.
Yalnızca, BaĢkurt Türkçesinde erkek cinsiyete indirgendiğini, diğerlerinde cinsiyet belirtmeksizin
daha geniĢ bir anlamda kullanıldığını görmekteyiz.
firüz: Farsça fîrûz, “muzaffer, fatih” anlamlarında verilmiĢtir. BaĢkurt Türkçesinde firüz
Ģeklindeki söz, “1. Kısmetli, bahtlı 2. Yüce” anlamlarında kullanılmaktadır. Diğer lehçelerde tespit
edemediğimiz bu sözün, kaynak dilde soyut bir anlama sahip olduğu ve aynı Ģekilde BaĢkurt Türkçesinde
de soyut anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz. Ayrıca, kaynak dile nazaran; BaĢkurt Türkçesinde anlamın
geniĢlediğini de söylemek mümkündür.
gölep: Farsça golâb “gülsuyu” sözünden kaynaklı olarak gösterilmiĢtir. BaĢkurt Türkçesinde
gölep Ģekli, “kuşburnu” anlamıyla verilmiĢtir. BaĢkurt Türkçesinde kaynak dildeki somut anlamı
koruduğunu görüyoruz. Ayrıca sözün anlam alanı değiĢerek bitkiyi ifade etmeye baĢlamıĢtır.
Tatar Türkçesinde de gölep Ģekli ile tespit ettiğimiz sözün, BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi
“kuşburnu” anlamı ile kullanıldığı görülmektedir.
göraz: Farsçada gorâz “yaban domuzu; cesur; salınma” anlamındadır. BaĢkurt Türkçesinde
göraz Ģeklinde ve “yiğit, kahraman, cesur” anlamlarında kullanılmaktadır. Sözün Farsçadaki yan
1626 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
anlamının BaĢkurt Türkçesinde temel anlam olarak kullanımı söz konusudur. Burada bir anlam
iyileĢmesinden ve de mecaz bir anlama geçiĢten de bahsetmek mümkündür.
haman: Farsça hemân “aynı, tıpkı; aynı şekilde; eşit, denk” sözünden gelmektedir. BaĢkurt
Türkçesinde “daima, sürekli, hep” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Sözün anlam alanı değiĢerek zaman
ifade etmeye baĢlamıĢtır.
Tatar Türkçesinde de haman Ģeklinde ve “daima, hep” anlamlarıyla karĢımıza çıkar. Burada da
sözün zaman anlamıyla kullanıldığını, kaynak dilden farklı bir kullanıma sahip olduğunu tespit ediyoruz.
hamana: Farsça hemânâ “sanki, sanırsın; hayal, zan; hemen hemen” anlamlarıyla verilmiĢtir.
BaĢkurt Türkçesinde “o vakit, o zaman” anlamıyla zaman anlamına geçmiĢ olarak kullanılıyor.
hanuź: Farsça henûz “henüz, hâlâ, şimdiye dek” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde
“daima, sürekli” anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Tatar Türkçesinde de henüz Ģekli ile ve “daima, sürekli, hep” anlamlarıyla BaĢkurt
Türkçesindeki anlamla aynı olarak verildiğini görüyoruz. Her iki lehçede de sözün yakın bir anlama
geçtiğini ifade edebiliriz.
haray: Farsça serây “saray; tüccar çarşısı; ev” sözünden alıntılanmıĢtır. BaĢkurt Türkçesinde iki
dal Ģekil söz konusudur. BaĢk. haray1
“saray” anlamıyla Farsçadaki temel anlamı koruyarak kullanılıyor.
BaĢk. haray2
“odunluk, ambar, samanlık; hayvan barınağı” anlamıyla da Farsçada verilmeyen yeni bir
anlamla karĢımıza çıkıyor. Burada kavram itibariyle “barınak” bilgisine dayalı yeni anlam alanları
oluĢturulduğunu söyleyebiliriz.
Tatar Türkçesinde de BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi iki dal Ģekil vardır. Tat. saray1
“Ev
çevresindeki müştemilat, üstü tamamen veya kısmen örtülü hayvan barınağı, ambar, odunluk, samanlık,
arabalık 2. Dam, kümes” anlamlarıyla verilmiĢtir. Tat. saray2
“saray” anlamıyla Farsçadaki temel anlamı
korumaktadır.
Kırgız Türkçesinde ise, dal Ģekil söz konusu değildir. saray Ģeklinde fonetik bir farklılık olmadan
kullanılan söz, “1. Ev 2. Kervansaray 3. Ahır” anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Kazak Türkçesinde de fonetik bir değiĢim olmaksızın, saray Ģekliyle gördüğümüz kelime, “1.
Saray 2. Ahır, samanlık 3. İnsanın iç dünyası” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Sözün mecazi bir anlam
kazandığı açıktır.
Dört lehçede de bu söz, aĢağı yukarı aynı anlamları vermektedir.
ḫas: Farsça ḫes “çöp, çerçöp; aşağılık kimse” anlamına gelen söz, BaĢkurt Türkçesinde “kan
davası güden, kanlı, öç almak isteyen kimse” anlamlarına gelmektedir. Sözün kaynak dildeki yan anlamı
üzerinden alıntılandığı ve kaynak dildeki yan anlamın taĢıdığı anlam alanını değiĢtirerek kullanıldığı
görülmektedir.
Kırgız Türkçesinde kas Ģekliyle “düşman, hasım” anlamında kullanılmaktadır. Kırgız
Türkçesinde, sözün Arapça ḫasım Ģeklinden alıntılandığı gösterilmiĢtir.
Kazak Türkçesinde ḳas olarak gördüğümüz kelimenin anlamı “1. Düşmanlık eden, düşmanca
davranan (kimse) 2. Düşman, hasım, yağı olan” anlamlarıyla verilmiĢtir. Dolayısıyla, bu alıntının
varlığını tespit edebildiğimiz biçimlerine bakarak, sözün kaynak dildeki somut anlamıyla değil de
mecazlaĢmıĢ olarak kullanımının daha yaygın olduğunu ifade edebiliriz.
Alıntının bahsettiğimiz anlamlarından yola çıkarak, sözün Türkçeden Farsçaya geçmiĢ ve
Farsçada anlam değiĢikliğine uğrayarak alıntılanmıĢ bir kelime olabilmesi ihtimali de vardır. Bu konuyla
ilgili olarak Günay Karaağaç’ın Eski Metatez Örnekleri baĢlıklı yazısında da belitilen kaş sözünün ön ve
karĢı bilgilerine kaynaklık etmesi ve buradan hareketle de düĢmanlık bilgisinin oluĢması söz konusudur
(Karaağaç 1991: 85). Böylelikle sözün Farsça kökenli bir kelime olduğu fikrine Ģüphe ile bakılmalıdır.
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1627
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
haźay: Farsça sezâ “layık; mükafat; ceza” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde “Gerekli
görülen hediye; verilmesi zorunlu ücret” anlamlarıyla kullanılmaktadır. BaĢkurt Türkçesindeki anlamın
benzerlik ilgisiyle kurulduğu görülmektedir.
Kırgız Türkçesinde saza, sazay olmak üzere iki Ģekilde görülür. “1. Ceza, cezalı 2. Rica,
minnettar kalma” anlamlarını karĢılamaktadır. Burada da sözün kaynak dildeki yan anlamının temel
anlam olarak alındığını söyleyebiliriz. Hatta, Kırgız Türkçesinde kaynak dildeki yan anlamdan yakınlık
ilgisi olmadan yeni ve uzak bir anlam oluĢturmuĢtur.
Kazak Türkçesinde sazay, “ceza” anlamıyla verilmiĢtir. Kaynak dildeki yan anlamı, temel anlam
olarak kullanmaktadır.
ḫizan: Farsça ḫîzân “sıçrama, kayma” anlamındaki sözden geldiği gösterilmiĢtir (BeyeĢev 2009:
120). BaĢkurt Türkçesinde ḫizan sözünün “göçebe köylü” anlamında kullanımı söz konusudur. Fakat iki
anlam arasında oldukça uzak bir ilgi söz konusudur.
kétme: BaĢkurt Türkçesinde “sahte belge” anlamında kullanılmaktadır. Kelime Farsçadan
alıntıdır. Fakat Farsçaya da Arapça kaynaklı geçmiĢtir. Farsçada ketm “saklama, gizleme” olan sözün,
BaĢkurt Türkçesinde “sahte belge” anlamıyla kullanılması, kelimenin yeni bir anlam kazandırılarak
kullanıldığının bir göstergesidir. Ayrıca kelimenin Tatar, Kazak ve Kırgız Türkçelerinde de tespit
edebildiğimiz bir Ģekli yoktur.
kéṡe: Başkort Télénén Hüzlégé (BTH) adlı eserde “1. Kese 2. Para” anlamları ile verilmiĢtir.
Farsça kîse “çuval, torba; kese” sözünden gelmektedir. BaĢkurtçada kaynak dildeki anlamından farklı
olarak “para” anlamında da kullanılması, bu sözün bir yan anlam kazandığının göstergesidir. Kaynak
dildeki “çuval, torba” bilgisinin BaĢkurt Türkçesinde kullanılmadığını, bu anlamda “durba, toḳ”
sözlerinin kullanıldığını görüyoruz.
Tatar Türkçesinde kése “1. Cep 2. Çanta veya valizin cebi 3. Para kesesi 4. Zenginlik, para”
anlamlarıyla kullanılmaktadır. Alıntının anlam daralmasına uğradığı görülmektedir. Ayrıca “zenginlik”
anlamıyla kullanılması somut anlamdan soyut anlama doğru bir geçiĢi gösterir.
Kırgız Türkçesinde kese “1. Kap, çuval 2. Kemere takılan yumuşak torba, heybe 3. Torba 4.
Kese, göğüs cebi” anlamlarıyla temel bilgiyi koruduğunu anlıyoruz. Yeni yan anlamlarla da sözün anlam
geniĢlemesine uğradığını söyleyebiliriz.
Kazak Türkçesinde kise, “1. Kese 2. Gümüşlü, bakırlı, süslü kesesi olan kemer” anlamlarında
verilmiĢtir. Kazak Türkçesinde de sözün kaynak dildeki anlamı muhafaza edilmiĢtir. Fakat ikinci bir yan
anlam kazanrak, sözün bir giyim unsuru anlamında yeni bir mana taĢıdığını görüyoruz.
kilbet: BaĢkurt Türkçesinde “dış görünüş, kılık kıyafet” anlamlarında kullanılmaktadır.
Farsçadaki kâlbed “kalıp, kerpiç kalıbı; beden; ceset; örnek, şekil; görünüm” sözünden alıntılanmıĢtır.
Farsçadaki temel anlam alanından uzaklaĢmadığını söylemek mümkündür. “şekil, form” temel anlam
alanından “kişinin dış görünüşü, kılık kıyafet” anlamına geçmesi, anlamında bir daralma olduğunu
göstermektedir.
Tatarcada da kilbet .“dış görünüş, kılık, kıyafet, boy pos” Ģeklinde olan sözün, anlam itibariyle
BaĢkurtçadaki anlamından farklı olmadığı belirgindir. Fakat BaĢkurtçada “boy pos” anlamı sözlükte
verilmemiĢtir. Bu durum, kelimenin bu anlamda kullanılmadığına dair kesin bir gösterge olmayabilir.
Çünkü kelimenin sözlük anlamı ile cümledeki anlamı arasında farklılıklar görülebilir.
Kırgız Türkçesinde kelbet “beden, vücut, gövde; suret, yüz” biçiminde karĢımıza çıkan sözün
anlam bakımından; Farsçadaki anlam alanına yeni bir yan anlam (suret, yüz) katarak, anlamı daha da
daralttığını görmekteyiz.
Kazak Türkçesinde kelbet “kılık, yüz, çehre, sima, görünüş” anlamlarıyla verilmiĢtir. Kazak
Türkçesinin de bu alıntının anlamını daraltarak kullandığı belirgindir.
1628 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
kiźé: BaĢkurt Türkçesinde “çeşitli renklerde yün ya da pamuk ip” anlamında kullanılmaktadır.
Farsça kec “ham ipek” anlamındaki sözden alıntı olduğu gösterilmiĢtir. Kelimenin ipek temel bilgisi
BaĢkurt Türkçesinde kullanılmamaktadır. Kavram alanı itibariyle “dokuma” bilgisinden kaynaklı olarak
yeni bir anlam kazanmıĢtır.
Kırgız Türkçesinde kecim, keecim, kıcım “1. İçine ipek katılarak dikilen yelek 2. İpeğin bir türü”
anlamında kullanılan sözün “ipek” bilgisi temelinde yeni bir anlam kazandığını görüyoruz.
Kazak Türkçesinde kezekey Ģeklinde geniĢlemiĢ bir yapıda buluyoruz. Burada verilen anlam
“kolsuz bayan yeleği”dir. Bu anlama bakarak, kaynak dildeki anlamdan hareketle yeni bir anlam
kazandırdığını ifade edebiliriz.
kömbeź: Farsça gonbed “kümbet, kubbe” anlamındaki sözün BaĢkurtçalaĢmıĢ Ģeklidir. BTH’de
iki farklı madde baĢı olarak karĢımıza çıkmaktadır. kömbeź1
“kümbet, küçük kubbe” / kömbeź2
“1. Bakır
ya da tenekeden yapılmış süs pulu 2. Balık pulu”. BaĢkurt Türkçesinin kömbez1
sözünde Farsçadaki
temel anlamı koruduğunu görüyoruz. kömbez2
dal Ģekilde ise; temel anlam alanından uzaklaĢarak, yeni
bir anlam temeliyle oluĢtuğunu anlıyoruz. Hatta, bu yeni temel anlam alanına bağlı olarak balığın üzerini
örtmesi bilgisiyle bir benzerlik kurup, yan anlam ile geniĢlettiğini görmekteyiz.
Tatar Türkçesinde gömbez “1. Kubbe 2. Gök kubbe” anlamıyla Farsçadaki temel anlamı
koruduğunu anlıyoruz. Fakat “gökyüzü, gök kubbe” yan anlamı ile anlamını geniĢlettiğini veya yeni bir
yan anlam kazandığını düĢünebiliriz.
Kırgız Türkçesinde kümböz “1. Kubbe 2. Mezarın üzerine yapılan yapı” anlamlarıyla
gördüğümüz kelime, Tatar ve BaĢkurt Türkçelerinde olduğu gibi temel anlamı muhafaza eder.
Kazak Türkçesinde kümbez Ģekliyle rastladığımız sözün anlamı, “1. Kubbe 2. Damı kubbe
biçiminde olan mezar binası, kümbet” olarak verilmiĢtir. Bu anlamıyla, Kırgız Türkçesi ile aralarındaki
benzerlik açıkça anlaĢılmaktadır.
kuşık, küşek: BaĢkurt Türkçesinde Fars. kûĢk, kûĢek“köşk, kasır” sözünden kaynaklı iki farklı
alıntı vardır. BaĢk. kuĢık “hırdavat dükkanı” yeni bir anlamda kullanılmaktadır. Fakat BaĢk. küĢek
“yazlık ev, yazlık” anlamındaki söz, komĢuluk ilgisine bağlı olarak geliĢmiĢ bir anlamdır.
Tatar Türkçesinde küĢék “koltuk; kolçaklı ve yumuşak oturak” anlamıyla karĢımıza çıkan sözün,
yeni bir anlam kazanarak bir alet, gereç anlamında kullanımının olduğunu görüyoruz.
maş: BaĢkurt Türkçesinde “bir çeşit fasulye” anlamındadır. Farsça mâĢ “burçak” sözünden
kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Söz, kaynak dildeki anlamıyla değil de benzerlik iliĢkisi neticesinde
yeni bir anlamda kullanılmaktadır.
Kırgız Türkçesinde maĢ “burçağın bir türü” anlamıyla, kavram alanını koruyup, kaynak dildeki
anlamını daraltarak karĢımıza çıkar.
mas, mest: Farsça mest “mest, sarhoş” anlamındaki sözden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde iki
Ģeklil söz konusudur. mas “ferah, huzur” anlamlarıyla soyut bir anlamda kullanılmaktadır. mest ~ möset
Ģekilleri ise; “sarhoş, içkili, mest” anlamlarında kullanılmaktadır ve kaynak dildeki anlamı muhafaza
etmektedir.
Kırgız Türkçesinde mas “1. İçkinin etkisiyle sarhoş olma 2. Havalanma, kudurma” olan kelime,
temel anlamıyla kaynak dildeki anlamı korur. Fakat kazandığı yan anlam itibariyle soyut bir anlama
doğru geçerek anlam geniĢlemesine uğramıĢtır.
Kazak Türkçesinde mas “1. Sarhoş, mest 2. Aklı başında olmayan, aklını yitirmiş” anlamlarıyla
verilmiĢtir. Kaynak dildeki anlamı korumuĢtur.
maya: Farsça mâye “asıl, esas; mal, servet; düzen” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde
“1. Çeşitli hayvanların yuvasına konulan yumurta; yuvanın dibi 2. Asıl, esas, temel 3. Biriktirilen para,
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1629
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
kötü gün parası” anlamında kullanılmaktadır. Kaynak dildeki anlam sırasından farklılaĢmıĢtır. Ayrıca
yeni bir anlam kazanarak anlam değiĢmiĢtir.
Tatar Türkçesinde maya “1. Biriktirilmiş para, tasarruf 2. Yumurta folu” anlamındadır. Bu
lehçede de kaynak dildeki anlamdan uzaklaĢılmıĢ ve tıpkı BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi yeni bir
anlamda kullanılmıĢtır.
maźa, meze: BaĢkurt Türkçesinde “iç huzuru, iç rahatlığı” anlamındadır. Kelime, Farsça meze
“tat, çeşni, meze; kâr, kazanç” sözünden gelmektedir. Bu ilk Ģekil, kaynak dildeki anlamı soyurlaĢtırarak
yeni bir anlam ortaya çıkarmıĢtır. meze Ģeklindeki ikinci Ģekil ise; BaĢkurt Türkçesinde “lezzet, tat”
anlamında kaynak dildeki anlamı koruyarak kullanılmaktadır.
Tatar Türkçesinde maza “1. Huzur, sukunet 2. Kaygı, sıkıntı, zorluk 3. Fayda, anlam”
anlamlarıyla yine soyutlaĢmıĢ olarak kullanılır. Kaynak dildeki temel anlamın burada da yaĢamadığını
görüyoruz.
Kırgız Türkçesinde maza “1. Taam, tat, lezzet, tadım 2. Hal, sağlık” anlamlarıyla kaynak dildeki
anlamı, temel anlamda korumaktadır. Yan anlamının soyutlaĢmıĢ olarak kullanımı söz konusudur.
Kazak Türkçesinde maza Ģekliyle tespit ettiğimiz söz, “keyif, rahat, huzur” anlamlarıyla
verilmiĢtir. Kazakçada da tıpkı BaĢkurt ve Tatar Türkçelerinde olduğu gibi kelimenin anlamının tamamen
soyutlaĢtırılarak kullanıldığını görmekteyiz.
meyźet: Farsça meyde “iki defa elenmiş un; saf undan yapılan ekmek; bir tür helva” anlamındaki
sözden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde meyźet “çok ufak, çok küçük; yumuşak” anlamıyla
kullanılmaktadır. Sözün kaynak dildeki anlamından yeni bir anlam ortaya çıkmıĢtır. Burada anlam
geniĢlemesiyle kaynak dilde verilen bilgiden genel bir bilgiye geçiĢin olduğu kanısındayız. Böylelikle
sözün anlamında bir genelleĢme olduğundan bahsedebiliriz.
Kırgız Türkçesinde, mayda “ufak parça, kırıntı, küçücük kısım” anlamlarına gelmektedir. BaĢkurt
Türkçesinde olduğu gibi sözün kaynak dilde taĢıdığı anlam, Kırgız Türkçesinde de bir anlam
geniĢlemesine uğrayarak daha geniĢ bir anlamı karĢılamaktadır.
Kazak Türkçesinde de mayda Ģekliyle tespit ettiğimiz söz, “1. İnce, küçük, ufak 2. Kibar, edepli,
nazik” anlamlarında kullanılmaktadır. Kazak Türkçesinde de kaynak dildeki anlama göre daha geniĢlemiĢ
bir anlam söz konusudur. Bu geniĢ anlam üzerinden mecazlaĢtırarak kibar, nazik, edepli anlamlarını
oluĢturmuĢtur.
montar, morźar: Farsça mordâr “leş, murdar” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde
mordâr Ģeklinden kaynaklı iki dal Ģekil söz konusudur. BaĢkurtçada montar “Akmayan bir suda oluşan
kir, çamur” anlamıyla, kaynak dilde verilen anlamdan yeni bir anlama geçmiĢtir. BaĢkurt Türkçesindeki
morźar “1. Leş, hayvan ölüsü, mundar 2. Kabahatli, bozuk; iğrenç kimse” Ģekli ise, kaynak dildeki
anlamını korumuĢtur. Yeni bir yan anlam ekleyerek soyut bir yan anlam ile kelimenin anlamını
geniĢletmiĢtir.
Tatar Türkçesinde mordar “1. Leş 2. Suçlu kimse, iğrenç kişi” Ģekli, temel anlam yönüyle kaynak
dildeki anlamı saklamıĢtır. Yan anlam itibariyle tıpkı BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi soyut bir anlam ile
kelimenin anlamını geniĢletmiĢtir.
Kırgız Türkçesinde mürdö, mürzö “1. Mezar, türbe, kabir 2. Ölü, ceset” Ģekilleri söz konusudur.
Kırgız Türkçesi, kaynak dildeki temel anlamı, yan anlama kaydırmıĢ ve temel anlam olarak “mezar,
türbe, kabir” anlamıyla yeni bir anlam vermiĢtir. Böylelikle; sözün anlam alanında bir değiĢiklik
meydana getirerek yeni bir anlam oluĢturmuĢtur.
Kazak Türkçesinde mürde, “1. Mezar, kabir 2. Ceset, naaş” anlamlarıyla verilmiĢtir. Kırgız
Türkçesindeki anlam ile aynı olduğu görülmektedir.
1630 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
narasi: Farsça nâ-resî “hamlık” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesi “küçük çocuk, bebek”
anlamıyla kullanmaktadır. Buna göre, sözün kaynak dildeki kavram alanını aynı bırakarak, kelimeyi
sadece insan ile iliĢkilendirip daha dar bir anlama taĢımıĢtır.
Tatar Türkçesinde narasıy “çocuk; sabi, bebek” sözü, BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi kelimenin
kavram alanının değiĢtirmemiĢ ve anlamı daraltarak kullanmıĢtır.
Kırgız Türkçesinde nareste, ariste Ģeklinde iki dal Ģekil söz konusudur. Bu sözler, “1. Küçük
çocuk 2. Genç, olgun olmayan” anlamlarında kullanılmaktadır. Diğer lehçelerde görüldüğü gibi burada da
bir anlam daralması söz konusudur.
Kazak Türkçesinde de näreste “küçük çocuk, bebek, sabi” anlamlarıyla görüyoruz.
narıḳ: Farsça nirḫ “fiyat; revaç” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde narıḳ, “bir şeyin
önemine ve niteliğine göre bildirilen düşünce, fikir; değer” anlamıyla kullanılmaktadır. BaĢkurt
Türkçesindeki anlam, kaynak dildeki anlama göre soyutlaĢmıĢ olarak karĢımıza çıkar. Fakat kaynak
dildeki “değer” anlamını da korumaktadır.
Kırgız Türkçesinde nark, ark “1. Fiyat, ödenmesi gereken şey 2. İtibarlı, değerli 3. Gelenek, örf,
töre” sözü, kaynak dildeki temel anlamı muhafaza etmiĢtir. Kırgız Türkçesinde sözün yan anlamının
geniĢlediğini ve yeni anlamlar kazandığını söyleyebiliriz.
Kazak Türkçesinde narıḳ “1. Piyasa, pazar 2. Değer, kıymet” anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Sözün Kazakçadaki temel anlamı, kaynak dildeki temel anlamından bitiĢiklik iliĢkisiyle oluĢmuĢ bir
anlamdır.
nava: Farsça nevâ “geçim, maişet; yiyecek, azık; rehin, ipotek” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt
Türkçesinde nava “fayda, yarar” anlamıyla kullanılmaktadır. Kelimenin kaynak dildeki anlamına
bakarak, BaĢkurtlarda yakın bir anlama geçmiĢ olduğunu söyleyebiliriz.
Kırgız Türkçesinde nark-nava “değer, paha, fiyat” Ģeklinde ikilemeli bir kullanım söz konusudur.
Kırgızlarda da kelimenin kaynak dildeki anlama yakın bir anlamda kullanıldığını ifade edebiliriz.
Kazak Türkçesinde nava, “yemlik, yalak” anlamıyla verilmiĢtir. Kaynak dildeki yiyecek, azık
anlamından kaynaklı olarak, bir alet adı anlamına geçmiĢtir.
nekeṡ: Farsça nâ-kes “alçak, zelil, rezil, soysuz, karaktersiz; düzenbaz; yüzsüz” sözünden
gelmektedir. BaĢkurt Türkçesine nekeṡ olarak geçmiĢtir. “1. Hantal, ağır; tembel 2. Kusur, hata”
anlamıyla kullanılmaktadır. Sözün anlamı kaynak dildeki anlamın anlam alanından uzaklaĢmamıĢtır.
Erdem, değer, kusur anlam alanı içerisinde baĢka bir anlama geçerek kullanılmaktadır.
Tatar Türkçesinde de BaĢkurtçada olduğunu gibi nekes “tembel, uyuşuk, hantal” anlamıyla
kullanılmaktadır.
Kırgız Türkçesinde nakis “cimri; kötü niyetli; sevilmeyen” sözü, diğer Kıpçak lehçelerinde
olduğu gibi aynı anlam alanı içerisinde baĢka bir anlama geçerek kullanılmıĢtır.
Kazak Türkçesinde nekes, “kötü niyetli, alçak, mel’un” anlamlarıyla verilmiĢtir. Tatar ve BaĢkurt
Türkçesindeki anlam iyileĢmesinin aksine, Kırgız ve Kazak Türkçesinde anlam kötüleĢmesi olduğunu
görüyoruz. Konumuzun zeminini oluĢturan bu dört Kıpçak lehçesinde de Farsçadan geçen bu sözün, yine
soyut anlam ile kullanıldığı belirgin Ģekilde görülmektedir.
nevźe: Farsça nevde, novde “torun; aziz evlat” sözünden kaynaklı olduğunu düĢünüyoruz. Fakat,
BaĢkurt Türkçesinde nevźe Ģeklinin ifade ettiği “hava, atmosfer” anlamı ile kaynak dilde verilen anlam
arasında kavram alanı yönüyle büyük bir değiĢkliğin olması, kelimenin bu kökten gelemeyeceği fikrini
düĢündürmektedir. Farsçadaki ilk anlamının zamanla unutularak kelimenin yan anlam kazanması da
mümkün olabilir. BaĢkurt Türkçesinin de bu ilk anlama bağlı olarak; sözü, tarih içerisinde alıntıladığı ve
zamanla yeniden anlamlandırdığı da düĢünülebilir. Bu konu ile ilgili olarak Doğan Aksan’ın fikirlerine de
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1631
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
burada baĢvurabiliriz. Doğan Aksan, baĢka bir anlama geçiĢi; “bir kelimenin eskisinden farklı, yeni bir
kavramı yansıtması” olarak ifade eder (Aksan 1990 III: 216). Buna göre, bir göstergenin bazen
baĢlangıçtaki anlamından tamamen uzaklaĢarak farklı bir anlamı yansıtmasının olası olduğundan
bahseder. Bu fikirlere bağlı olarak, biz de BaĢkurt Türkçesinin nevźe sözünü, yeni bir anlam vererek
alıntılamıĢ olduğunu düĢünüyoruz.
Kırgız Türkçesinde de novda, nooda Ģekilleriyle karĢımıza çıkan kelime “ağacın sallanan dalı”
anlamıyla verilmiĢtir. Bu anlam da kaynak dildeki anlama göre oldukça farklı bir anlamdır.
parsa: Farsça pârçe “parça; kumaş; paça” sözünden kaynaklıdır. BTH’de iki dal Ģekil
verilmiĢtir. BaĢk. parsa1
“Altın, gümüş sırmalarla dokunan ipek kumaş” anlamıyla, dar bir anlamda
karĢımıza çıkar. Böylelikle, parça, kumaş bilgisinin özelleĢerek daha belirgin bir nesneyi ifade ettiğini
görüyoruz. BaĢk. parsa2
“parça, kısım, bölüm” sözünün ise; kaynak dildeki temel anlamı koruduğunu
söyleyebiliriz (KrĢ. barsa2
).
Tatar Türkçesinde de kelimenin iki dal Ģekli görülüyor. Tat. parça1
“parça, kısım, bölüm”
anlamında kullanılıyor. Tatar Türkçesinde parça2
sözü ise; “1. Altın veya gümüş süs pulları 2. Altın,
gümüş sırmalarla işlenmiş kumaş” anlamlarında kullanılıyor. Burada BaĢkurt ve Tatar Türkçelerinin bu
alıntı kelimeyi dallaĢtırıp iki farklı Ģekilde kullandığını ifade edebiliriz. Her iki lehçe için de bir anlam
birlikteliği söz konusudur.
Kırgız Türkçesinde barça, parça “1. İpek kumaşın bir türü 2. Parça, kesim, kısım, bölük” burada
da ipek kumaĢ bilgisinin kullanıldığını görüyoruz.
Kazak Türkçesinde, BaĢkurt ve Tatar Türkçelerinde olduğu gibi iki farklı kelime olarak
gösterilmiĢtir. Kazakçada parĢa1
“Altın ve gümüş sırmalıbir tür ipek kumaş ve bundan yapılmış pahalı
elbise anlamıyla” verilmiĢtir. parĢa2 “ parça, dilim” anlamıyla kaydedilmiĢtir.
Dört lehçede de bu sözün kaynak dildeki kumaş anlamını daraltarak altın veya gümüş işlemeli
ipek kumaş anlamına taĢıdığı görülüyor. Ayrıca, kaynak dildeki ilk anlam olan parça bilgisinin saklanarak
Tatar, BaĢkurt ve Kazak Türkçelerinde ikincil bir Ģekil olarak verildiği görülmektedir. Yalnızca, Kırgız
Türkçesinde kaynak dildeki parça bilgisinin bir yan anlam olarak verildiği tespit ediliyor.
perva: Farsça pervâ “korku; güç, takat; fırsat; istek; kasıt; sükun” sözünden gelmektedir.
BaĢkurt Türkçesinde perva “terbiye, özen, ihtimam” anlamıyla anlam iyileĢmesine uğramıĢtır.
Tatar Türkçesinde perva Ģekliyle geçmemektedir. Fakat, -sız /-siz ekli sıfat Ģekli mevcuttur
(pervaysız “dikkatsiz, özensiz; gamsız, tasasız”).
Kırgız Türkçesinde parva, “gam çekme, canı sıkılma, yürek acısı çekme” anlamlarıyla
kullanılmaktadır. Bu anlam, kaynak dildeki soyut anlama yeni soyut anlamlar eklendiğini göstermektedir.
Kazak Türkçesinde pärvay biçimiyle gördüğümüz sözün anlamı, “şuur, bilinç, hatır” olarak
verilmiĢtir. Sözün kaynak dildeki soyut anlamı, bahsini ettiğimiz dört lehçede de görülmektedir.
pest: Farsça pest “aşağı, alt, alçak; düşük; alçaklık; kısa; hemzemin; harap, değersiz” sözünden
alıntıdır. BaĢkurt Türkçesinde pest “1. Pis, kirli, pasaklı 2. Aşağılık, adi” anlamlarıyla kullanılmıĢtır.
Kaynak dildeki anlama bakıp sözün aynı anlam alanı içerisinde benzerlik ilgisine dayanarak yakın
anlamlı yeni bir anlama geçtiğini söylemek mümkündür.
Kırgız Türkçesinde bas, pas olmak üzere iki dal Ģekil mevcuttur. Söz, “1. Kısa, alçak, aşağı, alt
2. Cimri, başıbozuk, hasis” anlamlarıyla kullanılmaktadır. BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi benzerlik
ilgisiyle yeni anlamlar oluĢturulmuĢ ve oradan da mecaza doğru geçen bir yan anlam ile sözün anlamı
geniĢlemiĢtir.
Kazak Türkçesinde päs “1. Alçak, kısa 2. Aciz” anlamlarıyla karĢımıza çıkar.
1632 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
pis: Farsça pîs “alaca lekeler” anlamındadır. BaĢkurt Türkçesinde bu söz, “pis, kirli, lekeli; adi,
aşağı” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Sözün kaynak dildeki anlamı geniĢlemiĢtir.
Tatar Türkçesinde pis “pis, kirli; adi, aşağı” anlamlarıyla kullanılmaktadır. BaĢkurt Türkçesinde
olduğu gibi burada anlam geniĢleyerek kullanılmaktadır.
Kırgız Türkçesinde pes Ģekliyle “1. Vücuttaki alaca lekeler 2. Diriyken vücudu çürüten bulaşıcı
hastalık 3. Allah’ın lanetlediği, yüzsüz, rezil” anlamlarında kullanılmaktadır. Kırgız Türkçesinde diğer
lehçelere nazaran sözün anlamı daha da geniĢlemiĢtir. Hatta somut anlamdan soyut anlama doğru bir
geçiĢle, yeni yan anlamlar kazanmıĢtır.
Kazak Türkçesinde päs, “ alçak, aşağı, bodur, basık” anlamlarıyla verilmiĢtir. Sözün sözlükteki
anlamına bakarak somut bir anlam taĢıdığı görülmektedir. Kullanımda mecaz anlam ifade edebileceğini
de göz önünde bulundurmak gerekir.
sırḫav: Farsça sorḫek “kızamık” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde “hastalık; hasta”
anlamlarıyla kullanılmaktadır. Sözün kaynak dildeki anlamının olduğu gibi alıntılanmıĢ olabileceği
sonradan bugünkü anlamları kazanmıĢ olabileceğini de düĢünmekteyiz. Çünkü çeĢitli mitik varlıklar,
korku uyandıran canlılar veya durumlar, ahlaki değerler, hastalıklar tabu sözlerin ortaya çıkıĢını sağlarlar.
Sıtma, çiçek, kızamık, veba gibi hastalık isimlerinin karĢılanmasında genellikle alıntıların kullanımı, bu
fikrin de izahına çalıĢtığımız anlam değiĢmesinde göz önünde bulundurulabileceği fikrini doğurur
(Ahmetov 1995: 86-87, Ahanov 1993: 137, aktaran Erol 2008: 79). Bu tür konular, etno-lingüistiği
ilgilendiren konulardır. Biz, BaĢkurt Türkçesi için bu sözde bir anlam geniĢlemesi olduğunu kelimenin
anlam alanının geniĢleyerek kullanıldığını söyleyebiliriz.
Tatar Türkçesinde sırḫav, “hasta” anlamıyla BaĢkurt Türkçesindeki gibi geniĢ bir anlamda
kullanılır.
Kırgız Türkçesinde Batken ağzında görebildiğimiz söz, sorek “çıban; sivilce” anlamındadır.
Buradaki anlamı, sözün anlam alanını geniĢletmediğini, anlam alanında bir değiĢikliğe gittiğini
göstermektedir.
Kazak Türkçesinde sırkat “hasta” anlamıyla tespit edilen sözün, Tatar Türkçesindeki temel
anlamla ortaklığı görülmektedir.
şur: Farsça Ģûr “tuzlu, çorak yer” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde “1. Mineralli su,
maden suyu 2. Kaynayan bir kabın içinde erimeden kalmış tuz ya da kireç katmanı” anlamlarıyla
kullanılmaktadır. BaĢkurt Türkçesinde sözün kavram alanı değiĢmiĢtir. Ayrıca yeni somut yan anlamlarla
sözün anlamı geniĢlemiĢtir.
Tatar Türkçesinde Ģur “tuz; tuzlu su” anlamlarıyla kavram alanını değiĢtirmeden
kullanılmaktadır.
Kırgız Türkçesinde Ģoro “1. Nehrin kıyısındaki tuzlu toprak 2. Avcıların yoğrulan ilacına katılan
toprak 3. Gözün çapağı” anlamlarıyla yine kavram alanını değiĢtirmeden kullanılmaktadır. Hatta kaynak
dildeki temel anlamı da koruduğunu söyleyebiliriz. Özellikle, Batken ağzında Ģor “1. Tuz 2. Acı”
anlamına gelmektedir.
Kırgız Türkçesindeki tuz ve acı kavramlarının aynı sözle ifade edilmesi bir anlam değiĢikliği
olarak düĢünülmemelidir. Günay Karaağaç’ın da ifade ettiği gibi tuzluluk, acılık ve ekĢilik kavramlarının
aynı kökten meydana gelmesi, pek çok dilde ve de Türk lehçesinde bu Ģekilde karĢılık bulması bir anlam
değiĢikliği olarak kabul edilmemelidir (Karaağaç 1991: 94).
Kazak Türkçesinde Ģor ve Ģortañ Ģeklinde iki söz mevcuttur. Bu sözler, “tuzlu ve çorak arazi,
tuzlu arazi” anlamlarına gelmektedirler. Bu açıdan Kazak Türkçesindeki bu sözlerin anlam kaymasına
uğramadan kaynak dildeki asıl anlamda kullanıldıkları görülmektedir.
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1633
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
taṡtamal: Farsça dest-mâl “mendil; esir, tutuklu” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde
“havlu, peşkir; peçete” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Kaynak dildeki anlama bakarak yakın anlama
doğru bir geçiĢin olduğunu söyleyebiliriz.
Tatar Türkçesinde tastımal; “1. Bele dolamak veya bazı şeyleri dolamak için dokunmuş uzun
kuşak 2. Havlu, peşkir 3. Peçete” anlamında verilmiĢtir. Burada da bir anlam geniĢlemesi söz konusudur.
Sözün karĢıladığı anlam alanı geniĢlemiĢtir.
Kırgız Türkçesinde tasmal, dasmal, tazmal olmak üzere üç Ģekil mevcuttur. “1. El havlusu, yüz
havlusu 2. Elbise ütüsü” anlamlarıyla kaynak dildeki anlamdan uzak bir anlama geçiĢin olmadığını
görüyoruz.
taṡtar: Farsça destâr “sarık; mendil” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde “1. Kadınların
başlarına doladıkları ucu nakışlı beyaz patiska 2. Gelinin sağdıcına damat tarafından verilen hediye”
anlamlarıyla kullanılmaktadır. Sözün kaynak dildeki temel anlamına bakarak BaĢkurt Türkçesinde bir
anlam daralması meydana gelmiĢtir.
Tatar Türkçesinde tastar “1. Patiska kumaş 2. Genç gelinlerin başlarına sardıkları işlemeli örtü
3. Bebeklere yemek yedirilirken giydirilen bez parçası, paçavra” anlamlarıyla kullanılır. Tatar
Türkçesinde de BaĢkurt Türkçesindeki gibi bir anlam daralması meydana gelmiĢtir.
Kırgız Türkçesinde dastar “sarık, baş örtüsü” anlamıyla, kaynak dildeki anlamı korumuĢtur.
Kazak Türkçesinde de dastar “kıymetli kumaştan yapılmış baş giyimi, şapka” Ģekliyle kaynak
dildeki anlamı korumuĢtur.
télle: Farsça tilâ, telâ “altın” sözünden alıntıdır. BaĢkurt Türkçesinde “altın para” anlamıyla
anlam alanını değiĢtirmemiĢ ve yakın bir anlama geçmiĢtir.
Kırgız Türkçesinde tilde, dilde “1. Altın 2. Altın para” anlamında kullanılmaktadır. Kaynak
dildeki anlam korunmuĢtur.
Kazak Türkçesinde dilda Ģeklinde tespit ettiğimiz söz kaynak dildeki gibi “altın para” anlamıyla
temel anlamı korumaktadır.
teşne: Farsça teĢne “susuz, susamış” sözünden gelmektedir. BaĢkurt Türkçesinde “arzulu, istekli,
heveskâr” anlamlarıyla kullanılan sözün, somut bir anlamdan soyut bir anlama doğru geçtiğini
söyleyebiliriz.
yanal: Farsça cincâl, cancâl “gürültü, patırtı; feryat” sözünün BaĢkurt Türkçesinde “toplu
kavga, dövüş” anlamına geçtiğini görüyoruz. Anlam alanlarının yakınlığı dolayısıyla, sözün yakın bir
anlama geçtiğini söyleyebiliriz.
Tatar Türkçesinde cencal; “kavga, dalaş, döğüşme” anlamlarıyla, BaĢkurt Türkçesindeki gibi
kaynak dildeki anlama yakın bir anlamda kullanılmaktadır.
Kırgız Türkçesinde cancal; “kavga, dövüş; gürültü patırtı” anlamlarıyla kullanılmaktadır.
Kaynak dildeki “gürültü, patırtı” anlamını koruduğu görülmektedir.
Kazak Türkçesinde janjal, “kavga, çekişme, çatışma, mücadele” anlamlarıyla verilmektedir.
Elbetteki anlam yakınlığı dolayısıyla kaynak dildeki anlamdan bu anlamın oluĢması, beklenen bir
değiĢimdir. BaĢkurt Türkçesinde olduğu gibi, diğer Kıpçak lehçelerinde de aynı anlamda kullanıldığını
görüyoruz.
yanvar: Farsça cânver “canlı, hayvan” sözünden alıntıdır. BaĢkurt Türkçesinde “vahşi hayvan,
yırtıcı hayvan; kötü huylu, vahşi (hayvan)” anlamlarıyla kullanıldığını ve anlamın kaynak dildeki anlama
göre daralmıĢ olduğunu görüyoruz.
1634 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Tatar Türkçesinde canvar; “vahşi hayvan; canlı” anlamlarıyla tespit ediyoruz. Tatar Türkçesinde
de kaynak dildeki temel anlama göre anlamın daraldığını ve kaynak dildeki temel anlamın yan anlam
olarak kullanıldığını görüyoruz.
Kırgız Türkçesinde canıbar Ģeklinde, “1. Hayvanlar 2. Canlılar” anlamlarıyla izlediğimiz sözün,
kaynak dildeki anlamı muhafaza ettiğini söyleyebiliriz.
Kazak Türkçesinde janvar, “1. Hayvan 2. Evcil hayvanlardan övgü ile bahsedilirken kullanılır.”
anlamlarıyla verilmektedir. Kazak ve Kırgız Türkçelerinde, kaynak dildeki gibi geniĢ bir anlamda
kullanım söz konusu iken, BaĢkurt ve Tatar Türkçelerinde kelimenin anlamının daraldığı görülmektedir.
yéfét: Farsça coft, ceft “çift, denk olan iki şey; karı koca; bir ölçümleme birimi” anlamındaki
sözden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde “aile dostu, eş dost” anlamı ile kullanılmaktadır. Kaynak
dildeki yan anlamdan geliĢen bir anlam söz konusudur. Burada bir anlam daralması görülmektedir.
Tatar Türkçesinde céfét Ģekliyle“eş (kadın), bir kimsenin nikahlı karısı” anlamında
kullanılmaktadır. Burada da kaynak dildeki anlama göre bir daralma söz konusudur.
Kırgız Türkçesinde cup; “çift” anlamıyla kullanılmaktadır ve kaynak dildeki anlam korunmuĢtur.
Kırgızcada adal-cuptu “1. Dine göre nikahı kıyılıp alınan eş (kadın) 2. Sevip de alınan eş” anlamıyla
kaynak dildeki anlama göre daha dar bir manada karĢımıza çıkar.
Kazak Türkçesinde jup, “1. Çift 2. Karı koca” anlamlarıyla gösterilmiĢtir. Kazak ve Kırgız
Türkçelerinde, kaynak dildeki temel anlamın korunduğunu görüyoruz. Buna nazaran, BaĢkurt ve Tatar
Türkçelerinde kaynak dildeki yan anlamı temel anlam olarak alma ya da yan anlamdan oluĢturulan yeni
bir anlam ile kullanma söz konusudur.
źur: Farsça zûr “kuvvet, baskı; zulüm” sözünden kaynaklıdır. BaĢkurt Türkçesinde “büyük, dev,
hacimli” anlamlarıyla kullanılır. Bu anlamın kaynak dildeki aynı anlam alanı çerçevesinde geliĢtiğini
söyleyebiliriz. Ayrıca somut bir anlamdan soyut bir anlama doğru geçiĢ söz konusudur.
Tatar Türkçesinde zur; “1. Büyük 2. Fazla, çok 3. Kalabalık 4. Güçlü 5. Mühim 6. Ciddi 7. Yaşça
büyük” anlamlarıyla somut bir anlamda kullanıldığını görüyoruz. Ayrıca sözün kaynak dile nazaran
anlam geniĢlemesine uğradığını da ifade edebiliriz.
Kırgız Türkçesinde zor; “büyük, iri, dev gibi, güçlü” anlamlarıyla, BaĢkurt ve Tatar
Türkçelerinde izlediğimiz anlamlar arasında aynılık söz konusudur.
Kazak Türkçesinde zor, “1. Kocaman, iri, büyük 2. Güçlü, kuvvetli” anlamlarıyla görülür. Dört
lehçe de Farsçadan alıntı bu bilgiyi büyük bilgisine taĢımıĢtır.
3. Tablo
Yukarıda verilen alıntıların anlam yönleri belirtilmeye çalıĢılmıĢtır. Açıklamaların ve de
örneklerin çokluğu, daha farklı bir bakıĢla yapılacak yorumları engelleyebilir. Bu sebeple, bir tablo
halinde verilecek olan anlamlar, hem alıntının geçirdiği fonetik değiĢimi hem de anlam yöneliĢini
göstermesi bakımından daha yararlı olacaktır.
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1635
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Farsça Başkurt Türkçesi Tatar Türkçesi Kırgız Türkçesi Kazak Türkçesi
âzâr
“işkence, azap;
sıkıntı; kin;
düşmanlık;
kırgınlık; keder;
felaket; hastalık”
eźer
“azarlama,
paylama; kınama;
sitem, serzeniş;
ihtar, uyarı”
azar
“1. İncitme, kırma
2. Tekdir”
azar
“1. Gücenme,
küçük görme, hor
görme 2. Azap
verme, zor
kullanma”
azar
“eziyet, işkence,
zorluk”
bâṭıye
“tas; şarap testisi”
baźıya
“kalın demir ya da
tahtadan kova, fıçı”
badıya
“kulplu fıçı, büyük
kova”
x x
bihil
“bağışlama,
affetme”
beḫil
“yumuşak başlı,
kalender;
kanaatkâr”
beḫil
“affetme,
bağışlama, razı
olma”
x x
bîĢe
“koru; küçük
orman; sazlık”
béĢe
“genç çam ağacı”
x x x
cânver
“canlı, hayvan”
yanvar
“vahşi hayvan,
yırtıcı hayvan; kötü
huylu, vahşi
(hayvan)”
canvar
“vahşi hayvan;
canlı”
canıbar
“1. Hayvanlar 2.
Canlılar”
janvar
“1. Hayvan 2. Evcil
hayvanlardan övgü
ile bahsedilirken
kullanılır.”
cincâl, cancâl
“gürültü, patırtı;
feryat”
yanal
“toplu kavga,
dövüş”
cencal
“kavga, dalaş,
döğüşme”
cancal
“kavga, dövüş;
gürültü patırtı”
janjal
“kavga, çekişme,
çatışma, mücadele”
coft, ceft
“çift, denk olan iki
şey; karı koca; bir
ölçümleme birimi”
yéfét
“aile dostu, eş
dost”
céfét
“eş (kadın), bir
kimsenin nikahlı
karısı”
cup
“çift”
jup
“1. Çift 2. Karı
koca”
dermân
“ilaç; çare; deva”
darman
“1. Derman, güç,
kuvvet 2. Bir şeyi
yapma isteği, bir
derman
“güç, takat, moral
gücü”
darman
“1. İlaç, çare,
derman 2. Çıkış
yolu”
därmen
“derman, güç,
mecal”
1636 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
şey yapma imkanı
3. İlaç”
destâr
“sarık; mendil”
taṡtar
“1. Kadınların
başlarına
doladıkları ucu
nakışlı beyaz
patiska 2. Gelinin
sağdıcına damat
tarafından verilen
hediye”
tastar
“1. Patiska kumaş
2. Genç gelinlerin
başlarına sardıkları
işlemeli örtü 3.
Bebeklere yemek
yedirilirken
giydirilen bez
parçası, paçavra”
dastar
“sarık, baş örtüsü”
dastar
“kıymetli kumaştan
yapılmış baş giyimi,
şapka”
destârḫân
“1. Sarık; mendil 2.
Masa örtüsü 3. Bir
tepsi içinde
gönderilmiş yemek”
desterḫan
“sofra örtüsü, sofra
bezi”
x
dastorkon,
tastorkon
“sofra örtüsü”
dastarḳan
“1. Sofra 2. Sofra
örtüsü 3. Yemek”
dest-mâl
“mendil; esir,
tutuklu”
taṡtamal
“havlu, peşkir;
peçete”
tastımal
“1. Bele dolamak
veya bazı şeyleri
dolamak için
dokunmuş uzun
kuşak 2. Havlu,
peşkir 3. Peçete”
tasmal, dasmal,
tazmal
“1. El havlusu, yüz
havlusu 2. Elbise
ütüsü”
x
ferzend
“evlat, çocuk;
yavru”
ferzend
“erkek çocuk, erkek
bebek; küçük
çocuk”
x
barzant, berzent,
merset, parzant,
perzent
“evlat, çocuk”
perzent
“1. Oğul, çocuk,
evlat; nesil 2. İlk
kez yapılan iş,
başlangıç”
fîrûz
“muzaffer, fatih”
firüz
“1. Kısmetli, bahtlı
2. Yüce”
x x x
golâb
“gülsuyu”
gölep
“kuşburnu”
gölep
“kuşburnu” x x
gonbed
“kümbet, kubbe”
kömbeź1
“kümbet, küçük
kubbe”
kömbeź2
“1. Bakır ya da
tenekeden yapılmış
süs pulu 2. Balık
pulu”.
gömbez
“1. Kubbe 2. Gök
kubbe”
kümböz
“1. Kubbe 2.
Mezarın üzerine
yapılan yapı”
kümbez
“1. Kubbe 2. Damı
kubbe biçiminde
olan mezar binası,
kümbet”
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1637
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
gorâz
“yaban domuzu;
cesur; salınma”
göraz
“yiğit, kahraman,
cesur”
x x x
ḫes
“çöp, çerçöp;
aşağılık kimse”
ḫas
“kan davası güden,
kanlı, öç almak
isteyen kimse”
x
kas
“düşman, hasım”
ḳas
“1. Düşmanlık
eden, düşmanca
davranan (kimse) 2.
Düşman, hasım,
yağı olan”
hemân
“aynı, tıpkı; aynı
şekilde; eşit, denk”
haman
“daima, sürekli,
hep”
haman
“daima, hep” x x
hemânâ
“sanki, sanırsın;
hayal, zan; hemen
hemen”
hamana
“o vakit, o zaman”
x x x
henûz
“henüz, hâlâ,
şimdiye dek”
hanuź
“daima, sürekli”
henüz
“daima, sürekli,
hep”
x x
ḫîzân
“sıçrama, kayma”
ḫizan
“göçebe köylü”
x x x
kâlbed
“kalıp, kerpiç
kalıbı; beden;
ceset; örnek, şekil;
görünüm”
kilbet
“dış görünüş, kılık
kıyafet”
kilbet
“dış görünüş, kılık,
kıyafet, boy pos”
kelbet
“beden, vücut,
gövde; suret, yüz”
kelbet
“kılık, yüz, çehre,
sima, görünüş”
kec
“ham ipek”
kiźé
“çeşitli renklerde
yün ya da pamuk
ip”
x kecim, keecim,
kıcım
“1. İçine ipek
katılarak dikilen
yelek 2. İpeğin bir
türü”
*kezekey
“kolsuz bayan
yeleği”
ketm
“saklama, gizleme
kétme
“Sahte belge” x x x
kîse kéṡe kése kese kise
1638 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
“çuval, torba;
kese”
“1. Kese 2. Para” “1. Cep 2. Çanta
veya valizin cebi 3.
Para kesesi 4.
Zenginlik, para”
“1. Kap, çuval 2.
Kemere takılan
yumuşak torba,
heybe 3. Torba 4.
Kese, göğüs cebi”
“1. Kese 2.
Gümüşlü, bakırlı,
süslü kesesi olan
kemer”
kûĢk, kûĢek
“köşk, kasır”
kuĢık
“hırdavat dükkanı”
küĢek
“yazlık ev, yazlık”
küĢék
“koltuk; kolçaklı ve
yumuşak oturak”
x x
mâĢ
“burçak”
maĢ
“bir çeşit fasulye” x
maĢ
“burçağın bir türü” x
mâye
“asıl, esas; mal,
servet; düzen”
maya
“1. Çeşitli
hayvanların
yuvasına konulan
yumurta; yuvanın
dibi 2. Asıl, esas,
temel 3. Biriktirilen
para, kötü gün
parası”
maya
“1. Biriktirilmiş
para, tasarruf 2.
Yumurta folu”
x x
meze
“tat, çeşni, meze;
kâr, kazanç”
maźa
“iç huzuru, iç
rahatlığı”
meze
“lezzet, tat”
maza
“1. Huzur, sukunet
2. Kaygı, sıkıntı,
zorluk 3. Fayda,
anlam”
maza
“1. Taam, tat,
lezzet, tadım 2. Hal,
sağlık”
maza
“keyif, rahat,
huzur”
mest
“mest, sarhoş”
mas
“ferah, huzur”
mest ~ möset
“sarhoş, içkili,
mest”
x
mas
“1. İçkinin etkisiyle
sarhoş olma 2.
Havalanma,
kudurma”
mas
“sarhoş, mest”
meyde
“iki defa elenmiş
un; saf undan
yapılan ekmek; bir
tür helva”
meyźet
“çok ufak, çok
küçük; yumuşak”
x
mayda
“ufak parça, kırıntı,
küçücük kısım”
mayda
“1. İnce, küçük,
ufak 2. Kibar,
edepli, nazik”
mordâr
“leş, murdar”
montar
“akmayan bir suda
oluşan kir, çamur”
mordar
“1. Leş 2. Suçlu
kimse, iğrenç kişi”
mürdö, mürzö
“1. Mezar, türbe,
kabir 2. Ölü, ceset”
mürde
“1. Mezar, kabir 2.
Ceset, naaş”
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1639
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
morźar
“1. Leş, hayvan
ölüsü, mundar 2.
Kabahatli, bozuk;
iğrenç kimse”
nâ-kes
“alçak, zelil, rezil,
soysuz, karaktersiz;
düzenbaz; yüzsüz”
nekeṡ
“1. Hantal, ağır;
tembel 2. Kusur,
hata”
nekes
“tembel, uyuşuk,
hantal”
nakis
“cimri; kötü niyetli;
sevilmeyen”
nekes
“kötü niyetli, alçak,
mel’un”
nâ-resî
“hamlık”
narasi
“küçük çocuk,
bebek”
narasıy
“çocuk; sabi,
bebek”
nareste,ariste
“1. Küçük çocuk 2.
Genç, olgun
olmayan”
näreste
“küçük çocuk,
bebek, sabi”
nevâ
“geçim, maişet;
yiyecek, azık; rehin,
ipotek”
nava
“fayda, yarar” x
nark-nava
“değer, paha,
fiyat”
nava
“yemlik, yalak”
nevde, novde
“torun; aziz evlat”
nevźe
“hava, atmosfer”
x
novda, nooda
“ağacın sallanan
dalı”
x
nirḫ
“fiyat; revaç”
narıḳ
“bir şeyin önemine
ve niteliğine göre
bildirilen düşünce,
fikir; değer”
x
nark, ark
“1. Fiyat, ödenmesi
gereken şey 2.
İtibarlı, değerli 3.
Gelenek, örf, töre”
narıḳ
“1. Piyasa, pazar 2.
Değer, kıymet”
pârçe
“parça; kumaş;
paça”
parsa1
“Altın, gümüş
sırmalarla dokunan
ipek kumaş”
parsa2
“parça, kısım,
bölüm”
parça1
“parça, kısım,
bölüm”
parça2
“1. Altın veya
gümüş süs pulları 2.
Altın, gümüş
sırmalarla işlenmiş
kumaş”
barça, parça
“1. İpek kumaşın
bir türü 2. Parça,
kesim, kısım,
bölük”
parĢa1
“Altın ve gümüş
sırmalıbir tür ipek
kumaş ve bundan
yapılmış pahalı
elbise anlamıyla”
parĢa2
“parça, dilim”
pârçe
“parça; kumaş;
paça”
barsa2
“ipek gömlek”
Bkz. parça2 Bkz. barça, parça Bkz. parĢa2
pervâ perva *pervaysız parva pervay
1640 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
“korku; güç, takat;
fırsat; istek; kasıt;
sükun”
“terbiye, özen,
ihtimam”
“dikkatsiz, özensiz;
gamsız, tasasız”
“gam çekme, canı
sıkılma, yürek acısı
çekme”
“şuur, bilinç, hatır”
pest
“aşağı, alt, alçak;
düşük; alçaklık;
kısa; hemzemin;
harap, değersiz”
pest
“1. Pis, kirli,
pasaklı 2. Aşağılık,
adi”
x
bas, pas
“1. Kısa, alçak,
aşağı, alt 2. Cimri,
başıbozuk, hasis”
päs
“1. Alçak, kısa 2.
Aciz”
pîs
“alaca lekeler”
pis
“pis, kirli, lekeli;
adi, aşağı”
pis
“pis, kirli; adi,
aşağı”
pes
“1. Vücuttaki alaca
lekeler 2. Diriyken
vücudu çürüten
bulaşıcı hastalık 3.
Allah’ın lanetlediği,
yüzsüz, rezil”
pes
“ alçak, aşağı,
bodur, basık”
serây
“saray; tüccar
çarşısı; ev”
haray1
“saray”
haray2
“odunluk, ambar,
samanlık; hayvan
barınağı”
saray1
“Ev çevresindeki
müştemilat, üstü
tamamen veya
kısmen örtülü
hayvan barınağı,
ambar, odunluk,
samanlık, arabalık
2. Dam, kümes”
saray2
“saray”
saray
“1. Ev 2.
Kervansaray 3.
Ahır”
saray
“1. Saray 2. Ahır,
samanlık 3. İnsanın
iç dünyası”
sezâ
“layık; mükafat;
ceza”
haźay
“Gerekli görülen
hediye; verilmesi
zorunlu ücret”
x
saza, sazay
“1. Ceza, cezalı 2.
Rica, minnettar
kalma”
sazay
“ceza”
sorḫek
“kızamık”
sırḫav
“hastalık; hasta”
sırḫav
“hasta”
sorek
“çıban; sivilce”
sırkat
“hasta”
Ģûr
“tuzlu, çorak yer”
Ģur
“1. Mineralli su,
maden suyu 2.
Kaynayan bir kabın
içinde erimeden
kalmış tuz ya da
kireç katmanı”
Ģur
“tuz; tuzlu su”
Ģoro
“1. Nehrin
kıyısındaki tuzlu
toprak 2. Avcıların
yoğrulan ilacına
katılan toprak 3.
Gözün çapağı”
Ģor, Ģortañ
“tuzlu ve çorak
toprak, tuzlu arazi”
teĢne
“susuz, susamış”
TeĢne
“arzulu, istekli,
heveskâr”
x x x
Başkurt Türkçesindeki Farsça Alıntılarda Anlam Değişmeleri 1641
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
tilâ, telâ
“altın”
Télle
“altın para”
x tilde, dilde
“1. Altın 2. Altın
para”
dilda
“Altın para”
zûr
“kuvvet, baskı;
zulüm”
Źur
“büyük, dev,
hacimli”
zur
“1. Büyük 2. Fazla,
çok 3. Kalabalık 4.
Güçlü 5. Mühim 6.
Ciddi 7. Yaşça
büyük”
zor
“büyük, iri, dev
gibi, güçlü”
zor
“1. Kocaman, iri,
büyük 2. Güçlü,
kuvvetli”
4. Sonuç
BaĢkurt Türkçesinde verilen örneklere ve açıklamalara bakarak. Farsça verimizi oluĢturan bu
alıntılarda anlam yöneliĢinin genel olarak daralmaya doğru olduğu görülmektedir. ÇalıĢmamızın giriĢinde
de belirttiğimiz gibi, buradaki anlam daralmasını sadece sözün ifade ettiği anlam alanı biçimde
düĢünmemek gerekir. Örneklerde kaynak dilde verilen yan anlam çeĢitliliğinin de düĢtüğü görülmektedir.
Fakat, BaĢkurt Türkçesi, yan anlam çeĢitliliği konusunda fakir sayılamaz. Kaynak dilden aldığı bazı
sözlerin BaĢkurt Türkçesinde etnik kavramları da ifade eder hale geldiğini görüyoruz. Böylece alıntının
dil içerisindeki anlamını daha da güçlendirerek, sözün BaĢkurtçalaĢtırıldığını ve dilin tam bir leksik
malzemesi haline geldiğini söyleyebiliriz.
Bazı sözlerde kaynak dildeki anlamın korunduğu görülmektedir. Fakat, bu tür alıntılarda BaĢkurt
Türkçesinin genel tercihinin fonetik bir dallaĢma ile birlikte anlam açısından da bir dallaĢma yarattığı
ifade edilebilir. (bkz.; mas / mest, ḳuşıḳ / küşek, meze / maza, maza / meze, montar / morźar)
Ayrıca sözün BaĢkurtçalaĢmıĢ Ģeklinin iki madde baĢı olarak verilmesi de yine anlamın
dallaĢmasına örnek olarak verilebilir. (bkz. kömbeź, parsa, haray).
Bir baĢka husus ise; BaĢkurt Türkçesinin kaynak dilde soyut anlama sahip olan sözlerin
genellikle; soyut Ģeklini korumasıdır. Üstelik bazı sözlerde somut anlamı, soyut bir anlama ve hatta
mecazi bir anlama taĢıdığı görülmektedir (kése, nava).
Anlam sırasının değiĢime uğrayarak kullanılması da BaĢkurt Türkçesindeki alıntılarda
görülmektedir (bkz. darman, desterḫan).
Bu çalıĢmayla BaĢkurt Türkçesinden hareketle diğer Kıpçak lehçelerini de göstererek Farsça
alıntılardaki anlam değiĢikliklerine genel bir bakıĢ sunmaya çalıĢtık. Bu tür çalıĢmaların tür çalıĢmaların
tüm lehçelere daha ayrıntılı bir Ģekilde uygulanmasıyla Türk dilinin alıntılardaki tercihine yönelik
yepyeni fikirler ortaya konabileceği kanısındayız.
KAYNAKLAR
AKIN Cüneyt (2010). Hüseyin Karaseyev’in Kamus Naama Adlı Eseri ve Çağdaş Kırgız Türkçesindeki
Alıntı Kelimelerde Görülen Ses Değişmeleri, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġzmir
AKSAN Doğan (1998). Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: Türk Dil Kurumu
BTH (1993) Başkort Télénéñ Hüzlégé I-II. Moskva: Russkiy Yazık
BEYEġEV Ekrem Gibazulla (2009) Başkort Télénde Yörögen Gerep hem Farsı Hüzzeré. Öfö: Resey
Fender Akademiyahı Öfö Gilmi Üzegé Tarih, Tél hem Ezebiyet Ġnstitutı
1642 Murat ÖZŞAHİN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
EROL Hülya Arslan (2008), Eski Türkçeden Eski Anadolu Türkçesine Anlam Değişmeleri. Ankara: Türk
Dil Kurumu
KANAR Mehmet (1998), Büyük Sözlük Farsça-Türkçe. Ġstanbul: Birim Yayıncılık
KARAAĞAÇ Günay (2009), Dil Tarih ve İnsan. Ġstanbul: Kesit Yayınları
KARAAĞAÇ Günay (1991), Eski Metatez Örnekleri. Ġzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.,
Türk Dili ve Edebiyatı AraĢtırmaları Dergisi VI s.85-102
KARAAĞAÇ Günay (2008), Türkçe Verintiler Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu
KOÇ Kenan (2003), Kazak Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlüğü. Türkistan: Turan Yayınevi
KORKMAZ Zeynep (2007), Gramer Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu
MÜTERCĠM Asım Efendi (2000), Burhân-ı Katı. Ankara: Türk Dil Kurumu
Kazak Türkçesi Sözlüğü (1984), Çev.: Hasan Oraltay, Nuri Yüce, Saadet Pınar, Ġstanbul: TDAV
Yayınları: 8
KTS (1999), Kazak Tiliniñ Sözdigi, Almatı: Dayk-Press
ÖNER Mustafa (2006), Başkurtça Söz Varlığı Üzerine Notlar. Ġstanbul: Cengiz Han ve Oğullarının
Ġcratlarının Türk Dünyasındaki Akisleri, Ġstanbul Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü,
7-8 Aralık
ÖNER Mustafa (2009), Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu
TTAS (I-1977, II-1979, III-1981) Tatar Télénéñ Añlatmalı Süzlégé -Öç tomda-. Kazan: Tatarstan Kitap
NeĢriyatı
ġÜKUN Ziya (1996), Farsça-Türkçe Lûgat – Gencinei Güftar Ferhangi Ziya I-II-III. Ġstanbul: MEB
Yayınları.

Konular