RĐSÂLETÜ’N-NUSHĐYYE’DE TAHKĐYEVÎ UNSURLAR

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009

ÖZET
Đslamiyet’i tasavvuf kanalıyla tanıtıp sevdirmeye
çalışan Yunus Emre’nin lirik şiirleri, yüzyılların
süzgecinden geçerek günümüze kadar ulaşmış ve her
dönemde beğenilerek okunmuştur. Bu durum şairin
şiiriyet kaygısından ziyade, asıl amacı olan irşada hizmet
eden Risâletü’n-Nushiyye adlı mesnevisinin geri planda
kalmasına neden olmuştur. Bu nedenle Yunus Emre ile
ilgili çalışmalarda da söz konusu mesneviye daha az yer
verilmiş, konuyla ilgili değerlendirmelerde genellikle
eserin tasavvufî ahlâka dair öğütler veren didaktik bir
mesnevi olduğu söylenmiştir. Her ne kadar eserde
sembolizmle birlikte teşhis sanatının yaygın olarak
kullanıldığı belirtilse de eserdeki tahkiyevî unsurlar, lirik
ilahilerin yanında sönük kaldığından fazlaca dikkat
çekmemiştir. Bu nedenle biz Risâletü’n-Nushiyye’nin
Anadolu sahasında nasihatname türünde yazılan ilk
eserlerden biri olduğunu da dikkate alarak eseri, mesnevi
nazım şeklinin tabiî yapısı ve nasihatname türü
açısından değerlendirmeyi denedik.
Yunus Emre, Risâletü’n-Nushiyye’de konunun yol
açtığı kuruluğu gidermek için alegori, kıssa, kişileştirme,
konuşturma, anlatıcı çeşitliliği, bakış açısı, -hatta
kısmen- kompozisyon gibi tahkiyeye dayalı eserlerde
görülen anlatım yöntem ve tekniklerini, türün el verdiği
ölçüde kullanmıştır. Bu nedenle makalemizde yazıldığı
dönemi de dikkate alarak Risâletü’n-Nushiyye’de
kullanılan tahkiyevî unsurları belirlemeye ve eserin bu
yönüne dikkat çekmeye çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, Risâletü’nNushiyye,
tahkiyevî unsurlar, temsilî anlatım, alegori,
teşhis, nasihatname, tasavvuf, mesnevi.


Dr. Çukurova Üniversitesi.
486 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
NARRATIVE ITEMS IN RĐSÂLETÜ’N-NUSHĐYYE
ABSTRACT
Yunus Emre who worked for introducing the
Islam via sufism, have been read approvingly for
centuries and the lyric poems inherited thorugh of his
time. This situation left the importance of Risâletü’nNushiyye
in back round. Works concerning Yunus Emre,
Risâletü’n-Nushiyye has been neglected and this work
investigated mostly its sufism and didactic way in the
evaluations. In spite of Risâletü’n-Nushiyye has symbolic
elements and some personifications, narrative items in
the work pales beside lyric divine and become less
noticeable. For that reason, we tried investigation about
the work in terms of its natural structure, taking it is fist
narrative work in its category in Anatolia.
Yunus Emre used some expressional elements
seen in narrative genres such as allegory, tales,
personifications, talking, narrator diversity, view point,
composition, to some extent, in Risâletü’n-Nushiyye.
Given its period, we tried draw attention about Risâletü’nNushiyye’s
narrative specifications.
Key Words: Yunus Emre, Risâletü’n-Nushiyye,
narrative items, allegory, personification, sufizm, mesnevi
XIII. yüzyılda maddî-manevî boşluk içindeki insanları,
tasavvufun şefkatli kollarıyla kucaklamak isteyen Yunus Emre, bunun
için başlıca araç olarak şiiri görmüştür. O, mayasındaki şairlik cevheri
sayesinde öğreticilik gayesini lirik şiirlerle süslemiştir. Yunus Emre
“şiirlerine ilahî bir ruh ve ahenk vermiştir… Bu sebeple ilahileri birer
lirizm şaheseridir.”1
Onun ilahilerinde didaktizm ve lirizm paralelliği
dikkat çeker. Şiirlerinde görülen didaktizm, insana bıkkınlık verecek
derecede değildir. Çünkü Yunus, şiirlerinde tabiî ve âşıkane bir eda
içindedir ve bu didaktizmi eritmiştir.2
Bu nedenle kaynaklarda

1
Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı, Akçağ Yay., Ank., 1998, s. 49.
2
Mustafa Tatçı, age., s. 54.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 487
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
genellikle Yunus Emre’nin ilahilerine vurgu yapılmış, Risâletü’nNushiyye
adlı mesnevisi arka planda kalmıştır.3
Yunus Emre ile ilgili
çalışmalarda genellikle eserin tasavvufî ahlâka dair öğütler veren
didaktik bir mesnevi olduğu söylenmiştir. “Yunus’un bu mesnevisi
bizde, dinî-tasavvufî mahiyette, basit, kuru, bir eser olarak görülmüş;
birkaç makale ve tebliğin dışında üzerinde yeterince durulmamıştır.”4
Her ne kadar bazı araştırmacılar, eserde sembolizmle birlikte teşhis
sanatının yaygın olarak kullanıldığını belirtse de eserdeki tahkiyevî
unsurlar, lirik ilahilerin yanında sönük kaldığından fazlaca dikkat
çekmemiştir. 5
Risâletü’n-Nushiyye’nin arka planda kalmasının nedenini
anlayabilmek için eserin yazılış nedeni üzerinde düşünmek yararlı
olacaktır. Yunus Emre’nin ahlâka dair nasihatler içeren bir eser yazma
ihtiyacı, şairin kişisel tercihi bir yana, yaşadığı dönem ve kültürel
ortamla ilgili olmalıdır. Zira o dönemde şaire örnek teşkil edebilecek
eserler sınırlıdır. Bu eserlerden aldığı ilhamla şairin manzum ve
Türkçe bir nasihat kitabını halkın kullanımına sunmak istemesi ihtimal
dâhilindedir. Đkinci bir neden, şairin ulaşmak istediği halk kitlesi ile
ilgilidir. Tasavvufa hizmet etmek isteyen Yunus’un lirik ilahileriyle
ulaştığı kitleyi genişletmek için halkın rahatlıkla anlayabileceği
nasihatlere yer vermiş olduğu ileri sürülebilir. Nitekim Hüseyin Ayan,
Yunus Emre’nin içinde yaşadığı toplumun istek ve teşvikiyle bir
nasihat kitabı yazma ihtimali üzerinde durur.6
Ya da tüm bu
tartışmaları kenarda bırakacak dördüncü bir neden kronoloji
meselesidir. Bilindiği üzere Yunus Emre’nin Divan’ının yazılış tarihi
Risâletü’n-Nushiyye’nin beş yüz doksan üçüncü beytinde yer alan
“yidi yüz yidi” (1307) ifadesinden hareketle belirlenmektedir. Aksi
ispatlanmadıkça Risâletü’n-Nushiyye’nin lirik ilahilerden daha önce

3
Yunus Emre ile ilgili yapılan birçok sempozyumda yer alan bildirilerin ve
çeşitli makalelerin Risaletü’n-Nushiyye’den ziyade şairin ilahilerine yönelik olması
dikkat çekicidir.
4
Umay Günay, va., Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Akçağ Yay., Ankara
2004, s. 60.
5
Örneğin Yunus Emre ile ilgili çalışmaların başvuru kaynağı olan Mustafa
Tatçı’nın eserlerinde, Risâletü’n-Nushiyye’nin sembolizm ve alegori temeline
oturtulduğuna bir cümle ile kısaca değinilir. (bk. Mustafa Tatçı, Yunus Emre
Külliyâtı Risâletü’n-Nushiyye Tenkitli Metin, H Yayınları, Đstanbul, 2008, s. 4.)
Umay Günay ve Osman Horata’nın birçok hususu kâmilen aydınlattığı Risaletü’nNushiyye
ile ilgili etraflı çalışmalarında Umay Günay, meseleyi daha ziyade teşhis
ve intak temelinde somutlaştırma olarak değerlendirmiştir. (bk. Umay Günay, va.,
Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Akçağ Yay., Ankara 2004.)
6
Söz konusu görüş için (bk. Hüseyin Ayan, “Risâletü’n-Nushiyye Üzerine
Düşünceler”, Yunus Emre Sempozyumu Bildiriler, Ankara 1990, s. 121-125.)

488 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
yazılmış olması mümkündür.7
Bu durumda şair, züht döneminde ve
şeriat, tarikat, marifet, hakikat, mertebelerinin daha başındadır. Bu da
onun biraz daha zâhit, biraz daha nasîh, biraz daha vâiz olmasını
açıklar.8
Tüm nedenleri bir tarafa bırakıp lirik bir şair olan Yunus
Emre’nin bir nasihat kitabı olarak kabul edilen Risâletü’n-Nushiyye’de
lirizmden uzaklaşma nedeni üzerinde durmak gerekir.
Yunus Emre’nin özellikle lirizmden uzaklaşmak gibi bir
gayesi olmayacağı aşikârdır. Bu durum şairin ele aldığı konuyla
doğrudan ilgilidir. Şair, Risâletü’n-Nushiyye’de seyr ü sülûk sırasında
salikin karşılaşacağı hallere, uyulması ve sakınılması gereken
konulara dair nasihatlere yer verir. Konu böylesine kuru ve
çağrışımlar bakımından sınırlı olunca eserin lirizme yaklaşması
beklenemez. O hâlde Risâletü’n-Nushiyye’yi değerlendirirken
kendimize lirizm dışında bir ölçüt belirlememiz gerekmektedir. Bu
ölçütlerin başında eserin yazıldığı şartlar gelmektedir.
Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye’yi yazarken temel
gayesi saliklere yol göstermek, tasavvufî konulardaki tecrübelerini
aktarmaktır. Ancak, böyle bir amaçla yola çıktığında şairin önünde
örnek alacağı çok fazla eser olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim
nasihatname türü eserlerin Anadolu’daki ilk örneklerinden biri olması
Risâletü’n-Nushiyye’ye özel bir konum kazandırmaktadır. Divan
edebiyatının daha tam olarak teşekkül etmediği bu devirde şair için,
Mevlâna’nın Farsça yazdığı Mesnevi’si, Sultan Veled’in Farsça
Đbtidâ-nâme ve Rebab-nâme’si, Hacı Bektaş-ı Velî’nin mensur Farsça
eseri Makâlât gibi birkaç örnek bulunmaktadır.9
Fars edebiyatının ilk
nasihat-nâme şairi Feridüddîn Attâr’ın Pend-nâme’si ise dönemin
kültürel atmosferini etkileyen bahse değer bir eserdir.10 Bırakınız

7
Đlk kez Melioransky’nin ileri sürdüğü bu görüşü, Burhan Toprak ve
Hikmet Đlaydın destekler. Umay Günay ise söz konusu görüşün dayanaklarının
doğru olmadığını gerekçeleriyle açıklar. bk. Umay Günay, va., Yunus Emre
Risâletü’n-Nushiyye, s. 65, 66.)
8
Mustafa Tatçı da bu görüşe katılmaz. Yunus Emre’nin eserini yazdığında
tarikat ve hakikat makamlarını çoktan tamamladığını, eseri olgunluk çağında
yazdığını belirtir. (bk. Mustafa Tatçı, Yunus Emre Külliyâtı-Risâletü’n-Nushiyye
Tenkitli Metin, s. 2.) Bir başka araştırmada ise eserin yazılış nedeni ile ilgili olarak;
XIII. yüzyılda Anadolu’daki toplumsal ve edebî ortamın bu tip eserleri yazmayı
gerekli kıldığından bahsedildikten sonra Yunus Emre’nin Mevlânâ ve Mesnevî’nin
oldukça tesirinde kaldığı belirtilir. (Umay Günay, va, Yunus Emre Risâletü’nNushiyye,
s. 61, 62.)
9
Amil Çelebioğlu, Türk Edebiyatı’nda Mesnevi, Kitabevi Yay., Đst., 1999.
10 Risâletü’n-Nushiyye’nin millî ve kendine özgü orijinallikleri sergileyen
bir eser olduğunu belirten Mustafa Tatçı, eserin Attâr ya da bir başka yazarın
eserinden mülhem olmadığını dile getirir. (bk. Mustafa Tatçı, Yunus Emre
Külliyâtı-Risâletü’n-Nushiyye Tenkitli Metin, s. 2.) Bir başka araştırmada ise Fuat
Köprülü, Hasibe Mazıoğlu ve Abdülbâkî Gölpınarlı’ya atıfla eserin yazılış nedeni
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 489
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
ahlâkî konuda yazılmış mesnevileri, Risâletü’n-Nushiyye Anadolu’da
gelişen “mesnevi edebiyatının”11 ve “nasihatnâme türünün”12 ilk
Türkçe örneği olarak kabul edilir. Bu nedenle değerlendirme yaparken
Risâletü’n-Nushiyye’nin henüz şekillenmemiş bir edebiyatın ilk
mahsullerinden biri olduğunu dikkate almak daha insaflı bir yaklaşım
olur. Kaldı ki Risâletü’n-Nushiyye’den çok sonra yazılan ahlâkî
konulu eserlerin bile konunun neden olduğu kuruluktan
kurtulamadıkları görülür.
Risâletü’n-Nushiyye’yi değerlendirirken dikkat edilmesi
gereken diğer bir husus da tür ve şeklin tabiî yapısıdır. Bilindiği üzere
Risâletü’n-Nushiyye mesnevi nazım şekliyle yazılmış bir
nasihatnamedir. Nasihatnameler, büyük ölçüde dinî-tasavvufî
inançların, gelenek ve örfün sınırlarını çizdiği ahlâkî kuralların
bireylere aktarıldığı eserlerdir. Bu tür eserlerdeki temel gaye
öğreticiliktir. Manzum nasihatnameler genellikle mesnevi şeklinde
yazılmıştır. Bunun temel nedeni mesnevilerde “gerek beyitler arasında
kafiye bağlantısı bulunmaması gerek beyit sayısının sınırlı olmaması,
şairlerin işledikleri konuyu istedikleri kadar genişletmelerine imkân
sağlamış”
13tır. Ancak, nazım şeklinin sağladığı bu imkân, eserleri bu
nazım şeklinin kalıbına girmeye zorlamıştır. Bu da lirizmden ziyade
içeriğin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Zira şairler bediî haz
veren lirik şiirlerini başta gazel olmak üzere, kaside ve musammat gibi
nazım şekilleriyle sergilemişler, mesnevilerde ise bilgi ve birikimlerini
ya da tahkiye kabiliyetlerini ortaya koymuşlardır. Lirik beyitlerle
süslenmiş aşk konulu mesnevilerde bile okuyucunun beklentisi
lirizmden ziyade tahkiyedir. Bu eksikliği hissettiklerinden olacak bazı
şairler, mesnevilerin arasında gazel gibi nazım şekilleri serpiştirme
ihtiyacı hissetmişlerdir. Diğer bir deyişle olay örgüsü bulunan
mesnevilerde şairin ele aldığı konudan taviz vermeden anlatma
becerisini sergilemesi gerekir. Konu, ahlâkî kuralları işleyen
nasihatnameler olunca şairin durumu daha da zorlaşmaktadır.

ile ilgili olarak; XIII. yüzyılda Anadolu’daki toplumsal ve edebî ortamın bu tip
eserleri yazmayı gerekli kıldığından bahsedildikten sonra Yunus Emre’nin Mevlânâ
başta olmak üzere Attâr, Nizâmî ve Sâdi gibi Fars şairlerinden etkilendiği belirtilir.
Ancak, mesnevinin tercüme olmayıp orijinal bir eser olduğu vurgulanır. (Umay
Günay, va., Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, s. 62.)
11 Emine Yeniterzi, “Anadolu Türk Edebiyatında Ahlâkî Mesneviler”,
Literatür Dergisi (Eski Türk Edebiyatı Tarihi II), C.5, S.10, 2007, s. 436.
12 Mahmut Kaplan, “Türk Edebiyatında Manzum Nasihat-nâmeler”, Türkler
Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, C.11, s. 792. Ayrıca bk. Umay
Günay, va., Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, s. 62.
13 Đsmail Ünver, “Mesnevi”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı II), S. 415-
416-417, 1986, s. 432.
490 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Bu durumda şairlerin düşüncelerini doğrudan ya da dolaylı
olarak aktarmak gibi iki üslûp biçiminden birini tercih etmeleri
gerekecektir. Düşüncelerin doğrudan aktarımı, nasihatnameleri
edebîlikten uzaklaştırıp kuruluğa mahkûm ederken; dolaylı anlatım,
gayesi halka ulaşmak olan şairin bu gayesinden kısmen uzaklaşmasına
neden olacaktır. En azından dolaylı anlatımın hâkim olduğu bir eserin
ulaşacağı kitlenin diğerine nazaran daha sınırlı olması beklenir. Yunus
Emre, şairlik kabiliyeti sayesinde orta bir yol izleyerek söz konusu iki
tarzdan biriyle yetinmemiş, her iki anlatım tarzını da mesnevisinde
kullanmayı denemiştir. Böylece nasihatlerini ne tamamen sembol ve
mecazlar arasında gizleyip okuyucu kitlesinden ne de düz ve kuru
anlatımla edebîlikten taviz vermiştir. Yunus Emre, Risâletü’nNushiyye’de
“tama‘, kibir, gaybet, bühtân, buşu, buhl, hased, kanaat,
sabır, sehâvet” gibi konulardan bahsederken kimi zaman vaaz
mahiyetinde sözler sarf eder ki bu beyitler, eserin adeta mevize
şekline bürünmesine neden olur. Örneğin şairin sabır konusunu
işlediği bölümde doğrudan doğruya düşüncelerini aktardığı beyitler
bulunmaktadır14:
Sabır gerek sana her hâl içinde
Sabırsuz kimse kalur kâl içinde
Ki her kimde olursa sabr hâli
Olısar hayr ile anun me‘âli
Bırak cümle işi kıl sabr u tedbîr
Eren gönlinde olur sabrıla yir
Nebîdür ger velî yol sabra ugrar
Eger sen de varursan sabrıla var

14 Makale, daha önce sunduğumuz bildirimizi temel aldığı için yayımlanmış
Risâletü’n-Nushiyye metinlerinden Mustafa Tatçı’nın Yunus Emre Külliyâtı
Risâletü’n-Nushiyye Tenkitli Metin adlı kitabından yararlanılmıştır. Çalışmamızda
yer alan bölümlerdeki bazı beyitler konuyla doğrudan ilgili olmadığı için yazımıza
alınmamış, yerlerine “***” işareti konmuştur. Beyitlerin imlasında alıntı yapılan
kaynağa sadık kalınmıştır.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 491
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Sabır gözet sabır ‘azîz olasın
Sabır beklerisen ma‘nî bulasın
Sabırsuz kişilerün dirliği ham
Kim sabrıla eyi olur ser-encâm
Ögüt gerekise sabırdan işit
Onayım dirisen sabrı pişe it
Ne işün kim ola sabır bitürür
Seni ulu sa‘âdete yitürür (b.304-311)15

Nasihat niteliğindeki bu türden beyitleri, eserin hemen her
bölümünde bulmak mümkündür. Örneğin “Dâstân-ı Gaybet ü Bühtân”
başlıklı bölümde Yunus Emre, dedikodu ve iftiraya dair nasihatlere
yer verirken bazen kuru bir dille ve vâiz edasıyla konuşur:
Egerçi işlenür bühtân u gaybet
Ser-encâm oldılar bunlar melâmet
Ki gaybet cânıla kadîmi degül
Ki gaybet kandasa âdemi degül
Çü gaybet mertebesi küfre girür
Nasîbi neyise ol anı alur
Kimün kim agz’içinde gaybet ola
Sorusuz cümle yirde ol mât ola

15 Mustafa Tatçı, Yunus Emre Külliyâtı Risâletü’n-Nushiyye Tenkitli Metin, s.
83, 84.
492 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Kişinün hayzıdur agzında gaybet
Ki gaybet söyleyen bulmaya rahmet (b.479-483)16

Kogıl ayruk sözi sen seni izle
Senün suçunıla sen seni gözle
Kimesne suçıçün kimse kınanmaz
Ki ayruklar suçı senden sorılmaz
Benüm suçum içün sana hatâ yok
Senün suçun içün sana hatâ yok
Ayrugı söyleyen özin unıdur
Dimegil ayrugı kim ‘âsî hûdur
Söze yol yok durur kim söylene boş
Meger söz hak ola hem hak ola gûş
Niçe söylerisen sen hakk’ı söyle
‘Đcâzet yok durur ayruksı meyle
***
Özini gözleyen kimseye bakmaz
Dahı iş dirisen ol yana akmaz
Sözi kes söyleme gel sen seni güt
Kakıma kimseyi sen işit öğüt (b. 549-558)17

16 Mustafa Tatçı, age., s. 111.
17 Mustafa Tatçı, age., s. 111, 112.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 493
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Risâletü’n-Nushiyye’nin tüm bölümlerinde bulabileceğimiz
bu tür beyitlerde Yunus Emre, düşüncelerini hemen hemen hiçbir
mecaz ve sembolden yararlanmadan dolaysız olarak aktarır. Ancak, bu
anlatım tarzı eserin tamamına hâkim değildir. Şair ele aldığı konudaki
öğütlerini bu şekilde açık açık ifade ederken çoğu zaman aynı
bölümde dolaylı olarak da anlatır. Esasen bu tip dolaysız anlatım
içeren beyitler, daha ziyade açıklayıcı niteliğindedir. Mecaz
dünyasının ne ölçüde zengin olduğunu ilahileriyle kanıtlamış olan
Yunus Emre, isteseydi belki de şiirlerini mecaz ve sembollerle
süsleyebilirdi. Ancak, şair tercihini tamamen bu yönde
kullanmamıştır. Şair, dolaylı anlatımından kaygı duymuş olacak ki
eserinin sonunda kimi istiarelerini açıklama ihtiyacı duymuştur. Bu,
onun ulaşmak istediği kitle ile ilgili kaygısını ortaya koyan bir ipucu
olarak değerlendirilebilir. Aşağıda yer alan ilk iki beyitte mecazlara
yer verilirken sonraki iki beyitte söz konusu mecazlar açıklanmıştır:
Çıragı yakıcak karanu kaçar
Özi göyner bize nûr bâbın açar
***
Çırâk yandı delîl dogru bulundı
Ev aydın oldı vü ugrı bilindi
Çırâk didügüm îmân nûrı mutlak
Đmânluya dîdârın gösterir Hak
Ol ugrı didüğüm şeytândur gezer
Kim dem-be-dem içinde fitne düzer (b.592-596)18
Yunus Emre, anlatımına renk katmak için tahkiyenin
imkânlarından yararlanma yoluna gitmiştir. Risâletü’n-Nushiyye’de
tahkiyeyi sağlayan temel özellik, eserde yer alan küçük hikâyelerdir.
Söz konusu hikâyeler iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birisi
kıssalardır. Eserde Karun ve Hz. Yusuf’un kıssalarına yer verilmiştir.
Şair, söz konusu unsurları, bir ya da birkaç beyitte telmih olarak
kullanmak yerine genişletmek suretiyle belirli bir kurgu dâhilinde
hikâye etme yoluna gitmiştir. Şairin konuyla ilgili kıssa anlatma

18 Mustafa Tatçı, age., s. 127.
494 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
yöntemine başvurması, ikna gücünü arttırdığı gibi anlatıma renk
katmıştır.
Yunus Emre, “Dâstân-ı Sabr” başlıklı bölümde sabrın fayda
ve önemini anlatırken Hz. Yusuf’un kıssasına yer verir. Söz konusu
beyitlerde Hz. Yusuf’un kuyuya atılması, bu zaman diliminde
sabretmesi ve sonunda kuyudan kurtulması hikâye edilir. Anlatılanlar
esasen kıssanın yalnızca bir bölümüdür. Şair, Yusuf kıssasına dair bir
telmihi genişletmek suretiyle hikâye etmiştir:
Đşitdün Yûsuf’ı ol çâh içinde
Dururdı sabrıla ol mâh içinde

Bilimez ne kadar çâhun uzunı
Çagırsa taşra çıkmaz Yûsuf üni
Niçe çagırdısa ün taşra çıkmaz
Kodı çağırmagı ayruk çagırmaz
Yukaru bakar ol çâh agzı ırak
Aşagada makâmı taş u toprak

Didi yâ Rab benüm suçum var ola
Anunçün bana bu iş yarar ola
Çün toprak bendese kanda varam ben
Sabır kılmazısam ne başaram ben
Dir eyle gözleri yukaru bakar
Yenilmez göz yaşı sel gibi akar
Girü olok-sâ‘at ögüni dirdi
Kodı özge yiri vü sabra girdi
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 495
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Đrürdi devlete ol sabr-ı ‘âlî
Ki sabrıla hoş oldı cümle hâli
Bu sabrıla kuyuya koga indi
Görüp anı Yûsuf ol dem sevindi
Yapışdı kogaya tartdılar anı
Didi irişdi uş devlet nişânı
Çü çekdiler kogayı çıkdı taşra
Zihî devletlü kim sabrı başara
Göre sabr ile Yûsuf neye irdi
Ki sabrun acısı helvâya irdi (b. 288-300)19


Yunus Emre “Dâstân-ı Buhl u Hased” başlıklı bölümde de
kıssa anlatma yöntemine başvurur. Bu bölümde genel olarak cimrilik
ve hasedin kötülüğünden, haset ve cimri olanların göreceği
zararlardan bahseder, söz arasında iki beyitte Hz. Süleyman’a telmihte
bulunur. Ayrıca şair, söz konusu bölümde Karun kıssasına da yer
verir. Eserde Karun’un mala mülke tamah etmesi ve cimriliği
nedeniyle zekât vermemesi sonucu cezalandırılarak bütün servetiyle
birlikte yere batmasını anlatan kıssanın tamamına yer verilir. Yirmi
beş beyitlik bu bölüm basit kurgusu olan bir kıssadır:
Bâhil olan kişi Kârun’la kopar
Anun gibi o dahı mâla tapar
Diyelim dinle Kârûn’un zevâlin
Virüp îmânını virmedi mâlın

19 Mustafa Tatçı, age., s. 81-83.
496 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Çü Kârûn’a malıçün buyruk indi
Zekâtı virmedi vü dîni döndi
Diyicek virmezem yir yutdı anı
Topugından dizine geldi cânı
Kılup feyâd didi kogıl vireyim
Ki ‘öşrin mâlumun ben çıkarayım

Çün agızdan işitdi ol cevâbı
Gerçek sandı anı kesdi ‘azâbı
Koyıcak yir malun ‘öşrini seçdi
Kıyamaz virmege cânına geçdi
Didi ki bunca mâlı virimeyem
Meger kim yir yüzünde yürimeyem

Ya bu mâl eksilince ben öleyim
Gözüm görüriken niçe döyeyim
Zekâtın virmedi devleti döndi
Bu sözi diyicek yir gine yutdı
Dutup eğiltd’anı beline degin
Virür imdi ana anun dilegin
Gördi Kârûn evren degül suratı
Döyemez ol işe ‘azâbı katı
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 497
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Girü feryâd ider bu kez beni kon
Bolay ki olaydı tâli‘üm ön
Katı şart eyledi ‘öşrini vire
Bî-çârelik nasîbin kim gidere
Koyıcak yir anı girü yoyıldı
Vay ol kişiye kim ol darb uruldı
Peşîmân olıcak yiri gine tutdı
Bogazına değin Kârûn’ı yutdı
Dutar inileyin Kârûn’ı feryâd
Đder katılıgından ciger imdâd
Bogazına degin tutuldı turur
Kıyamaz mâla cân terkini urur
Katılık eyledi işi uzatdı
Göze bakariken mâl yire batdı
Batar özi dahı mâlı sonınca
Girer her gün yire kendü boyınca
Kıyâmete degin yir yutıgider
Gör imdi ki kıyâmet ana n’ider
Ki oddan zencir iderler malını
Kamu ‘âlem göre anun halını
498 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Olup zencir mâl boynına düşer
Halâyık ‘âm u has hep ana düşer
Diyeler ehl-i mahşer ol bu hâlde
Boyun zencîrli kalmışdur vebâlde
Zekâtın virmeyenün hâlı budur
Olur boynına zencîr mâlı budur (b.370-394)20

Risâletü’n-Nushiyye’de tahkiyeye imkân veren diğer
anlatılar ise başta akıl, öfke, kanaat gibi soyut kavramların
kişileştirilmesiyle oluşan küçük hikâyelerdir. Bu hikâyelerde soyut
kavramların kendi aralarında ya da insanlarla olan diyaloglarına ve
soyut kavramların birbirleriyle mücadelelerine yer verilir. Ancak, söz
konusu basit kurgular genellikle soyut kavramlar arasında gelişir ve
Rahmanî güçlerin şeytanî güçlere galebe çalmasıyla sonuçlanır.
Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye’de dolaylı anlatımdan
yararlandığı bölümler özellikle kurmaca hikâyelerdir. Şair, kimi
zaman çeşitli mecazlar ve edebî sanatlardan yararlanarak
düşüncelerini edebiyatın kendine özgü diliyle dolaylı olarak kaleme
alır. Dolaylı anlatım denildiğinde aklımıza gelen ilk yöntem ise
alegoridir. Bilindiği üzere “ alegori (istiare-i temsiliyye) bir duyguyu,
bir düşünceyi, bir kavramı ya da bir varlığı başka bir varlık ya da
nesneyle somutlaştırarak anlatmadır. Mecaz, istiare ve teşhis sanatları
alegorinin temelini oluşturur. Bir yapıtta alegoriye sınırlı olarak
başvurulabileceği gibi yapıtın bütünü de alegorik olabilir.”21
Risâletü’n-Nushiyye’ye bu açıdan baktığımızda eserde ele alınan
konuların önemli bir kısmının alegorik ya da temsilî bir anlatımla
okuyucuya sunulduğu görülür. Ancak, yukarıda yaptığımız
açıklamadan da anlaşılacağı üzere alegori, eserin tamamına hâkim
değildir. Esere konu olan tüm soyut kavramlar, birer hikâye
kahramanı olarak karşımıza çıkmaz. Söz gelimi Kutadgu Bilig, Hârnâme
ya da Hüsn ü Aşk’ta gördüğümüz gibi eserin tamamında soyut
kavramların kişileştirilip birer hikâye kahramanı olarak belirli bir olay
örgüsü etrafında toplandığını söyleyemeyiz. Fakat onlarca beyit tutan

20 Mustafa Tatçı, age., s. 95-98.
21 Atilla Özkırımlı, Açıklamalı Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Altın Kitaplar
Yay., Đstanbul, 1991, s.12.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 499
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
ve eserin tüm bölümlerinde rastladığımız temsilî anlatımı, sınırlı
olarak kullanılmış teşhis ve intaka dayalı somutlaştırmalardan ibaret
görmek tartışmaya açık bir görüştür.22 Oysa Risâletü’n-Nushiyye’de
bir olay örgüsü bulunmamakla birlikte eser, belirli bir plana göre
yazılmıştır.
Bilindiği üzere Risâletü’n-Nushiyye’nin başında on üç
beyitlik manzum bir bölüme yer verilir. Bu bölüm esere giriş
mahiyetindedir. Yunus, kısaca kozmolojiye değindikten sonra dört
unsur (anasır-ı erba‘a)dan ve dört unsurun Âdem’e kazandırdığı
sıfatlardan bahseder. Toprakla dört sıfat, su ile dört hâl, havayla dört
heves, ateşle ise dört tat gelmiştir. Şair daha sonra söz konusu on altı
unsurun açılımını yapar. Örneğin toprakla sabır, iyi huy, tevekkül ve
mekremet; od (ateş)la ise şehvet, kibr, tama‘ ve hased birlikte
gelmiştir. Bu arada canla birlikte izzet, vahdet, hayâ ve âdâb-ı hâlin
geldiği belirtilir. On üç beyitlik manzum bölümü kısa bir mensur
bölüm takip eder. Şair bu bölümde tasavvufî açıdan akıl ve imana dair
bilgiler verir. Ayrıca sözü yeniden dört unsura ve cana getirir.
Bunların Allah’ın hangi sıfatlarından tecelli ettiğini belirtir. Yunus,
dört unsur ve canı, emrinde askerler ve binbaşılar bulunan birer
komutan olarak sembolize eder. Örneğin mekânı cehennem olan ateş
ve yel ile gelen dokuz kişinin her biri binbaşıdır ve görevleri insanı
cehenneme çekmektir. Toprak ve su ile gelen on üç kişi de binbaşıdır
ve görevleri cennete yöneltmektir. Yunus, toprak ve su ile gelenlerin
cennette, ateş ve yel ile gelenlerin cehennemde, can ile gelenlerinse
Tanrı huzurunda kalacaklarını söyler. Şair, bu bölümün sonunda

22 Eserdeki temsilî anlatımla ilgili olarak Umay Günay, “Şair, nefsin
arzularının insanı ne hale getirebileceğini ve bunlardan nasıl kurtulmak gerektiğini,
çeşitli kişileştirmelerle alegorik bir tarzda ele alır.” görüşüne yer vermiştir.
Ancak, alegorinin esrin tamamına yayılmamasından dolayı olacak, daha sonra
“Şâir, insan gönlünü büyük bir ülkeye benzeterek, burayı ele geçirmeye çalışan
tamâ-kanat, tekebbür-tevâzu… gibi soyut kavramlar arasındaki mücadeleyi, diğer
tasavvufî eserlerde de sık sık rastlandığı üzere, teşhis ve intak sanatlarıyla
somutlaştırılarak anlatmaya çalışmıştır.” ve “Bu yapıya göre Risâletü’nNushiyye’yi
gönül ülkesinde, yukarıdaki şahıslar arasında geçen olayları anlatan
alegorik bir tahkiyeli eser saymak mümkün müdür? Yunus’un mesnevisinde,
tahkiyeye dayanan bölümler, bizzat nasihat tarzındaki didaktik kısımlara göre fazla
bir yer tutmamaktadır. Zaman zaman belirli soyut kavramlar, halkın zihninde
canlandırılabilmek için somutlaştırılarak anlatılmaya çalışılmışsa da; eserin
büyük bir bölümünü nasihat tarzındaki veciz sözlerle dolu kısımlar kaplamıştır. Bu
sebeple eseri, dinî-tasavvufî öğütleri ihtiva eden bir nasihat-nâme olarak kabul
etmek gerekir.” “… onun eserlerinde, duygu ve düşünce sanata esir değil; sanat
düşünceye esirdir. Risâletü’n-Nushiyye’de edebî sanatların birkaç teşbih, teşhis,
telmihten öteye gitmemesinin bir sebebi de budur. Fakat Yunus, üslûbuyla
şiirlerindeki fikrin kuruluğunu yenebilen nadir şahsiyetlerden biridir.” sözlerine
yer verir. (Umay Günay, va., Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Akçağ Yay.,
Ankara 2004, s. 67, 73, 74, 93.)
500 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
okuyucuya seslenerek hangi bölükten olduklarını sorar. “Akıl ve iman
makamlarının şerh edildiği bu bölüm… esasen baştan sona bütün
manzumenin özeti”23dir. Mensur bölümde anlatılanlar, manzum
bölümlerde anlatılacak olan konuların çerçevesini çizer. Diğer bir
deyişle “bu bölüm, büyük ölçüde daha sonra anlatılacaklara bir zemin
görevini görmektedir.”24 Bu da şairin mesneviyi kaleme alırken daha
işin başında bir kompozisyon fikriyle yola çıktığını gösterir. Nitekim
şairin “dâstân” adını verdiği manzum altı bölümde ilk on üç beyit ve
özellikle mensur bölümde bahsi geçen dört unsur ve canın beraberinde
getirdikleri “sabır, kibir, tama‘, hased” gibi konular anlatılır. Eserin
çeşitli bölümlere ayrılması da şairin eserini belirli bir plan dâhilinde
yazdığını gösterir. Bu açıklamaların ışığında eserde genel bir
kompozisyon bulunduğunu söyleyebiliriz.
Temsilî anlatımın esere dağılımı açısından bakıldığında ise
tam bir kompozisyondan söz edemeyiz. Daha önce sözünü ettiğimiz
üzere eserde tam bir olay örgüsü yoktur. Ancak, eserde yer alan birçok
bölüm, müstakil olarak basit kurgulu küçük hikâyeler içerir. Kaldı ki
eserin başından itibaren farklı bölümlerde “padişah”-“gönül ülkesi”25
teşbih ve istiareleri etrafında zayıf da olsa bir bağ kurulmuştur.26
Eserde yer alan küçük alegorik hikâyeler, dağınık da olsa aynı denizde
yüzen gemiler gibidir. Aşağıda yer alan beyitlerde Allah karşılığı
olarak “padişâh, şâh”, gönül yerine ise “cihân, mülk” sözcükleri
kullanılarak daha eserin başlarında okuyucu, söz konusu istiare ve
benzetmelerin çağrıştırdığı diğer benzetme ve mecazlara hazırlanmaya
çalışılır. Ancak burada tam bir istiareden söz etmek mümkün değildir.
Zira şair, kimi zaman gönül bahsine yer vermeden “mülk” istiaresini
kullanırken kimi zaman da “gönül cihânı” diyerek teşbihle yetinir:

23 Mustafa Tatçı, Risâletü’n-Nushiyye, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1991,
s. 8.
24 Umay Günay, va., Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Akçağ Yay., Ankara
2004, s. 67.
25 bk. 23. dipnot.
26 Nitekim Osman Horata’nın eser için isabetli bir şekilde “senaryo”
sözcüğünü seçmesi anlamlıdır: “Tasavvuf gibi oldukça soyut ve derûnî yaşayışı ifade
eden bir hayat tarzını özümsemiş, özümsediklerini fevkalade bir üslûp içinde
somutlaştırarak her seviyedeki insanın anlayıp öğrenebileceği tarzda Risâletü’nNushiyye’de
senaryo halinde okuyucularına sunmuştur.” bk. Umay Günay, va.,
Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Akçağ Yay., Ankara 2004, s. 45.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 501
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Pâdişâhun hikmeti gör neyledi
Od u su toprag u yile söyledi (b.1) 27
Sûrete cân girmeğe fermân olur
Pâdişâh emri ana dermân olur (b.6)
Çü şâhun hikmeti akdemden idi
Bu birkaç söze şerh Âdem’den geldi (b.15)
Azîm cihân durur gönül cihânı
Seni izler-isen bulasın anı (b.17)
Haber viriserem nefsün elinden
Ümîdün varısa gidesin andan (b.18)
Đki sultân durur sana havâle
Diler her birisi kim mülki ala (b.19)
Padişah ve ülke gibi çağrışım imkânı geniş bir metaforla
başlayan eserde okuyucu, hemen her bölümde karşısına çıkacak olan
konuyla ilgili farklı istiarelere hazır durumdadır. Eserde ülkeye
saldıran ve onlara direnen askerlerden bahsedilecektir. Zaten
hikâyeler, gönül ülkesine saldıran ve ülkeyi koruyan iki karşıt gücün
çatışması üzerine kurulmuştur:
Biri Rahmânîdür cân hazretinden
Biri şeytânîdür garez yatından
Gör imdi kim seni kime tarsın
Kime kapu açup kime yaparsın

27 Beyitler için sırayla bk. Mustafa Tatçı, Yunus Emre Külliyâtı Risâletü’nNushiyye
Tenkitli Metin, s. 33-38.
502 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
On üç bin er durur Rahmânî leşker
Yenilmez kimseye kamusu key er
Tokuz ‘âlem durur nefs haşerâtı
Müdâm eyerlidür bunların atı
Nişânları bu kim yüzleri kara
Bu nefrîn ü şikâyet kanda vara
***
Tekebbürdür nefis sultânı bilmez
Anunçün sipâhî dirlik dirilmez
Key arı cân gerek şâh hazretinde
Irılmadın dura sultân katında
Kadîmden nefs durur sultâna âsî
Bir urgandur hemân anun bahâsı
Bu nefs oglanları tokuz kişidür
Müdâm küfr ü nifâk anun işidür
Ulu oglı tama‘ ögüt işitmez
Cihân mülki anun olursa yitmez
Bin er tonlu tururlar tapusında
Esîr itmiş cihânı kapusında
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 503
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Sever dünyâyı çün oldur imânı
Susuzdur dünyâya konmaz revânı (b.20-33)28
Eserdeki yer yer alegoriye yaklaşan temsilî anlatım,
yukarıdaki gibi kişileştirmelerle sınırlı değildir. Şair eserin farklı
bölümlerinde kurmaca küçük vakalarla söz konusu metaforu
genişletir. Bu noktada eser teşbihten ve teşhisten istiareye;
istiaredense temsilî anlatıma (hatta kısmen alegoriye) yükselir.
Aşağıdaki bölümde tama‘ askerlerinin, aklın emriyle gelen kanaat
askerleri tarafından bertaraf edilişi temsilî bir şekilde anlatılır. Dikkat
edilirse şair, eserde tama‘, akıl ve kanaati kişileştirmeyle sınırlı
kalmamış, -basit bir vakaya dayansa da- onları kurmaca bir hikâyenin
kahramanları konumuna yükseltmiştir:
Key erenler durur zindânı bekler
Bahâdurlar demür yürekli erler
Bin er donlu durur tama‘ çerisi
Mübârizdür bahadur her birisi
Ele gireni zindâna ururlar
Ayağına da demür buyururlar
Sual itdüm bulara ne kişisiz
Ulunuz kim durur kimün işisiz
Didiler kamusı nefs kullarıdur
Kamusından tama‘ ulularıdur
Tama‘dârun yiri Tamu’da olur
Kaçan Tamud’olan âsûde olur
***

28 Mustafa Tatçı, age., s. 38, 40.
504 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Bilemedüm beni aldadı tutdı
Bugün yarın diyü ömrümi utdı
Birin birin ‘akıl sözin işitdi
Tefekkür eyledi kendüye gitdi

Girü geldi ‘akıl ögütler anı
Bize gelenlerün kurtuldı cânı
Bize geldünise endîşe yime
Ne kılam diyübeni gussa yime
Kanâ‘at fakrıla uş gele şimdi
Bakadur düşmene gör n’ide şimdi

Çagırdı muştucı geldi kanâ‘at
Harîr tonlar giyer biner burâg at
‘Alemleri yaşıl bulundı çıkdı
Kimesne eslemez yavlak ınıkdı
Çavuşlar yögşürür sağda vü solda
Gırîv ü zemzemedür değme yolda
Anı görür kaçar nefs haşerâtı
Görür indi nitedür Hâlik sıfatı

Sınıkdı cümlesi girü kayıkmaz
Döker oglın kızın kimseye bakmaz
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 505
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Bunaldı cümlesi turmadı kaçar
Kılıç lâzım degül iş oldı nâ-çâr
Kılıcı kanlular cümlesi gâzî
Uçar kuşa yiter atları tâzî
Uruban yir yir alurlardı cânı
Kimün başı gider kimün de kanı
Tama‘dan kurtarurlar il ü şehri
Sıdılar leşkerin cebrî vü kahrî
Đderler hây u hû nefrîn ü efgân
Muhâldür kimse andan kurtara cân
Sıyup çerisin iline akarlar
Kovup oglın kızın şehri yakarlar
Gazâdan geldi şeh tahtın oturdı
Sipâhîler kamu tapuya turdı
Kamu şehr ü kamu il râhat oldı
Nereye vardısa pür-ni‘met oldı (b.46-70)29
Risâletü’n-Nushiyye’nin ikinci bölümü olan “Dâstân-ı Kibr”,
şairin bir önceki bölümde anlattığı temsilî hikâyenin devamı
niteliğindedir. “Dâstân-ı Rûh u ‘Akl” başlıklı bölümde hikâye, genel
olarak tama‘ askerlerinin yenilip kanaatin tahta oturmasıyla son
bulmuştu. Bu bölüm de kanaatin tahta oturmasıyla başlar. Şehirden
kovulan haramiler dağ başlarını, yolları mesken tutmuştur. Kibir

29 Mustafa Tatçı, age., s. 41-46.
506 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
denen bu haramilerin yol güvenliğini tehlikeye atması ihtimaline
karşı, aklın haber göndermesi üzerine gelen aşaklık (tevazu‘) askerleri
vilâyeti haramîlerden temizlerler. Bu temsilî hikâye bir önceki
bölümdeki hikâyeye nazaran çok dağınıktır. Hikâye çok defa mevize
niteliğindeki sözlerle sekteye uğrasa da eserin iki farklı bölümünü
birbirine bağlayarak kısmî bir kompozisyon oluşturması bakımından
önem arz eder. Şairin kendini yüksekte görmenin ifadesi olan kibirle,
dağ başlarında yaşayan eşkıyalar arasında kurduğu bağlantı dikkat
çekicidir:
Kanâ‘at geld’oturdı tahtı aldı
Harâmîler hemân yollarda kaldı

Tururlar tag başında yol ururlar
Komazlar yolcıyı yolda tururlar
Akıl dir câsusa yort imdi girü
Kanâ‘ata haber benden degirü
Kanâ‘at hoş otursun taht anundur
‘Atâ-yı devlet ile baht anundur
Niçe tura harâmî tag başında
Girür bir gün ele yol savaşında
Kibir dirler anı bilürler anı
Đmânsuz kalısar ol ‘âsî cânı
Özinden özge kimseyi begenmez
Yüce yirde durur aşaga inmez (b.86-92)30


30 Mustafa Tatçı, age., s. 48-49.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 507
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Sözin düketmedin alçaklık irdi
Kibir gördi anı tîz girü döndi
Kılıç tartup anı gelür yir alçagından
Kibir gördi anı kaçar tagından
Tag u yazı kamu gulgule toldı
Kime Cennet kime ‘arasat oldı
Çün alçaklık irişdi kibr erine
Bakadur bir kişiyi bin görine
Tekebbür ‘âsîdür işe sataşdı
Tutup tag başını kışa sataşdı (b.153-157)31

Aşaklıkla kanâ‘at hoş yâr oldı
Ne kim isterisen anda var oldı
Çü ma‘mûr oldı şehr ile vilâyet
Şâd oldı dostumuz düşmânumuz mât
Câsus ‘akla varup haber iletdi
Görün alçaklığı kim kibre n’itdi
Ne assı eyledi gör ahî kibri
Diri kurtulmadı bin erden biri

31 Mustafa Tatçı, age., s. 59.
508 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Đşitdi ‘akl anı katı sevindi
Beşâret eyledi tîz tahta bindi
Şükür kıldı Hak’a o devlet ıssı
Đrürürdi devlete ‘akl bilüsi (b.174-179)32


“Dâstân-ı Buşu Ya‘ni Gazâb” başlıklı üçüncü bölüm ise
“uğru” (hırsız) metaforu üzerine kurulmuştur. Söz konusu bölümde
kişileştirilen buşu (gazap), karşımıza hırsız olarak çıkar. Şairin hırsız
benzetmesi yaptığı kısımlarda gazaptan hiç söz etmemesi, temsilî
anlatımı alegoriye yaklaştırır:
Kaçan gele diyü dost hâzır olgıl
Sarâyuna senün sen kâdir olgıl
Olup hod-bîn oturma döşeginde
Müdâmî kâyım olgıl işiginde
Gâfil olma evüne ugrı gele
Katı uyurısan dîvârı dele
Ev ıssı uykuda ugrı kıvanur
Tutar ta‘cîl işin uyana sanur
Niçe geldiyise uyanmadı ol
Yakîn bildi kolayınca turur yol
Dahı her kim gelür bildügin işler
Kiminde oturur kiminde kışlar

32 Mustafa Tatçı, age., s. 62-63.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 509
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Ev ıssuz olıcak ugrı gelince
Girür çıkar bahınmaz kolayınca
Evüni kandayıdun ugrı aldı
Yir içer oturur ev anun oldı
Olursın taşra sen ol içerü hoş
Yakındur iş ucı uş göresin uş (b.223-231)33

Şair, “hırsız” metaforundan hareketle aynı bölümde zâhirbâtın
konusunu da el alır. Bu beyitlerde kabuktan ziyade özün önemi,
“destâr-zünnâr” tezadından yararlanılarak vurgulanır. Şair, bunun için
“bâtın evi” benzetmesinden yararlanır ki bu durum, temsilî teşbih
yoluyla ilgili bölümdeki temsilî anlatıma katkı sağlar:
Bu zerk ile bezedün taş divârın
Ki aldı mekr eli içerü şârun
Taşun seccâde vü tesbîh ü destâr
Đçün murdâr u cân bilinde zünnâr
Bezedün taş yüzüni içi harâb
Bunı kimse beğenmez niçe esbâb
Bu vech ile niçesi olısar hâl
Ki hîç eyü ‘amel yok toludur kâl
Geçürmezler senün bu taş ta‘atün
Arı olmazısa gizlü sıfatın


33 Mustafa Tatçı, age., s. 70-71.
510 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Çü bâtın evini pes ugrı aldı
Bu zâhir ‘amelün de taşra kaldı (b. 237-242)34
Yunus Emre söz konusu bölümde buşu ile sabr arasındaki
mücadeleyi de temsilî bir hikâyeyle anlatır. Bu bölümde, dirlik
düzenlik kalmadığını, haydutların gizlenip yolu tutuğunu casus
marifetiyle öğrenen akıl, çavuşa askerleri toplamasını emreder ve
sabrı öfkenin üzerine gönderir. Bu hikâyede buşu, akıl ve sabır, teşhis
ve istiare sanatları vasıtasıyla kişileştirilir. Burada dikkat edilmesi
gereken husus, benzetme öğelerinden benzetilenin belirtilmeden, söz
konusu soyut kavramların kişileştirilerek küçük kurmaca bir hikâye
etrafında toplanmasıdır:
Ki bunca dürlü mühmel sarâyda
Gele bize diyü dostı kim ayda
Niçün geçmez ‘aceb yol bu aradan
Buşu aldı yolı bil her yanadan
Delim zamân durur buşu yol almış
Kimesn’izlemeyüp gizlenü kalmış
‘Akıl câsûslara söyler dîvânda
Yürün bulun düzenlik safı kanda
Didi câsûs düzenlik hâlın ana
Buşudan dagılupdur degme yana
Çü câsûs bu sözi ‘akla irürdi
Niçe kim varıdı haber degürdi

34 Mustafa Tatçı, age., s. 72-73.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 511
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Çü hîç söz kalmadı ulaşdı ‘akla
Buşuyı dutmaga iş düşdi ‘akla
‘Akıl fikreyleyüp söyledi haber
Buyurdı çavuşa cem‘ oldı leşker
Divânda söylenür bunca dün ü gün
Şikâyet buşudandur sözde her gün
Kanı sabır buşu gelince olmış
Düzenlikle safâ andak yoyulmış
Ayıdur sabr kim tîz tutsun anı
Harâb itdi ili anun ziyânı
Çıka geldi sabır ana olok-dem
Sanasın buşuya Đbrâhîm Edhem
Görilmez oldı ol izi belürmez
Niçe izi ki hîç tozı belürmez
Bu kez gördüm düzenlik ü safâ hoş
Oturup ‘ıyş iderler nûş ola nûş (b. 266-279)35
Risâletü’n-Nushiyye’de bu türden temsilî anlatıma dayalı
bölümlere sıklıkla yer verilir. Daha önce belirttiğimiz üzere bu
beyitler bazen vaaz niteliğindeki didaktik beyitlerle kesintiye uğrayan
dağınık birkaç beyitten oluşabildiği gibi bazen de onlarca beyitte
kesintisiz olarak sürdürülür. Temsilî anlatımın kimi zaman da
bölümün tamamına hâkim olduğunu görürüz. Temsilî anlatım eserde

35 Mustafa Tatçı, age., s. 77-79.
512 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi temsilî teşbih
olarak nitelendirebileceğimiz bölümlerdir. Bu bölümlerde şair
benzeyen ve benzetilen öğelerinin her ikisine bir olay örgüsü
dâhilinde yer verir. Bu türden bölümleri eserin genelinde dağınık veya
bir arada görmek mümkündür. Diğer temsilî anlatım tarzı ise temsilî
istiareye dayalıdır. Bu tür anlatımda yalnızca kendisine benzetilen
öğesinden yararlanılarak kişileştirilen soyut kavramlar, bir olay örgüsü
etrafında toplanır. Söz konusu bölümler eseri alegoriye yaklaştırır.
Yunus Emre, Risâletü’n-Nushiyye’de temsilî anlatımın
imkânlarıyla birlikte tahkiyeye dayalı eserlerin anlatım olanaklarından
biri olan konuşturmadan da yararlanır. Teşhis sanatına sıklıkla yer
verilen eserde nasıl ki teşhis sanatı, beyit düzeyinde kalmayıp
kişileştirme yoluyla temsilî anlatıma hatta alegoriye yaklaşıyorsa;
intak sanatı da eserin belirli bölümlerine yayılmak suretiyle diyalog ve
monolog seviyesine yükselir. Mesnevide yer alan irili ufaklı
hikâyelerde kişileştirilen soyut kavramlar, diyaloglar yoluyla
hâdiselere yön verir. Temsilî anlatım diyaloglarla süslenerek eserin
üslûbunu olumlu yönde etkiler. Böylece anlatım okuyucu için zevkli
ve akıcı olurken; diyaloglarda dilin tabiî olarak sadeleşip konuşma
diline yaklaşması sonucu eser daha anlaşılır bir hal alır.
Risâletü’n-Nushiyye’de yer alan küçük hikâyelerin tamamına
yakını diyaloglar üzerine kurulmuştur. Kahramanlar ister insan olsun
ister akıl, gazap gibi soyut varlıklar olsun uzun diyaloglar yoluyla
eserde yer bulurlar. Örneğin “Dâstân-ı Buhl u Hased” başlıklı
bölümde şair, insanla akıl arasındaki diyaloga yer verir. Söz konusu
bölümde cimriliğe kapılmış bir adam, bu durumdan kurtulmak için
aklın huzuruna çıkar. Akla düştüğü durumu anlatan adam, onun
nasihatlerini dinleyerek bütün malını dağıtır. Yunus Emre, diyaloglara
yer verilirken bir anlatıcı sıfatıyla devreye girerek “Gör imdi ‘akl ana
ne deyiser” gibi ifadelerden yararlanarak kişilere adeta mikrofon
uzatarak söz verir:
Diler kim buhl elinden kurtıla ol
‘Iyân ola ana Hak’dan yana yol
Gelüp ‘akl önine yüz yire urdı
Eser itmişdi ana buhlun odı

Çü âgâz itdi kim sözini diye
Kulak dutdı ‘akıl o keleciye
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 513
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Öküşdür ma‘siyet endîşe dâyim
Dilerem buhlden ben kurtılayum
‘Ömür geçdi dirîgâ giç uyandum
Bu dünyâ bana bâkî kala sandum
Dilerem kim bana feryâd iresin
Bu güç görmiş kişiye dâd viresin
Gör imdi ‘akl ana ne deyiser
Bize gelen hasedden el yuyısar
‘Akıl bir kişidür Allah’a bakar
Uyarsan ‘akla uy ol buhlı yakar
Anun Hazretdedür hâcâtı makbûl
Olur makbûl ana her kim ola kul
‘Akıl aydur gele bir gözlerün aç
Sahâvet kandayısa ol yana kaç
Elün ala sahâvet gide bile
Göresin Hak yolın hoş tertîb ile
Tamâm oldı çü söz sahâvet irdi
Hasenât yüzinden nikâbı gitdi
514 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Olok-dem cümle mâlın yagmalatdı
Bu dünyâ cîfesin ardına atdı (b. 411-423)36

Risâletü’n-Nushiyye’de yer alan bazı diyalogların bir özelliği
de iç içe geçmiş diyaloglardan oluşmasıdır. Eserdeki kişiler
muhataplarına başlarından geçen bir hâdiseyi anlatırken diyaloglardan
yararlandıkları için diyalog içinde diyaloga yer verilmiş olur. Bu da
söz konusu küçük hikâyelere çerçeve hikâye hususiyeti kazandırır.
Örneğin “Dâstân-ı Rûh u ‘Akl” başlıklı bölümde şair, -bir önceki
hikâyeye benzer şekilde- tama‘a düşmüş bir adamla aklın diyaloguna
yer verilir. Benzi sararmış bir zat gelip aklın huzuruna çıkar, derdini
anlatıp derman bulmak ister. Bu temsilî hikâyede ise adam akılla
konuşurken tama‘ askerleriyle olan diyaloglarına da yer verilir. Bu
noktada akıl hikâye kişisi olmaktan çıkıp anlatıcı konumuna yükselir.
Aşağıda söz konusu diyaloglar arası geçiş beyitlerine yer verilmiştir.
Đtalik olarak yazılan beyitler tama‘ askerleriyle hikâye kişisi arasında
geçen diyalogdur. Aklın ağzından aktarılan bu konuşmalar, diyalog
içinde diyaloga işaret etmektedir:
Görem bir şahıs gelür benzi sararmış
Dutulmış dili ‘aklı yavı varmış
Gelüp ‘aklun öninde tapu kıldı
Hak’a şükr eyledi çün anı buldı
Eger ‘âkil isen bir beni görgil
Varısa derdüme dermânı virgil
***
Bin er tonlu durur tama‘ çerisi
Mübârizdür bahadur her birisi
***
Su’âl itdüm bulara ne kişisiz
Ulunuz kim durur kimün işisiz


36 Mustafa Tatçı, age., s. 101-103.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 515
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Didiler kamusı nefs kullarıdur
Kamusından tama‘ ulularıdur
***
Bilemedüm beni aldadı tutdı
Bugün yarın diyü ‘ömrümi utdı
Birin birin ‘akıl sözin işitdi
Tefekkür eyledi kendüye gitdi
Girü geldi ‘akıl öğütler anı
Bize gelenlerün kurtuldı cânı (b. 39-55)37
Risâletü’n-Nushiyye’de yer alan kurmaca hikâyelerin hemen
hepsinde diyaloglara yer verildiğini görürüz. Bu durum anlatıcının
üslûbunu da etkiler. Yunus Emre mesnevisinde genellikle okuyucuya
seslenir. Bu nedenle eser genel olarak sohbet, konuşma üslûbu
tarzında gelişir. Daha eserin başlangıcındaki mensur bölümün sonunda
şair, “Đmdi bilgil ki kangı bölükdensin? Kangısınun sözin tutarsan
anun bölügündensin.” sözleriyle okuyucuya seslenir. Nitekim eserde
yer alan bölümlerin istisnasız tamamı okuyucuya seslenişle başlar. Bu
nedenle anlatıcı, eserde belirgin bir şekilde göz önündedir. Bu anlatım
tarzı, eseri halk anlatılarına yaklaştırırken eserdeki sohbet havası
sayesinde okuyucuyu esere dâhil eder. Yunus’un kullandığı anlatıcı,
nasihatlerini âdeta karşısındaki bir dinleyici kitlesine aktarır. Aşağıda
yer alan beyitler, eserde yer alan bölümlerin ilk beyitleridir38:
Gel imdi dinle sözü şerh ideyin
Birin birin anı sana diyeyin (b.14)
Eger dinler isen haber vereyin
Akıl câsûsı ne dir göstereyin (b. 85)


37 Mustafa Tatçı, age., s. 40-43.
38 Söz konusu beyitler için sırasıyla bk. Mustafa Tatçı, age., s. 37, 48, 64, 80,
86, 109.
516 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Gel imdi aydayın buşu haberin
Birin birin sana gönülde varın (b. 186)
Sabır ahvâlini dinle diyeyin
Sabırçün cümle ‘âlem virdi mâlın (b. 284)
Eger dinlerisen diyem nasîhat
Hasedle hıkddan sakın be-gâyet (b. 319)
Gel imdi aydayın birkaç nasîhat
Bu ‘akl-ı cüz‘iden sana eyü baht (b. 471)
Eserde şair-anlatıcının varlığı, yalnızca bölümlerin ilk
beyitleriyle sınırlı kalmaz. Yunus Emre, eserin hemen her
bölümündeki ara hikâye ve diyalogların arasına girerek varlığını
gösterir. Özellikle eserde yer alan diyaloglarda anlatıcı bariz bir
şekilde okuyucuya seslenerek dikkat çekmeye gayret eder. Örneğin
“Dâstân-ı Kibr” başlıklı bölümde şair, kibre dair nasihatlerde
bulunduktan sonra okuyucuya seslenerek akıldan yardım istemesini
söyler. Şair, akıldan bahsettikten sonra sözü akla bırakır. Daha sonra
tevazu ve kibir arasındaki savaştan bahsedilir. Söz konusu bahislerin
tamamında şair-anlatıcı araya girerek okuyucuya seslenir:
Yüri imdi meded iste ‘akıldan
Esîr olmış kişisin bunca yıldan (b. 146) 39
Đşit imdi ‘akıl bir ne dir ana
Ki alçaklık durur meded cânuna (b.152)
Ne assı eyledi gör ahî kibri
Diri kurtulmadı bin erden biri (b. 177)
Şair-anlatıcı hikâyelerin ve bölümlerin sonunda da
okuyucuya seslenerek nasihatlerde bulunur. Bu sesleniş bazen bizzat

39 Söz konusu beyitler için sırasıyla bk. Mustafa Tatçı, age., s. 58, 58, 63.
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 517
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
şairin kendisine yönelik de olabilir. Risâletü’n-Nushiyye’deki tüm
bölümlerin son kısımlarında şair kendisine seslenir. “Dâstân” adını
alan söz konusu bölümlerde şairin bölüm sonlarında mahlasına yer
vermesi, eserin halk edebiyatındaki destan türüne yaklaşmasına neden
olur. Ancak şair bir beyitte mahlasına yer vermekle sınırlı kalmaz,
genellikle mahlas beytinden sonra seslenişini sürdürür. “Dâstân-ı Rûh
u Akl” bölümünün sondan üçüncü beytinde, “Dâstân-ı Kibr”
bölümünün sondan dördüncü beytinde, “Dâstân-ı Buşu Ya‘ni Gazâb”
bölümünün son beytinde, “Dâstân-ı Sabr” bölümünün sondan beşinci
beytinde, “Dâstân-ı Buhl u Hased” bölümünün sondan altıncı beytinde
kendisine seslenir40:
Yûnus cümle sözün sana ferîde
Çün iş sana düşüpdür kim iş ide (b.82)
Yûnus alçaklıgı yavlak begendün
Anuniçün bu ‘ışk yirine kondun (b. 182)
Yûnus sabrla olur işün müyesser
Bulursın sabr ile bir mülk-i diger (b. 283)
Yûnus sen sâdıksan gir sabıra
Katı sâbir gerek sabrıla tura (b. 314)
Yûnus sahîlıga girdünise berk
Gör imdi yola ne itmek gerek terk (b. 465)
Yalnızca eserin son bölümü olan “Dâstân-ı Gaybet ü
Bühtân” başlıklı bölümün sondan sekizinci beytinde şair, mahlasına
yer verse de kendisine seslenmez:
Söze târîh yidi yüz yidiydi
Yûnus cânı bu yolda fidi-y-idi (b. 593)

40 Söz konusu beyitler için sırasıyla bk. Mustafa Tatçı, age., s. 48, 63, 79, 85,
108, 127.
518 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Risâletü’n-Nushiyye’deki diyaloglarla ilgili bahiste
belirttiğimiz üzere insanlar ve kişileştirilen akıl, öfke gibi soyut
kavramlar konuşturulmak suretiyle anlatıcı konumuna yükselirler. Bu
durum eserde anlatıcı çeşitliliği sağlar. Şair bir yandan kendisi
nasihatlerde bulunurken diğer yandan da kurmaca hikâyeler yoluyla
hikâye kahramanlarının dilinden nasihatlerde bulunur. Bunlar içinde
en ilgi çekici olanı “Dâstân-ı Buşu Ya‘ni Gazâb” başlıklı bölümde yer
alan monologdur. Söz konusu bölümde şair, diğer bölümlerde
örneğine rastlamadığımız ilginç bir teknikle buşuyu kendi dilinden
tanıtır. Esasen diğer bölümlerde de kişileştirilen soyut kavramlar
diyaloglar vasıtasıyla konuşturulmuştur. Ancak, bu bölümde şair,
buşunun kendini anlattığı bir monologa yer verir. Söz konusu objektif
konuşma, okuyucunun öfke hakkında fikir sahibi olmasını sağlarken
bizzat öfkenin övünürken -“şecaat arz ederken merd-i Kıbtî sirkatin
söyler” dizesindeki gibi- aslında kendini yermesi, hem inandırıcılığı
artırır hem de anlatıma renk katar. Şair-anlatıcı ilk beyitten sonra sözü
buşuya bırakır:
Gel imdi aydayın buşu haberin
Birin birin sana gönülde varın
Ol aydur ben kamudan ferdâneyem
Pes hüner içinde ben bir dâneyem
Benüm ileyüme kim katlanısar
Kim hışmumdan deniz oda yanısar
Nereye kim varam başlar kesilür
Kimi buşarısam olok-dem ölür
Kim ola bencileyin câna kıyar
Meger kim ben olam merdâna kıyar
Yaradılmış bana karşu turamaz
Benümle bir nefes hem-dem olamaz
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 519
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Benüm hünerüme kim birikiser
Ya hod ecel evine kim giriser
Felek benüm işüm başarımaya
Melek benüm yolumı varımaya
Gözüme yüz bin er zerre görinmez
Hezâr arslan bana berre görünmez
Buşu dirler bana benem bahadır
Düzenlik bozmaga her yirde hâzır
Nereye kim varam ot bitmez anda
Çü nakt oldı kime derd yitmez anda (b.186-196)41
Nitekim monologun ilerleyen safhalarında buşu da kendisine
zarar verdiğini ifade etmekten geri durmaz. Öfkesinden kendinin bile
korktuğunu, kılıcının yalnızca başkalarına değil, kendisine de
yöneldiğini ifade ederek okuyucuyu kendi sözlerine uymaması
konusunda uyarır:
Đşidenler kaçar benüm sözümden
Ki ben de korkaram uş kendözümden
Sakın bana uyup sen gâfil olma
Benüm sözüm tutup îmânsuz ölme
Dek ayruga degül benüm kılıncum
Beni dahı tutar benüm kılıncum (b.197-199)42

41 Mustafa Tatçı, age., s. 64-66.
42 Mustafa Tatçı, age., s. 66.
520 Haluk GÖKALP
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
Sonuç olarak kaynaklarda ahlakî öğütler veren didaktik bir
mesnevi olması dışında edebî özellikleri üzerinde fazlaca durulmayan
Risâletü’n-Nushiyye’nin konusu, türü, yazıldığı dönem ve şartlar
dikkate alındığında edebî açıdan çağının çok ilerisinde bulunduğunu
söyleyebiliriz. Anadolu’da gelişen mesnevi edebiyatının ve
nasihatnâme türünün ilk Türkçe örneği olması ve didaktik bir eser
olmasına rağmen Risâletü’n-Nushiyye’de tahkiyeye dayalı eserlerde
bulan birçok anlatım tekniği başarılı olarak kullanılmıştır. Yunus
Emre, eserinde nasihatlerini bazen bir vaiz edasıyla doğrudan anlatsa
da kıssalar ve temsilî hikâyelerle eserinde tahkiyeye imkân sağlamış,
böylece halka yönelik nasihatlerinin kuru anlatımlı mevize şekline
bürünmesinin önüne geçmiştir.
Risâletü’n-Nushiyye’ye edebî değer kazandıran temsilî
anlatım ise eserde iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan
birincisi temsilî teşbih olarak nitelendirebileceğimiz bölümlerdir. Bu
bölümlerde şair benzetme öğelerinin her ikisine bir olay örgüsü
dâhilinde yer verir. Bu türden bölümleri eserin genelinde dağınık veya
bir arada görmek mümkündür. Diğer temsilî anlatım tarzı ise temsilî
istiareye dayalıdır. Bu tür anlatımda istiareden yararlanılarak
kişileştirilen soyut kavramlar bir olay örgüsü etrafında toplanır. Söz
konusu bölümler eseri alegoriye yaklaştırır. Risâletü’n-Nushiyye’de
temsilî anlatıma dayalı bölümlere sıklıkla yer verilir. Bu hikâyeler
bazen vaaz niteliğindeki didaktik beyitlerle kesintiye uğrayan dağınık
birkaç beyitten bazen kesintisiz olarak süren onlarca beyitten bazen de
tamamen bir bölümden oluşur.
Her ne kadar Yunus Emre’nin bir anlatıcı olarak sık sık
araya girerek nasihatlerini dile getirmesi eseri halk anlatılarına
yaklaştırsa da şair, farklı anlatıcılardan yararlanarak monotonluğu
kırmıştır. Yunus Emre, temsilî hikâyelerde soyut kavramları
kişileştirmekle yetinmeyip onları birer hikâye kahramanı konumuna
yükseltmiş, nasihatlerini farklı kişilerin dilinden aktararak anlatımına
renk katmıştır. Şair, söz konusu hikâyelerde kısmî kompozisyondan
başka; diyalog, monolog, anlatıcı çeşitliliği gibi anlatım tekniklerine
yer vermiştir. Böylece şair, teşhisten hikâye kişisine, intaktan diyalog
ve monologa, telmihten kıssa anlatmaya ve teşbihten istiareye
yönelmiş, divan şiirinin anlatım olanaklarını genişleterek eserinde
kullanmıştır. Şairin özellikle küçük hikâyelerde kişileştirdiği soyut
kavramları basit olay örgüleri etrafında toplamak suretiyle sağladığı
kompozisyon, eserin yer yer temsilî anlatıma hatta alegoriye
yükselmesini sağlamıştır. Böylece Yunus Emre dolaylı ve doğrudan
anlatımı dengeli bir şekilde kullanarak eserinin ne konusundan ne de
edebî özelliklerinden taviz vermiştir. Bu verilerin ışığında Risâletü’nNushiyye’yi
didaktik bir nasihatnâme olmakla birlikte çeşitli anlatım
Risâletü’n-Nushiyye’de Tahkiyevî Unsurlar 521
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/2 Winter 2009
teknikleri ve temsilî anlatımı sayesinde edebî değeri haiz tahkiyevî bir
eser olarak değerlendirmemiz gerekir.
KAYNAKÇA
AYAN Hüseyin, “Risâletü’n-Nushiyye Üzerine Düşünceler”, Yunus
Emre Sempozyumu Bildiriler, Ankara 1990.
ÇELEBĐOĞLU, Amil, Türk Edebiyatı’nda Mesnevi, Kitabevi Yay.,
Đst., 1999.
GÜNAY, Umay, Osman Horata, Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye,
Akçağ Yay., Ankara 2004.
KAPLAN, Mahmut, “Türk Edebiyatında Manzum Nasihat-nâmeler”,
Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002,
C.11, s. 792.
ÖZKIRIMLI, Atilla, Açıklamalı Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Altın
Kitaplar Yay., Đstanbul, 1991.
TATÇI, Mustafa, Risâletü’n-Nushiyye, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 1991.
TATÇI, Mustafa, Yunus Emre Divanı, Akçağ Yay., Ank., 1998.
TATÇI, Mustafa, Yunus Emre Külliyâtı Risâletü’n-Nushiyye Tenkitli
Metin, H Yayınları, Đstanbul, 2008.
ÜNVER, Đsmail, “Mesnevi”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı II), S.
415-416-417, 1986.
YENĐTERZĐ, Emine, “Anadolu Türk Edebiyatında Ahlâkî
Mesneviler”, Literatür Dergisi (Eski Türk Edebiyatı Tarihi
II), C.5, S.10, 2007, s. 436.

Konular