İRAN’DA SİNEMA VE KADIN

‘‘Sinema, herhangi bir hareketi düzenli
aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini
belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla
karanlık bir yerde, bir perde üzerinde yansıtarak
hareketi yeniden oluşturma işidir.Film
göstermeye yarayan özel bir makine ile
görüntülerin beyaz perdeye yansıtıldığı salon
veya yapıya da sinema denir.
İlk film cihazına büyülü fener (lanterne magique)
denmişti.’’1
İran’da en çok ilgi gören ve yaklaşık yetmiş
yıllık tarihi sanat dallarından biri olan sinema
hakkında yeterince malumat bulunmaması
sebebiyle çok kapsamlı olmasa da genel bir
araştırma yapıp bilgi edinmek istedim .‘İlk İranlı
film yapımcısı Mirza İbrahim Han Akkas
Başi'dir (Mirza Ebrahim Khan Akkas Bashi).
Ayrıca Kral Muzaffer Eldin Şah'ın (Mozaffar alDin
Shah) fotoğrafçısıdır. Akkas Bashi bir
kamerayı elde etti ve Temmuz 1900 'da Paris 'e
bir ziyaretten sonra şahın düzenlerinin üstüne
Avrupa'ya şahın ziyaretini filme aldı.’’2
‘‘İlk
uzun konulu film ise 1929 yılında Avans
Oganyats yönetmenliğinde ‘Mavi ve Rabi’idi.’’3
İran’da sinema hakkında bilgi edinmek
istememin bir diğer sebebi de günümüzde
kendini şiirlerle var etmiş köklü bir medeniyetin,
devrim sonrasında sanatın bir dalı olan sinemaya
yönelinmesi özellikle festivallerde İran
filmlerine olan ilgi göz ardı edilemeyecek
nitelikte olmasıdır. Çünkü ruhsal doyumunu
şiirle karşılayan,hayatla iletişimini edebi bir
dille sağlayan toplum olan İran, devrim

1
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sinema
2
http://tr.wikipedia.org -
http://www.birseyogren.com/hakkinda/cinema-of-iran/ 3
http://www.irankulturevi.com
sonrasında yaşamış olduğu zor günleri ancak
edebiyatı görüntüye yansıtarak dayanılır hale
getirmiş bunu gerçekleştirirken de acı edebiyatı
yapmaması başarılarına başarı katma sebebi
sayılabilir.Toplum olarak şiire fazlasıyla
duyulan ilgi,şiirsel bakış açısıyla beyaz perdeye
başarıyla yansıtılmasını ,sinemanın daha kolay
anlaşılır olmasını sağlıyor.
Dünya üzerinde sinema pazarını elinde tutan
Hollywood’a karşın İran’ın hatırı sayılır
festivallerde büyük ödüller kazanması göz ardı
edilemez. Gülcan Tezcan’ın Cihan Aktaş’la
Şark’ın Şiiri adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşide,
Cihan Aktaşın sözleri İran’da sinemanın
yurtdışına nasıl açıldığını açıklar niteliktedir:
‘‘1983 yılından itibaren sinema politikasını
oluşturan Farabi Enstitüsü, ilk başarılı
yapımlarıyla yurtdışına açıldı ama politik
engellerle karşılaştı. İran gibi bir ülkenin nasıl
bir sineması olabilirdi ki... Buna rağmen Farabi
festivallere film göndermekte ısrarlı davrandı.
Neticede başarılı da oldu. 1985’te Emir
Nadiri’nin Devende (Koşucu, 1985)’sinin Nantes
Film Festivali’nde büyük ödülü kazanması,
dünyada olduğu kadar İran’da da büyük bir
şaşkınlıkla karşılandı. Bu filmi takiben İran
sinemasının diğer örnekleri merak konusu oldu.
Farabi’nin çalışmaları neticesinde İran
sinemasının niteliksel gelişmesi çok geçmeden
uluslar arası festivallerin kayıtsız kalamayacağı
bir seviyeye ulaştı…’’4
Yine aynı söyleşide Cihan Aktaş’ın şu sözleri de
dikkate değerdi: ‘‘Hindistan’ın yenilikçi
sinemasının öncüsü olan yönetmen Satyacid
Ray’a göndermede bulundum. Ray’a göre, bir
süredir şaşırmayı unutan Batı insanı, Şark
sinemasının şiirselliğiyle yeniden şaşırmaya
başladı. İran sinemasını İran şiirinin bir devamı
veya tezahürü gibi görenler var. İran’ın realist
sineması, görsel şiirler üretiyor. İnsanın aklına şu
soru geliyor: Hafız’ın şiirlerinde kullandığı
semboller, sinemaya aktarılabilir mi?’’5
Sinema, İran gibi dini rejimle yönetilen bir
ülkede sanatçılara hayatın çok dışında bir
yerlerde, özgür olabilecekleri bir atmosfer
oluşturuyor.
İzlediğim filmlerde gördüğüm kadarıyla mesaj
kaygısı olmadan sinema merkezli olması
dikkatimi çekmiştir. Kimi filmlerde kamera
arkası dediğimiz görüntüler de filme dâhil

4
Gülcan TEZCAN,‘Şark’ın Şiiri Hollywood’a meydan
okuyor’’, www.dergibi.com/sinema
5
Aynı yer.
edilerek çekilmiş. Cafer Penahi'nin en başarılı
filmlerinden biri olan Ayneh (Ayna) örnek
verilebilir. Okul çıkış saatinde annesi kendisini
almaya gelmeyince küçük kız, Mina'nın eve
dönüş hikayesi başlar. Sıkıntılı bir bekleyişin
ardından evine telefon açılır fakat cevap veren
olmaz. Tahran'ın yoğun trafiğinde, tek başına
eve dönmek zorunda kalır. Öğretmeni tarafından
otobüs durağına kadar götürülen Mina tek başına
kalır ve bindiği otobüsün yanlış yere gittiğini son
durakta farkeder. Küçük kız otobüste olduğu
sırada kameraya baktığı için uyarılır, daha sonra
artık oynamayacağını söyler, buna da filmde yer
verilmişti. Bu küçücük ayrıntı seyirciyi
şaşırtmıştır.
2007 İstanbul Film Festivaline katılan Mani
Hakiki’nin yönettiği ‘Erkekler İşbaşında’
eğlendirici ve diyalogların fazlaca olduğu bir
İran filmiydi. Yine filmde diğer İran filmlerinden
farklı olarak karakterler kırsal kesim ve sıradan
insanlardan ziyade eğitimli insanlardan (dişçi,
mühendis) oluşuyordu kısaca konusundan
bahsedersek: ‘‘Dört adam yolda giderken dik
duran dev bir kaya görüp onu devirmeye karar
verir. Ama tıpkı Sisifos gibi, kaya yerinden
kımıldamaz. Abbas Kiarostami’nin bir
öyküsünden esinlenen bu incelikli ve komik,
mecazi film bu dörtlünün kürekler, elektrikli
testereler ve hatta bir eşek yardımıyla kayayı
devirme çabalarını izlerken hem cinsiyet
farklarına hem de belki siyasete dokunduruyor.
Her adam, bu duruma farklı bir tepki gösteriyor,
aralarında bolca konuşuyorlar, konu genel olarak
hayatlarına giren ve çıkan kadınlar oluyor.’’1
İran sinema filmlerinde işlenen konu çok sade ve
gündelik hayattan konular seçilmekte bu
filmlerde daha çok sıradan görünen insanlar,
insan ilişkileri, manzaralar, olaylar tam bir edebi
bütünlük içinde konu ediliyor.
İran sinemasında kullanılan dil, edebiyatla
anlatma şeklinde kullanılmaktadır. İran
sinemasında daha çok kendi kültür ögelerini
içeren ve bu kültürü batının teknolojisini
kullanıp yeniden üreterek beyaz perdeye
aktardığını görüyoruz. Bu sinemanın özellikleri
insan algılarına çekici görünme, özveri ve
gerçekçilik olarak anlatılmaktadır. İran
filmlerinde genellikle sade ve günlük hayatı
konu alınmaktadır. Diğer bir nokta, sıkıntılı
günlerden bunalan halkın, filmlerde aynı tema
yerine tamamıyle doğayı hatırlatan basit
konularla karşılaşmasıydı.

1
http://www.iksv.org/film/
İran sinemasını ilginç kılan etkilerden bir diğeri
de, Hollywood sinemasından farklı sunulmasıdır.
Hollywood sineması teknoloji ile birleşerek hızlı
olsa da İran sinemasının da bir o kadar yavaş ve
anlaşılır olmasıdır. Mani Hakiki film çıkışında
İran sinemasının yeni bir oluşum içine
girebilmesi için ‘taze kan’ gerektiğini belirtmişti.
Sürekli tekrarlanan yavaşlığı ve basitliği
farklılaştırarak kullanmak ya da Mani Hakiki
filminde olduğu gibi karakterleri her zamanki
sıradan insanlar yerine bilgili insanlardan seçmiş
olması gibi. Yönetmenin de varmak istediği
sonucun bu olduğunu gösteriyor.
İran’ın beyaz perdeye yüklediği edebi anlamı
görsel güçle birleştirmesi İran’ın sinemada aldığı
yolun festivaller sayesinde dünyaya açılan bir
kapısı haline gelmesini sağlamıştır. Günümüzde
hemen hemen tüm ülkelerin film festivallerinde
İran filmlerine rastlamak mümkün.
Konu olarak intiharı işlediği için İran’da
gösterimi yasaklanan Kirazın Tadı filmi ile
Kiarostami, 1997’de Cannes’da İran’a verilen ilk
Altın Palmiye ödülüdür. İran’daki değişimi
filmlerinde çocuk karakterler seçerek anlatmış ve
bu ödülü aldıktan sonra İran’da geniş halk
desteği almayı başararak sinemaya farklı boyut
kazandırmıştır. Kazanılan başarılarla birlikte
sinema salonları önünde oluşan uzun kuyruklar
halkın, sanata olan ilgisini gösteriyor
İran’da sinema dan önce daha dramatik sanatlar
bulunuyordu.Örneğin:
• ‘‘Khaymeshab Bazi (Kukla oyunular)
• Saye-bazi (Gölge oyunları)
• Rouhozi (Komik davranışları)
• Ta'zieh (Cenazeye ait-gibi şovun bir
formu)’’2

2
http://www.birseyogren.com/hakkinda/cinema-of-iran/
Sinemada Kadın
"Önemli olan, kadın kahramanın neyi tahrik
ettiği ya da neyi temsil ettiğidir. O, erkek
kahramanda uyandırdığı aşk ya da korkuyla ve
erkek kahramanın onun için hissettiği ilgiyle,
erkeğin davrandığı gibi davranmasına neden
olandır. Kendi başına kadının en ufak bir önemi
yoktur," der sinema kuramcısı Budd Boetticher.1
İran sinemasında günlük olaylar konu edilip,
daha anlaşılır dilde filmler yapılırken aslında göz
ardı edilmemesi gereken ve ülkede sinemayı
dirilten karakterler içerisinde kadın karakterlere
de yer verilmesi önem taşımaktadır. Sinemanın
hatrı sayılır festivallerde ödül almasının yanı sıra
kadın oyuncuların da ödüller alması sinemayı
daha da ileriye taşımaktadır.
İran’lı Kadın Oyuncular
• ‘‘Hedyeh Tehrani, Fajr Int 'tan en iyi
kadın oyuncu altı kere için Simorgh ödülü.
• Mary Apick, Moskova uluslararası film
festivaline ait 1977 'den en iyi kadın oyuncu
ödülü.
• Niki Karimi
• Mahaia Petrosian
• Shokouh Mahde-Olia
• Leila Hatami (En iyi kadın oyuncu ödülü,
Locarno uluslararası film bayrama ait ve
Montreal dünya filmi festivali (2002)
• Taraneh Allidousti (En iyi kadın oyuncu
ödülü, Locarno uluslararası film festivali ( 2002)
• Pegah Ahangarani (En iyi kadın oyuncu
ödülü, 23. Kahire uluslararası film festivali)
• Azita Hajian (En iyi kadın oyuncu için
Simorgh, 17’nci Fajr Int. Festivali)

1
Hande Öğüt, (e-mektup/arşivi)‘‘Beyaz Perdeye Yansıyan
Dişil Suret’’
http://www.radikal.com.tr 03/03/2006
• Shohreh Aghdashloo (Ol bir akademi
ödülü için aday gösterdi)
• Ladan Mostofi, 2006'da ki üçüncü
Avrasya Uluslararası Film Festivalinde en iyi
kadın oyuncu ödülü.
• 2006 'da ki, Marjane Satrapi, Cannes
Film Festivali jüri üyesi oldu. " 2
‘‘İran'ın ilk kadın starı Niki Kerimi, sinemaya
1992'de başladı ve bugüne dek 26 filmde rol aldı.
Farklı yönetmenlerle çalışan Kerimi'nin filmleri
çeşitli ödüller aldı. Cannes Film Festivali'nde en
iyi kadın oyuncu seçildi. İlkeli, fedakâr, şefkatli
ama kendi ayakları üzerinde durabilen kadın
rolleriyle iyi bir performans yakalayan Kerimi'yi
İranlı popüler sinema izleyisi çok sevdi.
Tahran'ın hemen her semtinde Kerimi'nin
posterleri ve film afişleri görmek mümkün.
'Arkadaşlarım' dediği Nuri Bilge Ceylan ve Fatih
Akın'ın sinemasından çok etkilendiğini söyleyen
Kerimi oyunculuğunun yanı sıra yapımcı ve
yönetmen olarak da popüler İran sinemasının
merkezinde.’’3
‘‘Rakhşan Beni İtimad, Tahmine Milani, Semira
Makhmelbaf ve Puran Derakhşende gibi yetişmiş
sanatçılar... 18 yaşında, Cannes Film Festivalinin
resmi bölümüne kabul edilen dünyanın en genç
yönetmeni olan Semira Makhmelbaf, İranlı
meşhur yönetmen Muhsin Makhmelbaf’ın
kızıdır.’’4
İran sinemasının önemli yönetmenlerinden
Behram Beyzayi’nin “Küçük Gariban Başu”
filminde kadın ve erkek çocuğun hikâyesi
anlatılır. Hikâye anlatılırken de kadın cinsel obje
olarak sunulmadan sadece kişilik olarak ortaya
konulması da filme farklı boyut
kazandırmaktadır.
İslamiyet’in hâkim olduğu bir ülkede kadının
sinemada yer alışına bakış tarzı ülkede devrim
niteliği taşıyabilir. Genellikle filmlerde dış
görünüşüyle teşhir edilen kadın, İran
sinemasında, yüklenen anlamın dışında kalmayı
başarmıştır. Sadece kadın kimliğiyle oynar ve
onu anlamlandırmaktadır. Ortaya konan eserde
eski ile yeni, doğu kültürü ile batı teknolojisi
birleşirken, ülkenin kültürü kadar kadın karakter
de esere estetik değer kazandırarak Farsçanın
şiirselliği sağlayan armonisi ile sinemanın
ilerlemesini sağlamaya devam edecektir.

2
http://www.birseyogren.com/hakkinda/cinema-of-iran/
3
Doğan Ertuğrul (arşivi), ‘Değişen İran ’,
http://www.radikal.com.tr/haber
4
http://www.saafonline.com

Konular