Furûğ-i Ferruhzâd’ın Bir Mektubu

Öncelikle sizleri uzun mektubumu okuyarak
yormamayı arzu ediyorum. Sözü fazla uzatmak
âdetim değildir; hatta gönül okşayıcı sözler sarf
etmeyi de bilmem. Bu yüzden söyleyeceklerimi
seremonisiz bir şekilde beyan ediyorum.
1313[1] yılı Dey ayında Tahran’da dünyaya
geldim. Şu an 20 yaşındayım. Babam ve annem
benim iyi bir tahsilimin olduğu hususunda pek
konuşmuyorlar. Hatta belki de babam benim gibi
başına buyruk ve yüzsüz bir kızı olduğu için pek
de mutlu değildir.
Bir yıldır sürekli şiir söylüyorum, ondan önce
okuyordum. Ama diyebilirim ki hayatımdaki
günlerin hepsinden daha fazla yararlı kitap
okumuşumdur ve aslında şair olmam yani şairlik
ruhunu yakalamam yalnızca üç yıldır.
Şiirde seçtiğim yol ve şiire bakışım: bana göre
şiir beni her daim rüya ve güzellikler diyarına
götürebilen bir duygu alevidir. Bir şair tüm
heyecanını, kendi bedenini ve ruhunu tutuşturup
ona yansıtmışsa o şiir güzeldir. Aslında ben her
duygunun kayıtsız şartsız açıklanmasından
yanayım. Bunun haricinde sanat kendi asıl
ruhunu meydana getiriyorsa demek oluyor ki
sanat için konuşmada bir sınır yok. Bu şekilde
düşündüğüm için şiir söylüyorum. Bir kadın
olarak bu bozuk çevrede ruhumu korumam da
çok zor; ben hayatı sanatım için istiyorum.
Benim yürüdüğüm yolun şimdiki çevrede ve
toplumda çok gürültü patırtı çıkartacağını ve
onlara çok fazla muhalif kaldığımı biliyorum
ancak nihayetinde engellerin aşılması gerektiği
inancındayım. Bir kişi bu yolu yürümek zorunda
ise ben kendimde bu gücü gördüğüm için öncü
oldum. Bana güç ve umut veren tek şey bu
ülkenin sanatçı ve aydınlarının teşviklerdir. Ben
türlü pislikler çıkartan ve sonra da ahlakı
düzeltmek hakkında ileri geri konuşan o sofu
görünümlü insanlardan nefret ediyorum. Üstelik
ben doğru eleştiriyi olgunlukla karşılarım. Aşırı
bencilliği ve kendini beğenmişliği yüzünden ve
sırf muhatabını meydandan kaçırmak için adını
lekelemek eleştiri değil. Benim hakkımda çok
konuşulduğunu biliyorum. Benim şiirlerimi çok
fazla yorumladıklarını da biliyorum. Hatta beni
kötülemek, belli biri için şiir söylediğimi
insanlara kanıtlamak için bahaneler
uydurduklarını da biliyorum ama yine de
meydandan çekilmiyorum. Şimdiye kadar
tahammül ettiğim gibi yine yenilmiyorum ve
yaşanan her şeyi soğukkanlılıkla tahlil ediyorum.
Bir süre önce ünlü dergilerin birinde şiirim ile
ilgili bir eleştiri okudum. O eleştiriye verdiğim
cevabın da aynen dergide yayınlanmasını
istedim.
Öncelikle eleştiride bulunan kişi kendi
maksadını açıkça söyleyecek kadar cesaretli
olmadığından dolambaçlı yollarla bir şeyler
söyledi. Ben bu eleştiriye gülerken aklıma şu
bilindik şiir geldi:
Şeyhin biri fahişenin birine: sarhoşsun,
Her an birinin tuzağına düşersin dedi.
Fahişe: ey şeyh sen ne dersen ben öyleyim,
Ama bakalım sen göründüğün gibi misin?
Bu türden eleştirilere kulak asmam ama şansıma
da tüm muhalefetlerim buna benzer şeylerden.
Bir kıta şiirin insanı tıpkı bir kadeh şarap gibi
kavurması gerektiği kanısındayım. Tüm uğraşımı
bu yolda veriyorum ve şiirlerimin hepsinin
okuyucu üzerinde aynı etkiyi bırakması için
çabalıyorum.
Beğendiğim şair ve yazarlar: çağdaş İranlı şairler
arasında Feridun Tevelleli’yi üstadım olarak
görürüm ve Feridun Müşirî’nin şiirlerini
taparcasına severim. Onun şiirlerindeki inceliğe
ve yumuşaklığa bayılıyorum. Bana göre
şiirlerinde cisimleşen güç, ürettiği yepyeni
istiare, benzetme ve niteleme sanatı ayrıcalıklı ve
ustacadır.
Eski şairlerden Hafız’ı severim. Hafız’ın
şiirlerinde bir kadeh şarabın mest eden lezzetini
ve arzuladığım sıcaklığı buluyorum.
Yabancı yazar ve şairler arasında Fransız şair
Charles Baudelaire’i severim. Onu dergilerde
yayınlanan tercüme edilmiş şiirlerinden
tanıyorum ve “Kontes Donovey”e de yakınlık
duyuyorum çünkü onun okuluyla benim okulum
birbirlerine çok yakın. Hiçbir zaman okumaktan
bıkmayacağım tek kitap “Bilitis’in Şarkıları”dır.
Ben gerçek ya da hayali Bilitis’i seviyorum;
benim için o mazhar olan her şeydir. Yabancı
yazarlardan da Fransız Andre Gide ve Emile
Zola’yı tercih ederim.
Müziği seviyorum. İran müziğini keder ve
hüznünden dolayı klasik ve Avrupai müziğe
tercih ediyorum. Ben aslında kederi seviyorum
ve incinmekten zevk alıyorum.
Müzikten sonra sinemaya ilgim var. Fiilen
yaşadığım bu şehirde maalesef iyi bir film görme
nimetinden her zaman mahrumum.
Her şeyden önce ve her şeyden öte sanatıma,
daha sonra da oğluma ilgi gösterim. Oğlum
büyüdüğünde bir yazar ya da bir şair olmasını
istiyorum.
Arzularım
En büyük arzum bir sanatçı olmaktır. Bu amaca
ulaşmak için sürekli çalışıyorum. Yine kitabı çok
sevdiğim içindir ki bir başka arzum da ülkenin
kültür seviyesini yükseklere çıkarmaktır.
Sanattan anlayan bilgin ve aydın insanların sahip
oldukları değere ulaşarak, bundan sonra sofu
kılıklı insanların tahrikine kapılmak ve bir
yetkinliği olmadığı halde bir işte hüküm süren
insanlara izin vermek istemiyorum.
Arzum, İranlı kadınların özgürlük ve haklarının
erkeklerle eşit olmasıdır. Ben, bu ülkede kız
kardeşlerimin erkeklerin adaletsiz dünyasından
dolayı çektiği sıkıntıların tümünü biliyorum ve
çalışmalarımın yarısını onların dert ve
ıstıraplarına ayırıyorum.
Arzum, kadınların bilimsel ve toplumsal sanat
faaliyetleri için müsait bir ortam yaratılmasıdır.
Yine bir başka arzum da, İranlı erkeklerin
bencilliklerinden sıyrılıp kadınların kendi
yetenek ve zevklerini ortaya çıkarmalarına izin
vermeleridir.
Furûğ Ferruhzâd, 12 Dey 1332, Ahvaz

Konular