Eski Metinlerde Kullanılan Arapça Farsça Kelimeler

SÖZLÜK
A
Ada - Düşmanlar.
Addetmek - Saymak.
Ağrep - Pek garip, pek tuhaf.
Ağuş - Kucak.
Alıenk - Uygunluk, düzgünlük, uyum; çalgılı eğlence. Ahenktar - Ahenkli.
Aheste - Yavaş.
Ahir - Son.
Ati - Gelecek zaman.
Arız - Sonradan gelen.
Azim - Kesin karar.
Aziz - Sevgili, itibarlı.
B
Baran - Yağmur.
Bedbaht - Talihsiz.
Berceste - Gayet güzel, sağlam. Berk - Yaprak.
Beşeriyet - İnsanlık.
Bibaht - Talihsiz.
Biçare - Çaresiz.
Bidirenk - Kararsız.
Bisehap - Bulutsuz.
Buhurdan - İçinde tütsü yakılan kab.;
Bünye - Vücudun yapısı.
C
Cam - Kadeh.
Canan - Sevgili.
Cehil - Cahillik.
Cereyan - Akış; oluş.
Cühela - Cahiller.
Cûşiş - Coşmak.
D
Daim - Devam eden, her zaman. Damen - Etek.
Damgeh Tuzak yeri.
Dehr, delıir - Dünya.
Denaet - Alçaklık.
Devre - Bir devrin içinde birbiri ardınca gelen zaman parçala­rından her biri.
Dide - Göz.
Dil - Kalb, gönül.
Dilcu - Gönül çekici.
Duçar - Çatan, çatıcı.
Dür - İnci.
E
Ebr-i bahar - Bahar bulutu.
Efkar - Fikirler.
Efsun - Büyü.
Ekserisi - Çoğu.
Elem - Üzüntü, keder.
Emel - İstek, arzu.
Erbab - Sahipler, ustalar.
Erbab-ı hayat - Yaşıyanlar Esrar - Sırlar, gizli şeyler. Eyyam - Günler.
Ezeli - Başlangıcı olmıyan.
Ezlıan - Zihinler.
Ezkar - Anmalar.
F
Faaliyet - Çalışma, çalışkanlık. Faik - Üstün.
Fani - Ebedi olmıyan, yok olan. Fazilet - Değer, meziyet, iyi huy. Fedakar - Kendini veya değerli bir şeyini esirgemiyen.
Fenni - Fenne ait.
Fevt - Yok olma; ölme.
Feyezan - Suyun taşması.
' 'G
Gaflet - Dalgınlık.
Gariban - Garipler.
Gayur - Gayretli.
Gurup - Batmak, güneşin batmast. Güher - Mücevher.
Güzergah - Geçit, yolun uğradığı yer.
H
Hadisat - Hadiseler, olaylar.
Hail - Engel.
Hala - Henüz.
Hande - Gülüş. -
Hamiyet - Yurtseverlik, insanlık. Harika - İnsanı hayrette bırakan fevkalade”şey.
Hemdem - Arkadaş.
Hale - Aym etrafındaki parlak daire.
Harekat - Hareketler.
Hasıl - Meydana çıkan, vücut bu­lan.
Hasreylemek - Bir işe mahsus kılmak.
Hazan - Sonbahar.
Hedef - Nişan yeri.
Heyet-i içtimaiye - Topluluk, in­san topluluğu.
Hissiyat - Duygular.
Hitam - Son. '
Hoşbû - Güzel kokulu.
Huruşan - Çağıltı yapan.
Hususiyet - Hususi oluş, özellik. „ Hüner - Marifet, sanat.
I
Itır - Güzel koku, yağ ve esans; yeşil yapraklı, beyaz çiçekli . bir nebat.
İ
İbzal - Esirgem ey ip böl bol sar- fetmek.
İcat - Yeni bir şey yapmak.
İcra - Yapmak.
İçtimai - Topluluğa ait.
İdrak - Anlamak; yetişmek.
İpalat - Aldatmalar.
İhtisas - Her hangi bir ilim veya sanatta çok ileri gitme.
İhtira - Yeni bir şey çıkarmak. İkbal - İyi halli olmak.
İkdam - Sebatla çalışmak.
İktifa - Yetinmek.
İlham - Kalbe bir şey doğmak. İltica - Sığınmak.
İman - İnanış, inanç.
İntikal - Bir yerden başka yere geçmek.t
İsnat - Yükleme; bir- işi birisinin üstüne atma.
İstihkam - Düşmana karşı yapı­lan sağlam siper.
İstinas - Alışma.
İstikbal - Gelecek zaman.
İstiklal - Bağımsızlık.
İtidal - Orta derecede olma.
İrem bağı - Cennette bir bahçenin adı.
İstinsah - Kopyasını çıkarmak. İzafe, izafet - Bir işi birine at­ma, katma; bir kelimeyi baş­ka bir kelimeye bağlama, İzah - Açıklama.
İzale - Yok etmek. .
İzzet - Büyüklük, yükseklik.
K
Kadir - İtibar, değer.
Kainat - Var olan şeylerin hepsi, mevcudat.
Kamet - Boy.
Kamil - Olgun, kemal sahibi. Kargı - Ucu demirli uzun mızrak. Katiyet - Kesinlik.
Katra - Damla.
Kesbetmek - Kazanmak.
Kelam - Söz.
Kemal - Olgunluk.
Köhne - Eski.
Kutsi - Mübarek, mukaddes, çok sayılan ve sevilen.
L
Lakrenk - Lale renginde. Lengüvist - Dil bilgini.
Lerzedar - Titriyen.
Lugaat - Lügatler.
M
Maatteessüf - Teessüfle beraber. Macera - Baştan geçen heyecanlı olay.
Mahsulat - Mahsuller, ürünler.
Mahrem-i esrar - Birisinin sırla­rını bilen.
Mahuf - Korkunç.
Mahviyet - Alçak gönüllülük. . Maişet - Geçiniş.
Mafcber - Mezar.
Maksut - İstenilen.
Marifet - Bilgi, hüner.
Matem - Büyük keder.
Mazi - Geçmiş zaman.
Maziperest - Geçmişe tapan, eski kafalılıktan kendini kurtaramayan.
Mecruh - Yaralı.
Medilı - Övmek. - Mefkûre - Ülkü, ideal.
Menzil-i maksut - Erişilmesi iste­nilen yer.
Meram - İstek.
Merhale - Konak, iki yer arası yol. Mesai - Çalışmalar.
Meskûn - Oturulmuş, ahalisi bu­lunan.
Meşhudolmak - Görülmek. Meşgale ‘L İş güc.
Menba-i hayat - Hayat kaynağı. Minnet - Bir iyiliğe karşı teşek­kür duygusu.
Mizaç - Tabiat, huy.
Münker İnkar olunan.
Müteallik - Ait olan.
Münhasır - Yalnız bir şeye mah­sus olan.
Metin - Sağlam.
Mevta - Ölü.
Mezceylemek - İki şeyi birbirine karıştırmak. - Mezkûr - Zikrolunan, adı geçen. Mezruat - Ekilen şeyler.
Muahede - Antlaşma.
Muattal - Bırakılmış, işsiz, boş.
Muhabbet - Sevgi.
Muin - Yardımcı.
Muhaceret - Göç.
Muhtelif - Türlü türlü olan. Muhteşem İhtişamlı, şanlı ve . gösterişli.
Musibet - Bela, felaket.
Musir - Israr edici, direnici. Muztarip - Üzüntü çeken, rahat­sız olan. y Muvaffak - Elde etmiş, kazanmış. Müfredat - Bir bütünü meydana getiren tekler.
Müfrit - Pek ileri atılan.
Mühimmat - Savaş için lazım olan şeyler, cephane (gülle, barut v.b.)
Müstakbel - Gelecek zaman. Münferit - Tek.
Müşterek - Ortaklaşa.
Müteaddit - "Birkaç tane olan. Mütehassis - Duygulu.
Mütehassıs - Uzman.
Müteharvil - Değişen. .
Mütenasip - Uygun.
Mütevakkıf - Bağlı.
N
Nadan - Cahil.
Nahoş - İyi olmıyan.
Nam - İsim, ad, şan.
Nakafi - Yetişmiyen, kafi olmı- yan.
Nakil - Nakleden, anlatan.
Narin - İnce yapılı, zarif.
Nenk - Ayıp, namus, utanç, şöhret. Neşefeza - Sevinç arttırıcı.
Neşir - Yaymak.
Nevbahar - İlkbahar.
Nilüfer - Bir çeşit çiçek.
Nizamat - Nizamlar, kanunlar.
Örgüt - Teşkilat.
P
Pay - Ayak.
Paybend - Ayağı bağlı.
Pervasız - Korkusuz.
Pürhulya - Hülya ile dolu, hülyalı. Pürintibalı - Uyanmış, ibret almış olarak.
Pürneşat - Sevinçli, sevinç dolu.
R-
Rayet - Bayrak, sancak.
Raz-ı dil - Gönül sırrı.
Refah - Bolluk içinde iyi geçiniş. Refakat - Arkadaşlık.
Refik - Arkadaş.
Revnak - Parlaklık.
Rey - Oy, fikir.
Rizan - Dökülen.
S
Saf - Temiz, halis, duru.
Sanayi - Sanatlar..
Sabit - Yerinde duran.
Say - Çalışma.
Saye - Gölge.
Seciye -'Huy, tabiat, karakter. Seher - Tan ağartısı.
Selef - Bir işte kendinden önceki, öncel.
Sema - Gökyüzü.
Semay-i saf. - Temiz sema. Serencam - Başa gelen şey. Sermaye - Anamal, bir şeyin esası. Servet - Zenginlik.
Seyahat - Yolculuk, gezi. (Bu
kelimeyi (seyyahat) şeklinde iki (y) ile yazmak ve öyle söylemek yanlıştır.)
Seyyah - Çok seyahat eden.
Seyyar - Yürüyücü, gezici.
Sıfk - Doğruluk.
Sinc - Göğüs.
Sükûn - Durma, • hareketsizlik; sessizlik.
Süiûk - Bir yol tutmak.
Ş
Şafak - Güneş doğmadan önce ve battıktan sonra, ufukta görü­len kızıl aydınlık-,
Şam - Akşam.
Şaşaa - Parlaklık.
Şehrayin Şehrin donatılması ile yapılan umumi şenlik, donanma.
Şekva - Şikayet.
Şetaret - Şenlik, sevinç.
Şevk - Şiddetli istek, içten arzu; neşe, keyif.
Şitap - Acele.
Şükran - Teşekkür.
T
Taaliûk - Ait olma.
Tsgayyür - Değişmek.
Tahammül - Katlanmak.
Tahavvül - Değişmek.
Tahliye - Boşaltma.
Taife - Bölük, takım; gemi işçile­rinden her biri.
Takaddüm - Öne geçmek, önce olmak.
Taklidi - Taklide ait.
Talim - Öğretmek.
Takdir - Beğenmek; kıymet biç­mek.
Tasdik - Gerçeklemek, doğrudur demek.
Tasfiye - Safileştirmek.
Tebeddül - Değişme, değişiklik. Tebliğ - Bildirmek.
Teceddüt - Yenilenmek.
Tehzip - Düzeltme, temizleme, ıs­lah etme.
Tekellüm - Söylemek.
Tekemmül - Olgunlaşmak.
Tekzip - Yalanlamak.
Tenezzül - Aşağılamak, alçak gö­nüllülük göstermek.
Tenvir - Aydınlatmak.
Tercih - Üstün tutmak.
Tespit - Kararlaştırmak.
Tezahür - Meydana çıkmak, belir­mek.
Tesmiye - Ad vermek.
Teseyyüp - İhmal, bakımsızlık'. Tevakkuf - Durmak.
Teyit etmek - Kuvvetlendirmek. Tezahürat - Gösteriler. ■
Tezayüt - Çoğalmak.
Tezhip - Yaldızlama.
Tezyif - Çürütme, eğlenme; sahte nazariyle bakma.
Tizreftar - Çabuk yürüyüşlü.
Tuğ - Sorguç.
Ü
Üdeba - Edipler.
V
Vabeste - Bağlı.
Vaki - Vuku bulan, olan...
Vasıf - Sıfat, nitelik.
Vatancüda - Vatandan ayrı .düşmüş.
Vazıh - Açık,
Vesile - Sebep.
Vozuh-Açıklık.
Y
Yad - Hatır, anmak, hatırlama. Yaran - Dostlar.
Z
Zalim - Zuüim yapan.
Zaruret - Çaresizlik,- yoksuzluk, sıkıntı; mecbur oluş, zorunluk. Zaruri - Çaresiz, mecburi, zorunlu. Zem - Yerme, yerilme.
Zeval - Bitip gitme.
Zihniyet - Düşünüş şekli.
Zinde - Diri, canlı.
Znhûr - Meydana çıkma.

Konular