YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ

YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
PROF. DR. A. NACİ TOKMAK 
ÖZ
Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük padişahlarından biri olan
Yavuz Sultan Selim, büyük bir komutan ve imparator olduğu gibi,
devrinde hatırı sayılır şairler arasında da adı geçen bir sanatkârdır.
Bir Türk İmparatoru olmasına rağmen, Yavuz’un yazdığı şiirler arasında
Türkçe olanlar çok az olduğu halde, Farsça şiirleri bir divan
teşkil edecek kadar çoktur. Farsça Dîvânı, 1904 yılında Berlin’de, Alman
İmparatoru II. Vilhelm’in emriyle Paul Horn tarafından neşredilmiştir.
Bu makalede Yavuz’un, Alî Şîr-i Nevâî’nin, Mecâlisü’nNefâis
adlı eserinin, Osmanlı sarayında hekim olarak bulunan Muhammed-i
Kazvînî tarafından 1522 yılında yapılan Farsça çevirisinde
yer alan ve Paul Horn tarafından yapılan neşrinde bulunmayan şiirleri
ile onların Türkçe çevirilerine yer verilecektir.
Anahtar Kemlimeler: Yavuz Sultan Selim, Alîşîr-i Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis,
Muhammed-i Kazvînî, Hekîmşâh Tezkiresi, Paul Horn,
Dîvân-ı Yavuz Sultan Selim.

 Prof. Dr. Abdurrahman Naci Tokmak, Yeditepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat
Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde çalışmaktadır. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’ndan
(1998), Kocaeli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden (2002)
Emekli. email: antokmak@yeditepe.edu.tr ve nacitokmak@gmail.com
Bu makâle, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün
Çaldıran Savaşı’nın 500. Yıldönümü münasebetiyle 05. Mayıs. 2014 tarihinde
düzenlediği “XVI. YÜZYIL SİYASETİNDE İKİ ŞAİR SULTAN: YAVUZ
SULTAN SELİM (SELÎMÎ) VE ŞAH İSMÂİL (HATÂ’Î)” konulu panelde
“Yavuz Sultan Selim’in Şiir Dünyası” başlığı altında tebliğ olarak sunulmuş-
tur. Bu panelde Yavuz’un Türkçe şiirlerine de yer verilmiştir.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
2
ABSTRACT
One of the greatest sultans of Ottoman Empire, Yavuz Sultan
Selim was one of the respectable poets of the period, being as well as
a big commander and an emperor. Although he was a Turkish emperor,
his poems written in Turkish were limited, but his collection of
Persian poems was enough to constitute a Dîvân. His Persian Dîvân
was published by Paul Horn by command of the German Emperor
Vilhelm II in Berlin in 1904.
This article includes the poems available in the translation form of
Mecâlisü’n-Nefâis of Alî Şîr-i Nevâî, by Yavuz, which was translated
into Persian by Muhammed-i Kazvînî in 1522, working as a medical
doctor in the Ottoman Palace, but not available in the publication by
Paul Horn and Turkish translations of these poems.
Key words: Yavuz Sultan Selim, Alîşîr-i Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâis.
چکیده
یاووز سلطان سلیم به عنوان مقتدرترین پادشاه عثمانی، همچنان که یک امپراطور و
فرمانروای قدرتمند می باشد از جمله شاعران توانمند عصر خویش نیز به شمار می رود. درحالی
که امپراطور ترک می باشد و با وجود کثرت اشعار ترکی وی، شعرهای فارسی او در حد یک
دیوان می باشد. دیوان فارسی اشعار وی در سال 1904 به فرمان امپراطور آلمان ویلهلم دوم از
طرف پاول هورن منتشر شده است.
در این مقاله اشعار یاووز که در مجالس النفایس علی شیر نوایی که توسط محمد قزوینی
طبیب دربار عثمانی در سال 1522 به فارسی ترجمه شده است هست و اشعاری که در مجموعه
پاول هورن چاپ نگردیده به همراه ترجمه ترکی ارائه خواهد شد.
کلید واژه ها: یاووز سلطان سلیم، علی شیرنوایی، مجالس النفایس ، محمد قزوینی، پاول
هورن، دیوان یاووز سلطان سلیم
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin en güçlü, en dirayetli, en başarılı
ve gözü pek padişahlarından biri ve en çok ülke fethedeni Yavuz
Sultan Selim’dir. Tahtı babası II. Bâyezîd’den alıp, 1512 yılında tahta
çıktıktan sonra 1520 yılında vuku bulan vefatına kadar sekiz yıllık
kısa saltanatı süresinde pek çok önemli iş yapmıştır.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
3
Bu makalenin konusu onun tarihî kişiliği ile ilgili olmadığı için,
hakkında tafsîlatlı bilgi verilmeyecektir.
Yavuz Sultan Selim, büyük bir imparator ve komutan olmasının
yanı sıra, devrinin önemli şairlerinden de biridir. Türkçe şiirleri çok
olmasa da Farsça şiirleri bir dîvan teşkil edecek kadar çoktur. Türkçe
şiirleri, Yavuz Sultan Selim’in Türkçe şiirleri adı altında toplanmış,1
Farsça şiirleri ise, Alman İmparatoru II. Vilhelm’in emriyle 1306 yı-
lında Paul Horn tarafından neşredilmiştir.3
Yavuz Sultan Selim’in Paul Horn tarafından yayınlanan Farsça
Dîvânının içkapak sayfası:
Dîvân’ın Gazeliyât bölümünün başlangıcı:

1 “Yavuz Sultan Selim’in (Selîmî) Eserleri”, Mustafa Kılıçbay, Edebiyat
Ufku, Ağustos 2011, sayı 29.
3 Dîvân-ı Sultan Selîm, Yayımlayan: Paul Horn, Berlin 1904.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
4
Bu dîvân, merhum Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan tarafından da, bu
nüsha esas alınarak Türkçeye çevrilmiştir.5
İstanbul Üniversitesi’nde çalıştığım dönemlerde, Prof. Dr. Kemal
Eraslan Alîşîr-i Nevâî’nin, Mecâlisü’n-nefâis adlı ünlü tezkiresini yayı-
na hazırlarken, tezkirede adı geçen şâirlerin Farsça şiirlerinin tercüme
ve tashihlerini ben yapmıştım. Eser 2011 yılında Türk Dil Kurumu
tarafından yayınlanmıştı.7

5 Yavuz Sultan Selim Divanı, Çeviren: Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, İstanbul
1946.
7 Alî-Şîr-i Nevâyî, Mecâlisü’n-Nefâyis, I, (Giriş ve Metin), II, (Çeviri ve
Notlar), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu
Yayınları: 788, Haz. Prof. Dr. Kemal Eraslan, Farsça Çeviri: Prof. Dr. Naci
Tokmak, Ankara 2001.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
5
Bu çalışma yapıldığı sırada, eserin değerine binâen Farsça’ya yapı-
lan çevirilerinde9 bulunan ve Mecâlisü’n-Nefâis’de bulunmayan şâirler
ve onların şiirlerinden örnekler de yer alıyordu.
Dolayısıyla bu şâirler ve şiirlerinden örnekler, müstakil iki tezkire
oluşturacak kadar çok olduğu için, Fahrî-yi Herâtî çevirisindeki şâirleri
ve şiirlerini Herâtî Çevirisi Mülhakâtı ve [Herâtî Tezkiresi] adı altında
müstakil bir kitap olarak hazırladım.
Muhammed-i Kazvînî çevirisindeki şâirlerle şiirlerini de Hekîmşâh
Çevirisi Mülhekâtı ve [Hekîmşâh Tezkiresi] adı altında hazırlayarak, yayınlanmak
üzere Türk Dil Kurumu’na gönderdim. Yakın bir gelecekte
yayınlanmasını bekliyorum.
Bu makalede: Yavuz Sultan Selim’in, Paul Horn tarafından yayınlanan
divanında bulunmayan, ancak Hekîmşâh Çevirisi Mülhekâtı ve
[Hekîmşâh Tezkiresi]’nda yer alan Farsça şiirleriyle, tarafımdan yapılan
Türkçe çevirilerine yer verilecektir.
Mecâlisü’n-Nefâis’in İstanbul’da Osmanlı sarayı tabiplerinden Muhammed-i
Kazvînî tarafından yapılan Farsça çevirisinin11 Ravza-yı
Dovvom13 başlığı altındaki bölümde şöyle denilmektedir:
“Kitabın hâtimesi olan bu ravzada, Sultân-ı ‘âlem-i kebîr ü sağîr,
Sultân-ı sâhib-kıran, İskender-i devran, Sultân Selîm Şâh - sakallâhu

9 Bu çeviriler: 1- Fahrî-yi Herâti çevirisi, 2- Muhammed-i Kazvînî çevirisi,
3- Şâh‘alî b. Abdu’l-‘alî çevirisi, 4- Abdu’l-bâkî Şerîf-i Rizevî/Rezevî çevirisi.
Çeviriler hk. Geniş bilgi için bkz. Mecâlisü’n-Nefâyis, Ali-Şîr Nevâyi, I, Giriş
ve metin, Haz. Prof. Dr. Kemal Eraslan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları: 788, Ankara 2001, s.XXXVI-XXXVII.
. 359-364 .تذکرۀ مجالس النفائس ، میر نظام الدین علیشیرِ نوائی ، بسعی و اهتمامِ علی اصغرِ حکمت ، 11س
چاپِ اول ، تهران 1363.
13 Bu ravza, Hakîmşâh Mubârek-i Kazvînî’ni çevirisindeki en önemli ve
değerli bölümdür. Çünkü mütercimin döneminde yaşayan ve başka tezkirelerde
haklarında bilgi bulunmayan 81 şâirin tercüme-i hâli ile şiirlerinden
örnekleri içermektedir. Dolayısıyla da hazırlayıp Türk Dil Kurumu’na gönderdiğimiz
çalışmamıza yeni bir tezkire sayılabilecek bu ravzadaki bilgilerin
tamamını almayı uygun bulduk ve esere Mecâlisü’n-Nefâis II, Hekîmşâh Çevirisi
Mülhekâtı ve [Hekîmşâh Tezkiresi] adını verdik.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
6
serâhu ve ca‘ale’l-cennete misvâhu14 - ve onun döneminde ve hâlâ
içinde bulunduğumuz h.k. 928 / m. 1522 yılında yaşamakta olan şâirler
zikredilmiştir.15
[Yavuz Sultan Selim]
Fehm ü ferâset sâhipleriyle, eshâb-ı ‘akl ü kiyâset, Sultan Selîm
Şâh’ın ebedî olmayan dünyada, dönen feleğin gözünün onun gibi
görkemli, azametli, kudretli, yetkin ve geniş topraklara sahip bir
Pâdişah görmediğini, kimsenin kulağının onun gibi insaflı, ‘âdil, hü-
küm ve hikmet sahibi birini duymadığını bilirler.
Çünkü o, kendisini irşad edecek veya yol gösterecek bir vezire ihtiyaç
duymayan bir sultandı.
İki büyük ülkeyi, yani Arap ve Acem’i kısa zamanda fethetti ve bir
ülkenin sultanı, yarasa gibi, onun kılıcının güneş gibi olan parıltısından
kaçıp hezimete uğradı.
Başka bir mülkün sultanı pek çok vuruşma ve mukâteleden sonra
onun kahır ateşinde yanıp, onun kılıç, ok ve kalkan darbesini yemeden,
onların ateşinin şulesinin heybetinden korkup, canını cananına
teslim etti.
Onun fetihleri tarihinde yazılı ve herkesçe bilinmektedir.
Onun fazîlet, olgunluk, cemâl ve celâli kemâl derecesindeydi.
Vezirler, emirler ve dîvan üyeleri karşısında azametliydi ve sadece
âsiler ve zâlimlere karşı celalli idi.
Baş başa kaldıklarında, yüzünün nuru yakınları, müsâhipleri ve
nedimlerine yansıyordu. Saltanatı süresince, sohbetine katılan hiç
kimseyi kırıcı bir sözle incitmemişti.
Özetle o, zarîf ve latif bir pâdişahtı ve hiç kimse onun gibi her türlü
övülecek sıfata sahip, beğenilen huylarla bezenmiş birini ne gördü,
ne de duydu.

14 Allah onun toprağını sulasın ve mekânını cennet eylesin.
.س.359 .تذکرۀ مجالس النفائس ، میر نظام الدین علیشیرِ نوائی ، بسعی و اهتمامِ علی اصغرِ حکمت ، چاپِ 15
اول ، تهران 1363.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
7
Çok azametli ve haşmetli biri olmakla beraber, büyüklük taslamayı
ve tekebbürü asla sevmezdi ve dervişler gibi, dervişcesine taht
veya döşek üstünde değil, bir kilim üstünde otururdu.
Konuşurken güler yüzlü davranır, çok latife yapar, latife yapanları
dinlerdi.
Latîfelerinden biri şöyledir:
Birgün biri, Hâce Mehdî-yi Gâv’ın evinde bulunan güzel bir oğ-
landan söz ediyor ve onun ne kadar güzel ve iyi huylu biri olduğunu
anlatıyor ve: “Hâce Mehdî-yi Gâv’ın evindeki oğlan, ayın on dördü
gibidir” diyordu.
Sultân-ı sahib-kıran oğlanın vasıflarını duyunca güldü ve: “Dedi-
ğine göre ay, Sevr’in evindeymiş.”16 dedi.
Onun bu tür latîfeleri haddinden fazla olmasına rağmen zamanı az
olduğu için böylesi latîfelerden fazla yapamazdı.
Âdetâ saltanat mirâsı gibi olan matematik ilminde çok mâhirdi.
Ayrıca bütün ilimlerde alem olmuş kişilerle ne zaman konuşup
tartışmaya girse, o ilimde alem olan kişi onun üstünlüğünü kabul
ederdi.
Şiir kabiliyeti de çok güçlü, akıcı ve sağlamdı.
Devrinde ondan daha güzel Farsça şiir söyleyen kimse yoktu.
Şiirlerinde Kemâl’in17 inceliği, Hâce Hâfız18’ın mana, fesâhat ve
belâgatı, Hâce Hüsrev19 ve Hasan21’ın etkileyiciliği en üst düzeyde
birleşmişti.

16 Gâv kelimesi Farsça, Sevr kelimesi ise Arapça “Genel anlamıyla sığır,
özel anlamıyla öküz ve boğa” anlamlarında kullanılır.
17 Kemâleddîn-i İsfahânî (ö.1237) Hallâku’l-me‘ânî lakabıyla bilinen, özellikle
de zor redifler kullandığı kasideleriyle tanınan İranlı şâir.
18 Hâfız: Şemseddin Muhammed Hâfız-ı Şîrâzî (ö. 1388). Lisânü’l-gayb
lakabıyla bilinen, Fars edebiyatının en büyük gazel üstâdı.
19 Hâce Hüsrev: Emîr Hüsrev-i Dihlevî (ö.1324). Hindistan’da yetişip
Farsça şiirler yazan şâirlerin en büyüğü sayılan bir şâir.
21 Hasan: Emir Hasan-ı Dihlevî (ö.1375). Gazellerinde Sa‘dî-yi Şîrâzî’yi
kendine örnek alıp, onun tarzında gazeller söylediği için Sa‘dî-yi Hindistan
olarak ünlenmiş şâir.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
8
BİLİNEN ŞİİRLERİNDEN BİRKAÇI
Hâfız (ö. 791 / 1388) tarzında gazel:
(Hezec: Muf ‘û lü, me fâ ‘î lü, me fâ ‘î lü, fe ‘û lün)
تا خرقه و سـجاده ام ارزد درمی چند22
خواهم طرفِ میکده رفتن قدمی چند
در کش قدحی چند و فلک را عدم انگار
در خاطرت از دور ببینی المی چند
در گلشـنِ دوران همه در دورِ قدح کن
چون نرگسِ آزاده چو یابی درمی چند
همدم بجز از باده مسـازید حریفان
از عمرِ گرانمایه چو باقیست دمی چند
حالِ دلِ عشّـاق سلیمی تو چه پرسـی
در میکده ها عشق و جنون متّهمی چند
(Hırka ve seccâdem birkaç dirhem ediyorsa eğer,
Meyhânenin yoluna koyulmak isterim, buna değer.
Birkaç kadeh iç ve feleği yokmuş gibi düşün,
Uzaktan gönlünde azıcık elem olduğunu görürsen eğer.
Devrin gül bahçesinde ne varsa kadehin devrine harca,
Özgür nergis gibi birkaç dirhem elde edebilirsen eğer.
Dostlar, şarap olmaksızın sohbet meclisi kurmayın,
Değerli ömrünüzden geriye bir süre kaldıysa eğer.
Ey Selîmî, âşıkların ne halde olduğunu ne sorarsın,
Aşk ve delilikle suçlananlar meyhanelerde kaldıysa eğer.)

22 Hâfız’ın gazelinin matla‘ı şöyledir:
حسبِ حالی ننوشتیّ و شد ایّامی چند
محرمی کو که فرستم بتو پیغامی چند
Dîvân-ı Kâmil-i Hâfız-ı Şîrâzî, Tashîh: Üstâd Dr. Menûçehr-i Âdemiyet, Tahran
1347.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
9
Emîr Hüsrev-i Dihlevî (ö. 725/1324) tarzında gazel:
(Muzâri‘: Mef ‘û lü, fâ ‘i lâ tü, me fâ ‘î lü, fâ ‘ilün)
آنکس که حُسن داد ترا و وفا نداد
اندوه و درد داد مرا و دوا نداد
بد روز گر شدم چه شکایت کنم ز بخت
روزِ خوشـی مرا چکنم چون خدا نداد
شـبها ز هجر مُردم و بادِ سـحرگهی
یکره بدیده مژدۀ آن خاکِ پا نداد
تا قصدِ صد هزار دلِ مبتال نکرد
یک دل ربا شـکسـت بزلفِ دو تا نداد
آنکس که داد این همه خوبی بگلرخان
بوی وفا و مهر ندانم چرا نداد
جان و دلش بوصلِ دالرام کی رسد
شخصی که بوسـه بر دمِ تیغِ بال نداد
بر هر دلی که غیرتِ عشقِ سلیم تافت
پیغام سـوی دوسـت به بادِ صبا نداد
(Sana güzellik veren, ne yazık ki vefâ vermedi,
Bana sıkıntı verdi, dert verdi, ama devâ vermedi.
Hayatım altüst oldu, bahtımdan niye şikâyet edeyim,
Elden ne gelir, Tanrı bana güzel bir gün vermedi.
Ayrılıktan geceleri ölüp ölüp dirildim ama sabah rüzgârı,
Bir kez bile gözüme ayak tozunun müjdesini vermedi.
Yüz binlerce âşıkın gönlünü darmadağın etmeden,
Bir dilrübâ kırıp döktü, bukleli zülüf murâd vermedi.
Güzellik adına ne varsa hepsini gül yanaklılara veren,
Onlara vefâ ve şefkatin zerresini bile neden vermedi?
Canı ve gönlü sevgilinin vuslatına ne zaman erişir,
O kimse ki belâ kılıcının ağzına öpücük vermedi.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
10
Selîm’in aşkının yansımadığı hangi gönül sahibi,
Kalkıp, sabâ rüzgârı eliyle sevgiliye haber vermedi.)
Ve lehû gazel:
(Meşâkil: Fâ ‘i lâ tün, me fâ ‘i lün, fe ‘i lün.)
ای دو عالم فدای یک نگهت
عقل حیران ز نرگسِ سیهت
مهر بارد ز زلف شـبرنگت
ماه تابد بگوشــۀ کلهت
اهل دل را جز این مرادی نیست
که سپارند جان بخاکِ رهت
بهر سـوزِ دل سـلیمیء زار
گل گل افروخته رخِ چو مهت
(Ey bir bakışına iki âlem feda olan,
Kara gözlerin karşısında akıl hayran,
Siyah zülüflerinden şefkat yağıyor,
Külahının kenarından ay doğan,
Gönül ehlinin başka bir murâdı yok,
Yolunun toprağına candır konulan.
Selîmî’nin gönül yarasına gereken,
Ay yüzünde al al olmuş yanağındır derman.)
Ve lehu gazel:
(Hezec: Muf ‘û lü, me fâ ‘î lü, me fâ ‘î lü, fe ‘û lün)
دردِ دلی بیش ندارم همین یار از
من بهره ای از زندگیء خویش ندارم
نیکوسـت در ایّامِ جوانی دلِ خرّم
اما چکنم چون منِ درویش ندارم
گه گریه و گه زاری و گه ناله و فریاد
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
11
من چیست کزان کافرِ بدکیش ندارم
یک لحظه نباشدکه نگردد دلِ من خون
بر جان نفسی نیست که صد نیش ندارم
شـادم برخ و قامتِ معشـوق سلیمی
پروای بهشـت و سـرِ طوبیش ندارم
(Sevgiliden kalan gönül derdinden başka bir şeyim yok,
Hayatımdan bana kalan zerre kadar bir şeyim yok.
Gençlik günlerinde gönlü hoş olmak çok güzeldir,
Ama elden ne gelir, ben dervişin böyle bir hâli yok.
Bazı ağlar, bazı sızlar, bazı inler, bazı feryat ederim,
O kötü huylu kâfirde ne var ki ondan bende yok?
Gönlümün kanla dolmadığı bir lahza bile yok,
Her defasında yüz yara almadığım bir nefes bile yok.
Ey Selîmî, sevgilinin yanağı ve boyuyla mutluyum,
Cennet gibi, cennetteki tubâ gibi bir endişem yok.)
Ve lehu gazel:
(Hezec: Me fâ ‘î lün X 4)
ز پیشـم رفتی و من بهرِ آن رفتار می میرم
قدم را رنجه فرما آه ور نه زار می میرم
توئی سـلطانِ حسن و نیستت بر بنده ها رحمی
طبیبِ دردمندانی و منِ بیمار می میرم
گه از تابِ خمِ زلفت بخود چون موی می پیچم
گهی از حسـرتِ آن لعلِ شکّر بار می میرم
لبت از سحر و افسون چند رنجد ای طبیبِ جان
حدیثی گو که من از بهرِ آن گفتار می میرم
سـلیمی هرگه آن مه می رود جانم نمی ماند
ندارم بهره ای از زندگی ناچار می مـیـرم
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
12
(Ayrılıp gittin yanımdan, ben o gidişin için ölüyorum,
Bir zahmet geri dön, yoksa acılar içinde ölüyorum.
Güzeller sultanısın ama sevenlerine merhametin yok,
Aşk acısı çekenlerin tabîbisin, ben hastaysa ölüyorum.
Bazen saçının kıvrımının parıltısını görüp kıvranıyorum,
Bazen de o şeker saçan dudağının hasretiyle ölüyorum.
Ey can tabibi! Dudağın sihir yapıp ne kadar incitecek,
Bir söz söyle bana. Çünkü ben o söz uğruna ölüyorum.
Selîmî! O ay gibi sevgili gittiğinde benim canım gidiyor.
Hayattan bir nasip almadan, çaresiz, ölüp gidiyorum.)
Ve lehu gazel:
Tarz-ı Kemâleddîn-i İsfahânî (ö. 635/1237):
(Muzâri‘: Mef ‘û lü, fâ ‘i lâ tü, me fâ ‘î lü, fâ ‘ilün)
بدخشان مکانِ لعل میخانه بین ز می چو
لعل کانِ لعل چون در او ز بادۀ هر خُم
بازارِ عیش بین که چو صرّافِ می فروش
در وی گشـاده از میِ رنگین دکانِ لعل
از هجر لعلِ گوشِ تو از اشـک قطره ای
آویخته ز هر مژه چشـمم بسـانِ لعل
در کوهسـارِ هجر ز شـوقِ لبِ تو هسـت
کارم به خونِ دل طلبیدن نشـانِ لعل
عکسِ میِ لبِ تو به میخانه اوفتاد
شد هر طرف ز بس میِ رنگین جهانِ لعل
دندان زدی و رشـتۀ جانم کسـیختی
شـد در میانۀ دو لبت ریسـمانِ لعل
(Meyhâneye bak, şaraptan sanki Bedahşan gibi la‘l mekânı.
Oradaki her şarap küpü, la‘l gibi kadehten bir la‘l madeni.
Eğlence pazarına bak, içki pazarlayıcısı sarraf misâli,
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
13
Orada açmış rergârenk şarapların satıldığı bir la‘l dükkânı.
Ayrılıktan, kulağındaki la‘l küpe sanki bir gözyaşı damlası,
Gözlerimin her bir kirpiğine asılmış sanki birer la‘l parçası.
Ayrılığın dağında dudağının şevkiyle koşturup duruyorum,
Bütün işim-gücüm gönül kanı pahasına la‘lin izini araması.
Şarap rengi dudağının parıltılı yansıması meyhaneye düştü,
Rengârenk şarapların çokluğundan her taraf oldu la‘l dünyâsı.
Dişlerinle ısırarak can ipimi kesip, koparıp, parçaladın.
Benim can ipim, iki dudağının arasında oldu bir la‘l urganı.)
Ve lehu:
23
(Remel: Fâ ‘i lâ tün, fâ ‘i lâ tün, fâ ‘i lâ tün, fâ ‘i lün)
تا ز اسـتنبول لشـکر سـوی ایران تاختم
تاجِ صوفی غرقۀ خونِ مالمت سـاختم
شد غالمِ همتم از جان و دل والیء مصر
تا لوای یوسـفی در ملکِ مصر افراختم
کرد از ملکِ عراق آن پرده آهنگِ حجاز
چنگِ نصرت را چو در بزمِ ظفر بنواختم
ماوراء النهر از تیغم شـده غرقابِ خون
چشمِ دشمن را ز کحلِ اصفهان پرداختم
آبِ آمو از سرِ هر مو روان شـد خصم را
شد عرق ریز از تبِ غم چون نظر انداختم
شـاهِ هند از لشـکرِ فرزانه ام شـد پیل مات

23 Bu gazelin ilk iki beyti Dîvan’da şöyledir:
لشکر از تختِ سـتنبول سـوی ایران تاختم
سرخ سر را غرقۀ خونِ مالمت سـاختم
شـد غالمِ همتم از جان و دل والیء مصر
تا لوای خسـروی از نُه ملک افراختم
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
14
بر بساطِ ملک چون شطرنجِ دولت باختم
ای سـلیمی شد بنامم سـکۀ ملکِ جهان
تا چو زر در بوتۀ مهر و وفا بگداختم
(Vaktaki askerimle istanbul’dan çıkıp İran’a saldırdım,
Sufî İsmâil-i Safevî’nin tâcını melâmet kanına daldırdım.
Mısır valisi can u gönülden himmetimin kölesi oldu,
Böylece Yûsuf’un sancağını Mısır’da dalgalandırdım.
Irak mülkünden Hicaz mülküne doğru yola koyulunca,
Kazandığım başarının çengini zafer bezminde çaldırdım.
Maveraünnehr, baştanbaşa kılıcımdan kana gark oldu,
Düşmanın gözüne İsfahan sürmesinden sürme çaldım.
Hasmımın başındaki her saç telinden bir Ceyhun aktı,
Gam ateşiyle ter döktü, vaktaki hasma bir nazar attım.
Hint padişahı vezirimin piyonu karşısında Fil-mat oldu,
Vaktaki ülke toprağında vatan satrancını meydana attım.
Ey Selîmî! Tüm dünya mülkünün sikkesi adıma kesildi,
Ve sonunda mihr ü vefâ potasına erisin diye altın attım.)24
Ve lehu:
(Hezec: Muf ‘û lü, me fâ ‘î lü, me fâ ‘î lü, fe ‘û lün)
سـرمست دگر میرود آن سـرو به ره کج
دامن به میان بر زده بنهاده کله کج
از آتشِ می روی بر افراخته چون گل
وز طرفِ کله کرده برون زلفِ سـیه کج
(Sarhoş olmuş o serv, yolda gidiyor o yan, bu yan,
Eteğini beline vurmuş, külahı başına giyinmiş yan,
Şarabın etkisiyle yanakları olmuş gül misâli al al,
Külahının bir tarafından dışarı atmış zülfünü yan.)25

24 Bu gazel divanda vardır. Ancak Hekîmşâh tezkiresine aldığı için makaleden
çıkarmadım.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
15
Ve lehu:
(Müctes: Me fâ ‘i lün, fe ‘i lâ tün, me fâ ‘i lün, fe ‘i lün)
شـهِ ممالکِ دردم بال پناهِ من اسـت
غمم که بی حد و پایان بود سپاهِ من است
شــبم ز روزن اگر ماهِ آســمان آید
جهم ز جا و تصور کنم که ماهِ من اسـت
به راهِ عشقِ تو جانا بسی بال دیدم[
]هنوز تا ز فراقت چها به راهِ من است
26
دم از محبتِ زلفت زدم خطائی شـد
و لیکن عفوِ تو افزونتر از گناهِ من اسـت
ز دودِ دل ورقی نقش کرده ام سویت[
]قبول سـاز که سـرنامۀ سـیاهِ من است
27
سـلیم بر سـرِ کویت بخاک یکسـان شـد

25 Dîvan’da bulunan gazelin kalan üç beyit şöyledir:
صد عاشـقِ دل سـوخته از خوف دهد جان
چون بنگرد از گوشـۀ آن چشـمِ سـیه کج
در هم شده از آهِ من آن زلف عجب نیست
کز باد گه آشـفـتـه شـود سـنـبـل و گه کج
ای سـروِ روان سـوی سـلـیـمـی نظری کن
امّا مـکـن از بـهـرِ خـدا تـنـد نـگـهِ کج
“Gönlü yanmış yüz âşık verir korkudan can,
O kara gözünün ucuyla şöyle bir bakarsa yan.
Âhımın rüzgârıyla dağıldı saçları buna şaşılmaz,
Çünkü rüzgâr esince sümbül dağılır, bazen yatar yan.
Ey serv-i revan! Kerem eyle, Selîmî’ye bir nazar et,
Ama Allah lillah aşkına, sert sert bakma yan.”
26 Bu beyit Dîvan’dan alınmıştır.
27 Bu beyit de Dîvan’dan alınmıştır.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
16
روا بُوَد که بگوئی که خاکِ راهِ من اسـت؟
(Başı sıkışan pâdişahların sığınağıdır evim benim,
Beni son derece üzen askerlerimin durumudur benim.
Geceleyin gökteki ay penceremden içeri girse eğer,
Sıçrarım yerimden, sanırım ki gelen ayımdır benim.
[Ey sevgili senin aşkın uğruna çok belâlar gördüm,
Ayrılığın yüzünden daha neler neler var yolumda benim.]
Zülfünün sevgisinden söz ettim, sanırım hata ettim,
Amma ve lakin senin affın günahımdan çoktur benim.
[Gönlümün dumanla bir mektup yazıp gönderdim sana,
Kabûl et. Çünkü o, kara bahtımın mektubudur benim.]
Selim senin mahallenin başında hâk ile yeksan oldu,
Allah’a revâ mıdır demen, yolumun toprağıdır benim.)28
Ve lehu:
(Muzâri‘: Mef ‘û lü, fâ ‘i lâ tü, me fâ ‘î lü, fâ ‘ilün)
گر لشـکرِ عدو بُوَد از قاف تا به قاف
باهلل که هیچ روی نمی تابم از مصاف
(Düşman ordusu Kâf’tan Kâf’a kadar olsa da,
Vallahi de billâhi de savaşmaktan çekinmem.)
Edebiyat ve şiirden anlayanlar, ana dili Türkçe olan birinin, bir
sultanın, Farsça böylesine güzel şiirler söylemesinden, onun ne kadar
güçlü ve yetkin biri olduğunu takdir edeceklerdir. Yavuz Sultan Selim’in
Türkçede de aynı derecede güzel şiirleri vardır. Ancak bu makalenin
çerçevesi dışında kaldığı için bu çalışmada Türkçe şiirlerine
yer vermedik.

28 Bu gazel de divanda vardır. Ancak Hekîmşâh tezkiresine yer aldığı için
makaleden çıkarmadım.
YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ 
17
KAYNAKÇA
DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1988-2013.
Dîvân-ı Kâmil-i Hâfız-ı Şîrâzî, Tashîh: Üstâd Dr. Menûçehr-i Âdemiyet,
Tahran 1347 hş./1968.
Dîvân-ı Sultan Selîm, Paul Horn, Berlin 1904.
Ehâdîs-i Mesnevî, Be cem‘ o tedvîn: Bedîüzzamân-ı Furûzanfer, Tahran
1347 hş./1968.
El-Kur’ânu’l-Kerîm, Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Meali, Haz.
Prof. Dr. Ali Özek, Prof. Dr. Hayreddin Kahraman, Doç. Dr. Ali
Turgut, Doç. Dr. Mustafa Çağrıcı, Doç. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez,
Doç. Dr. Sadreddin Gümüş, Medîne 1412 hk./1991.
Fars Mitolojisi sözlüğü, Prof. Dr. Nimet Yıldırım, İstanbul 2008.
Ferheng-i Fârsî, Dr. Muhammed-i Mu‘în, Tahran 1371 hş./1992. VII.
Baskı.
Ferheng-i Şi‘rî, Dr. Rahîm-i ‘Afîfî, Tahran 1376 hş./1997.
Ferheng-i Telmîhât, Dr. Sîrûs-i Şemîsâ, Tahran 1369 hş./1990.
Ferhengnâme-yi Kinâye, Dr. Mensûr-i Mîrzâniyâ, Tahran 1378 hş./1999.
İslam Ansiklopedisi, İslâm Âlemi Tarih, Coğrafya, Etnografya ve Biyografya
Lugati. İstanbul 1978-1986.
İslâm Devletleri Tarihi, Prof. Dr. C. E. Bosworth, Çevirenler: E. Merçil,
M. İpşirli, İstanbul 1980.
Luğat-nâme-yi Dihhodâ, Ali Ekber-i Dihhodâ, Tahran 1337 hş./1958-
1355 hş./1976.
Mecâlisü’n-Nefâyis, I, Alî-Şîr-i Nevâyî (Giriş ve Metin), II, (Çeviri ve
Notlar), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil
Kurumu Yayınları: 788, Haz. Prof. Dr. Kemal Eraslan, Farsça Çeviri:
Prof. Dr. Naci Tokmak, Ankara 2001.
Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, İstanbul 2010.
Ötüken Türkçe Sözlük, Yaşar Çağbayır, İstanbul 2007.
Farsça-Türkçe Sözlük, Prof. Dr. Mehmet Kanar, İstanbul 2008.
Telaffuzlu Farsça-Türkçe, Türkçe Farsça Ortak Deyimler Sözlüğü, A. Naci
Tokmak, İstanbul 2001.
 PROF. DR. A. NACİ TOKMAK
18
Yavuz Sultan Selim Divanı, Çeviren: Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, İstanbul
1946.
“Yavuz Sultan Selim’in (Selîmî) Eserleri”, Mustafa Kılıçbay, Edebiyat
Ufku, Ağustos 2011, sayı 29.
تذکرۀ مجالس النفائس ، میر نظام الدین علیشیرِ نوائی ، بسعی و اهتمامِ علی اصغرِ حکمت ، چاپِ اول ،
تهران 1363.

Konular