YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI

YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE
SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ
KARŞILAŞTIRMASI
SERAP ŞENGÜL 
ÖZET
Sosyal yaşamın her koşulda insanların günlük hayatını şekillendirmede
büyük rol oynayan, önemli bir konu olduğunu söylemek mümkündür.
Bir sosyal grubun içinde yaşayan insanlar ve onların davranışları,
o toplumsal gruptaki diğer bireyleri etkilediği gibi diğer bireylerin
davranışlarından da etkilenir. Belirli bir toplumun içinde yaşayan
yazarlar, o toplumun problemlerini eserlerinde işler. Bu nedenle toplumsal
yaşam şartları her zaman edebiyata yansımıştır. Bu çalışmada
başkarakterleri sosyal adaletsizlikle mücadele eden İnce Memed ve
Tengsir adlı eserlerde, adaletsizliğin altında yatan sebepler üzerinde
durulmuştur. Romanların konusu ‘haksızlıkla mücadele eden fakir insanların
öyküsü’ olarak özetlenebilir. Çalışmada iki romanın benzerlikleri
üzerinde durulmuştur. Özetle söylemek gerekirse; çalışmanın
amacı, ayrı ülke ve farklı kültürlere mensup yazarlar tarafından yazılmış
olsalar da iki roman arasındaki benzerlikleri göstermektir. Bu
amaca uygun olarak romanlar toplumsal yaşam, adalet anlayışı ve
halk anlatıları bakımından değerlendirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: İnce Memed, Tengsir, aynı özet öyküler, benzer
toplumsal koşullar.


Serap Şengül, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bö-
lümü. email: sengul@hotmail.com.
 SERAP ŞENGÜL
280
ABSTRACT
It can be claimed that, social conditions are always a significant subject
which has played a big role to shape people’s daily lifes. People
who live in a social group and their attitudes effect the all the individuals
in the group and they are effected by other people’s behaviours,
too. Authors who live in a particular societies explain this societies issues
in their works. So, this subject has always been in literature.
In this paper, both of two books, İnce Memed and Tengsir whose
main characters struggle injustice, explained the underlying reasons
this affort. The subjects of the books can be summarized as ‘poor people’s
who struggle to destroy injustice stories’. In this research paper,
there is a comparison of this two books similarities.
In conclusion, the aim of this study is showing the similarities
between this two books, also this books are written by authors who are
members of different cultures. According to the aim of study, the books
are appraised through the social conditions, the understanding of
justice and folk tales.
Key Words: İnce Memed, Tengsir, same plots, similar social conditions.

چکیده
بیان اينکه عامل مهمی وجود دارد که برجسته ترين رل را در زندگی اجتماعی انسانها
و شکل دادن به زندگی آنها بازی می کند ممکن است. رفتارهای انسان به عنوان عضوی
که در يک گروه اجتماعی زندگی می کند همانطور که می تواند افراد ديگر آن گروه را
تحت تاثیر قرار دهد به همان شکل می تواند تحت تاثیر رفتارهای ديگر افراد جامعه نیز
قرار بگیرد. نويسندگانی که در يک جامعه خاصی زندگی می کنند مشکالت آن جامعه را
در آثار خود می آورند بنابراين بازتاب شرايط زندگی يک جامعه را همیشه در ادبیات آن
جامعه می بینیم.
در اين مقاله شخصیت های اصلی آثار "اينجه ممد و تنگسیر" که موضوع آن مجادله
با بی عدالتی است درباره علل بی عدالتی و داليلی که پشت جريان بی عدالتی وجود دارد
بحث می کنند.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
281
GİRİŞ
İnsan doğasının en temel özelliklerinden olan anlatma, kendi yaşadıklarını
ya da başkalarından duydukları hikâyeleri diğer insanlarla
paylaşma ihtiyacı, en ilkel kavimden en gelişmiş topluma kadar insanın
olduğu her yerde söz konusudur. İçinde bulundukları toplumsal
koşullar birbirinden ne kadar farklı olsa da içgüdüleri, temel maddi ve
manevi ihtiyaçları ortak olan bireyler; yaşadıkları olayları hikâyeleş-
tirme yoluyla çevresindeki diğer insanlarla paylaşma yoluna giderler.
İnsanlarda var olan bu anlatma içgüdüsü, en küçükten en büyüğe kadar
bütün toplumlarda edebiyatın doğmasına zemin hazırlamıştır.
Bireylerin olayları yorumlama biçimlerinde hayata bakış, onu algı-
layış ve kavrayış şekillerine göre ve kişisel özellikleri, toplumsal şartları
ve eğitim durumlarına bağlı olarak bazı farklar olsa da evrensel
insan doğasından kaynaklanan benzerlikler de yadsınamaz. Edebiyatın
evrenselliğinin bir sonucu olarak birçok toplumun yazınındaki
eserlerin özünde ortak konuları işlediği söylenebilir.
Temelde aynı ya da büyük oranda benzer bir olayın anlatılmasına
rağmen farklı milletlere ve kültürlere mensup yazarlar, onu değişik
kültürel renklerle süsleyerek anlatırlar. Aynı ana konudan hareketle
yazılan iki farklı yazara ait eserler, konuyu ele alış biçimi ve kültürel
katkılarla birbirinden son derece değişik noktalara vurgu yapabilir.
Yaşam üzerine anlatılan aynı hikâye, farklı eksenler üzerinde ilerleyerek
ortaya çıkabilir.
Benzer coğrafî, toplumsal ve ekonomik koşullara sahip toplumlarda
devlet düzeni ve örgütlenişi, insanların geçim kaynakları, hayata
bakış açıları ve yaşamda karşılaştıkları sorunların birbirine benzer olması
kaçınılmazdır. Benzer toplumsal koşullarda yaşayan milletlerde
bu benzerliklerin edebiyata da yansıması olağan bir durumdur.
Modern Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yaşar Kemal’in İnce
Memed romanı ile modern İran edebiyatının öncü yazarlarından Sadık
Çubek’in Tengsir adlı romanında, benzer süreçlerden geçen iki toplumdaki
koşulların yarattığı karakterler bahis konusu edilmiştir. Hak-
 SERAP ŞENGÜL
282
sızlığa uğrayan ve hakkını aramak zorunda kalan, bunu yapmaya cesaret
ettikleri için de halkın desteğini kazanan ve birer ‘halk kahramanı’
na dönüşen kişilerin hikâyeleri anlatılmıştır.
Yaşar Kemal’in ikinci romanı olan İnce Memed, 1953-54’te Cumhuriyet
Gazetesi’nde tefrika edilmiş, 1955 yılında kitap olarak iki cilt
hâlinde basılmıştır. Yayımlandığı dönemde büyük beğeni toplayan roman,
1956’da Varlık Dergisi’nin düzenlediği yarışmada Varlık Roman
Armağanı ile ödüllendirilmiştir. Okurlardan gelen istek doğrultusunda
romanı bir seri hâline getiren Yaşar Kemal, dördüncü ciltle seriyi
tamamlamıştır. Günümüze kadar kırktan fazla dile çevrilen romanın
birinci cildi 1923-33 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. Yayımlandığı
ülkelerde de okurların beğenisini kazanan roman, 1984 yı-
lında İngiliz aktör ve yazar Peter Ustinov tarafından Memed My Hawk
(Şahinim Memed) adıyla sinemaya uyarlanmıştır.
Romanın yayımlandığı dönemde Türk okuyucuların büyük beğenisini
kazanmasının nedenlerinden birinin, edebi başarısının yanı sıra,
köy kökenlilerin içinde yetiştikleri geleneği devam ettirmek istemesi
olduğu söylenebilir. Türkiye’de 1950’lerde başlayan şehirleşme, büyük
kentlere göçü hızlandırmıştır. Artan nüfus, toplumun üst kesimi ile alt
sosyal kesime mensup insanların yaşadığı yerleşim birimleri arasındaki
sınırları ortadan kaldırmış ve bu iki ayrı sosyal sınıfın zorunlu
olarak birbirine yaklaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum iki sınıf
arasındaki ayrılığı, kopukluğu ve yabancılığı görünür kılmıştır. Köylerden
büyük kentlere göç eden insanlar; bir yandan şehir yaşamına
uyum sağlamaya çalışırken, diğer yandan kırsaldaki yaşamlarına ve
geleneğe özlem duymaya başlamıştır. Bu dönemde kırsaldan gelen insanların
beğenileri, köydeki yaşamı ve gelenekleri yansıtan ürünlere
yöneliktir. 1960 İhtilâline doğru giden süreçte, devrim düşüncelerinin
yayıldığı toplumsal ortamda düzene baş kaldıran bir eşkıyanın
hikâyesinin dönemin genel eğilimine uygun olmasının da romanın
gördüğü büyük ilginin diğer bir nedeni olduğunu söylemek mümkündür.
İnci Enginün bu durumu; “Yaşar Kemal’in hayranları arasındaki
köy kökenliler onun geleneği devam ettirmesinden hoşlanmışlar, ihtilâl
ortamını hazırlama amacındakiler de eşkıya hikâyelerini ideolojilerine
uygun görmüşlerdir.” sözleriyle özetlemiştir.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
283
Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanı 1963 yılında yayımlanmıştır.
Haksızlığa uğrayan bir adamın hakkını aramak için verdiği mücadelenin
anlatıldığı roman, İran’ın tanınmış yönetmenlerinden Amir Naderi
tarafından aynı adla sinemaya uyarlanmıştır.
Bu çalışmada haksızlığa uğrayan kahramanların haklarını aramak
ve adaleti sağlamak için verdiği mücadelenin anlatıldığı iki roman çe-
şitli yönlerden ele alınmıştır. Önce romanların kısa özetleri verilmiştir.
Daha sonra iki romanda da kahramanların içinde yaşadıkları toplumsal
yaşam koşulları ele alınmış, romanların başkarakterlerini kendi
haklarını aramaya mecbur bırakan adalet anlayışı ve her iki eserde de
genelin içine yansıtılan halk kültüründen doğan halk anlatıları üzerinde
ayrı başlıklar hâlinde durulmuştur. Sonuç bölümünde ise çalış-
manın genelinde yapılanlar kısaca özetlenmiş, çalışmanın sonucunda
ortaya çıkan neticenin, çalışmanın amacına uygun olup olmadığı hakkında
bir kanıya varılmasına çalışılmıştır. ‘Haksızlığa uğrayan toplumun
alt kesimine mensup insanların haklarını aramak için verdikleri
mücadele’ şeklindeki aynı özet öyküden yola çıkan iki romanın arka
planında yer alan unsurlar üzerinde durulmuştur. Böylece romanlarda
anlatılan olayların gelişmesine doğrudan veya dolaylı katkı sağlayan
toplumsal yaşam, adalet anlayışı ve halk anlatıları gibi konuların ayrıntılı
olarak ele alınması ve çalışmanın sonunda da, çalışmanın el verdiği
ölçüde, genel bir kanıya varılması amaçlanmıştır.
1. BAHİS KONUSU ROMANLARIN ÖZETLERİ
1.1.YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANININ ÖZETİ
Yaşar Kemal’in İnce Memed romanında genel olarak cumhuriyetin
ilk yıllarında kırsal kesimlerdeki köylü-ağa mücadelesi, topraksız köylülerin
durumu ve köylülerin bu kötü gidişata son verebilecek birine
duydukları ihtiyaç anlatılmıştır.
Memed, Abdi Ağa’nın köylerinden biri olan Değirmenoluk’da annesiyle
birlikte yaşayan fakir bir köylü çocuğudur. Abdi Ağa, Memed’i
Çukurova’nın dayanılmaz sıcağına ve çakırdikenlerin zulmüne aldır-
 SERAP ŞENGÜL
284
madan tarlalarda kendi hesabına çalıştırır ve ona eziyet eder. Bu duruma
daha fazla dayanamayan Memed, köyden kaçar ve başka bir
köyden olan Süleyman’ın evine sığınır. Süleyman; Memed’e çok iyi
davranır, onu öz oğlundan ayırmaz. Memed, Süleyman’ın kendisine
yaptığı iyilik karşısında ona minnettar kalır.
Memed, bir gün Süleyman’ın koyunlarını otlatırken farkında olmadan
kendi köyünün sınırlarına girer. Bunu gören köylülerden biri vasıtasıyla
Memed’in yeri, Abdi Ağa tarafından öğrenilir. Abdi Ağa Sü-
leyman’ın evine gidip Memed’i alır, köye getirir.
Bu olaydan sonra Abdi Ağa, Memed ve annesine daha fazla eziyet
etmeye başlar. Bütün köylülerin o seneki ürünlerinden üçte ikisini alırken,
onların tarlasındaki ürünün dörtte üçüne el koyar. Kış geldiğinde
diğer köylülerden daha kötü duruma düşen Memed ve annesi, Abdi
Ağa’dan buğday alabilmek için ellerindeki tek şey olan ineklerini ona
satarlar. Bu olay, Memed’in içinde Abdi Ağa’ya karşı beslediği öfkenin
artmasına neden olur.
Memed, bir gün arkadaşı Mustafa’yla birlikte köyden çıkıp kasabaya
gider. İlk defa kendi köyünden dışarı çıkan Memed, kasabanın
büyüklüğünü görünce şaşırır ve dünyanın kendi köyünden ibaret olmadığını
anlar. Bu seyahatten sonra kafasında kasabaya kaçma planları
yapmaya başlar.
Memed’in çocukluğundan beri büyük bir aşkla sevdiği Hatçe’nin
Abdi Ağa’nın yeğenine verilmesi, Memed’in Abdi Ağa’ya olan öfkesini
daha da arttırır. Memed, bir gece Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa ve
adamları, onların peşini bırakmazlar. Abdi Ağa, iz sürmekte çok başarılı
olan eski bir izci Topal Ali’ye onların izlerini sürdürür. Topal Ali,
izlerini bulması durumunda Ağa’nın Memed’i sağ bırakmayacağını
bildiği için aslında onları yakalamak istemez ama iz sürme tutkusu üstün
gelir. Sonunda Memed ve Hatçe’yi bulur. Ağa’nın adamlarıyla çatışmaya
giren Memed; Hatçe’nin nişanlısı Veli’yi öldürür, Abdi Ağa’yı
yaralar. Bu olaydan sonra Hatçe köye döner, Memed kaçar.
Süleyman’ın evine sığınan Memed, onun aracılığıyla dağa çıkar ve
bölgede ünlü bir eşkıya olan Deli Durdu’nun çetesine katılır. Eşkıyalık
yaptığı zamanlarda bile halka eziyet etmekten kaçınan Memed, zalim
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
285
bir eşkıya olan ve insanlara zulmeden Deli Durdu’nun çetesinden ayrılır
ve birkaç arkadaşıyla birlikte kendi çetesini kurar. Adaleti ve halkın
hakkını koruyan bir eşkıya olması sayesinde Memed’in ünü kısa
sürede yayılır.
Bu arada Abdi Ağa, Veli’yi Hatçe’nin vurduğunu söyleyerek
Hatçe’yi tutuklatmıştır. Hapiste günlerini Memed’den bir haber almayı
beklemekle geçiren Hatçe’nin tek tesellisi, kendisiyle aynı ko-
ğuşta kalan Iraz’ın arkadaşlığıdır. Haksızlık ve adaletsizliğin kurbanı
olan bu iki kadın, hapishanede birbirlerine can yoldaşı olurlar.
Abdi Ağa ise Memed’in gittikçe büyüyen ünü karşısında korkuya
kapılarak başka bir köyün ağasının evine sığınır. Abdi Ağa’nın ölmediğini
öğrenen Memed, onun peşine düşer ve saklandığı köydeki bü-
tün evleri ateşe verir. Abdi Ağa’nın öldüğünü düşünen Memed, köye
döner ve köylülere artık topraklarını istedikleri gibi ekip biçeceklerinin
müjdesini verir. Bu haber karşısında köylüler, Memed’i bir kahraman
gibi karşılarlar. Ancak Abdi Ağa’nın ölmediğinin duyulmasıyla köylüler,
evlerine kapanır. Memed, jandarmalara yakalanmamak için tekrar
dağa çıkar.
Hatçe’nin Kozan’a nakledileceğini duyan Memed, yakalanma riskine
aldırış etmeden cezaevi aracının yolunu keser ve Hatçe ile Iraz’ı
kaçırır. Jandarmalardan kurtulmak için dağda bir mağaraya saklanırlar.
Kışı zorlu bir şekilde geçirirler. Bu sırada Hatçe, bir erkek çocuk
dünyaya getirir ve adını Memed koyarlar. Zorlu geçen günlerde jandarmalar
tarafından etrafları sarılır. Bebeğini düşünen Memed, teslim
olur ama jandarma komutanının bu acıklı tablo karşısında onu teslim
almaya gönlü razı olmaz. Fakat daha sonra jandarmaların açtığı ateş
sonucu Hatçe ölür, Iraz ise bebeği alıp Antep’e gider.
Bu sırada hükümet af çıkarır. Memed, aftan yararlanmak için teslim
olmaya karar verir. Köylü ise Abdi Ağa’dan öcünü almadan teslim olmamasını
ister. Abdi Ağa ise kendisi gibi zalim bir toprak ağası olan
Ali Safa Bey’in yanına sığınmıştır. Ali Safa Bey’le işbirliği yapan Abdi
Ağa, onun elindeki eşkıya güçlerin de Memed’i yok edemediğini gö-
rünce iyice paniğe kapılır. Memed, sonunda hayattaki en büyük amacını
gerçekleştirir, Abdi Ağa’yı öldürür. Abdi Ağa’nın öldüğü haberini
 SERAP ŞENGÜL
286
köylüye götüren Memed, daha sonra ortadan kaybolur. Köylüler ise
her yıl aynı tarihte çakırdikenliği ateşe verir ve kutlama yaparlar.
İnce Memed; ezilen ve zulüm gören bir köylü çocuğunun, halkın
gözünde kahramana dönüşme sürecinin destansal biçimde anlatıldığı
bir romandır. Ağalık düzeninin eleştirildiği eserde, halk üzerinde kurduğu
baskıyla varlığını sürdüren bu sistemin neden olduğu toplumsal
sorunlar gerçekçi bakış açısıyla ele alınmıştır.
1.2.SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ROMANININ ÖZETİ
Sadık Çubek’in Tengsir adlı eserinde anlatılanlar, savaş sonrasında
işgal altındaki İran’da geçmektedir. Eserde haksızlığa uğrayan bir adamın,
bu durum karşısında susmayıp hakkını araması anlatılmıştır.
Romanın başkahramanı olan Muhammed; güçlü, cesur ve atılgan
bir adamdır. İran’ın sahil kasabalarından birinde yaşayan Muhammed,
yıllarca İngilizlerin yanında demircilik ve aşçılık yaptıktan sonra
kendi dükkânını açmıştır. İngilizlerin yanından ayrılırken, onlardan
toplu para alan Muhammed’in bu parayla ilgili kurduğu hayaller çok
geçmeden suya düşer.
Parasının bir kısmıyla Hacca gitmeyi, diğer kısmıyla da kendisine
bir iş kurmayı planlayan Muhammed; İngilizlerin yanında yıllarca çalışarak
kazandığı birikimini dolandırıcılara kaptırır. Önce inancı gereği,
parasını helal ettirmesi için götürdüğü kasabanın imamı üç yüz
tümenini alır. Kasabanın tanınmış esnaflarından Kerim Hacı Hamza
ve Muhammed Gonde Recep ise kalan parasının bin tümenini alırlar.
Kasabadaki en yüksek rütbeli din görevlisi olan Şeyh Ebû Turâb ise
dolandırıcılarla işbirliği yapmıştır. Muhammed’in hakkını aramak için
başvurduğu avukat Kel Ali Ağa ise Muhammed’i oyalayarak ondan
daha fazla para sızdırmaya çalışır.
Bu olay nedeniyle insanlara güvenini kaybeden Muhammed, ne
yapması gerektiğini bilemez. Hakkını bu kişilerde bırakmamaya kararlı
olan Muhammed, sonunda hesabını kendisinin görmesinden
başka çaresi olmadığını anlar. Onu dolandıran, başka birçok insanın
da hakkını yiyen bu kişilerin hepsini öldürür. Sırayla işlediği cinayet-
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
287
lerde bir evden diğerine girerken arkasından onu takip eden halk, Muhammed’in
tarafını tutar. Muhammed’in haksız olduğunu ve günah
işlediğini söyleyenler ise diğerleri tarafından susturulur.
Muhammed, cinayetleri işledikten sonra hükümet kuvvetlerinden
saklanmak için Asator adlı bir Ermeni esnafın dükkânına sığınır. Dışarıdan
hiç kimseye bir şey sezdirmeyen Asator, gündüz Muhammed’in
güvenli bir şekilde gizlenmesini sağlar. Muhammed, akşam oldu-
ğunda ailesini alarak bir sandalla ülkeden kaçmak için yola çıkar.
Muhammed’in evinde ise hükümet muhafızları nöbet tutmaktadır.
Aslında görevliler, kendi çevresinde Muhammed’e bir şey yapamayacaklarının
ve sadece göstermelik olarak orada bulunduklarının farkındadır.
Muhammed ise evine gelirken yolda karşısına çıkan muhafızları
atlatır, birini ise vurur. Sonunda eve ulaşan Muhammed, hükümet
muhafızları ve halkın gözü önünde karısı ve çocuklarını daha önceden
hazırladığı sandala bindirerek ülkeyi terk eder. Halk, arkalarından onlara
dua eder ve iyi dileklerde bulunur.
Tengsir adlı romanda çaresiz kalan cesur bir adamın hakkını kimsede
bırakmamak ve insanların gözünde itibarını kaybetmemek uğ-
runa neler yapabileceği gerçekçi bakış açısıyla anlatılmıştır. Romanda
toplumsal konumlarını kullanarak halkı sömüren belli bir kesimden,
haksızlığa uğrayan ve kazançları ellerinden alınan çaresiz insanların
sonunda hesap soracağı yönünde toplumsal bir mesaj verilmek istenmiştir.

2. İNCE MEMED VE TENGSİR’İN KARŞILAŞTIRILMASI
2.1. ROMANLARIN BAHİS KONUSU EDİLEN TOPLUMSAL YAŞAM
KOŞULLARI BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
Türk edebiyatının en önemli çağdaş yazarlarından Yaşar Kemal’in
İnce Memed adlı romanı ile İran edebiyatının çağdaş roman ve hikâyecilerinden
Sadık Çubek’in Tengsir adlı eserinin temelde en önemli benzerliği,
hikâyelerini anlattıkları kahramanların içinde bulundukları
toplumsal yaşam koşullarıdır.
 SERAP ŞENGÜL
288
Her iki eserde de anlatılan, ilkel ve ilksel bir yaşam biçimidir. İnsanın
doğadan kopmadığı, yaşam koşullarının doğaya bağımlı olduğu
bu yaşam biçiminde, insanların geçim kaynağı büyük oranda tarım ve
hayvancılıktır. Sanayileşmenin söz konusu olmadığı bu tür toplumlarda
var olan “ağalık düzeni” ve bu yapının beraberinde getirdiği
olumsuzluklar eserlerde yer almıştır.
Eserlerde anlatılan yerler; büyük oranda hükümetin denetiminden
uzak olan, yöneticilerin nerede olduğunu bile bilmedikleri ve bundan
doğan otorite boşluğundan yararlanan yerel yöneticilerin halkı istedikleri
gibi sömürdükleri köylerdir. Bu bakımdan iki eser arasındaki
en temel benzerlik, toplumsal yaşam alanındadır.
İnce Memed’in köyünde dayanılmaz sıcağa ve insana aman vermeyen
çakırdikenlere rağmen tarlaları ekip biçen köylüler, kendi ürünlerinin
ancak üçte birine sahip olabilirler. Geriye kalan üçte ikilik kısım,
hatta daha fazlası, hiçbir emek sarf etmese de toprağın sahibi olduğu
için Abdi Ağa’nındır. O, bir bakıma hükümetin otoritesinin Değirmenoluk
ve diğer beş köydeki temsilcisidir. Sözleri kanun sayıldığı için
köylüler, ona karşı içlerinde bilenen öfkeye rağmen karşı koymaya cesaret
edemezler.
İnce Memed’in bütün bu haksızlıklara başkaldıran ve köylünün sesi
olan bir eşkıyaya dönüşme sürecinde, diğerlerinden farklı olduğu romanın
en başında okuyucuya sezdirilir. O, Abdi Ağa’nın yaptığı zulümlere
daha fazla dayanamaz ve henüz küçük bir çocukken köyden
kaçar. Başka bir köyden Süleyman adında birinin evine sığınır. Bu ka-
çış, Abdi Ağa’nın onu bulması ve bulduktan sonra Memed ve annesine
ettiği eziyetleri arttırmasıyla sonuçlanır. Aslında bu nokta Memed’in
önce eşkıyalığa, sonra da köylüye bireysel mülkiyet sağlayan toplumsal
bir reformcuya dönüşmesine doğru gidecek olayların ana noktası-
dır. Bundan sonra Memed’in Abdi Ağa’ya olan nefret ve kini her geçen
gün artar. Abdi Ağa’nın Memed’in sevgilisi Hatçe’yi yeğeni Veli’ye ni-
şanlamasıyla doruk noktasına ulaşır. Memed, Veli’yi vurup dağa çıkar
ve eşkıya olur. Eşkıyalık, onun bireysel kavgasını toplumsal bir noktaya
taşıdığı dönemeçtir. Eşkıya olduktan sonra köylüye tarla dağıtma
ve onların kendi topraklarına, kendi ürünlerine sahip olmasını sağ-
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
289
lama fikri kafasında şekillenmeye başlayınca Memed; kendi öcünü almak
için savaşan bir köylü çocuğundan, halka kendi hakkını vermeye
çalışan toplumsal bir devrimciye dönüşür.
Değirmenoluk köyündekiler çalışan, kendilerine yetecek derecede
üreten kişilerdir. Ancak ürettiklerinin çoğunu Abdi Ağa’ya vererek yı-
lın büyük bir kısmında onun yardımına muhtaç duruma düşerler.
Abdi Ağa ise köylülerin emeklerini sömürerek zenginleşir. Köylüleri
otorite ve baskının kurbanları yapan ekonomik zayıflıklarından (aslında
kendilerine hem yeterlidirler, hem de değildirler) çok, hareketsiz
olmalarıdır. Kendilerine yetecek derecede üretimde bulundukları
hâlde gerek yerel yöneticiye karşı olan korkularından, gerekse bu durumu
değiştirecek cesaretten yoksun olduklarından ürünlerini kendileri
adına koruyup yönetmekten acizdirler. Abdi Ağa’ya karşı çıktıklarında
ellerinde olanı da kaybetmekten korkarlar. Bu nedenle roman
boyunca içten içe Memed’in tarafını tutsalar da Abdi Ağa ile İnce Memed
arasında değişen güç dengelerine bağlı olarak söylemlerini belirlerler.
Bu bakımdan köylüler; genelde roman ve hikâyelerde karşımıza
çıktıkları iyi, saf ve pasif durumlarından sıyrılmış; egoist ve çıkarcı bir
kişiliğe bürünerek birer roman karakterine dönüşmüşlerdir.
Berna Moran’ın değerlendirmesine göre; “Yaşar Kemal’in eşkıyalığı
bir roman konusu olarak işlerken geleneğe bir katkısı da belli başlı ki-
şilerin dışında kalan köylü halka yaklaşımında görülür. Eşkıya öykü-
lerinde halk, silik bir yığındır; işlevleri yalnızca yardıma muhtaç, ezilen,
sömürülen insanları temsil etmek olduğu için iyi, saf ve edilgendirler.
Yaşar Kemal ise bu konuda gerçekçi davranır; köylüyü idealize
etmeden, erdemleri ve kusurlarıyla, psikolojik doğruluğa dikkat ederek
canlandırır. Köylüler Memed’in iyiliğini gördükleri zaman onu nereye
koyacaklarını bilemezken, kendilerine zararı dokunacak işler
yaptığına ve Abdi Ağa’nın geri döneceğine inandıkları zaman döneklik
eder, Memed’in aleyhinde atıp tutarlar. Edilgen de değildirler İnce
Memed’in köylüleri; onu yargılar, ne yapması gerektiğini söyler ve sonunda
Abdi Ağa’yı öldürtmeden onun yakasını bırakmazlar.”
Köylülerin kendi çıkarlarının tehlikeye düşeceğinden korkarak
haksızlık karşısında suskun kalmayı yeğleyen kişiler olarak çizilmiş
 SERAP ŞENGÜL
290
olması, Memed’in hikâyesinin gelişimine katkıda bulunur. Adaletsizliğe
boyun eğen bir köy dolusu insanın içinden bir tek Memed sıyrılır.
O, haksızlığa uğramayı sineye çekmez. Bu özelliğiyle köylünün genelinden
ayrılır. Bu cesur atılımı; onun halka toprak dağıtan, bireysel
mülkiyeti sağlayan, gücü elinde bulunduran tek kişiden alıp asıl sahibi
olan halka iade eden, tıpkı İngilizlerin ulusal kahramanı Robin Hood
gibi zenginden alıp fakire veren bir halk kahramanına dönüşmesine
giden yolda en önemli adımdır. Düzene karşı çıktığı bu ilk nokta, daha
sonra ne İnce Memed’in kendisinin, ne Abdi Ağa’nın, ne de köylülerin
tahmin etmediği bir şekilde Memed’i adına efsaneler anlatılan, türkü-
ler ve kahramanlık balatları söylenilen bir özgürlük savaşçısına dönüş-
türmüştür.
Haklıyı, adaleti gözeten bir eşkıya olması, Memed’i sıradan bir soyguncu
olmaktan başka bir noktaya taşır. Sahip olduğu bu toplumsal
bilinç; beraberinde ona köylünün saygı, sevgi ve yardımını getirir.
Yaptığı yasalar karşısında suç olsa bile o, halkın gözünde devrimci bir
kahramandır. Bütün bu özellikleri İnce Memed’in Hobsbawm’ın “sosyal
haydut” kategorisine dâhil olmasını sağlar. İnce Memed, “haksızlığın
kurbanı olarak işe başladığı için en azından bir haksızlığı dü-
zeltme gereksinimiyle dopdolu” erdemli bir soyguncudur.
İnce Memed, bütünüyle sistemin (hükümetin) değil; bu sistemin
içinde adaletsiz davrananların, ellerindeki gücü kullanarak halk üzerinde
baskı kuranların karşısında durur. Bu durum gücünü halktan almasını,
onun dağlarda uzun süre ayakta kalabilmesini ve varlığını devam
ettirmesini sağlar.
İnce Memed, “mecbur kalmadıkça” adam öldürmekten kaçınır. Aslında
öldürmek, onun eşkıya olarak varlığını devam ettirebilmesinin
gereğidir. Nitekim adı hiçbir olaya karışmaz ve adam öldürmezse, halkın
ona duyduğu korkuyla karışık saygı kaybolur gider. Bir eşkıyanın
adının insanların hafızasında her zaman canlı kalmasının nedeni “deh-
şet ve sevgi”dir. Yaşar Kemal, bunun böyle olduğunu eski bir eşkıya
olan ve adı halk tarafından unutulmayan Koca Ahmet’in ağzından
okuyucuya şöyle aktarır: “Korku ve sevgiyi birlikte götüremezse bir
eşkıya, dağlarda bir yıldan fazla yaşayamaz. Eşkıyayı korkuyla sevgi
yaşatır. Yalnız sevgi tek başına zayıftır. Yalnız korkuysa kindir.” (s. 68)
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
291
İnce Memed de Abdi Ağa’nın saklandığı köydeki bütün evleri yakmasıyla
adının ve efsanesinin her yere yayılmasını sağlar. Bu yönüyle
hem korkunç bir canavarın, hem de erdemli soyguncunun özelliklerini
taşır. Bu durum yazar tarafından İnce Memed’in basit bir eşkıya tipi
olarak değil, çok yönlü ve derinliği olan bir karakter olarak çizildiğinin
göstergesidir.
Memed’in eşkıya olarak girdiği ve eşkıyalığı öğrendiği çete Deli
Durdu’nun çetesidir. Hobsbawm’ın sınıflandırmasına göre Deli
Durdu, “adi soyguncudur”. Zengin, fakir ayırmadan herkesi çırılçıplak
bırakıncaya dek soyar. Köylülere böyle onur kırıcı bir şekilde davrandığı
için onların yardımından mahrum kalır. Kendisine iyilik edip
evini açan bölgenin ileri gelen aşiret beylerinden Kerimoğlu’na, onu
soyarak teşekkür eder. Bütün cesaretine ve fiziksel gücüne rağmen bu
yaptıkları, onun dağlarda uzun süre eşkıya olarak varlığını devam ettirmesini
engeller. Deli Durdu ve İnce Memed, adi hırsız ve erdemli
soyguncuya birer örnek teşkil eder ve bu ikisi arasındaki farkı ortaya
koyar.
Romanda sözü edilen eşkıyaların bir başka sınıfı da feodal güçlerin,
toprak beylerinin himayesi altında varlığını sürdüren ve bunun karşı-
lığında onların iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışanlardır. Hobsbawm’a
göre; “Eşkıyaların çoğu, devrime uygun olmayan koşullar altında
er ya da geç zenginin olduğu kadar yoksulun da sırtından geçinen
basit birer soyguncu, toprak beyinin adamı ya da resmi iktidar yapılarıyla
uzlaşan kuvvetli bir askeri topluluğun üyesi olma kolaylığına
kaçarlar.” Toprak beyleri, halk üzerinde baskı kurarak kendi iktidarlarını
sağlamlaştırmak için halk arasında adından sıkça söz edilen, eylemleri
dilden dile dolaşan bazı eşkıyaların estirdiği sivil korku
rüzgârının arkasına sığınırlar.
Romanda adı geçen Kalaycı ve çetesi tam da bu tarz eşkıyalara örnektir.
Haksız kazançla topraklarını gittikçe genişleten ve bu yolla bir-
çok köyün sahibi olan Ali Safa Bey, verimli topraklara sahip Vayvay
Köyü’nü bir türlü ele geçiremez. Bu köyün insanları üzerinde baskı
kurmak, onları korkutmak ve sindirmek için eylemleriyle köylülere
dehşet saçan Kalaycı ve çetesiyle ittifak kurar. Bu çetenin varlığını sürdürebilmesi
için gerekli olan bütün ihtiyaçlarını karşılar. İstediğini
 SERAP ŞENGÜL
292
elde ettikten sonra çeteyi hükümete ihbar etmeyi ve böylece onların
maddi yükünden kurtulmayı tasarlar.
Eserde yer alan diğer eşkıya tipleri bir bakıma İnce Memed’in farkını,
iyiliğini, adaletini göstermek için çizilmiştir. İyinin karşısına çı-
kartılan her kötü, iyinin değerini arttırır. Bu bakımdan İnce Memed dı-
şındaki eşkıyalardan özellikle Deli Durdu ve Kalaycı Çetesi Memed’in
neden sıradan bir soyguncu değil, sosyal haydut ve toplumsal reformcu
olduğunu okurun daha iyi anlamasını sağlar. İnce Memed; di-
ğer eşkıyalar gibi o gün kimi soyarak daha iyi bir kazanç elde edebileceğini
değil, tasarladığı toprak reformunu nasıl gerçekleştirebileceğini
düşünür.
Onun ufku diğer eşkıyalarınki gibi dar ve sınırlı değil, alabildiğine
geniştir. Bireysel kavgasını, hıncını ve öç alma duygusunu halkın yararına
olan toplumsal bir devrime dönüştürür. Bireysel mülkiyeti sağ-
lama isteği, Abdi Ağa’nın ölmediğinin anlaşılmasıyla ilk etapta başarısız
olur. Daha sonra isteğini gerçekleştirir. Bu nedenle İnce Memed;
sıradan bir eşkıya değil, toplumsal bir reformisttir.
Yaşar Kemal’in İnce Memed romanı bireysel kavgasını toplumsal
bir ideale ulaşma çabasına dönüştüren bir kahramanın etrafında şekillenmiştir.
İnce Memed romanı, eşkıya öykülerinde ana hatlarıyla ortak
olan bir temel yapı üzerinde şekillenmiştir. Bu yapı şöyle özetlenebilir:
1)Kahramanın çocukluk yıllarını kapsayan ve başkaldırısına neden
olan olaydan önceki durumun anlatıldığı ilk ana bölümde acımasız
ağaların ya da toprak beylerinin yönetimi altında zulüm gören köylü-
nün durumu sergilenir. (İnce Memed’de Değirmenoluk köylülerinin
Abdi Ağa’nın acımasızlığı yüzünden çektikleri, kendi ürettiklerine sahip
olamadıkları ve Ağa’nın onların emeklerini sömürmesi yüzünden
yılın büyük bir kısmında ona muhtaç oldukları anlatılarak ilk etapta
okuyucunun zihninde zalim bir ağa ve bu ağanın zulmü altında ezilen
köylüler imajı çizilir.)
2)Kahramanın kendisine ya da anası, babası, karısı gibi sevdiği bir
yakınına karşı ağanın yaptığı büyük bir kötülük yer alır ve bunun sonucunda
kahraman dağa çıkar, eşkıya olur. ( Memed’in Abdi Ağa’ya
karşı olan öfkesi sevgilisi Hatçe’nin, Abdi Ağa’nın yeğeni Veli’ye verilmesiyle
doruk noktasına ulaşır. Memed; Veli’yi öldürüp, Abdi
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
293
Ağa’yı yaralar ve dağa çıkar. Bu noktada Memed’in Hatçe’ye olan aşkı
ve sevdiğinin elinden alınması, olayların gelişmesinde ana etkendir.)
3) Eşkıyalık dönemine ayrılan üçüncü bölümde kahramanın soylu
eşkıya olarak yoksul köylüye yaptığı iyilikler, zalimlere verdiği cezalar
ve kendi öcünü alması anlatılır. (Memed, köylüyü toprak sahibi yapar
ve böylece mülkü, asıl sahibi olan halka vererek adaleti sağlar.)
4)Dördüncü bölümde kahramanın sonunu okuruz. Eşkıya kahraman
ya halkına döner ve onlar da kahramana sahip çıkarlar ya da ortadan
kaybolur. (İnce Memed, köylüyü toprak sahibi yaparak toplumsal
görevini tamamladıktan sonra ortadan kaybolur. Onun arkasından
her yıl bereket törenlerini andıran kutlamalar yapılır.)
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanı bütün bu yönleriyle modern
bir destan olarak değerlendirilebilir. Memed’in Dikenlidüzü’nde
başlattığı toprak reformu; bölgedeki diğer yerlerin halkı için de bir
umut kaynağı olmuş, diğer toprak beyleri için ise tehlike arz etmeye
başlamıştır. Zor da olsa Abdi Ağa’yı öldürür ve amacına ulaşır. Romanın
sonunda yazar; Memed’i öldürmez, sağ olarak Çukurova’da belirsiz
bir yerde bırakır. Çünkü Memed’in ölmesi, insanların umutlarının
ölmesi demektir. Memed, yapmak istediğini yapıp amacına ulaştı-
ğında düzenin çok istenirse ve bunun için mücadele edilirse değiştirilebilir
olduğunun, güçsüzün her zaman başı eğik ve haksızlıkları sineye
çeken taraf olması gerekmediğinin, güçlünün ise daima kazanan
tarafta olamayabileceğinin canlı bir kanıtı haline gelir.
Tengsir’de anlatılan köy yaşamında, tıpkı İnce Memed’de olduğu
gibi, halkın geçim kaynağı büyük oranda tarım ve hayvancılıktır. Romanın
başkahramanı Muhammed’in yaşadığı kasaba olan Buşihr, insanı
bunaltacak kadar nemli bir iklime sahiptir.
Eserde anlatılan dönem, İran’ın işgal yılları olduğu için İngilizlere
ait atölyelerde çalışmak, bölge halkının diğer bir gelir kaynağıdır.
Bölge, sanayileşmemiş ve ekonomik açıdan fakir bir bölgedir. İngilizler
için çalışmak, Buşihr halkı için milli duyguları zedeleyen bir durum
olsa da geçimlerini sağlayabilmek için bunu yapmak zorundadırlar.
Yerli halkın yoksulluğuna karşın İngilizler, bir bakıma onların sırtından
günden güne zenginleşir. Bölgedeki iyi evlerde onlar oturur, iyi
arabalara onlar sahiptir. Bu durum, bölgede İngilizlere karşı savaşmış
 SERAP ŞENGÜL
294
ünlü gerilla savaşçısı Reis Ali’yle birlikte işgalcilere karşı mücadele
eden Muhammed için öfke nedenidir. Tengsirlilerin verdikleri mücadeleye
ve bu milli dava uğruna birçoğunun şehit düşmesine rağmen
İngilizler, bölgeye yerleşmiş ve yerli halkın elinde olmayan yaşam ko-
şullarına sahip olmuşlardır. Muhammed için kendi ülkesinde göndere
çekilmiş İngiliz bayrağını görmek, utanç sebebidir.
Muhammed, aslında yıllarca İngilizlerin atölyelerinde demirci ustası
olarak çalışmıştır. İngilizler için canını dişine takmış, İngilizlerin
işlerini onlardan daha fazla istekle yapmıştır. Muhammed, üç işçinin
yapacağı işi tek başına yapmıştır. Onun salladığı balyozu öbür işçiler
yerinden bile kaldıramaz. Muhammed’e göre, İngilizlerin verdiği paranın
bereketi yoktur. Onların yanında çalışarak biriktirdiği iki bin tü-
menin tamamını başkalarına kaptırır.
Muhammed’in düşüncesine göre Avrupalılardan yani “kâfirler”
den kazandığı para, inancı gereği, helal ettirilmeye muhtaçtır. Bu
amaçla parasını götürdüğü imam, parasının üç yüz tümenini alır. Bin
tümenini ise bölgenin tanınmış esnaflarından Kerim Hacı Hamza ve
Muhammed Gonde Recep elinden alır. Şeyh Ebû Turâb ve avukat Kel
Ali Ağa da onlarla işbirliği yapmıştır. Bu nedenle Muhammed’in hakkını
arama çabaları sonuçsuz kalır. Yıllarca İngilizlerin atölyelerinde
ustalık, evlerinde uşaklık ve aşçılık yaparak kazandığı para ona hayır
getirmemiştir. Muhammed, İngilizlere biraz da bu nedenle öfkelidir.
Muhammed, uğradığı haksızlık karşısında sessiz kalmayacak kadar
cesur ve güçlüdür. Komşusunun bahçesinden kaçan ve insanlara saldıran
öküzün yanına kimse yaklaşmaya cesaret edemezken, Muhammed’in
onu yakalayıp sakinleştirmesi ve sahibine teslim etmesi, onun
gücünü ve cesaretini kanıtlar. Muhammed, uğradığı haksızlığı ve elinden
alınan paralarını bir türlü aklından çıkaramaz. Hakkını aramaya
gittiğinde kendisini dolandıranların ona onur kırıcı bir şekilde davranmasıyla
bu durum, Muhammed için para meselesi olmaktan çıkar.
Muhammed’e göre; “Hayatta hiçbir şey insanın şeref ve haysiyeti kadar
önemli değildir.
Hatta insanın karısı ve çocukları bile” (s. 56) Çocuklarına babaları-
nın hakkını arayamayan bir korkak olduğunu söylemelerindense, hakkını
aramak için adam öldürmekten çekinmeyecek kadar cesur bir
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
295
adam olduğunu anlatmaları iyidir. Bu nedenle karısını ve çocuklarını
ortada bırakmak pahasına cinayet işlemekten çekinmez.
Muhammed, aslında iyi bir insan ve mütedeyyin bir adamdır. İnsanları
kandırıp, onların sayısız güçlükle biriktirdikleri parasını ellerinden
alan “şehir ağaları”nı başka kimseyi dolandıramasınlar diye ortadan
kaldırmayı düşünür ve bu, ona göre suç sayılmaz. Muhammed,
kendisinin Hz. Hüseyin gibi hakkını aramaya gittiğini söyleyerek mü-
cadelesine kutsiyet atfeder. Yöneticiler, İran’ın bu ücra kasabasına o
kadar uzaktırlar ki burada halkın ne durumda olduğundan habersizdirler.

Muhammed’in deyişiyle “Ahmet Şâh , Buşihr’in İran’ın mı yoksa
Arabistan’ın mı olduğunu bilemeyecek kadar” (s. 80) ülkesine ve halkına
yabancıdır. Bölgedeki en yüksek rütbeli din görevlisi olan, halktan
saygı gören Şeyh Ebû Turâb ve bölgenin saygın kişilerinden Ali
Ağa’nın da dolandırıcılarla işbirliği yapması ve halk arasındaki saygınlıklarını
maddi çıkar kazanmak uğruna böyle bir işte kullanmalarıyla
Muhammed, hesabını kendisinin görmesinden başka çaresinin
kalmadığını anlar.
Muhammed, sadece kendi öcünü almayı ve kendisini kandırarak
parasını elinden alanları cezalandırmayı düşünür. Kendisini kandıranların,
isimlerini ve bulundukları konumu kullanarak başkalarını da
dolandırmalarını önlemeyi amaçlar. Mücadelesinin sosyal yönü bu kadarla
sınırlıdır. Adaletsizliğe neden olan kişileri ortadan kaldırır. Adaletin
sağlanabilmesi için adaletsizliğin kaynağı ortadan kaldırılmalı-
dır. Görevlerini kötüye kullanan bu kişiler; halkın devlete ve birbirlerine
olan güvenlerini sarsan, devleti ve toplumu içten içe çürüten insanlardır.
Muhammed, böyle kişilerin yaşamasının insanlığa zarar
verdiğini düşünür. Bu nedenle bu kişileri ortadan kaldırmak cinayet
değil, insanlığa karşı bir görevdir.
Aslında Muhammed’in mücadelesinde haklı olduğunun herkes farkındadır.
Nitekim Muhammed; evden eve girip, kendisine haksızlık
edenleri tek tek ortadan kaldırırken kimse ona karşı çıkmaz. Ona engel
olmaya çalışan ve yaptığını yanlış bulan bir kişi çoğunluk tarafından
susturulur. Hükümet muhafızları bile Muhammed’e hiçbir şey yapamayacaklarının
farkındadırlar, zaten yapmak da istemezler. Sadece
 SERAP ŞENGÜL
296
göstermelik olarak Muhammed’in evinin yanında nöbet tutarlar. Ço-
ğunluk ona saklanması için evini açmaya ve kaçması için yardım etmeye
hazırdır. Muhammed, insanları dürüst davranmaktan alıkoyan
kişileri ortadan kaldırırken halkın desteğini arkasına almıştır.
Muhammed, kendisine haksızlık yapanları öldürerek öcünü alır.
Hesabını Allah’a bırakmadan kendisi görür. Bu nedenle onun kaderci
bir teslimiyet duygusuna sahip olmadığı söylenebilir. Ellerindeki güce
dayanıp yönetimdeki aksaklıklardan ve otorite boşluğundan faydalanıp
haksız kazanç sağlayanlara karşı, halkın içinden ve yoksul bir kişinin
kendi adaletini sağlayabileceğini gösterir.
İnce Memed ve Tengsir adlı eserlerde anlatılan toplumsal koşullar
birbirine oldukça yakındır. Her iki eserde de anlatılan olaylar; sanayileşmemiş,
kırsal yerleşim birimlerinde geçer. Buna bağlı olarak bu bölgelerde
yaşayan halkın geçim kaynağı, büyük oranda tarım ve hayvancılıktır.
İki eserde söz konusu olan benzer toplumsal koşullara ek olarak birbirine
yakın sömürü düzenleri vardır. İnce Memed’deki sömürü dü-
zeni, toprağa dayalı emeğin sömürülmesi şeklindedir. Bu düzende
toprağı ekip biçmek için çabalayan köylülerin üzerinden, hiçbir emek
harcamadan ürün sahibi olan feodal bir “ağa” figürü söz konusudur.
Tengsir’de ise insanların çalışıp kazandığı parayı türlü oyunlarla ellerinden
alıp, kolay yoldan kazanç sağlayan “şehir ağaları” olarak adlandırılabilecek
bir kesim vardır. İki eserde de toplumsal adaletsizliğin
nedeni olan kişiler, yoksul halka eziyet eder ve hakkı olanı vermezler.
Söz konusu olan eserlerde haksızlığa uğrayan kahramanlar, bu durum
karşısındaki tepkileriyle toplumun genelinden farklı olduklarını
ortaya koyarlar. Memed; Abdi Ağa’yla mücadele edebilmek ve ondan
intikamını alabilmek için dağa çıkar, eşkıya olur. Abdi Ağa’yı öldürene
kadar pes etmez. Bu aşamada köylü de Abdi Ağa’yı ortadan kaldırması
için Memed’i teşvik eder. Muhammed ise kendisini dolandıranları
öldürmeyi tasarlar ve bu düşünceyi uzun zaman kafasında şekillendirir.
Çevresindeki kişiler Muhammed’i halkı dolandıran bu kişileri
Allah’a havale etmesi için ikna etmeye çalışsalar da o, kararından vazgeçmez.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
297
Memed ve Muhammed’in öykülerindeki önemli bir farklılık ise Memed’in
öcünü almak için başladığı eşkıyalıkta toplumsal bir role bü-
rünmesidir. Memed; bir yandan kendi intikamını almak için çabalarken,
diğer yandan da tarlaları köylülere dağıtmayı ve bireysel mülkiyeti
sağlamayı tasarlar. Muhammed ise sadece kendi intikamını almayı
düşünür. Onun bu hareketinin tek toplumsal tarafı, bu insanları
ortadan kaldırınca kendisi gibi başka masum kişileri dolandıramayacak
olmalarını düşünmesidir.
İki eserde de kahramanlar, adaletsizliğin kaynağı olan kişileri ortadan
kaldırdıktan sonra halk tarafından suçlu olarak görülmezler. Herkes
içten içe onların haklılığının, ortadan kaldırdıkları insanların halkın
sırtında birer yük olduğunun farkındadır. Bu nedenle onlara yardım
ederler. Memed, Abdi Ağa’yı öldürdükten sonra halka tarlaları
dağıtır ve bir bakıma toplumsal olarak üzerine düşen görevi yerine getirdikten
sonra ortadan kaybolur. Muhammed ise ailesiyle birlikte yeni
bir yere ve yeni bir hayata doğru yola çıkar.
İnce Memed ve Tengsir adlı eserlerdeki başkahramanlar, benzer
toplumsal koşullarda yaşayan, benzer biçimde haksızlıklara uğrayan
kişilerdir. İki romandaki kahraman da haksızlık karşısında susmamış,
adaletsizliğe boyun eğmemiş ve yoksul halkın her zaman ezilen ve sineye
çeken kesim olmayabileceğini, bunun için gereken şeyin cesaret
olduğunu göstermişler, bu yönde toplumsal bir mesaj vermişlerdir.
2.2.ROMANLARIN ADALET ANLAYIŞI BAKIMINDAN
KARŞILAŞTIRMASI
Bir toplumda yaşayan bireylerin üyesi oldukları topluma ve kendilerini
yöneten yöneticiler ile devlete güven duymaları, toplumsal adalet
ilkesinin uygulanmasına bağlıdır. Adalet; başkalarının haklarına
saygılı olunmasını ve herkese hakkı olanın verilmesini gönülden isteyen
bir ahlak ilkesidir. Bir toplumda bu ilkenin gereği gibi uygulanmaması,
çeşitli sosyal sorunların ortaya çıkmasının ana sebebidir. Devletin
ve yerel yöneticilerin, toplumsal huzuru sağlayan temel ilkelerden
olan adaletle bağdaşmayan uygulamaları, bireylerin yönetim mekanizmalarına
olan güvenini zedeler. Bunun sonucunda da o toplumu
 SERAP ŞENGÜL
298
meydana getiren kişiler, kendi bireysel adaletlerini uygulamaya baş-
larlar. Böylece toplumda, herkesin kendi bireysel yasalarından ve ahlak
ilkelerinden yola çıkarak sergilediği tutum ve davranışlarından do-
ğan önlenemez bir kaos ortamı baş gösterir.
Adaletin bireylerin güç ve zenginliğine göre yön değiştiren değiş-
ken bir kavram olarak değil, toplumdaki tüm bireylere aynı mesafede
duran bir yapı olarak algılanması gerekir. Toplumdaki kişiler ancak bu
yolla uğrayacakları herhangi bir haksızlıkta toplumsal vicdanın onların
yanında olduğunu bilir ve kendilerini güvende hissederler. Sosyal
huzurun tüm bireyler için sağlanabilmesi, ancak adaletin toplumsal sı-
nıfların üstünde bir kavram olarak algılanmasıyla mümkündür. Aksi
halde toplumda ortaya çıkabilecek birçok toplumsal huzursuzluğa zemin
hazırlanmış demektir.
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanında Memed ve daha bir-
çokları gibi eşkıyaların ortaya çıkmasına neden olan temel neden, toplumda
adalet ilkesinin gereği gibi uygulanmamasıdır. Bu durum toplumun
içinden sıyrılan bazı kişileri, kendi adaletlerini uygulamaya ve
toplumdaki diğer bireyleri de kendi ilkelerine uymaya zorlamaya yönlendirmiştir.

İnce Memed’de anlatılan; toplumsal üretimi gerçekleştirmekle birlikte
ürettiklerinin karşılığını alamayan, ezilen ve haksızlığa uğrayan
kişilerin hikâyesidir. Anadolu köy hayatının dar görüşlülüğü ve kendine
yetmezliği, mülkiyet ilişkilerinden ve büyük ölçekli ticari tarımdan
kaynaklanan köyün maddi ve köylülerin psikolojik dönüşümü,
ağaların açgözlülüğü İnce Memed’in etrafında gelişen olay örgülerinden
bazılarını oluşturur. Romanda toplumsal huzursuzluğun temel
nedeni, gücü elinde bulunduran kişilerin halkın emeğini, toplumsal
adaleti ve insan onurunu hiçe sayarak yaptıkları zorbalıktır.
Emeklerinin karşılığını alamayan fakir halka karşılık; hiçbir çaba
harcamadan köylüleri sömürerek zenginleşen bir ‘ağa’ figürünün olduğu
toplumda sosyal adaletin varlığından söz edilemez. Hukukun
kanunları yerine, güç ve otoriteyi elinde bulunduran feodal ağaların
kurallarının geçerli olduğu toplumda bu olumsuz şartlar, bireyleri
kendi haklarını korumak ve savunmak için çeşitli yollar denemeye itmiştir.
Toplumun içinden sıyrılan bireylerin, etraflarına topladıkları
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
299
başka kişilerle birlikte halk arasında estirdikleri sivil korku rüzgârıyla
haklarını savunmaya girişmeleriyle neticelenen bu süreç; bireylerin çaresizliğinin
sonucunda gelinen son noktadır. Genel olarak eşkıyalık;
moderniteye ulaşamamış, bir anlamda ‘pre-modern’ ve ‘pre-kapitalist’
toplumların ve devletlerin varoluş serüveninde sürekli yaşamak zorunda
kaldıkları sosyal bir realitedir.
Başlangıçta silik ve çaresiz bir köylü çocuğu olan Memed, bu olumsuz
koşullar altında hayatta kalabilmek için yeni nitelikler kazanarak
mücadeleye başlamak zorunda olduğunu fark edince kabuk değiştirmiştir.
Toplumsal koşullar onu, düzene başkaldıran kararlı bir eşkı-
yaya dönüştürmüştür. Bu değişimde, ilk defa kendi köyünden çıkıp
kasabaya gitmesi ve kasabadaki pansiyonda tanıştığı Hasan Onbaşı’nın
sözleri de etkili olmuştur. Hasan Onbaşı ile Memed, kasaba
halkının durumuyla ilgili konuşurken Hasan Onbaşı Memed’e; “Bu
kasabadaki tarlalar, az çok herkesindir. Tarlasızı da var tabii. Bu
dükkânların her birinin bir sahibi var. Tabii ağaların tarlaları çok. Fı-
karaların az(…)”(s. 79) diyerek farkında olmadan Memed’in kafasında
yeni fikirlerin oluşmasına ortam hazırlar. Bundan sonra Memed, kendi
köyündeki bütün toprakların Abdi Ağa’nın malı sayılmasını sorgulamaya
başlar. Değirmenoluk köylülerinin de kasabadaki halk gibi kendilerine
yetecek kadar toprağa sahip olmaya haklarının olduğunu dü-
şünmeye başlar. Bölgede adı bilinen ünlü bir eşkıya olduktan sonra
Abdi Ağa’yı öldürüp köylüye toprak dağıtma eyleminin çıkış noktası,
Memed’in kasabaya yaptığı gezidir. Bu gezi sayesinde dünyanın kendi
köyünden ibaret olmadığının farkına varan Memed, eşkıya olduktan
sonra kasabadaki insanların daha insancıl olan yaşam koşullarını,
kendi köyünde de uygulamak için çabalar.
Memed, aslında eşkıya olmak için gerekli olan özelliklerin birço-
ğundan yoksundur. Daha sonra şartların onun için kaçınılmaz kıldığı
bu yeni yaşam tarzına alışsa da bazı özellikleriyle sıradan eşkıyalardan
ayrılır. O; halkı ezip sömürerek zengin olan ya da egemen güçle işbirliği
yaparak varlığını sürdüren sıradan soygunculardan değildir. Memed,
sömürü ve baskı düzeniyle mücadele etmek için eşkıya olmuştur
ve romanın sonuna kadar bu amacından vazgeçmez. Yaşar Kemal’e
göre; İnce Memed ‘mecbur insan’dır. Yaşar Kemal, bu kavramı şöyle
 SERAP ŞENGÜL
300
açıklamıştır; “Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir.(…)
İnce Memed, eşkıyalığa rastgele başlamıştır. Ama ona gereksinmesi
olan halk; onu yakalamış, istediği yola çekmiştir. O; ne kadar
bilinçsiz de olsa, artık başkaldırmaya mecbur insan yoluna girmiştir.
Eşkıyalığın ne kadar sonuç getirmeyen bir uğraş olduğu düşüncesine
varmışsa da o, artık mecburdur.” Başlangıçta bilinçsiz bir şekilde baş-
ladığı eşkıyalığı, daha sonraları sürdürmekten başka çaresi olmayan
Memed; bunu köylüye faydalı olacak şekilde haksızlıkları düzeltmek
amacıyla devam ettirir.
Memed; haksızlıklarla mücadele ederken adaletsizliğin asıl kaynağı
olan sistemle değil, sistemin temsilcisi olan kişilerle mücadele eder.
Asıl amacı düzeni değiştirmek değil, kişileri ortadan kaldırmaktır. Bu
nedenle Memed’in haksızlıkları düzeltme çabası, yüzeysel olarak ba-
şarıya ulaşır. Sistemin kendisi, Abdi Ağalar yaratmaya devam ettiği
müddetçe, Memed’in çabaları kesin bir biçimde sonuca ulaşamaz. Memed;
sadece iyiliğin egemen olduğu bir dünya düşlerken tek amacı,
köylülerine geçimlerini sağlayabilecek miktarda toprak verebilmektir.
Yaşar Kemal’in İnce Memed’le simgeleştirdiği Türk köylüsünün
‘ütopya’sı, herkesin kendi toprağını ekip biçtiği ve kazandığının kendisinin
olduğu bir yaşam biçimidir. İnce Memed’de üretim ilişkilerinin
niteliğinde bir değişme olup olmayacağına, zenginle yoksul ayrımının,
güçlü ve güçsüz ayrımının ortadan kalkacağına ilişkin açıklamalar
yoktur; kapitalizm tartışılmaz. Düşlenen ‘ütopya’, topraksız köylünün
topraklandırılmasından ibarettir. Yaşar Kemal’in betimlediği ‘ütopya’,
olayların geçtiği yıllarda Türkiye’nin feodalleşen toprak mülkiyeti sistemi
karşısında köylünün kendine yeterliliğini sağlayacak bir ‘toprak
reformu’nun gerekliliğini anlatır. Bu anlamda Memed’in mücadelesi
sınırlıdır.
Yaşar Kemal’in İnce Memed romanında çizdiği eşkıya tipi; haksızlığa
boyun eğmeyip mücadele için yollar arayan, elindeki gücü halka
karşı kullanıp köylüye baskı uygulayanlarla savaşan bir karakterdir.
Memed, bütün bu yönleriyle Doğu toplumlarının kaderci anlayışına
aykırı hareket eden biridir. İçinde yaşadığı toplumun geneli gibi baskı
karşısında korkarak sessiz kalmayı tercih etmez. Uğradığı haksızlıklara
tevekkülle razı olmaktansa, direnmeyi ve mücadele etmeyi seçer.
Bu yönüyle toplumun genelinden ayrılır.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
301
Memed’in suç kavramına bakışı, adalet kavramıyla paralellik gösterir.
O, ünlü bir eşkıya olduktan sonra asıl amacının haksızlık ve adaletsizlikle
mücadele etmek olduğunu unutmaz. Bu amaca uygun hareket
eder. Dolayısıyla kendisi de hiç kimseye haksızlık yapmaz. Diğer
eşkıyalar gibi para için köylüyü soymaz, adam öldürmez. Büyük bir
kin beslediği Abdi Ağa’yı öldürmek konusunda bile bazen tereddüt
yaşar. Abdi Ağa’nın yeğeni Veli’yi kendini savunmak için vurduğunu
ancak bilinçli olarak bir cinayet işleyemeyeceğini düşünür.
Kendisine yaptığı bütün eziyetlere rağmen Abdi Ağa’yı öldürmek
konusunda bile ikileme düşmesi, Memed’in cinayet işlemeyi diğer eş-
kıyalar gibi hafife alınacak ve kolayca gerçekleştirilebilecek bir eylem
olarak görmediğinin kanıtıdır. Ancak köylülerin de yönlendirmesiyle
Abdi Ağa’yı öldürmenin, halkı büyük bir beladan kurtarmak demek
olduğuna ikna olur ve yaşadığı tereddütlerden kurtularak onu öldü-
rür.
Yaşar Kemal, İnce Memed adlı romanında toplumsal şartların ve
adaletin olmamasının etkisiyle masum bir köylü çocuğundan bir eşkı-
yaya çevrilen bir karakterin portresini çizmiştir. Otoriteyle özgürlük
arasındaki gerilimden kaynaklanan olayların anlatıldığı romanda,
konu edilen bölgenin toplumsal ve ekonomik yapısından yola çıkılarak
gerçekle metinselliğin örtüştüğü söylenebilir.
Sadık Çubek, Tengsir adlı romanında toplumdaki adaletsizliğin sebep
olduğu olayları anlatır.
Haksızlığa uğramaya tahammül etmeyen başkarakter Muhammed,
hakkını alamayacağını anlayınca halkın sırtından geçinen ve toplumun
çürümüş tarafını temsil eden dolandırıcıları öldürmekten başka
çaresinin kalmadığını anlar. Devlet, adaletsizliğin kaynağı olan kişileri
hukukun gerektirdiği biçimde cezalandırmaktan yoksundur. Muhammed,
yönetimin İran’ın unutulmuş bir kasabasında hakkı yenen sıradan
bir insanla ilgilenmeyeceğinin farkındadır. Zaten devleti yönetenler;
halktan uzak bir şekilde, kendi fildişi kulelerinde yaşayanlardır.
Bu nedenle Muhammed’in hesabını kendisinin görmesi, onun için tek
çıkar yoldur. Parasının, toplumdaki itibarının bu kişilerle mücadele etmek
için yeterli olmadığını bilen Muhammed için tek çare, bu kişileri
 SERAP ŞENGÜL
302
öldürmektir. Ona göre; ölüm, haksızlığa karşı verilebilecek en etkin cezadır.

Muhammed; her ne kadar bedenen güçlü ve kuvvetli biri olsa da
cinayet işleyebilecek kadar katı yürekli bir adam değildir. Ancak yıllarca
zorlukla çalışıp biriktirerek sahip olduğu parasının elinden alınması,
‘öldürmek’ eylemini onun için sıradanlaştırır. Bu durum romanda
Muhammed’in amcasının cümlesiyle şöyle ifade edilir: “Bir
gün bile namazını, orucunu bırakmayan Muhammed; fırsat bulursa su
içer gibi adam öldürebilirdi.” (s. 49) Uğradığı haksızlık Muhammed’i
kendi adaletini uygulamaya yönlendirir. Muhammed, yalnızca kendisine
haksızlık edenleri öldürmeyi tasarlar. Ancak olayların kendi tasarladığına
aykırı olarak gelişmesi neticesinde Şeyh’in annesi, kız kardeşi
ve bir hükümet muhafızını da öldürür. İşlediği cinayetlerden piş-
manlık duydukları, yalnızca bu üçüdür. Hiç tanımadığı bu insanları
öldürmesi, onun içini acıtır. Bu da cinayet işlerken keyfi değil, adalet
duygusuyla hareket ettiğinin göstergesidir.
Muhammed; alacağı olanlarla hesabını mahşere bırakmak istemez.
Ona göre; toplumdaki diğer insanlar adına da birinin çıkıp dolandırı-
cılardan hesap sorması gereklidir. Çünkü bu insanlar, ellerindeki gücü
ve toplumdaki itibarlarını kullanarak yoksul halkı dolandıran, onların
sırtından servet sahibi olan kişilerdir. Toplumun sırtında birer yük
olan bu dolandırıcıları öldürmek, suç ve günah sayılmayacağı gibi topluma
hizmettir. Bu düşünceden hareket eden Muhammed; cinayet iş-
lemekte tereddüt etmez.
Muhammed; kanunî olarak suç işlemiş olmakla beraber halk tarafından
suçlu olarak görülmez. Bütün kasabanın sırtında kambur olan
bir avuç dolandırıcıyı ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle bölge halkı,
ona evini açmaya ve saklanması için her türlü yardımı yapmaya hazırdır.
Muhammed’in dükkânında saklandığı Ermeni esnaf Asator’un çı-
rağı İsmail’in ifadesiyle; “Muhammed, hangi eve gitse kabul edilirdi
ve hiç kimse de onu ele vermeye cesaret edemezdi.” (s. 143) Bu sözler,
Muhammed’in diğer insanların aslında gerçekleştirmeyi isteyip de
göze alamadığı bir şeyi eyleme döktüğü için halkın desteğini aldığının
ve yaptığının her ne kadar kanun açısından suç sayılsa da insanların
gözünde ‘suçlu’ olarak görülmediğinin göstergesidir.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
303
Romanda anlatılan, adaletsiz bir dünyada kendi adaletini uygulamak
için mücadele eden bir adamın hikâyesidir. Bununla birlikte bu
ortamın temellerine ve onu oluşturan şartların ayrıntılarına inilmemiş-
tir. ‘Neden’ sorusu sorulmadan, adaletsizliğin ‘nasıl’ düzeltileceği üzerinde
durulmuş ve sorunun kaynağına inilmediği için geçici çözümler
bulunmuştur. Hasan-i Mîr Âbidînî’nin değerlendirmesine göre;
“Çûbek, (toplumsal sorunları göz önüne sermekle birlikte) toplumsal
zulmün asıl etmenlerine ciddi bir ilgi göstermez. Bu ilgisizlik onun
Freudcu dünya görüşünden kaynaklanır. Çûbek’in biyolojizme olan
inancı, toplumun yapısını dikkate almasını engeller. O, hiç kuşkusuz
mazlumların savunucusudur, ancak bireyler arasındaki ilişkileri işlemek
yerine, onların tabiatları üzerinde durur ve insanların zavallılığını
ebedî ve ezelî zanneder.” Bu nedenle Sadık Çubek; bireye, mahkûm
olduğu yaşam denilen ‘kafes’ten kurtulmak ya da haksızlığa boyun
eğmemek için tek çarenin ölmek veya öldürmek olduğunu telkin eder.
Bu süreçte sorunların nedenini sorgulamaya gerek görmez, sadece âdil
olmayan ve içinde yaşanamayacak kadar karanlık bir dünya portresi
çizmekle yetinmiştir.
Muhammed; kendisine haksızlık yapanları ölümle cezalandırarak
bireysel adaletini gerçekleştirmiş, bunun büyük çapta toplumsal adaletin
oluşmasına kalıcı bir faydasını sağlayamamıştır. Ancak adaletsizlik
konusunda halk arasında farkındalık bilincinin oluşmasına katkı
yapmış ve bu yolla toplumsal düzeyde bir fayda sağlamıştır.
İnce Memed ve Tengsir romanlarının her ikisinde çizilen dünyada
keyfi bir yönetim altında halka eziyet eden ve kendi çıkarlarını düşü-
nen kişiler hüküm sürmektedir. Her iki romanda da anlatılan halkın
toplumsal, ekonomik ve kültürel durumları göz önüne alındığında çizilen
tablonun realiteye uyduğunu ve bu anlamda gerçeklikle metinselliğin
örtüştüğünü söylemek mümkündür.
2.3.ROMANLARIN İŞLEV BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMASI
Halk arasında anlatılarak yüzyıllar boyunca unutulmadan yaşayan
halk anlatıları, bir toplumun kültürünün önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Yüzyıllar içinden süzülüp gelen ve toplumsal hafızanın
 SERAP ŞENGÜL
304
önemli bir kısmını oluşturan halk anlatılarının izlerine, o topluma ait
bütün kültür alanlarında rastlamak mümkündür.
Yüzyıllar boyunca yok olmayan ve ilk ortaya çıkışından itibaren
aradan geçen zamana direnerek yaşayan halk anlatıları, toplumun kültürel
belleğinin önemli bir parçasıdır. Bu anlatıların izlerine, o toplumun
hemen bütün sanat dallarında rastlamak mümkündür. Belirli bir
toplumun parçası olarak doğup büyüyen sanatçının, yaşamı boyunca
farklı kişilerden dinlediği ya da çeşitli kaynaklardan okuduğu anlatı-
lardan etkilenmesi son derece doğaldır. Sanatçının, kendisini etkileyen
bu anlatılara eserinde yer vererek içinde yetiştiği kültürden yararlanmak
ve bu kültürü tanımayanlara anlatmak istemesiyle bu ürünler, çe-
şitli sanat eserlerinin içinde kendilerine yer bulmaktadır. Bu yolla daha
geniş kesimlere ulaşan halk anlatıları, aradan geçen zamanla eskimek
yerine daha da değerlenerek varlıklarını sürdürmektedir.
Yaşar Kemal’in İnce Memed romanı ile Sadık Çubek’in Tengsir adlı
eserinde de halk arasındaki anlatılardan yararlanılmıştır. Yaşar Kemal,
doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklarda egemen olan halk kültürüne
fazlasıyla hâkimdir. Anadolu’da, özellikle Çukurova’da anlatı-
lan hikâyelerle daha çocuk yaşta tanışan Yaşar Kemal; çok yakından
bildiği sözlü hikâye geleneğini modern bir edebi tür olan romanın içerisinde
ustalıkla eritmiştir. Anadolu toprağından yetişen ünlü halk
kahramanı Köroğlu’nun hikâyesi ve özellikle Anadolu halkının sevinçlerini,
üzüntülerini, kederlerini anlatan türküler romanın içerisine
ustalıkla yerleştirilmiştir. Tengsir’de ise tıpkı romanda anlatılan kasaba
gibi bir sahil kasabasında doğup büyüyen Sadık Çubek, bu coğ-
rafyaya ait olan anlatılara yer vermiştir. Her iki yazar da halk arasında
yaygın olan anlatılardan yararlanarak içinde yetiştikleri toplumun geleneğini
yadsımamışlar, geleneği modernin içerisinde eriterek ondan
yararlanmışlardır.
İki eserde de halk anlatılarından yararlanılmakla birlikte, bu anlatı-
ların eserlerdeki işleniş biçimleri ve işlevleri birbirinden farklıdır. İnce
Memed’de halk anlatılarına daha işlevsel bir rol verilmiş, Tengsir’de
ise sadece anlatı boyutuyla yer almıştır. İşlenişteki farklılığa rağmen
İnce Memed ve Tengsir’de halk anlatılarına yer verilmiş olması, iki
eser arasındaki önemli bir benzerliktir.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
305
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanında halk anlatılarını oluş-
turan en önemli kısım, romanın olay örgüsüyle paralellik gösteren Kö-
roğlu hikâyesidir. Bu halk hikâyesi, romanın geneli içerisinde kahramanı
yüreklendirmek ve çıktığı yolda ona cesaret kazandırmak gibi bir
işleve sahiptir. Bu bakımdan halk anlatılarından romanda işlevsel olarak
yararlanıldığını söylemek mümkündür.
Çocukluğundan itibaren ninesinden ve annesinden dinlediği halk
hikâyeleriyle büyüyen, yetiştiği bölgelerde çeşitli kişiler ve nesneler
hakkında anlatılan hikâye ve efsaneleri duyarak bunları belleğine yerleştiren
Yaşar Kemal, halk kültürünü yakından tanıyan bir yazardır.
Doğumundan itibaren anlatıcılarının çoğunlukla eğitimsiz kişiler olması
nedeniyle yabancı unsurlarla karışmamış, saf bir halk kültürü ve
anlatılarıyla yetişen Yaşar Kemal’in çevresindeki hemen herkes birer
halk hikâyesi veya destan anlatıcısıdır. Etrafındaki yaşlı kişilerden
halk anlatılarının geleneksel ve saf, yabancı unsurlarla karışmamış,
farklı varyant ve versiyonlarıyla harmanlanmamış şekillerini duyarak
yetişen Yaşar Kemal; bir bakıma halk kültürünün ortaya çıktığı ana
kaynak olan coğrafyada yetişmiştir. Daha sonraki dönemde de hikâyelerin
büyülü dünyasından kopmayan Yaşar Kemal, gençliğinde geçimini
sağlamak için yine anlatıya başvurmuştur. Hikâye anlatmak konusunda
biraz da aileden gelen bir yeteneğe sahip olan Yaşar Kemal,
geçimini sağlamak için destancılık yapmıştır. Böylece anlatma konusundaki
üstün yeteneğini, henüz yazar olarak herhangi bir eser vermediği
dönemlerde de etkin olarak kullanmıştır.
Yazdığı eserlerde de zengin halk kültüründen yararlanmayı ihmal
etmeyen Yaşar Kemal, çağdaş olarak nitelendirilen roman ve hikâyelerinde
modern ile geleneği başarılı bir şekilde harmanlamıştır. Destansı
anlatımıyla modernin içinde geleneğin sesini duyurmayı başaran
Yaşar Kemal, bunu ustalıkla gerçekleştirmiştir. Romanın içerisine yerleştirilen
halk hikâyesi, türkü gibi halka ait unsurların verilmesinde
üslupta hiçbir zorlanma göze çarpmaz. Bu anlatılar, romanın akışını
bozmayan doğal bir üslupla ve romanın kahramanı olan Memed’in
hikâyesiyle bağlantılı olacak şekilde eserin içinde çok başarılı bir şekilde
işlenmiştir. Konuyla bağlantısız, romanın bütünlüğünü bozacak
ve genelin içerisinde eğreti duracak şekilde değil; hikâyenin akışına
 SERAP ŞENGÜL
306
katkı sağlamaya yönelik kullanılmıştır. Bu bakımdan Yaşar Kemal,
aradaki dengeyi çok iyi kurmuş ve anlatı konusundaki ustalığını kanıtlamıştır.
İnce Memed adlı romanda göze çarpan ve roman kahramanı olan
Memed’e cesaret vererek olayların gidişatını etkileyen en önemli halk
anlatısı, Köroğlu’nun hikâyesidir. Köroğlu da tıpkı Memed gibi haksızlığa
uğramış ve intikamını almak için eşkıya olmuştur. Gözlerine
mil çekerek babasını kör ettiren zorba ve zalim Bolu Beyi’nden intikam
almak için yola çıkan Köroğlu, daha sonra tıpkı Memed gibi bir halk
kahramanına dönüşür.
Köroğlu’nun hikâyesinin başlangıcında, kendi durumuyla olan
benzerliği Memed’i etkilemiş ve cesaretlendirmiştir. Ekonomik açıdan
güçsüz, toplumun alt kesiminden ve ezilen insanların arasından çıkan
birinin de kahraman olabileceğini öğrenmek, Memed’e cesaret vermiş-
tir. Köroğlu’nun hikâyesinden çok etkilenen Memed, bir bakıma kendisini
onunla özdeşleştirmiştir. Köroğlu sayesinde Memed’in ezilen
halk kesiminin, uğradığı haksızlıkları devamlı sineye çekmek zorunda
olmadığına dair inancı artmıştır. Haksızlığa boyun eğmeyip, cesaret ve
kahramanlık göstererek başarıya ulaşan birinin varlığını bilmek, Memed’i
de mücadelesinden vazgeçmemeye yöneltmiş ve daha da yüreklendirmiştir.
Bu bakımdan Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanında
bir halk anlatısı olan Köroğlu hikâyesi, işlevsel olarak kullanılmıştır.
Halk hikâyelerinin dışında, sözlü kültürün bir başka ürünü türkü-
lere de romanın içerisinde yer verilmiştir. Anadolu insanının sevinçlerini,
acılarını, üzüntülerini, kederlerini ifade ettikleri ve halkın duygularının
en saf ve doğal ifade biçiminin ürünü olan türküler; romanın
içerisinde de aynı görevi yerine getirmiştir. Memed’in sevinçli olduğu
zamanlarda neşeli havada bir türkü mırıldanması, eskiden adı dilden
dile dolaşan ünlü bir eşkıya olan ama artık o günlerin hatıralarıyla
avunan ihtiyar Koca İsmail’in eski Çukurova’yı düşündüğünde gözlerinin
dolması ve “Çıktım Kozan’ın dağına/ Karı dizleyi dizleyi/ Yarelerim
göz göz oldu/ Cerrah gözleyi gözleyi” (s. 290) dizeleriyle başlayan
Kozanoğlu ağıdını söylemesi, türkü ve ağıtların halkın günlük ya-
şamındaki işlevlerinin romana da yansıtıldığının göstergesidir.
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
307
Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanında halkın sözlü kültürünün
ürünü olan halk anlatılarından yararlanılmıştır. Tengsir’de anlatılan,
kahramanlık ya da aşkla örülmüş bir anlatı değil; daha çok insanların
inançlarından beslenen bir hikâyedir.
Bölgenin sıcak ve nemli hava koşullarından doğan ikliminde yetiş-
mesi için uygun ortamı bulan sedir ağacı, romanda söz edilen halk anlatısının
merkezindeki nesnedir. Yoldan geçen bir köylünün, ağacın
dallarında gördüğünü söylediği meşalelerden yola çıkarak ağacın perilerin
evi olduğuna dair anlattıklarına halkın inanmasıyla bu ağaç,
çevredeki insanlar tarafından ‘kutsal’ kabul edilmeye başlanmıştır. Bu
inançla birlikte çevre halkı, ağacın çevresinde mum yakıp dilek tutmaya
başlamıştır. Muhammed de yoldan geçerken gölgesinde dinlendiği
sedir ağacının perilerine, hakkını almasında kendisine yardımcı
olmaları karşılığında bir deste mum adar. (s. 15)
Tengsir adlı romanda sedir ağacına dair anlatılan hikâye, insanların
yüce ve uhrevî bir güce inanarak kendilerini güvende hissetmek ihtiyaçlarının
bir yansımasıdır. Ağacın cin, peri gibi kutsal varlıkların evi
olduğuna inanan, ya da inanmak isteyen halk; gerçekleşmesini istedikleri
şeylere yardımcı olmaları için onlara dilekte bulunur. Böylece isteklerinin
gerçekleşmesi için kutsal varlıklardan yardım göreceğine
inanan kişi, kendisini daha güvende ve huzurlu hisseder.
Kutsal varlıkların evi olarak ağacın seçilmesi, insanlar arasında
yüzyıllardan beri devam eden ritüelin günümüze yansıyan kalıntısı-
dır. Toprağı sıkıca kavrayan kökleri ve gökyüzüne uzanan dallarıyla
yer ve gök arasında köprü vazifesi gören ağaca, bir bakıma insanlarla
Tanrı arasında iletişimi sağlama görevi yüklenmiştir. Ergün Arıkdal’a
göre; “Kökleri yerde, dalları gökte olan ağaç; yer ile gök arasında kurulan
ilişkinin simgesidir ve bu anlamda bir merkez niteliği taşır.” İnsanlar,
kutsal olanla iletişime geçebilmek için ağaçlara başvurmuşlar
ve kendi güçlerinin yetmeyeceğini düşündükleri şeyleri gerçekleştirmek
amacıyla ağaçların gücüne sığınmışlardır.
Romanda söz edilen sedir ağacıyla ilgili anlatı, yüzyıllardan beri var
olan ve mitolojilerde önemli yer tutan ağaçlarla ilgili ritüellerin kalıntısıdır.
Şamanizm’den gelen ve günümüzde özellikle Anadolu’da varlığını
sürdüren ağaç dallarına çeşitli nesneler asarak dilek dileme ya
 SERAP ŞENGÜL
308
da ağacın altında mum yakma ve çeşitli isteklerde bulunma geleneği
mitlerin ölmediğini, yalnızca şekil değiştirdiğini kanıtlar niteliktedir.
Özetle söylemek gerekirse; Mitlerdeki olaylar başlayıp bitmiş olan de-
ğil, başlayıp devam eden; uzak geçmişte başlamış olmakla birlikte anı
ve geleceği de kuşatan bir forma sahiptir. Bu yüzden de mitler; aşkınlıkla
içkinliği, tarihle tarih üstünü, zamanla zaman dışı olanı birleştirir.
Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanında ele alınan halk anlatısının
en önemli özelliği inançla yoğrulmuş olmasıdır. Bu tür anlatılar inanç
yoluyla insanların kendilerini daha rahat ve güvende hissetmelerini
sağlar. Olmasını diledikleri şeylerin gerçekleşeceğine dair inançlarını
pekiştirerek geleceğe karşı umutlarını arttırır. Bir bakıma inancın insan
yaşamındaki fonksiyonel yönünü temsil etmektedir.
Toplumun yüzyıllar içinde oluşan sözlü kültürünün önemli bir kısmını
oluşturan halk anlatıları, kuşkusuz o toplumun bireylerini de etkilemektedir.
Çocuk yaşta aile bireylerinden duydukları, daha sonra
ilkokul kitaplarında karşılaştıkları bu hikâyeler, bireylerin belleklerinde
küçüklükten itibaren yer etmeye başlamaktadır. Belirli bir toplumun
içinde doğup yetişen yazar da o toplumun bir parçası olduğuna
göre bu kültürden etkilenmesi son derece doğaldır.
Küçük yaşta halkın sözlü kültürüyle tanışan ve daha sonra bu kültürden
hiçbir zaman kopmayan Yaşar Kemal, bu birikimi romanına da
başarılı bir şekilde aktarmıştır. Halk anlatılarını en saf ve işlenmemiş
haliyle, ilk kaynaktan dinleyen Yaşar Kemal; çağdaş edebiyatın örneklerinden
olan romanının içerisinde bu sözlü geleneği başarılı bir şekilde
yansıtmıştır.
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanında halk hikâyesi, işlevsel
biçimde kullanılmıştır. Köroğlu hikâyesini duyan Memed, bu anlatıda
kendi yaşamıyla benzer yönler bulmuş ve bir bakıma kendisini Kö-
roğlu ile özdeşleştirmiştir. Bu özdeşleştirme, Memed üzerinde tetikleyici
bir etki yapmış ve mücadelesinin sonunda başarıya ulaşacağına
dair inancını pekiştirmiştir. Bunun dışında yine sözlü kültür ürünü
olan türkü ve ağıtlar da romanın geneli içerisine başarılı bir şekilde
yerleştirilmiştir.
Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanında ise inançla yoğrulmuş bir
halk anlatısı söz konusudur. Çok eski çağlarda var olan ağaca kutsallık
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
309
atfederek onun vasıtasıyla dilek dileme ve Tanrı’dan bir şeyler isteme,
romanda anlatılan hikâyede bu ritüelin kalıntısı olarak varlığını sürdürmektedir.
Bu yolla insanların dileklerinin gerçekleşeceğine dair
inançlarını pekiştiren bu ritüel, etkin bir işleve sahiptir.
Yaşar Kemal’in İnce Memed ve Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanları,
çağdaş eserler olmakla birlikte geleneği yadsımamışlardır. Her iki
yazar da içinde yetiştikleri toplumun inanç ve kültürünü yok saymayarak
romanlarında yansıtmış ve bu yönleriyle gelenekle modernin
harmanlanmasının başarılı birer örneğini vermişlerdir.
3. DEĞERLENDİRME
Evrensel insan doğasının getirdiği ortak özellikleri, kültürel ve yerel
unsurlarla kaynaştırarak işleyen edebiyat; genelde benzer konuları,
milli kültür öğeleriyle birleştirme yolunu seçer. Edebiyatın bu özelli-
ğinden dolayı farklı yazarların temelde aynı konudan ve özet öyküden
yola çıkarak, kendi milli kültürlerini ve söyleyiş özelliklerini yansıttıkları
eserler kaleme almaları olağan bir durumdur.
Türkler ve İranlılar gibi asırlardır aynı coğrafyayı paylaşan, benzer
tarihî süreçlerden geçen, ekonomik koşulları ve ekonominin şekillendirdiği
üst yapı kurumlarında ortaklıklar bulunan milletlerde, bu durumun
edebiyata da yansıması kaçınılmazdır. Yüzyıllardır aynı coğ-
rafyayı paylaşan, kültürel anlamda birbirini etkileyen ve birbirinden
etkilenen bu iki milletin, edebiyatta benzer toplumsal koşullarından
yola çıkarak işledikleri konularda özet öyküler bakımından ortaklıkların
bulunması doğaldır.
Bu çalışmada Türk edebiyatının modern yazarlarından Yaşar Kemal’in
İnce Memed romanı ile Sadık Çubek’in Tengsir adlı romanı de-
ğişik bakımlardan ele alınmış, çeşitli unsurların romanın oluşum sürecinde
ve arka plandaki etkisi üzerinde durulmuştur. Konuyla ilgili genel
bilgilerin verildiği giriş kısmından sonra her iki romanın kısa özetlerinin
verilmesiyle okuyucunun her iki eser hakkında genel bir bilgiye
sahip olmasını sağlamak amaçlanmıştır. Romanlar, başkarakterlerin
içinde yaşadığı toplumsal yaşam koşulları ve sistem içerisindeki boş-
 SERAP ŞENGÜL
310
luklar nedeniyle insanları kendi ‘adalet’lerini sağlamaya mecbur bırakan
adalet anlayışı bakımından ele alınmıştır. Son olarak ise halk kültürünün
ürünü olan halk anlatılarının romanlardaki tezahürü ele alınmıştır.
Her ana bölümde üzerinde durulan konu, iki roman açısından
ele alındıktan sonra genel bir değerlendirme kısmıyla o bölümde anlatılanlar
kısaca özetlenmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmada benzer coğrafî, toplumsal, ekonomik ve kültürel özelliklere
sahip ülkelerde doğan, benzer özet öykülerden yola çıkan iki
romanın arka planında yer alan ve romanlarda bahis konusu edilen
başkarakterlerin hikâyelerinin gelişmesine doğrudan veya dolaylı olarak
katkı sağlayan çeşitli faktörlerin üzerinde durulması amaçlanmış-
tır. Bu ana faktörlerin ayrıntılı olarak ele alınması sonucunda benzer
nedenlerin, benzer koşullarda yaşayan ve düşünce, hayata bakış, hayatı
algılayış biçimlerinde ortaklıklar bulunan insanlar üzerinde benzer
etkilere neden olduğu ve bu etkilerin de büyük oranda aynı toplumsal
ve bireysel sonuçların doğmasına ortam hazırladığı görülmüş-
tür. Buradan yola çıkarak evrensel ve genel geçer bir yargıya varılması
çalışmanın amaçları dışında olduğundan varılan sonuçlar, sadece söz
konusu iki roman bazında geçerlidir. Bu açıdan çalışmanın başında ortaya
konmak istenen sonuçların, sonunda ortaya çıkanlarla örtüştü-
ğünü söylemek mümkündür.
KAYNAKÇA
ÂBİDÎNÎ, Hasan-i Mîr, “Sâdık-i Çubek: Derinlikler Toplumu”, İran
Öykü ve Romanının Yüz yılı 1, Çev: Derya Örs,1. Baskı, Nüsha
Yayınları, Ankara 2002, s. 178-186
AKIN, Cahit, “Eşkıyalık ve İnce Memed”, Kitap-lık Dergisi, Ocak 2007
ARIKDAL, Ergün, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, RM Yayınları,
İstanbul 1998
BATUK, Cengiz, “Mit Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, Milel
ve Nihal Dergisi, C.6, s. 1, Nisan 2009, s. 27-53
ÇUBEK, Sadık, Tengsir, Çev: Prof. Dr. A. Naci Tokmak, Bulut Yayınları,
İstanbul 2002
YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED; SADIK ÇÛBEK, TENGSİR 
311
ENGİNÜN, İnci, “1946-1980 Dönemi Hikâye ve Roman”, Cumhuriyet
Dönemi Türk Edebiyatı, 13. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul
2013, s. 376-379
HOBSBAWM, Eric, Haydutlar, Çev: Fatma Taşkent, 2. Baskı, Logos
Yayınları, İstanbul 1990
KEMAL, Yaşar, İnce Memed, 31. Baskı, Yapı kredi Yayınları, İstanbul
2012
KEMAL, Yaşar, Üç Anadolu Efsanesi: Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik,
11. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2007, s. 9-90
KEMAL, Yaşar, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor: Alain Bosquet ile Gö-
rüşmeler, 4. Baskı, Adam Yayınları, İstanbul 2001, s. 15-74
MORAN, Berna, “İnce Memed ve Eşkıya Öykülerinin Yapısı”, Türk
Romanına Eleştirel Bir Bakış 2, 16. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul
2009
ÖZGÜVEN, Ali, “Sosyal Adalet”, İKÜ Hukuk Dergisi, C.2, S. 12, s. 35-
38
ŞEKER, Aziz, “Yaşar Kemal’in Roman Dünyasında Çukurovalı Mecbur
Bir Eşkıya Tipi”, Roman Kahramanları Dergisi, Nisan 2011
TOKMAKÇIOĞLU, Kaya, “Adalet Erdemle Sağlanır- İnce Memed’in
Soylu Halleri”, Roman Kahramanları Dergisi, Nisan 2011

Konular