Fars Öğüt Edebiyatı

Özet: İslâm öncesi çağlarda, İranlılar, ahlakî konulara yakın ilgi duymuş, öğüt­ler ve ahlâkî tavsiyeleri sadece kitaplara kaydetmekle kalmamış, gelecek nesillere aktarılması amacıyla kayalıklar ve taşlar üzerine de işlemişlerdir. İlk İslâmî dönemlerde Pehlevî dilinden Arapçaya, İslâm öncesi İran kültür ve me­deniyetiyle ilgili çok sayıda eser çevrilmiş, ancak bu eserlerin önemli bir bölümü günümüze kadar gelememiştir. Klâsik kaynaklarda, söz konusu eserlerden bir kısmının isimleri geçmektedir. Klâsik dönemlerden günümüze kadar hikmet, öğüt, nasihat ve ahlak gibi konularda kaleme alınmış eserlerin tamamı, ahlak ve öğüt edebiyatı kapsamında ele alınır. Tavsiyeler ve öğütlere yer veren pasajlardan oluşan, Farsça yazılmış ahlak kitaplarının en eski şekilleri Pendnâmelerdir. Klâsik çağlardan beri öğüt ve ahlak konularında yazılmış, temel yazılış hedefleri; doğruları gösterme, uyarı ve dikkat çekme olan eserler, Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân, Yâdgâr-i Bozorgmihr, Pendnâmek-i Zerdüşt, Dârû-yi Hursendî, Câvîdân-i Hired, Tehzîbu’l-ahlâk, Kîmyâ-yi Sa‘âdet, Ahlâk-i Nâsırî, Ahlâk-i Celâlî, Bostân ve Gülistân gibi didaktik manzum ve mensur eserlerden oluşan çok geniş kap­samlı bir repertuar, “enderznâme” ya da “öğüt edebiyatı” kapsamında eserler olarak kabul edilir.
Anahtar kelimeler: Ahlak, Ahlak Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Pendnâme

Persian Ethical Literature
Abstract: Opinion on the importance of the influence of ethical and didactical works of the Sasanian times on the literature of this class of early Moslem epoch generally speaking has been expressed in scientific works and has found admittance into a few general surveys of Persian literature. To the lit­erary monuments go back a number of books on what is called Adab, good behaviour or agreeable manners, in modern Persian literature? It is undoubtedly one of the testaments or counsels, the so-called Pand Nameh or Andarz, of a father to a son, or some one person to another, and the typical representatives of which in the Pahlavi literature appear to be the well-known book of testament of Adarbad to his son, the book of advice to his son by Khosro Anushirvan and the book of counsel to the latter by his Wazir, Buzurj Meher. Similarly there can be no scepticism regarding the in­dividual nature of the book called the Book of the Testament of Khusro to his son Ormuz, the admonition given to the latter when he handed over to him the reins of government and the reply of Ormuz.

Keywords: Ethic, Ethical literature, Persian literature, Pand Nameh.

Klâsik dönemlerden günümüze kadar hikmet, öğüt, nasihat ve ahlak gibi konularda kaleme alınmış eserlerin tamamı, ahlak ve öğüt edebiyatı kapsa­mında ele alınır. Tavsiyeler ve öğütlere yer veren pasajlardan oluşan, Farsça yazılmış ahlak kitaplarının en eski şekilleri “Pendnâmeler”dir. Pehlevî diliyle yazılı Zerdüşt dini eksenli kaynaklarda III./IX. yüzyıllara kadar “pend”, “enderz” kelimesiyle eş anlamlı olarak “öğüt” anlamında çok yaygın olarak kullanılan bir sözcüktür. Bazen “râh: yol” anlamına da gelen “pend” kelimesi, Avestâ dilinde kullanılan “pantay” ile Pehlevî dilindeki “panti” kelimesiyle aynı anlamı taşımaktadır. Bu yüzden “pend” aslında; “yol” ve “pend dâden: öğüt vermek” de mecazî olarak “yol göstermek” anlamında kullanılır. Bu söz­cük, Mânî yazılı metinlerinde ve Part dilinde de kullanılmaktadıri.
“Enderznâme”, “pendnâme” ve “nasîhatnâme”; “hikmetli sözler”, “öğüt ve nasihat”, “ahlak kuralları”, “din eksenli kurallar ve öğütler” içeren me­tinlerin genel adıdır. “Enderz”, Pehlevicede; “handarz”, Eski Farsça “ittifak” ve “güçlendirme”, anlamlarındaki “ham-darza, ham-daraz” kelimelerinden gelir, Orta Farsça (Pehlevice) ve yeni Farsçada da aynı anlamlarda kullanılır. Enderznâmeler, daha çok din adamlarının, dindaşlarına; hükümdar ve vezirler gibi ülke yöneticileri ve büyük kişiliklerin, çocukları ve yakınlarına, saraylı­lara ya da bütün halklarına; bilginler ve filozofların, bilim adamları ve halk kitlelerine; babaların, çocuklarına yönelik birtakım hareket ve davranışlarda bulunmalarını salık veren, ahlak kurallarına uymaları, iyilik yapmaları ve kötülüklerden sakınmalarını ifade eden öğütleri konu alırlarii.
Öğüt ya da tavsiye, hangi amaç ve hangi şekilde verilmiş olursa olsun, birey ve toplumun davranışlarını düzeltmeği, onları kötülüklerden uzaklaştı­rarak mutluluğa eriştirmeği amaçlar. Öğüt vermedeki temel hedef, öğüt veri­len kişiyi, beğenilen, erişilmek üzere hedef tutulan ve güzel olarak kabul edilen davranışlara yöneltmekte, bu da, öğüt ile ahlak arasındaki ilgi nokta­sını oluşturmaktadır. Klâsik çağlardan beri hikmet ve ahlak konularında ya­zılmış, temel yazılış amaçları; doğru davranışları gösterme ve uyarı olan âdâbu’l-mulûk türü eserler, Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân, Pendnâmek-i Zerdüşt, Yâdgâr-i Bozorgmihr, Dârû-yi Hursendî, Câvîdân-i Hired, Tehzîbu’l-ahlâk, Kîmyâ-yi Sa‘âdet, Ahlâk-i Nâsırî, Ahlâk-i Celâlî…, Bostân ve Gülistân gibi didaktik eserlerden oluşan çok geniş bir repertuar, “enderznâme” ya da “öğüt edebiyatı” kapsamında eserler olarak kabul edilir. Ancak daha dar kapsamlı anlamıyla öğüt edebiyatı konulu metinler, “bilgece söylenmiş kısa ifadeler ve derinlikli anlam yüklü cümlelerden oluşan anla­tımlara” yer vermektedir. Bu, anlatımlar arasında, zaman zaman genellikle öğüt veren tarihî ya da mitolojik saygın kişilik hakkında kısa hikayeler de yer alıriii.
Öğüt içerikli metinler ya da öğüt edebiyatı, dünya edebiyatlarında çok eski bir geçmişe sahiptir. “Orta Farsça Dilleri Dönemi” olarak da adlandırılan Eşkânîler (MÖ. 256-MS. 224) ve Sâsânîler (MS. 224-651) dönemlerinde, Fars edebiyatının Pehlevî dilinde yazılmış ve günümüze kadar gelebilmiş eski yapıtlarının önemli bir bölümü, sözü edilen türde ahlak kuralları, ahlakî öğütler ve hikmet dolu cümlelerle doludur. Söz konusu kitaplarda yer alan öğüt ve ibretli sözlerin kaynakları hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak yazılış tarzları ve içeriklerinden anlaşıldığı kadarıyla ahlakî içeriklerinin, önemli bir kısmı Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avestâ’ya dayanır. Bu metinlerin bir kısmı ba­ğımsız eserlerde; bir bölümü de, Dînkerd, Guzîdehâ-yi Zâdsperem, Rivâyât-i Pehlevî, Ardâvîrâfnâme ve Mînû-yi Hired gibi dinî, tarihî, hamasî ve felsefî eserlerde yer alır. Sözü edilen enderznâmelerden her biri, genellikle bir Zer­düşt din büyüğüne nispet edilmekte ve onun adıyla bilinmektediriv.
Sâsânîler döneminin sonları ya da biraz daha ileri çağlarda İran’da olu­şan Pehlevî mirasını değerlendirme, Klâsik dönemler Pers tarihi, kültür, me­deniyet ve edebiyatını, nesir ve şiirini tanımada çok önemlidir. Sâsânîler dö­nemi Pehlevicesi, daha sonraki dönemlerde yeni oluşan ve hızla gelişen Farsî-yi Derî: Yeni Farsça dilleriyle; felsefe, hikmet, din ve diğer konularda önemli eserler de kaleme alınmıştır. Bunlar arasında Bundehişn, Dînkerd, Şikend-i Gemânîk Viçâr ve Dâstân-i Dînîk, hem o dönemlerin tarih, ahlak, din, mitoloji gibi kültürel mirasını ve hem de dil özelliklerini daha sonraki çağlara taşımaktadır. Bu özelliklerinin yanı sıra söz konusu eserler ve daha başka yapıtlar, İslâm sonrasında, özellikle de Sâmânîler ve Gazneliler döne­minde başta şiir olmak üzere diğer dallarda da etkilerini sürdürmüşlerdirv.
Pehlevice enderznâmelerden, aralarında Enderz-i Poryotkîşân ve diğer bazı eserlerin de yer aldığı grupta bulunan bir kısmı, araştırmacılar tarafından içerdiği ahlakî nükteler ve öğüt verici pasajlar dolayısıyla Pehlevî nesriyle kaleme alınmış çok değerli ve heyecan verici edebî eserler arasında sayıl­maktadır. Her halükarda bu eserlere edebî değer kazandıran en önemli özel­likleri, içerdikleri sözlerin bilgece söylenmiş olmaları, birtakım lafzî sanat­lardan çok anlamlarının ön planda olması, çoğu zaman şiirsel ifadeler rengine bürünmeleri ve aynı zamanda düşündürücü ve öğüt verici olmalarıdırvi.
Söz konusu eserlerin bir tür vasiyetnamelere benzeyen, bazı farklı özel­likler de taşıyan bir diğer kısmı da, insanlara orta yol bir sakınmayı salık vermekte, iyiliklere yönelme, kötülüklerden uzaklaşma gibi özellikleri öne çıkararak insanları bu güzel değerlere yönlendirmeği amaçlamaktadır. Böyle bir mistisizm rengi, Eyātkār-i Bozorgmihr diye de bilinen Bozorgmihr’in, Yâdgâr-i Bozorgmihr adlı vasiyetnamesinde dikkat çeker. Yazar, bu eserinde; “Dünyanın geçici olduğunu, sınırsız ölçüde malı ve mülkü biriktirmiş olanla­rın bile en fazla yüz yıl yaşadıktan sonra yokluğa mahkum olacaklarını, ölümlerinden kısa bir süre sonra da en yakın akrabaları tarafından bile unu­tularak yokluğa terk edileceklerini, bir zaman sonra aileleri ve hanedanlarının bile adlarının unutulacağını, insanlardan geriye sadece iyiliklerinin kalaca­ğını” hatırlatır. Öyle anlaşılıyor ki; bu öğütleri veren yazarın, inancı ve dü­şüncesinde; insanı fizik ötesi evrenle ilişkiye götürecek, onu sonsuz hayata, ölümsüzlüğe kavuşturup bitmeyen mutluluklara eriştirecek olan tek araç iyi­liktir. Bu ve diğer bazı eserlerdeki benzeri ifadeler, Mazdeist inanışta ahlakî değerler üzerine yükselen öğüt edebiyatının önemini gösterirvii.
Gerçekte adaletiyle ünlü Sâsânî hükümdarı Husrev Enûşîrvân’ın vasiyet­namesi olarak bilinen Enderz-i Husrev-i Kavâdân adlı eserde de; bir dünya hükümdarı olan, güç ve iktidar sahibi bu önemli kişiliğin şöyle dediği aktarı­lır: “Canım tenimden ayrıldığında, cesedimi mezarlığa götürün ve insanlara şunları yüksek sele söyleyin: ‘Ey insanlar günah işlemekten sakının. Dünya malına değer vermeyin. Bu gördüğünüz beden, dün herkesin yaklaşmak için can attığı, bir varlık iken, bugün ona yaklaşan kendisini kirletir ve temizlen­mesi gerekir. Dün gurur ve kibirden dolayı kimselere elini vermeyen bu ten, bugün artık bir pislik. Kimse ona elini bile dokundurmak istemiyorviii.”
Âzerbâd Mihrespendân’ın oğluna öğütlerinde de, benzeri değerler öne çıkar. “Ey oğul sevap kazanmaya çalış. Günahlara dalma. İnsanlara sonsuza dek sürecek bir ömür verilmemiştir. Elinde olanlardan öteki alemle ilgili olanlara daha çok önem vermen daha yararlıdır.” Bu tür düşünceleri ifade eden sözler, İslâm sonrası dönemlerde de Fars edebiyatında yaygın olarak yer almış, örneğin Unsûru’l-Me‘âlî Keykâvus b. İskender’in (ö. 492/1098) Kabûsnâme adlı eserinde yoğun olarak işlenmiş, bir bakıma Kâbûsnâme, İslâmî renkleri de bürünüp Âzerbâd’ın öğütlerinin yeni versiyonu olarak or­taya çıkmıştır. Daha sonraki çağların ünlü söz ustaları Ömer Hayyâm (ö. 517/1123), Hâfız-i Şîrâzî (ö. 791/1388) ve daha birçok bilgenin düşüncelerini aktaran sözleri de, insanlara; kim olduklarını, nereden geldiklerini, neden dünyada var olduklarını, nereye ve niçin gideceklerini düşünerek bu sorulara cevap bulmaları gerektiğini ifade eder ve genellikle insanları hikmet ve ta­savvufa yöneltmeği amaçlar. Bu anlatımlar, benzeri şekilleriyle Pehlevice kaleme alınmış eski öğüt temalı eserlerde de yer almaktadır. Örneğin Enderz-i Husrev-i Kavâdân’da şu cümleler yer alır: “Görebilen gözler şunları aramalı ve kendine şu soruları sormalı: “Nereden geldim? Neden geldim? Öldükten sonra nereye gideceğim? Benden ne isteniyor?”. Enderz-i Poryotkîşân adlı eserde şu tavsiyelere yer verilir; “İnsanoğlu on beş yaşına geldiğinde, bilmesi gerekenler arasında: “Ben kimim? Nereden geldim ve nereye gideceğim? so­rularının cevapları da yer alır.” Enderz-i Dânâyân Be Mezdiyesnân adlı eserde ise; “Ölüm ve yok oluş, maddî evrenin fani oluşu gibi konuların düşü­nülmesi gerektiği vurgulanır, insan teni; önce dikilen, sonra bin bir nazla bü­yütülen, daha sonra da yararlı olma çağına geldiğinde kesilerek ateşe atılan ve yakılarak dumanı bütün evrene yayılan bir ağaca benzetilir. Bu ağacın ke­silip yakıldığını gören kişi dışında dünyada hiç kimsenin böyle bir ağacın varlığından haberdar olmadığı, insanoğlunun da, fizikî açıdan bakıldığında aynı sonuçla karşı karşıya olduğu, o halda fizik ötesi alemlere bağlanması ge­rektiği salık verilir. Eski Fars edebiyatının en önemli yapıtlarından Kerdîr Kitabeleri’nde de benzeri öğütler dikkat çeker. Zerdüşt’ün Kabesi’ndeki Kerdir Kitabesi’nde; Mûbed Kerdîrix, hayatı boyunca yürüttüğü faaliyetleri özetledikten sonra şu ifadelere yer verir: “Herkes, benim gibi, Allah’a yöneti­cilere ve kendine karşı doğru olmalı. Elinden geldikçe fani tenini iyilikler ve güzelliklerle iyi süslenmeli, nefsin esiri olan ruhunu kurtuluşa eriştirmelix.”
Bu enderznâmeler dışında özellikle Sâsânîler dönemine ait Pehlevice başka birtakım öğüt kitapları da vardır. Bir kısmının Pehlevice orijinal me­tinleri günümüze kadar gelememiş olsa da, Arapça ve Farsça çevirileri bu­lunmaktadır. Bunlar arasında Erdeşîr-i Bâbekân’a (226-241) ait Arapça ‘Ahd-i Erdeşîr/Vasiyyetnâme-yi Erdeşîr ile Erdeşîr-i Bâbekân’ın baş mûbedi Tansar’ın, Nâme-yi Tansar adlı Farsça eserleri en önemlileridir. Sanskritçe Pança Tatra’nın önce Pehleviceye, Pehleviceden de ilavelerle Abdullâh b. Mukaffa tarafından Arapçaya çevrilip yeniden düzenlenmiş versiyonu Kelîle ve Dimne de bu gruptan önemli eserler arasındadır. Bütün bunların yanı sıra birçok dinî kitapta ve edebî eserde aktarılan; Sâsânî hükümdarlarının tahta çıkış törenlerinde ya da ölüm öncesi dilendirdikleri öğüt ve ahlakî tavsiyeler de, bu tür eserlerin konuları arasındadırxi.
İslâm öncesi dönemlerde kaleme alınmış bu tür eserlerin ortak özellikle­rinden biri de, içerdikleri öğütlere, sorulu-cevaplı bir tarzda yer vermeleri, bir kısmının normal cümleler, bazılarının da bulmacalar ve numaralı maddeler halinde sıralanarak verilmesidir. Söz konusu öğütlerin bir kısmı dinî içerikli, bir kısmı da günlük hayatla ilgili, ahlak, eğitim ve kültürel konulardadır. Ya­zım tarzları açısından incelendiğinde ise; bir kısmının sade, kolay anlaşılır, kısa cümleler halinde, bir kısmının da zor anlaşılır cümlelerden oluştuğu dik­kat çeker. Dıreht-i Âsûrîk gibi bazı öğüt içerikli eserler de, akıcı ve sade bir dilde, secili nesirle kaleme alınmıştırxii.
İslâm öncesi çağlarda, İranlılar, ahlakî konulara yakın ilgi duymuş, öğüt­ler ve ahlâkî tavsiyeleri sadece kitaplara kaydetmekle kalmamış, gelecek ne­sillere aktarılması amacıyla kayalıklar ve taşlar üzerine de işlemişlerdir. İlk İslâmî dönemlerde Pehlevî dilinden Arapçaya, İslâm öncesi İran kültür ve me­deniyetiyle ilgili çok sayıda eser çevrilmiş, ancak bu eserlerin önemli bir bölümü günümüze kadar gelememiştir. Klâsik kaynaklarda, söz konusu eserlerden bir kısmının isimleri geçmektedirxiii.
Sâsânîler döneminde ahlak, öğüt, tavsiye ve nasihat konulu eserlere yo­ğun ilgi gösterilmesinin önemli sebepleri arasında; bu dönemin, İranlıların İslâm dinini kabul ettikleri devreye çok yakın olması ve İslâm sonrası dö­neme aktarılan bu konudaki birçok eserin de, yine Sâsânîler döneminde ka­leme alınmış olmasıdır. Bu durum, bu tür eserlerin Sâsânîler öncesi dönem­lerde yazılmadığı anlamını ifade etmez. Bazılarına göre, İranlıların Sâsânîler döneminde Kelîle ve Dimne’nin Hintçe’den, Pehlevî diline çevrilmesi konu­sunda gösterdikleri yoğun istek, bu eserin ahlak ve öğüt konularına yer ver­mesi açısından o dönemlerde İranlıların da öğüt, ahlak ve nasihat konulu aynı türden eserler kaleme almış olmalarından kaynaklanmaktaydı. Sâsânî döne­minde bu tür eserlere çok önem verilmesi, İslâm sonrası çağlarda Müslüman yazarların da dikkatini çekmiş ve onların eserlerine de bu dönem ahlak ve öğüt kitaplarında yer alan temalar ve söz konusu eserlerden bazı bölümler ik­tibaslar şeklinde aktarılarak aynı konular yansıtılmıştır. III./IX. yüzyıl yazar­larından Câhiz’in eserlerinde; şu ifadeler yer alır: “İranlılar bu tür konulara duydukları ilgi ve verdikleri önemden dolayı halk kitlelerini muhatap alan vaaz türü ve öğüt içerikli konuları da, büyük tarihî gelişmeler ve millî tarih­lerinde her zaman kıvanç kaynağı olan olaylar gibi sadece kitaplara yaz­makla kalmamış, büyük kayalıklar üzerine tablolarla işlemiş, taşlara kaz­mışlardırxiv.”
Ahlak konulu metinlerin kayalıklar ve taşlar üzerine kazılarak işlenmesi konusuna, İbn Mukaffa da, Sâsânî döneminde kaleme alınmış Pehlevice bir eserin çevirisi olan el-Edebu’l-Kebîr adlı eserinde şu ifadelerle yer verir: “Eskiler yaşadıkları ve tecrübe edindiklerini kaydetme konusuna çok fazla önem verdikleri için herhangi biri bir yerde öğüt, güzel ahlak ve nasihat ko­nulu beğendiği bir söz ya da bir pasaj duyduğunda, eğer beraberinde onu ya­zacağı bir şey yoksa, ortadan kaybolmasın ve daha sonra gelecek kuşaklara da iletilsin diye kayaların üzerine bile yazarlardı.” Rûdekî’nin (ö. 329/940) Kelîle ve Dimne’sinde şu dizeler yer alır:
Akıllı kişiler, her zaman,
Bilgi yolunu her türlü dille,
Buldular ve ona saygı duydular;
Taşlar üzerine bile yazdılar.
III./IX. yüzyıl coğrafyacılarından İbn Fakîh el-Hemedânî (ö. 365/976), Hemedân yakınlarında bulunan büyük bir kayalıktan söz eder. Büyük bir da­ğın eteklerindeki bu kayalık üzerinde iki büyük tak kazılmış ve her takda üç büyük levha oluşturularak, her levha üzerine öğüt ve hikmet konulu yirmişer satır yazılmış olduğunu aktarırxv.
Bu ileri boyutlardaki yoğun ilgi; elbiselerin kenarlarına, sergilerin, sof­raların çevrelerine; bazı kapların üzerlerine resim ya da nakışlar yerine, öğüt içeren cümleler yazılmasına sebep olmuştur. Edebiyat konulu bazı kitaplarda söz konusu yerlerden alınmış bu tür cümlelere rastlanır. Mes’ûdî (346/957), Nûşîrevân döneminden kalma, onun sarayına ait bir büyük sofranın kenarla­rında değişik kıymetli mücevherlerle hikmetli ve öğüt içerikli sözlerin yazıl­mış olduğunu aktarır. Fars edebiyatında, bu konuda kaleme alınmış Râhetu’l-insan ya da Pendnâme-yi Enûşîrvân adında bir manzume vardır. Bu manzu­menin önsözündeki bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla; buradaki öğüt içerikli cümleler, Enûşîrvân’ın tacının üzerinde yer almaktaydı. Yine IV./X. ya da V./XI. yüzyılda kaleme alınmış eserlerden Hirednâme’de yer alan benzeri öğüt konulu cümlelere yer veren pasajlar da, Genc-i Şâpûr’da bulunmuş olan altın levhalar üzerinden söz konusu esere aktarılmıştır. Zerdüşt inanırlarının çok önemsediği eserlerden olan “Rivâyât”ta da; dört öğüt aktarılır. Bu öğütle­rin Pehlevice, bir mendil üzerine yazıldığı, Abbasî halifesi Me’mûn’un, Enûşîrvân’ın sarayına gittiğinde, onu görmüş olduğu da söylenir. Edebiyat konulu eserlerde aktarılan benzeri sözlerden bazılarının Enûşîrvân’ın sarayı­nın kapısında her gün üç kez yüksek sesle okunduğu da rivayet edilirxvi.
Bütün bunlar, söz konusu ahlak ve öğüt içerikli edebiyatın Sâsânîler ile daha önceki ve daha sonraki devirlerde Fars edebiyatında son derece önem­sendiğinin göstergeleridir. İslâm öncesi İran edebiyatının ana konularından birini oluşturan öğüt ve ahlak edebiyatı ve bu alandaki eserler, daha İslâm sonrası ilk çağlardan itibaren Arap ve İslâm toplumları tarafından yoğun il­giyle karşılanmış, kısa bir süre sonra da aralarında Abdullah İbn Mukaffa ve diğer ünlü kişiliklerin yer aldığı o çağların en büyük tercümanları tarafından Arapçaya aktarılmış ve Arap edebiyatında önemli eserler arasında yer al­maya başlamış, bu tür eserler hızlı bir şekilde Arap ve İslam toplumlarında önemli bir yer edinmiş ve çok okunmaya başlanmıştır. Kolay anlaşılması ve ezberlenmesi amacıyla da manzûm olarak Arapça şiir diline aktarılan bu eserlerden bir kısmı, Arap edebiyatında ve ahlak konulu eserler arasında ön sıralarda yer alır. İbn Nedîm’in aktardığına göre; IV. yüzyılda bütün bilim çevreleri tarafından önemli eserler arasında sayılan beş kitaptan üç tanesi, Pehlevî dilinden Arapçaya çevrilmiş bu eserlerden oluşmaktadırxvii.
İran ahlak ve eğitim konulu eserlerinin Arap ve İslâm toplumlarında gör­düğü bu iyi karşılanma, Sâsânî dönemi İran edebiyatı, bilim ve ahlak konula­rında öne çıkmış ve kendilerinden bu konularda birtakım sözler ve eserler aktarılmış Enûşîrvân, Bozorgmihr, Hûşeng, Behmen ve Âzerbâd gibi kişilik­lerin Arapça edebî ve didaktik eserlerde Arap ve İslâm bilge kişilikleri ya da filozofları arasında yer almalarını, onların bilgece söylenmiş sözlerinin Arap ve İslâm büyüklerinin sözleri gibi birtakım eserlerde aktarılmasını sağladı. Bazı İran büyüklerinden aktarılan sözler, Arap bilge kişilikleri ve filozofla­rından aktarılan sözlerin bile önüne geçti. Bazı çağdaş Arap araştırmacılara göre; Enûşîrvân, bilgelik ve öğüt içerikli sözleriyle Hz. Ali’den sonra ilk sı­rada yer almaktadır. Bu yoğun ilgiden dolayı Arap ve Fars bilge kişilikleriyle öğüt içerikli söz sahipleri, zamanla birbirine karışmış, şahsiyetlerinin yanı sıra sözleri de, Arapça ve Farsça atasözleri arasına bile girmiştirxviii.
Seâlibî’nin (ö. 429/1038) Ğureru ahbâr-i mulûki’l-Furs ve siyerihim adlı eseriyle Câhîz’e ait olduğu söylenen Kitâbu’t-tâc fî ahbâri’l-mulûk gibi ki­taplarda Pehleviceden Arapçaya çevrilmiş birtakım öğütler aktarılırxix. Bazı araştırmalarda, ahlakî tavsiyeler, hikmetli sözler, dinî ve ahlakî temellere da­yalı öğütler içeren Pendnâme, Nasîhatnâme ya da Enderznâme adı verilen eserlerin İslâm sonrası ilk devirlerde oluşturulduğu kaydedilse de, kökenleri ve ilk şekillerinin İslâm öncesi çağlarda yaşamış İran toplumlarına kadar git­tiği, içeriklerinin çok eski çağlarda oluştuğu ve bunlarda işlenen temaların eski İran geleneklerinde yer aldığında şüphe yoktur. Öğüt konulu, bir kısmı Pehlevice orijinalleri, bir bölümü de Farsça, Arapça, İngilizce çevirileriyle günümüze gelmiş metinler arasında; Enderz-i Âzerpâd Mihrespendân, Enderz-i Zerduşt Peser-i Âzerpâd, Enderz-i Bozorgmihr, Enderz-i Nûşîrevân, Enderz-i Husrev Kubâd vb. klasik eserler ilk sıralarda yer alırxx.
Öğüt içerikli eserlerin temaları, daha çok Zerdüşt inanışı eksenli olarak sunulmaktaydı. Bu yüzden bu tür kitaplar din adamları ve onların ilişkilerde bulunduğu yakın çevrelerde, diğer halk kesimlerinden daha yaygın olarak yer alıyordu. Bu alanda eser vermiş yazarların önemli bir bölümü de, Zerdüşt din adamları arasından çıkmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi bu konuda çok eski devirlerden beri İran’da çok sayıda eser yazılmış, özellikle Enûşîrvân döneminde ve daha sonraki çağlarda Pehlevî edebiyatının önemli bir bölümü öğüt ve ahlak içerikli eserlere ayrılmıştır. Bu alandaki çalışmalar daha da yo­ğunlaştırılarak ilgili alanlarda Hintçe ve Yunanca olarak kaleme alınmış eserlerin bir kısmı da Pehlevî diline aktarılmıştır. xxi
Öğüt ve tavsiyeler içeren Pehlevice eserler; “mev’ize: enderz”, “vasiyet: pend”, “edeb”, “hikmet” ya da bunların çoğul şekilleri “mevâ’iz”, “vesâyâ”, “âdâb” ve “hikem” adlarıyla Arapçaya çevrilmiştir. Bu tür eserlerden bazı­ları; nefsi arındırma, kötü huylardan uzak durma, yönetim ve idare konularını ele almaktadır. Söz konusu eserlerden bir kısmının Pehlevice metinleri gü­nümüze kadar gelmiştir. Elde bulunmayanların bazılarının isimleri de, Pehlevice eserlerde geçmektedir. Başta Abdullâh b. Mukaffa olmak üzere İranlı tercümanlar bu konudaki eserlerin çevirisinde önemli görevler üstlen­miş, bazıları da bunları manzum olarak yeniden düzenlemişlerdir. xxii
Ahlak ve öğüt kelimeleriyle yakın ilgisi bulunan “edeb” sözcüğü ve tü­revlerinin Arapçada kullanılışı çok eskilere gitmez. Kökeni kesin olarak belli olmayan edeb kelimesi, İslâm öncesi dönemlerde Arapçada kullanılmamak­tadır. Bazı Arap dilcilere göre, bu kelimle Arapçaya yabancı dillerden geç­miştir. Bazılarınca bu kelime, Yunancadan, bir kısım dilbilimcilere göre de; Farsçadan Arapçaya girmiştir. Arapça metinlerde “edeb” kelimesinin kulla­nılması, Pehlevî dilinde yazılmış birtakım öğüt içerikli eserlerin Arapçaya çevrilmeğe başlandığı yıllara rastlar. Öte yandan “edeb” ve çoğul şekli olan “edebiyyât” da, ilk dönemler bugünkü karşılığıyla “literature: edebiyat” an­lamında kullanılmıyordu. O dönemlerde bu kelime; “ahlak ve eğitim konula­rında, ruhu arındırma, nefsi eğitme, davranışları ve ahlakı düzeltme, insan­larla iyi ilişkiler kurma, özellikle hükümdarlar ve büyüklerle görüşme, ko­nuşma adabı kazandırma gibi amaçlarla kaleme alınmış eserleri” ifade et­mede kullanılırdı. Bütün bunlar, İranlıların ahlak konulu eserlerinde işlenen temalardı. Abdullâh b. Mukaffa’nın, Sâsânîler dönemi edebiyatında Arapçaya çevirmiş olduğu eserlerin genel adı “âdâb” olduğu gibi, daha son­raki dönemlerde “Âdâb-i İbn Mukaffa” adıyla da anılmaya başlandı. Abdul­lâh b. Mukaffa’nın, bu eserlerinden önce Arap edebiyatında “edeb” ya da ço­ğulu “âdâb” şekliyle anılan eserler yoktur. Bozorgmihr’in ünlü eseri Pendnâme-yi Bozorgmihr de, Arapçaya Âdâb-i Bozorgmihr adıyla çevril­miştir. xxiii
Öte yandan Arapça kökenli “hikmet” kelimesi; bu dilde çok eski bir kullanıma sahiptir. Sonraları “felsefe” anlamında da kullanılmasının yanı sıra Arapçada Müslümanların, Yunan felsefesiyle tanıştıkları çağlara kadar felse­feden farklı anlamlarda kullanılırdı. “H k m” kökünden türemiş olan “hik­met” ilk zamanlar; “adaletle yargılama” karşılığında kullanılırdı. Zamanla asıl anlamından uzaklaşmış ve “emretme”, “buyurma” anlamlarını da ifade etmeğe başlamıştır. Ancak zamanla bu karşılıklarının yanı sıra; “iyiyi kötüden ayırma, kötülük yapılmasını engelleme”, buradan hareketle de; “hakemlik” ve “yargılama” anlamlarını da kazanmıştır. Genellikle “adaletle yargılama”, “iyiyi kötüden ayırma” gibi özellikler, “bilgi sahibi”, “akıllı” ve “zeki” kişi­liklerin nitelikleri arasında yer aldığından, zamanla bu tür nitelemeler ve an­lamlar da, “hikmet” kelimesinin anlamları arasına katılmış, sözlüklerde ben­zeri karşılıklar verilmeğe başlanmıştır. Sözlüklerde “hikmet”; “gerçeğe uy­gun söz”, “doğru iş”, “dürüstlük”, “adalet”, “bilgi”, “sabır”, “cahillikten ve acelecilikten koruyan söz” anlamlarıyla da geçmektedir. xxiv
Bu anlamlarından hareketle öğütler, “aklı artıran”, “nefsi temizlemeği sağlayan”, “ruhu aydınlatan” sözler, “hikmet” adıyla bilinmekte; deneyimli, gün görmüş, ileriyi görebilen, akıllı ve tedbirli yaşlılar da, “hekîm” niteleme­siyle anılmaktadır. Kur’ân’da bu kelime “hikmet” ve “hekîm” şekilleriyle geçmekte; “öğüt alma”, “ibret alma”, “öğüt verme”, “nasihat etme” ve “vaaz” gibi anlamlarıyla kullanılmaktadır. İslâm öncesi dönemlerde de Araplar arasında bu tür sözler yaygın olarak görülür. İslâm sonrası dönem­lerde İran ahlak konulu eserleri Arapçaya çevrilmeğe başlanınca, Araplar bu tür eserlerde yer alan içeriğe “hikmet”, kendilerinden bu tür sözlerin aktarıl­dığı bilge İranlı mûbedler, Zerdüşt din adamları, tarihî ve mitolojik kişilikler ya da hükümdarlara da “hekîm” adını verdiler. Yunan felsefesinin İslâm coğ­rafyasına girmesiyle birlikte bazı bilginlerce bu felsefe “hikmet” adıyla anıldı. Aşamalı olarak daha önceleri farklı anlamları ifade eden hikmet ve felsefe kelimeleri, bilim adamları arasında ve felsefe terminolojisinde birbi­riyle karışıp eski anlamlarına ek olarak çok daha yaygın anlamlar kazandı, “aklî bilimler” ve “felsefe” anlamlarını da kapsayacak bir sözcük haline geldi. xxv
Ahlak, edeb ve görgü kuralları konusunda Pehleviceden Arapçaya çev­rilen eserler arasında Nâme-yi Hûşeng’in, Hasan b. Sehl tarafından yapılmış Arapça tercümesi Câvîdân-i Hired ilk sıralarda yer alır.xxvi Pehleviceden Arapçaya tercüme edilen ahlak konulu eserlerden biri de, Hikem li-Behmeni’l-Melik’tir. Bu eser, Keyânî padişahlarından Goştâsb’ın oğlu İsfendiyâr’ın oğlu Behmen adlı padişahın sarayındaki meclislerde bulunan bilginler, hekimler ve bilge kişilerin, padişahın ahlak konusundaki sorularına vermiş oldukları cevapların bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. xxvii
Pehlevce metinlerde, Arapça ve Farsça kaynaklarda adı sık sık geçen Tansar, Sâsânîler döneminin zahid ve bilge kişiliklerindendir. Asıl adı Behrâm-i Horzâd’tır. Ünlü hükümdar, Erdeşîr-i Bâbekân’ın veziri görevinde de bulunmuştur. Bu görevlerindeyken Taberistân hükümdarı Casnaf’a yaz­dığı Pehlevî dilinde kaleme alınmış bu mektup daha sonraları Nâme-yi Tansar adıyla bilinmiştir. Sâsânî döneminin önemli belgelerinden biri olarak kabul edilen mektup sayesinde kendisi de ün kazanmıştır. Tansar’dan söz eden en eski kitap, III./IX. yüzyıla ait Dînkerd’tir. Dînkerd, onun hîrbedân-i hîrbed (âteşkede reisi) olduğunu, Erdeşîr’in, kendisinden, Zerdüştîliğin kutsal metinlerini bir araya toplaması, dağınık halde bulunan Avestâ’yı toplayarak bir kitap haline getirmesi ve yenilemesini istediğini ifade etmektedir. xxviii
İslâm öncesi çağlarda yapılmış bu tür çalışmaların ortak özellikleri ara­sında; bazılarının soru-cevap şeklinde, bir kısmının dinî öğütler içeren bilme­celer tarzında olması, önemli bir bölümünün pratik hayatla ilgili öğütler, eği­tim, öğretim, kültür ve ahlakî kurallara yer vermesidir. Bütün bu eserlerin edebî nitelikleri, dillerinin sade ya da ağdalı oluşu, tarzları bakımından fark­lılıklar göstermeleri de dikkate alınması gereken özelliklerindendir. Özellikle Sâsânîler döneminde yazılan bu tür eserler; gelenek ve görenekler, sanatlar ve çeşitli meslekler hakkında bilgiler yanında, Sâsânîler döneminde siyasî yapılanma, sosyal yaşantı gibi ayrıntıların yanı sıra, dinî ve ahlakî konulara yer verir ve Âyinnâmeg veya Kitâb-i Kavânîn-i Âdâb adıyla bilinir.
İlk İslâmî devirlere ait ahlak konulu metinlerde klasik dönemlerde kulla­nılan kavramlar ve içerikleri biraz değişiklikle verilirken, zamanla bu metin­ler, İslâm öğretileri ölçülerine vurulup gözden geçirilerek yeniden düzenlen­meğe başlandı. Geleneksel Fars kültürel birikiminin İslâm kültürüyle karışı­mıyla bu alanda zengin bir altyapı ortaya çıktı. Mensur ya da manzum ahlak ve eğitim konulu eserler kaleme alındı. Daha çok öğütlere yer veren “Pendnâme”, “Enderznâme”, “Nasîhatnâme”, “Vasiyyetnâme”, “Vesâyâ”, “Mevâ’îz”, “Hikem” adları verilen bu tür eserler, henüz İran kültürünün İslâm kültüründen daha önde ve daha etkili olduğu V./XI. yüzyıla kadar, Pehlevice orijinalleri ya da çevirileriyle yaygındı. xxix
V./XI. yüzyılın ortalarından itibaren İran toplumu, İslâmî öğretilerin yo­ğun etkisiyle köklü değişimler yaşamaya başladı. Arap dili, kültürü ve mede­niyetinin İran’da yaygınlaşmasıyla bu etki yoğunluğunu artırarak devam etti. İran kültür ve edebiyatı; biri, Sünnî mezheplerin egemen ve yaygın oldukları IX./XV. yüzyılın sonuna kadar, diğeri Şiiliğin İran’da resmi bir ekol olarak kabul edildiği ve egemenlik kurduğu X./XVI. yüzyıldan sonraki devirler ol­mak üzere birbirinden oldukça farklı iki ayrı döneme ayrılabilecek bir süreç geçirdi. Söz konusu dönemlerde ahlak konulu ve eğitici eserler kaleme alan yazarlar, Kur’ân ayetleri, peygamberin hadisleri ve diğer İslâm büyüklerinin sözlerini birer yaşam tarzı olarak görmüş, bu öğretileri, bunlardan kaynakla­nan gelenek ve görenekleri ahlak kuralları olarak yansıtmışlardır. İran toplu­munda İslâm dininin kabulünden sonra yeni ahlak kuralları, kendi eskilerine eklenmiş, ilerleyen zamanla bir kısmı eskilerin yerini bile almıştır. xxx
IX./XV. yüzyılın sonlarına kadar dinî öğretiler ve Arap kültürünün her geçen gün artan etkisinin yanı sıra eski İran ahlakî geleneği henüz devam edi­yor, önemseniyor, daha çok dinî değerlerin etkisindeki yeni ahlak öğretile­riyle yan yana bulunuyordu. İran’da Şiiliğin resmi bir mezhep olarak yay­gınlaşmasıyla birlikte, klasik geleneklerle iç içe görülen millî görünümdeki ahlak kuralları, dinî bir renk almaya başladı. Ancak X./XVI. yüzyılın ilk dö­nemlerinden itibaren bu durum değişmeye başladı. Ahlakî öğütler söz konusu olduğunda Şiilerin çok önem verdikleri imamların yaşantıları ve sözlerinden örnekler de aktarılmaya başlanmış, Şii yazarların kaleme almış oldukları ah­lak ve öğüt konulu eserlerde Peygamber’den başlayarak büyük Şii imamların nasihatlerine, sözlerine yer veren risaleler de yazılmıştır. xxxi
Pehlevice, bir kısmı başta Avestâ ve Avestâ tefsirleri olmak üzere Sâsânîler öncesi dönemlere ait eserlerde de bulunan hikmetli sözler, öğütler, nasihatler, ahlakî ve dinî kurallar konularına yer veren “pendnâme” ya da bazı enderznâmelerin Farsça çevirileri de Şâhnâme’de aktarılarak korunmuş ve günümüze kadar gelebilmiştir. Söz konusu eserlerden bir kısmı başta Farsça, İngilizce olmak üzere bazı dillere de çevrilmiştir. xxxii
Öğüt edebiyatı konusunda Pehlevî dilinden Arapçaya aktarılan çok sa­yıda eser vardır. Söz konusu metinler, oldukça etkili ifadeler yer veren cüm­lelerden oluşan, ilerleyen zamanla edebiyatın gelişmesi ve çok geniş alanlara yayılması, manzûm ve mensûr kaleme alınması gibi olumlu faktörlerin de et­kisiyle mensûr eserlerde hikayeler ve ibretli anlatımlar içerisine yerleştiril­miş, şiirde de uygun yerlere serpiştirilmişlerdir. Arap edebiyatındaki et-Tâc ya da Tâcnâme adıyla bilinen eser, Sâsânî dönemi öğüt edebiyatının örnekle­rinden biridir. IV.-V./X.-XI. yüzyıllarda yeni Farsçayla kaleme alınmış bu konuyla ilgili metinlerde “pend” kelimesi özellikle “enderz” olmak üzere di­ğer eş anlamlılarından ve Arapça karşılıklarından daha çok bir kullanıma sa­hiptir. Ancak daha sonraki dönemlerde git gide başta “nasîhat” ve “vasiyet” kelimeleriyle, ikincisinin çoğulu “vesâyâ” olmak üzere diğer eş anlamlıları “pend” sözcüğünün yerini almıştır. xxxiii
“Pend”, kısa anlatımlarla, genellikle bir cümle halinde ifade edilir. “Enderz” ise, Pehlevî dilinde de olduğu gibi pendlerden oluşan gruba verilen isimdir. Önceleri “enderz”, babanın oğlundan yapmasını istedikleri, hocanın öğrencisine yapmasını tavsiye ettiği şeylerdi. Örneğin; Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân ve Enderz-i Oşnâr-i Dânâ bu türden eserler arasında yer alır­lar. Firdevsî, “pend” ve “Enderz” kelimelerini birkaç kez birbirleriyle eş an­lamlı olarak kullanmıştır. O “enderz”i; “bir hükümdarın ölümünden önce ye­rine gelecek şehzadeye yaptığı önsezili uyarılar” olarak ifade eder. xxxiv
Fars edebiyatında, V./XI. yüzyıl sonlarından itibaren yazılmaya başlanan pendnâmeler, didaktik edebiyatın çok eski türleriyle ilişkilidir. Bütün bu eserlerin dayandığı temeller, eski İran öğüt edebiyatıdır. Pendnâmelerin di­rekt kaynaklarını tespit etmek zor, belki de mümkün değildir. Bu eserleri ya­zanlar, sadece Pehlevice metinlerden yararlanmamış, Yunan kültür ve edebi­yatından da etkilenmişlerdir. İskender’in İran seferiyle oluşan Yunan ege­menliği ortamındaki kültürel etkileşim, Bizans düşüncesi gibi önemli etkenler de, Fars öğüt ve ahlak içerikli edebiyatının kaynakları arasında yer alır. Söz konusu metinlerin tarihî arka planında gizli ahlakî zihniyet de, Aristo’dan daha çok ilk Yunan filozoflarına daha yakındır. Bununla birlikte bu metinler­deki öğütler ve ahlakî öğretiler, İslâm düşüncesinden gözle görülür ölçüde etkilenmiştir. Nitekim birçok pendnâmedeki anlatım ve öğütler, Kur’ân ve Peygamber’in sözleriyle uyum içerisindedir. Klâsik dönemlerde kaleme alınmış pendnâmelerin genelde ne yazarları ve ne de yazılış tarihleri belli de­ğildir. xxxv
1. İslâm Öncesi Dönem
İslâm öncesi dönemlerde İran’da, çoğu Pehlevî dilinde kaleme alınmış ahlak ve öğüt içerikli eserlerden meydana gelen öğüt edebiyatı, Pehlevî ede­biyatının önemli bir bölümünü oluşturur. O dönemlere ait Pehlevice çok sa­yıda ahlak, öğüt ve nasihat konulu eser bulunmaktadır. Bunlardan önemli bir kısmında; öğütler kısa cümlelerle ifade edilirken, okuyucu tarafından daha iyi anlaşılmaları ve daha etkili olmaları amacıyla birtakım örnek hikayeler bera­berinde hikmetli ifadeler ve sözlere de yer verilir. Bu tür eserlerden bazıları­nın, şiirsel ifadeler içermiş olmaları da, bir kısmının, en eski orijinal şekille­rinin şiir formatında olduğu tahminini öne çıkarmaktadır. İslâm öncesi dö­nemlere ait öğüt içerikli eserlerin birçoğu; hükümdarlara, saygın ve bilge ki­şiliklere; bir kısmı Pîşdâdîler hanedanının dördüncü hükümdarı Cemşîd’e, Keyânîler dönemi bilgelerinden Oşnâr-i Dâna’ya, bazıları da, Sâsânî döne­minde yaşamış farklı kişiliklere aittir. xxxvi
Pehlevice enderznâmeler, genellikle sade ve akıcı bir tarzda, kısa cüm­leler ve açık ifadelerle kaleme alınmışlardır. Bu tür eserlerde kinayeler, teşbîh ve örneklemeler, yapılan öğütlerin daha etkili olmasını sağlama amacını taşır. Örneğin; bu tür eserlerde dünya malı bir ağacın dalından diğerine konan, hiç­bir ağaçta sürekli kalmayan bir kuşa benzetilerek geçici olduğu ve sürekli el değiştirdiği, bu yüzden gönül bağlamaya değmeyeceği vurgulanır (Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân). Bir diğer örnekte de dünya malı bir rüyaya benzeti­lir: iyi de olsa, kötü de olsa insan uyandığında ondan bir eser bulamamaktadır (Enderz-i Bozorgmihr). Mal ve mülk, altın ve para, bahar mevsimi gibidir. Geçer gider ve kimseye yar olmaz (Mînû-yi Hired). Akıllı ve zeki adam, ve­rimli bir toprağa benzetilir: tohum saçıldığında, bol miktarda ürün elde edilir (Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân). Akıllı adam, bol meyveli bir üzüm ağacı gibidir. Dalları ve gövdesi her zaman canlı, dipdiridir. Gölgesi her zaman vardır. Meyvesi tatlıdır. Bu yüzden her zaman övülür ve saygı duyulur. Bilgi­siz ve akılsız insan da, dalları kurumuş, meyvesi olmayan, sadece yakılmaya layık görülen bir ağaca benzetilir (Hîm u Hired-i Ferruh Merd). Kibirli ve sadece kendisini düşünen bencil insan, ömründe asla kükremiş bir aslan gör­memiş, bu yüzden kendi dünyasında mutlu ve kibirli yaşayan, ancak bir as­lanı gördüğünde birden yıkılan bir yaban eşeğine benzetilir (Hîm u Hired-i Ferruh Merd). İyi ahlaklı ve kötülüklerden arınmış insan, aydınlık, parılda­yan bir ayna gibidir. Başkaları o aynaya baktıklarında kendi yanlışlarını ve eksiklerini görerek düzeltmeğe ve tamamlamaya çalışırlar (Dînkerd). İnsanın diğer insanlarla birlikte yaşarken onların huylarından etkilenmesi konusu da, rüzgara benzetilir. Rüzgar güzel kokulu yerlerden geçtiğinde, o güzel koku­ları alır ve gittiği yerlere götürür. Kötü kokuların yaygın olduğu yerlerden geçtiğinde de, kötü kokuları alarak beraberinde götürür. Günahlardan tövbe etme de, bütün vadiyi temizleyen bir kasırgaya benzetilir (Dâdistân-i Mînû-yi Hired). Bazen de öğütler, bulmaca tarzında ifade edilir. Önce tam açık olma­yan ifadeler kullanılarak dikkat çekilir ve sonra da söylenmek istenenler, açık ifadelerle belirtilir. xxxvii
Bu alandaki ilk eser, Zâdân Ferrûh tarafından oğlunun eğitimi için ka­leme alınmış, ancak günümüze kadar gelmiş Pehlevice eserler içerisinde b.ulunmayan ahlak konulu eserdir. Zâdân Ferrûh, kendisine birtakım bilgece sözlerin nisbet edildiği Sâsânî dönemi ünlülerinden biridir. Söz konusu eser de, Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân ve Pendnâme-yi Bozorgmihr ya da Pendnâme-yi Enûşîrvân gibi eserler arasındaydı.
1.1. Dinkerd’in Altıncı Kitabı
Pehlevice en önemli ve en büyük öğüt kitabı, Dînkerd’in, “Kitâb-i Şeşom-i Dînkerd: Dînkerd’in Altıncı Kitabı” adıyla bilinen bölümüdür. Bu bölümde yer alan öğütler ve ahlakî uyarılar, muhtemelen Avestâ’nın, Dînkerd’in “Yedinci Kitabı”nda özeti verilmiş olan “Bariš Nesk” adıyla bili­nen bölümün çevirisi ve birtakım eklemeler yoluyla genişletilmiş şeklidir. Bu bölüm, altı “fasıl”a ayrılmaktadır. Önemli bir kısmı, dinî öğütlerden oluşan bu eserde; yaşanmış birtakım olaylardan çıkarılan derslerle birlikte aktarılan öğütlere de yer verilir. Eserin ana temaları; akıl, bilgelik, bilgi, kültür, bil­ginlere danışma, bilge kişiler ve iyilerle oturup kalkma, onların sözlerinden yararlanma, inanç, din, sözünde durma, aşırılıklardan kaçınma, iyi ve kötü nitelikler, yoksulluk ve insan üzerindeki etkileri gibi konulardır. Öğütlerin önemli bir kısmı, herhangi bir ad verilmeden aktarılırken, bir kısmı da; Husrev Enûşîrvân, Âzerbâd Mihrespendân, Âzer Nerse gibi Sâsânîler dönemi ünlü kişiliklerine nisbet edilir. xxxviii
1.2. Hikem li-Behmeni'l-Melik
Pehleviceden Arapçaya tercüme edilen ahlak konulu eserlerden Hikem li-Behmeni'l-Melik, Keyânî padişahlarından Goştâsb oğlu İsfendiyâr Behmen adlı padişahın sarayındaki bilginler, hekimler ve bilge kişilerin, padişahın, ahlak konusundaki sorularına vermiş oldukları cevapların bir araya toplanma­sıyla oluşmuş bir eserdir. xxxix
Behmen, Zerdüşt inanışında “altı büyük melek/kutsal ölümsüzler” olarak kabul edilen “imşâspendler”in birincisidir.xl “Özü, sözü doğru insan”, “başı küçük bilgisi büyük kimse”, “bedenine oranla eli uzun insan”, “yağmurlu bulut” anlamları da vardır. İran hükümdarlarından İsfendiyâr’ın oğlu Behmen’de sözü edilen nitelikler bulunduğundan ya da Behmen adında bir meleğin adından uğur alınarak kendisine bu isim verilmiştir.xli Tahta çıktı­ğında yedi iklime egemen olmak için faaliyetler gösterdiği ve egemenliği al­tındaki toprakların çok geniş olmasından dolayı “Dırâzdest: eli uzun” laka­bıyla da bilinir. Behmen’in annesi, ünlü tarihî kişiliklerden Tâlût’un soyundan­dır. Tarihçilere göre o, ferman ve mektuplarında; önce Allah’ın adını yazarak başlayan ilk hükümdardır. Adaletiyle ünlü Behmen döneminde her yer onarılmış, her bölgede insanlar huzur ve güven içinde yaşamıştır.xlii Aynı zamanda “İsfendiyâr oğlu Behmen ve “Vehmen” adlarıyla da bilinir. Yunanlı tarihçiler ondan; “Dırâzdest”, Bizanslılar da “Longimanus” diye söz ederler. xliii
1.3. Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân
Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân’ın yazarı, “Ātūrpāt Mārespandān” “Âzerbud Mihrespend” diye de bilinen Sâsânîler döneminin kutsal makamlı en büyük mûbedlerinden, Âzerbâd Mihrespendân, II. Şâpûr (310-379) zama­nında “destûrân-i destûr”xliv makamında bulunmuştur. Âzerbâd’tan, Zerdüşt di­nine yapmış olduğu hizmetlerden dolayı birçok Zerdüşt eksenli kaynakta övgü ve saygıyla söz edilmekte, tanrıya yapılan dualarda o aracı olarak anıl­makta, şefaatine sığınılmaktadır. Kaynaklarda; 290 yılında dünyaya geldiği, 320 yılında mûbedân-i mûbed makamına eriştiği ve 371 yılında seksen bir yaşında öldüğü belirtilir. Zerdüşt adında bir oğlu ve Âzerbâd adında bir to­runu Sâsânîler zamanında mûbedân-i mûbed makamında bulunmuşlardır. Kaleme almış olduğu eserlerden en önemlisi Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân (Andarz-i Ātūrpāt Mārespandān) adlı yapıtıdır. Buradaki öğütleri oğlu için yapmıştır. Pehlevice birtakım kaynaklarla birlikte Bombay’da yayınlanan bu eser, Melikuşşuarâ Bahâr tarafından da Farsçaya çevrilmiştir. Bazı Arap ya­zarlar onu, “Zerdüşt-i sânî: İkinci Zerdüşt” unvanıyla tanıtırlar. Avestâ’nın bir bölümü ve Horde Avestâ’yı derleyen de odur. xlv
Önemli Pehlevice metinler arasında yer alan Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân’ın yazarı Âzerbâd’ın çocuğu yoktur. Allah’tan bir çocuk ister ve Allah bu isteğini kabul ederek kendisine bir erkek çocuk verir. Oğluna, inandığı dinin peygamberinin adını verir. Bu çocuğunu muhatap alarak birta­kım öğüt ve nasihatler kaleme alır. Bu eserdeki öğütler; kısa, öz ve daha çok pratik hayatta yaşanarak edinilmiş tecrübeleri dillendiren, genel ahlak ve in­sanlarla uyum içerisinde olmayı salık veren ibret dolu ifadelerden oluşur. Söz konusu eserde yer alan cümlelerin bir kısmı, atasözü gibi dilden dile dolaşır. Örneğin; “Rakiplerine kuyu kazan, kuyusuna kendi düşer.”, “İnişi olmayan yokuş, yokuşu olmayan iniş yoktur.” gibi ifadeler ona aittir. Âzerbâd, eserinde yoğun olarak teşbîh ve örneklemeler de kullanmıştır. Bazı bölümlerinin Arapça çevirileri İbn Miskeveyh’in (ö. 421/1030), Câvîdân-i Hired adlı ese­rinde aktarılmaktadır.xlvi Bu eser, 1730 kelimelik bilgiye yer vermektedir. Pehlevî, Pâzend dilindeki metni, Gucerât Dili ve İngilizce’ye yapılmış çevi­rileri 1869 yılında Bombay'da yayınlanmıştır. De Harlez tarafından eser Fransızca’ya çevrilmiş ve 1887 yılında yayınlanmıştır. xlvii
1.4. Yâdgâr-i Bozorgmihr
“Bozorgmihr-i Bahtegân” diye de bilinen Bozorgmihr, Sâsânî hanedanı­nın adalet simgesi, ünlü hükümdarı Enûşîrvân’ın zeki ve akıllı veziridir. Enûşîrvân’dan her söz açılınca Bozorgmihr de konu edilir. Onun zekası ve yetenekleri hakkında kaynaklarda çok şey söylenmekte, ancak kimliği ile il­gili kesin bilgilere yer verilmemektedir. İslâm sonrası dönemde kaleme alın­mış bazı eserlerde onun, Husrev Pervîz tarafından öldürüldüğü aktarılır. Tavla oyununu satranca karşılık olarak onun icad ettiği söylenir. xlviii
Bozorgmihr’in, kendisini tanıttığı bir önsöz ile başlayan ve bizzat Nûşîrevân’ın emriyle kaleme aldığını söylediği eser, ahlakî konuları, birtakım öğütleri, sorulu-cevaplı bir anlatım tarzıyla ele alır. Öğütler, bizzat yazarın kendisi tarafından sorulan sorular ve yine yazar tarafından verilen cevaplar şeklinde aktarılır. Söz konusu sorular, daha çok faziletler ve hataları konu alır. Örneğin; cömertliğin fazileti, israfın kötülüğü vurgulanır. Eserde; ahlakî öğütlerin yanı sıra Zerdüşt inanışı etkisinde söylenmiş öğüt ve uyarılar da yer alır. Yâdgâr-i Bozorgmihr, İslâm sonrası dönemlerde de önemini korumuştur. Bazı bölümleri Câvîdân-i Hired’te; “Bozorcmihr’den Seçtiklerim” başlığı al­tında verilmektedir. Firdevsî’nin de Şâhnâme’de aktardığı bölümlerinin yanı sıra, mensûr şekli Şâhnâme-yi Ebû Mansûrî’de de yer almıştır. Ancak bu alıntılarda; eserin orijinalinde yer alan Zerdüşt inanışı rengi taşıyan bölümler değiştirilmiş ya da atılmıştır. xlix
Bozorgmihr’in adı, Pehlevice kaynaklarda; “Vozorgmihr”, “Vazūrg Mitr”; İslâm sonrası yazılan Arapça ve Farsça kaynaklarda; “Ebûzorcmihr”, “Bûzorcmihr” ve “Bozorcmihr” şekillerinde geçer. Hayatıyla ilgili anlatılan­lar, Şâhnâme ve Târîh-i Se‘âlibî gibi eserlerde daha çok efsanelerle karıştırıl­mıştır. Şâhnâme’ye göre; Nûşîrevân bir rüya görmüş, sarayında resmî görevli olan tabirci, bu rüyasını yorumlamaktan aciz kalmış, bunun üzerine rüyasını yorumlatmak için çevredeki bölgelere adamlarını göndermiş, Âzâd Serv, Merv bölgesine gittiğinde, orada çocuklara Zend okutan bir mûbedi bulmuş, bu mûbed de başarılı olamayınca, öğrencilerinden Bozorgmihr, rüyayı yo­rumlamak istediğini söylemiş, Âzâd Serv, onu alarak Nûşîrevân’ın huzuruna götürmüş, doğru yorum yapınca, hükümdar onu sarayında alıkoymuştur. Çe­şitli bilginlerden; başta astronomi ve tıp olmak üzere değişik dallarda eğitim almış olan Bozorgmihr, ileri düzeyde bilgi sahibi bir kişilik olmuştur. Arapça ve Farsça eserlerde Bozorgmihr’in akıllılığı ve zekası konusunda çok sayıda hikaye yer almakta, kendisine ahlakî, dinî ve öğüt içerikli sözler atfedilir. Eyâdgâr-i Bozorgmihr adındaki eseri, 430 kelimeden oluşur. Firdevsî, Şâhnâme’sinde bu eserden alıntılar yapmıştır. l
Şâhnâme’de Firdevsî’nin anlatımıyla Bozorgmihr, hükümdar ve ülkenin ileri gelenlerinin huzurunda zaman zaman öğütler vermekte yaşadığı çağın hikmetli sözlerini, öğüt içerikli ifadeleriyle anlatmaktadır. Bozorgmihr, Nûşîrevân’a öğüt verir ve şöyle der: “Bütün bu görkem ve ululuk, güç, zengin­lik ve hükümdarlık saltanatı bir gün yok olur ve bizden dünyada sa­dece iyi bir ad kalır. Ömür sermayesi sadece iyi işler yapmak, iyi sözler söy­lemektir. İnsanın kültürü, onun süsü ve hayat sermayesidir.”li Bozorgmihr, inandıklarını sadece dile getirmekle kalmayan, onları gereğince yaşayan bir kişiliktir. Ona göre aydın, geçici dünyaya gönül bağlamayan insandır. lii
1.5. Enderz-i Oşnâr-i Dânâ
Avestâ’da adı; “Urvaîxšya” şeklinde geçen Oşnâr/Oshnâr: üstad, akıllılı­ğıyla ün kazanmış “bilge” nitelemesiyle de anılan bir kişiliktir. Kötülüklerden sakınan, aynı zamanda ileri düzeyde hukuk bilgisi de olan Oşnâr, bilgece öğ­retileriyle İranlıları eğitiyordu.liii Dînkerd’te; tanrısal güce sahipliği, olağa­nüstü özellikleri ve kerametleriyle nitelenir. Keyanîler hükümdarlarından Keykâvûs’un veziri ve danışmanları arasında yer alan Oşnâr’ın görevlerin­deki başarısı, üstün yetenekleri ve bilgeliği nedeniyle Keykâvûs, yedi ülkenin padişahlığını ele geçirmiştir. Ancak bütün bunların sonunda, Ehrimen’in kendi­sini yanıltması ve kışkırtmaları nedeniyle Kâvûs zamanında, bazı rivayet­lere göre de onun emriyle öldürülmüştür.liv Dînkerd’te yer alan bilgi­lere göre; Ferr, çok zeki olduğundan dolayı Oşnâr’a geçmiş, ferr sebebiyle anne karnında konuşmaya başlamıştı. Yedi ülkede yaşayan insanların dille­rini ve kültürlerini öğrenerek İran ülkesine aktarmış, İranlılara en güzel öğüt­leri vermiştir.lv Enderz-i Oşnâr-i Dânâ, onun tarafından kaleme alınmıştır.lvi Bu öğüt konulu eserin Pehlevî dilindeki orijinal metni 1930 yılında İngilizce önsöz ve açıklamalarla yayınlanmış, Farsçaya Ğulâm Rıza Reşîd-i Yasemî tarafından çevrilmiştir (Tahran 1313 hş).lvii Enderz-i Oşnâr-i Dânâ, 56 bölüm­den oluşur. Bazı bölümlerinde öğütler, sorulu-cevaplı ifadelerle aktarılır. Dinî özellikleri de vurgulayan eserin önemli bir kısmı, öğütlere yer verir. lviii
1.6. Enderz-i Pîşînegân
Câmâsb Asânâ tarafından 1897 yılında yayınlanan Mutûn-i Pehlevî içeri­sinde yer alan ve 280 kelimeden oluşan Enderz-i Pîşînegân/Enderz-i Pîşîniyân, Mâhyâr-i Nevvâbî tarafından Farsçaya çevrilerek yayınlanmıştır. (Tebriz 1339). lix
1.7. Enderz-i Husrev-i Kubâdân
Kubâd’ın oğlu Enûşîrvân’ın, ölümü anında kendisinden sonra gelecek olanlar ve etrafında bulunanlara yapmış olduğu öğütlere yer veren bu eser; dünyanın değersiz oluşu, geçiciliği, aldatıcılığı gibi konularda nasihatlere yer vermektedir. Farsçaya çevrilmiş eserler arasında yer alan dinî öğüt içerikli kitaplardan olan bu eserde de, sorulu cevaplı anlatımlar dikkat çeker. lx
Husrev Enûşîrvân’a (531-579) ait bu öğüt içerikli eser, Enûşîrvân’ın ölümünden önce İran halkına yönelik yapmış olduğu öğüt içerikli konuşma­lara yer verir. Bu konuşmalarında hükümdar, halkını kötülüklerden, uygun olmayan davranışlardan uzak durmaya, iyiliklere yönelmeğe, mala ve mülke gereğinden fazla değer vermemeğe, ölüm sonrası hayat için hazırlık yapmaya çağırır.lxi Bu enderznâmenin metni, Peşûten Destûr Behrâm Cî Sencânâ tarafın­dan Gocerat Dili ve İngilizce çevirileriyle birlikte 1885 yılında Bom­bay’da Genc-i Şâygân adında bir külliyât içerisinde yayınlanmıştır. Bu önemli öğüt kitabı Farsçaya çevrilerek Muhammed Keyvânpûr-i Mekrî (Tahran 1339 hş) ve Mahyâr-i Nevvâbî tarafından Tebriz’de yayınlanmıştır (Neşriyye-yi Edebiyyât-i Dânişgâh-i Tebrîz. XII/1, (Tebriz 1339 hş.), s. 142-144). lxii
1.8. Râhetu’l-insân/Pendnâme-yi Enûşîrvân
Muhammed b. Muhammed-i Bedâyi-i Belhî’ye ait olduğu kabul edilen bu eser, muhtemelen Husrev Enûşîrvân’ın öğütlerinin Farsça manzûm çeviri­sidir.lxiii Rızâ Kulî Hân Hidâyet’in Mecma‘u’l-fusahâ adlı eserinde bu risalenin 91 beyti Bedâyi-i Belhî adına aktarılır. Ancak Muhammed-i Muîn, bu risale­nin yazarı hakkında kesin bilgi bulunmadığını ifade eder. Râhetu’l-insân, Saîd-i Nefîsî tarafından Mihr dergisinde (II/2-3) yayınlanmıştır. lxiv
1.9. Enderz-i Dânâkan Be Mezdiyesnân
Pehlevice telaffuzu, Andarz ī Dānāgān ō Mazdesnān biçimindeki bu eser, günlük yaşantıda yerine getirilmesi gereken dinî yükümlülüklerden söz eder. Câmâsb Asânâ’nın Mutûn-i Pehlevî’sinin Bombay’da 1913 yılında ya­yınlanan II. cildinde yer almaktadır. Farsça çevirisi, Mâhyâr-i Nevvâbî tara­fından yapılmış ve Neşriyye-yi Edebiyyât-i Dânişgâh-i Tebrîz’de yayınlan­mıştır.lxv Ana teması, ölüm ve dünyanın ğeçiciliğidir. Öğütlerin başlangıç bölü­münde; sabah temizliğinin önemi ve buna dikkat edilmesi, temiz elbise giyme, kostî bağlama, daha sonra da dünyanın geçiciliği, mal ve mülkün bir gün yok olacağı, sözünde ve yemininde durmanın önemi vurgulanmakta, iyi düşünce, iyi söz ve iyi işler yapma salık verilmektedir. lxvi
1.10. Enderz-i Poryotkîşân
Enderz-i Poryotkîşân/Enderz-i Pōryōtkēšān adlı bu öğüt içerikli eserde, on beş yaşına girmiş her Zerdüşt inanırının bilmesi ve inanması gereken düa­lizm, bütün iyiliklerin kaynağının Ahura Mazda, bütün kötülüklerin sebebinin de Ehrimen olduğu gibi birtakım inanç esaslarına yer vermektedir. Poryotkîşân’ın ifadelerinde önce birtakım konularda sorular ve ardından da, onları açıklayan cevaplar yer almaktadır. Bunlar dışında; ölüm sonrası hayat, insanların yaptıklarından dolayı hesaba çekilmeleri, Çînvâd Köprüsü’nden geçme, Soşyânt’ın gelmesi, Zerdüşt’ün mev’ûdları, kıyamet, ibadetler, günde üç kez âteşkedeye gitme ve başka birtakım konulara da işaretlerde bulunulur. Bu Enderznâme, dinî öğüt içerikli eserler arasında yer alsa da, genel temalı öğütler de içerir. Örneğin; kültürlü olma, çok çalışma, alay ve hicivden uzak durma, anne, baba ve yöneticilere karşı saygılı olma gibi konulara da yer ve­rir. Enderz-i Poryotkîşân, Câmâsb Asanâ’nın, Mutûn-i Pehlevî mecmuasında yayınlanmıştır. Mâhyâr-i Nevvâbî tarafından Farsçaya çevrilen eser, Mec­mua-yi Makâlat içerisinde 1355 hş yılında Şirâz’da yayınlanmıştır. lxvii
1.11. Enderz-i Destûrân Be Bihdînân
Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî adıyla Bombay’da 1913 yılında ya­yınlanan eserinin içerisinde yer alan Enderz-i Destûrân Be Bihdînân, Zerdüşt mûbedleri ve destûrlarının yapmış oldukları birtakım vaazları konu almakta­dır.lxviii Eserde daha çok dinî içerikli öğütlere yer veren ifadeler dikkat çeker. Ör­neğin; Zerdüşt inanırlarının sabah temizliğine dikkat etmeleri, günün belli zamanlarında âteşkedelere giderek oralarda ibadetlerde bulunmaları, yemek esnasında konuşmaktan sakınmaları, tenin bütün arzularını yerine getirmeden kaçınmaları, kıskançlıktan uzak durmaları gibi konular öne çıkmaktadır. Eserde birtakım konular da soru-cevap tarzında işlenmektedir. Zararlı yara­tıklara kim can vermiştir? Cehennemde Ahura Mazda tarafından kötülerin ruhlarını cezalandırmakla görevlendirilmiş kimseler var mıdır? Evde birinin ölümünün ardından üç gün süreyle taze et yenilmemesinin sebebi nedir? Ese­rin adı da, ilk cümlesinden alınmıştır. Enderz-i Destûrân Be Bihdînân, Mâhyâr-i Nevvâbî tarafından Farsçaya çevrilerek Mecmu‘a-yi Makâlât içeri­sinde 1355 hş. yılında Şirâz’da yayınlanmıştır.
1.12. Enderz-i Kûdekân
Debîristân-i Hudây adıyla bilinen okulların öğrencilerini muhatap alan öğütleri içeren bir risaledir. Orijinali Pehlevî dilinde kaleme alınmış olan ese­rin elde bulunan şekli Pâzend dilindedir. Eser, Ketâyûn-i Mazdâpûr tarafın­dan yayınlanmıştır. (Çîstâ, VI/7-8, Tahran 1368 hş.). lxix
1.13. Enderz-i Behzâd-i Ferruh Pîrûz
Enderz-i Vehzât-i Ferruh Pîrûz (Andearz ī Wehzād-i Farrox Pērōz) adıyla da bilinen bu eserin hayatı ve kimliği hakkında bilgi bulunmayan, muhtemelen Sâsânîler’in son dönemleri ya da ilk İslâmî devirlerde yaşamış olan yazarı Ferruh Pîrûz oğlu Behzâd’a ait olan bu eserin Farsça çevirisi 1899 yılında Bombay’da, bir diğer çevirisi Ferhâd-i Âbâdânî tarafından Neşriyye-yi Edebiyyât-i Dânişgâh-i Tebrîz’de yayınlanmıştır (sy. XIX, Tahran 1346 hş.). Ahmed-i Tefezzulî de, bu risaleyi Farsçaya çevirmiş ve neşretmiştir (İrânşinâsî, II, 1971).lxx Eserde iki temel konu ele alınmaktadır: Bu konular­dan biri, metnin de övgüsüyle başladığı akıl, diğeri de, dünyanın geçiciliği, önemsiz oluşudur. Eserin metni, Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî adlı mecmuasında (1897-1913) yayınlanmıştır. lxxi
1.14. Enderz-i Âzerfernbağ-i Ferruhzâdân
İslâm sonrası dönemde yaşamış, III./IX. yüzyılda Dînkerd’i de kaleme almış olan Âzerfernbağ-i Ferruhzâdân tarafından yazılmıştır. lxxii
1.15. Pendnâme-yi Bozorgmihr/Âdâb-i Bozorgmihr
İbn Miskeveyh’in aktardığına göre bu eserin adı “Âdâb-i Bozorgmihr” olarak bilinmektedir. Çünkü o, “Âdâb-i Bozorgmihr’den aktardıklarım” ifa­desiyle bu eserin adını vermektedir. Eser, IV./X. yüzyılda Pehlevî dilinden Farsçaya Sâmânî emirlerinden Nûh b. Mansûr (366-387) zamanında bizzat onun emriyle çevrilmiş, Firdevsî de, bu çeviriyi manzûm olarak düzenleyip Şâhnâme’ye almıştır. Pendnâme-yi Bozorgmihr’in sadece bu eserin adı ol­madığı, Bozorgmihr’e ait sözlerin bir araya toplandığı eserlere bu ismin ve­rildiği kanısında olanlar da vardır. Çünkü Bozorgmihr’e ait söz konusu eserde aktarılanlar dışında da birçok söz ve öğüt içerikli cümle, değişik Arapça ve Farsça kaynaklarda yer almaktadır. Muhtemelen bunlar, burada söz konusu edilen eser dışındaki birtakım risalelerden alıntılanmıştır. lxxiii
Sâsânî hükümdarlarından Nûşîrevân’ın veziri ya da danışmanı olduğu söylenen, bazıları tarafından yine aynı hükümdarın emriyle Hindistan’dan Pança Tatra’yı getirmekle görevlendirilen Borzûye Tabip olarak da bilinen Bozorgmihr, bu eserini III./IX. yüzyılda yazmıştır. Eserde, Bozorgmihr’in dilinden aktarılan öğütlerin bir kısmı Pança Tatra’dan bir kısmı da, daha eski devirlerde kaleme alınmış birtakım eserlerden aktarılmaktadır. Eserin tam metni Peşûten Destûr Behrâm Cî Sencanâ tarafından Bombay’da (1885) Genc-i Şâygân adıyla yayınlanan külliyât içerisinde yer almaktadır. lxxiv
1.16. Pendnâmek-i Zerdüşt
Enderz-i Nuhustîn Dîndârân adıyla da bilinen bu öğüt içerikli kitapçık, Âzerbâd Mihrespendân’ın babası ya da oğlu Zerdüşt tarafından kaleme alın­mıştır. Bu eser de, Câmâsb Asânâ’nın Mutûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts mec­muasında yayınlanmıştır (Bombay 1897-1913). Farsça çevirisi Mâhyâr-i Nevvâbî tarafından Neşriyye-yi Edebiyyât-i Dânişgâh-i Tebrîz’de yayınlan­mıştır (sy. XII/4, Tebriz 1339 hş.). lxxv
1.17. Kitâbu’l-mesâ’il
Pehlevî dilinde; “Husrāv Enūşekrevān: ebedî ruh sahibi”; Farsçada; “Enûşîrvân”, “Nûşrevân”, “Nûşîrevân” ve “Enûşervân” şekilleriyle de bilinen Nûşîrevân (salt. 531-579), Sâsânîler’in ilk büyük hükümdarlarının adıdır. Nûşîrevân, daha çok “Dâdger, adil: adaletli” gibi lakaplarla bilinir. Tahtta bulunduğu dönemler, İran’ın en parlak çağlarıdır. Hz. Muhammed, onun döne­minde dünyaya gelmiştir.lxxvi Babası Kubâd’tan sonra tahta çıkmış olan Nûşîrevân, 532 yılında Bizanslılarla anlaşma imzalamış, yönetime gelir gelmez orduda birtakım reformlar yapmış, köylülere yönelik iyileştirmeler gerçekleştirmiştir. Bizanslılar ile 540 yılında başlattığı savaşlar, birkaç kez ya­pılan anlaşmalara rağmen 578 yılına kadar yer yer tekrarlanmış, yine bir savaş sonrası barış görüşmeleri devam ederken Nûşîrevân ölmüştür. lxxvii
Adaletiyle ünlü Nûşîrevân döneminde, insanlar mutlu ve huzur dolu, gü­ven içerisinde yaşamışlardır. Bu özelliği, ölümünden sonra şair ve yazarlar tarafından yoğun bir şekilde işlenmiş ve o adalet simgesi, ahlak sembolü, adaletli bir bilge kişi olarak tarihteki yerini almış, bazı Arap şairleri de, onun bu üstün özelliklerinden söz eden ve kendisini öven dizelere şiirlerinde yer vermişlerdir. Birtakım bilgece sözleri, Enderznâme adı verilen ahlak ve öğüt içerikli eserleri, “âdâbu’l-mulûk” adı verilen kitapları olduğu söylenir. Bunla­rın tamamı kendisine ait olmasa da, onun Fars edebiyatında bu alanlardaki etkisini göstermesi açısından önemlidir. Firdevsî Şâhnâme’de; Nûşîrevân’ın hükümdarlığı, yaptıklarına yaklaşık beş bin beyit ayırmıştır. Yine çok ünlü bir kişilik olan Bozorgmihr Hekîm de, Nûşîrevân’ın veziridir. lxxviii
İran tarihinde adaletiyle, bilgi ve hikmet konusundaki derin birikimiyle bilinen Enûşîrvân, iyi ve adaletli yöneticilerin bir simgesi olarak kabul edilir. Özellikle Sâsânîler döneminin sonlarına doğru ünü alabildiğine yayılmış olan bu büyük hükümdar, Pehlevî dilinden Arapçaya yapılan değişik eserlerin çe­virileriyle Arap ve İslâm edebiyatlarına girmiş ve adaletiyle tanınmıştır. Kitâbu’l-mesâ’il adıyla bilinen bu eser, İbn Miskeveyh’in, Câvîdân-i Hired adlı eserinde “Âdâb-i Îrâniyân” adı altındaki bölümde de aktarılmaktadır. Enûşîrvân’ın kendisine ahlak ve nefis terbiyesi konusunda yöneltilmiş olan sorulara vermiş olduğu cevaplardan oluşmaktadır. lxxix
1.18. Hitâbe-yi Enûşîrvân
Enûşîrvân’ait bir diğer eser de, Pehleviceden Arapçaya çevrilmiş Hi­tâbe-yi Enûşîrvân’dır. İki bölümden oluşan eserin birinci bölümü, bizzat hü­kümdarın kendi kaleminden çıkmış, kendi biyografisi ve yaptıklarını anlatan kısımdır. İkinci bölüm ise, Enûşîrvân’ın, halkını ve ülkesinin yönetiminde bulunan üst düzey kişilikleri muhatap alan hutbesinden oluşmaktadır. Günü­müze kadar bağımsız bir eser halinde gelememiş olan bu kitap, Ebû Ali Miskeveyh’in, Tecârubu’l-umem adlı eserinde aktarılmaktadır. İkinci bö­lümü, göreceli olarak ayrıntılı olan eserin önemli bir kısmında; ülke ileri ge­lenlerinin ve halk kesimlerinin aralarındaki ayrılıklarını, kıskançlık, fitne ve kini kaldırmaları, bu kötü davranışlardan uzak durmaları salık verilmektedir. lxxx
1.19. Hîm u Hired-i Ferruh Merd
Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts adlı mecmuasında yayınlanmış bu risale, pratik birtakım öğüt ve görgü kurallarına yer verir. Eserin belirgin bir dinî rengi yoktur. Özellikle akıl ve övgüsüne yer verilen eserde, aklı övgü için yazılmış bir şiir de yer alır. Çok sayıda teşbîh ve az kullanılan kelimeye yer veren bu metin, Saîd-i Uryân tarafından Farsçaya da çevrilerek Mutûn-i Pehlevî’de yayınlanmıştır. lxxxi
1.20. Penc Hîm-i Rûhâniyân
Penc Hîm-i Rûhâniyân (Panj Xēm ī Āsrōnān), iki bölümden oluşur. İlk bölümü, din adamlarında bulunması gereken beş özellikten söz edilir. Ardın­dan muhtemelen yine din adamları muhatap alınarak söylenmiş on öğüt yer alır. Eserin metni, Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts adlı mecmuasında yer almış, Saîd-i Uryân tarafından Farsçaya çevrilerek Mutûn-i Pehlevî adlı mecmuada yayınlanmıştır. lxxxii
1.21. Dârû-yi Hursendî
Dârû-yi Hursendî, iyilikler ve iyi niteliklerin bir listesinin yanı sıra ölçü birimleriyle eczacılık dallarında birtakım terimler ve anlamlarına yer ver­mektedir. Metin Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts adlı mecmuası (Bombay 1897-1913) içerisinde yayınlanmış, Farsça çevirisi de, Muhammed Takî-yi Bahâr tarafından hazırlanan Tercume-yi Çend Metn-i Pehlevî içerisinde yayınlanmıştır. Farsçaya Ferîdun-i Vehmen tarafından Dârû-yi Hursendî adıyla (Ferheng-i Îrânzemîn, sy. XII (Tahran 1343 hş.), s. 198-217), Saîd-i Uryân tarafından yine aynı adla Farsçaya çevrilerek Mutûn-i Pehlevî adlı mecmuada yayınlanmıştır (Tahran 1341 hş.) lxxxiii
1.22. Hîşkârî-yi Rîdekân
Pâzend dilindeki şekli elde bulunan bu metinde; çocukların sabah uyku­dan uyanmalarıyla başlayan günlük hayatlarında, okula gitmeleri ve akşam eve dönüşlerine kadar yapmaları gereken birtakım işler sıralanmaktadır. Bu eserde yer alan öğütlerin bir kısmı, dinî renk de taşımaktadır. Örneğin; sabah temizliği, sofra adabı, okulda hocalara karşı saygı, dersi dinlerken bütün dik­katlerini derse yöneltme gibi birtakım genel kurallara da yer verilmektedir. Bunların yanı sıra çocuğun evde anne ve babasına, diğer büyüklerine karşı görevleri, onları incitmemesi, onlarla iyi geçinmesi ve yemek yeme adabı gibi ayrıntılara da dikkat çekilmiştir. Pâzend dilindeki metni birkaç nüsha esas alınarak yayınlanmış olan eserin Farsça çevirisi de, Ketâyûn-i Mazdâpûr tarafından yapılarak 1368 hş. yılında Çîstâ dergisinde (VI/7-8) “Enderz-i Kûdekân” adıyla yayınlanmıştır. lxxxiv
1.23. Risâle-yi Rûzhâ
Ayın otuz gününde tek tek neler yapılmalı ve hangi şeyler yapılmamalı konusunda kaleme alınmış iki risale vardır. Bunlardan birincisi, Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân içerisinde yer alır. İkincisi, Câmâsb Asânâ’nın, Mu­tûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts adlı mecmuası (Bombay 1897-1913) içerisinde yayınlanmıştır. Daha ayrıntılı olarak özellikle Behmen ayının ikinci ve Ordîbehişt ayının üçüncü günüyle ilgili ayrıntılara yer vermektedir. Eserde haftanın başlangıç günlerine de işaretlerde bulunulur. Metin, içeriğinden an­laşıldığı kadarıyla İslâmî takvimlerin etkisinde kalınarak kaleme alınmıştır. lxxxv
1.24. Enderz-i Hûbî Konem be Şoma Kûdekân
Risâle-yi Rûzhâ adlı eserle bazı benzerlikler taşıyan Enderz-i Hûbî Konem be Şomâ Kûdekân: (Andarz ī weh kunēm ašmā kōdakān) Size İyi Öğütler Vereyim Çocuklar adındaki bu eser, Pâzend dilinde kaleme alınmış­tır. Çocukların dinî okullara (Hîrbedistân) gidip gelişlerinde uymaları gere­ken, örneğin; hayvanları incitmemeleri, yolda karşılaştıkları kişilere saygılı davranmaları, evde anne ve babalarına, büyükleri ve kendilerini eğiten yetki­lilere saygı gibi birtakım dinî ve ahlakî kurallara yer verir. lxxxvi
1.25. Enderz-i Ârâ-yi Dîn Be Mezdiyesnân
Öğüt içerikli ifadelere ve kısa cümlelere yer veren küçük eserler arasında sayılan Enderz-i Ârâ-yi Dîn Be Mezdiyesnân’daki öğütler, bir kısmı hiçbir değişiklik yapılmadan, tamamen aynı şekilleriyle bazen de farklı ifadeleriyle Dînkerd’in altıncı kitabında ve diğer Pehlevice ahlak konulu eserlerde gö­rülmektedir. Eserde öğütlere yer veren pasajların yanı sıra tanrılar ve tanrıla­rın düşmanlarını tanıtan bir bölüm de vardır. lxxxvii
1.26. Mînû-yi Hired
Dâdestân-i Mînû-yi Hired/Dâdestân-i Menog-i Xred adıyla da anılan Pehlevî dilinde Mainyo ī Xrad, şeklinde yazılan Mînû-yi Hired; ahlak, mito­loji ve dinî konularda ayrıntılı bilgilere yer veren çok önemli eserlerden biri olarak bilinir. Yazıldığı tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte Sâsânîler dö­neminin sonlarına doğru Husrev Enûşîrvân zamanında (531-579) kaleme alınmış olduğu ihtimali güçlü olan eserin Pâzend dilindeki metni, Sanskrit ve Avestâ diline de çevrilmiş, Avestâ diline çevirisi ünlü mûbed Neriosengh (M. XV. yüzyıl) tarafından yapılmıştır. Mînû-yi Hired, E. W. West tarafından The Book of The Mainyo i Khrad adıyla İngilizce’ye çevrilerek ayrıntılı bir ön­sözle birlikte 1871 yılında Londra ve Stuttgart’ta yayınlanmıştır. Çok sayıda etkileyici, ibret verici cümle, bol öğüt ve nasihat, hikmetli söz içeren pasaj­lara yer vermesi, akla özel bir yer ayırması nedeniyle enderznâme türü yapıt­lar arasında yer alır. Bir giriş ve kitabın 63 bölümünü oluşturan 62 soru-ce­vaptan oluşan eserde; soruları soran kişi, sembolik olarak “dânâ: bilge” is­miyle anılan hayalî bir kişiliktir. Soruları cevaplayan ise, “hired: akıl” adıyla simgesel bir kişiliğe bürünmüş Mînû-yi Hired adıyla, bilgenin sorularını ce­vaplandırmaktadır. Eserin en önemli kısmı, 76 bend’ten oluşan 27. bölümü­dür. Bu bölümde Goştâsp’a kadar büyük İran Padişahlarından söz edilmekte­dir.lxxxviii Klâsik dönemlerde ve yeni çağda yapılmış Farsça manzûm ve mensûr çevirileri bulunan Mînû-yi Hired, Ahmed-i Tefezzulî tarafından Farsçaya çevrilerek sözlük ve açıklamalarla birlikte 1354 hş. yılında Tahran’da yayın­lanmıştırlxxxix.
1.27. El-Edebü’s-sağîr
Ahlak konulu eserlerden, İbn Mukaffa tarafından Pehleviceden Arapçaya çevrilmiş eserle arasında yer alan ve Arap edebiyatında el-Edebü’s-sağîr adıyla bilinen bu eser, daha İslâm ilk devirlerinde bile önemli ahlak ve eğitim konulu eserlerden biri olarak yoğun ilgi görmüştür. Günü­müzde bile aynı önemini korumakta olan el-Edebü’s-sağîr, Sâsânî dönemin­den günümüze kadar Arapça çevirisi yoluyla gelmiş en eski eserlerden biri­dir. Bazen kısa, bazen uzun pasajlardan oluşan eserin bazı bölümleri diğer ahlak konulu eserlerde de alıntılanmıştır. Bazı araştırmacılar bu eserin bizzat İbn Mukaffa tarafından kaleme alındığı kanısını taşırlar. xc
1.28. Enderznâmehâ-yi Kûçek: Küçük Enderznâmeler
Yukarıda sıralanan enderznâmeler dışında “Küçük Enderznâmeler” adı altında tanıtılan dokuz tane öğüt konulu risale daha kaynaklarda tanıtılmakta­dır. Bunların tamamı, Câmâsb Asânâ’nın, Mutûn-i Pehlevî/Pahlavi Texts adlı mecmuası içerisinde yayınlanmıştır. (Bombay 1897-1913) Küçük Enderznâmeler, Mâhyâr-i Nevvâbî tarafından Farsçaya çevrilerek Mecmua-yi Makâlât içerisinde 1355 hş yılında Şirâz’da yayınlanmıştır. xci

Konular