ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ VE FARSÇA ŞİİRLERİ

ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ VE FARSÇA
ŞİİRLERİ
PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY 
ÖZET
Doğu Anadolu’nun incisi, mülk-i İslâm’ın kilidi Erzurum’da birçok
âlim, şair, fakih, müderris, sanatçı ve devlet adamı yetişmiştir. Bunlardan
biri de Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi’dir.
O, bir imam ve aynı zamanda dinî ve tasavvufî konuları yöre halkına
ve müritlerine Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleriyle anlatan bir
vaiz, bir mürşit ve bir şairdir.
Şiirleri sade ve akıcı olup vefatından sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu
tarafından derlenip Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed
Lutfî adıyla yayımlanmıştır; ancak bu baskıdaki Farsça şiirlerde
lafız ve anlam bakımından birçok imlâ hatası ve eksiklik vardır.
Bu çalışmada söz konusu şiirler, matbu divanla birlikte tespit edilen
birkaç yazmadan yola çıkılarak tashih edilip Türkçeye çevrilmiş ve içerikleri
anlatılmıştır.

 Prof. Dr. Veyis DEĞİRMENÇAY, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,
Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi. Email: veyis0065@hotmail.com;
drveyis@atauni.edu.tr.
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
146
Anahtar Kelimeler: Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi, Mektûbât-ı
Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’l-hakāyık
ABSTRACT
As a pearl of eastern Anatolia, and the lock of property of İslam, in
Erzurum many scholars, poets, scribes, lecturers, artists and statesmen
grew. One of them was Alvarli Lutfi Efendi. He was an imam, mentor,
poet and preacher who explained religious and sufistic subjects with
Turkish, Arabic and Persian poems to the people of the region and his
disciples. His poems are simple and fluent.
After his death, his poems were compiled by his son Seyfeddin
Mazlumoğlu and were published under the name of the Hulâsatu’lhakāyık
and Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî. But there are many spelling
mistakes and faultiness in Persian poems of this print. In this study
based on several manuscripts and printed divan these poems were revised,
translated into Turkish and their contents were explained.
چكیده
در ارزروم، مروارید آناطولی شرقی و کلید ملک اسالم، تعداد زیادی از فقها،
علماء، شعراء، دولتمرد و مدرس تربیت شده اند.که یکی از آنان محمد لطفی افندی
"الوارلی" است. او در عین حال که امام جماعت بود، شاعر، مرشد و واعظی به شمار
می آمد که با اشعار فارسی، عربی و ترکی خود، موضوعات دینی و عرفانی را به
مردم محل منتقل می کرد. اشعاری که ساده و روان بود، پس از وفاتش از سوی
فرزندش سیف الدین مظلوم اوغلی تحت عنوان " خالصه الحقایق و مکتوبات خواجه
محمد لطفی" جمع آوری و منتشر شد. متاسفانه در این اثر افزون بر اشتباهات
امالیی، نارساییهایی از نظر لفظ و معنا هم به چشم می خورد. در این مقاله
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
147
نارساییهای مورد اشاره با استفاده از نسخه ی مطبوع دیوان و چند نسخه ی خطی
موجود تصحیح شده و پس از ترجمه به زبان ترکی، محتوای آنها توضیح شده است.
کلید واژه ها: الوارلی محمد افندی، خالصه الحقایق و مکتوبات محمد لطفی.
1. Muhammed Lütfî Efendi
Muhammed Lütfî Efendi, 1868’de Erzurum’un Hasankale ilçesine
bağlı Kındığı köyünde doğdu. Babası Hoca Hüseyin Efendi, annesi
Hatice Hanım’dır.1
İlk eğitimini babasından aldı; daha sonra Erzurum’da meşhur bazı
âlimlerin derslerini takip etti. 1891 yılında Hasankale’de bulunan Sivaslı
Camii’ne imam tayin edildi. Nakşibendî tarikatı şeyhi Muhammed
Küfrevî’ye intisap etti. Bir müddet de Erzurum’a bağlı Dinarkom
köyünde imamlık yaptı. 12 Şubat 1916’da Ruslar Erzurum ve çevresini
işgal etmeye başlayınca, babasıyla birlikte Erzurum’a gitti. Rus istilâsı
süresince Tercan’ın Yavi köyünde imamlık yaptı.
Ermenilerin Erzurum’da katliama girişmeleri üzerine Yavi ve
komşu köylerden topladığı 60 kişilik bir müfrezeyle Ermenilere karşı
koydu. Oyuklu köyü civarında Ruslara ait büyük bir silah deposunu
ele geçirdi. Bu silahlarla birlikte Zergide köyünde Türk Ordusuna katıldı
ve orduyla birlikte Erzurum’a girdi (12 Mart 1918).

Not: Bu makale, Atatürk Üniversitesi, Erzurum Büyükşehir Belediyesi ve
Alvarlı Efe Hazretleri Vakfı tarafından 25-26 Nisan 2013 tarihleri arasında
Uluslararası Alvarlı Efe Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuş olup yayınlanmamıştır.
1 Hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’lhakāyık
ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî (nşr. Seyfeddin Mazlumoğlu), İstanbul
1974, s. 508-512; Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı
Hâce Muhammed Lutfî (nşr. Hüseyin Kutlu v.dğr.), İstanbul 2011, s. 11; Selahattin
Kıyıcı, “Alvarlı Muhammed Lutfi Efendi”, DİA, İstanbul 1989, II, 552.
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
148
Erzurum’un kurtuluşundan sonra, tekrar Hasankale’ye döndü. Alvar
köyüne yerleşti ve orada imamlık yaptı. Bu tarihten sonra Alvarlı
Muhammed Hoca, “Alvarlı İmamı” ve “Efe Hazretleri” unvanlarıyla
tanındı. Alvar köyünde ve Erzurum’da bölge halkını irşatla meşgul
oldu. 12 Mart 1956’da Erzurum’da vefat etti. Alvar köyünde medfundur.

Muhammed Lütfî Efendi, doksan yıla yakın ömrü boyunca örnek
bir hayat sürdü. Hiç kimseden bir şey beklemeden veya almadan geçimini
sağlamaya çalıştı. Misafirperver, gayet temiz ve düzenli giyinen,
ağırbaşlı ve alçakgönüllü biriydi. Hiç kimseyi hor görmedi. Sarhoşları
bile huzuruna kabul edip onlarla ilgilendi.
Muhammed Lütfî Efendi, diğer şairler gibi bizzat şiir söyleyen veya
şiir yazan bir şair değildir; o, sohbetlerine katılan bölge halkını irşad
ederken onlara şiir diliyle seslenen bir ârif ve bir vaizdir. Şiirlerinde
Lütfî mahlasını kullanmıştır. Türkçenin yanında, Arapça ve Farsça şiirleri
de vardır. Divanı, vefatından sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu
tarafından derlenip Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed
Lutfî adıyla yayımlanmıştır. Divanda mesnevi, gazel, kıta ve diğer nazım
şekillerinden oluşan, aruz ve hece ölçüsünde yazılmış sekiz yüze
yakın şiir vardır. Bunlardan bazısı bestelenmiştir:
Seyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler
Allah’a sığın adl-i Teâlâ neler eyler
Elbet yürüdür fermanını Kādir u Kayyûm
Herkese lâyık sırr-ı tecellâ neler eyler
Âlemleri var eyleyen Allahu Alîm’dir
Gözler göricek mihr-i muallâ neler eyler
Eltâf-ı Kadîm, rahm-i Azîm, Bâri Teâlâ
Kerem-i Kerîm, Şems-i mücellâ neler eyler
Lütfî! Der-i dergâh-ı İlahi’de sebât et.
Nazlı niyaz et, Hakk’a temenna neler eyler.
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
149
Lütfî Efendi’nin Farsça yedi gazeli vardır; hepsi de aruz vezniyle
yazılmıştır; ancak mevcut baskıdaki gazellerde birçok imlâ hatası ve
eksiklik vardır. Bunlar, Lütfî Efendi’nin şiirlerinin yer aldığı başka yazmaların
tespit edilmesiyle kısmen düzeltilmiştir; ancak yine de eksikler
bulunmaktadır. Başka nüshaların ortaya çıkması, muhtemelen bu
eksikleri giderecektir.
Bu çalışmada yedi adet Farsça şiir, matbu divana ek olarak dört adet
yazma nüshadan yola çıkılarak tashih edilmiştir. Söz konusu matbu
divan ve yazmalar şu şekilde tasnif edilmiştir:
A: Alvarlı M. Lütfî Efendi Gazeliyatı, Atatürk Üniversitesi, Seyfeddin
Özege Kitaplığı, SA 2 Numaralı Yazma (iki adet gazel vardır, s. 95 ve
97).
D: Dinarkomlu Hacı Osman Efendi Defteri,
M: Matbu Divan; Hâce Muhammed Lutfi, Hulâsatü’l-hakāyık ve
Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî (yay. Seyfeddin Mazlumoğlu), İstanbul
1974, s. 28-33; Hâce Muhammed Lutfi, Hulâsatü’l-hakāyık ve
Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî (yay. Hüseyin Kutlu v.dğr.), İstanbul
2011, s. 40-42.2
S: Hacı Seyfeddin Efendi (1910-1984) Defteri,
T: Tayyar Efendi Defteri,
2. Farsça Gazeller ve Türkçe Çevirisi
Recez-i müsemmen-i müzâl: Müstefilün müstefilün müstefilün
müstefilân
در دیدههای عاشقان هر دم عیانِ دیگرست
درسِ درونِ عارفان هر دم بیانِ دیگرست

2 Not: Bu baskıdaki Farsça şiirler Seyfeddin Mazlumoğlu neşrinin tıpkıbasımıdır.
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
150
3 نغمة نای وحدتست ای دل به گوشِ جان شنو
سرمستِ میِ معنوی خواند دیوانِ دیگرست
شود ای نورِ دل 4 شاهدِ قدسی پرده کش گرمی
5 دل در راه آنِ دیگرست حیرت کردیدۀ
صفا نورِ محبّت می رسد 6 آن دم شود ذوق و
بلبلِ جان دارد نوا در آشیانِ دیگرست
لطفی که داند در جهان نکتة سرِّ مَن عَرف
7 درسِ مَن عَرف علمِ عیانِ دیگرست باید ز
Âşıkların gözünde her an başka bir ayan vardır.
Âriflerin gönül dersinde her an başka bir beyan vardır.
Ey gönül! Can kulağıyla dinle vahdet neyinin nağmesini,
Manevî şarabın sarhoşu okur; başka bir divan (var)dır.
Kutsal güzel! Perdeyi çek; sıcak oluyor, ey gönlün ışığı!
Yolda kalp gözünün hayran kaldığı başka bir güzel vardır.
O an zevk ü Safâ olur, muhabbet nuru ulaşır,
Can bülbülü öter, başka bir yuvadadır.
Lütfî! Dünyada “men aref” sırrının anlamını kim bilir?
“Men aref” dersinden (alınacak), açık başka bir ilim vardır.
Remel-i müsemmen-i maksûr: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât

3
M بشنو DTS شنو:
4
M قدسی پرده کش گرم D قدس پرده کش گرمی ST قدسی پرده کش گرمی
5
DTSM کرديدۀ: کرد ديدۀ
6
DSTM و: -
7
S به DTM ز
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
151
صبح دم دیدم8 چو گلشن کاکلِ گلبارِ دوست
9 را دیدارِ دوست
خورشید آسا می نماید دیده
بحرِ عمّانست در او10 همّت چو حیدر بی گمان
دیده های عاشقان هر دم شود11 بیدارِ دوست
من چنین در دامِ زلفش قید دارد گردنم
خون رود از دل، شدم من منصور بر دارِ دوست
وصلتِ وصلِ12 دآلرا گر نمی دانی تو کیست
یار هست اغیار نیست باشی توی13 در دارِ دوست
لطفیا از من مپرس قربیّتِ دلدار چیست
در رهش پرس14 کشتگان را، گوش کن اخیارِ15 دوست
Sabah vakti yârin gül saçan kâkülünü gül bahçesi gibi gördüm.
Yârin yüzü güneş gibi görünüyor(du) gözüme, (öyle gördüm).
Onun himmeti, Haydar’ınki gibi, umman denizidir, şüphesiz.
Âşıkların gözleri, her an, her zaman yâr ile açılır (şüphesiz).
(Yârin) tuzak gibi olan zülfünde esirim böyle ben;
Gönlümden kan akar; yârin darağacında Mansur oldum ben.
Eğer gönle mutluluk veren sevgiliye kavuşan kimdir, bilmiyorsan sen;
Dosttur, yabancı değildir; eğer yârin darağacında olursan sen.

8
DS ديده م TAM ديدم
9
ديده DSTA: - M
10 او DSTM: - A
11 شود DSTA شد M
12 وصل DTÖM وصلی S
13 توی DSM نويی: T: توبی A
A برس DST پوس M پرس: بوس 14
15 اخيار DSTA اخبار M
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
152
Ey Lütfî! “Sevgiliye yakın olmak nedir?” diye bana sorma,
Yolunda ölenlere sor; dostun seçkinlerine kulak ver, (bana sorma).
Münserih-i müsemmen-i maksûr: Müfteilün fâilât müfteilün fâilât
جنّتِ فردوس چیست در نظرم دارِ دوست
دیدۀ دلم قرار کرده، شده یارِ دوست
نارِ محبّت که هست، در16 دلِ عشاق فتاد
مردۀ17 حی18 می کند دیدۀ بیدارِ دوست
بشنوی ای نورِ دل از نیِ آگاهیان
هرچه ترا دم زند19 گفتة اسرارِ دوست
نورِ هدایت که هست مهرِ او در دل شود20
گر درونت بنگری21 خود بینی22 انوارِ دوست
لطفی کرمشان ترا مرحمتی می کند
راست بزن راه را منظرِ دیدارِ دوست
Firdevs cenneti nedir? Bence dostun darağacı.
Kalp gözüm karar kıldı, oldu dostun yoldaşı.
Bir sevgi ateşidir ki âşıkların gönlüne düştü;
Ölüyü diriltir dostun uyanık gözü.
Ey gönül nuru! Âriflerin neyine kulak ver,
Sana ne söylerse, dostun sırlarını söyler.

DSTAM در: درد 16
17 مردۀ DSTM مردئی A
18 حی DSTA دل M
M زارم رند T زارم دم زند DS زارم زند :A ترا دم زند 19
20 شود DSTA شد M
M نگری DSTA بنگری: نيگری 21
22 بينی A بين MDST
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
153
Hidayet ışığının güneşi gönülde olur,
Eğer gönlüne bakarsan, dostun ışıklarını görürsün.
Ey Lütfî! Onun işi cömertliktir; sana hep acır;
Doğru git (bu) yoldan; dostun cemalini görürsün.
Remel-i müsemmen-i mahzûf: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
من ترا هر چند گفتم دلبرا از من گذر
می خواهم از جورِ تو باشم همیشه بر حذر؟
تو مرا رحمی نکردی از23 از آن مدّت که من
آستانِ درگهت کردم چو کعبه در نظر
گر تو از من خوشنودی بنمای یکبار از کرم
خوش ترین آید مرا واهلل ای نورِ بصر
تو چها کردی مرا ای آفتِ دورانِ من
قهرهایت می کشم در دستِ تو ای ذوالقهَر
کمترین بودم ولی از امّتِ محمدان
بوده ام ای نورِ دل به حقِّ آن خیرالبشر
لطفِ24 تو گم گشته است در حقِّ 25 لطفی میرِ من
گر چنین مرده شوم من، هذا مِن اَمرِالقدر
Ey sevgili! Her ne kadar benden vazgeç dediysem de sana,
Senin cevrinden sürekli uzak durmak istiyorum haşa!
Sen bana hiçbir zaman acımadın, oysa ben daima
Kapının eşiğini Kâbe gibi yaptım gözümde.

23 از DST - ، M
DSTM لطف: لطفی 24
DSTM ح ّق: حقی 25
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
154
Eğer sen benden hoşnut isen, bir kez olsun cömertlik et,
Ey gözümün nuru! Yemin olsun Allah’a, çok hoş gelir bana.
Sen neler yaptın bana, ey afet-i devranım benim!
Senin elinde kahroluyorum, ey kahredicim benim!
Gerçi en hakir kulum, ama Muhammed (s.a.v.) ümmetindenim
Ey gönlümün nuru, o insanların en hayırlısı için (ümidim!)
Senin Lütfî hakkındaki lütfun yok oldu gitti, ey benim emirim!
Eğer böyle ölürsem ben, bu kaderin (bir) cilvesidir, (bilirim).
Hezec-i müsemmen-i sâlim: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
نه دیده دید26 ای دلدار چنین دردی که من دارم
چنین درد27 کوثرِ جانست نه درد28 درِّ عدن دارم
ضیای حسنِ جانانم مرا هر دو جهان نورست
محبّت29 آورد30 سینه ام31 چنان مشکِ ختن دارم
کمان ابرو صنم رو دلبران قتّالِ عشّاقست
ز نارِ32 فتنة دوران ز آتش یک بدن دارم
اال ای دلبرِ دلباز مرا رحمت نمی آید
کرمشانان کرم گیرد ترا ظنِّ حسن33 دارم

26 ديد M ديده DST
27 درد TM درت DS
28 درد M درت DST
T محبّتی DSM محبّت 29
DSTM آورد: او در 30
DST سينم M سينه ام 31
M زنان ST ز ناز D ز نار 32
DS ظنّی ُح ُسن TM ظ ّن حسن 33
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
155
چه غم دارم اگر دستی کنم دامانِ34 میخانه
دهد پیمانه را35 ساقی36 درین دنیا شکن37 دارم
اگر این38 لطفی را بینی مریدِ می و میخانه39
همین دانم که از دورِ پریشانی40 امن41 دارم
Ey sevgili! Hiçbir göz görmedi, böyle bir derdim var benim;
Böyle bir dert can Kevser’idir; ne derdi, Aden incim var benim.
Cananın güzellik ışığıyım; her iki dünyada ışığım var benim.
Gönlüm muhabbet doğurur; Huten miski gibi miskim var benim.
Yay kaşlı, senem yüzlü dilberler âşıkların katilleridirler;
Zamanın fitne ateşinden, ateşten bir bedenim var benim.
O işveli sevgili acımıyor, merhamet etmiyor bana,
Kerem sahipleri cömert olur; sana hüsnü zannım var benim.
Eğer meyhaneye tevessül edecek olsam, niçin üzüleyim ki?
Saki şarap verir (bana; çünkü) bu dünyada gamım var benim.
Eğer bu Lütfî’yi şaraba ve meyhaneye düşkün görürsen,
Şunu bilirim ki perişanlık devrinden amanım var benim.
Remel-i müsemmen-i mahzûf: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
ماهِ ماتم آمد ای دل دیدۀ خونبار کن

34 دامان TM دامانی DS
M بی مانرا DST پيمانه را: بی ما نرا 35
36 ساقی DST سا M
37 شکن TM شکم DS
M اين اگر SDT اگر اين 38
SDM می ميخانه Tمی و ميخانه 39
DSTM پريشانی: پريشان 40
TSDM امن: امان 41
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
156
شرحه شرحه کن جگر را سینه پر افکار کن
کربال هست در درونِ عاشقان آتش زند
آبِ خون ریز دیده هایم بهر آن بیدار کن
چون42 حسین یا رب که دید از ابتال ذوق یافته
ای43 دلم از غیرتیست44 تو آهِ آتش بار کن
46
گر چنین کردست در زیرِ بالی بی45 نظیر
حیرتست ای انس جان در هوشِ این بازار کن
نورِ دیدۀ محمد شوقِ روحِ 47 مرتضی
ماجرای آلِ زهرا شد چنین غمخوار کن
آن کرمرو48 بوی مختارِ الهی می دهد49
مهرِ هدایت حسین است ای یزید در تار50 کن
سیّد السّادات حسین پروردۀ خیرالنّسا
گر سعادت خواهی لطفی در رهِ دلدار کن
Matem ayı geldi, ey gönül, kanlı yaşlar dök,
Ciğerini parça parça et, göğsüne hüzünler dök.
Kerbela’dır (bu), âşıkların gönlünde ateş yakar,
Ey gözlerim! O uyanık (er) için kanlı yaşlar dök.

42 چون DST خون M
43 ای DST از M
DSTM غيرتيست: غير نيست 44
45 - :بی DSTM
46 نظير STM نظر D
47 روح STD نور M
M می دهم STD می دهد 48
49 کرمرو TM کرمر DS
50 تار SD نار TM
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
157
Hüseyin gibi, ey Rabbim, kim gördü beladan zevk alanı?
Ey gönlüm! Hamiyettendir (bu); sen ateşli ahlar et, (içini dök).
Eğer (Hüseyin), eşsiz belânın altında böyle yapmışsa,
Şaşılır; ey insan, ey cin, bu ticaret şuuruyla (para) dök.
Muhammed’in gözünün nuru, Murtaza’nın ruhunun arzusu,
Zehra ailesinin macerası oldu. Böyle üzül, (içine) hüzün dök.
O cömert yüzlü, Tanrı seçkini (Muhammed)’in kokusunu getiriyor,
Hidayet güneşi Hüseyin’dir; ey Yezid, karanlıkta kal, gözüne kor dök.
Seyyidlerin seyyidi Hüseyin’dir, kadınların en hayırlısının evladı;
Lütfî! Eğer saadet istersen, sevgilinin yoluna gir, (kanlı yaşlar dök).
Hezec-i müsemmen-i sâlim: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
مرا شد آفتِ جانسوز چها51 کرد آن کمان ابرو
پریشانم نمی بیند نمی دهد52 امان ابرو
چو شدم اسیرِ سودای زلفت یک نگاهی کن
به حالِ53 پریشانِ ما نباشد مهربان ابرو
ندیدم این گلستانِ 54 محبّت یک نظر بازد
به روی منتظرانش بود چون بی نشان ابرو
روانم در رهِ جانان چنان سرگشته حیران شد
زبانم را نمی آید نمی دارد ایمان ابرو55

51 چهاTM جهان DS
D نمی درهد STM نمی دهد 52
53 حال DST حالیM
54 گلستان STM گلستانی D
نيست.DS اين مصراع در 55
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
158
کشیدن سرزنشِ56 یار قانونِ عاشقان لطفی
ایا وقتی57 نمی آید کند رحمی عیان ابرو
Bana can yakan bir belâ oldu (bu); neler yaptı o keman kaşlı!
Beni perişan görmüyor; bana aman vermiyor (o keman) kaşlı!
Senin zülfüne sevdalandım, esir oldum; bir bak (bana)!
Bizim perişan halimize acımıyor (o keman) kaşlı!
Bu muhabbet gülistanının açtığını görmedim bir an;
Kendisini bekleyenlere karşı nasıl alâmetsizdir (o keman) kaşlı!
Ruhum cananın yolunda öyle perişan oldu, öyle şaşırdı ki
Dilim dönmez, anlatamam; inanmaz (o keman) kaşlı!
Yârin serzenişini çekmek âşıkların kanunudur, Lütfî!
Acaba o zaman gelmeyecek mi, açıkça acısın (o keman) kaşlı!
Türkçe Silsiletü’z-zeheb mesnevisindeki Farsça üç beyti:58
Hezec-i müseddes-i mahzûf: Mefâîlün mefâîlün feûlün
خداوندا به حقِّ اسمِ اعظم
به نورِ سیّدِ اوالدِ آدم
الهی از کرم بر ما کرم کن
قبولِ بابِ درگاهِ حرم کن

DSTM سرزنيش :سرزنش 56
DSTM وقت :وقتی 57
58 Manzumede ikinci beyit dört, üçüncü beyitse üç defa tekrar edilmiştir.
Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî
(nşr. Seyfeddin Mazlumoğlu), s. 33-36; Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’lhakāyık
ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî (nşr. Hüseyin Kutlu v.dğr.), s. 43-
46.
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
159
به نورِ سیّدِ اوالدِ آدم
رضی اهلل عنهم هر دو عالم
Ey Allah’ım! İsm-i âzam hakkı için,
Âdem’in çocuklarının Efendisinin nuru için,
Ey Allah’ım! Cömertliğinle bize (de) ikram et;
Haremine, huzuruna (bizi de) kabul et.
Her iki âlem onlardan razıdır;
Âdem’in çocuklarının Efendisinin nuru için.
Şiirlerin Muhtevası
Lütfî Efendi, Farsça gazellerinde âşıklardan, âriflerden, tasavvufî ve
dinî konulardan, kendini bilenin Hakk’ı bilip tanıyacağından; gerçek
sevgiliden; sevgilisi veya şeyhinin kendisine iltifat etmediğinden; çektiği
eziyet ve sıkıntıyı kimsenin çekmediğinden; sevgilisinin eşiğini
kendisine Kabe gibi yaptığı halde, kendisine iltifat etmediğinden ve
Kerbela olayından bahseder; şehit edilen Hz. Hüseyin için yas tutar,
Yezid’e beddua eder. Onun nazarında cennet, dostun darağacıdır. O,
Mansur gibi dostun darağacına gitmiştir. Yâre kavuşmak, onun dara-
ğacında olmaktır. Hidayet nuru, dostun nurudur.
Lütfî Efendi, önce de ifade edildiği gibi âşıklardan ve âriflerden
bahseder. Ona göre âşıkların gözlerinde her an başka bir ayan, âriflerin
dersinde ise her an başka bir beyan vardır. Vahdet neyinden çıkan nağ-
meyi can kulağıyla dinlemek gerekir; çünkü manevî şarapla sarhoş
olanın okuduğu divan başka bir divandır. Bu yolda kalp gözünün hayran
kaldığı başka bir güzellik vardır. Saliklerde ise başka bir zevk ve
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
160
Safâ vardır; onlara muhabbet nuru ulaşır; onlar aydınlık bir yolda yü-
rürler; onların can bülbülü başka bir yuvadadır; çünkü onlar, men aref59
dersinden apaçık başka bir ilim öğrenmiş ve bu ilimle mutluluğa ermişlerdir.
Sabah vaktidir; yârin gül saçan kâkülü, gül bahçesi, yüzü ise güneş
gibi görünmektedir. Yârin himmeti, Hz. Ali’nin himmeti gibidir. O,
büyük bir denizdir. Lütfî âşıktır. Âşıkların gözleri gibi onun gözü de
her zaman yâr ile açılır. O, yârin zülfünde tutsaktır. Onun gönlünden
kan akar. O, yârin darağacında Mansur gibi olmuştur; gönle mutluluk
veren sevgilisine yani dostuna kavuşmuştur. O, yabancı değildir.
Lütfî’ye göre, sevgiliye yakın olanlar, onun yolunda ölenlerdir; dostun
seçkinlerini yani ahyarı dinlemek gerekir.
Lütfî, kalp gözüyle hakikatleri görmüş ve dostun yâri olmuştur.
Ona göre; Firdevs cenneti dostun darağacıdır, âşıkların gönlünde
sevgi ateşi vardır, dostun uyanık gözü ölüyü diriltir. Âriflerin neyine
kulak vermek gerekir; çünkü neyden çıkan her ses, âriflerin sözüdür;
âriflerin sözü ise dostun sırlarıdır. Hidayet ışığının güneşi gönüldedir.
Gönle bakıldı mı, dostun ışıkları görünür. Dost her zaman cömerttir,
merhametlidir. Her yerde dostun cemali görünür.
Lütfî, “Ey sevgili! Her ne kadar benden vazgeç dediysem de sana,
senin cevrinden sürekli uzak durmak istiyorum, (asla)!” diyerek sevgilisine
seslenir; onca cefasına rağmen, onu asla terk etmeyeceğini söyler.
Sevgilisi ona hiç iltifat etmemiş, asla acımamıştır; ama o, her zaman
onun kapısının eşiğini gözünde Kâbe gibi yapmıştır. Sevgilinin ondan
hoşnut olduğunu söylemesi, onu çok mutlu edecektir. Sevgilisi ona neler
yapmamıştır ki! Onun elinde kahrolmuştur; ama o, yine de ümidini
kesmez. Kendisinin en hakir kul olmakla birlikte, Hz. Muhammed
(s.a.v.) ümmetinden olduğunu söyleyerek, insanların en hayırlısı Hz.
Muhammed (s.a.v.) için, kendisine lütufta bulunmasını ister. O, bu
halde ölürse, artık bu kaderin bir cilvesidir; bir şey yapılamaz.

59 “Kendini bilen Rabbini bilir”, Aclûnî, İsmâil b. Muhammed, Keşfu’l-hafâ’,
Haleb, ts., II, 361.
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
161
Lütfî Efendi’nin öyle bir derdi vardır ki onu hiçbir göz görmemiş,
hiçbir kulak duymamıştır. Bu dert, onun için can Kevser’idir; Aden incisidir.
Lütfî, cananın güzellik ışığıdır. Onun her iki dünyada da ışığı
vardır; gönlü muhabbet doğurur. Onun Huten miski gibi miski vardır.
Lütfî’ye göre, yay kaşlı, güzel yüzlü dilberler âşıkların katilleridirler.
Lütfî de âşıktır ve zamanın fitne ateşinden dolayı ateşten bir bedeni
vardır; çünkü işveli, nazlı güzel ona acımamaktadır. Kerem sahipleri
cömerttirler; ama onun sevgilisi öyle değildir. Lütfî, yine de sevgilisine
hüsnü zanda bulunur. Bu yüzden eğer meyhaneye tevessül edecek
olsa, üzülmez; orada saki vardır ve saki ona şarap verir; çünkü bu dünyada
ıstırabı vardır, kederi vardır onun. Lütfî’yi şaraba veya meyhaneye
düşkün görmeleri de onun için önemli değildir; çünkü ona peri-
şanlık döneminden, korkunç zamandan aman verilmiştir.
Lütfî, ehl-i beyt âşığıdır. O, Muharrem ayı geldiğinde, Kerbela’da
şehit edilen Hz. Hüseyin için yas tutar; kendisinden, dostlarından ve
müritlerinden bu hazin olay karşısında yas tutmalarını ister ve şöyle
der:
Matem ayı geldi, ey gönül, kanlı yaşlar dök.
Ciğerini parça parça et, göğsüne hüzünler dök.
Kerbela’dır (bu), âşıkların gönlünde ateş yakar,
Ey gözlerim! O uyanık (er) için kanlı yaşlar dök.
Hz. Hüseyin gibi, beladan zevk alanı kimse görmemiştir. Onun için
yas tutmak ve ateşli ahlar etmek hamiyettendir. Herkes bu uğurda can
vermelidir. Hüseyin, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gözünün nuru, Murtaza’nın
ruhunun arzusu, Zehra ailesinin macerasıdır. Bunun için
üzülmek, yas tutmak gerekir; çünkü Hz. Hüseyin, Tanrı seçkini Hz.
Muhammed (s.a.v.)’in kokusunu getirmektedir; hidayet güneşidir o.
Lütfî, Kerbela olayının müsebbibi Yezid’e “Ey Yezid! Karanlıkta
kal, kör ol” diyerek beddua ettikten sonra, tekrar sözünü Hz. Hüseyin’e
döndürür ve onun seyyidler seyyidi, kadınların en hayırlısının
evladı olduğunu hatırlatır. Kendisine ve dolaylı olarak da halka seslenerek,
saadet isteyenlerin, Hz. Hüseyin’in yoluna girmelerini öğütler.
 PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY
162
Lütfî, son gazelinde keman kaşlı sevgilinin kendisine yaptıklarından
söz eder. Sevgili, can yakan bir belâdır. Lütfî perişandır; ama sevgilisi
onu görmez; ona aman vermez. Lütfî, onun zülfüne sevdalanmış-
tır; onun zülüf tuzağında esirdir. Sevgili bir baksa görecek; ama bakmaz.
Muhabbet gülistanı sevgili, Lütfî’nin perişan haline acımaz;
çünkü bir an bile bakmamıştır ona.
Sevgilinin kendisini bekleyenlere karşı ne bir işareti ne de bir
alâmeti vardır; alâmetsiz gibidir o! Lütfî’nin canı cananın yolunda öyle
perişan olmuş, öyle şaşırmıştır ki bu anlatılmaz; anlatılsa bile o keman
kaşlı güzel inanmaz! Lütfî, yine de bir ümit, “yârin serzenişini çekmek
âşıkların kanunudur, ama acaba o an gelmeyecek mi, acısın açıkça (o
keman) kaşlı güzel!” diyerek sevgilisinden bir işaret, bir haber beklemeyi
sürdürür.
Lütfî Efendi’nin tarikat silsilesini anlattığı Türkçe Silsiletü’z-zeheb
adlı mesnevisinin ilk iki beyti de Farsçadır. Aynı nazmın içinde ilk beytin
ilk mısraı dört defa, ikinci beyit de üç defa tekrar edilmiştir.
Lütfî bu beyitlerde ise, Ey Allah’ım! İsm-i âzam hakkı için, Âdem’in çocuklarının
Efendisinin nuru için; ey Allah’ım, cömertliğinle bize (de) ikram
et; haremine, huzuruna (bizi de) kabul et… Her iki âlem onlardan razıdır;
Âdem’in çocuklarının Efendisinin nuru için diyerek dua etmektedir.
SONUÇ
Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri olan Alvarlı Muhammed Lütfî
Efendi’nin tespit edilen yedi adet Farsça şiiri ve Türkçe Silsiletü’z-zeheb
mesnevisindeki Farsça üç beyti, matbu divanla birlikte, mevcut birkaç
yazmadan yola çıkılarak tashih edilip Türkçeye çevrilmiş ve içerikleri
anlatılmıştır. Şiirlerde şekil ve anlam bakımından birçok eksiklik vardır;
bunlar büyük oranda düzeltilmiştir; ancak yine de başka nüshalara
ihtiyaç duyulmaktadır. Başka nüshaların tespiti muhtemelen bu eksiklikleri
giderecek, metnin daha doğru kurulmasına imkân hazırlayacaktır.
ALVARLI LÜTFÎ EFENDİ 
163
Lütfî Efendi, aruz vezninde söylemiş olduğu Farsça gazellerinde,
âşıklardan, âriflerden, tasavvufî ve dinî konulardan, kendini bilenin
Hakk’ı bilip tanıyacağından; gerçek sevgiliden; sevgilisi veya şeyhinin
kendisine iltifat etmediğinden; çektiği eziyet ve sıkıntıyı kimsenin çekmediğinden;
sevgilisinin eşiğini kendisine Kâbe gibi yaptığı halde
onun kendisine iltifat etmediğinden söz etmiş; Kerbela’da şehit edilen
Hz. Hüseyin için yas tutmuş, Yezid’e ise beddua etmiştir. Onun nazarında
cennet, dostun darağacıdır. Yâre kavuşmak, onun darağacında
olmaktır. Lütfî Efendi, Mansur gibi dostun darağacına gitmiştir.
KAYNAKÇA
Aclûnî, İsmâil b. Muhammed, Keşfu’l-hafâ’, Haleb, ts.
Alvarlı M. Lütfî Efendi Gazeliyatı, Atatürk Üniversitesi, Seyfeddin Özege Kitaplığı,
SA 2 Numaralı Yazma.
Dinarkomlu Hacı Osman Efendi Defteri (Alvarlı Efe’nin Şiirleri).
Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî
(nşr. Seyfeddin Mazlumoğlu), İstanbul 1974.
Hâce Muhammed Lutfî, Hulâsatü’l-hakāyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî
(nşr. Hüseyin Kutlu v.dğr.), İstanbul 2011.
Hacı Seyfeddin Efendi (1910-1984) Defteri (Alvarlı Efe’nin Şiirleri).
Selahattin Kıyıcı, “Alvarlı Muhammed Lutfi Efendi”, DİA, İstanbul 1989, II, 552.
Tayyar Efendi Defteri (Alvarlı Efe’nin Şiirleri).

Konular