Dünya Mitolojisinden Az Bilinen 21 Tanrı ve Tanrıçayla Devr-i Alem 2
Su Canlılarının Tanrıçası Öfkeli Sedna
Alaska, Kanada ve Grönland’da yaşayan Eskimo Mitolojisi, sert iklim koşulları ve sınırlı yaşam kaynakları nedeniyle hayvanlar etrafında dönen bir inanca yol açmış. Eskimolar bir kuzgunun, bir balinanın bedeninden dünyayı yarattığına inanırlar. “Sila” adı verilen göksel güç, insan ruhundan doğal çevreye kadar herşeyin içinde var olan en yüce varlıktır ve her şeyi birbirine bağlar. Bu yüzden her varlık bir diğeri için gereklidir. Sedna adlı güzel bir kız babası tarafından bir balıkçıyla evlndirilir. Kocasının bir kuzgun olduğunu anlayınca Sedna o kadar ağlar ki, babası kızı teknesine geri almak zorunda kalır. Ama kuzgun onlara saldırır ve Sedna denize düşer. Kızını istemeyen baba, kanoya tutunmaya çalışan Sedna’nın parmaklarını keser. Genç kız denizin dibine batarken bir ruha dönüşür, kesik parmakları ise balina ve foklara… Ölülerin gittiği yer altı dünyası Adlivun’da su canlılarının tanrıçası olarak hüküm sürmeye başlar. Öfkeli bir tanrıçadır ve ölülerin ruhlarını bir sonraki yolculuklarına hazırlar. Ruhlar sonsuza kadar huzurlu ve mutlu olacakları Quidlivun’a (Ay mekanı) gitmeden önce Adlivun’a giderek günahlarından arınırlar.
Yüce Ruh Manitu
Birçok Kuzey Amerika yerli kabilesinin sayısız doğa ruhuna inandığını biliyoruz. Şimdi ABD, Kanada bölgelerinde yaşayan Ocivbe ve Algonkin kabilelerinin dilinde Manitu; “ilah” demek ve insanlarda, hayvanlarda ya da doğal olgularda bulunabilen olağandışı ve kişiler üstü manevi bir gücü temsil ediyor.
İnka’ların Gezgin Sakallı İhtiyar Tanrısı Viracocha
İnka panteonunda en yüce ve en güçlü tanrı. Güneş, fırtına, ateş ve şimşek tanrısı olarak İnkalar onu evrenin yaratıcısı sayarlar. İnanışa göre; Viracocha’nın eşi “denizin anası” Mama Qocha’dan, Güneş Tanrısı İnti ve Ay Tanrıçası Mama Quilla doğar. Bu ikili ilahlar, ilk İnka hükümdarı Manco Capac ve hem kızkardeşi hem karısı Mama Ocllo’nun ebeveyni. İnka imparatorlarının bu tanrıların soyundan geldiğine inanılır ve onların bedene bürünmüş halleri olarak imparatorlara tapılırdı. Güneş Tanrısı İnti, İnkaların devlet kültüydü ve oğlu Manco Capac insanlara tarımı öğretmiş, ilk kanun derlemesini hazırlamıştı. Buna karşın Viracocha’ya adanmış çok az tapınak vardı. Bu tanrı çoğu kez dünyayı dolaşarak insanlığa uygarlığı öğreten beyaz ırka özgü hatlara sahip, yeşil gözlü, soluk yüzlü ve sakallı bir ihtiyar olarak betimlenir. Aynı fiziki özelliklere sahip olmasından ötürü Azteklerin en büyük tanrısı Kukulkan olarak da bildiğimiz Quetzalcoatl’la bir bağlantısı olduğu açık.
Maya’ların Tek Bacaklı Fırtına Tanrısı Huracan
Rüzgar, ateş ve şimşek tanrısı. Tasvirlerde bir bacağı insan bacağı, diğer bacağının ise yılan biçiminde olmasıyla bir yaradılış tanrısıdır ve adının anlamı da “tek bacaklı”dır. Maya inancına göre dünyanın yaratılmasında büyük rol oynamış. Tanrıların hoşnut kalmadığı insan versiyonlarından birinin selle yok edilişi ona bağlanır. Karanın yeniden görünmesi için “kara” sözcüğünü tekrarlayarak sonunda onun taşkın denizden çıkmasını sağlar. Hem Mayalar hem Aztekler için hasadı tamamen yok edebilen fırtınalar oldukça önemli olduğundan bunu denetleyen tanrılar da ayrıca bir öneme sahip. Azteklerin fırtına tanrısı Tezcatlipoca’nın Huracan’la pek çok benzerliği bulunur. Tezcatlipoca’nın adı “dumanlı ayna” anlamına gelirken, Huracan da alnında bir ayna taşır. Bu aynanın dumanlı olması fırtınaları ve rüzgarları ifade eder.
Her Şeyin ve Herkesin Var Olduğu Düş Zamanı: Alchera
Alchera, Aborjin inancına göre dünya yaratılmadan önce her şeyin ve herkesin ruhsal olarak var olduğu düş zamanına verilen ad. Medeniyet tarafından yok edilmeden ve mülkiyet kavramı var olmadan önce en basit biçimiyle yaşanan hayatın en önemli parçası. Aborjin kültüründe karmaşa kuramı en temel nokta. Bu kurama göre, herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olmuş olan bir olay başka bir şeyi etkiler ya da onun nedenlerinden biri olur. Tüm bu neden-sonuç ilişkisinin temelleri geriye yönelik izlendiğinde Alchera’ya (düş zamanı) ulaşılır. Düş zamanına yalnızca kehanetlerin anlamlarını çözmek, hastalıkların ortaya çıkış nedenlerini anlamak gibi ruhani amaçlar için gidilir. Aborjinler düş zamanı varlıklarını ataları sayarlar. İnsan, hayvan, eşya hatta şarkıda var olabilen bu ataların, sahip oldukları “maban” denilen manevi gücü soylarından gelen kişilere aktardıklarına inanılır.
Gök Baba Rangi, Yer Ana Papa Ve Oğulları Tiki
Okyanusya ada toplumlarının yaratılış efsaneleri çok değişken. Örneğin; Yeni Zelanda Maoriler’ine göre adalar okyanustan çıkmış. İlk tanrısal ataları Rangi ve Papa’nın evliliği sonucu meydana gelmiş. Bu evlilikten olan çocukları Tiki başlangıçta tek başınaymış. Bir gölcükte kendi görüntüsünü gören Tiki hemen suya atlamış fakat görüntü kaybolunca uğradığı hayal kırıklığı sonucu şişmeye başlamış. Bu şişkinlikten bir kadın doğmuş. Bir gün bu kadın, gördüğü yılanbalığı karşısında heyecana kapılmış ve bu heyecan Tiki’ye de bulaşmış! Böylece ilk üreme gerçekleşmiş. Pek çok efsaneye göre; Polinezya kabileleri şimdi yaşadıkları adalara atalarının “Hawaiki” diyarından kanolarla göçmesiyle gelmişler. Anayurtları saydıkları bu yer, aynı zamanda “Ölüler Diyarı” olarak kabul ediliyor ve ölenler oraya geri dönüyorlar.
Söyle Unkulunkulu! Tek Seçenek Ölümlülük Mü?
Güney Afrikalı Zuluların bir efsanesine göre; bilge kişi Unkulunkulu, renkli sazları yararak dünyayı yaratır. İlk başta insanlara ebedi hayatı bahşetmeyi düşünür. Unwabu adlı bir bukelamundan ölümsüz olacaklarına dair bilgiyi insanlara ulaştırmasını ister. Ancak Unwabu çok yavaştır ve her fırsatta mola verip yemeğe dalar. Bu arada tanrı Unkulunkulu fikrini değiştirir ve Intulo adlı bir kertenkeleyi görevlendirerek bu sefer de insanlara ölümlü olacakları haberini vermesini ister. Kertenkele, bukelamundan daha hızlı olduğu için insanoğlunun ölümlü olacağı haberi daha önce ulaşır ve tek seçenek olarak kabul edilir. Nuh Tufanı’nın bir de Doğu Afrika’da yaşayan Masailer versiyonuna bakalım: Dünyanın yaratıcısı En’kai’ye aldırmaz hale gelen Masailere bir ders vermek isteyen tanrı, onları yok etmeye karar verir. Dünyayı sular altında bırakmayı tasarladığı tufandan önce, Tumbainot adındaki adama tahtadan bir tekne yapmasını ve ailesiyle birlikte çeşitli hayvanları yanına almasını söyler. Böylece tufandan yalnız teknedekiler kurtulur. Ancak teknedeki erzak bitmek üzeredir. Bunun üzerine Tumbainot yağmur durunca bir güvercin salar havaya… Güvercin konacak yer bulamadığı için kısa sürede geri döner. Ardından kuyruk tüylerine bir ok iliştirdiği akbabayı salar adam. Akbabanın oku düşürmüş halde geri dönmesiyle sel sularının alçalmakta olduğu anlaşılır.
Bilginlerin Koruyucusu Hint Tatlısı Ganeşa
Binlerce tanrısı olan Hinduların, ilahları içinde en özgün olanı dememizde hiçbir sakınca yok. Çünkü O, başlangıçların ve engellerin tanrısı. Fil başına ve şiş göbekli bir insan bedenine sahip olarak tasvir edilir. Bu göbek Hint tatlılarına çok düşkün olmasından mütevellit. İronik biçimde bu cüssesiyle ters orantılı olarak her yere girip çıkabilen bir sıçanı binek hayvanı olarak kullanır. “Kronça” adındaki bu çevik bandikut sıçanı onun her türlü engelin üstesinden gelebilmesinin bir simgesi. İnsanların efendisi olarak bilinen bu tanrı, hayatın engellerini ortadan kaldırmak, denetim altına almak ya da bastırmak için kullandığı bir balta, bir ilmik ve bir fil üvendiresi taşır. Mahabharata Destanı’nın yazılmasını da ona borçluyuz. Çünkü Bilge Vyasa bu destanı kelimesi kelimesine aklında tutmakta ama artık yaşlanmaktadır ve Brahma’ya ne yapması gerektiğini sorduğunda; Ganeşa’ya danışması gerektiğini söyler. Ganeşa hiç ara vermeden anlatması koşuluyla Vyanasa’ya katiplik etmeyi kabul eder. Vyasa da buna karşılık Ganeşa’dan tam anlamını kavramadıkça hiçbir şey yazmamasını ister, böylelikle dinlenmek için zaman kazanmış olur. Günümüzde Ganeşa’ya öğrenciler, yazarlar, gezginler tapınırlar. Her yeni girişime onun gönlü alınarak başlanır ve yardımı istenen ilk tanrıdır.
Göğü Aydınlatan Tanrıça Amaterasu
Şinto dininde Japon adalarını yarattıklarına inanılan en önemli tanrısal çiftten İzanagi’nin kızı ve Güneş Tanrıçası olarak Japonya’nın en önemli figürü. Efsaneye göre; İzanagi’nin eşi İzanami, ateş tanrısını doğururken yanarak feci şekilde ölür. Onu kurtarmak için Ölüler Diyarı’na giden kocası İzanagi, ucu ucuna kurtulmayı başardığı bu yerdeki pisliklerden arınmak için gerçekleştirdiği ayinler sırasında Güneş, Ay ve fırtına tanrılarını yaratılmış olur. İzanagi yüzünü yıkarken birdenbire sol gözünden Amaterasu çıkıverir. Ona ışığı getirme rolünün biçilmesi bu yüzden. Japon imparatorluk ailesinin soyu bu tanrıçaya dayandırılıyor. İmparatorluk armasının üç süsü; ayna, kılıç ve mücevher Amaterasu’nun hediyeleri olarak kabul ediliyor. 19. yy’da belirlenmiş Japon bayrağında yer alan Güneş imgesi de ona verilen değerin bir başka göstergesi.
Sekiz Ölümsüz: Özgecil Misin Evladım?
Taoculukta nihai amaç olan ölümsüzlüğe erişmenin en önemli şartlarından biri özgecil davranış. Peki, nedir bu özgecil davranış? Kendini değil etrafındakileri düşünen, dünyanın iyiliğinin kendi çıkarlarından önce gelmesi… Çinlilerin “sekiz ölümsüz” diye adlandırdıkları 7 erkek 1 kadın, bu ortak niteliği taşırlar. Hepsi de çoğu insanın sorumsuz, açgözlü, hoşgörüsüz ve kötümser oldukları bir ortamda bilgece, sevecen, sabırlı ve iyimser davranırlar ve bu nitelikler sayesinde ölümsüzlüğe kavuşurlar. Uçabilme, başka biçimlere bürünebilme gibi olağanüstü yetenekleri vardır. Şarapçı ve göbekli bir ihtiyar olan Zhongli Quan’ın önderlik ettiği “Sekiz Ölümsüz”: Hastaların koruyucusu Li Tieguai, müzisyenlerin koruyucusu Han Xiangzi, oyun yazarlarının koruyucusu Cao Guojiu, berberlerin koruyucusu Lü Dongbin, yaşlıların koruyucusu Zhang Guolao, çiçekçilerin koruyucusu Lan Caihe ve tek kadın He Xiango. Baskıya uğrayan insanların her daim yardımına koştuklarına inanılır. Onların yin ve yang çiftlerine göre eril-dişil, yaşlı-genç, yoksul-zengin ve üst-alt sınıf gibi hayatın temel şartlarını somutlaştırdıkları söylenir.
Saldım Çayıra Mevlam Kayıra, Biz Bunu Hayra Yoralım “Hayra”… : Kayra Han
Türk ve Altay mitolojisinde yaratıcı baş tanrı. En çok Altay, Tuva, Hakas ve Yakut mitolojilerinde ön plana çıkar. Her şeyin yaratıcısı olarak mutlak üstünlüğü vardır. Göğün 17. katında oturur. Diğer tanrıları yaratmış ve altındaki katlarda görevlerine göre konumlandırmış. Diğer tanrılar kendisiyle kıyaslandığında, emirlerini yerine getiren birer meleğe benzetilebilir. Ancak İslam öncesi Türk kültüründe melek kavramı olmadığından, anlaşılması için böyle bir benzetme yapıyoruz. Evrenin yazgısını belirler. İyilik yönü ağır basar. Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir ağaç diker. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türer ve dokuz boy (dokuz ırk) bunların soyundan ortaya çıkar. Kayırmak fiilinin türetildiği “Kayra” sözcüğü lütuf demek. Kayramak ise korumak, himaye etmek. Moğolcada “Hayra” sözcüğü de aşk anlamına geliyor.
Listemiz donatılırken yararlandığımız kaynaklar; burası, şurası ve NTV Mitoloji. 3. Baskı-Aralık 2010 sayısıdır
Alaska, Kanada ve Grönland’da yaşayan Eskimo Mitolojisi, sert iklim koşulları ve sınırlı yaşam kaynakları nedeniyle hayvanlar etrafında dönen bir inanca yol açmış. Eskimolar bir kuzgunun, bir balinanın bedeninden dünyayı yarattığına inanırlar. “Sila” adı verilen göksel güç, insan ruhundan doğal çevreye kadar herşeyin içinde var olan en yüce varlıktır ve her şeyi birbirine bağlar. Bu yüzden her varlık bir diğeri için gereklidir. Sedna adlı güzel bir kız babası tarafından bir balıkçıyla evlndirilir. Kocasının bir kuzgun olduğunu anlayınca Sedna o kadar ağlar ki, babası kızı teknesine geri almak zorunda kalır. Ama kuzgun onlara saldırır ve Sedna denize düşer. Kızını istemeyen baba, kanoya tutunmaya çalışan Sedna’nın parmaklarını keser. Genç kız denizin dibine batarken bir ruha dönüşür, kesik parmakları ise balina ve foklara… Ölülerin gittiği yer altı dünyası Adlivun’da su canlılarının tanrıçası olarak hüküm sürmeye başlar. Öfkeli bir tanrıçadır ve ölülerin ruhlarını bir sonraki yolculuklarına hazırlar. Ruhlar sonsuza kadar huzurlu ve mutlu olacakları Quidlivun’a (Ay mekanı) gitmeden önce Adlivun’a giderek günahlarından arınırlar.
Yüce Ruh Manitu
Birçok Kuzey Amerika yerli kabilesinin sayısız doğa ruhuna inandığını biliyoruz. Şimdi ABD, Kanada bölgelerinde yaşayan Ocivbe ve Algonkin kabilelerinin dilinde Manitu; “ilah” demek ve insanlarda, hayvanlarda ya da doğal olgularda bulunabilen olağandışı ve kişiler üstü manevi bir gücü temsil ediyor.
İnka’ların Gezgin Sakallı İhtiyar Tanrısı Viracocha
İnka panteonunda en yüce ve en güçlü tanrı. Güneş, fırtına, ateş ve şimşek tanrısı olarak İnkalar onu evrenin yaratıcısı sayarlar. İnanışa göre; Viracocha’nın eşi “denizin anası” Mama Qocha’dan, Güneş Tanrısı İnti ve Ay Tanrıçası Mama Quilla doğar. Bu ikili ilahlar, ilk İnka hükümdarı Manco Capac ve hem kızkardeşi hem karısı Mama Ocllo’nun ebeveyni. İnka imparatorlarının bu tanrıların soyundan geldiğine inanılır ve onların bedene bürünmüş halleri olarak imparatorlara tapılırdı. Güneş Tanrısı İnti, İnkaların devlet kültüydü ve oğlu Manco Capac insanlara tarımı öğretmiş, ilk kanun derlemesini hazırlamıştı. Buna karşın Viracocha’ya adanmış çok az tapınak vardı. Bu tanrı çoğu kez dünyayı dolaşarak insanlığa uygarlığı öğreten beyaz ırka özgü hatlara sahip, yeşil gözlü, soluk yüzlü ve sakallı bir ihtiyar olarak betimlenir. Aynı fiziki özelliklere sahip olmasından ötürü Azteklerin en büyük tanrısı Kukulkan olarak da bildiğimiz Quetzalcoatl’la bir bağlantısı olduğu açık.
Maya’ların Tek Bacaklı Fırtına Tanrısı Huracan
Rüzgar, ateş ve şimşek tanrısı. Tasvirlerde bir bacağı insan bacağı, diğer bacağının ise yılan biçiminde olmasıyla bir yaradılış tanrısıdır ve adının anlamı da “tek bacaklı”dır. Maya inancına göre dünyanın yaratılmasında büyük rol oynamış. Tanrıların hoşnut kalmadığı insan versiyonlarından birinin selle yok edilişi ona bağlanır. Karanın yeniden görünmesi için “kara” sözcüğünü tekrarlayarak sonunda onun taşkın denizden çıkmasını sağlar. Hem Mayalar hem Aztekler için hasadı tamamen yok edebilen fırtınalar oldukça önemli olduğundan bunu denetleyen tanrılar da ayrıca bir öneme sahip. Azteklerin fırtına tanrısı Tezcatlipoca’nın Huracan’la pek çok benzerliği bulunur. Tezcatlipoca’nın adı “dumanlı ayna” anlamına gelirken, Huracan da alnında bir ayna taşır. Bu aynanın dumanlı olması fırtınaları ve rüzgarları ifade eder.
Her Şeyin ve Herkesin Var Olduğu Düş Zamanı: Alchera
Alchera, Aborjin inancına göre dünya yaratılmadan önce her şeyin ve herkesin ruhsal olarak var olduğu düş zamanına verilen ad. Medeniyet tarafından yok edilmeden ve mülkiyet kavramı var olmadan önce en basit biçimiyle yaşanan hayatın en önemli parçası. Aborjin kültüründe karmaşa kuramı en temel nokta. Bu kurama göre, herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olmuş olan bir olay başka bir şeyi etkiler ya da onun nedenlerinden biri olur. Tüm bu neden-sonuç ilişkisinin temelleri geriye yönelik izlendiğinde Alchera’ya (düş zamanı) ulaşılır. Düş zamanına yalnızca kehanetlerin anlamlarını çözmek, hastalıkların ortaya çıkış nedenlerini anlamak gibi ruhani amaçlar için gidilir. Aborjinler düş zamanı varlıklarını ataları sayarlar. İnsan, hayvan, eşya hatta şarkıda var olabilen bu ataların, sahip oldukları “maban” denilen manevi gücü soylarından gelen kişilere aktardıklarına inanılır.
Gök Baba Rangi, Yer Ana Papa Ve Oğulları Tiki
Okyanusya ada toplumlarının yaratılış efsaneleri çok değişken. Örneğin; Yeni Zelanda Maoriler’ine göre adalar okyanustan çıkmış. İlk tanrısal ataları Rangi ve Papa’nın evliliği sonucu meydana gelmiş. Bu evlilikten olan çocukları Tiki başlangıçta tek başınaymış. Bir gölcükte kendi görüntüsünü gören Tiki hemen suya atlamış fakat görüntü kaybolunca uğradığı hayal kırıklığı sonucu şişmeye başlamış. Bu şişkinlikten bir kadın doğmuş. Bir gün bu kadın, gördüğü yılanbalığı karşısında heyecana kapılmış ve bu heyecan Tiki’ye de bulaşmış! Böylece ilk üreme gerçekleşmiş. Pek çok efsaneye göre; Polinezya kabileleri şimdi yaşadıkları adalara atalarının “Hawaiki” diyarından kanolarla göçmesiyle gelmişler. Anayurtları saydıkları bu yer, aynı zamanda “Ölüler Diyarı” olarak kabul ediliyor ve ölenler oraya geri dönüyorlar.
Söyle Unkulunkulu! Tek Seçenek Ölümlülük Mü?
Güney Afrikalı Zuluların bir efsanesine göre; bilge kişi Unkulunkulu, renkli sazları yararak dünyayı yaratır. İlk başta insanlara ebedi hayatı bahşetmeyi düşünür. Unwabu adlı bir bukelamundan ölümsüz olacaklarına dair bilgiyi insanlara ulaştırmasını ister. Ancak Unwabu çok yavaştır ve her fırsatta mola verip yemeğe dalar. Bu arada tanrı Unkulunkulu fikrini değiştirir ve Intulo adlı bir kertenkeleyi görevlendirerek bu sefer de insanlara ölümlü olacakları haberini vermesini ister. Kertenkele, bukelamundan daha hızlı olduğu için insanoğlunun ölümlü olacağı haberi daha önce ulaşır ve tek seçenek olarak kabul edilir. Nuh Tufanı’nın bir de Doğu Afrika’da yaşayan Masailer versiyonuna bakalım: Dünyanın yaratıcısı En’kai’ye aldırmaz hale gelen Masailere bir ders vermek isteyen tanrı, onları yok etmeye karar verir. Dünyayı sular altında bırakmayı tasarladığı tufandan önce, Tumbainot adındaki adama tahtadan bir tekne yapmasını ve ailesiyle birlikte çeşitli hayvanları yanına almasını söyler. Böylece tufandan yalnız teknedekiler kurtulur. Ancak teknedeki erzak bitmek üzeredir. Bunun üzerine Tumbainot yağmur durunca bir güvercin salar havaya… Güvercin konacak yer bulamadığı için kısa sürede geri döner. Ardından kuyruk tüylerine bir ok iliştirdiği akbabayı salar adam. Akbabanın oku düşürmüş halde geri dönmesiyle sel sularının alçalmakta olduğu anlaşılır.
Bilginlerin Koruyucusu Hint Tatlısı Ganeşa
Binlerce tanrısı olan Hinduların, ilahları içinde en özgün olanı dememizde hiçbir sakınca yok. Çünkü O, başlangıçların ve engellerin tanrısı. Fil başına ve şiş göbekli bir insan bedenine sahip olarak tasvir edilir. Bu göbek Hint tatlılarına çok düşkün olmasından mütevellit. İronik biçimde bu cüssesiyle ters orantılı olarak her yere girip çıkabilen bir sıçanı binek hayvanı olarak kullanır. “Kronça” adındaki bu çevik bandikut sıçanı onun her türlü engelin üstesinden gelebilmesinin bir simgesi. İnsanların efendisi olarak bilinen bu tanrı, hayatın engellerini ortadan kaldırmak, denetim altına almak ya da bastırmak için kullandığı bir balta, bir ilmik ve bir fil üvendiresi taşır. Mahabharata Destanı’nın yazılmasını da ona borçluyuz. Çünkü Bilge Vyasa bu destanı kelimesi kelimesine aklında tutmakta ama artık yaşlanmaktadır ve Brahma’ya ne yapması gerektiğini sorduğunda; Ganeşa’ya danışması gerektiğini söyler. Ganeşa hiç ara vermeden anlatması koşuluyla Vyanasa’ya katiplik etmeyi kabul eder. Vyasa da buna karşılık Ganeşa’dan tam anlamını kavramadıkça hiçbir şey yazmamasını ister, böylelikle dinlenmek için zaman kazanmış olur. Günümüzde Ganeşa’ya öğrenciler, yazarlar, gezginler tapınırlar. Her yeni girişime onun gönlü alınarak başlanır ve yardımı istenen ilk tanrıdır.
Göğü Aydınlatan Tanrıça Amaterasu
Şinto dininde Japon adalarını yarattıklarına inanılan en önemli tanrısal çiftten İzanagi’nin kızı ve Güneş Tanrıçası olarak Japonya’nın en önemli figürü. Efsaneye göre; İzanagi’nin eşi İzanami, ateş tanrısını doğururken yanarak feci şekilde ölür. Onu kurtarmak için Ölüler Diyarı’na giden kocası İzanagi, ucu ucuna kurtulmayı başardığı bu yerdeki pisliklerden arınmak için gerçekleştirdiği ayinler sırasında Güneş, Ay ve fırtına tanrılarını yaratılmış olur. İzanagi yüzünü yıkarken birdenbire sol gözünden Amaterasu çıkıverir. Ona ışığı getirme rolünün biçilmesi bu yüzden. Japon imparatorluk ailesinin soyu bu tanrıçaya dayandırılıyor. İmparatorluk armasının üç süsü; ayna, kılıç ve mücevher Amaterasu’nun hediyeleri olarak kabul ediliyor. 19. yy’da belirlenmiş Japon bayrağında yer alan Güneş imgesi de ona verilen değerin bir başka göstergesi.
Sekiz Ölümsüz: Özgecil Misin Evladım?
Taoculukta nihai amaç olan ölümsüzlüğe erişmenin en önemli şartlarından biri özgecil davranış. Peki, nedir bu özgecil davranış? Kendini değil etrafındakileri düşünen, dünyanın iyiliğinin kendi çıkarlarından önce gelmesi… Çinlilerin “sekiz ölümsüz” diye adlandırdıkları 7 erkek 1 kadın, bu ortak niteliği taşırlar. Hepsi de çoğu insanın sorumsuz, açgözlü, hoşgörüsüz ve kötümser oldukları bir ortamda bilgece, sevecen, sabırlı ve iyimser davranırlar ve bu nitelikler sayesinde ölümsüzlüğe kavuşurlar. Uçabilme, başka biçimlere bürünebilme gibi olağanüstü yetenekleri vardır. Şarapçı ve göbekli bir ihtiyar olan Zhongli Quan’ın önderlik ettiği “Sekiz Ölümsüz”: Hastaların koruyucusu Li Tieguai, müzisyenlerin koruyucusu Han Xiangzi, oyun yazarlarının koruyucusu Cao Guojiu, berberlerin koruyucusu Lü Dongbin, yaşlıların koruyucusu Zhang Guolao, çiçekçilerin koruyucusu Lan Caihe ve tek kadın He Xiango. Baskıya uğrayan insanların her daim yardımına koştuklarına inanılır. Onların yin ve yang çiftlerine göre eril-dişil, yaşlı-genç, yoksul-zengin ve üst-alt sınıf gibi hayatın temel şartlarını somutlaştırdıkları söylenir.
Saldım Çayıra Mevlam Kayıra, Biz Bunu Hayra Yoralım “Hayra”… : Kayra Han
Türk ve Altay mitolojisinde yaratıcı baş tanrı. En çok Altay, Tuva, Hakas ve Yakut mitolojilerinde ön plana çıkar. Her şeyin yaratıcısı olarak mutlak üstünlüğü vardır. Göğün 17. katında oturur. Diğer tanrıları yaratmış ve altındaki katlarda görevlerine göre konumlandırmış. Diğer tanrılar kendisiyle kıyaslandığında, emirlerini yerine getiren birer meleğe benzetilebilir. Ancak İslam öncesi Türk kültüründe melek kavramı olmadığından, anlaşılması için böyle bir benzetme yapıyoruz. Evrenin yazgısını belirler. İyilik yönü ağır basar. Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir ağaç diker. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türer ve dokuz boy (dokuz ırk) bunların soyundan ortaya çıkar. Kayırmak fiilinin türetildiği “Kayra” sözcüğü lütuf demek. Kayramak ise korumak, himaye etmek. Moğolcada “Hayra” sözcüğü de aşk anlamına geliyor.
Listemiz donatılırken yararlandığımız kaynaklar; burası, şurası ve NTV Mitoloji. 3. Baskı-Aralık 2010 sayısıdır
Konular
- PARS DERGİSİ
- ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
- KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ŞEM’Ü PERVÂNELER VE LÂMİ’Î ÇELEBÎ’NİN ŞEM’Ü PERVÂNE MESNEVİSİ
- FARS EDEBİYATINDA METAFİZİK YOLCULUKLAR
- شاعران فارسی سرای وفارسینويس ارزرومی
- تعلیم وتربیت ازمنظر سعدی
- توازن موسیقايی غزلهای سعدی
- YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI
- YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
- KÜÇÜKASYA’DA İSLAMİYET (DER İSLAM IN KLEIN ASIEN)
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IYRD.
- RÛDEKÎ-Yİ SEMERKANDÎ (Ö. 329/940)
- NAZÎRÎZÂDE EMÎN’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE FARSÇA METHİYELERİ
- HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
- BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
- EŞREFOĞLU RÛMÎ’NİN GAZELLERİNDE NASİHAT VE NEFİS MUHASEBESİ
- HÂB-I HAYÂL, AYINTABLI HÜSNÜ
- شاعران فارسیسرای و فارسینويس ارزرومی*
- مسئلة »مضمون« در شعر کودکان و نوجوانان
- مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
- وگرايی درهنر ايران
- NEF’Î’NİN TUHFETU’L-UŞŞÂK ADLI FARSÇA KASİDESİ
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IIYRD.
- DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
- ÂRİF ÇELEBİ’NİN FARSÇA KASİDESİ VE TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
- SÂİB-İ TEBRİZÎ’NİN ŞİİRLERİNDE GEÇEN “HÂB-I BAHÂR” TAMLAMASI ÜZERİNE
- ROMEN DİLİNDE KULLANILAN FARSÇA KELİMELER
- سینمای ایران
- آداب حرب مغول درتاریخ جهانگشای جوینی
- بررسی تطبیقی ضرب المثل های ترکی سنقر با ضرب المثل های زبان فارسی