ZAHÎRU'D-DÎN NÎŞÂBÛRÎ'NİN SELÇUKNÂMESİ VE DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

Makale Bilgisi
Anahtar sözcükler
Selçuklu Tarihi, Selçuknâme, Hâce
İmâm Zahîru'd-Dîn Nîşâbûrî
Gönderildiği tarih: 15 Ekim 2016
Kabul edildiği tarih: 16 Kasım 2016
Yayınlanma tarihi: 12 Aralık 2016
Saljûq History, Saljûqnâma, Zahîr AlDîn
Nishâpûrî
Keywords
Article Info
Date submitted: 15 October 2016
Date accepted: 16 November 2016
Date published: 12 December 2016
ZAHÎRU'D-DÎN NÎŞÂBÛRÎ'NİN SELÇUKNÂMESİ VE DİL VE
ÜSLUP ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
AN ESSAY ON ZAHÎR AL-DÎN NÎSHÂPÛRÎ'S SALJÛQNÂMA'S
LANGUAGE AND STYLE
Öz
Türk ve İslam kavim ve medeniyetlerinde yeni bir devir açan Selçuklu imparatorluğu
tarihinin ana kaynaklarından biri olan Selçuknâme, Büyük Selçuklu Devleti'nin tarih
sahnesine çıkışından, Irak Selçukluları'nın son hükümdarı Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan'ın
(1177-1194) saltanat döneminin başlarına kadar gerçekleşen siyasi, sosyal ve kültürel
olayları içerir. Hâce İmâm Zahîru'd-Dîn Nîşâbûrî tarafından, Farsça kaleme alınan eser,
Selçuklu Hanedanı ile ilgili içerdiği bilgiler ve bilinen ilk selçuknâme olması nedeniyle
temel başvuru kaynağı niteliği taşır. Yazma nüshası Royal Asiatic Society'de bulunan
eseri, A.H. Morton 2004 yılında Londra'da yayınlar. Dönemi konu edinen sınırlı sayıdaki
kaynaklar arasında yer alan ve daha birçok yönden ele alınıp, değerlendirilmesi zaruri
olan Selçuknâme bu makalede müellif, yazılış, içerik, nüsha, dil ve üslup özellikleri
bakımından incelenmeye çalışılacaktır.
Saljûqnâma as a primary source of the history of the Saljûq Empire which led to a new era
of the Turkic and Islamic nations and civilization covers the political, social and cultural
events between the emergence of the Great Saljûq State to the last sovereign of the Iraqi
Saljûqs Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan (1177-1194). The Saljûqnâma was penned by Hâce
İmâm Zahîru'd-Dîn Nîşâbûrî in the Persian Language is the rst known specimen of its
kind. Therefore, it is the most important primary source of the era. A.H. Morton published
the Royal Asiatic Society's manuscript in 2004. In this article, it is aimed to analyze this
rare manuscript the rst Saljûqnâma regarding the author, content, language and style as
a requisite attempt for understanding this period.
Abstract
Ayşe Gül FİDAN
Arş. Gör., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi,
Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
adan@ankara.edu.tr
465
DOI: 10.1501/Dtcfder_0000001499
DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
Giriş
Büyük Selçuklu ve Irak Selçukluları Devletleri tarihinin birincil
kaynaklarından biri olan ve Hâce İmâm Zahîru'd-Dîn Nîşâbûrî tarafından 1177 – 1186
tarihleri arasında kaleme alındığı düşünülen Selçuknâme, dönemin siyasi, sosyal ve
kültürel olaylarını konu alır. Irak Selçuklu hükümdarı Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan'a
(1177-1194) ithaf edilen eserin bilinen ilk selçuknâme olması ve sonrasında Selçuklu
tarihi müverrihlerinin başvuru kaynağı niteliğini taşıması eseri son derece değerli ve
önemli kılmaktadır. Dönemi konu alan diğer eserlerden, varlığı hakkında bilgi sahibi
olduğumuz ancak uzun süre kayıp olduğu düşünülen Selçuknâme'nin, Royal Asiatic
Society'de Farsça 22 (b) Morley 138 numarada kayıtlı olan tek yazma nüshası, ilk defa
A.H. Morton tarafından bulunarak 2004 yılında Londra'da yayınlanmıştır. A.H.
Morton ulaştığı bu nüshayı, Selçuknâme'den faydalandığını düşündüğü müellier
tarafından kaleme alınan ve aynı konuları içeren diğer tarih kayıtlarıyla karşılaştırma
yoluna gitmiştir. Neticede Nîşâbûrî'nin Selçuknâme'sinin tam metni ve kaynaklık
ettiği diğer tarih kayıtlarını ayrıntılı bir şekilde ele aldığı giriş kısmı ile çalışmasını
tamamlamıştır.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
466
Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin eseri için herhangi bir başlık belirlememiş olması,
Selçuklu tarihini konu edinen diğer dönem eserlerine verilen genel Selçuknâme
başlığının kullanımını gerekli kılmıştır. Mukaddime ve bunu takip eden on dört
bölümden oluşan eser, Selçukluların tarih sahnesine çıkışından başlayarak Irak
Selçukluları’nın son hükümdarı III. Tuğrul’un saltanatının başlarına kadarki
olayları içermekte ve III. Tuğrul’un saltanatının başlarında sona ermektedir. Her
bölümde sultanların doğum ve ölüm tarihleri, saltanatlarının başlaması ve ne kadar
sürdüğü, fiziksel özellikleri, şecereleri, alışkanlıkları, tevkileri, vezir ve hâcibleri ile
ilgili bilgilere ve yönetimleri boyunca gerçekleşen olaylara yer verilmiştir. Yazma her
sayfada 35 satır olmak üzere 21 varaktır. Her ne kadar ilk bakışta Selçuklu tarihini
konu alan bir eser için hacimli olmadığı fikri oluşsa da, önemli bilgiler içeren,
başlıca Arapça kaynakların birçoğundan daha erken dönem Farsça kaynaktır.
Nîşâbûrî mukaddimesinde de belirttiği üzere özlü bir tasnif kaleme almıştır.
Selçuknâme, bahsettiğimiz tarihi değerinin yan sıra, tüm yazılı kaynaklar
gibi, yazıldığı dönemin dil ve üslup özelliklerini de günümüze taşımakta ve
değerlendirme fırsatı sunmaktadır. Çalışmamızın ilk kısmında müellifin hayatı,
edebi kişiliği, eserin yazılışı, içeriği ve nüshası, ikinci kısmında ise dil ve üslup
özellikleri ele alınacaktır.
1. Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin Hayatı, Eseri ve Edebî Kişiliği
Müellifin adı bazı kaynaklarda Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî (Hamidu’lMülk
3-8; Munzevî 4337), bazı kaynaklarda ise Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî olarak
kaydedilmiştir (Morton 6; Çelebi 990; Nefisî 88, 967; Ajend 84-85; Özgüdenli 102-
103; Browne 89). Doğum tarihi hakkında bilgi mevcut olmayıp, sadece yaklaşık 582
(1186/1187) yılında vefat ettiği aktarılmıştır (Özgüdenli 102-103; Munzevî 4337;
Yıldırım 136; Rızaiyân 7-9). A. H. Morton, içerikteki tarihi olaylardan yola çıkarak,
Zilhicce 581 (Nisan/Mayıs 1186) yılından önce Selçuknâme’nin kesin olarak
tamamlanmış olduğunu ifade etmekte ve Nîşâbûrî’nin doğum ve ölüm tarihleri
hususunda herhangi bir bilgi vermemektedir (Morton 45). Said-i Nefisî de Zahîru’dDîn
Nîşâbûrî’nin eserini 582 (1086-1087) yılı civarında telif ettiğini zikretmiştir
(Nefisî 119). Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî ile ilgili sahip olduğumuz tek biyografik bilgi
Ravendî’nin Râhatu’s-Sudûr adlı eserinde mevcut olup, Ravendî eserinin önsözünde
Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin Irak Selçukluları’nın son hükümdarı Tuğrul b. Arslan’ın
(III. Tuğrul) saltanatı döneminde (1177-1194) Selçuknâme’yi kaleme alarak aynı
olayları daha önce kaydettiğini ve Sultan Arslan ve Mes‘ud’un hocası olduğunu
kaydetmiş, ayrıca Nîşâbûrî’nin kendisinin akrabası olduğunu belirtmiştir (Râvendî
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
467
64; Rawandi 64-65). Selçukoğulları şeceresine baktığımızda Mes‘ud’un 1135-1152,
Arslan’ın ise 1161-1177 yılları arasında hüküm sürdüğü görülmektedir (Köymen
489). Bu nedenle A. H. Morton’un da belirttiği üzere, Nîşâbûrî’nin Arslan’ın ve aynı
zamanda Mes‘ud’un hocalığını yapmış olmasının kronolojik olarak pek de mümkün
gözükmediği, zira bunun olması durumunda Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’yi bitirdiği
zaman seksenin üzerinde olması gerekmektedir. Dolayısıyla Nişaburi’nin Mes‘ud’un
hocalığını yapmış olması ihtimal dâhilinde gözükmemektedir. Nîşâbûrî’nin eserinde
eğitime yapılan tek gönderme Arslan ve onun amcasının oğlu olan Melikşâh b.
Selçuk b. Muhammed b. Melikşâh’ın eğitimine yaptığı atıftır. II. Tuğrul’un 1034
yılında vefatından sonra bir yaşından küçük olan oğlu Arslan ve aynı yaşlardaki
kuzeni, onları okula gönderen ve gittiği yerlere yanında götüren, II. Tuğrul’un yerine
geçen Sultan Mes‘ud tarafından yetiştirilmişlerdir. Sultan Mes‘ud şehzadeleri 1145-
1146 yıllarında Tikrit kalesi komutanına emanet etmiş ve Arslan 1153-1154 yılına
kadar burada kalmıştır. Bu hadise Nîşâbûrî’nin Mes‘ud tarafından Arslan’ı ve
büyük bir olasılıkla kuzeni Melikşâh b. Selçuk b. Muhammed b. Melikşâh’ı eğitmek
üzere 1140-1146 yılları civarında görevlendirildiğini işaret etmektedir. Ravendî’nin
Mes‘ud atfına gelince, bununla büyük ihtimalle Nîşâbûrî’nin, Sultan Mes‘ud
tarafından şehzadelerin hocası olarak görevlendirilmesi kastedilmektedir (Morton
48-49).
Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî, Selçuknâme’de bize hayatı hakkında çok
fazla bilgi vermemektedir. Mukaddimesinde eseri, Irak Selçuklu Sultanı Ebû Tâlib
Tuğrul b. Arslan’a (1177-1194) sunmak üzere kaleme aldığını şu sözlerle
aktarmıştır:
Bu tasnifin dibacesi kutlu Sultan-ı ‘Âzam ve ümmetlerin meliklerinin
efendisi dinin ve dünyanın direği İslam’ın ve Müslümanların
şereflendiricisi, sultanların sultanı, şarkın, garbın ve Rum ile Çin’in
meliki Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan’ın adına ve lakaplarına yazılmıştır,
Halife’nin ortağıdır – Allah onun delillerini aydınlatsın – ve onun
amacı eski hizmetin hakkını vermek ve kara talihi yenilemektir
(Morton 3; Fidan 60).
Biz de ancak bu sayede yazarın yaşadığı dönemi tam olarak tespit
edebilmekteyiz. Ayrıca, Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan’ın saltanat dönemini anlattığı ve
eserinin son kısmını oluşturan on dördüncü bölümünde, diğer Selçuklu
padişahlarını anlatan önceki bölümlerden farklı olarak, Tuğrul adından sonra
“Allah onun mülkünü ebedi kılsın" (Morton 120) hayır duası ile devam etmekte,
ayrıca şu ifadeleri kullanmaktadır:
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
468
Bilhassa her gün, bu Cemşid 1 ’in ışığına sahip, Haydar 2 gönüllü,
Tehemten 3 vücutlu, Hatem 4 elli – ki devleti devam rüzgârına
bağlansın ve yaşamı gönlündeki muradına ulaşsın – Sultan’ın
saltanat ve cihan hükümdarlığı vasıflarından bir alamet ortaya
çıkıyordu. Padişahlık özelliklerinden bir rüştü daha zahir oluyor,
cihandarlığı alnının yüzeyinde belirginleşiyordu. Ona bağlı olanların
ve devlet emirlerinin ümidi onun saltanatı boyunca gıpta ile devam
ediyordu. Onun baba ve atalarından hiçbir padişahta bu özellikler
bir arada bulunmuyordu ve onlara kalmayan bu memleketler ona
miras kaldı. Hak Teâlâ’nın ihsanı ile, aklın kemali, ilmin çokluğu,
sabrın genişliği, adaleti yayma, uyanıklık ve muhafaza, nefsine
hâkimiyet, âlimlerle dostluk, hat, belagat, iyi binicilik, mızrak atma,
meliklere uygun olan sanatlar, ilimler ve onlara yaraşır beğenilen
yönlerin, ona gençlik yıllarının ilk zamanlarında ve hayatının
başlarında bahşedilmesi ümit edilir. Günden güne devleti, nimeti ve
diğer bağışları artıyor, fark ve kıdem ile tacı ve tahtı süslüyordu. Bu
iyi huylar ve sevilen özellikler akıllıların fikrinin ve fazılların zihninin
idrakten aciz kalacağı bir dereceye ulaşsın.
Şiir:
Cihan senin kokunu henüz açık eylemedi; sabah rüzgârı senin
üzerinden esmektedir (Morton 122-123; Fidan 149).
Bu ifadeler de kesin tarihler bilinmese de, en azından Zahîru’d-Dîn
Nîşâbûrî’nin, Ebû Tâlib Tuğrul b. Arslan’ın (1177-1194) saltanatı döneminde
yaşadığı fikrini desteklemektedir. Nîşâbûrî’nin bilinen tek eseri Selçuknâme’sidir.
Yaşadığı döneme ve daha sonraki dönemlere ait eserlerde, yazarın günümüze
ulaşan ya da ulaşmayan başka bir eseri olup olmadığı hususunda, herhangi bir
bilgi mevcut değildir.
Selçuknâme ismi XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Selçuklular
ile ilgili yazılmış olan eserlere verilen genel bir addır ve Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’si
günümüze ulaşan ilk selçuknâme olarak bilinmektedir.(Merçil 398) Uzun süre
kayıp sanılan bu eserin, günümüze ulaşan ve Royal Asiatic Society’de Farsça 22 (b)
Morley 138 numarada kayıtlı olan tek yazma nüshası ilk defa A.H. Morton
tarafından bulunarak 2004 yılında Londra’da yayınlanmıştır. Yazmanın XV.
1 Şahnâme’de adı geçen efsanevi İran padişahı.
2 Hazreti Ali’nin lakabıdır.
3 Güçlü kuvvetli manasına gelir. Zal oğlu Rüstem’in lakabıdır.
4 Tay kabilesinden, Cahiliye döneminde yaşamış eli açık ve cömert bir kişidir; cömertlikte ve
eli açıklıkta o örnek gösterilir.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
469
yüzyılın ikinci yarısına veya sonlarına, muhtemelen XVI. yüzyılın ilk yarısına
tarihlenebileceği düşünülmektedir (Morton 6).
Müellif, eseri için herhangi bir başlık sunmamaktadır. Esere Selçuknâme
şeklinde en erken kesin atıf ise XIV. yüzyılda Hamdullah Mustevfî tarafından
kaleme alınmış olan Tarih-i Güzide’de de yer almaktadır (Kazvini 7). Mustevfî eserini
yazarken yararlandığı kaynaklar arasında Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’sini zikreder.
Daha sonraki tarihçiler Hafız-i Ebru ve Musavî de eseri kaynakları arasında benzer
bir şekilde listelemektedir (Morton49). Keşfu’z-Zunûn’da da yine Selçuknâme adıyla
geçmektedir. (Çelebi 990) A.H. Morton da eserin orijinal başlığının ne olup
olmadığından ziyade, bu kullanımın oldukça yaygın olduğunu ve herhangi bir
belirsizliğe yol açmadığını, bu başlığın kullanımına devam edilebileceğini belirtir
(Morton 48-49). Ayrıca, Selçuknâme’nin kesin olarak Zilhicce 581 (1186 NisanMayıs)
yılından önce tamamlanmış olduğunu dolayısıyla Tuğrul’un
hükümdarlığının başlarına tarihlenmesi gerektiğini de kaydetmektedir (Morton 45).
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bilinen ilk selçuknâme olması, eserin daha
sonraki Selçuklu tarihi müverrihleri tarafından direkt ya da dolaylı olarak
kullanılmasına yol açmıştır. Yazma nüshasına ulaşılmadan önce, Zahîru’d-Dîn
Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’sinin kaybolduğu ve Câmi’ut-tavarîh, Rahat-üs Sudûr,
Zubdat’ut-tavarîh ve Selçuklu tarihini konu alan diğer birçok tarih kaydının
Selçuknâme’ye dayandığı görüşü hâkimdir (Cahen191-193; Turan 3; Fazlullah 58-
59; Luther ve Bosworth viii). A.H. Morton’a göre ise, Selçuklu sülalesi ile ilgilenen
İranlı tarihçilerin neredeyse tamamı Selçuknâme’den türeyen metinden istifade
etmiştir (Morton 5).
Selçuknâme’nin günümüze sadece bir yazma nüshasının ulaşmış olması
nedeniyle, A.H. Morton daha sonra kaleme alınmış diğer eserlerle nüshayı
karşılaştıp, okuma ve düzeltmesini yaparak müellif metnine en yakın metni ortaya
çıkarmaya çalışmıştır. Metinlerin birçoğunun yazmanın okunmasında çok az
katkıda bulunduğunu, bazılarının ise hiç katkıda bulunmadığını dile getirir. Metni
düzeltmek için toplamda yedi farklı eseri gözden geçirmiş, bu eserlerin dördünün
görece daha erken döneme ait olduklarını, değişen oranlarda aslına sadık kalarak
orijinal yazımı koruduklarını ve metnin düzeltilmesi hususunda büyük önem
arzettiklerini belirtir. Karşılaştırmaya gidilen yazmalardan birinin XVII. yüzyıl gibi
geç bir döneme ait olduğunu, geri kalan üçünün ise bir dereceye kadar önem
arzeden metinsel kanıt sunduğunu ifade eder (Morton 5). Bu bağlamda çok büyük
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
470
oranda Selçuknâme’nin müellif nüshasından sonra otuz yıl, belki de daha az bir
zamana tarihlenebilecek bir metin ortaya çıkardığını belirtir (Morton 5).
Yazmanın karşılaştırma, okuma ve düzeltmeleri yapılırken yararlanılan diğer
yazma eserler şunlardır:
Ravendî, Muhammed b. Ali b. Süleyman, Tarih-i Selçukiyyan
Ravendî, Muhammed b. Ali b. Süleyman, Rahat-üs Sudûr ve Âyet-üs Sürûr
Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b.
Abdullah b. El-Nizam El-Hüseynî El-Yezdî, El-Urada fi Hikâyat El-Selçukiyye
Kâşânî Ebu’l-Kâsım, Genel tarihin bir parçası olan, Selçuklular Tarihi
Raşîd Al-DînFazlallâh, Câmi‘ Al-Tavârîh’in Selçuklular bölümü
Şebânkâra-yi, Muhammed b. Ali, Mucme’ul-Ensâb
Habîsî, Muhammed İbrahim, Selçukiyan ve Guzân der Kirmân (Morton 5-6)
A.H. Morton çalışmasının önsözünde, yazmanın okuma ve karşılaştırmasını
yaparken izlediği yol, kullandığı yöntem ve yukarıda adı geçen yazmalar ile ilgili
ayrıntılı bilgiler sunmuştur (Morton 1-63).
Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin, günümüze ulaşan tek eserinin Selçuknâme’si
olması onun edebi kişiliği hususunda aktarabileceğimiz bilgilerin bu eser ekseninde
şekillenmesini zorunlu kılmaktadır. Nefisî, Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin bir müverrih
olmasının yanı sıra şair olduğunu söylese de bunun için herhangi bir kaynak
göstermemiştir (Nefîsî 119). Nîşâbûrî, Selçuknâme’de olay ve durumlara uygun
düşen yerlerde birçok şairden şiirler ve dizeler aktarmış ve şairlerin isimlerini
vermiştir, fakat bunların yanı sıra eserde, kime ait olduğu belirtilmeyen şiir ve
dizeler de mevcuttur. Affan Selçuk, bu şiirlerin Nîşâbûrî’ye ait olabileceği
görüşündedir (Selçuk 147-163). Araştırmalarımız sırasında Nefîsî’nin aktardığı bu
bilgiyi ve Affan Selçuk’un bu görüşünü destekleyebilecek herhangi bir bilgi ile
karşılaşmadığımızı söylemeliyiz.
Selçuknâme edebi bir eser olmaktan ziyade, Selçuklular döneminin tarihi
olaylarını aktarma gayesiyle kaleme alınmış önemli bir tarihi kaynak niteliği
taşımaktadır. Müellif mukaddimesinde eseri telif sebebini şöyle ifade eder:
Bilinmelidir ki mahlûkların en seçkinleri melekler, peygamberler ve
meliklerdir. Her sınıfın mertebeleri vardır. Melekler Allah’a
yakınlaştırılmış olan ve hazire-i üns’ün sakinleridirler. Peygamberler
ise yaratan ve yaratılanlar arasında aracı olup, doğru ve yanlış yolu
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
471
açıklayan, helal ve haramı ayırt edenlerdir. Meliklere gelince, onlar
raiyetin idarecileri ve halkı çeşitli afet ve felaketlere karşı koruyup,
himaye edenlerdir. Meleklerin süsü, Allah’ı tesbih ve tehlil,
peygamberlerin süsü, ilim ve ibadet, meliklerin süsü ise adalet ve
siyasettir. İlimden nasibini almış her adil padişahın şeref ve asaleti
fazla, mertebesi enbiyaya daha yakındır. Meliklerin ihtiyacı olan şey;
tevhid ilmi, şeriat hükümleri, dinin temelleri bilgilerinden sonra
meliklerin seyrini ve padişahların tarihlerini bilmektir. Eğer bunlara
vakıf olup, her birinin huy, davranış, tavır ve tutumlarını bilirlerse,
geçmişlerinin dünyada şan, şöhret ve büyüklüğü, ahirette ise sevap
ve mağfireti sağlayan özelliklerinin özünden pay alıp, onları
kendilerine önder ve rehber kılarlar. Geçmiş padişahların tarihleri
oldukça kabarıktır, herkes onlar ile ilgili gerek özet gerekse detaylı
teliflerde bulunmuş, ciltlerce kitap yazmıştır.
İslam milletinde sahabeden, Hulefa-i Raşidin’den ve Mustafa’nın
amcasının oğlunda – Allah’ın selamı onun üzerine olsun ve Allah
ondan razı olsun – sonra, Selçukoğulları’ndan daha yüksek makamlı
ve halkın haklarını gözeten bir hanedanın – Allah’ın rahmeti
geçmişlerine olsun ve kalanların mülkünü daim kılsın –ortaya
çıkmadığı muhakkaktır. Zikri yüce olan Allah şöyle dedi: “Allah
mülkünü dilediğine verir”, “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer.
Onların ise seçim hakkı yoktur.” Onların saltanat döneminde başka
hiçbir dönemde olmadığı kadar din bilimleri ihya edilmiş,
Müslümanlığın kaideleri sağlamlaştırılmış, mescidler, tekkeler,
köprüler, saraylar inşa edilip; vakıfların kurulması gibi hayır işleri
yapılmış, âlimler, seyyidler ve zahitlere değer verilmiştir. Bunların
izleri bütün İslam memleketlerinde görülmektedir. “Eserlerimiz bizim
ne olduğumuzu gösterir.
Gösterdikleri gayretler, yaptıkları cihatlar, kâfirlere karşı
gerçekleştirdikleri gazalar ile ehl-i bid’at ve günahkârları tarumar
etmiş ve İslam dinine katkı sağlamışlardır. Müslümanların imamı ElKâim
Bi’emrillah tarafından kendilerine verilmiş olan Hilafe-i
Mu’azzama makamının gereğini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Bu
kitapta yeri geldiğinde bundan etraflıca bahsedilecektir. Dönemin
meliklerinin, onların edepli, makbul yönlerini ve tavırlarını örnek
almaları, din ve devletin sağlamlaşmasını ve memleket kaidelerinin
tesisini sağlar (Morton 1-3; Fidan 58-60).
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
472
Müellif, tarihin değerini ve bu konudaki görüşünü çok net bir şekilde ortaya
koymakta ve amacını belirlemektedir. Bu düşünceleri göz önünde
bulundurulduğunda Nîşâbûrî’nin, edebi bir eser verme kaygısı taşımadığı, sadece
tarihi olayları aktarmak niyetinde olduğu sonucuna varmaktayız. Eserin içeriğine
baktığımızda da metnin Nîşâbûrî’nin amacını doğrular nitelikte olduğunu
görmekteyiz. Bu bağlamda Nîşâbûrî’nin edebi bir şahsiyetten ziyade Selçuklu
devrinde yaşamış bir müverrih olduğunu söyleyebiliriz.
2. Selçuknâme’nin İçeriği
Selçuknâme, Farsça olarak kaleme alınmıştır. Mukaddime ve onu takip eden
on dört bölümden meydana gelir. Nîşâbûrî, aslında Selçuknâme’nin
mukaddimesinde içeriğin nasıl olacağı hususunda bilgi vererek, Selçukoğulları’nın
soyları, sülaleleri, gelenek ve görenekleri, adapları hakkında özlü bir tasnif
sunacağını, devletin kurulması ve gelişmesi, hükümdarların ömrü, padişahlık
müddetleri, dönemlerinde meydana gelmiş ilginç olaylar, vezirlerinin ve hâciblerinin
isimlerini el verdiği ölçüde aktaracağını şöyle dile getirmektedir:
Bu mukaddimeler hükmünce, onların; soyları, sülaleleri, gelenek ve
görenekleri, adapları hakkında muhtasar bir tasnif, devletin
kurulması ve toprak talebi ile harekete geçmeleri, her birinin ömrü,
padişahlık müddeti ve hükümdarlıkları süresince meydana gelmiş
olan ilginç olaylar, ayrıca vezirlerinin ve hâciblerinin isimlerinin zikri
konularında bilgilerimiz el verdiğince özlü bir telif kaleme alma
gereğini duyduk. Böylece okuyucular, onların Müslüman halkı
üzerindeki haklarını bilip, geçmişlerin ruhu ve halen tahtta olanların
bekâsı için dualarını eksik etmesinler (Morton 3; Fidan 60).
. Nitekim Selçuknâme’nin içeriğine baktığımızda Nîşâbûrî’nin mukaddimede
dile getirdiği amaçlarını büyük ölçüde gerçekleştirdiğini görmekteyiz. Her bölüm
dönemin hükümdarlarının siyasi ve sosyal olaylarını içermektedir. Olayların
tarihleri gün, ay, zaman zaman sadece yıl olarak verilmiştir. Mukaddimeden sonra
gelen kitabın başlangıcı olan ilk bölüm Selçukoğulları’nın tarih sahnesine çıkışı ile
başlayıp, Tuğrul Bey’in ölümüne kadar uzanır. Birinci bölümün sonunda Tuğrul’un
tahta çıkış tarihi ve hükümdarlığının ne kadar sürdüğü belirtilir. Bundan sonra
gelen on üç bölüm sonraki sultanların hükümdarlık dönemlerini sırasıyla ele alır.
Başlangıçta hükümdarların karakterlerine dair bilgiler, bölüm sonlarında ise
sultanların dış görünüşlerine, vezir ve hâciblerinin isimleri ile tevkîlerine yer
verilmiştir.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
473
Alp Arslan ile ilgili olan ikinci bölümden başlayarak, her bölümün sonunda
sultanların hükümdarlık süreleri ve ömürleri kaydedilir. III. Tuğrul devrini anlatan
eserin son ve on dördüncü bölümünde diğerlerinden farklı olarak sultan için fiziki
betimleme, sultanın vezir ve hâciblerinin isimleri, hükümdarlık süresi, ömrü ve
tevkîsi mevcut değildir. Genel olarak bölümler sultanların unvanları, dedelerinin ve
babalarının adları ve lakapları ile başlar, sadece I. Tuğrul’unkiler bölümün sonunda
yer alır.
Selçuknâme, tarihî olayları, sultanların saltanata gelişlerini, ne kadar
yaşadıklarını ve saltanatlarının ne kadar sürdüğünü çok fazla ayrıntıya yer
vermeden özet bir şekilde anlatır. Siyasi olayların yanı sıra Selçuklu devrinin sosyal
ve kültürel hayatını yansıtmayı da ihmal etmemektedir. Sultanlar tarafından
yapılan hayır işlerinden, dönemin bazı önemli mimarî yapılarından, camilerden,
türbe, kubbe, medrese, kervansaray ve bahçelerden söz eder. Bu sayede günümüze
ulaşmamış olan yapıların varlığından haberdar olmamızı sağlar.
Bütün bunların yanında, yazar yeri geldiğinde sultanların yeteneklerini ve
ilgi alanlarını da konu etmiştir. Alp Arslan’ın ok atmadaki mahareti, Mahmud b.
Muhammed b. Melikşâh’ın av hayvanlarına düşkünlüğü, Mes‘ud b. Muhammed’in
avcılığı ve kuşlara olan ünsiyeti bunlardan birkaçıdır.
Nîşâbûrî eserinde faydalandığı kaynaklar hakkında herhangi bir bilgi
vermemiştir. Sadece Ebû Tâhir-i Hâtûnî’nin hattı ile yazılmış olan Şikârnâme’yi
gördüğünü zikretmiştir. Olaylara ve duruma uygun düşen yerlerde Ferid Kâtip, Ebû
Tâhir Hâtûnî, Hakanî, Ebu’l-Me‘âlî Nahhâs, Emîr Mu‘izzî’den şiir ve beyitler
aktarmıştır.
Selçuknâme, dönemin diğer tarih kitaplarıyla kıyaslandığında her ne kadar
hacimli bir eser olmasa da Selçuklular tarihi için en önemli Farsça anlatı
kaynağıdır. Tarih olarak başlıca Arap kaynaklarının birçoğundan daha erken
yazılmıştır (Morton 54). Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, daha sonra gelen
neredeyse bütün İranlı tarihçilerin Selçuklu Hanedanı ile ilgili bilgilere ulaştığı
temel bir başvuru kaynağı niteliğindedir.
Nîşâbûrî, eseri son derece iyi düzenlemiş ve mukaddimede bahsedilen plana
sadık kalarak, bunu tutarlı ve kararlı bir şekilde devam ettirmiştir (Morton 54-55).
Betimlemeler ve tasvirler ile olayların okuyucunun gözünde canlanmasına olanak
sağlamıştır. Özellikle sultanların dış görünüşü ile ilgili verdiği bilgiler ve detaylar
ilginç ve özgündür. Eserin kısa olması hikâyeyi canlı tutup, olayların içinden
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
474
çıkılmaz ve karmaşık hale gelmesini engellemiştir. Bildiğimiz anlamda tarih yazma
metotlarının olmadığı bir dönemde kaleme alınmış olan eser oldukça derli toplu ve
muntazamdır.
3. Selçuknâme’nin Nüshası ve Özellikleri
Selçuknâme’nin günümüze ulaşan yalnızca bir yazma nüshası mevcuttur. Bu
nüsha Londra’da Royal Asiatic Society, Persian 22 (b), Morley No:138’de
bulunmaktadır. Nüshanın özellikleri şu şekildedir:
El yazması küçük temiz ancak güzel olmayan nestalik ile yazılmış, her
sayfada 35 satır ve toplamda 21 varaktır. Bölüm başlıklarında, bazen de kişi adları
listesi, noktalama ve mısralar için kırmızı mürekkep kullanılmıştır. El yazma,
büyük ihtimalle XV. yüzyılın ikinci yarısına veya sonlarına, muhtemelen XVI.
yüzyılın ilk yarısına tarihlenebilir (Morton 6).
Yazmayı görebilme şansımız olmadı, bu bilgiler A.H. Morton’ın, 2004 yılında
Londra’da yayınlanan çalışmasından elde ettiğimiz bilgilerdir. A.H. Morton, el
yazmadaki hasarlı bölgelere denk geldiğini ve metinde bırakılan boşlukların kâtibin
dürüstlüğüne işaret ettiğini vurgular. Düzeltmelere yer verildiğini hataların özenle
temizlendiğini ve metinde yapılan düzeltmelerin haşiyede belirtildiğini aktarır.
Haşiyelerin bir kısmının muhtemelen yazmanın yeniden ciltlenmesi esnasında
tamamen kaybolduğunu ya da cildin kenarları örttüğü yerlerde, iç kısımdakilerin
tamamen görünmez vaziyette olduğunu dile getirir. Görülebilen tüm düzeltmelerin
müstensihin elinden çıktığını, başka okumalar ile desteklendiğini ve bu
düzeltmelerin müstensihin elindeki kopya ettiği metin ile karşılaştırma yaptıktan
sonraki kendi hatalarının düzeltmeleri olduğunu, dolayısıyla herhangi bir
eklemenin olmadığı sonucuna varılabileceğini kaydeder (Morton 6).
A.H. Morton, yazmanın istinsah kaydı ve müstensihi ile ilgili herhangi bir
bilgi vermemektedir. Daha önce Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin yaşadığı dönemin
tarihlendirilmesi ile ilgili yapmış olduğu yorumdan yola çıkarak, bu bilgilerin
yazmada mevcut olmadığı sonucuna varmaktayız.
4. Selçuknâme’nin Dil ve Üslup Özellikleri ve Edebî Sanatlar
Edebî eserler yazıldığı dönemin siyasi, sosyal, kültürel, dilsel ve dini
gelişmelerinden etkilenir ve bu değişimler neticesinde şekillenirler. Bu da verilen
edebî ürünlerin her dönemde içerik, şekil ve dil bakımından farklılaşmasına ve
dönüşmesine neden olur. Bu değişim edebiyatta üslup olarak ifade edilir. Üslup
devrelerinin başlıklandırılması genellikle dönemin siyasi ve tarihi olayları esas
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
475
alınarak yapılır. Fars edebiyatı da başlangıçtan günümüze bu değişimleri geçirmiş
ve bunun sonucunda çeşitli üslup devreleri ortaya çıkmıştır. Bunlar kısaca şu
şekildedir:
1. Samanlılar Devresi (300-450/ 912-1058)
2. Gazneliler ve İlk Selçuklular Devresi (450-550/1058-1155)
3. İkinci Selçuklular ve Harezmşahlar Devresi (550-600/1155-1203)
4. Sebk-i Irakî Devresi (Sanatlı nesir) (600-1200/1203-1785)
5. Bazgeşt-i Edebi Devresi (1200-1300/1785-1882)
6. Sadeleşme Devresi/Çağdaş Nesir Devresi (1300 ve sonrası/1882’den
günümüze)( Dırehşan 5).
Üslup devreleri için verdiğimiz bu sınıflandırmalar ışığında, Zahîru’d-Dîn
Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’sinin, her ne kadar yazıldığı düşünülen tarih aralığı İkinci
Selçuklular ve Harezmşahlar Devresi’ne denk geliyor olsa da, dil ve üslup özellikleri
özellikleri bakımından, Gazneliler ve İlk Selçuklu devresinde (450-550/1058-1155)
yazılmış tarih kitapları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz
(Dırehşan 5; Bahâr 62).
Gazneliler ve İlk Selçuklular dönemi nesri dil ve üslup özellikleri bakımından
büyük oranda Samanlılar dönemi nesrinin özelliklerini taşımaktadır (Dırehşan 10).
Bu dönemin eserlerinde, cümleler kısa ve anlaşılır, Arapça kelimelerin kullanımı
oldukça azdır. Ancak İslamiyet’in İran coğrafyasında yayılmaya başlaması ile
birlikte mensur eserlerde Arapça kelimelerin kullanımı yaygınlaşmış ve bu anlamda
ilk dönemden ayrılan yeni bir üslup ortaya çıkmıştır. Arapça metinlerin etkisiyle
birlikte uzun cümleler kurulmaya, kelime tekrarları yapılmaya, eş anlamlı kelime ve
cümleler kullanılmaya başlanmıştır (Fesâyî 446-447). Selçuknâme’de de dönemin
öne çıkan diğer tarih kitapları Tarih-i Beyhakî, Kâbusnâme ve Siyasetnâme’de sıkça
rastladığımız gibi Arapça kelimelerin kullanımı göze çarpmaktadır. Bu dönemde
kaleme alınmış tarih kitapları genel itibari ile edebi bir üslupla yazılmış eserler
olmaktan ziyade tarihi olayların aktarımına öncelik vermişlerdir. Selçuknâme de
bunun tipik bir örneğidir. Yazar mukaddimesini oldukça edebi bir üslup ile kaleme
alırken tarihi olayların anlatımında sade ve açık bir dil kullanmıştır. Bu da bize
Nîşâbûrî’nin aslında sanatlı ve süslü yazabildiğini ancak bunu içerikte tercih
etmediğini göstermektedir.
Selçuknâme sade bir nesir (nesr-i mürsel) ile yazılmıştır. Eserde Arapça
kelime, ibare ve secilere kullanılmış, duruma uygun düşen yerlerde Farsça ve
Arapça şiirler aktarılmıştır. Dönemin tarih kitaplarının başlıca özelliklerinden olan
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
476
ayet ve hadislere istişhad yapılarak edebi sanatlara da yer verilmiştir. Genel itibari
ile dil bilgisi kurallarına özen gösteren yazar devrik cümle kullanımından kaçınmış,
bu sayede metin oldukça anlaşılır hale gelmiş, olaylar sadece tarihçilerin içinden
çıkabileceği karmaşıklıklardan sıyrılmıştır.
Yazar, tarihî olayların aktarımında hikâyeleştirme yöntemine başvurmuştur.
Olayları gayet kısa ve net cümlelerle aktarmış, anlatımı zorlaştıracak ağır,
tumturaklı ve zorlama bir dil kullanmamıştır. Cümleleri kısa ve anlaşılır olup,
okuyucunun vermek istediklerinden uzaklaşmasına ve sıkılmasına neden olacak
ayrıntılardan kaçınmıştır. Bu yönüyle aktardığı tarihi olayların canlı kalmasını
sağlamıştır. Tasvir ve betimlemelerde yersiz ayrıntılara girmemiş, okuyucunun
zihninde canlandırabileceğinin ötesine geçmemiştir. Anlatımı hoş ve akıcıdır.
Bütün bu değerlendirmeler neticesinde Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin
Selçuknâme’sini, onun da mukaddimesinde de belirttiği üzere, edebi kaygı ile
yazılmış bir eserden ziyade dönemin siyasi ve sosyal gelişmelerini oldukça sade ve
yalın bir dil ile aktaran tarihî bir metin olarak kabul etmemiz gerekir.
Bahsettiğimiz hususların açıklığa kavuşmasını sağlamak üzere, eseri dil ve
üslup özellikleri ile edebî sanatları bakımından inceleyerek bunlarla ilgili örnekler
vermeye çalıştık.
a) Dil ve Üslup Özellikleri
Fâil –fiil uyumu: Bütün eser boyunca fâil –fiil uyumuna dikkat edilmiş, fâil
tekil ise fiil de tekil, fâil çoğul ise fiil de çoğul olarak kullanılmıştır.
لشکری کھ ھمواره ملازم رکاب بودندی.(29 Morton(
سلطان بمراغھ آمد و امرای آذربیجان با چاولی جملھ بخدمت آمدند.(78 Morton(
چون بدر ھمدان رسید، در محرم سنھ ثمان، امرا خملھ استقبال کردند. (89 Morton(
سلطان و زینالدین و خواص سلطان بجانب غربی فرود آمدند.(95 Morton(
Karineli fiil hazfı: Eserde tekrardan kaçınmak için zaman zaman fiil hazfına
gidilmiştir.
چون او را این کار افتاده بود خراسان و عراق مستخلص کرده بود و ملکشاه را ولی عھد کرده (بود). (24 Morton(
ّ چیزی با سلطان نشایست گفت کھ دلتنگ بود بسبب عمش کھ دوش مگر در حبس از سر ضجرت و قھر زھر از نگین بر مکیده بود
و جان داده (بود). (28-27 Morton(
ّاس مستشعر شده بود و قصد گریختن کرده (بود). (82 Morton(
عب
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
477
ّ عبدالرحمن کس بدیشان فرستاده بود و ایشان را خوانده (بود). (77 Morton(
ٴ خاتون کرمانی و آوردن مھد او بدار الملک ھمدان(فرستھده
شھاب الدّین مثقال بزرگ فرستھده بود بکرمان و امام شیبانی را بخطبھ
(Morton 98) .(بود
چون روزگار در تمھید کار ولی عھد تعجیل می بخت صاحب تخت روی بنشیب (می آورد) و پای در رکاب می آورد...
(Morton 107)
اینانچ بدر خوارزمشاه رفتھ بود و مدد خواستھ (بود). (113 Morton(
Devrik cümle kullanımı: Eserde genel itibariyle cümle dizilişine dikkat edilmiş
olup, devrik cümle pek sık kurulmamıştır.
چند روز مقام بود و از آنجا بمیانھ آمدند در خدمت سلطان. (78 Morton(
ّ بوزابھ با ھر دو ملک، محمد و ملکشاه فرزندان محمود، ھم آنجا فرود آمد و لشکری بسیار با ایشان. (79 Morton(
Mâzi-yi naklî yerine vech-i vasfî kullanımı: Bu da eserde pek sık rastlanılan
bir kullanım değildir.
ملیکی نا بیوسیده بدو رسیده و کسوت سلطنت نا کوشیده پوشیده، از مھد بتخت تحویل کرده و از مکتب ادب بی تعب طلب بر
مرکب ملک سوار شده... (120 Morton(
Mâzi-yi istimrâri ‘de "می "yerine yâ-yi istimrârî kullanımı: Eserde bu
kullanıma çok rastlanmaktadır.
شکلی و قدّی عظیم داشت و محاسنی دراز. بوقت تیر انداختن گره زدی (می زد). (21 Morton(
چھل و شش ھزار سوار بودند، اقطاعات ایشان در بلاد ممالک پراکنده بودی تا بھر طرف کھ رسیدندی ایشان را علوفھ و نفقات
ُمعد بودی. (29 Morton(
ّ ملک الروم ھر روز ھزار دینار بجزیت بسلطان دادی، بر دست قسیم الدّولھ آقسنقر و بوزان رسانیدی. (29 Morton(
در خاطر کی بگذشتی (می گذشت) کھ اساسی چنان محکم و جمعی چنان انبوه سست و پراکنده شود؟ (92 Morton(
Meçhul fiil: Eserde pek sık kullanılmamıştır.
درجملھ دو سھ ھزار معارف و ارباب مناصب و امرا کشتھ شدند. (58 Morton(
Bütün eser boyunca genellikle fiil tekrarından kaçınılmış: "کردن "yerine
.kullanılmıştır fiiller yardımcı gibi” گشتن و گردیدن” yerine” شدن” ve” فرمودن، نمودن، ساختن"
سلطان از مداومت شراب چنان شد کھ از مردم وحشی گشت و تنگ بار شد. (101 Morton(
ّن گشت. (107 Morton(
ٴ عدل و عاطفت بیاسودند و تخت سلطنت بارسلان مزی
رعایا در سایھ
ّل گشت.
ّن شد و مھد رفیع خاتون کرمانی بعقد عقد سلطانی مکل
صدر دیوان و زینت مسند را خواجھ شھاب الدّین ثقھ معی
(Morton 107)
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
478
ّ این ھمھ اقبال بفر دولت و یمن تربیت و رای و رؤیت و تیغ جھان گیر و رایت کشورگشای اتابگ اعظم نصرةالدّنیا والدّ ّ ین محمد بن
ایلدگز روی نموده... (120 Morton(
بعد از ظفر و نصرت بربلاد وقمع و قھر اضداد ھیچ شخص را در آن فتور دوھوایی مؤاخذت نفرمود... (121 Morton(
Ön ekli fiil kullanımı: Eserde kullanımı oldukça fazladır.
ّ (22 Morton ّ (فاق را این غلام ملک الروم را در ھزیمت باز شناخت...
ات
چون وزیر در آمد پیش سلطان ھمین پیغام آورد کھ عمید الملک گمان برده بود. (18 Morton(
آنگاه حشمت بر داشتند و در نوبتی شدند و از پیش سلطان مجد الملک را بریش بدر کشیدند و پاره پاره کردند. (40 Morton(
آخربگ سلطان را در خیمھ بنشاند و خود بر نشست، و با ایشان ھم داستان بود.(41 Morton(
سلطان در آن وقت بگ ارسلان بن پلنگری را بر کشیده بود و امرای حضرت را سخت می آمد. (78 Morton(
چون قراسنقر باز گشت منگوبرز باز آمد. (77 Morton(
اسب خاص باسرافسار بستد و بر نشست و راه خوزستان بر گرفت، و ھرگز تا او بود دیگر بحضرت ھیچ سلطان نیامد.
(Morton 90)
Mâzi fiilerin başına bâ-yi te’kid getirilmesi: Dönem eserlerinde sık rastlanan bir
kullanım olup, metinde kullanımı oldukça fazladır.
عم او را باز خواند و بنواخت و بعراق بسلطان بنشاند. (70 Morton(
ّ ھمھ امرا با او در قصد خواجھ عزالملک یکی شدند و سلطان را بر آن داشتند تا او را بگرفت و بحاجب تاتار سپرد.
(Morton 77)
تا بحدّ ّ ی در آن سختی رفت کھ سلطان مضطر ّ شد و محمد خازن را بکرفت و بزیر علم سر و دستش جدا کرد و بقراسنقر فرستاد.
(Morton 76-77)
سلیمانشاه چون از در ھمدان بگریخت سوی مازندران شد و از آنجا بخراسانکشید. (94 Morton(
لشکر در افتادند و بغارتیند و از یکدیگر اندیشناک شدند و ھر یکی بجانبی بیک دو فرسنگ فرود آمدند. (93 Morton(
سلطان او را و معین ساوی را کھ مستوفی بود ھم در آن کوشک بفرمود گرفتن و ھر دو را موقوف کردند. (114 Morton(
Meful-i sarih alâmeti olan "را "hazfı: Metinde nadiren görülmektedir.
(118 Morton ّ (شھری معظم، بغارتیدند و بسوختند و ولایت (را) خراب کردند و بنخجوان آمدند.
ّد فخر الدّین علاء الدّولھ (را) بخواندند با سلطان. (118 Morton(
خواھر سی
شھر حلب بقسیم الدّولھ آقسنقر(را) داد و انطاکیھ بأقسیان (را) داد و رھا بعماد الدولھ بوزان (را) داد و موصل بجگرمش (را) داد.
(Morton 29)
"را "harf-i nişanesinin meful-i gayr-ı sarih ve iyelik yerine kullanımı: Metinde
çok sık olmasa da kullanımı mevcuttur.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
479
سلچوق را چھار پسر بود، اسرائیلl ٴ ومیکاییل و موسئ یبغو و یونس. (5 Morton(
ّ ملک ارسلان باعزاز و اکرام نزدیک والده و اتابگ کھ او را بمحل پدر بود بماند تا سلطان محمد بن محمود از دنیا رحیل کرد.
(Morton 106)
او را پیش الخان بردند و مدّت یکسال پیش او بماند و او را نیکو داشت، و ترکان خاتون ھم آنجا بمانده بود. (59 Morton(
او را فرمود کھ "ھر چند زودتر بمن پیوند." (78 Morton(
"بھ "ve "با "harf-i izafelerinin birbirlerinin yerine kullanımı: Eserde bu kullanıma
pek sık rastlamaktayız.
ّ ابخازی پناه با بیشھ و کوه داده بود و قوت مقاومت نداشت و لشکر اسلام را در آن مضیق راه نبود.(118 Morton(
سلطان باز گشت و با در ھمدان آمد. (85 Morton(
ّتی از ضعفا کھ مانده بودند ھمھ با پناه ایشان شدند. (66 Morton(
بقی
Deyim kullanımı: Çok sık kullanılmamıştır.
قماج چون با ولایت رفت شحنھ بدیشان فرستاد و رسم و جبایات خواست. ایشان تن در ندادند و شحنھ را تمکین نکردند و گفتند« ما
ّت خاص سلطانیم. در حکم کسی نباشیم.» (62 Morton(
رعی
سلیمانشاه، چنانکھ عادت او بود در بی ثباتی، اسب نوبت بخواست و نقدی کھ از خزانھ بر توانست داشت بر گرفت و خویشتن
را از ملک چنانکھ موی از خمیر بیرون آورد. (93 Morton(
b) Edebî Sanatlar
Selçuknâme’de bedî‘ ve beyan kitaplarının konu edindiği lafzî ve manevi edebî
sanatların birçoğu görülmekte olup, en çok bilinenlerden bazıları şunlardır:
Seci: Eserde secili cümlelere çokça rastlanmaktadır.
ٴ کرام...
ٴ ُ کھ سقف آن افلاک است و فرش آن بسات خاک، و م ّ بدی خانھ نشینی خلیفھ صفت آدم نام، مشرف بسجود ملایکھ
موجد خانھ
(Morton 1)
ّ ُ دی کھ شرع او شرایع رسل امم را فسخ کرد و حکم او احکام ملوک عرب و عجم را نسخ کر (1.s (
درود بر سی
حامی خافت. (1 Morton (ٴ خلیک از انواع آفت و م
حلیت انبیا علم وعبادت و حلیت ملوک عدل و سیاست. (1 Morton(
این خصال خوب و خصایص محبوب بجایی برسد کھ وھم عقلاء و ذھن فضلاء از ادراک آن قاصر آید. (123-122 Morton(
سلام بر ارواح اھل بیت و یاران او کھ مصابیح مسالک تقوی بودند و مفاتیخ ابواب ھدی.(1 Morton(
یک چند در میدان جھان گوی مراد باخت و اسب کامکاری تاخت... (26 Morton(
خوش خوی، خوب روی، تازنده و بخشنده. (35 Morton(
در اعزاز دین قمع ملاحده (44 Morton (ٴ ُ ملاعین مجد و مجاھد.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
480
İştikak:
پیش از وصول غرض بحصول موصول گشت و قصد ھیچ صعب نکرد الا کھ ذلول گشت. (26 Morton(
ٴ مسخرگی بمنزلت
...عاصی شد و بمدد ملک حسین رفت، و بر سلطان سخت آمد عصیان علی چتری کھ اصطناع او بود، از درجھ
حاجبی رسانیده. (60 Morton(
Tenasüp:
مصاف کشیدن ھمان بود و ھزیمت شدن ھمان.(11 Morton(
ّھ جوی بود و در پ ّ ف و تنوق بغایت رسانید.
ّم دوست، ترف
وشش وخورش تکل (104 Morton ّ (تنع
حامئ خلای (1 Morton (ٴق از انواع آفت ومخافت.
آنجا کھ بود آن دلستان با دوستان در بوستان. (66 Morton(
Teşbih:
زین سان کھ چرخ نیلگون کرد این بناھا را نگون. (67 Morton(
ّ لا جرم چون بدیدند کھ متابع تیغ چو آب اوست و اقبال ملازم رکاب او و جھان مسخر فرمان او... (121 Morton(
Telmih:
ّ در دولت محم ُ د م ّ رسل نداشت کس فاضلتر از محمد یحیی فنای خاک
آن کرد روز تھلکھ دندان فدای سنگ وین کرد روز قتل دھان را فدای خاک (65 Morton(
Tasvir (Betimleme):
الپ ارسلان پادشاھی بود با ھیبت و سیاست، بیدار و تازنده، خصم افکن و دشمن شکن، جھان گیر و گیتی گشای. شکلی و
قدّی عظیم داشت و محاسنی دراز. بوقت تیر انداختن گره زدی. و گویند ھرگز تیر خطا نکردی. و کلاه دراز داشتی. و بر
تخت روز بار سخت مھیب و باشکوه بودی. از سر محاسن او تا سر گوی کلاه گویند دو گز بودی، و ھر رسولی کھ پیش
تخت وی آمدی بھراسیدی. (21 Morton(
حلیت او: تمام بالا، کشیده ابرو، چھره باندک مایھ زردی مایل، محاسن سیاه و انبوه، بطول مایل. (53 Morton(
حلیت او: گردروی، بچھره سرخ و سپید، گردمحاسن، ربع القامھ، قوی بازو، متناسب الاعضا. (71 Morton(
حلیت او: آبلھ نشان بود، چھره بزردی مای (88 Morton (ٴل، محاسن گرد، قوی بزو و یال، معتدل قامت.
Mübalağa:
ّانی برسید. و گویند در آسمان بالای
و شوکت و عدد ایشان بر آن سلطان زیادت بود. سلطان را مددی آسمانی و نصرتی رب
سر خصمان ابری سیاه و آتشی و علاماتی چند بازدید آمد، شکل اژدھائی دمان آتشی از دھان عیان، کھ از ھیبت آن بیشتر
سلاح بینداختند و مرگ را بساختند و ھول قیامت معاینھ بدیدند، و خذلانی بر ایشان افتاد کھ یک با یک نھ ایستاد.
(Morton 45)
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
481
Tecnîs:
زین سان کھ چرخ نیلگون کرد این بناھارا نگون
ّار کی گردد کنون گرد دیار یار من؟ (67 Morton(
دی
Teşhis:
شاھا، ز سنان تو جھانی شد راست.
تیغ تو چھل سال ز اعدا کین خواست. (57 Morton(
İktibas: Tarihî metinlerde oldukça sık rastlanılan bir kullanımdır. Eserin hacmi
göz önünde bulundurulduğunda kullanımına sıkça rastlandığını söyleyebiliriz.
َ َش ُ اء
ْ َكھُ َ م ْن ی
ِ ُي مل
ُؤْ ت
ُ ی
. (2 Mortonَ (و َّ ا�
َ َش ُ اء
ُ ُق َ ما ی
َ ْخل
ُّ َك ی
ُ َو َرب
َ َرة
ْ ِخی
َ ُھُم ال
َ ْختَ ُ ار َ م َ ا ك َ ان ل
وی) َMorton 2) .
و ُھ ْم َ ص ِ اغ ُر
َ ً
َّة
َِذل
َّ ُھْم ِ مْن َھا أ
ُ ْخِر َجن
َن
ا ول
ِ َھ َ
َ ُھْم ب
َ َل ل
ِب
ُ َ ودٍ لا ق
ِ ُجن
َّ ُھْم ب
َن
ِی
ت
ْ
َنَأ
َل
َ ْی ِھْم ف
ْ ار ِج ْع إ و. ( 17 Mortonِ (ل
َ ْوٌم َ م ْش ُھودٌ
َِل َك ی
وذ
َّ ُ اس َ
َھُ الن
َ ْوٌم َ م . (19 Mortonْ (ج ُموعٌ ل
ی
ِ
ْ ِن َّ ا�
ِذ
ِإ
ً ب
ِ َیرة
ً َ كث
ِئَة
َ ْت ف
َب
َ ٍة غَل
َِلیل
ِئَ ٍة ق
َك (22 Mortonْ (م ِ م ْن ف
َ ُم ِ وا مْن ُكْم َّ خَاص
َّ ِذ َ ین َ ظل
َ َّن ال
ُ ِصیب
ً َ لا ت
ْنَة
ِت
ُوا ف
َّق
وات) َMorton 65) .
Sonuç:
XI. yüzyılda kurulan Selçuklu Devleti, Çin sınırlarından Akdeniz kıyılarına
uzanan büyük bir coğrafya ile beraber birçok kavim ve devleti hâkimiyeti altına
almıştır. Böylesine geniş bir coğrafya çeşitli kültürleri ve dilleri barındırmakta,
kuşkusuz bir zenginlik olarak kabul edilen bu durum, bazı hususlarda güçlükler
doğurmaktadır. Bunların başında, tarihî araştırmaların temelini oluşturan, yazılı
tarih kayıtlarının muhafazası ve günümüze ulaşması gelmektedir. Arapça’dan
tercüme eserler ile başlayan Farsça tarih yazıcılığının ilk özgün örnekleri X. yüzyılın
ortalarında Samaniler devrinde telif edilmeye başlanır. (Demir 257) Sonrasında
Gazneli ve Selçuklu devirlerinde hızlanarak devam eden yazın geleneği ardında
tarihî ve edebî bakımdan eşsiz eserler bırakmıştır.
Selçuklu Devri tarih yazıcılığının, dört asırılık bir tarihsel süreç olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, pek de parlak olmadığı söylenebilir. Birçoğu
günümüze ulaşmayan, varlıklarından dolaylı olarak haberdar olduğumuz her yazılı
kaynak, anlattığı dönemin bizden daha da uzaklaşıp belirginsizleşmesine, ulaşılan
her eser ise taşıdığı bilgilerle karanlığı biraz daha aralamamıza vesile olur. Sınırlı
sayıdaki Selçuklu kaynaklarından olan ve diğer kaynaklara görece geç bulunan
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
482
Selçuknâme, erken dönem Selçuklu tarihi kaynağı olarak ele aldığı dönem ve
kaynaklık ettiği birçok eser ile ilgili soruların giderilmesini sağlamıştır.
KAYNAKÇA:
Ahmed Munzevî. Fihrist-I Nusheha-Yi Hatti-Yi Farsî. C.6. Tahran: Müessese-yi
Mıntıkayî, (tarihsiz).
Ajend, Yakub. Târîhnigârî Der İran. Tahran: İntişarat-i Gostereh, 1380.
Bahâr, Muhammed Taki. Sebk Şinâsi. C. 2. Tahran: Çaphane-yi Sepehr, 1349.
Bosworth, C.E. ed. The History of the Saljuq Turks: From the Jāmi Al-Tawārīkh : An
Ilkhanid Adaptation of the Saljuq Nama. Çev. Kenneth Allin Luther. Curzon
Press, 2001.
Browne, Edward G. A Literary History of Persia. C. II. Cambridge: Cambridge
University Press, 1951.
Cahen Claude. “Selçuklu Devri Tarih Yazıcılığı.” Çev. İsmet Kayaoğlu ve Mehmet
Dağ. İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi 2 (1975): 175–198.
Dırehşan, Mehdi. Sebk-i Nesr-i Farsî. Tahran: Çap-i Mehin, 1348.
Ebu Hamid b. Mirza İsmail Han Efşar Hamidu’l-Mülk. Selçuknâme. Tahran:
Çaphane-yi Haver, 1332.
Fidan, Ayşe Gül. Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin Selçuknâme’si (İnceleme-
Çeviri). Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2015.
Hamdullah MustavfÎ-yi Kazvini. Tarih-i Güzide. Tahran: 1362.
Kâtip Çelebi. Keşfu’z-Zunûn ‘an Esâmi’l-Kutub Ve’l-Funûn. C. 1. Ankara: Maarif
Matbaası, 1941.
Köymen, Mehmet Altay. Büyük Selçuklu İmparatorluğu. C. 2. Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 2011.
Merçil, Erdoğan. “Selçuknâme.” İslam Ansiklopedisi (2009): 397-398.
Morton, Alexander Hill. The Saljûqnâma of Zahîr Al-Dîn Nishâpûrî. London,
Chippenham: E. J. W. Gibb Memorial Trust, 2004.
Muhammed b. Ali b. Süleyman Er-Râvendî. Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr. Çev.
Ahmed Ateş. C. 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu,1999.
Ayşe Gül FİDAN DTCF Dergisi 56.2 (2016): 465-483
483
Muhammed Ibn Ali Ibn Sülayman ar-Rawandi. Rahat-Us-Sudur Wa Ayat-Us-Surur.
Ed. Muhammad Iqbal. Leiden: E. J. Brill, 1921. E .J. W. Gibb Memorial Series:
New series:II.
Özgüdenli, Osman Gazi. “Zahîrüddîn-I Nîsâbûrî.” İslam Ansiklopedisi (2013):102-
103.
Reşîdü’d-Dîn Fazlullah. Câmi’ut-Tavarîh. Çev. Erkan Göksu ve H. Hüseyin Güneş.
İstanbul: Selenge, 2010.
Restgâr Fesâyî, Mansur. Envâʿ-i Nesr-i Fârsî. Tahran: Çaphane-yi Mihr, 1380.
Rızaiyân, Ali. “Nakd u Nezer Der Bab Selçuknâme.” Ketabmah Tarih ve Coğrafya
(1377): 8.
Sa‘id-i Nefîsî. Tarih-i Nazm u Nesr der İran ve der Zeban-i Farsî. C. 1. Tahran: Ketab
Furuşi-yi Furuği, 1344.
Selçuk, Affan. “Selçuklu Dönemi İran Tarih Yazıcılığı.” Çev. İbrahim H. Gök. Nüsha
Şarkiyat Araştırmaları Dergisi 22 (2006): 147–163.
Turan, Osman. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti. 2.baskı. İstanbul: Turan
Neşriyat Yurdu, 1969.
Yıldırım, Nimet. Fars Edebiyatında Kaynaklar. Erzurum: 2000.

Konular