FARSÇA ŞİİRLERDE İSTANBUL VE MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ*
İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 103
FARSÇA ŞİİRLERDE İSTANBUL VE MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN
İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ*
Kadir TURGUT**
Özet
Farsça şiir yazan birçok şair şiirlerinde İstanbul’dan bahsetmiştir. Ancak
bunların çoğu İstanbul’u görüp tanımadan, İstanbul’u tanıtmak amacıyla
değil, uzaklığı ya da yabancılığı anlatmak için İstanbul’dan söz etmiştir.
Bildirimizde hayatından da bahsedilecek Mirzâde-i Işkî, İstanbul’da
yaşamış ve İstanbul’u yakından tanıyarak İstanbul’u anlatan Farsça şiirler
yazmıştır. Şair şiirlerinde hem İstanbul’un güzelliklerinden, hem de Türk
ve İran milletinin kardeşliğinden bahsetmiştir.
Anahtar Kelimeler: İstanbul, şiir, Fars Edebiyatı, Mirzâde-i Işkî
Abstract
Many poets in Persian Literature referred to Istanbul. But most of
them had not been Istanbul. Actually they did not describe Istanbul but
they mentioned as far and foreign land. Mirzadeh Eshghi lived in Istanbul
and knew it. He wrote poems that mentioned about beauty of Istanbul and
brothership of Turkiye and Iran.
Keywords: Istanbul, poetry, Persian Literature, Mirzadeh Eshghi
* Bu makale, I. Uluslararası Dünya Edebiyatında İstanbul Sempozyumu’nda (İstanbul: Beykent Üniversitesi,
06-08 Mayıs 2010) sunulan bildirinin düzenlenmiş halidir.
** Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı ABD (kadirturgut@gmail.com)
104 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Giriş
Fars edebiyatıyla kastedilen Fars dili kullanılarak yazılan/söylenen ve Fars dili
konuşulan bölgelerde ortaya konulan edebi eserlerdir. Fars dili ile kastedilen de
dilbilim literatüründe Yeni Farsça olarak bilinen dildir. Yeni Farsça, Hint-Avrupa
dil ailesinin İran Dilleri koluna bağlı bir dildir. Köken olarak Sanskritçeden
doğduğu varsayılır. Bugünkü halini alana kadar Eski Farsça ve Orta Farsça
diye iki evreden geçtiği kabul edilir. Eski Fars dili ile yazılan hemen hiçbir
şey kalmamasına rağmen az da olsa Pehlevice olarak da bilinen Orta Farsça
metinler günümüze kadar gelebilmiştir. Fakat İran’ın Müslüman Arapların
idaresine geçmesi ve Sasani imparatorluğunun yıkılması üzerine bu dilin önemi
ve kullanımı azalmış, bilim ve edebiyat alanında ise en azından yazıya aktarılıp
günümüze ulaşan pek eser kalmamıştır. Halk arasında konuşulan dil ise Arapçanın
da etkisiyle dönüşüme uğramıştır. İşte bu dönüşüme uğrayan dile Deri Farsçası
ya da Yeni Farsça denmiştir.1
Abbasilerin zayıflaması ve İran’da yerel idarelerin güçlenmesi üzerine bu
dilin önemi de artmış, bu dille edebi eserler yazanlar ve bu kişileri teşvik eden
devlet adamları ortaya çıkmıştır. Bu dönemde yazılan şiirlerde Arap şiiri nazım
şekilleri ile vezin kalıplarının kullanıldığı bilinmektedir. İlk olarak Tâhirîler ve
Saffârîler (X. yüzyıl) döneminde yaşayan bazı şairlerin şiirleri günümüze kadar
kalmış olmakla birlikte, Sâmânîler ve özellikle Gazneliler döneminde seçkin bir
edebiyat vücuda gelmiş, Fars edebiyatının ilk büyük şairleri eser vermişlerdir.
Selçuklu ve haleflerinin idaresinde Fars edebiyatında yükseliş devam etmiş, XII.
yüzyılda artık klasikleşmiş bir edebiyat oluşmuştur.2
XIX. yüzyıla kadar genel yapısı itibariyle geleneksel/klasik yapıya sadık
kalan Fars edebiyatı bu yüzyıldan itibaren hem şekil hem de muhteva itibariyle
değişme/yenileşme/modernleşme dönemine girmiştir. Bu yüzyıldan sonra sosyal
hayatta olduğu gibi edebiyatta da batılı unsurları alma ya da bunlara benzeme
eğilimi şeklinde başlayan yenilik yeni arayışlara neden olmuştur.3
Bildirimizde
İstanbul’u anlatan şiirlerine değineceğimiz Mîrzâde-i Işkî de bu yeni arayış
peşinde olan şairlerden biridir.
1 Tahsin Yazıcı ve Mürsel Öztürk, “İran: Dil ve Lehçeler,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.
XXII. (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000), s. 413-416.
2 A. Naci Tokmak, “İran: Edebiyat,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XXII, s. 416-424.
3 Mehmet Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi (İstanbul: İletişim Yayınları, 1999). Me -
met Kanar, “İran: Modern İran Edebiyatı,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XXII, s. 424-427.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 105
I. Fars edebiyatında İstanbul’dan bahseden şairler
Farsça şiir yazan şairler arasında başta Mevlana olmak üzere, birçok şair
İstanbul’u anmıştır. Fakat bunlar çoğunlukla İstanbul’u görmüş ve bilmiş olarak
değil, hayali olarak ele almışlardır. Zira İstanbul onlar için çoğu kez cazip bir
hayal âlemi idi. Bazen sevgili, bazen de şiirini sundukları devlet büyüğüne iltifat
için İstanbul’u vesile yapmışlardır. Bazı şairler de eserlerinde İstanbul’u uzaklığın
ve yabancılığın simgesi olarak zikretmiştir. Birçok şairin şiirlerinde İstanbul
karşılığında kullandıkları kelimelerle (örneğin Kostantin, Rûm) bir şehri, ülkeyi
yahut halkı da kastettikleri olmaktadır.
Aşağıda liste olarak verdiğimiz Fars edebiyatının şekçin şairleri İstanbul’dan
değişik vesilelerle İstanbul’dan söz etmiştir. Ancak bu şairlerden hiç birisi
İstanbul’u görmemiştir. Zaten çoğunlukla kasidelerde İstanbul’dan bahisleri de
ya methettikleri kişinin ya da yerin ne kadar güzel olduğunu ya da ününün ne
kadar çok yere yayıldığını, anlatmak içindir veyahut İstanbul ile kastettikleri
İstanbul’da mukim olan hükümdar ve hükümettir. Gazellerde ise genel olarak
sevgilinin ne kadar ender olduğu ya da aşığın âhının nerelere kadar ulaştığını
anlatmak için İstanbul’un adı anılmıştır.
XIX. yüzyıldan itibaren de İstanbul, İran için bir siyasi faaliyet merkezi ve
modernleşme modeli olarak görülmeye başlanmış, bir kısım şairler (Hâcib-i
Şîrâzî, Edîbü’l-Memâlik-i Ferâhânî ve Meliku’ş-Şuerâ Behâr gibi) İstanbul’dan
siyasi mülahazalarla bahsetmişlerdir.
Tablo: Şiirlerinde İstanbul’dan Bahseden Önemli Fars Edebiyatı Şairleri
Şair Kullandığı
Kelime
Tekrar
Sayısı
Ferrûhî-yi Sistânî (ö. 429/1037) Kostantin 2 kez
Katrân-i Tebrîz-i (ö. 465/1072) Kostantin 5 kez
Nasr-i Husrev (ö. 481/1088) Kostantin 2 kez
Sa‘dî-yi Şîrâzî (ö. 491/1097) Kostantin 1 kez
Emîr Muizzî (ö. 518-521/1124-1127) Kostantin 21 kez
Senâî-yi Gaznevî (ö. 545/1150) Kostantin 1 kez
Hâkânî-yi Şirvânî (ö. 595/1198) Kostantin 1 kez
Nizâmî-yi Gencevî (ö. 608/1211 ) Kostantiniyye 1 kez
Attâr-i Nişâbûrî (ö.626/1229 ) Kostantin 1 kez
106 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Mevlânâ Celâleddin Rûmî (ö. 672/1273) İstenbul 1 kez
Kostantin 1 kez
Kaânî-yi Şîrâzî (ö. 1323/1906) Kostantin 5 kez
Hâcib-i Şîrâzî (ö. 1334 hk/1914) İstanbul 1 kez
Meliku’ş-Şuerâ Behâr (ö. 1370 /1951) İslambul 3 kez
Edîbü’l-Memâlik-i Ferâhânî (ö. 1335/1915) Kostantin 7 kez
II. Mirzâde-i Işkî ve Şiirlerindeki İstanbul
A.Mirzâde-i Işkînin Hayatı
XX. yüzyıl İran şairlerinden Mîrzâde-i Işkî 1312 hk/1893 yılında
Hemedan’da doğmuştur. Asıl adı Muhammed Rıza, babasının adı Ebu’l-kâsım-i
Kurdistânî’dir.4
Mîrzâde-i Işkî, eğitimine doğduğu yerde başladı, yedi yaşından sonra
Tahran’da ‘Ülfet’ ve ‘Alliance’ okullarında devam etti.5
Bu okullarda Farsça ve
Fransızca öğrenen Işkî, on beş yaşındayken bir süre Isfahan’da bulundu.6
Kısa
süre sonra tekrar Tahran’da dönüp eğitimine devam ederken bir Fransız tüccarın
yanında tercüman olarak çalışmaya başladı.7
Bir ara okulunu bırakıp Hemedân’a
gitti, fakat babasının ısrarıyla eğitimini tamamlamak için Tekrar Tahran’a döndü.
Ancak burada da kalmayıp, Reşt, Bender, Enzelî gibi İran’ın kuzey şehirlerini
gezdi.8
On yedi yaşındayken de okulu tamamen terk ederek sosyal-siyasi konularla
ilgilemeye başladı. Bu sırada memleketi Hemedân’a gitti. Birinci Dünya Savaşı
başlarında Hemedân’da iken Nâme-i Işkî adıyla bir gazete çıkarmaya başladı.9
Mîrzâde-i Işkî, zamanındaki İranlı birçok aydın gibi Osmanlı taraftarı oldu.10
4 Ali Ekber Dihhuda, “Işkî,” Lugatnâme-i Dihhudâ, ed. Muhammed Muîn ve Seyyid Ca’fer Şehîdî, c. X. (Ta -
ran: Danişgâh-i Tehrân Muessese-i Lugatnâme-i Dihhudâ, 1998), s. 15906; Alî Ekber Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i
Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, (Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350), s. 4.
5 Yahyâ Aryenpûr, Ez Sabâ tâ Nîmâ: Târîh-i 150 Sâl-i Edeb-i Fârsî (Tahran: Şirket-i Sehâmî-yi Kitâbhâ-yi
Cîbî, ty.), c. II, s. 361.
6 Müşîr Selîmî, a.g.m., s. 4.
7 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
8 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî,” s. 4.
9 Muhammed Ca>fer Yâhakkî, Çûn Sebû-yi Teşne: Edebiyât-i Muâsir-i Fârsî (Tahran: İntişârât-i Câmî,
1374), 66; Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
10 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî” s. 4-5.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 107
Binlerce İranlı ile birlikte İran’dan ayrılıp o sırada İranlı hürriyet taraftarlarının
merkezi olan İstanbul’a geldi.11
Işkî İstanbul’da birkaç yıl kaldı. Burada siyasi ve edebi faaliyetleri yanında
“serbest dinleyici” olarak12 Darülfünûn’daki dersleri takip etti.13 İlk şiirini de
burada yazdı.14 İstanbul’da entelektüel çevreyle yakın ilişkiler kurdu.15
Mîrzâde-i Işkî İstanbul’da tahminen üç yıl kaldıktan sonra 1336/1918 ya da
1337/1919 yılında memleketi Hemedân’a döndü. Bir süre sonra da Tahran’a gitti.
Tahran’da Sosyalistler, azınlıklar ve diğer özgürlükçülerin siyasi mücadelesine
katıldı.16
Yazdığı yazı ve şiirlerle İran yönetimini eleştirdi.17 Özellikle 1919 yılında
İran ve İngiltere arasında yapılan anlaşmayı “İran’ın Satış Sözleşmesi” olarak
adlandırması toplumda büyük yankı uyandırdı. Bu muhalefetini işlediği şiirinin18
yayınlanması üzerine tutuklandı.19
Mîrzâde-i Işkî serbest kaldıktan sonra, 1339/1920 yılından itibaren Tahran’da
Karn-i Bistom adıyla bir gazete çıkardı. Bu gazete dört sayı çıktıktan sonra
yayınına ara verdi. 1341/1922 yılında gazeteyi yeniden çıkarmaya başladı,
öldürülünceye kadar on yedi sayı çıkardı.20
Karn-i Bistom gazetesi, muhalif siyasi düşünceleri ifade eden yazı ve şiirler
yanında karikatürler de içeriyordu. Işkî bu gazetedeki yayınlarında bu sırada İran’da
revaçta olan cumhuriyet taraftarlarına da muhalefet ediyordu. Zira kurulacak
cumhuriyetin yabancı ülkelerin oyunu olduğunu ve göstermelik cumhuriyet
olacağını düşünüyordu.21 Bu düşüncelerini içeren şiir ve karikatürün yayınlanması
üzerine 30 Zilkade 1342 (3 Temmuz 1924) tarihinde evinde bilinmeyen iki kişi
tarafından kurşunlandı. Aynı gün kaldırıldığı hastanede öldü.22
11 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
12 Muşîr Selîmî, a.g.m., s. 5. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
13 Ali Nihad Tarlan, İran Edebiyatı (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1944), 145. Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
14 Yâhakkî, a.g.e., s. 66. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
15 Ali Nihad Tarlan, Çağdaş İran Şiiri (y.y.: Cumhuriyet Halk Partisi Yayını, 1938), s. 18.
16 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
17 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
18 Bu şiirin metni için bkz. Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, (Tahran:
İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350), s. 334-336.
19 Aryenpûr, a.g.e, c. II, s. 362.
20 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî” s. 6. Aryenpûr, a.g.e, c. II, s. 363.
21 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 363-364. Yâhakkî, a.g.e., s. 66-67.
22 Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 16-19. Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
108 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Işkî’nin ölümü hürriyet taraftarları arasında infiale yol açtı. Çoğunluğunu
gençlerin oluşturduğu binlerce kişi Işkî’nin cenazesi için toplandı. Işkî’nin cenaze
merasimi bir muhalefet ve güvenlik güçlerini protesto gösterisine dönüştü.23 Bu
kalabalığın sloganlarıyla cenazesi mezarlığa götürülüp defnedildi.24
Mîrzâde-i Işkî öldüğünde otuz bir yaşındaydı. Hayatını mücadele ve sıkıntı
içinde geçirdi.25 Cesareti, gözü pekliği, kararlılığı ile sembol haline gelen bir
aydın olarak tanınmıştır.26
B. Mirzâde-i Işkî’nin Eserleri ve Şiir Anlayışı
Işkî şiirlerinde geleneksel kalıpları kullanmakla birlikte değişiklikler de
yapmıştır. Ayrıca Kafiyenin yazıya değil sese göre dizilmesi gerektiğini fikrini
savunmuştur.27
Şiirlerinin çoğu ağır sosyal eleştiri ve hiciv doludur. Bu nedenle de dili ve
bazen üslubu edebi açıdan basit kalmakta, bu yönüyle edebiyatçılar tarafından
eleştirilmektedir. Bununla birlikte edebiyatta yenileşmenin öncülerinden
sayılmaktadır.28 Ali Nihad Tarlan ise kendisiyle yakın arkadaş olduğunu ve
düşüncelerini bizzat ağzından duyduğu belirttiği Işkî’nin şiirde yapmak istediği
yeniliği tam olarak gerçekleştiremediğini ifade etmektedir.29
Işkî Fars edebiyatında bilinen ilk manzum piyesi yazan şair olarak bilinir.
“Restâhîz-i Şehrîyârân-i İran” adlı bu şiirinde eski İran büyüklerini teker teker
sahneye çıkarıp onların dilinden yaşadığı döneme eleştiri yöneltmektedir.
30
Işkî, şiirlerinde yoğun olarak sosyal ve siyasal meselelerden bahsetmiş,
görüş ve eleştirilerini açıkça dile getirmiştir. “Kefen-i Siyâh” adlı şiirinde kadın
sorunlarına değinmiş, İran toplumunda kadının giydiği çarşafı siyah bir kefen, ya
Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 364-365. Yâhakkî, a.g.e., s. 65.
23 Mehemmed Aka Sultan, “İnkılâbçi Şâir,” Muntehâb, (Bakü: Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947), s. 5.
24 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 365.
25 Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 16-19. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 365.
26 Saîd Nefîsî, “Mîrzâde-i Işkî: Şâir-i Millî ve Nivisende-i Mubâriz”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 81-85.
Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
27 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 259-262.
28 Aryenpûr, a.g.e., c. II, c. II, 376. Yâhakkî, a.g.e., 67. Nihat Alptürk, “Çağdaş İran Şiiri” (Yayınlanmamış
Doçentlik Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1978), c. II, s. 231-232. Ali Ekber Muşîr
Selîmî, “Dîbâçe”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 1-3.
29 Tarlan, Çağdaş İran Şiiri, s. 18.
30 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 231-242.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 109
da zindana benzeterek bundan kurtulmaları gerektiğini ifade etmiştir.
31
Işkî’nin en güzel şiiri olarak “İdeâl yâ Se Tablo-yi Meryem” adlı yine teatral
eseri32 kabul edilmektedir.33 Bu eserinde üst sınıftan bir gencin baştan çıkardığı
kızın yaşadığı problemler ve nihayetinde intihar edişi anlatılıyor.
Işkî’nin şiirlerinden bir kısmı Sovyet döneminde Azerbaycan Devleti
tarafından Azeri Türkçesine tercüme ettirilerek Arap harfleriyle basılmıştır.34
Bu kitaba yazılan mukaddimede Mîrzâde-i Işkî’nin komünist ve Lenin hayranı
olduğu iddia edilmiştir.35
Işkî’nin şiirde yenilik düşüncesine Türk şairlerinin tesir ettiği iddia
edilmektedir. Özellikle kafiyelerin yazı yerine sese göre dizilmesi fikri Tevfik
Fikret’in bu yöndeki düşüncesinden ve şiirlerindeki uygulamasından esinlendiği
belirtilmiştir.36
C. Mirzâde-i Işkî’nin Şiirlerinde İstanbul
Daha önceleri şiir yazmayıp gazetelere makaleler ve teatral eserler yazan
Mirzâde-i Işkî ilk şiirini İstanbul’da yazmıştır.37 İstanbul’da yazılmış ve aynı
zamanda burada basılmış olan Novrûzî-nâme adlı manzum eseri dışında
‘Restâhîz-i Şehriyârân-i İran’ adlı destansı yarı manzum teatral eseriyle ‘Berg-i
Bâd Borde’ adlı şiirini de İstanbul’dayken yazdığını bizzat Işkî ifade etmektedir.38
adlı manzumesini de İstanbul’da yazdığı bildirilmektedir.39
Mirzâde-i Işkî, Novrûzî-nâme adını verdiği terkib-i bent formunda birkaç
şiirden oluşan eserini İstanbul’da 1297 hş/1336 hk/1918 yılı Nevruz bayramından
(21 Mart) on beş gün önce yazmış40 ve burada Şems Matbaasında bastırmıştır.41
Novrûzî-nâme’nin başındaki “Reviş-i Tâze-i Men der Nigâriş” (Yazında Yeni
Tarzım) başlıklı mensur mukaddimesinde Işkî, şiirde yenilik düşüncesinden ve
31 Mîrzâde-i Işkî, a.g.e., s. 201-219.
32 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 171-193.
33 Yâhakkî, a.g.e., s. 67-68. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 369.
34 Mirzâde-i Işkî, Muntehâb, çev. Mubâriz Alîzâde, haz. Mehemmed Aka Sultan, (Bakü: Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947).
35 Aka Sultan, “İnkılâbçi Şâir”, s. 10-11.
36 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 368.
37 Yâhakkî, a.g.e., s. 66. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
38 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 372.
39 Alptürk, “Çağdaş İran Şiiri,” c. II, s. 231.
40 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 367. Alptürk, a.g.e., c. II, s. 231. Kanar, a.g.e., s. 222.
41 Mirzâde-i Işkî, Novrûzî-nâme, (İstanbul: Şems Matbaası, 1336).
110 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
kendisinin şiirlerinde yaptığı bazı yenilik tasarruflarından bahsetmektedir. Bu
tasarruflardan en çok kafiyelerin yazıya göre değil sese göre düzenlenmesinden
bahsedişine yer verilmektedir.42
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün vezin kalıbında yazılan Novrûzî-
nâme’nin ilk şiiri “Der Tavsîf-i Behâr-i İstanbul” (İstanbul’un Baharını
Betimleme) başlığını taşımaktadır. Aşağıda Farsça metni de verilen bu şiir altışar
mısralık on altı bentten oluşur. Ancak bentlerden birisi altı yerine yedi mısra
olarak nazmedilmiştir.43
در توصيف هبار استانبول
بتا ديشب در آن کشتی که بردی بر مدا ما را منی دامن خدا می بردمان يا ناخدا ما را
مهی دامن که راند از آن خاطر ديشب خدا ما را نديدی چون کساندی سيل موج، از هر کجا ما را
به هر غلطاندن کستی، منودی جا به جا ما را
خدا ديگر چنني شب را نيارد بر کسی روزی
در آن حالت تو ای مه، خريه بودی موج دريا را من از عشق تو، از خود رفته حمروم آن متاشا را
شدم غرق متاشای تو، ماه سرو باال را فشاندی باد بر رويت، دو زلف مشک آسا را
فتاده بود عکس مه بر آب و اين عجب ما را
که مه ديگر چه افروزد مهانا چون تو افروزی
هوا وا ماند ز آشوب و به ساحل شد قرين کشتی من از مرسوم هر روزی ز کشتی چو برون گشتی
به پريامونت می هشتم قدم هر جا که می هشتی ز هر رهاهی که می رفتی ز هر جائی که بگذشتی
ز هول عشق قلبم در طپش مانند زرتشتی
گه آتش پرستيدن به روز عيد نوروزی
خرامنده درختی بد بلند اندام دجلويت نقاب نازکينت را هوای باد از رويت
کشاندی و بر افشاندی ز زير وی به رخ مويت تو در پيش و من از پس تا عيان شد کوچهء کويت
چو خلوت ديدم آجنا را سبک بشتفتم سويت
بنا کردم بيان عشق با رمزی و مرموزی
به شب اندر شبستامن به روز اندر دبستامن ز فکر تو چسان خومب ز ذکر تو چسان خوامن
42 Mirzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 259-262.
43 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 263-267.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 111
چه کردستی به من ای مه که آنی بی تو چون مامن بود عمرم چو زجنري و شود عامل چو زندامن
تو می دانی چه کردستی به من من خود منی دامن
شبم روزست و روزم شب ازين خود به چه هبروزی
ز رنگ چهره ام بني در چه حالی اندرم رمحی چو مرغی برگشودم سوی تو بال و پرم رمحی
مزن سنگ جفا ای دوست مشکن شهپرم رمحی گرفته آتش عشق تو از پا تا سرم رمحی
امان آتش گرفتم يار بر خاکسرتم رمحی
نگاه رمحت از چه سوی ما خلتی منی دوزی
نگارا عاشقم من سخت و اين بد ماجرای من به درد آمد ز هجرت جان به دست آورد وای من
مهانا می روم از دست فکری کن برای من به آخر نا رسيده بد هنوز اين حرفهای من
که تو آغاز کردی حرف و بند آمد صدای من
ابا يک هلجهء زيبا و سيمای برافروزی
به آهنگی که می فهماند می ترسی که تا مردی مبادا در سخن بيندت با ناآشنا مردی
که ای آن کز پی چنديست پريامون من گردی شنيدم مردم عشقی و عشقی نام خود کردی
ولی هيهات کني گرمی به کف نايد بدين سردی
کنون بسيار مانده با تو درس عشق آموزی
نه تنها ز آتش عشق من اندر تو شرر باشد مرا هم از تو عشقی در دل و فکری به سر باشد
ولی دامن که بس اين راه را کوه و کمر باشد خود اين راهيست پر خوف و بسی در وی خطر باشد
که عشق است آتشی سوزان بل ز آتش برت باشد
مهانا در دل اين آتش ميفروزان که می سوزی
من از آن روز می ترسم که چون با ما به مهر آيی به رسم عشق لوح دل ز نقش من بيارايی
به حکم عشق آزاری سپس چون دست دنيايی مرا از تو جدا سازد تو دور از من چه بنمايی
نه من بی تو بياسامي نه تو بی من بياسايی
گر اين پندم پذيری عشق من هرگز نيندوزی
مهان روز است می بينم که ما هر دو بناکامی ز هجر يکدگر تلخني بسر آرمي ايامی
112 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
نه من را تاب هجر تو نه تو بی من بيارامی درين بني ای بسا هر دو مبريمي اندر آالمی
جوانيمان تبه گردد به ناکامی و بدنامی
حذر کن زين سوانح ديده چون بر عشق من دوزی
هنوز عکس صدا آيد بگوشم زان صدائی را که با آن راندمي از خود چو بی خريی گادائی را
چو گفتی دور شو از من مهانا من دوائی را که جستم هبر دفع ميکروب آشنائی را
جدائی بوده است ای دل غنيمت دان جدائی را
گر اين درمان نه بپذيری کشد اين دردمان روزی
منی دانی چه بر من رفت از آن رفتار دلدارا سپس چون رو به خانه رفتی و رگذاشتی ما را
خدا داند که در آن راه پيمودن تو هر پا را که بر می داشتی در خون مهی غلتيد دل يارا
چو درب در رسيدی و نگاه آخرين ما را منودی و درون رفتی و در بستند دنيا را
تو خود گفتی گرفت آن دم به خود دنيای اندوزی
تو رفتی و برفتم من هم از خود کنج ديواری به درد خود گرفتارم و ز درد اين گرفتاری
هنادم قلب خود خلتی به درب خانه ات باری کشيده آه و کردم اين ندا با ناله و زاری
من از پروانه نی بيشم تو از مشعی چه کم داری
مهان گونه که سوزاندی مرا خود نيز می سوزی
گرفتم آن سپس راه خود و رفتم به کار خود مزار است ارچه بی تو خانه رفتم بر مزار خود
نشستم گوشه ای غمگني ز وضع روزگار خود کشيدم آه چند اول ز دوری ديار خود
سپس افتادم اندر فکر بی مهری يار خود
به خود گفتم کزين کرده پشيمان می شود روزی
مهه آن شب خنفتم تا صباح و ديده نی بستم مگر وقت سحر کاندک ز فکر و غصه وا رستم
ربودم خواب و اندر خواب ديدم با تو بنشستم بساط عشق دسته دسته و دست تو در دستم
در اين اثنا از آن خواب خوش از فرط خوشيجستم
به خود گفتم که بر اين خواب باشد فال فريوزی
Şiirin ilk mısralarının Türkçesi şu şekildedir:
Ey güzel dün akşam bizi o vapurla Moda’ya ulaştırdın ya
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 113
Bilmem ki bizi Allah mı götürdü oraya kaptan mı yoksa
Işkî’nin bu şiirde anlattığına göre İstanbul’un çok yağışlı fırtınalı bir
gününde vapura binip Moda’ya geçmiştir. “Biz” demesine rağmen nereden
gelmekte olduğu ve yanında başka kimlerin olduğundan bahsetmiyor. Işkî şiirde
muhatap olarak bir güzelden bahsetmektedir. Anlattığına göre bu güzelle aynı
vapurdadırlar. Vapur sallanıp durmakta, herkesi korkutmaktadır. Fakat Işkî
o güzelin seyrine dalmıştır ve durumun farkında bile değildir. Nihayet vapur
iskeleye varıncaya kadar bu duygular arttıkça artar, fakat karşılık bulamaz.
Nihayet “mezara benzeyen” evine gider. Bu düşünce ve hüzünle sabah eder.
Fakat şiirin sonunda bütün bunları anlattıktan sonra uyandığını söylüyor ki bütün
anlattıklarının rüya ya da hayal olduğunu anlıyoruz.
Nevrûzî-nâme’nin ikinci şiiri “Dünyada, Özellikle İstanbul’da Nevruz
Mevsiminin ve Zevkli Eserlerinin Methi” başlığını taşımakta ve altışar mısralık
üç bentten oluşmaktadır.44
مدح موسم نوروزی و اثرات مصفای آن در عامل، خاصه در استانبول
چو فردا روز نوروز است و نوروز جهان آيد رود اين سال فرتوت و يکی سال جوان آيد
از اين خوامب چونني يامب که سالی خوش روان آيد که آن نا مهربان يارم خبوامب مهربان آيد
اگرچه من حکيمم اين سخن لغوم گمان آيد
به نزد من زمان يکرنگ و يکسان است هر روزی
ولی امروز هست آن روز تارخيی و دستانی که عامل بر کند اين رخت چريکني زمستانی
جبای آن خبود پوشد حرير سبز بستانی به ويژه ای خوشا نوروز و اين شهر کهستانی
صفای منظر دريا ز وضع جنگلستانی
سخن اين بد که شب فارغ شد از رخت سيه دوزی
سحر باز آفتاب آمد به روز آورد دنيا را مطال ساخت کهسار و تاللؤ داد دريا را
زرافشان کرد دامان قبای سبز صحرا را تو هم چون آفتاب آخر برون آ حلظهئی يارا
که با اين آفتاب عامل برت از شب بود ما را
سزد تو آفتاب آيی و روز ما بيفروزی
Yarın Nevrûz günüdür, dünyaya yeni bir gün geliyor
44 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 267-268.
114 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Bu kocamış yıl gidiyor ve gencecik bir yıl geliyor
Bu mısralarla başlayan şiirde Nevruzun yaklaştığı, bu nedenle her tarafın
güzelleştiği anlatılıyor. Şair kendisi için “her günün aynı” olduğunu, ancak yine
de “nevruz gününün başka” olduğunu söylüyor. Sabahleyin güneşin vurduğu
yemyeşil sahaların insanın içini açtığından ve yar umudu verdiğinden bahsedilen
şiirde yeşillik ve güneş ön plana çıkarılıyor.
Nevrûzî-nâme’de geçen üçüncü şiiri olan “Moda’da Sabahın Güzelliğini
Tarif” başlıklı manzume yirmi üç mısradan oluşmakta olup tek bir bent
görünümündedir.45
و تعريف منظرهء زيبای سحرگاهی مدا
بيا ای صبح نوروزی نظر کن منظر ما را ز دامان »مدا« بنگر فضائی بس مصفا را
ز نور تازهء خورشيد فرش سرخ دريا را عمارات »قزل طوپراق« از اين پرتو مطال را
مهه باغات تازه سبز در اطراف آجنا را »قز« و آن تل در آب شگفت آر معما را
درختان را شکوفه زيورين کرده سراپا را کشيده زان ميان سروی به هر سو راست باال را
که ما را می دهد يادی ز اندام تو دلدارا نسيمی می وزد خوش تازه سازد روح دنيا را
هبارانه دهد بر ما نويد مرگ سرما را چسان تشريح سازم انبساط حال حاال را
هبشت است اين فضا گويی نديدم ار چه آجنا را طلوع مشس به به بني چه حالت داده دنيا را
مشعشع کرده هر جسم لطيف صيقل آسا را به دست نور خود بنهاده زرين تاج تل ها را
درخشان کرده دريا را زرافشان کرده صحرا را طبيعت گوييا خندد چو بيند وضع حاال را
فرا بگرفته بانگ قهقهش اين دشت زيبا را نگارينا بيا بشمر غنيمت اين متاشا را
که عامل را چنني خرم منی بينی هبر روزی
Gel ey saba rüzgarı seyret manzaramızı
Moda eteklerinden bak bu mutlu manzaraya
İlk mısralarının Türkçesi verilen bu kısımda ise Işkî saba rüzgârını Moda
eteklerinden manzarayı seyretmeye çağırıyor. Yeni doğan güneşin denizdeki
kızıl aksini ve Kızıltoprak yapılarını görmeyi tavsiye ediyor. Anlattığına göre
buranın etrafı hep bağlık bahçeliktir. Ağaçlar tabii süslerini kuşanmış, servileri
boylu boyunca uzanmış, nesim esmektedir. Şair cenneti görmedim ama burası
cennet gibi diyor ve ilave ediyor: “Güneşin doğuşu bir gör ki neler etmiş buraya!”
45 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 268.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 115
Deniz parıldamakta, yerler altın saçmaktadır. Tabiat adeta gülümsemektedir. Ve
bu yerleri bir kahkaha sesi kaplamıştır, “Ey sevgili! Gel bu manzaranın kıymetini
bil! Dünyayı her gün böyle mutlu göremezsin.”
Novrûzî-nâme’de İstanbul’dan bahseden bu şiirlerden başka beş şiir daha
yer almaktadır. Bu şiirlerden birisi “Eski Dönemde İranlılar Nevruz Gelenek ve
Görenekleri” başlığını taşımaktadır. Bu şiirde eski İran toplumu adetlerinden
hamasi ve destansı bir şekilde bahsedilmektedir.46
Daha sonra “Osmanlı ve İran Padişahlarının Methini İçeren Nevruz Tebriği
ve Nizâmu’s-Saltana’ya Övgü” başlıklı şiir gelmektedir. Bu şiir, başlığından
da anlaşılacağı üzere Mîrzâde-i Işkî bu şiirde Osmanlı ve İran padişahlarının
büyüklüğünden bahsedip övdükten sonra Nevruz bayramlarını kutluyor. Farsça
‘şehriyâr-i mâ’ ve ‘şehr-i yâr-i mâ’ kelimeleri arasında cinas yaparak İstanbul’u
‘sevgili şehrimiz’ şeklinde niteliyor. Aynı şiir içinde Birinci Dünya Savaşı
sırasında oluşturulan Sürgünde İran Hükümeti başkanı olmuş olan ve kendisiyle
birlikte İstanbul’a gelen Nizâmu’s-saltana’yı da övüp bayramını kutluyor.47
Bir diğer şiirin başlığı da “İran ve Türklerin Birliği ile Bu Birlik Sayesinde İki
Milletin Muzaffer Olacaklarına Dair” şeklindedir. Bu şiirde Mîrzâde-i Işkî Türk
ve İran halkları hakkında dileklerini ifade etmektedir. Talat ve Enver Paşaların
da andığı bu kısımda, iki milletin ‘bir’ olması gerektiği, aralarındaki muhabbetin
artması gerektiğini söylüyor. Buna delil olarak da Mesnevî’nin yeterli olduğunu
ifade ediyor ve şöyle devam ediyor. “Yabancılar için dostları yitirmiştik, şimdi o
sönen mumu tekrar yakmalıyız. Zira aynı yolun yolcusuyuz, ikimiz de Kâbe’ye
gidiyoruz.” Bu şiiri şu duygularla bitiriyor: “Balla şekeri birbirine katarsak”,
“iyi günde kötü günde birlikte olursak”, “Allah’ın yardımıyla Dünyayı yeniden
baştanbaşa ele geçiririz.”48
Işkî terci’ni bu kısımlarla bitirdikten sonra gazel formunda “Difâ’ ez Novrûzî-
nâme” (Novrûzî-nâme’yi Savunma) başlıklı bir şiir daha sunuyor.49
Son olarak Novrûzî-nâme’de şairin Gevherşâd Hanım’ı övdüğü bir kasidesi
yer alıyor.50
46 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 269-270.
47 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 270-271.
48 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 271-272.
49 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 272.
50 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 273.
116 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Sonuç
Mîrzâ’de Işkî’nin İstanbul’dan bahseden şiirlerinden anladığımız kadarıyla
kendisi Moda civarında oturmakta, daha çok İstanbul’un Kadıköy yakasını
sevmekteydi. Bununla birlikte Dârülfünûn’da okuduğuna göre İstanbul’un tarihi
yarımadasında ve eski bölgelerinde de bulunmuştur. Fakat bu bölgelerden hemen
hiç bahsetmez. Biyografisinden bahseden kaynaklarda çok iyi Fransızca bildiği51
ve yeniliğe çok düşkün olduğu52 bildirilmektedir. Bu sebeple İstanbul’un da yeni
ve batılı yüzünü beğenmiş olmalıdır. Belki de memleketinde görmediği deniz
havası her şeyden daha cazip göründüğünden İstanbul’un tarihi değerlerinden ve
mimarisinden bahsetmemiştir.
Mîrzâde-i Işkî ile yaklaşık aynı tarihlerde İstanbul’da Büyükelçilik göreviyle
bulunan Hân Melik Sâsânî’nin Moda semtini beğendiğini ve evini buraya
taşıdığını ifade ettiği53 de dikkate alındığında, bu dönemde İstanbul’da yaşayan
İranlılar arasında Moda semtinin revaçta olduğu da düşünülebilir.
Resim: Mîrzâde-i Işkî (1312/1873-1342/1924)
51 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
52 Tarlan, Çağdaş İran Şiiri, s. 18.
53 Semaha Eser, “İranlı Seyyahların Eserlerinde İstanbul ve Hân Melik Sâsânî>nin <İstanbul Sefâreti Hat -
raları> Adlı Eseri” (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fars Dili ve
Edebiyatı Bilim Dalı, 2005), s. 49.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 117
Kaynakça
Alptürk, Nihat. “Çağdaş İran Şiiri” Doçentlik Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, 1978.
Aryenpûr, Yahyâ. Ez Sabâ tâ Nîmâ: Târîh-i 150 Sâl-i Edeb-i Fârsî, Tahran: Şirket-i
Sehâmî-yi Kitâbhâ-yi Cîbî, ty.
Dihhuda, Ali Ekber. “Işkî” Lugatnâme-i Dihhudâ, editör Muhammed Muîn ve Seyyid
Ca’fer Şehîdî, X. c., Tahran: Danişgâh-i Tehrân Muessese-i Lugatnâme-i Dihhudâ, 1998,
s. 15906.
Dorj 3: The Largest Library of Persian Literature (Dijital Arşiv Programı), [Tahran]:
Mehr Argham Rayaneh, ty.
Eser, Semaha. “İranlı Seyyahların Eserlerinde İstanbul ve Hân Melik Sâsânî’nin
‘İstanbul Sefâreti Hatıraları’ Adlı Eseri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fars Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, 2005.
Kanar, Mehmet. Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, İstanbul: İletişim
Yayınları, 1999.
———. “İran: Modern İran Edebiyatı” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
XXII. c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000, s. 424-
427.
Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i
Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s. 16-19
Mirzâde-i Işkî. Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran:
İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350
———. Muntehâb. çev. Mubâriz Alîzâde. haz. Mehemmed Aka Sultan. Bakü:
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin
Neşriyatı, 1947.
———. Novrûzî-nâme, İstanbul: Şems Matbaası, 1336.
Muşîr Selîmî, Alî Ekber. “Sergüzeşt-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i
Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s.
4-16.
———. “Dîbâçe”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî
Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s. 1-3.
Nefîsî, Saîd. “Mîrzâde-i Işkî: Şâir-i Millî ve Nivisende-i Mubâriz”, Külliyât-i
118 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i
Emîr Kebîr, 1350, s. 81-85.
Sultan, Mehemmed Aka. “İnkılâbçi Şâir” Muntehâb. Bakü: Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947.
Tarlan, Ali Nihad. Çağdaş İran Şiiri. yy.: Cumhireyet Halk Partisi Yayını, 1938.
———. İran Edebiyatı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1944.
Tokmak, A. Naci. “İran: Edebiyat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XXII.
c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000, s. 416-424.
Yâhakkî, Muhammed Ca’fer. Çûn Sebû-yi Teşne: Edebiyât-i Muâsir-i Fârsî. Tahran:
İntişârât-i Câmî, 1374.
Yazıcı, Tahsin ve Mürsel Öztürk. “İran: Dil ve Lehçeler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, XXII. c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi,
2000, s. 413-416.
FARSÇA ŞİİRLERDE İSTANBUL VE MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN
İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ*
Kadir TURGUT**
Özet
Farsça şiir yazan birçok şair şiirlerinde İstanbul’dan bahsetmiştir. Ancak
bunların çoğu İstanbul’u görüp tanımadan, İstanbul’u tanıtmak amacıyla
değil, uzaklığı ya da yabancılığı anlatmak için İstanbul’dan söz etmiştir.
Bildirimizde hayatından da bahsedilecek Mirzâde-i Işkî, İstanbul’da
yaşamış ve İstanbul’u yakından tanıyarak İstanbul’u anlatan Farsça şiirler
yazmıştır. Şair şiirlerinde hem İstanbul’un güzelliklerinden, hem de Türk
ve İran milletinin kardeşliğinden bahsetmiştir.
Anahtar Kelimeler: İstanbul, şiir, Fars Edebiyatı, Mirzâde-i Işkî
Abstract
Many poets in Persian Literature referred to Istanbul. But most of
them had not been Istanbul. Actually they did not describe Istanbul but
they mentioned as far and foreign land. Mirzadeh Eshghi lived in Istanbul
and knew it. He wrote poems that mentioned about beauty of Istanbul and
brothership of Turkiye and Iran.
Keywords: Istanbul, poetry, Persian Literature, Mirzadeh Eshghi
* Bu makale, I. Uluslararası Dünya Edebiyatında İstanbul Sempozyumu’nda (İstanbul: Beykent Üniversitesi,
06-08 Mayıs 2010) sunulan bildirinin düzenlenmiş halidir.
** Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı ABD (kadirturgut@gmail.com)
104 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Giriş
Fars edebiyatıyla kastedilen Fars dili kullanılarak yazılan/söylenen ve Fars dili
konuşulan bölgelerde ortaya konulan edebi eserlerdir. Fars dili ile kastedilen de
dilbilim literatüründe Yeni Farsça olarak bilinen dildir. Yeni Farsça, Hint-Avrupa
dil ailesinin İran Dilleri koluna bağlı bir dildir. Köken olarak Sanskritçeden
doğduğu varsayılır. Bugünkü halini alana kadar Eski Farsça ve Orta Farsça
diye iki evreden geçtiği kabul edilir. Eski Fars dili ile yazılan hemen hiçbir
şey kalmamasına rağmen az da olsa Pehlevice olarak da bilinen Orta Farsça
metinler günümüze kadar gelebilmiştir. Fakat İran’ın Müslüman Arapların
idaresine geçmesi ve Sasani imparatorluğunun yıkılması üzerine bu dilin önemi
ve kullanımı azalmış, bilim ve edebiyat alanında ise en azından yazıya aktarılıp
günümüze ulaşan pek eser kalmamıştır. Halk arasında konuşulan dil ise Arapçanın
da etkisiyle dönüşüme uğramıştır. İşte bu dönüşüme uğrayan dile Deri Farsçası
ya da Yeni Farsça denmiştir.1
Abbasilerin zayıflaması ve İran’da yerel idarelerin güçlenmesi üzerine bu
dilin önemi de artmış, bu dille edebi eserler yazanlar ve bu kişileri teşvik eden
devlet adamları ortaya çıkmıştır. Bu dönemde yazılan şiirlerde Arap şiiri nazım
şekilleri ile vezin kalıplarının kullanıldığı bilinmektedir. İlk olarak Tâhirîler ve
Saffârîler (X. yüzyıl) döneminde yaşayan bazı şairlerin şiirleri günümüze kadar
kalmış olmakla birlikte, Sâmânîler ve özellikle Gazneliler döneminde seçkin bir
edebiyat vücuda gelmiş, Fars edebiyatının ilk büyük şairleri eser vermişlerdir.
Selçuklu ve haleflerinin idaresinde Fars edebiyatında yükseliş devam etmiş, XII.
yüzyılda artık klasikleşmiş bir edebiyat oluşmuştur.2
XIX. yüzyıla kadar genel yapısı itibariyle geleneksel/klasik yapıya sadık
kalan Fars edebiyatı bu yüzyıldan itibaren hem şekil hem de muhteva itibariyle
değişme/yenileşme/modernleşme dönemine girmiştir. Bu yüzyıldan sonra sosyal
hayatta olduğu gibi edebiyatta da batılı unsurları alma ya da bunlara benzeme
eğilimi şeklinde başlayan yenilik yeni arayışlara neden olmuştur.3
Bildirimizde
İstanbul’u anlatan şiirlerine değineceğimiz Mîrzâde-i Işkî de bu yeni arayış
peşinde olan şairlerden biridir.
1 Tahsin Yazıcı ve Mürsel Öztürk, “İran: Dil ve Lehçeler,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.
XXII. (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000), s. 413-416.
2 A. Naci Tokmak, “İran: Edebiyat,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XXII, s. 416-424.
3 Mehmet Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi (İstanbul: İletişim Yayınları, 1999). Me -
met Kanar, “İran: Modern İran Edebiyatı,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XXII, s. 424-427.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 105
I. Fars edebiyatında İstanbul’dan bahseden şairler
Farsça şiir yazan şairler arasında başta Mevlana olmak üzere, birçok şair
İstanbul’u anmıştır. Fakat bunlar çoğunlukla İstanbul’u görmüş ve bilmiş olarak
değil, hayali olarak ele almışlardır. Zira İstanbul onlar için çoğu kez cazip bir
hayal âlemi idi. Bazen sevgili, bazen de şiirini sundukları devlet büyüğüne iltifat
için İstanbul’u vesile yapmışlardır. Bazı şairler de eserlerinde İstanbul’u uzaklığın
ve yabancılığın simgesi olarak zikretmiştir. Birçok şairin şiirlerinde İstanbul
karşılığında kullandıkları kelimelerle (örneğin Kostantin, Rûm) bir şehri, ülkeyi
yahut halkı da kastettikleri olmaktadır.
Aşağıda liste olarak verdiğimiz Fars edebiyatının şekçin şairleri İstanbul’dan
değişik vesilelerle İstanbul’dan söz etmiştir. Ancak bu şairlerden hiç birisi
İstanbul’u görmemiştir. Zaten çoğunlukla kasidelerde İstanbul’dan bahisleri de
ya methettikleri kişinin ya da yerin ne kadar güzel olduğunu ya da ününün ne
kadar çok yere yayıldığını, anlatmak içindir veyahut İstanbul ile kastettikleri
İstanbul’da mukim olan hükümdar ve hükümettir. Gazellerde ise genel olarak
sevgilinin ne kadar ender olduğu ya da aşığın âhının nerelere kadar ulaştığını
anlatmak için İstanbul’un adı anılmıştır.
XIX. yüzyıldan itibaren de İstanbul, İran için bir siyasi faaliyet merkezi ve
modernleşme modeli olarak görülmeye başlanmış, bir kısım şairler (Hâcib-i
Şîrâzî, Edîbü’l-Memâlik-i Ferâhânî ve Meliku’ş-Şuerâ Behâr gibi) İstanbul’dan
siyasi mülahazalarla bahsetmişlerdir.
Tablo: Şiirlerinde İstanbul’dan Bahseden Önemli Fars Edebiyatı Şairleri
Şair Kullandığı
Kelime
Tekrar
Sayısı
Ferrûhî-yi Sistânî (ö. 429/1037) Kostantin 2 kez
Katrân-i Tebrîz-i (ö. 465/1072) Kostantin 5 kez
Nasr-i Husrev (ö. 481/1088) Kostantin 2 kez
Sa‘dî-yi Şîrâzî (ö. 491/1097) Kostantin 1 kez
Emîr Muizzî (ö. 518-521/1124-1127) Kostantin 21 kez
Senâî-yi Gaznevî (ö. 545/1150) Kostantin 1 kez
Hâkânî-yi Şirvânî (ö. 595/1198) Kostantin 1 kez
Nizâmî-yi Gencevî (ö. 608/1211 ) Kostantiniyye 1 kez
Attâr-i Nişâbûrî (ö.626/1229 ) Kostantin 1 kez
106 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Mevlânâ Celâleddin Rûmî (ö. 672/1273) İstenbul 1 kez
Kostantin 1 kez
Kaânî-yi Şîrâzî (ö. 1323/1906) Kostantin 5 kez
Hâcib-i Şîrâzî (ö. 1334 hk/1914) İstanbul 1 kez
Meliku’ş-Şuerâ Behâr (ö. 1370 /1951) İslambul 3 kez
Edîbü’l-Memâlik-i Ferâhânî (ö. 1335/1915) Kostantin 7 kez
II. Mirzâde-i Işkî ve Şiirlerindeki İstanbul
A.Mirzâde-i Işkînin Hayatı
XX. yüzyıl İran şairlerinden Mîrzâde-i Işkî 1312 hk/1893 yılında
Hemedan’da doğmuştur. Asıl adı Muhammed Rıza, babasının adı Ebu’l-kâsım-i
Kurdistânî’dir.4
Mîrzâde-i Işkî, eğitimine doğduğu yerde başladı, yedi yaşından sonra
Tahran’da ‘Ülfet’ ve ‘Alliance’ okullarında devam etti.5
Bu okullarda Farsça ve
Fransızca öğrenen Işkî, on beş yaşındayken bir süre Isfahan’da bulundu.6
Kısa
süre sonra tekrar Tahran’da dönüp eğitimine devam ederken bir Fransız tüccarın
yanında tercüman olarak çalışmaya başladı.7
Bir ara okulunu bırakıp Hemedân’a
gitti, fakat babasının ısrarıyla eğitimini tamamlamak için Tekrar Tahran’a döndü.
Ancak burada da kalmayıp, Reşt, Bender, Enzelî gibi İran’ın kuzey şehirlerini
gezdi.8
On yedi yaşındayken de okulu tamamen terk ederek sosyal-siyasi konularla
ilgilemeye başladı. Bu sırada memleketi Hemedân’a gitti. Birinci Dünya Savaşı
başlarında Hemedân’da iken Nâme-i Işkî adıyla bir gazete çıkarmaya başladı.9
Mîrzâde-i Işkî, zamanındaki İranlı birçok aydın gibi Osmanlı taraftarı oldu.10
4 Ali Ekber Dihhuda, “Işkî,” Lugatnâme-i Dihhudâ, ed. Muhammed Muîn ve Seyyid Ca’fer Şehîdî, c. X. (Ta -
ran: Danişgâh-i Tehrân Muessese-i Lugatnâme-i Dihhudâ, 1998), s. 15906; Alî Ekber Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i
Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, (Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350), s. 4.
5 Yahyâ Aryenpûr, Ez Sabâ tâ Nîmâ: Târîh-i 150 Sâl-i Edeb-i Fârsî (Tahran: Şirket-i Sehâmî-yi Kitâbhâ-yi
Cîbî, ty.), c. II, s. 361.
6 Müşîr Selîmî, a.g.m., s. 4.
7 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
8 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî,” s. 4.
9 Muhammed Ca>fer Yâhakkî, Çûn Sebû-yi Teşne: Edebiyât-i Muâsir-i Fârsî (Tahran: İntişârât-i Câmî,
1374), 66; Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
10 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî” s. 4-5.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 107
Binlerce İranlı ile birlikte İran’dan ayrılıp o sırada İranlı hürriyet taraftarlarının
merkezi olan İstanbul’a geldi.11
Işkî İstanbul’da birkaç yıl kaldı. Burada siyasi ve edebi faaliyetleri yanında
“serbest dinleyici” olarak12 Darülfünûn’daki dersleri takip etti.13 İlk şiirini de
burada yazdı.14 İstanbul’da entelektüel çevreyle yakın ilişkiler kurdu.15
Mîrzâde-i Işkî İstanbul’da tahminen üç yıl kaldıktan sonra 1336/1918 ya da
1337/1919 yılında memleketi Hemedân’a döndü. Bir süre sonra da Tahran’a gitti.
Tahran’da Sosyalistler, azınlıklar ve diğer özgürlükçülerin siyasi mücadelesine
katıldı.16
Yazdığı yazı ve şiirlerle İran yönetimini eleştirdi.17 Özellikle 1919 yılında
İran ve İngiltere arasında yapılan anlaşmayı “İran’ın Satış Sözleşmesi” olarak
adlandırması toplumda büyük yankı uyandırdı. Bu muhalefetini işlediği şiirinin18
yayınlanması üzerine tutuklandı.19
Mîrzâde-i Işkî serbest kaldıktan sonra, 1339/1920 yılından itibaren Tahran’da
Karn-i Bistom adıyla bir gazete çıkardı. Bu gazete dört sayı çıktıktan sonra
yayınına ara verdi. 1341/1922 yılında gazeteyi yeniden çıkarmaya başladı,
öldürülünceye kadar on yedi sayı çıkardı.20
Karn-i Bistom gazetesi, muhalif siyasi düşünceleri ifade eden yazı ve şiirler
yanında karikatürler de içeriyordu. Işkî bu gazetedeki yayınlarında bu sırada İran’da
revaçta olan cumhuriyet taraftarlarına da muhalefet ediyordu. Zira kurulacak
cumhuriyetin yabancı ülkelerin oyunu olduğunu ve göstermelik cumhuriyet
olacağını düşünüyordu.21 Bu düşüncelerini içeren şiir ve karikatürün yayınlanması
üzerine 30 Zilkade 1342 (3 Temmuz 1924) tarihinde evinde bilinmeyen iki kişi
tarafından kurşunlandı. Aynı gün kaldırıldığı hastanede öldü.22
11 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
12 Muşîr Selîmî, a.g.m., s. 5. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
13 Ali Nihad Tarlan, İran Edebiyatı (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1944), 145. Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
14 Yâhakkî, a.g.e., s. 66. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
15 Ali Nihad Tarlan, Çağdaş İran Şiiri (y.y.: Cumhuriyet Halk Partisi Yayını, 1938), s. 18.
16 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
17 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
18 Bu şiirin metni için bkz. Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, (Tahran:
İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350), s. 334-336.
19 Aryenpûr, a.g.e, c. II, s. 362.
20 Muşîr Selîmî, “Sergüzeşt-i Işkî” s. 6. Aryenpûr, a.g.e, c. II, s. 363.
21 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 363-364. Yâhakkî, a.g.e., s. 66-67.
22 Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 16-19. Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
108 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Işkî’nin ölümü hürriyet taraftarları arasında infiale yol açtı. Çoğunluğunu
gençlerin oluşturduğu binlerce kişi Işkî’nin cenazesi için toplandı. Işkî’nin cenaze
merasimi bir muhalefet ve güvenlik güçlerini protesto gösterisine dönüştü.23 Bu
kalabalığın sloganlarıyla cenazesi mezarlığa götürülüp defnedildi.24
Mîrzâde-i Işkî öldüğünde otuz bir yaşındaydı. Hayatını mücadele ve sıkıntı
içinde geçirdi.25 Cesareti, gözü pekliği, kararlılığı ile sembol haline gelen bir
aydın olarak tanınmıştır.26
B. Mirzâde-i Işkî’nin Eserleri ve Şiir Anlayışı
Işkî şiirlerinde geleneksel kalıpları kullanmakla birlikte değişiklikler de
yapmıştır. Ayrıca Kafiyenin yazıya değil sese göre dizilmesi gerektiğini fikrini
savunmuştur.27
Şiirlerinin çoğu ağır sosyal eleştiri ve hiciv doludur. Bu nedenle de dili ve
bazen üslubu edebi açıdan basit kalmakta, bu yönüyle edebiyatçılar tarafından
eleştirilmektedir. Bununla birlikte edebiyatta yenileşmenin öncülerinden
sayılmaktadır.28 Ali Nihad Tarlan ise kendisiyle yakın arkadaş olduğunu ve
düşüncelerini bizzat ağzından duyduğu belirttiği Işkî’nin şiirde yapmak istediği
yeniliği tam olarak gerçekleştiremediğini ifade etmektedir.29
Işkî Fars edebiyatında bilinen ilk manzum piyesi yazan şair olarak bilinir.
“Restâhîz-i Şehrîyârân-i İran” adlı bu şiirinde eski İran büyüklerini teker teker
sahneye çıkarıp onların dilinden yaşadığı döneme eleştiri yöneltmektedir.
30
Işkî, şiirlerinde yoğun olarak sosyal ve siyasal meselelerden bahsetmiş,
görüş ve eleştirilerini açıkça dile getirmiştir. “Kefen-i Siyâh” adlı şiirinde kadın
sorunlarına değinmiş, İran toplumunda kadının giydiği çarşafı siyah bir kefen, ya
Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 364-365. Yâhakkî, a.g.e., s. 65.
23 Mehemmed Aka Sultan, “İnkılâbçi Şâir,” Muntehâb, (Bakü: Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947), s. 5.
24 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 365.
25 Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 16-19. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 365.
26 Saîd Nefîsî, “Mîrzâde-i Işkî: Şâir-i Millî ve Nivisende-i Mubâriz”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 81-85.
Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
27 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 259-262.
28 Aryenpûr, a.g.e., c. II, c. II, 376. Yâhakkî, a.g.e., 67. Nihat Alptürk, “Çağdaş İran Şiiri” (Yayınlanmamış
Doçentlik Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1978), c. II, s. 231-232. Ali Ekber Muşîr
Selîmî, “Dîbâçe”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 1-3.
29 Tarlan, Çağdaş İran Şiiri, s. 18.
30 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 231-242.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 109
da zindana benzeterek bundan kurtulmaları gerektiğini ifade etmiştir.
31
Işkî’nin en güzel şiiri olarak “İdeâl yâ Se Tablo-yi Meryem” adlı yine teatral
eseri32 kabul edilmektedir.33 Bu eserinde üst sınıftan bir gencin baştan çıkardığı
kızın yaşadığı problemler ve nihayetinde intihar edişi anlatılıyor.
Işkî’nin şiirlerinden bir kısmı Sovyet döneminde Azerbaycan Devleti
tarafından Azeri Türkçesine tercüme ettirilerek Arap harfleriyle basılmıştır.34
Bu kitaba yazılan mukaddimede Mîrzâde-i Işkî’nin komünist ve Lenin hayranı
olduğu iddia edilmiştir.35
Işkî’nin şiirde yenilik düşüncesine Türk şairlerinin tesir ettiği iddia
edilmektedir. Özellikle kafiyelerin yazı yerine sese göre dizilmesi fikri Tevfik
Fikret’in bu yöndeki düşüncesinden ve şiirlerindeki uygulamasından esinlendiği
belirtilmiştir.36
C. Mirzâde-i Işkî’nin Şiirlerinde İstanbul
Daha önceleri şiir yazmayıp gazetelere makaleler ve teatral eserler yazan
Mirzâde-i Işkî ilk şiirini İstanbul’da yazmıştır.37 İstanbul’da yazılmış ve aynı
zamanda burada basılmış olan Novrûzî-nâme adlı manzum eseri dışında
‘Restâhîz-i Şehriyârân-i İran’ adlı destansı yarı manzum teatral eseriyle ‘Berg-i
Bâd Borde’ adlı şiirini de İstanbul’dayken yazdığını bizzat Işkî ifade etmektedir.38
adlı manzumesini de İstanbul’da yazdığı bildirilmektedir.39
Mirzâde-i Işkî, Novrûzî-nâme adını verdiği terkib-i bent formunda birkaç
şiirden oluşan eserini İstanbul’da 1297 hş/1336 hk/1918 yılı Nevruz bayramından
(21 Mart) on beş gün önce yazmış40 ve burada Şems Matbaasında bastırmıştır.41
Novrûzî-nâme’nin başındaki “Reviş-i Tâze-i Men der Nigâriş” (Yazında Yeni
Tarzım) başlıklı mensur mukaddimesinde Işkî, şiirde yenilik düşüncesinden ve
31 Mîrzâde-i Işkî, a.g.e., s. 201-219.
32 Mîrzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 171-193.
33 Yâhakkî, a.g.e., s. 67-68. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 369.
34 Mirzâde-i Işkî, Muntehâb, çev. Mubâriz Alîzâde, haz. Mehemmed Aka Sultan, (Bakü: Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947).
35 Aka Sultan, “İnkılâbçi Şâir”, s. 10-11.
36 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 368.
37 Yâhakkî, a.g.e., s. 66. Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 361.
38 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 372.
39 Alptürk, “Çağdaş İran Şiiri,” c. II, s. 231.
40 Aryenpûr, a.g.e., c. II, s. 367. Alptürk, a.g.e., c. II, s. 231. Kanar, a.g.e., s. 222.
41 Mirzâde-i Işkî, Novrûzî-nâme, (İstanbul: Şems Matbaası, 1336).
110 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
kendisinin şiirlerinde yaptığı bazı yenilik tasarruflarından bahsetmektedir. Bu
tasarruflardan en çok kafiyelerin yazıya göre değil sese göre düzenlenmesinden
bahsedişine yer verilmektedir.42
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün vezin kalıbında yazılan Novrûzî-
nâme’nin ilk şiiri “Der Tavsîf-i Behâr-i İstanbul” (İstanbul’un Baharını
Betimleme) başlığını taşımaktadır. Aşağıda Farsça metni de verilen bu şiir altışar
mısralık on altı bentten oluşur. Ancak bentlerden birisi altı yerine yedi mısra
olarak nazmedilmiştir.43
در توصيف هبار استانبول
بتا ديشب در آن کشتی که بردی بر مدا ما را منی دامن خدا می بردمان يا ناخدا ما را
مهی دامن که راند از آن خاطر ديشب خدا ما را نديدی چون کساندی سيل موج، از هر کجا ما را
به هر غلطاندن کستی، منودی جا به جا ما را
خدا ديگر چنني شب را نيارد بر کسی روزی
در آن حالت تو ای مه، خريه بودی موج دريا را من از عشق تو، از خود رفته حمروم آن متاشا را
شدم غرق متاشای تو، ماه سرو باال را فشاندی باد بر رويت، دو زلف مشک آسا را
فتاده بود عکس مه بر آب و اين عجب ما را
که مه ديگر چه افروزد مهانا چون تو افروزی
هوا وا ماند ز آشوب و به ساحل شد قرين کشتی من از مرسوم هر روزی ز کشتی چو برون گشتی
به پريامونت می هشتم قدم هر جا که می هشتی ز هر رهاهی که می رفتی ز هر جائی که بگذشتی
ز هول عشق قلبم در طپش مانند زرتشتی
گه آتش پرستيدن به روز عيد نوروزی
خرامنده درختی بد بلند اندام دجلويت نقاب نازکينت را هوای باد از رويت
کشاندی و بر افشاندی ز زير وی به رخ مويت تو در پيش و من از پس تا عيان شد کوچهء کويت
چو خلوت ديدم آجنا را سبک بشتفتم سويت
بنا کردم بيان عشق با رمزی و مرموزی
به شب اندر شبستامن به روز اندر دبستامن ز فکر تو چسان خومب ز ذکر تو چسان خوامن
42 Mirzâde-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, s. 259-262.
43 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 263-267.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 111
چه کردستی به من ای مه که آنی بی تو چون مامن بود عمرم چو زجنري و شود عامل چو زندامن
تو می دانی چه کردستی به من من خود منی دامن
شبم روزست و روزم شب ازين خود به چه هبروزی
ز رنگ چهره ام بني در چه حالی اندرم رمحی چو مرغی برگشودم سوی تو بال و پرم رمحی
مزن سنگ جفا ای دوست مشکن شهپرم رمحی گرفته آتش عشق تو از پا تا سرم رمحی
امان آتش گرفتم يار بر خاکسرتم رمحی
نگاه رمحت از چه سوی ما خلتی منی دوزی
نگارا عاشقم من سخت و اين بد ماجرای من به درد آمد ز هجرت جان به دست آورد وای من
مهانا می روم از دست فکری کن برای من به آخر نا رسيده بد هنوز اين حرفهای من
که تو آغاز کردی حرف و بند آمد صدای من
ابا يک هلجهء زيبا و سيمای برافروزی
به آهنگی که می فهماند می ترسی که تا مردی مبادا در سخن بيندت با ناآشنا مردی
که ای آن کز پی چنديست پريامون من گردی شنيدم مردم عشقی و عشقی نام خود کردی
ولی هيهات کني گرمی به کف نايد بدين سردی
کنون بسيار مانده با تو درس عشق آموزی
نه تنها ز آتش عشق من اندر تو شرر باشد مرا هم از تو عشقی در دل و فکری به سر باشد
ولی دامن که بس اين راه را کوه و کمر باشد خود اين راهيست پر خوف و بسی در وی خطر باشد
که عشق است آتشی سوزان بل ز آتش برت باشد
مهانا در دل اين آتش ميفروزان که می سوزی
من از آن روز می ترسم که چون با ما به مهر آيی به رسم عشق لوح دل ز نقش من بيارايی
به حکم عشق آزاری سپس چون دست دنيايی مرا از تو جدا سازد تو دور از من چه بنمايی
نه من بی تو بياسامي نه تو بی من بياسايی
گر اين پندم پذيری عشق من هرگز نيندوزی
مهان روز است می بينم که ما هر دو بناکامی ز هجر يکدگر تلخني بسر آرمي ايامی
112 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
نه من را تاب هجر تو نه تو بی من بيارامی درين بني ای بسا هر دو مبريمي اندر آالمی
جوانيمان تبه گردد به ناکامی و بدنامی
حذر کن زين سوانح ديده چون بر عشق من دوزی
هنوز عکس صدا آيد بگوشم زان صدائی را که با آن راندمي از خود چو بی خريی گادائی را
چو گفتی دور شو از من مهانا من دوائی را که جستم هبر دفع ميکروب آشنائی را
جدائی بوده است ای دل غنيمت دان جدائی را
گر اين درمان نه بپذيری کشد اين دردمان روزی
منی دانی چه بر من رفت از آن رفتار دلدارا سپس چون رو به خانه رفتی و رگذاشتی ما را
خدا داند که در آن راه پيمودن تو هر پا را که بر می داشتی در خون مهی غلتيد دل يارا
چو درب در رسيدی و نگاه آخرين ما را منودی و درون رفتی و در بستند دنيا را
تو خود گفتی گرفت آن دم به خود دنيای اندوزی
تو رفتی و برفتم من هم از خود کنج ديواری به درد خود گرفتارم و ز درد اين گرفتاری
هنادم قلب خود خلتی به درب خانه ات باری کشيده آه و کردم اين ندا با ناله و زاری
من از پروانه نی بيشم تو از مشعی چه کم داری
مهان گونه که سوزاندی مرا خود نيز می سوزی
گرفتم آن سپس راه خود و رفتم به کار خود مزار است ارچه بی تو خانه رفتم بر مزار خود
نشستم گوشه ای غمگني ز وضع روزگار خود کشيدم آه چند اول ز دوری ديار خود
سپس افتادم اندر فکر بی مهری يار خود
به خود گفتم کزين کرده پشيمان می شود روزی
مهه آن شب خنفتم تا صباح و ديده نی بستم مگر وقت سحر کاندک ز فکر و غصه وا رستم
ربودم خواب و اندر خواب ديدم با تو بنشستم بساط عشق دسته دسته و دست تو در دستم
در اين اثنا از آن خواب خوش از فرط خوشيجستم
به خود گفتم که بر اين خواب باشد فال فريوزی
Şiirin ilk mısralarının Türkçesi şu şekildedir:
Ey güzel dün akşam bizi o vapurla Moda’ya ulaştırdın ya
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 113
Bilmem ki bizi Allah mı götürdü oraya kaptan mı yoksa
Işkî’nin bu şiirde anlattığına göre İstanbul’un çok yağışlı fırtınalı bir
gününde vapura binip Moda’ya geçmiştir. “Biz” demesine rağmen nereden
gelmekte olduğu ve yanında başka kimlerin olduğundan bahsetmiyor. Işkî şiirde
muhatap olarak bir güzelden bahsetmektedir. Anlattığına göre bu güzelle aynı
vapurdadırlar. Vapur sallanıp durmakta, herkesi korkutmaktadır. Fakat Işkî
o güzelin seyrine dalmıştır ve durumun farkında bile değildir. Nihayet vapur
iskeleye varıncaya kadar bu duygular arttıkça artar, fakat karşılık bulamaz.
Nihayet “mezara benzeyen” evine gider. Bu düşünce ve hüzünle sabah eder.
Fakat şiirin sonunda bütün bunları anlattıktan sonra uyandığını söylüyor ki bütün
anlattıklarının rüya ya da hayal olduğunu anlıyoruz.
Nevrûzî-nâme’nin ikinci şiiri “Dünyada, Özellikle İstanbul’da Nevruz
Mevsiminin ve Zevkli Eserlerinin Methi” başlığını taşımakta ve altışar mısralık
üç bentten oluşmaktadır.44
مدح موسم نوروزی و اثرات مصفای آن در عامل، خاصه در استانبول
چو فردا روز نوروز است و نوروز جهان آيد رود اين سال فرتوت و يکی سال جوان آيد
از اين خوامب چونني يامب که سالی خوش روان آيد که آن نا مهربان يارم خبوامب مهربان آيد
اگرچه من حکيمم اين سخن لغوم گمان آيد
به نزد من زمان يکرنگ و يکسان است هر روزی
ولی امروز هست آن روز تارخيی و دستانی که عامل بر کند اين رخت چريکني زمستانی
جبای آن خبود پوشد حرير سبز بستانی به ويژه ای خوشا نوروز و اين شهر کهستانی
صفای منظر دريا ز وضع جنگلستانی
سخن اين بد که شب فارغ شد از رخت سيه دوزی
سحر باز آفتاب آمد به روز آورد دنيا را مطال ساخت کهسار و تاللؤ داد دريا را
زرافشان کرد دامان قبای سبز صحرا را تو هم چون آفتاب آخر برون آ حلظهئی يارا
که با اين آفتاب عامل برت از شب بود ما را
سزد تو آفتاب آيی و روز ما بيفروزی
Yarın Nevrûz günüdür, dünyaya yeni bir gün geliyor
44 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 267-268.
114 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Bu kocamış yıl gidiyor ve gencecik bir yıl geliyor
Bu mısralarla başlayan şiirde Nevruzun yaklaştığı, bu nedenle her tarafın
güzelleştiği anlatılıyor. Şair kendisi için “her günün aynı” olduğunu, ancak yine
de “nevruz gününün başka” olduğunu söylüyor. Sabahleyin güneşin vurduğu
yemyeşil sahaların insanın içini açtığından ve yar umudu verdiğinden bahsedilen
şiirde yeşillik ve güneş ön plana çıkarılıyor.
Nevrûzî-nâme’de geçen üçüncü şiiri olan “Moda’da Sabahın Güzelliğini
Tarif” başlıklı manzume yirmi üç mısradan oluşmakta olup tek bir bent
görünümündedir.45
و تعريف منظرهء زيبای سحرگاهی مدا
بيا ای صبح نوروزی نظر کن منظر ما را ز دامان »مدا« بنگر فضائی بس مصفا را
ز نور تازهء خورشيد فرش سرخ دريا را عمارات »قزل طوپراق« از اين پرتو مطال را
مهه باغات تازه سبز در اطراف آجنا را »قز« و آن تل در آب شگفت آر معما را
درختان را شکوفه زيورين کرده سراپا را کشيده زان ميان سروی به هر سو راست باال را
که ما را می دهد يادی ز اندام تو دلدارا نسيمی می وزد خوش تازه سازد روح دنيا را
هبارانه دهد بر ما نويد مرگ سرما را چسان تشريح سازم انبساط حال حاال را
هبشت است اين فضا گويی نديدم ار چه آجنا را طلوع مشس به به بني چه حالت داده دنيا را
مشعشع کرده هر جسم لطيف صيقل آسا را به دست نور خود بنهاده زرين تاج تل ها را
درخشان کرده دريا را زرافشان کرده صحرا را طبيعت گوييا خندد چو بيند وضع حاال را
فرا بگرفته بانگ قهقهش اين دشت زيبا را نگارينا بيا بشمر غنيمت اين متاشا را
که عامل را چنني خرم منی بينی هبر روزی
Gel ey saba rüzgarı seyret manzaramızı
Moda eteklerinden bak bu mutlu manzaraya
İlk mısralarının Türkçesi verilen bu kısımda ise Işkî saba rüzgârını Moda
eteklerinden manzarayı seyretmeye çağırıyor. Yeni doğan güneşin denizdeki
kızıl aksini ve Kızıltoprak yapılarını görmeyi tavsiye ediyor. Anlattığına göre
buranın etrafı hep bağlık bahçeliktir. Ağaçlar tabii süslerini kuşanmış, servileri
boylu boyunca uzanmış, nesim esmektedir. Şair cenneti görmedim ama burası
cennet gibi diyor ve ilave ediyor: “Güneşin doğuşu bir gör ki neler etmiş buraya!”
45 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 268.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 115
Deniz parıldamakta, yerler altın saçmaktadır. Tabiat adeta gülümsemektedir. Ve
bu yerleri bir kahkaha sesi kaplamıştır, “Ey sevgili! Gel bu manzaranın kıymetini
bil! Dünyayı her gün böyle mutlu göremezsin.”
Novrûzî-nâme’de İstanbul’dan bahseden bu şiirlerden başka beş şiir daha
yer almaktadır. Bu şiirlerden birisi “Eski Dönemde İranlılar Nevruz Gelenek ve
Görenekleri” başlığını taşımaktadır. Bu şiirde eski İran toplumu adetlerinden
hamasi ve destansı bir şekilde bahsedilmektedir.46
Daha sonra “Osmanlı ve İran Padişahlarının Methini İçeren Nevruz Tebriği
ve Nizâmu’s-Saltana’ya Övgü” başlıklı şiir gelmektedir. Bu şiir, başlığından
da anlaşılacağı üzere Mîrzâde-i Işkî bu şiirde Osmanlı ve İran padişahlarının
büyüklüğünden bahsedip övdükten sonra Nevruz bayramlarını kutluyor. Farsça
‘şehriyâr-i mâ’ ve ‘şehr-i yâr-i mâ’ kelimeleri arasında cinas yaparak İstanbul’u
‘sevgili şehrimiz’ şeklinde niteliyor. Aynı şiir içinde Birinci Dünya Savaşı
sırasında oluşturulan Sürgünde İran Hükümeti başkanı olmuş olan ve kendisiyle
birlikte İstanbul’a gelen Nizâmu’s-saltana’yı da övüp bayramını kutluyor.47
Bir diğer şiirin başlığı da “İran ve Türklerin Birliği ile Bu Birlik Sayesinde İki
Milletin Muzaffer Olacaklarına Dair” şeklindedir. Bu şiirde Mîrzâde-i Işkî Türk
ve İran halkları hakkında dileklerini ifade etmektedir. Talat ve Enver Paşaların
da andığı bu kısımda, iki milletin ‘bir’ olması gerektiği, aralarındaki muhabbetin
artması gerektiğini söylüyor. Buna delil olarak da Mesnevî’nin yeterli olduğunu
ifade ediyor ve şöyle devam ediyor. “Yabancılar için dostları yitirmiştik, şimdi o
sönen mumu tekrar yakmalıyız. Zira aynı yolun yolcusuyuz, ikimiz de Kâbe’ye
gidiyoruz.” Bu şiiri şu duygularla bitiriyor: “Balla şekeri birbirine katarsak”,
“iyi günde kötü günde birlikte olursak”, “Allah’ın yardımıyla Dünyayı yeniden
baştanbaşa ele geçiririz.”48
Işkî terci’ni bu kısımlarla bitirdikten sonra gazel formunda “Difâ’ ez Novrûzî-
nâme” (Novrûzî-nâme’yi Savunma) başlıklı bir şiir daha sunuyor.49
Son olarak Novrûzî-nâme’de şairin Gevherşâd Hanım’ı övdüğü bir kasidesi
yer alıyor.50
46 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 269-270.
47 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 270-271.
48 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 271-272.
49 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 272.
50 Mirzâde-i Işkî, a.g.e., s. 273.
116 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Sonuç
Mîrzâ’de Işkî’nin İstanbul’dan bahseden şiirlerinden anladığımız kadarıyla
kendisi Moda civarında oturmakta, daha çok İstanbul’un Kadıköy yakasını
sevmekteydi. Bununla birlikte Dârülfünûn’da okuduğuna göre İstanbul’un tarihi
yarımadasında ve eski bölgelerinde de bulunmuştur. Fakat bu bölgelerden hemen
hiç bahsetmez. Biyografisinden bahseden kaynaklarda çok iyi Fransızca bildiği51
ve yeniliğe çok düşkün olduğu52 bildirilmektedir. Bu sebeple İstanbul’un da yeni
ve batılı yüzünü beğenmiş olmalıdır. Belki de memleketinde görmediği deniz
havası her şeyden daha cazip göründüğünden İstanbul’un tarihi değerlerinden ve
mimarisinden bahsetmemiştir.
Mîrzâde-i Işkî ile yaklaşık aynı tarihlerde İstanbul’da Büyükelçilik göreviyle
bulunan Hân Melik Sâsânî’nin Moda semtini beğendiğini ve evini buraya
taşıdığını ifade ettiği53 de dikkate alındığında, bu dönemde İstanbul’da yaşayan
İranlılar arasında Moda semtinin revaçta olduğu da düşünülebilir.
Resim: Mîrzâde-i Işkî (1312/1873-1342/1924)
51 Dihhuda, “Işkî”, s. 15906.
52 Tarlan, Çağdaş İran Şiiri, s. 18.
53 Semaha Eser, “İranlı Seyyahların Eserlerinde İstanbul ve Hân Melik Sâsânî>nin <İstanbul Sefâreti Hat -
raları> Adlı Eseri” (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fars Dili ve
Edebiyatı Bilim Dalı, 2005), s. 49.
Kadir TURGUT / Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2) 103-118 117
Kaynakça
Alptürk, Nihat. “Çağdaş İran Şiiri” Doçentlik Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, 1978.
Aryenpûr, Yahyâ. Ez Sabâ tâ Nîmâ: Târîh-i 150 Sâl-i Edeb-i Fârsî, Tahran: Şirket-i
Sehâmî-yi Kitâbhâ-yi Cîbî, ty.
Dihhuda, Ali Ekber. “Işkî” Lugatnâme-i Dihhudâ, editör Muhammed Muîn ve Seyyid
Ca’fer Şehîdî, X. c., Tahran: Danişgâh-i Tehrân Muessese-i Lugatnâme-i Dihhudâ, 1998,
s. 15906.
Dorj 3: The Largest Library of Persian Literature (Dijital Arşiv Programı), [Tahran]:
Mehr Argham Rayaneh, ty.
Eser, Semaha. “İranlı Seyyahların Eserlerinde İstanbul ve Hân Melik Sâsânî’nin
‘İstanbul Sefâreti Hatıraları’ Adlı Eseri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fars Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, 2005.
Kanar, Mehmet. Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, İstanbul: İletişim
Yayınları, 1999.
———. “İran: Modern İran Edebiyatı” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
XXII. c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000, s. 424-
427.
Melikü’ş-şuarâ Behâr, “Merg-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i
Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s. 16-19
Mirzâde-i Işkî. Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran:
İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350
———. Muntehâb. çev. Mubâriz Alîzâde. haz. Mehemmed Aka Sultan. Bakü:
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin
Neşriyatı, 1947.
———. Novrûzî-nâme, İstanbul: Şems Matbaası, 1336.
Muşîr Selîmî, Alî Ekber. “Sergüzeşt-i Işkî”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i
Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s.
4-16.
———. “Dîbâçe”, Külliyât-i Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî
Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i Emîr Kebîr, 1350, s. 1-3.
Nefîsî, Saîd. “Mîrzâde-i Işkî: Şâir-i Millî ve Nivisende-i Mubâriz”, Külliyât-i
118 MİRZÂDE-İ IŞKÎ’NİN İSTANBUL’U ANLATAN ŞİİRLERİ
Musavver-i Işkî, Külliyât-i Musavver-i Işkî, haz. Alî Ekber Muşîr Selîmî, Tahran: İntişârat-i
Emîr Kebîr, 1350, s. 81-85.
Sultan, Mehemmed Aka. “İnkılâbçi Şâir” Muntehâb. Bakü: Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti Harici Ülkelerle Medeni Alaka Cemiyetinin Neşriyatı, 1947.
Tarlan, Ali Nihad. Çağdaş İran Şiiri. yy.: Cumhireyet Halk Partisi Yayını, 1938.
———. İran Edebiyatı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1944.
Tokmak, A. Naci. “İran: Edebiyat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XXII.
c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, 2000, s. 416-424.
Yâhakkî, Muhammed Ca’fer. Çûn Sebû-yi Teşne: Edebiyât-i Muâsir-i Fârsî. Tahran:
İntişârât-i Câmî, 1374.
Yazıcı, Tahsin ve Mürsel Öztürk. “İran: Dil ve Lehçeler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, XXII. c., İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi,
2000, s. 413-416.
Konular
- PARS DERGİSİ
- ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
- KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ŞEM’Ü PERVÂNELER VE LÂMİ’Î ÇELEBÎ’NİN ŞEM’Ü PERVÂNE MESNEVİSİ
- FARS EDEBİYATINDA METAFİZİK YOLCULUKLAR
- شاعران فارسی سرای وفارسینويس ارزرومی
- تعلیم وتربیت ازمنظر سعدی
- توازن موسیقايی غزلهای سعدی
- YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI
- YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
- KÜÇÜKASYA’DA İSLAMİYET (DER İSLAM IN KLEIN ASIEN)
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IYRD.
- RÛDEKÎ-Yİ SEMERKANDÎ (Ö. 329/940)
- NAZÎRÎZÂDE EMÎN’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE FARSÇA METHİYELERİ
- HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
- BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
- EŞREFOĞLU RÛMÎ’NİN GAZELLERİNDE NASİHAT VE NEFİS MUHASEBESİ
- HÂB-I HAYÂL, AYINTABLI HÜSNÜ
- شاعران فارسیسرای و فارسینويس ارزرومی*
- مسئلة »مضمون« در شعر کودکان و نوجوانان
- مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
- وگرايی درهنر ايران
- NEF’Î’NİN TUHFETU’L-UŞŞÂK ADLI FARSÇA KASİDESİ
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IIYRD.
- DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
- ÂRİF ÇELEBİ’NİN FARSÇA KASİDESİ VE TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
- SÂİB-İ TEBRİZÎ’NİN ŞİİRLERİNDE GEÇEN “HÂB-I BAHÂR” TAMLAMASI ÜZERİNE
- ROMEN DİLİNDE KULLANILAN FARSÇA KELİMELER
- سینمای ایران
- آداب حرب مغول درتاریخ جهانگشای جوینی
- بررسی تطبیقی ضرب المثل های ترکی سنقر با ضرب المثل های زبان فارسی