İRAN DİLLERİ - I

Özet: Çağımızda “Farsça” adıyla bilinen Yeni Farsça, Orta Farsça’nın ve o da,
Eski Farsça”nın devamıdır. Eski Farsça; eski İran dillerinden biri, eski İran dilleri
de, Hint-Avrupa dilleri ailesinin üyeleridir. Eski Farsça, Ahâmenişler döneminde,
Eski İran’da kitabe yazımında kullanılmış olan çivi yazısıyla yazılan dilin adıdır.
Fars bölgesinde ortaya çıkarılan yazıtların önemli bir kısmının, söz konusu
dönemlerde yaşamış eski Fars kabilelerinin diliyle yazılmış olmasından dolayı bu
dil bu isimle anılmaktadır. Bu yazıtların dilleri, günümüz Farsça’sının en eski
şeklini ve temellerini oluşturmakta, dolayısıyla Eski Farsça çivi yazılı kitabeleri,
Fars dilinin en eski yazılı belgeleri olarak kabul edilmektedir.
İslâm öncesi çağlarda İran’da egemen olmuş Ahâmenişler (MÖ. 550-330)
zamanında devlete ait belgelerin, eski dünyanın önemli merkezlerinden Pasargard,
Şûş ve Babil şehirleriyle Medler’in ilk başşehri olan Hemedân’da saklandığı
aktarılırBazı bilginler, Eski Farsça’nın yazıldığı çivi yazısının, Medler tarafından
da kullanıldığını ve hatta Eski Farsça’nın yazı şeklinin Medler’den alındığını iddia
etmişlerdir. Ancak Dâryûş’un, Bîsutûn Kitabeleri’nde İran diliyle yazan ilk
kişinin kendisi olduğunu söylemesi bu iddiayı geçersiz kılmaktadır. Dilbilim,
dilin morfoloji bölümünü ilgilendiren kelime yapıları ve türleriyle, cümle yapıları
ve türlerini inceleyen sözdizimi açısından İran dilleri, üç ana gruba ve üç devreye
ayrılır: 1- Fârsî-yi Bâstân: Eski Farsça. 2- Fârsî-yi Meyâne: Orta Farsça. 3- Fârsî-
yi Nov/Derî: Yeni Farsça.
Anahtar Kelimeler: İran Dilleri, Eski İran Dilleri, İran Edebiyatı
I. Giriş
Günümüzde “Farsça” adıyla bilinen “Fârsî-yi Nov: Yeni Farsça”, “Fârsî-
yi Meyâne: Orta Farsça”nın ve o da, “Fârsî-yi Bâstân: Eski Farsça”nın
devamıdır. Eski Farsça; eski İran dillerinden biri, eski İran dilleri de, HintAvrupa
dilleri ailesinin üyeleridir. Farsça günümüzde; İran, Afganistan,
Tacikistan halklarının büyük çoğunluğu tarafından kullanılan, Hindistan,
Türkistan, Kafkasya ve Mezopotamya bölgelerinde bazı halkların konuştukları,
yazdıkları ve şiir söyledikleri dildir. İran dillerinin tarihi, tarih boyunca
geçirdiği evreler ve değişimler, MÖ. 700 yıllarına kadar bilinmektedir. Söz
konusu tarihlerden önce de, yine bilimsel verilere dayanılarak; doğuda
Horasan’dan Tibet sınırlarına ve Çin Türkistan’ı çöllerine; güneydoğuda,
Pencab’a; güneyde Fars Körfezi’ne; kuzeyde Sakalar ülkesine, Yunanistan’a;
batıda, Suriye ve Hicaz çölü ile Yemen’e kadar uzanan geniş İran
coğrafyasında, bugün İran’da konuşulan Farsça’nın kökleri ve asılları olan diller
konuşuluyordu (Bahâr, 1373 hş.: I, 2-3).

*
Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Doğu Dilleri ve Edebiyatları ABD
Geniş İran platosunda İranlı kabilelerden her birinin, kendine özgü dil ya
da lehçelerle konuşmalarından dolayı, bütün kabilelerin anlayabileceği ve
aralarında kullanabilecekleri kapsamlı ve ortak anlaşma aracı olacak bir dile çok
eski zamanlardan beri hep ihtiyaç duyulmuştur. Ahâmenişler’in egemen
oldukları çağlarda (MÖ. 550-330) İranlı kabileler arasında siyasî bir bütünlük
sağlanmış olmasının da etkisiyle millî birlik konusunda önemli ilerlemeler
sağlanmış olsa da, henüz millî ve herkesin anlayabileceği resmî bir dilden söz
etmek mümkün değildir. Büyük Dâryûş (hük. MÖ. 522-486) zamanından
itibaren yazı dili olarak da kullanılmaya başlanan “Eski Farsça” da,
konuşulduğu bölgelerin sınırlarını aşamamıştır. O dönemlerde eski İran
dillerinin kollarından hiçbiri, henüz bir diğer İran dili ya da lehçesini konuşanlar
tarafından yabancı dil olarak algılanabilecek şekilde asıl gövdelerinden
uzaklaşmamıştı. Örneğin Medler, kardeşleri Perslerin dillerini ileri düzeyde
anlıyorlardı. “Eski Farsça” ile “Avestâ Dili” arasında da çok büyük farklılıklar
bulunmuyordu (Mutlâk, 1989: 76).
İran’da en eski çağlardan günümüze kadar kullanılmış diller, birçok
açıdan ortak özelliklere sahiptirler. Bu dillere, günümüz İran coğrafyasının
değişik bölgelerinde ya da İran toprakları dışında birbirinden farklı
coğrafyalarda kullanılmış olmalarına rağmen “İran Dilleri Grubu” adı
verilmektedir. İran Dilleri grubu da, birbirlerinden ayrılmazdan, daha sonraki
çağlarda kendi adlarıyla anılmaya başlayan bölgelerinde ayrı ayrı yaşamaya
başlamalarından önceki çağlarda Hint-İran kavimlerinin dillerinin aslını
oluşturan Hint-İran Dili’nin bir koludur. Hint İran Dilleri grubu da, Hint
Yarımadası’ndan Kuzey Avrupa’ya kadar bölgelerde yaşayan ya da daha önceki
çağlarda yaşamış olan kavimlerin dilleri olan Hint-Avrupa büyük dil ailesinin
bir koludur (Tefezzulî, 1376 hş.: 11).
Üç bin yıllık bir tarihî geçmişi bulunan Farsça, geçirdiği uzun tarihî
süreçte çeşitli değişikliklere uğramıştır. Klasik dönemlerde Farsça’nın lehçe ve
sesleri birbirinden farklı özelliklere sahip olmuş ve her devrede, bu şivelerle
konuşanlar arasından hangisinden bir hükümdar çıkmış ise o şive, zamanın
resmî dili olmuştur (İsti’lâmî, 1981: 2).
II. İran Dillerinin Tarihî Devreleri
Hint-Avrupa/İndo-Européenne dil grubunda yer alan İran Dilleri ailesi,
günümüz dünyasında bir taraftan Hindistan’dan Amerika’ya, diğer taraftan
Avustralya’nın ve Afrika’nın bir bölümüne kadar geniş bir alanda yaşayan
halkların konuşmakta oldukları dilleri kapsamaktadır. Yaygınlıkları, kullanım
alanları ve tarihî önemleri açısından dünyanın değişik coğrafyalarında
kullanılan önemli dillerin bazıları da, bu grupta yer alır (Komisyon, 1342-1343
hş.: I, 636; Yârşâtır, 1346 hş.: I, 9).
İran dilleri, “Hint-Avrupa Dil Ailesi” içerisinde en çok lehçeye sahip olan
diller arasında yer almaktadır. Başta İran olmak üzere dünyanın bazı
bölgelerinde yaygın bir kullanıma sahip olan Farsça, Fırat nehrinden Hindukuş
26
dağlarının doğusuna kadar uzanan bölgelerde konuşulan bir dil grubunun,
Kafkaslarda da yaygın olan en önemli parçasıdır. Klasik dönemde İran
lehçeleri, bir taraftan Hazar Denizi’nin kuzeyine, diğer taraftan Karadeniz’in
batısına ve hatta Kuzey Moğolistan’daki Soğd kolonilerine kadar uzanmaktaydı
(Komisyon, 1342-1343 hş., I, 636; Yârşâtır, 1346 hş.: I, 9).
İran dilleri, “Âryâ/Aryenne (Hint-İran/İndo-İranienne)” dillerinin
kollarından, Hint-Avrupa büyük dil ailesinin en eski dilleri arasında yer alır.
Âryâlar, MÖ. II. bin yılında iki büyük kola ayrılarak bir grup, günümüzde
Afganistan olarak bilinen bölgeden geçip Hindistan’ın kuzeybatısına (Pencap ve
çevresindeki bölgeler) giderek daha sonraları da zamanla diğer bölgelere
dağıldı. Bir diğer grup da, aşamalı olarak İran platosuna gidip değişik
bölgelerde yerleşmeğe başladı. O zamandan itibaren “Âryâ Dili”, “Hint” ve
“İran” dilleri olmak üzere iki ana kola ayrıldı (Rızâyî-yi Bâğbîdî, 1380 hş.: X,
544-545).
HİNT-AVRUPA DİLLERİ AİLESİ
ASYA
KOLU
AVRUPA KOLU
↓ ↓ ↓ ↓
↓ Germen
Dilleri
Roman
Dilleri
Slav
Dilleri
↓ ↓ ↓ ↓
Hint
Dilleri
Almanca İtalyanca Rusça
Farsça İngilizce Fransızca Sırpça
Afgan Dili İskandinav
Dilleri
İspanyolca Bulgarca
Daha önce de belirtildiği gibi, Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu olan
Farsça, MÖ. yaklaşık 1.500 yılına kadar Hintçe ile tek bir dil halindeydi. Hint
ve İran milletlerinin birbirlerinden ayrılmasıyla, İran dili bağımsız olarak
gelişti: Umman’dan Mezopotamya’ya, Karadeniz’in doğu kıyılarından ve
Kafkasya’dan Pamir yaylasına ve Sind bölgesine kadar çok geniş bir coğrafyaya
yayıldı. Bu kadar geniş bir alana yayıldığı için bazen bağımsız denecek kadar
aslından uzaklaşmış dilleri ve bazen de aslı ile yakından ilgili lehçeleri meydana
getirdi. Elde bulunan belgeler, alfabe ve içerik bakımından İran dillerini,
“Eski”, “Orta Zaman” ve “Yeni İran Dilleri” gibi birbirinden farklı üç devreye
ayırma imkânı vermektedir. Başlangıçtan, Ahâmeniş İmparatorluğu’nun
yıkılışına (MÖ. 330) kadar geçen süre içinde konuşulan, yazılı belgeleri
bulunan “Med Dili”, “Saka Dili”, “Eski Farsça” ve “Avestâ Dili”, eski İran
dilleri grubunu oluşturur (Yazıcı, vd., 1999: XX, 413).
İranlılar’ın bilinen ilk devletleri olan Medler’in (MÖ. 708-550), dillerini
yazı dili olarak kullanıp kullanmadıkları bilinmemektedir. Kaynaklarda,
27
Ahâmenişler (MÖ. 550-330) zamanında devlete ait belgelerin, eski dünyanın
önemli merkezleri olan Pasargard, Şûş ve Babil şehirleriyle Medler’in ilk
başşehri olan Hemedân’da saklandığı aktarılmaktadır. MÖ. VII. yüzyılın
başlarında Med Kralı Deioces, kendisine yazılı olarak gönderilen dava ve
mahkeme özetlerine karşılık olarak yazılı cevap veriyordu. Yabancı dillerde
gönderilen yazıların ise onun makamında Med Dili’ne çevrildiği sanılmaktadır.
Bazı bilginler, Eski Farsça’nın yazıldığı çivi yazısının, Medler tarafından da
kullanıldığını ve hatta Eski Farsça’nın yazı şeklinin Medler’den alındığını iddia
etmişlerdir. Ancak Dâryûş’un, Bîsutûn Kitabeleri’nde İran diliyle yazan ilk
kişinin kendisi olduğunu söylemesi bu iddiayı geçersiz kılmaktadır (Yazıcı vd.,
1999: XX, 413).
MÖ. VI. yüzyılın ilk yarısında Med krallarının sarayında, konularını İran
efsanelerinden alarak şiir söyleyen şairler vardı. O zamana ait birçok hikaye ve
destanın, Yunanlı tarihçilerin eserlerinde nakledilmiş olması, Medler
döneminde, destanların veya destan şiirlerinin var olduğunu göstermektedir.
Fakat bunların hiçbiri günümüze kadar gelmediği gibi, Med diliyle yazılmış
bağımsız bir eser veya belge de çağımıza ulaşmamıştır. MÖ. 835 yılında
yazılmış olan Asur kralları kitabelerinde Medler’den bahsedilmekte ve onlarla
ilgili birkaç özel ada yer verilmektedir. Yunanca ve Latince bazı eserlerde de,
Med Dili’nden bazı kelimeler aktarılmıştır. Medler’in yerine geçen Ahâmeniş
krallarına ait kitabeler, bu dile ait en fazla kelime içeren belgelerdir (Yazıcı vd.,
1999: XX, 413).
MÖ. 1.000’li yıllardan MS. 1.000’li yıllara kadar Karadeniz sahillerinden
Çin sınırına kadar uzanan geniş topraklarda yaşayan Sakalar’ın dillerine ait
herhangi bir belge bulunmamaktadır. Yunanca ve Latince kitaplarda Karadeniz
sahillerinde yaşamış Batı Sakaları’ndan, Orta Asya’da yaşamış olan Sakalar’dan
Hintçe, Yunanca ve Latince eserlerde de birkaç özel isim günümüze ulaşmıştır.
Kaşgar’ın güneydoğusundaki eski Hoten ülkesinde konuşulan Hoten Dili’yle
yazılmış çok az eser bulunmaktadır. Bunlar da, henüz tamamen tercüme edilip
anlaşılır hale getirilememiştir. Hoten yazısı, Hint yazısından alınmıştır (Yazıcı
vd., 1999: XX, 413).
Dilbilim, dilin morfoloji bölümünü ilgilendiren kelime yapıları ve
türleriyle, cümle yapıları ve türlerini inceleyen sözdizimi açısından İran dilleri,
üç ana gruba ve üç devreye ayrılır: 1- Fârsî-yi Bâstân: Eski Farsça. 2- Fârsî-yi
Meyâne: Orta Farsça. 3- Fârsî-yi Nov/Derî: Yeni Farsça.
A. Fârsî-yi Bâstân: Eski Farsça (Eski İran Dilleri Dönemi)
Fars dili tarihinde, Eski İran dilleri dönemi, MÖ. II. Bin yılın
başlarından-MÖ. IV. yüzyıla kadar geçen dönemi kapsar. MÖ. 1000-700 yılları
arasındaki dönem, Eski İran dillerinin yaygın olarak kullanıldığı çağlardır. MÖ.
VII. yüzyılda Eski Farsça, İranlıların İran coğrafyasının değişik bölgelerinde
yerleşik hayata geçmeleriyle de birbirinden farklı şekillerde oluşmuş farklı
lehçelerle ortaya çıkmıştır. Birtakım özgün nitelikler kazanarak birbirlerinden
28
ayrılmış olan bu dillerin en önemlileri; Med Dili, Saka Dili, Avestâ Dili ve Eski
Farsça’dır (Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 17).
Milattan 5.000 yıl önce, Kuzey Kafkasya’da, Ural dağlarının batı
bölgelerinde adı ve konuştukları dilin adı “Hint-Avrupa” diye bilinen bir kavim
yaşamaktaydı. MÖ. II. binyılın ortalarında, kendilerine “Âryâ: şerefli” adını
veren bir Hint-Avrupa kavmi, egemenlikleri altına aldıkları bölgeye “İran” adını
verdiler. MÖ. I. binyılın ilk dönemlerinde, İran’ın doğusunda Herat ve Merv
bölgelerinde, Firdevsî’nin Şâhnâme’sinde “Pîşdâdîler” ve “Keyânîler” adıyla
anılan mitolojik bir devlet kurdular. MÖ. VIII. yüzyılın sonlarına doğru
Deioces, Hemedan’da, Med Devleti’ni kurdu. Bu devlet Asurlulara bağlı bir
yönetimdi. MÖ. VII. yüzyılın başlarında Ahâmeniş, Parsumaş’ta Med
Devleti’ne bağlı olarak Ahâmenişler Devleti’ni kurdu. MÖ. 612 yılında
Huştara, Ninova’yı ele geçirince, bağımsız Med İmparatorluğu’nun temellerini
attı. Ahâmeniş’in torunlarından Kûrûş, 550 yılında Medler’in son hükümdarı
Astyagas’ı yenilgiye uğratarak Ahâmenişler Devletini kurdu. Makedonyalı
İskender, MÖ. 331 yılında Ahâmenişler Devletini ortadan kaldırdı. İranlıların
bu coğrafyaya gelişlerinden, MÖ. 331 yılına kadar geçen süre “Eski Fars Dilleri
Dönemi” olarak adlandırılır. Özellikle MÖ. 1000-700 yılları arasındaki dönem,
Eski Farsça’nın en parlak çağları olarak bilinir. Ancak bu dilden günümüze
herhangi bir yazılı metin kalmamıştır. Bu dilden ayrılarak oluşan bağımsız bazı
diller, İran’ın değişik bölgelerinde kullanılmış, bunlar arasında, Med Dili, Saka
Dili, Eski Farsça ve Avestâ Dili’nden birtakım yazılı belgeler günümüze kadar
gelmiştir. Ahâmenişler döneminde İran’da yaygın olarak Zerdüşt inanışı
egemendi. Kaynaklara göre, Heşâyârşâ (hük. MÖ. 486-466), bu dini kabul
etmişti (Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 13-14; Ebu’l-Kâsımî, 1375 hş.: 3-4).
İran dilleriyle kaleme alınmış eserlerin bulunduğu en eski çağlardan
Ahâmenişler’in yıkılışlarına kadar süren dönemde kullanılan dillere, “Fârsî-yi
Bastân: Eski Farsça” adı verilir. Bir başka deyişle, “Eski İran Dilleri” dönemi,
İran tarihiyle birlikte başlayarak Ahâmenişler’in yıkılışıyla sona ermektedir
(Hânlerî, 1347 hş.: 60; Hânlerî, 1374 hş.: III, 12). Hintliler ile İranlıların
birbirlerinden ayrılmaları, “Eski Hintçe” ve “Eski Farsça” adında iki ayrı dilin
ortaya çıkmasına da ortam hazırlamıştır. Eski İran kavimlerinin ortak dili olarak
kabul edilen “Eski Farsça” ile yazılmış herhangi bir eser günümüze kadar
gelememiş olsa da, o dilden ayrılan kolları oluşturan ve “Eski İran Dilleri”
adıyla bilinen birtakım diller, daha sonraki dönemlerde de, Ahâmenişler’in
yıkılışına kadar (MÖ. 330) geniş coğrafyalarda kullanılmış ve bu dillerle
birtakım eserler de kalemle alınmıştır. Eski İran dilleri arasından, yazılı eserler
olarak sadece “Eski Farsça” ve “Avestâ Dili”nden metinler günümüze kadar
gelebilmiştir. Bu dönemlere ait diğer dillerden önemsenecek miktarda yazılı
metin kalmamıştır (Hânlerî, 1369 hş.: III, 12; Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.: 28;
Rızâyî-yi Bâğbîdî, 1380 hş.: X, 545).
29
Eski Farsça’yla kaleme alınmış ve günümüze, sadece gümüş ve altın
levhalar üzerine kazılmış birtakım yazılar, harfleri birbirine bağlı çivi şeklinden
oluşan çivi yazısıyla yazılmış bazı kitabeler kalmıştır (İsti’lâmî, 1981: 2).
Avestâ Dili’yle kaleme alınmış en eski eserler, muhtemelen MÖ. VIII-X.
yüzyıllara aittir. Fars bölgesinin dili olan ve Ahâmeniş krallarının kitabelerini
de yazmış oldukları Eski Farsça ile yazılmış ilk eserler, MÖ. V. yüzyıla, en son
eserler ise, MÖ. III. yüzyıla aittir. Bu dönemlerde kullanılmış diğer diller
arasında yer alan Med Dili ile Saka Dili hakkında bilgi yok denecek kadar azdır
(Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.: 28; Tefezzulî, 1376 hş.: 11-12). Tarihin
başlangıcından Ahâmenişler’in yıkılışlarına kadar geçen tarihî devreleri içine
almakta olan Eski İran Dilleri Dönemi adıyla bilinen bu devreye ait dillerin bir
kısmının sadece adı, bir kısmının birkaç kelimesi bilinirken, bir diğer kısmının
da sadece varlığı tahmin edilmektedir.
Eski Farsça ile yazılan eserler; taşlar, kerpiçler ve demirler üzerine
işlenmiş yazılar olup tamamı Ahâmenişler dönemine aittir. Bu yazılar daha çok
Ahâmeniş hükümdarları Büyük Kûrûş (hük. MÖ. 550-529), Büyük Dâryûş
(hük. MÖ. 522-486), Heşâyârşâ (hük. MÖ. 486-466), I. Erdeşîr (hük. MÖ. 466-
424), II. Dâryûş (hük. MÖ. 424-404), II. Erdeşîr (hük. MÖ. 404-358), III.
Erdeşîr (hük. MÖ. 358-338) dönemlerine ait olup çoğu üç dilde yazılmıştır.
Sayıları 80’i aşan söz konusu kitabeler, tarih, coğrafya, devlet yönetimi, ahlak
ve din açılarından son derece değerli yapıtlardır. O dönemler İran tarihi,
coğrafyası, medeniyeti ve edebiyatıyla düşünce ve kültürel özelliklerini
göstermesi açısından da ayrıca önem taşımaktadır (Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.:
29).
Eski Farsça, tamamı, o dönemin olayları ve krallıkların icraatından
bahseden ve edebî özellikleri fazla olmayan Ahâmeniş kitabelerinde
kullanılmıştır. İran topraklarında; Taht-ı Cemşîd, Nakş-i Rustem, Pasargad ve
diğer bazı yerlerde bulunmakta olan bu kitabelerin çoğu, M.Ö. 521-486 yılları
arasında dünya hakimi olan Büyük Dâryûş ve diğer Ahâmeniş krallarına aittir.
Bu yazılar, o devirdeki Perslerin dilinin olgunlaşmış bir dil olduğunu
göstermektedir. Bunlar, bu dille yazılmış ilk deneme eserler türünden değildir.
Kitabelerde dilin kullanılışında gösterilen ustalık ancak uzun bir geçmişin
tecrübeleri ile elde edilebilecek bir birikimi göstermektedir. Bu kitabelerin en
önemlisi, Hemedân ve Kirmânşâh arasındaki bölgede bulunan, Büyük
Dâryûş’un nesebi, padişahlığı ele geçirmesi, savaşları, zaferleri ve egemen
olduğu ülkelerden söz edilen Bîsutûn Kitabesi’dir. Eski Farsça ile yazılmış
eserlerin tamamı, çivi yazısıyla kaleme alınmıştır (Öztürk, 1985:122; Yârşâtır,
1346 hş.: I, 10).
Eski İran dillerinin, eski Hint dilleriyle ve özellikle Vedalar’ın yazılışında
kullanılmış olan, Hint Âryâlarının en eski dili olan Veda Dili’yle yakınlıkları ve
benzerlikleri vardır. Dilbilgisi kuralları ve dilin iç yapısı açısından da bu iki dil
arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır (Yârşâtır, 1346 hş.: I, 10-11).
30
1. Med Dili
En eski çağlarda yaşamış atalarından İranlılara kalan klasik dönemlere ait
hatıralar; dinî birtakım kurallar, ilahiler ve Firdevsî’nin Şâhnâme’sinde de
aktarılan tarihî birtakım bilgilere yer veren “Avestâ neskleri”dir. Avestâ’nın,
tarihî bölümlerinde, ilk insan ve ilk hükümdar Keyûmers’ten, Zerdüşt dinini
kabul eden ilk hükümdar Goştâsp’a kadar gelişen olaylar hakkında ayrıntılara
yer verilmektedir. Bu rivayetlerde; İran siyasî, sosyal ve edebî geleneğinin tarihî
köklerinden hiç uzaklaşmadığı ve bu halkın dilinin de en eski tarihî ya da tarih
öncesi dilleriyle olan bağlarının hep sağlam kaldığı, aralarında hiçbir zaman
kopukluk olmadığı, Zerdüşt’ün Gātālar’ının dilinin de bu halkların dillerinin en
eski örneği olduğu aktarılır (Bahâr, 1373 hş.: I, 3-4).
MÖ. VIII. yüzyılın sonları ya da VII. yüzyılın başlarında kurulan,
başkenti Hegmatânâ/Ekbâtânâ/Hemedan olan Med Devleti’nin egemenliği
altındaki halkın dili olan Med Dili, kendilerinden sonra yönetime gelmiş
Ahâmenişler’in dilleriyle farklılıkları bulunmayan bir dildir (Bahâr, 1373 hş.: I,
5). Bu dil, Med hükümdarlarının, egemenlikleri altında Batı ve orta İran’da
yaşayan halkların dilidir. MÖ. 835 yılından itibaren Asur hükümdarları
kitabelerinde, Med halkından söz edilir. Med Dili’yle yazılmış bağımsız kitap
halinde herhangi bir eser günümüze kadar gelememiştir. Bu dilden bazı
kelimeler, Yunan ve Latin dillerinde yazılı birtakım metinlerde yer almaktadır.
Ancak bu dil ile ilgili en önemli bilgiler, Med hükümdarlarının ardından,
onların bıraktıkları bölgelere egemen olan Ahâmeniş hükümdarlarının
kitabelerinde yer alan pasajlar ve kelimelerdir (Turâbî, 1373 hş.: 37; Yârşâtır,
1346 hş.: I, 10; Muîn, 1375 hş.: I, 4).
MÖ. I. binyılın ilk devrelerinde Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki
havza içerisinde yer alan bölgelerde Âryâlar yaşamaktaydı. Bu bölgenin
kuzeyinde Aral Denizi yakınlarında belki de, Zerdüşt inanışının ilk yerleştiği
bölgelerden biri olan, her halükârda önemli dinî ve siyasî merkezlerden biri
olarak kabul edilen Hârizm eyaleti, Güneydoğuda ise Soğd ülkesi yer alıyordu.
Med İmparatorluğu, Mezopotamya devletlerinin yıllıkları ve Yunan tarihçisi
Herodot’un eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla ilk İran devletidir. Ancak Medler
döneminden günümüze herhangi bir yazılı belge kalmamış olması, bu
imparatorluğun kendi dilleriyle yazmış olup olmadığı konusunda bilgi
edinemeyişimizin temel nedenleri arasında yer alır. Ahâmenişler döneminde
Pasargad, Şûş ve Babil gibi merkezlerin yanı sıra Ekbatana, yani Medlerin ilk
başkentlerinde de, devlet resmî belgelerinin korunduğu bilinmektedir. Büyük
bir ihtimalle Med Devleti de, diğer yönetimlerin yaptığı gibi resmî evrakını ve
kıymetli belgelerini birtakım arşivlerde koruma altında tutuyordu. Ancak bu,
Med yönetiminin söz konusu belgeleri Med Dili’yle kaleme almış olduğu
anlamını ifade etmez (Hânlerî, 1374 hş.: I, 159-160; Oranskii, 1379 hş.:19).
Herodot’un aktarımlarında, Med Hükümdarı Deioces’in
gelenekselleştirdiği bir uygulamaya göre, MÖ. VII. yüzyılda bütün davalar ve
savunmaların özetleri yazılı olarak kendisine iletilir ve saltanat sarayına
31
hükümdarın huzuruna çıkarılır, o da, bütün bunları inceledikten sonra görüşünü
belirtir, bu belgelere iliştirerek kendilerine geri gönderirdi. Ancak birtakım
tarihî ipuçlarından, katiplerin bu savunmaları ve dava özetlerini kendi dilleriyle
yazdıkları ve hükümdar için onun huzurunda Med Dili’ne çevirdikleri
sanılmaktadır. Bazı filologlara göre; Medler de, Eski Farsça döneminde
kullanılan çivi yazısından yararlanmışlardır. Bazıları da, çivi yazısının, Medler
döneminde kullanılan benzeri bir tür yazıdan esinlenilerek icad edildiği
kanısındadır. Birtakım araştırmacılar da, MÖ. VI. yüzyılın ilk yarısında Med
hükümdarlarının saraylarında, şiirlerinin konuların millî rivayetlerden alan
birtakım şairlerin bulunduğunu ifade ederler. Medler döneminden kalma birkaç
mitolojik hikayenin Yunan yazılı kaynaklarında yer aldığı, buradan hareketle
Medler döneminde yazılı İran hikayeleri olduğu yargısına varılmaktadır. Ancak
bu yazılı metinlerden hiçbiri, direkt olarak tarihi devirlere ulaşmamıştır
(Hânlerî, 1374 hş.: I, 160-161).
2. Saka Dili
Yunan ve Latin kaynakları da, MÖ. I. Bin yılın ilk yarısında Orta Asya
sınırlarından geçerek uzak bölgelere dağılmış, İran dilleriyle konuşan Sakalar’ın
Orta Asya’nın uzak bölgelerinde Karadeniz sahilleri yörelerinde yaşadıklarını
onaylamaktadır (Turâbî, 1373 hş.: 37; Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 17-18;). İranlı
kabilelerden olan Sakalar’dan bir bölümü, Hazar Denizi’nin doğusundaki
bölgelerde ve Partlar ile Soğdlular’ın yaşadıkları bölgelerin kuzeyindeki
topraklarda, diğer bir kısmı da, Hazar Denizi’nin batısında, Karadeniz’in
kuzeyindeki çöllerde yaşamaktaydı. Batı Sakaları bir dönem Medler’i yenerek
yönetimi ele geçirmiş, ancak Medler onları bir süre sonra yönetimden
uzaklaştırıp egemenliği yeniden ele geçirmişlerdir. Dâryûş yazıtlarında
Sakalar’ın dört kabilesinden söz edilir. Sakalar’ın dilleri, Med Dili ve Eski
Farsça’dan fazla farklılık göstermez. Eski Saka dilinden birtakım özel isimler;
kişi ve yer adları bazı Asur kitabelerinde ve Yunan kaynaklarında
aktarılmaktadır. Muhtemelen Kafkaslarda yaygın Oset Dili, Batı Saka dilinin,
Kaşgar’ın kuzeydoğusunda yaygın Hoten dili de, Doğu Saka dilinin
günümüzdeki şekilleridir (Hânlerî, 1374 hş.: I, 161-162; Turâbî, 1373 hş.: 37-
38).
Günümüze kadar gelmiş ve Çin Türkistan’ında bulunmuş, bu dildeki
eserler, bu dilin farklı iki şeklinin bulunduğunu da göstermektedir. Bunlardan
biri, “Tumşukî”, diğeri de “Hotenî”dir. Daha çok Budist inanışıyla ilgili
eserlerin yazılmış olduğu Hoten Dili, V./XI. yüzyıla kadar Hoten
hükümdarlığının dili olarak yaşayan diller arasında yer almıştır (Oranskii, 1379
hş.:20). Budist dinine ait metinler dışında bu dilden kalma eserler; tıp ile ilgili
eserler, destanlar, hikayeler, ticarî mektuplar, resmî senetler ve benzeri
dokümanlardan oluşmaktadır. Bu dilin en eski şekli, gramer açısından eski
Farsça’nın gramerine benzemektedir (Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 141; Yârşâtır,
1346 hş.: I, 18).
32
3. Eski Farsça
Eski Farsça, Ahâmenişler döneminde, Eski İran’da kitabe yazımında
kullanılmış olan çivi yazısıyla yazılan dilin adıdır. Fars bölgesinde ortaya
çıkarılan yazıtların önemli bir kısmının, söz konusu dönemlerde yaşamış eski
Fars kabilelerinin diliyle yazılmış olmasından dolayı bu dil bu isimle
anılmaktadır. Bu yazıtların dilleri, günümüz Farsça’sının en eski şeklini ve
temellerini oluşturmakta, dolayısıyla Eski Farsça çivi yazılı kitabeleri Fars
dilinin en eski yazılı belgeleri olarak kabul edilmektedir. Bu dil özellikle
dilbilgisi kuralları açısından Avestâ Dili'ne benzemektedir (Turâbî, 1373 hş.:
38).
Eski Farsça, Perslerin, günümüzde İran’da “Fars Eyaleti” adıyla bilinen
bölgeye girişleri ve buraya yerleşmelerinden itibaren kullanılmaya başlanan,
Medlerin yıkılışının ardından (MÖ. 550) Ahâmeniş İmparatorluğunu kuran
Perslerin dilidir. Ahâmeniş dönemi katipleri, deriler ve papirüsler üzerine
yazarken, Arami Dili ve alfabesini, taş ve balçık üzerine işlerken de Elam çivi
yazısı ve Babil yazısını kullanırlardı. Ancak muhtemelen Büyük Kûrûş
döneminden itibaren eski Farsça’yı yazmak için özel bir çivi yazısı
oluşturulmuştur. Bu yazı, I. Dâryûş döneminde (MÖ. 522-486) gelişmiş ve
zenginleşmiştir (Rızâyî-yi Bâğbîdî, 1380 hş.: X, 545; Oranskii, 1379 hş.:19).
Eski Farsça’nın yazıldığı ve sadece Ahâmeniş hükümdarları kitabelerinde
kullanılmış olan çivi yazısı, sağdan sola doğru yazılıyordu. Ahâmeniş
hükümdarlarından kalma kitabeler, bazen tek bir dilde (Eski Farsça), bazen iki
dilde (Eski Farsça ve Elam Dili), bazen de üç dilde (Eski Farsça, Elam ve Babil
dilleri) yazılmıştır.
Eski Farsça ile kaleme alınmış bütün yazılı metinler çivi yazısıyla
yazılmıştır. Bu kitabelerde 500 kadar Eski Farsça kelime bulunmaktadır.
Bunların dışında, üzerinde Eski Farsça kelimeler bulunan bazı mühürler ve
kaplar günümüze ulaşmıştır. Yunan tarihçileri eserlerinde; Eski Farsça birkaç
özel isim ve kelimeyi değiştirerek nakletmişlerdir. Dâryûş kitabelerinde
kullanılan bazı kelimeler birtakım değişikliklerle günümüze gelmiştir (Yazıcı
vd., 1999: XX, 413).
“Pârsî-yi Bâstân”, “Furs-i Kadîm” veya “Furs-i Hahâmenişî” adlarıyla da
bilinen Eski Farsça, Ahâmenişler devrinde (MÖ. 559-330) İran’ın resmî dili
oldu. Sanskrit ve Avestâ dilleriyle yakın akrabalığı olan bu dilden günümüze
ulaşan en önemli eserlerin başında Ahâmeniş hükümdarlarının tamamı çivi
yazısıyla yazılmış kitabeleri gelmektedir. Bu yazıtların önemli bir kısmı, dağ
yamaçlarında kayalıklar üzerine ya da birtakım önemli yapıların duvarlarına ve
sütunları üzerine kazılmıştır. Bunların yanı sıra üzerlerinde birtakım isimler
bulunan bazı mühürler ve yüzük kaşları, üzerlerinde yazılar bulunan bazı kaplar,
öte yandan yakın dönemlerde Taht-i Cemşîd’te ve Hemedân’da bulunan bazı
altın ve gümüş levhalar da, birtakım yazılara yer vermektedir. Bütün bu
kitabeler ve levhalar, üç dil ve üç alfabeyle yazılmıştır: Eski Farsça, Elam Dili
33
ve Babil Dili (Hânlerî, 1369 hş.: III, 12; Hânlerî, 1374 hş.: I, 162; Ebu’l-Kâsımî,
1375 hş.: 69, 79; Muîn, 1346 hş.: I, 38; Muîn, 1375 hş.: I, 5).
Ahâmenişlerin dilinden kalan en büyük ve en uzun kitabe, Büyük
Dâryûş’un emriyle, Kirmanşah’ın Bisutun Dağı’ndaki yüksek bir kaya üzerine
kazılmış bulunan kitabedir. Kitabede yer alan yazılar, kralın fetihlerini konu
almaktadır. Eski Farsça ile çağdaş iki dil daha vardır. Bu dillerden biri,
Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avestâ’nın dili; diğeri de, hâlâ Hindistan’ın bazı
bölgelerinde konuşulmakta olan Sanskritçe’dir. Eski Farsça’nın bu iki dil ile
kelimeleri ve grameri açısından çeşitli yönlerden benzerlikleri vardır. Eski
İran’da batı ve güney bölgelerinde yaşayanların Eski Farsça; kuzeydoğu ve
doğu halkının ise Avestâ dilini konuştukları belirtilmektedir (İsti’lâmî, 1981: 2).
4. Avestâ Dili
Eski İran dillerinden “Avestâ Dili”, Zerdüşt’ün ünlü kutsal kitabı
Avestâ’nın yazılmış olduğu dildir. Zerdüşt bağlılarının inanışlarına göre;
Ahâmenişler zamanında Avestâ, altın suyuyla 12.000 sığır derisi üzerine
yazılmış, ancak İskender’in İran’a saldırısı ve ardından Ahâmeniş devletinin
yıkılışıyla birlikte bu kutsal metin ortadan kaybolmuştur. Yine tarihî aktarımlara
göre; Avestâ, Eşkânî hükümdarlarından I. Belâş zamanında (hük. 52-78),
ardından da Sâsânî devletinin kurucusu ve ilk hükümdarı Erdeşîr-i Bâbekân
(hük. 224-240) döneminde yeniden kaleme alınmıştır. Ancak birtakım
araştırmacılar da, Avestâ’nın Sâsânî dönemine kadar sözlü olarak kuşaktan
kuşağa aktarıldığı ve II. Şâpûr (hük. 309-379) döneminde Orta Farsça’ya ve
Pehlevice’ye dayanan, Avestâ adı verilen yeni bir yazı dili oluşturularak onunla
yazıldığı kanısını taşırlar. “Dîn-i Debîrî” ve “Avestâ Yazısı” adı da verilen bu
dilin alfabesi, 36 harften oluşmaktaydı (Rızâyî-yi Bâğbîdî, 1380 hş.: X, 546).
Avestâ Dili, birtakım şartlara bağlı olarak tanımlanması ve
sınırlandırılması gereken bir kavramdır. Çünkü Avestâ, bir kalemden çıkmış,
aynı özellikleri taşıyan dillerde yazılmış bir metin değil, birbirinden farklı
coğrafyalarda, değişik zamanlarda ve değişik kişiler tarafından derlenip
oluşturulmuş bir mecmuadır. Bu yüzden Avestâ, tarz açısından da bütünsellik
göstermez. Avestâ’nın en eski yazılı şekilleri, MÖ. II. bin yılda kaleme alınmış
ve uzun asırlar boyunca dilden dile sözlü anlatılar yoluyla aktarılmıştır.
Avestâ’nın önemli bir bölümünü oluşturan birtakım ilahileri ve mitolojik çağlara
ait bilgiler veren bölümleri, ilk olarak İslâm sonrası ilk yüzyıllarda dağılmış
şekilleri bir araya toplanarak oluşturulmuştur. O dönemlerde de Avestâ Dili, ölü
diller arasında yer alıyor ve sadece dinî birtakım törenlerde kullanılıyordu
(Oranskii, 1379 hş.: 18).
İran’ın doğu bölgelerinde belli yerleşim birimlerinde konuşulan bir dil
olan Avestâ Dili’nin kesin olarak hangi bölgenin dili olduğu konusunda
bilgimiz yoktur. Aynı zamanda bu dilin ne zaman kullanımdan kalktığı
konusunda da kesin bilgi bulunmamaktadır. Bu dilde yazılmış ve günümüze
kadar ulaşabilmiş olan tek eser, Zerdüşt dininin kutsal kitabı Avestâ’dır.
34
Avestâ’nın en eski bölümlerini oluşturan Zerdüşt’ün bizzat kendi ilahileri olan
Gātālār, bu dilin en eski şeklinin örnekleridir. Zerdüşt’ün yaşadığı zamanla
ilgili en geç tarih, MÖ. VI. yüzyıl olarak tahmin edilmektedir. Dolayısıyla
Gātālār’ın yazıldığı dil, bu zamandan daha sonraların dili olamaz. Ancak daha
önceki dönemlerin dili olması ihtimali de yok değildir. Bu dil muhtemelen
Sâsânî döneminin son devirlerinde (MS. VI. yüzyıl civarları) bu amaçla Pehlevî
Dili esas alınarak ortaya çıkarılmış ve özel bir dil şeklinde oluşturulmuştur.
Pehlevî Dili’ne oranla daha kolay öğrenilebilecek, daha sade bir yapıya sahiptir.
Öte yandan Avestâ Dili’nde yazılmış olan Avestâ metninin edebî yönü de
güçlüdür. Avestâ’nın ne zaman yazılmış olduğu konusunda kesin bilgi yoktur.
Ancak bazı bölümlerindeki ayrıntılardan hareketle, milattan 900 yıl önce
yazılmış olduğu hakkında bazı görüşler ileri sürülmektedir (Hânlerî, 1374 hş.: I,
174-176; Hânlerî, 1369 hş.: III, 9; Öztürk, 1985: 122; Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.:
20; Ebu’l-Kâsımî, 1375 hş.: I, 5; Lazar, 1372 hş.: 570; Yârşâtır, 1346 hş.:I, 10;
Muîn, 1375 hş.: I, 7-8).
Önemli Eski İran dillerinden biri olan Avestâ Dili, Eski Farsça ile aynı
çağlarda kullanılmıştır. Ancak bu dilin sadece bir yazım dili mi, aynı zamanda
bir konuşma dili olarak da kullanılıp kullanılmadığı hakkında kesin bilgi yoktur.
Bazı araştırmacılar, Avestâ Dili’nin eski İran’ın doğu bölgelerinde konuşma dili
olarak da kullanıldığı kanısını taşırlar. Bazılarınca da bu dil, Kuzeybatı İran’da
kullanılmış, Med Dili ile aynı özellikler göstermektedir. Bu rivayetler,
Zerdüşt’ün, Azerbaycan’da dünyaya geldiği kanısını da güçlendirmektedir
(Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.: 3). Eşkânî ve Sâsânî dönemlerinde artık
kullanılmayan Avestâ Dili, Sanskrit Dili’yle aynı kökene sahiptir. Dilbilim
araştırmalarından elde edilen sonuçlar, Eski Farsça ile Avestâ Dili’nin aynı dilin
iki bağımsız kolu olduğunu ortaya koymaktadır. Bir diğer ifadeyle; Avestâ Dili,
İran’da bir eyaletin; Eski Farsça da, başka bir eyaletin dilidir. Bazı
dilbilimcilerce; “Zeban-i Bâhterî/Belhî-yi Bâstân: Doğu Dili/Eski Belh Dili”
adını verilen bu dilin en yaygın adı, “Avestâ Dili”dir (Yârşâtır, 1346 hş.: I, 27).
Eski İran peygamberi Zerdüşt, Hükümdar Goştâsb zamanında
peygamberliğini ilan ederek dinini yaymıştır. Bu dinin kutsal kitabı olan
Avestâ’nın yazıldığı dilden günümüze kadar gelebilmiş eserler, bu kitaptan
kalan bazı parçalardır. Mes’ûdî, Avestâ’nın, on iki bin öküz derisi üzerine
yazılmış olduğunu ve İskender’in saldırısı sırasında ortadan kaybolduğunu ifade
etmektedir. Bu dil, Sâsânîler zamanında yaygın olarak kullanılmıştır. Sâsânîler
döneminde kullanılan diğer diller, Avestâ Dili’nin daha da geliştirilmiş şekli
olarak ortaya çıkmıştır. Avestâ Dili’yle madenler ya da taşlar üzerine kazılmış
bazı padişah mühürleri ve vakayinameler de günümüze kadar gelmiştir
(İsti’lâmî, 1981: 3).
Avestâ, Zerdüştî din adamları tarafından muhtemelen Sâsânîler devrine
kadar (MS. 226-651) sözlü olarak nesilden nesile nakledilmiştir. Sâsânîler
döneminde halk tarafından anlaşılmaz duruma düşmesi üzerine, unutulmasını
önlemek için Zerdüştî din adamları yeni bir yazı icat etmişler ve bu yazıyı
35
sadece Avestâ’yı yazmak için kullanmışlardır. “Avestâ Yazısı” adıyla bilinen bu
yazı, Sâsânî devrinin diğer alfabeleri gibi Ârâmî alfabesinden alınmış olup
sağdan sola doğru yazılır. Ârâmî harfleriyle, Avestâ alfabesinde harfler, şekil
olarak birbirine benzemekle birlikte yazılışları farklıdır. Harfler birbirinden ayrı
yazılır, hiçbir şekilde bir sonraki harfle birleşmez. Her ünlü için özel bir işaret
mevcut olduğu gibi kısa ve uzun ünlülerin işaretleri de ayrıdır. Avestâ, Sâsânîler
döneminin kutsal kitabı olduğu için o dönemin dillerinden Orta Farsça’yı
önemli ölçüde etkilemiş, bazı kelimeler biraz değişiklikle bugünkü Farsça’ya da
geçmiştir (Yazıcı vd., 1999: XX, 414).
Sâsânîler’in yönetimde bulunduğu dönem, İran dil ve edebiyatı
bakımından daha önceki dönemler gibi hakkında az bilgi bulunan bir devre
değildir. Bu dönemden çeşitli kitaplar, şiirler, şarkılar ve yazılar intikal etmiştir.
Elimizde bulunan tarih, coğrafya, dînî şiir, Avestâ tefsirleri ve daha başka
konularda yazılmış birçok yapıtın dilinin İslam sonrası Farsça’sıyla olan
benzerliği, Farsça’nın klasik şekliyle kaleme alınmış eserlerden hareketle
modern dil arasındaki ortak ve farklı yönlerin tespitinde bize ışık tutmaktadır.
Bu dönem diline, “Pehlev dili/Pehlevî/Pehlevî Dili/Pehlevice” adı verilir.
Sâsânîler’in kullandığı bu dil, Müslümanların İran’ı fethiyle hemen ortadan
kalkmamış, İslam sonrasında da dört yüz yıldan fazla bu dille konuşulmaya ve
yazılmaya devam edilmiştir. Sâsânî Pehlevicesi’yle yazılmış bazı eserler,
günümüze kadar gelmiştir (Rypka, 1370 hş.: 7-9). Avestâ dili Eski Farsça’yla
çağdaş bir dildir. Ancak sadece bir dinin yazı dili mi, yoksa aynı zamanda
halkın da kullandığı bir dil mi olduğu konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır.
Avestâ edebiyatı, Avestâ adlı kitaptan günümüze kadar gelebilmiş olan
parçalardan ibarettir. (Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.: 33; İsti’lâmî, 1981: 8-10).
5. Diğer Eski İran Dilleri
Eski çağlarda İran coğrafyasının değişik bölgelerinde kullanılmış, ancak,
herhangi bir yazılı belgeyle varlıklarını koruyup günümüze kadar gelememiş
diğer eski İran dilleri arasında, Eski Part Dili, Eski Soğd Dili, Eski Hârizm Dili
ve Eski Belh dili yer alır (Rızâyî-yi Bâğbîdî, 1380 hş.: X, 546).

B. ESKİ FARSÇA DÖNEMİNDE ALFABE/YAZI
1. Eski Farsça Alfabesi/Çivi Yazısı
Eski Farsça’nın yazıldığı alfabe, “çivi yazısı” adı verilen bir alfabedir. Bu
yazıya çivi yazısı adı verilmesinin gerekçesi de, harflerinin çiviye
benzemesindendir. Elamlılar ve Babilliler arasında yaygın olarak kullanılan çivi
yazısı, sağdan sola doğru yazılmaktadır. Okunması çok zor ve birçok simgeden
oluşan bu alfabeyi, İranlılar daha da kolaylaştırmak amacıyla birtakım
simgelerini atarak basitleştirip kendilerine özgün bir alfabe haline getirmiş,
“Fars Çivi Yazısı” adını vermişlerdir. İranlıların çivi yazısında yaptıkları bu
köklü değişim ve geliştirme, büyük bir kültürel değişim olarak kabul edilir.
Ancak bu kapsamlı değişimin, kesin olarak ne zaman ve kim tarafından
36
yapıldığı bilinmemektedir (Mîr Bâkırî Ferd vd., 1381 hş.: I, 22-23). Kaynaklara
göre; Büyük Dâryûş’un eski Farsça’nın yazıya aktarılması için bir alfabe
bulunmasını emretmesiyle, Akkad ve Sümer alfabelerinden yapılan birtakım
iktibaslarla bu alfabe oluşturulmuştur. Eski Farsça, sağdan sola doğru
yazılmaktadır. 36 harften oluşan bu alfabe, Ahâmenişler’in yıkılışına kadar
kullanılmıştır (Rızâzâde-yi Şafak, 1352 hş.: 29; Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 35).

2. Avestâ Alfabesi/Dîn-i Debîrî
Avestâ Dili, “Avestâ Alfabesi” ya da “Dîn-i Debîrî” adıyla bilinen bir
alfabeyle yazılıyordu. Bu yazı, muhtemelen Sâsânîler’in son dönemlerine doğru
VI. yüzyılda, o zamanlara kadar dilden dile sözlü olarak aktarılan Avestâ
metnini yazıya geçirmek için Pehlevî alfabesi ve Zebûrî adı verilen alfabelerden
yararlanılarak oluşturulmuştur. Avestâ alfabesi, sağdan sola doğru yazılır ve her
kelime sonunda bulunan bir noktayla diğerinden ayrılır (Komisyon, 1342-1343
hş.: I, 638; Turâbî, 1373 hş.: 35-36; Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 41). Abdullâh b.
Mukaffa (ö. 143/760) ve Mesûdî (ö. 346/957) gibi bazı yazarlar söz konusu
alfabeden “Dîn-i Debîre” ve “Dîn-i Defîre” adlarıyla söz ederler (Turâbî, 1373
hş.: 36).
3. Diğer Alfabeler
MÖ. III. binli yıllarda günümüz Irak coğrafyasının güney bölgelerinde
egemen Sümerlerin kullandıkları çivi yazısıyla yazılan Sümer Alfabesi, yine
MÖ. III. bin yıldan I. bin yıla kadar Mezopotamya bölgesinde yaygın olarak
kullanılmış olan Akkad Alfabesi ve günümüz İran’ında Hûzistân/Elam adıyla
bilinen bölgede Sümer alfabesinden yararlanılarak oluşturulmuş ve kullanılmış
olan Elam Dili de, Eski İran’da, Eski Farsça Dilleri döneminde kullanılmış
alfabeler arasında yer almaktadır (Ebu’l-Kâsımî, 1374 hş.: 44-45).
Abstract: Modern Persian language or Farsi, is the language of modern Iran and
is also widely spoken in Afghanistan. It has its origins in the language of the
Achaemenids or 'Old Persian', which was the official language of the
Achaemenids and one of several Iranian languages spoken at the time. Other
languages included Avestan, which was spoken in northeastern Iran and Median,
or the language of the Medes, which is mentioned by the Greek historian
Herodotus. 'Old Persian' dates back to the 6th century BC and was spoken until
the 3rd century BC. It was closely related to Sanskrit and was the official
langauge of the Achaemenid empire. Used mostly by the Achaemenid court and
nobility, its use was localized to southwestern Persia, or Persis.
It is now belived that the Old Persian cuneiform script was invented on the
instructions of the Achaemenid King, Darius I, (521 - 486BC), and is preserved
on rock reliefs, on inscriptions at Pasargadae and Persepolis, on gold, silver and
stone tablets, on a number of seals and calcite vases and on only a very small
number of clay tablets. The longest and most widely known example of Old
Persia cuneiform is Darius's inscription on the rock at Behistun. Its use was not
widely adopted, Elamite and Aramaic continued to be used for everyday court and
37
administrative purposes. Old Persian cuneiform stopped being used after the reign
of Artaxerxes III (358 - 338 BC).
Key Words: Persian language, Old Persian language, Persian Literature
Kaynakça
Bahâr, Melikuşşuarâ, (1373 hş.) Sebkşinâsî/Târîh-i Tatavvur-i Nesr-i Fârsî,
Tahran.
Dihhudâ, Alî Ekber, (1346 hş.), Lugatnâme-yi Dihhudâ, Tahran.
Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, (1375 hş.), Râhnumâ-yi Zebânhâ-yi Bâstânî-yi Îrân,
Tahran.
Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, (1374 hş.), Zebân-i Fârsî ve Serguzeşt-i Ân, Tahran.
Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, (1374 hş.), Târîh-i Zebân-i Fârsî, Tahran.
Hânlerî, Pervîz Nâtil, (1369 hş.), Heftâd Sohen, Tahran.
Hânlerî, Pervîz Nâtil, (1374 hş.) Târîh-i Zebân-i Fârsî, Tahran.
Hânlerî, Pervîz Nâtil, (1347 hş.), Zebânşinâsî ve Zebân-i Farsî, Tahran.
İsti’lâmî, Muhammed, (1981), Bugünkü İran Edebîyatı hakkında Bir
İnceleme (çev. Mehmet Kanar), Ankara.
Komisyon, (1342-1343 hş.) Îrânşehr, Tahran.
Lazar, Gilbert, (1372 hş.) “Rîşehâ-yi Zebân-i Fârsî-yi Edebî”, İrânnâme, XI/4,
Bethesda.
Mîr Bâkırî Ferd vd., (1381 hş.), Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran.
Muîn, Muhammed, (1375 hş.), Ferheng-i Fârsî, Tahran.
Muîn, Muhammed, “Pârsî-yi Bâstân”, (1346 hş.), Lugatnâme, Tahran.
Mutlâk, Celâl Hâlıkî, (1989), “Serguzeşt-i Zebân-i Fârsî”, Îrânşinâsî, I/1
Bethesda, Maryland.
Oranskii, Iosif Mikhailovich, (1379 hş.), Fıkhu’l-luga-yi Îrânî (çev. Kerîm-i
Keşâverz), Tahran.
Öztürk, Mürsel, (1985), “İslamiyet’ten önceki İran Medeniyeti”, Doğu Dilleri,
Ankara.
Rızâyî-yi Bâğbîdî, Hasan, (1380 hş.), “Îrân”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i
İslâmî, Tahran.
Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, (1352 hş.), Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran.
Rypka, Jan, (1370 hş.), Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (çev. Kerîm-i Keşâverz),
Tahran.
Tefezzulî, Ahmed, (1376 hş.), Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran.
Turâbî, Seyyid Muhammed, (1373 hş.), Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez
İslâm, Tahran.
Yârşâtır, İhsân, (1346 hş.), Lugatnâme-yi Dihhudâ, “Zebânhâ ve Lehçehâ-yi
Îrânî”, Tahran.
Yazıcı, Tahsin-Öztürk, Mürsel, (1999), “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi, İstanbul.
38

Konular