HORASAN’IN GÖZYAŞLARI

Özet: Bu makalede, Enverî’nin hayatı, edebi kişiliği, şiiri, yaşadığı yer olan Horasan bölgesinin genel durumuna dair bilgiler verilerek, Horasan halkının gözyaşlarının dökülmesine sebep olan hadiseleri ve Horasan’ın durumunu anlattığı yetmiş üç beyitlik manzum mektup üzerinde durulmuş ve makale çerçevesi içerisinde bilgiler verilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Enverî, Hayatı, Şiiri, Horasan Ve Halkına Dair Kasidesi.

Horasan’s Tears
Summary: This article falls into two parts: Part I publishes a text about the life of Enverî, his literarure, poems and region of Khorasan he lived there.
Part II tacles the description a part of Enverî’s poems called “Horasan’s tears”. This part tries to explore its contents.
Keywords: Enverî, Enverî’s Life, Enverî’s Poems, Khorasan And Qasîde Of Horasan’s People.

Enverî
Evhaduddin Muhammed bin Ali bin İshak, hicri altıncı asrın ikinci yarısında, Selçuklular devrinde ve özellikle Sultan Sencer (ölm. 552/1157) zamanında yaşamıştır. İran edebiyatının meşhur şairlerinden birisidir. Horasan’ın Deşt-i Hâverân vilayetine bağlı Ebîverd ilçesinin Bedene köyünde dünyaya geldii. Doğum tarihi ve ailesi hakkında bilgi sahibi değiliz. Hatta hayatta iken meşhur olup ünü, tüm Selçuklu ülkesine yayılmış olmasına rağmen, hayatı konusunda bilinenler çok azdır. Adı hakkında çeşitli rivayetler vardır. Lakabı Evhaduddinii, nisbesi ise Ebîverd’diriii. Mahlası ilk önceleri doğduğu yere nispetle Hâverî iken daha sonra Enverî mahlasını almıştıriv. Zebîhullah Safâ, Enverî mahlasının ona, hocası Ammâre tarafından verildiğini yazarv.
Enverî, babasını küçük yaşta kaybetmiş ve babasından ona bol miktarda miras kalmıştır. Ancak o bunu sefahat alemlerinde kısa sürede bitirmiştir. Şairliği de, yaşamak ve geçimini temin etmek için yapmıştırvi. Gulâm Hüseyin Yûsufî, Çeşme-i Rûşen adlı eserinde “Enverî yüce ahlak ve kanaat hususunda şiirler de yazmıştır. Fakat kendisi onunla amel etmemiştir”vii der.
Enverî, Tûs’ta iyi bir eğitim görmüş ve okuduğu ilimlerden matematik, nücûm, kelâm, felsefe, ahlâk ve mantık en önemlileridir. Bilhassa nücûm ilminde mahirdir. Şair bu ilimlerin yanında edebiyat ve şiirde de erken yaşlarda maharet kesbetmiştir. Bu sebepledir ki genç yaşta Sultan Sencer’in sarayına girme şansını yakalamıştırviii. Abdu’L-Hüseyin Zerrînkûb “Bâ Kârvân-ı Hulle” adlı eserinde Enverî hakkında şöyle der: “Eski söz ustaları, Enverî’yi, Firdevsî (ölm. 431/1039)ve Sa’dî(ölm. 691/1291) gibi Fars şiirinin üç peygamberinden biri sayarlar. Enverî, hayal gücü ve güzel ifade yeteneğiyle bu unvana layık görülmüştür. Sanki o, tüm ömründe sitayiş ve iyilikten başka ilham gelmeyen bir peygamberdir. Dîvân’ı ayetlerini ihtiva eder. İçinde övgü ve hiciv vardır. Ahlaktan ve güzelden bahseden şiirleri de varsa da bunlar azdır. Dîvânının özü kasideleridir. Şöhretini sağlayan şey de kaside söylemekteki başarısıdır. Zaten o dönemde kaside söylemek şairliğin revaçta olan yönü sayılırdı. Zira şair hem geçimini temin ediyor, hem de şairin, padişaha veya asrın büyüklerine yaklaşmasını sağlıyorduix.
Abdurrahmân-ı Câmî (ölm. 898/1492) de “Bahâristân” adlı eserinde, Enverî hakkında “Peygamber her ne kadar benden sonra nebî yoktur diyorsa da şiirde üç kişi peygamberdirler. Tavsifte Firdevsî, kasidede Enverî ve gazelde ise Sa’dî”x demektedir.
Enverî’nin şöhreti, Sencer’in sarayına girmesinden sonradır. Methiyede o dereceye varmıştır ki methiyeciler peygamberi diye nitelendirilmiştir. Kendisinden önce yaşamış olan Unsurî (ölm. 431/1039) ve Ferrûhî’yi (ölm. 429/1037) geçmiş, kendisinden sonra yaşayan Firdevsî ve Sa’dî’nin de önüne geçmeyi başarmıştırxi.
Ömrünün çoğunu, Sultan Sencer’in yanında ona hizmet etmek ve onu övmekle geçirmiştir. Enverî, Sencer’den başka altmıştan fazla kişiye methiye yazmıştır. Bunlar, dönemin kadıları, emirleri şehzadeleri veya yetkili şahıslar ve zenginlerdirxii.
Hârezmşâh Atsız ve Alaaddîn Gûrî, şairin hicvettiği şahıslardandırxiii.
Enverî’nin dîvânında gazel ve rubaîler de vardır. Ancak bu konularda başarılı olamamıştır. Ahmet Ateş şairin gazellerinin hiçbir özelliği olmadığını söylerxiv. Ayrıca ahlaki dilek ve istek muhtevalı kıtaları da vardır.
Enverî, güçlü bir tabiata ve kuvvetli bir fikir yapısına sahiptir. İnce ve zor mefhumları akıcı bir dille söylemiştir. Zamanının konuşma lehçesine yakın bir dil kullanmıştır. Konuşma dilinden şiirde istifade etmesi onun en önemli ve imtiyazlı yönüdür. Şiirinin özelliklerinden biri de soru cevap tarzıdır. Bu tarzı bir asır sonra en güzel bir şekilde Sa’dî kullanmıştır. Ayrıca şiirlerinde sade ve akıcı ibarelerin yanında, ilmi, felsefi, muğlak ve zor ifade ve mazmunları da kullanmıştır. Bunlardan başka eserlerinde Arapça kelime ve terkipler çoktur. Bu özellikler, onun şiirinin anlaşılmasını zorlaştırmıştırxv. Ahmet Ateş “Kasidesi ona yüksek dereceler kazandırmıştır. Firdevsî, Sa’dî ve Enverî, şiirin peygamberidirler; şiirde Arapça ibareler, hatta bir beyit (bazen bir beyitin tamamı olacak şekilde) çoktur. Onun şiirini asıl bozan şey, bilgisini şiirde göstermeye çalışmasıdır”xvi der.
Astronomi ilminde kendisine güvenen Enverî, gezegenlere bakarak tufan olacağını ve her şeyin büyük zarar göreceğini söylemişse de ne dediği gün, ne de daha sonra bir tufan olmamıştır. Bu konuda ülkenin zarar görmemesi için bir çok tedbir dahi alınmıştır. Fakat o günlerde değil tufan, yaprak oynatacak bir rüzgar dahi esmemiştir. Sultan Sencer’in kızgınlığına sebep olan bu hadiseden sonra Enverî, padişahı terk etmek zorunda kalmıştır. Enverî buradan Belh’e kaçmış orada da “Hârnâme” adlı kendisine nispet edilen hicviyeyi Belh halkını yermek amacıyla yazdığı öne sürülerek halkın tepkisine neden olmuş ve bu sebeple oradan da kaçmak zorunda kalmıştırxvii. Muhammed-Takî Bahar “Sebkşinâsî” adlı eserinde, Enverî’ye isnat edilen ve Belh halkını hicveden bu kasideyi, şairin muhaliflerinden Ferîduddîn Kâtip’in yazdığını ifade ederxviii.
Enverî’nin hayatındaki önemli olaylardan birisi de Oğuzların, 548/1153 yılında Horasan’ı işgal edip Sencer’i esir almaları ve şehirleri tahrip etmeleri ve fazıl insanları öldürmeleri gibi hadiseler karşısında, şairin vatan sevgisi duygularıyla dolu trajik, etkili ve yüzünü ağartan manzum mektubunu (kasidesini) yazarak Semerkant padişahı ve aynı zamanda Sultan Sencer’in evlatlığı olan Rükneddin Mahmud Kılıç Tağmaç Han (ölm.558/1162)’a göndermesidir.
Enverî, esir olan Sencer’i ve memleketi düşmüş olduğu bu durumdan kurtarmak için adı geçen sultanı, Horasan’a davet etmiştirxix.
Enverî, hayatının son dönemlerinde methiyeden ve hicvetmekten vazgeçmiş, bir köşeye çekilip zahitlik yolunu aramış ve ölümü beklemiştirxx. Bu konuda Nâsır-ı Hüsrev ve Senâî’yi örnek almıştırxxi.
İran edebiyatında en büyük kaside şairlerinden kabul edilen Enverî, Türk şairlerinden Nefî (1572-1635)’nin, Fars şairlerinden de Sa’dî’nin üzerinde etkisi olmuşturxxii.
Enverî’nin vefat ettiği yer, kaynaklarda Belh olarak belirtiliyor. Ancak ölüm tarihi olarak çok farklı tarihler verilmiştir. Mesela Tezkire-i Devletşah’ta, Târîh-i Edebiyât Der İrân’da, Suhan ve Suhanveran’da 547/1152 olarak verilen ölüm tarihi, Bâ Kârvân-ı Hulle’de 583/1187 ve daha sonrası verilmektedir. Dihhudâ ise Lugatname’de şairin ölümü için 546/1151, 560/1164 ve 580/1184 tarihlerini vermektedir. Yani şairin ölüm tarihi kesin olarak belli değildirxxiii.
Bu manzum mektubun yazılmasına söz konusu olan olan bölge ise Horasan’dır. Horasan, İran’ın kuzeydoğusunda yer alan geniş bir coğrafi sahadır. Ceyhun ırmağının güneyi ile Hindu-Kuş’un kuzeyindeki memleketleri içine alır.
Horasan bulunduğu coğrafi konum sebebiyle değişik ırklardan meydana gelen bir nüfusa sahiptir.
Dandanakan savaşından sonra (1431/1440) Horasan tamamen Selçuklu toprağı olmuş ve yüz yıldan daha uzun bir süre, Selçuklu devletinin en önemli eyaleti olmuştur. Orada barış huzur ve refah içinde yaşanmıştır.
Merv şehrini başkent yapan Sultan Sencer, 60 yıllık iktidarı zamanında bu durumu muhafaza etmiştir. Ancak saltanatının sonlarında bu huzur bozuldu. Zira doğudan gelen kalabalık Oğuz göçerleri, daha iyi otlaklara sahip olan Horasan bölgesine yerleştiler. Merkezi yönetimle anlşamadılar, aralarındaki bu anlaşmazlık (548/1153)’te bir savaşla son bulmuştur.
Kaynaklar Sultan Sencer’in bu savaşta yenildiğini ve üç yıl Oğuzların elinde esir kaldığını, Sencer’in ölümünden sonra (552/1157)’de, Oğuzların Horasan’daki tahribatının devam ettiğini, Merv ve Nîşâbûr gibi şehirlerde, ayrıca istilalara karşı direnen kentlerde katliam ve tahribatın korkunç olduğunu belirtirlerxxiv.
Enverî’nin manzum mektup özelliğinde olan kasidesi, aruz vezninin remel bahriyle yani فعلاتن فعلاتن فعلاتن فعلن kalıbıyla yazılmıştır. Toplam 73 beyit ve yaklaşık olarak 830 kelimeden meydana gelmiştir. Bu kelimelerden 110 tanesi şiirin genel havasına uygun olarak seçilmiş savaş, zulüm, kin, hüzün, bedbinlik, gam ve keder gibi stres yapan kelimelerdir. Hoş, güzel, mutluluk, adalet ve neşe gibi duyguları çağrıştıran kelimeler ise çok az olup 50 civarındadır.
Enverî bu şiirinde mübalağa, tezat, teşbih, tekrir, tenasüp, teşhis, nida, telmih ve iktibas gibi sanatlardan yararlanmıştır. Bu sanatlardan mübalağa, tezat, teşbih ve tekrir sanatlarını çok kullanmıştır.
Kaside, tarih ve insan ruhiyatıyla ilgili olması ve toplum psikolojisiyle yakından ilgili bulunması sebebiyle de ilgi çekicidir. Mesela halkın hepsinin ve ya çoğunluğunun savaşmak üzere kefen giymeleri yani vatan için, insanlık için ölümü kabul etmeleri toplum psikolojisiyle ilgilidir. Ayrıca şairin bu şiirini kendisi için değil de vatandaşlarının ve vatanı olan Horasan’ın durumunu anlatmak, onlar için feryat etmek maksadıyla kaleme alması da, bu açıdan incelenmelidir. Bu duygu ve amaçlar ön plana çıkarıldığı ve indi mülahazalar söz konusu edilmediği için kaside etkili olmuş ve ilgi çekmiştir.
Valantin Jokofski, Enverî hakkında Rusça yazdığı ve 1803 yılında San Petersburg’da yayınladığı risalede, şairin 6 kasidesinin Farsça metnini açıklamalı olarak nakletmiş ve bu risalenin 4. makalesini bu kasideye ayırmıştır. Yine William Kirk Patrick de “Eşkha-yi Horasan” adıyla İngilizce şiire tercüme etmiştir. Ayrıca Cambridge Üniversitesi Profesörlerinden E. H. Palmer, Enverî’nin bu şiirini İngilizce’ye nazım olarak tercüme etmiş ve “Nâme-yi Ney” adlı mecmuada yayınlamıştır. E. Browne da Edebiyat Tarihi’nin 2. cildinde yukarıda adı geçen her iki tercümeden söz etmiş ve örnekler vermiştirxxv. Enverî, 73 beyitlik bu kasidenin matla beytinde, postacı olarak seher yelini seçmesi manidardır. Çünkü konu çok önemlidir ve gideceği yer de ulaşılması çok güç olan bir makamdır. Seher yeli mahremdir, sırdaştır ve havanın giremeyeceği bir yer de yoktur. Şair bu seçimiyle haberin yerine ve makamına ulaşmasını garanti altına almıştır. Ayrıca Enverî, bir şiirin kilidinin anahtarı veya konuya açılan pencere olarak nitelenen bu giriş beytini çok güzel yapmış ve konuyla tamamen uygun düşürmüştür. Şiirde göze çarpan tablolar şu şekilde sıralanabilir: 2, 3, 4 ve 5. beyitlerin muhtevasında, söz konusu mektubun özellikleri anlatılıyor. 2. beyitte bir insan için olmazsa olmaz unsurlardan olan ten ve ruhun incinmesi, ikinci mısraında ise daha derine inerek gönül ve ciğerin yanmasından bahsediliyor. Ayrıca bu beyitlerde kullandığı âh, hûn, mahzûn ve şehîd gibi kelimelerle olayın vahametini ortaya koyuyor. Kasidenin 6. beytinde “Bu ana kadar Horasan’ın ve halkının durumu, acaba cihan padişahının gözünden kaçmış mıdır?” diye bir soru beytiyle girizgah yapılıyor. Takip eden beyitte bunun mümkün olamayacağını çünkü iyi ve kötü hiçbir şeyin ona kapalı olamayacağını, söylüyor. Daha sonra intibaha getirmek için; işlerin durduğunu, çabalama zamanı olduğunu ve hatta İran’a asker sevk etme anının geldiğini söylüyor.
Enverî, 9. beyitle memduhunu, “adil padişahtır, hakan-ı muazzamdır, ataları padişahtı, 70 göbektir, ecdadı cihan padişahıdır, övünmek ona yaraşır, zira padişahlar huzurunda Sultan Sencer ona oğlum dedi, Oğuzlara haddini bildirmek ve babasının intikamını almak da iyi evlada yaraşır, Turan ülkesi, baştanbaşa onun adaletinden mamur olmuşken İran’ın bu şekilde viran olmasını nasıl reva görür; Ey beka Keyumers’i, adil padişah, Minuçihr endamlı ve Feridun güçlü şah” gibi sözlerle metheder.
Bu methiyeden sonra, padişaha Horasan halkının hikayesini bir dinle, hadiseyi okuyunca da lütufla ve merhametle onlara bir bak, diye sesleniyor.
Şair, mektubunun esas konusuna 15. beyitle başlar. Mektupta Enverî şairliğini ortaya koyarak şiir diliyle Horasan’ın ve halkının canlar yakıcı durumunu anlatır. Olayları etkili, gam-engiz, yakıcı bir dille terennüm eder ve şöyle der:
“Haberin var mıdır İran’da var olan her şeyin, bugün yok olduğundan; Horasan’ın harap olduğundan; Kötülerin iyilere zulmederek inlettiğinden, insanların ancak mezar başlarında mutlu olmasından, bakirenin anne karnından başka yerde bulunmamasından, mescitlerin ahır yapıldığından, hatip kalmadığı için hutbe okunmadığından, kıymetli yavrusunun öldürüldüğünü gören annenin, korkudan dolayı inleyemediğinden ve ağlayamadığından, her şeyin yağma edilip, halkın müdafaasız ve mazlum bırakıldığından ve Horasan halkının emniyetinin olmadığından” diye sorarak yörenin ve halkının durumuna padişahın dikkatini çeker.
Şiirde Enverî 21. den 25. beyte kadar bu beş beyitte dini tema ve motifleri ortaya çıkarmış dince ve mensuplarınca mukaddes olan nesnelerden istifade etmeye çalışmıştır.
Sonra 27. beyitte ise “Ey soylu ve temiz padişah, halkın bu feryadına yetiş, onları bu sıkıntıdan, Horasan’ı da bu zulümden kurtar” diye yalvarıyor. Daha sonra “Allah aşkına bu halkı kim rahatlatacak, bu oğuzların zulmünden kim kurtaracak” diye feryat ediyor.
Takip eden beyitlerde, her vesileyle olduğu gibi padişaha övgü, halkın durumu ve yapılmasını istediği şeylerden söz ediyor.
Enverî, 34. beyitle yine halkın durumunu padişaha arz ederken “Gecesi ve gündüzü olmayan, başlarına gelen musibetlerden dolayı ağlamaktan başka işleri olmayan, nazlarından dolayı şeker yemezlerken arpa bulamayan, yatakları atlas iken şimdi keçe dahi bulamayan, gece karanlığı gibi güzelliklerle kaplanmış iken rüsva olan, bu millete acı ve merhamet et” diye feryad u figan ediyor.
“Acı ve merhamet et” cümlesini dört beytin başında, bu feryadını duyurabilmek için tekrar ediyor.
39. beyitte de yine memduhuna dönerek, “Sen bugünün İskender’isin, ufukların çevresini onun gibi dolaş, ey şah! Sana savaş gerek, senin bahtın, nusretten yanadır, azmedersen arşın meliki seninledir ve zafer senindir.” diyerek Allah’ın mazlumun yanında olacağının müjdesini veriyor ve devamla padişahın miğfer giymesi durumunda, Horasan halkının savaşa hazır olduğunu ve herkesin kefen giydiğini söyleyerek halkın bu durumdan kurtulmak için hazır ve kararlı olduğunu belirtiyor.
Enverî 42. beyitte de yine padişahı överek “Sen öyle övünçlü ve öyle bir padişahsın ki faziletinin çokluğundan dolayı, Allah cihanın adaletini senin eline verdi; senin adaletinden İran’da nasiplenmeli, her ne kadar viran olduysa da onu, cihanın dışında sayma; sen aydınlatıcı güneşsin, Horasan ise harabe, güneş bayındır yerler üzerinde parladığı gibi harabe üzerinde parlamaz; İran çorak bir toprak sense bir bulut ve çorak üzerine münbit bir bağa yağmur saçar gibi yağmur saçmayan bir bulut; bugün zayıf ve güçlüye gerçek çare sensin, zayıfların hakkını koruma düşüncesi, hakimlere düşer; İran ülkesi, Turan ülkesi gibi mademki senindir o halde bu ülkeyi neden merhametinden mahrum ediyorsun, sen buraya gelmeyince bu zulüm bitmeyecek, fetihlerinden beşerin güneşine müjde vermesi ne zaman olacak.” der ve kasidenin sonuna kadar hem memduhunu över hem de beyit aralarına mesajlarını sıkıştırır.
63. beyitte, Horasan halkının, Kemaleddin adında birine halleri ve durumları konusunda cihan padişahına aracılık yapmasını isterler. Derler ki: sen bunu yaparsan padişah bizim gamlı, kederli ve perişan halimize inanır. Padişah Horasan halkının bu şekilde gönül dertlerinden ve düştükleri sıkıntıdan haberdar olunca, hiç şüphesiz ciğeri yanmış halkın feryadını anlayacaktır der.
73. ve son beytinde ise dünya durdukça, güneş dünyayı aydınlattığı sürece, o adil padişahın hükümdarlıkta kalması için dua eder.
بسمرقند اگر بگذرى اى باد سحر
نامه اهل خراسان ببر خاقان بر

نامه اي مطلع آن رنج تن و آفت جان
نامه اي مقطع آن درد دل و سوز جگر

نامه اي بر رقمش آه عزيزان پيدا
نامه اي در شكنش خون شهيدان مضمر

نقش تحريرش از سينه مظلومان خشك
سطر عنوانش از ديده محرومان تر

ريش گردد ممر صوت ازو گاه سماع
خون شود مردمك ديده ازو وقت نظر

تا كنون حال خراسان و رعايا بودست
بر خداوند جهــان خـاقـان پوشــيده مگـر
نى نبودست كه پوشيده نباشد بر وي
ذره اي نيك و بد نه فلك و هفت اختر

كارها بسته بود بي شك در وقت و كنون
وقت آنست كه راند سوي ايران لشكر

خسرو عادل خاقان معظم كز جد
پادشاهست و جهاندار بهفتاد پدر

دايمش فخر بآنست كه در پيش ملوك
پسرش خواندي سلطان سلاطين سنجر

باز خواهد ز غزان كينه كه واجب باشد
خواستن كين پدر بر پسر خوب سير

چون شد از عدلش سر تا سر توران آباد
كي روا دارد ايران را ويران يكسر

اي كيومرث بقا پادشه كسري عدل
وي منوچهر لقا خسرو افريدون فر

قصه اهل خراسان بشنو از سر لطف
چون شنيدي ز سر رحم بايشان بنگر

اين دل افگار جگر سوختگان مي گويند
كاي دل و دولت و دين را بتو شادي و ظفر

خبرت هست كه از هر چه درو چيزي بود
در همه ايران امروز نماندست اثر

خبرت هست كزين زير وزبر شوم غزان
نيست يك پي ز خراسان كه نشد زير و زبر

بر بزرگان زمانه شده خردان سالار
بر كريمان جهان گشته لئيمان مهتر

بر در دو نان احرار حزين و حيران
در كف رندان ابرار اسير و مضطر

شاد الا بدر مرگ نبيني مردم
بكر جز در شكم مام نيابي دختر

مسجد جامع هر شهر ستورانشان را
پايگاهي شده نه سقفش پيدا و نه در

خطبه نكنند بهر خطه بنام غزان آنك
در خراسان نه خطيب است كنون نه منب

كشته فرزند گرامي را گر ناگاهان
بيند، از بيم خروشيد نيارد مادر

آنكه را صدره غز زر ستد و باز فروخت
دارد آن جنس كه گوئيش خريدست بزر

بر مسلمانان زان نوع كنند استخفاف
كه مسلمان نكند صد يك از آن با كافر

هست در روم و خطا امن مسلمانان را
نيست يك ذره سلامت بمسلماني در


كشور ايران چون كشور توران چو تر است
از چه محرومست از رأفت تو اين كشور

گر نيارايد پاى تو بدين عزم ركاب
غز مدبر نكشد باز عنان تا خاور

كى بود كى كه ز اقصاى خراسان آرند
از فتوح تو بشارت بر خورشيد بشر

پادشاه علما صدر جهان خوجه شرع
مايى فخر و شرف قاعده فضل و هنر

شمس اسلام فلك مرتبه برهان الدين
آنكه موليشبود شمس و فلك فرمان بر

آنكه از مهر تو تازه است چو از دانش روح
وانكه بر چهر تو فتنه است بر شمس قمر

ياورش بادا حق عز و جل در همه كار
تا در اين كار بود با تو بهمت ياور

چون قلم گردد اين كارگر آن صدر بزرگ
نيزه كردار ببندد ز پى كينه كمر

بتو اى سايى حق خلق جگر سوخته را
او شفيع است چنان كامت را پيغمبر

خلق را زين حشر شوم اگر برهاني
كردگارت برهاند ز خطر در محشر


پيش سلطان جهان سنجر كو پروردت
اي چنو پادشاه دادگر حق پرور

ديده اي خواجه آفاق كمال الدين را
كه نباشد بجهان خواجه ازو كاملتر

نيك داني كه چه و تا بكجا داشت برو
اعتماد آن شه دين پرور نيكو محضر

هست ظاهر كه برو هرگز پوشيده نبود
هيچ اسرار ممالك چه ز خير و چه ز شر

روشن است آنكه بر آن جمله كه خور گردون را
بود ايران را رأيش همه عمر اندر خور

واندر آن مملكت و سلطنت و آن دولت
چه اثر بود ازو هم بسفر هم بحضر

با كمال الدين ابناى خراسان گفتند
قصه ما بخداوند جهان خاقان بر

چون كند پيش خداوند جهان از سر سوز
ارضه اين قصي رنج و غم و اندر و فكر

از كمال كرم و لطف تو زيبد شاها
كز كمال الدين داري سخن ما باور

زو شنو حال خراسان و غزان اى شه شرق
كه مر او را همه حالست چو الحمد از بر


تا كشد رأي چو تير تو در آن قوم كمان
خويشتن پيش چنين حادثه اي كرد سپر

آنچه او گويد محض شفقت باشد از آنك
بسط ملك تو ميخواهد نه جاه و خطر

خسروا در همه انواع هنر دشت هست
خاصه در شيوه نظم خوش و اشار غرر

گر مكرر بود ايطاء در اين قافيتم
چون ضروريست شها ثرده اين نظم مدر

هم بر آن گونه كه استاد سخن عمعق گفت
خااك خون آلود اي باد باصفهان بر

بي گمان خلق جگر سوخته را در يابد
چون ز درد دلشان يابد از اين گونه خبر

تا جهان را بفروزد خور گيتى پيماي
از جهانداري اي خسرو عادل بر خورxxvi

Enverî, bu kasideyi, Buhara’nın saygın ailelerinden ve Maveraünnehir Hanefi ulemasından ve eşrafından olan Burhaneddin Sadr-ı Cihan aracılığıyla Semerkant melikine, aynı zamanda melik nezdinde Horasan halkına aracılık etsin diye gönderir. 50. ve 51. beyitler bu zatın vasfı hakkındadırxxvii.
Sonuç olarak denebilir ki Enverî, İran edebiyatının en büyük şairlerindendir. İyi bir tahsil görmüştür. Sultan Sencer’in zamanında yıldızı parlamıştır Unsurî ve Ferrûhi gibi, kaside üstatlarının hazırladığı zeminde büyük bir başarı sağlamıştır. Felsefe, matematik ve astronomi gibi ilimlerle de, Fars ve Arap dillerinde büyük maharet kazanmıştır. Senâî (ölm. 545/1150), Nizâmî (ölm. 604/1207), Hakani (ölm. 595/1198), Reşidüddin Vatvat (ölm. 573/1177), Muizzi (ölm. 520/1126) ve Amak-ı Buharaî (ölm. 543/1148) gibi büyük nazım ve nesir üstatlarıyla çağdaş olduğu halde kendi vadisinde temayüz etmiştir. İran’ın en büyük kaside üstadıdır. Hayatını kazanmak için bütün gücünü, büyükleri methetmiş ve methiyeciler peygamberi unvanını almış veya kızdığı insanları hicvetmeye hasretmiştir. İlim ile meşgul olduğu için kasidelerinde ilmi ve felsefi meselelere temas etmesi, şiirinin zor anlaşılmasına sebep olmuştur.
Bu kaside de, İran’ın bir bölgesi olan Horasan’ın harap oluşu, halkının korkudan dolayı içlerine akıttığı gözyaşları, çok güzel ve edebi bir dille, şairane bir üslupla, teşbih, teşhis ve tezat gibi edebi sanatlardan da istifade edilerek ortaya konmuştur. Ayrıca eserde dostluk, merhamet hisleri, beşeri münasebetler, yardımlaşma ve sosyal dayanışma gibi insani ilişkiler, içten ve samimi bir tarzda, şairane bir üslupla ele alınmıştır. Enverî burada, tüm samimiyet ve müktesebatıyla halkın ve vatandaşlarının dili ve tercümanı olmuştur.

Konular