İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi .8 (2).75-84
© 2016 Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
http://iibfdergi.aksaray.edu.tr
İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Özgür ÇINARLI*
Aksaray Üniversitesi
Öz
Afganistan üzerindeki Sovyet işgalinin sona erdiği 1989 yılı ile ABD’nin Taliban’ı devirmeye yönelik askeri müdahalede
bulunduğu 2001 yılları arasında, bu ülkede şiddetli bir iç savaş yaşanmıştır. ABD ve Sovyetler Birliği (sonrasında Rusya) gibi
küresel güçlerle beraber, bazı bölgesel güçler de, iç savaşın taraflarını çeşitli şekillerde destekleyerek bu iç savaşa müdahil
olmuşlardır. İran da Afgan iç savaşına müdahil olan bu bölgesel güçlerden biridir. Çalışmada, İran’ın dış politikasını
şekillendiren temel güdüleyicilerle birlikte, gerek bu ülkenin iç politikasındaki, gerek dünyanın genel siyasi durumundaki
değişimlerin, gerekse de Afgan iç savaşındaki gelişmelerin İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasına yansımaları ele
alınmaktadır. Böylelikle İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasında tepkisizlikten, giderek artan müdahaleciliğe, katı
ideolojik yaklaşımdan reel politiğe dönüşüm ortaya koyulacaktır.
Anahtar Kelimeler:
İran, Afganistan, iç savaş, dış politika, dönüşüm, müdahale
Iran’s Foreign Policy towards the Civil War in Afghanistan
Abstract
There appeared a severe civil war in Afghanistan between the end of the Soviet invasion in 1989 and the US military
intervention in order to overthrow the Taliban in 2001. Together with the global powers such as USA and the Soviet Union,
(Russia afterwards) some regional powers intervened this civil war by giving various kinds of supports to the warring sides.
Iran is also amangst these regional powers, which intervened Afghan civil war. This study aims to explain Iran’s foreign policy
towards the civil war in Afghanistan, together with the main motivators that shape its foreign policy, and the reflections of its
internal political developmens, the political developments wordwide, and the course of the civil war in Afghanistan towards
the foreign policy of Iran. In this way, the transformation of Iran’s foreign policy towards Afghanistan, from isolationism to an
increasing interventionism, from hard ideological to a realpolitical approach is going to be put forward.
Keywords
Iran, Afghanistan, civil war, foreign policy, transformation, intervention
* Yrd. Doç. Dr. Aksaray Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Aksaray. ozgurcinarli@hotmail.com.
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 76
İran dış politikasını şekillendiren temel
güdüleyicileri Şii İslamcılık ve Fars Milliyetçiliği
gibi ideolojik faktörler, ABD ve Suudi Arabistan ile
rekabet, etki alanını genişletme ve çevrelenmeyi
engelleme, enerji ve ticaret politikaları,
Afganistan’daki istikrarsızlığın yarattığı uyuşturucu
kaçakçılığı, sığınmacılar gibi sorunlar olarak
sıralayabiliriz. Afganistan meselesine yönelik dış
politikasında İran, ilk başlarda tepkisiz kalsa da
zamanla giderek artan müdahaleci bir tavır
sergilemiştir. Gerek kendi içindeki iç siyasi
gelişmeler, gerekse de dünyadaki genel siyasi
durum ve bunun Afganistan’a yansımaları, İran’ın
dış politikasında vizyon genişlemesine neden
olmuştur.
Koyu Şii İslamcılığa dayalı bir ideolojiye sahip olan
Ayetullah Humeyni’nin İran’da iktidara gelişi ile
dünya çapında tüm Şii grupların desteklenmesi, bu
ülkenin dış politikasının temel hedeflerinden biri
durumuna gelmiştir. Ancak Humeyni döneminde
henüz Fars Milliyetçiliği İran’ın dış politikasında
önemli bir faktör değildir. Şii İslamcılık ideolojisi
baskın durumdadır ve Milliyetçilik geri plandadır.
Ancak Humeyni’nin 1989 yılında ölmesi üzerine,
İran’ın dış politikasında Fars Milliyetçiliği de Şii
İslamcılıkla beraber belirleyici bir konuma
gelmiştir.1 Bu değişim, İran’ın Afganistan’a yönelik
dış politikasına da yansımıştır. Humeyni
döneminde İran, sadece Şii grupları
desteklemekteydi. Bu gruplar da Hazaralardan
oluşuyordu. 1989 Yılından itibaren İran, desteğini
Sünni olmalarına rağmen etnik olarak Fars kökenli
olan Tacikler’i de destekleme yönünde
genişletmiştir.
ABD ve Suudi Arabistan ile rekabet de İran’ın dış
politikasının temel güdüleyicileri arasındadır.
İran’ın ABD ile ilişkileri özellikle İran İslam
Devriminden sonra iyice gerilmişti. Bu durum
İran’ın ABD’den abluka, çevreleme ve tecrit gibi
ciddi tehdit algılamalarına yol açmıştır. Bu yüzden
1
İran’ın dış politikasında gerçekçilik ve idealcilik
tartışmaları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Freij, 1996:
71-84; Precht, 1988: 109-128.
İran, Sovyetler Birliği’ni karşısına almak istememiş
ve özellikle Sovyet işgali döneminde, Afganistan
meselesinden uzak durmuştur. Bunun en önemli
nedeni, Basra Körfezinde olası bir ABD ablukası
karşısında İran dünya ile ticaretini Sovyetler Birliği
üzerinden yürütebilecektir. Ayrıca Sovyetler Birliği,
ABD’nin BM’de İran’a yönelik ambargo kararı
çıkartma çabalarını veto hakkına dayanarak
engellemekteydi (Maass, 1999: 71-72; Tarock, 1999:
801-819).
Fakat İran’ın bu dönemde Afganistan meselesinden
uzak durmasının tek nedeni Sovyet dostluğuna
muhtaç olması da değildir. Sovyet işgaline karşı
direnen Mücahit grupların merkezleri Pakistan’ın
Afganistan sınırına yakın Peşaver kentindeydi ve
bunlar ABD ve onun müttefikleri olan Suudi
Arabistan ve Pakistan tarafından
desteklenmekteydi. İran’ın bu grupları desteklemesi
“Büyük Şeytan” olarak nitelediği ABD ile işbirliği
yapıyormuş gibi bir görüntü verebilirdi. Ayrıca
İran’ın Afgan direnişine destek vermesi teknik
olarak da mümkün değildi. Çünkü kaynaklarının
tamamını savaş halinde bulunduğu Irak ile
mücadeleye harcamaktaydı (Ahadi, 1998: 119-120;
Tarock, 1999: 801-819).
İşgal sonrasındaki iç savaş döneminde ise, ABD
karşıtlığı faktörü, İran’ı ABD ve onun müttefikleri
olan Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından
desteklenen grupların muhaliflerini desteklemeye
itmiştir. Böylelikle Şii Hazaralar’ın Hizb-i Vahdet,
Taciklerin Cemiyet-i İslami gruplarının yanında,
Özbeklerin Cümbiş-i Milli grubuna da zaman
zaman destek vermiştir (Ahadi, 1998: 121; Rais,
1993: 918-919).
İran’ın Suudi Arabistan ile rekabeti ise aslında çok
eskiye dayanmaktadır. Afganistan, Arapların ve
Farsların rekabet ettiği bölgelerden sadece biridir ve
her ikisi de tarihte, gerek Orta Asya, gerekse
Afganistan üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Bu
rekabet, XX. yüzyılda Arapların İran’a karşı Irak’ı
desteklemesi ve ABD’nin de Arap devletlerinin
yardımıyla İran’ı tecrit etmeye çalışması sonucu
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 77
daha da derinleşmiştir (Carpenter, 1994: 81; Tarzi,
1992: 191).
İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimin
ideolojik bir boyutu da vardır. Her iki ülkenin
yönetiminde İslamcılık, belirleyici bir faktör olsa da,
İran Şii, Suudi Arabistan ise Sünniliğin oldukça katı
bir kolu olan Vahhabi mezhebindendir. Suudi
Arabistan krallıkla idare edilirken, İran’daki İslami
rejim “Monarşinin İslam diniyle bağdaşmadığını”
öne sürmüş ve Monarşiyi devirerek iktidara
gelmiştir. Bu durum iki ülke arasındaki gerilimi
tırmandırıcı bir faktördür ve bu gerilim Afgan iç
savaşına da yansımıştır (Ahadi, 1998: 118-119;
Carpenter, 1994: 81).
Etki alanını genişletme, tecrit edilmeyi engelleme,
ticaret ve enerji politikaları gibi faktörler de esasen
büyük ölçüde İran’ın ABD ve Suudi Arabistan’la
ilişkilerindeki gerilim tarafından şekillenmiştir.
Sovyet işgalinin sona erişiyle İran, Afganistan’da
ABD ve onun müttefikleri Pakistan ve Suudi
Arabistan tarafından doldurulmaya çalışılan bir güç
boşluğu oluştuğunu düşünmüş ve kendini bu
ülkelerin destekledikleri grupların muhaliflerini
desteklemek zorunda hissetmiştir. Çünkü bu
ülkeler tarafından desteklenen grupların Afganistan
üzerinde hakim konuma gelmeleri durumunda,
İran için ciddi güvenlik riskleri ortaya çıkabilecekti.
Bunun yerine kendisine yakın grupların
etkinliklerini artırması, Afganistan sınırındaki
güvenlik risklerini azaltacaktır.
Ticaret politikaları ise özellikle Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla, İran için farklı bir boyut kazanmıştır.
Kafkasya ve Orta Asya’da yeni devletler ortaya
çıkmıştır. Tamamına yakınının da denize kıyısı
olmaması, bu devletlerin dış ticaretlerinde İran’ı
olası bir güzergah olma konumuna getirmiştir.
Diğer alternatif güzergah ise Afganistan olmasına
karşın, bu ülkedeki iç savaş ve istikrarsızlık İran’ın
bu konudali öncekikli konumunu
güçlendirmektedir. Ancak, ABD, Pakistan ve Suudi
Arabistan İran’ın baypas edilmesi ve Afganistan’ın
bu konuda öne çıkartılması yönünde politikalar
geliştirmişlerdir (Tarock, 1999: 802-812; Macleod,
2001: 41).
Bu çatışma özellikle Orta Asya’nın zengin enerji
kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması
konusunun gündeme gelişiyle daha da
şiddetlenmiştir. Öncelikle Türkmenistan’ın enerji
kaynaklarının Afganistan ve Pakistan üzerinden
taşınıp Pakistan’ın Karaçi limanından pazarlanması
projesi bir Arjantin şirketi olan Bridas tarafından
geliştirilmişti. Bu doğrultuda Bridas, Pakistan ve
Türkmenistan ile çeşitli anlaşmalar imzalamış ve bir
ABD şirketi olan UNOCAL’ı da ortaklığa davet
etmişti. Ancak UNOCAL, Bridas’ı devre dışı
bırakarak projeyi tek başına gerçekleştirmeyi tercih
etti. Zaten ABD kökenli bir şirket oluşu da
kendisine önemli bir avantaj sağlamaktaydı. Bu
şirket Pakistan ve Türkmenistan ile gerekli
anlaşmaları imzaladı ve Taliban ile müzakerelere
başladı. Taliban ise UNOCAL’den ABD
hükümetinin kendisini Afganistan’ın resmi
yönetimi olarak tanımasını talep etmekteydi. Bu
projeye Suudi enerji şirketleri olan Delta ve
Ningarcho da destek vermiştir. Uzun süre
gündemde ve sürüncemede kalan trans-Afgan boru
hattı projesi neticede başarıya ulaşamamıştır
(Macleod, 2001: 41; Tarock, 1999: 802-812; Raşid,
2001: 233-302).
Buna karşılık İran, 1996 yılının Nisan ayında
kuzeydoğusundaki Meşhed kenti ile Türkmenistan
arasında inşa edilmiş demiryolunun açılışını
yapmıştır. Böylelikle, Sovyet demiryolu ağının ilk
güney bağlantısı sağlanmıştır. İran-Türkmenistan
sınırında serbest ticaret bölgesi oluşturmuştur. Orta
Asya ülkeleriyle enerji kaynaklarının dünya
pazarlarına kendi üzerinden ulaştırılması amacıyla
takaslama anlaşmaları yapma amacındadır.
Böylelikle, Orta Asya ülkelerinin enerji kaynakları
İran’ın kuzeyine gelecek, İran güneyinden aynı
miktardaki petrolü ihraç edecektir (Öğütçü: 1995:
48-49; Rubin 1997a: 287).
Bu çelişkilerden dolayı bazı Pakistanlı dış politika
analizcileri, İran’ın Afganistan’da istikrarsızlığın
sürmesini tercih ettiğini öne sürmüşlerdir.
Böylelikle, Orta Asya devletlerinin dış dünya ile
ticari ilişkilerini geliştirebilmesi ve enerji
kaynaklarını ihraç edebilmesi için olası bir güzergah
olan Afganistan-Pakistan hattı Afganistan’daki
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 78
istikrarsızlıktan dolayı devre dışı kalacak ve İran
hattı öne çıkabilecektir (Matinuddin, 1999: 149).
Ancak bu iddia, analizcilerin büyük çoğunluğu
tarafından kabul görmemiştir. Çünkü
Afganistan’daki istikrarsızlık İran’a yönelik,
sığınmacılar sorunu, uyuşturucu kaçakçılığı gibi
ciddi sıkıntılar yaratmıştır.
Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal
edilmesiyle yaklaşık iki milyon Afgan göçmen
İran’a sığınmıştı. İran da sığınmacılara barınma,
gıda ve çalışma olanağı sağlamaktaydı. Ancak,
Pakistan’ın aksine İran kendisine sığınmış olan
göçmenlerin kendi topraklarını üs olarak kullanıp
Sovyet birliklerine ya da Afgan hükümet güçlerine
karşı gerilla savaşı yürütmelerine izin vermemiştir.
Sayılarının iki milyon kadar olduğu tahmin edilen
Afgan sığınmacıların, İran için ekonomik ve sosyal
bir yük oluşturması ve Afganistan’da istikrar
sağlandığı takdirde bu sığınmacıların ülkelerine
dönerek İran’ı bu yükten kurtarması Afganistan’da
sağlanacak istikrarın İran’ın da çıkarına olacağının
nedenlerinden biridir (Matinuddin, 1999: 149;
Tarock, 1999: 806).
Afganistan’daki istikrarsızlığın, İran için
oluşturduğu diğer bir sorun da uyuşturucu
kaçakçılığıdır. Esasen Afganistan kaynaklı
uyuşturucu kaçakçılığı sorunu oldukça büyük,
küresel çapta bir sorundur. Sovyet işgaline karşı
direniş döneminde mücahitler, haşhaş üretmeye ve
askeri harcamaları karşılamak amacıyla afyon
gelirlerinden yararlanmaya başlamışlardır. Bunun
sonucunda, uyuşturucu yapımında kullanılan
haşhaş üretimi ve satışı ile uyuşturucu ticareti
ülkenin temel gelir kaynağı durumuna gelmiştir
(CIA, 2001; Goodhand, 2000: 265-281; Mccoy 1991).
İran da, Afganistan’a sınırdaş olması dolayısıyla bu
sorundan en çok etkilenen ülkelerden biridir.
Sovyet destekli Komünist Necibullah yönetiminin
iktidarda olduğu, çeşitli Mücahit grupların da bu
yönetimi devirmeye çalıştığı Afgan iç savaşının bu
ilk döneminde, Pakistan’ın Peşaver kentinde bir
“Geçici Mücahit Hükümeti” oluşturulmuştu. Ancak
bu hükümet, Pakistan ve Suudi Arabistan
tarafından desteklenen Sünni Mücahit gruplarından
oluşmaktaydı. Buna karşın İran, Şii gruplarını
Abdül Ali Mezari’nin liderliğinde, Hizb-i Vahdet
çatısı altında birleştirmiş ve bu grubu Afgan
hükümetinde % 25 temsil oranını talep etmesi için
desteklemiştir. Ancak, Şiilerin % 25’lik temsil oranı
talebi Peşaver’deki Suudi ve Pakistan yanlısı Sünni
gruplarca reddedilmiştir. Bu gruplara göre Şiiler
Afganistan nüfusunun sadece % 12’sini
oluşturmaktaydı ve Sovyet işgaline direnişte önemli
bir rol oynamamışlardı. Dolayısıyla, kurulacak olan
Afgan hükümetinde bu denli bir ağırlığa sahip
olmayı hak etmiyorlardı. Şiiler ve İran da pazarlık
güçlerini arttırmak için Necibullah yönetimi ve
Sovyetler Birliği ile de diplomatik ilişki
kurmuşlardır. Ayrıca, Peşaver’de kurulan geçici
Afgan hükümetinin de meşruiyetini sorgulamışlar
ve ihtilafın anlaşmayla çözülmesi gerektiğini öne
sürmüşlerdir (Ahadi, 1998: 121; Rais, 1993: 918-919).
Ancak, İran bu dönemde Suudi Arabistan ve
Pakistan’ın Afganistan üzerindeki politikalarını
engelleyebilecek ne politik etkiye, ne de askeri güce
sahiptir.
Fakat Humeyni’nin ölümü, Iran dış politikasında Şii
İslamcılığının yanında Fars Milliyetçilinin de etkili
bir duruma gelişinin önünü açmıştır. Bu değişim
İran’ın özellikle Afganistan politikasında kendini
çok daha fazla göstermiştir ve 1991 yılının sonunda
İran Afganistan konusunda yeni bir strateji
geliştirmiştir. O döneme kadar Afganistan’daki
Şiilere ilgi gösteren İran, Afganistan
politikalarındaki etki alanının darlığını ve Suudi
Arabistan yanlısı oluşumlardaki Peştun ağırlığını
fark ederek, ilgi alanını Sünni olmasına rağmen,
Farsça konuşan toplulukları (özellikle Tacikler) da
kapsayacak şekilde genişletmiştir. Tacikistan ve
Rabbani’nin liderliğindeki Cemiyet-i İslami
grubuyla kültürel işbirliği antlaşması imzalamıştır.
Aynı zamanda, Afganistan’daki Peştun harici tüm
etnik grupları Peştunlara karşı ortak bir cephe
oluşturmak üzere birleştirmeye çalışmıştır. İran’ın
bu çabaları başarıya ulaşmış ve Kuzey İttifakı
kurularak İran’ın Afganistan politikalarındaki
etkinliğini oldukça arttırmıştır. Ancak, İran’ın
Afganistan politikalarındaki etkinliğinin bu denli
artması üzerine Pakistan, İran ile Suudi Arabistan
arasındaki dengenin koruması politikasını bir
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 79
kenara bırakarak açıkça Suudi Arabistan’dan yana
tavır almaya başlamıştır (Ahadi, 1998: 122).
1991 Aralığında Sovyetler Birliği’nin resmen
dağılması üzerine, 1992 yılı başlarında Necibullah
yönetimine yönelik Sovyet desteği tamamen
kesilmiş ve Necibullah yönetimi çöküş sürecine
girmiştir. Nihayet aynı yılın Nisan ayında,
Necibullah yönetimine bağlı, Özbek kökenli bir
General olan Reşit Dostum’un komutasındaki, gene
Özbek kökenli askerlerden oluşan Cuzcani
Milislerinin Mücahitlerin safına geçmesiyle,
Afganistan’daki Necibullah yönetimi son
bulmuştur. Böylelikle, Afgan iç savaşının “Mücahit
grupların kendi aralarındaki iktidar mücadelesi”
olarak nitelendirilebilecek ikinci dönemi başlamış
oldu. Fakat bu sefer, Afganistan’da önemli bir
nüfusa sahip olan Özbekler de bu mücadelenin
taraflarından biri durumuna gelmişti. Özbek
kökenli General Reşit Dostum, emri altındaki
ordunun da gücüne dayanarak, Cümbiş-i Milli
İslami Partisi’ni kurdu ve Kabil’deki Mücahit
hükümetinde temsil hakkı talep etmeye başladı.
Böylelikle Afganistan’daki en kalabalık dört etnik
gruba karşılık gelen dört büyük grup arasında
sürekli çatışmaların yaşandığı, pamuk ipliğine bağlı
geçici ittifakların oluştuğu ve politik dengelerin
sürekli değiştiği bir dönem yaşandı. Bu gruplar:
Peştunlardan oluşan, Gülbettin Hikmetyar’ın
liderliğindeki Hizb-i İslami; Taciklerden oluşan,
Burhaneddin Rabbani’nin liderliğindeki Cemiyet-i
İslami; Hazaralardan oluşan Abdül Ali Mezari’nin
liderliğindeki Hizb-i Vahdet ve Özbeklerden
oluşan, Reşit Dostum’un liderliğindeki Cümbiş-i
Milli İslami’dir. Bu dört büyük grubun dışında da
pek çok farklı Mücahit grubu da vardır. Fakat bu
dört grup, Taliban’ın ortaya çıkışına kadar, Afgan iç
savaşının temel aktörleri olarak varlıklarını
sürdürmüşlerdir.2
Afgan iç savaşının bu döneminde İran, bir yandan
Şii İslam ideolojisinden dolayı Şii Hazaralar’ın
Hizb-i Vahdet grubunu, diğer yandan da Fars
2 Afgan iç savaşının Necibullah yönetiminin çöktüğü 1992
ila Taliban’ın ortaya çıktığı 1994 yılı arasındaki, “Mücahit
gruplar arasındaki iktidar mücadeleleri”nin yaşandığı
dönem hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Selim, 2004: 135-
176.
Milliyetçiliğinden dolayı Sünni olmasına rağmen
Fars kökenli olan Taciklerin Cemiyet-i İslami
grubunu desteklemekteydi. Fakat bu dönemde İran,
Afganistan konusunda kendi kontrolü dışında,
kendisi için olumsuz olarak nitelendirilebilecek iki
siyasi gelişmeyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.
Bunlardan ilki, İran’dan almış olduğu tüm desteğe
rağmen, Cemiyet-i İslami’nin lideri Burhaneddin
Rabbani’nin, iktidarı sadece diğer partilerle değil,
kendisini desteklemekte olan İran’ın desteklemekte
olduğu diğer parti olan Şii Hazaraların Hizb-i
Vahdet partisi ile bile paylaşma konusundaki
isteksizliğidir. İkincisi de, Rabbani’nin yönetimde
kendilerine yeteri kadar temsil imkanı tanımaması
üzerine, Hazaraların da Gülbeddin Hikmetyar ile
anlaşarak, Pakistan tarafından desteklenen Hizb-i
İslami’nin tarafına geçmesi ve Cemiyet-i İslami’ye
karşı tavır almasıdır.
1994 yılında Taliban hareketinin ortaya çıkışı ve çok
kısa bir süre içinde Afganistan’da önemli bir siyasi
ve askeri güç haline gelişi, İran nezdinde giderek
artan bir endişe yaratmıştır. Çünkü bu grup hem
katı bir Sünni İslamcılık ideolojisine sahiptir, hem
de İran’a düşman olan ABD, Suudi Arabistan ve
Pakistan tarafından desteklenmektedir.
“Taliban” sözcüğünün “öğrenciler” anlamına
geldiğini göz önüne aldığımızda, bu hareketin
kökeni hakkında çok daha rahat bir yargıya
varılabilir. Taliban, Pakistan’da mülteci çocuklarına
eğitim veren medreselerde eğitim görmüş, Peştun
mültecilerden oluşmuştur (Cockburn, 1995: 373).
Deobandi akımını temsil eden medreselerde eğitim
gören bu öğrenciler oldukça fanatik bir köktendinci
görüşe sahip olarak yetişmişlerdir. Taliban’ın bu
katı köktendinci görüş doğrultusunda, kontrolü
altındaki bölgelerde uygulamaya koyduğu katı
kurallar,3 kendisi de İslamcı bir ideolojiyle
yönetilen İran tarafından dahi eleştirilmiştir.
3 Fotoğraf çekmek, resim yapmak, bunları sergilemek,
televizyon, teyp ve video kasetleri, teyp, video, uydu
anteni bulundurmak, uçurtma uçurmak, futbol, satranç,
kumar oynamak, Yılbaşı ve Nevruz bayramlarını
kutlamak, evcil hayvan beslemek, İslamı eleştirmek
yasaklanmıştır. Ateistlere, zina yapanlara, eşcinsellere
ölüm cezası vermiştir. Erkeklerin siyah türban takmaları
ve sakal uzatmaları, (köselerin takma sakal kullanmaları)
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 80
Pakistan’ın Gülbeddin Hikmetyar’ın Hizb-i İslami
grubunu desteklemekten vazgeçip desteğini Taliban
hareketine yönlendirmesinin en önde gelen nedeni,
bu ülkedeki iktidar değişikliğiydi. Pakistan’ın
Afganistan’a yönelik politikasını Hikmetyar’ı
desteklemek doğrultusunda etkileyen siyasi parti,
iktidar ortağı olan, İslamcı bir görüşe sahip
Cemiyet-i İslami partisidir. Bu parti Benazir
Butto’nun babasını idam ettirmiş olan askeri lider
Ziya-ül Hak’ı desteklemiştir. Diğer taraftan
Deobandiciler de bu partiye rakip, Cemiyet-i
Ulema-i İslam adında başka bir İslamcı parti
kurmuşlar ve Benazir Butto’nun liderliğindeki
Pakistan Halk Partisi ile işbirliği yapmışlardır. 1993
yılında, Pakistan’daki genel seçimi Butto’nun
kazanması üzerine de iktidar ortağı olmuşlar ve
Pakistan’ın Afganistan’a yönelik politikasını Taliban
lehinde etkilemişlerdir (Marsden, 1998: 29;
Matinuddin, 1999: 12-16; Rashid, 1998: 74-76; Rubin,
1997a: 287).
Suudi Arabistan’ın Taliban lehinde tavır alması da,
Cemiyet-i Ulema-i İslam partisinin lideri Mevlana
Fazlur Rahman’ın Taliban lehinde lobi çalışmaları
doğrultusunda Vaşington’u ve pek çok Avrupa
başkentini ziyaretini de kapsayan Suudi Arabistan
ziyaretiyle başlamıştır. 1994-1995 kışında Suudi
Arabistan Prensi Türki el-Faysal Kandahar’da av
seyahatlerine çıkmış ve geri dönüşünde getirmiş
olduğu lüks cipleri Taliban’a hediye olarak
bırakmıştır. Prens Türki el-Faysal 1996 yılında
Kandahar’ı düzenli olarak ziyaret etmeye ve
Taliban’a parasal yardım, araç-gereç ve yakıt
sağlamaya başlamıştır. Buna ek olarak, Suudi enerji
şirketleri Delta ve Ningarcho da Trans-Afgan boru
hattı projesi şirketler birliğine katılmış ve Suudi
yönetiminin Taliban’a yönelik desteğinin artması
namaz zamanında camiye gitmeleri, zorunlu kılınmıştır.
Kadınların okula gitmeleri, çalışmaları, burka giymeden
ve yanında ailesinden bir erkek bulunmadan sokağa
çıkmaları, topuklu ve yürürken ses çıkartan ayakkabı
giymeleri, burkasız ve yanında ailesinden bir erkek
bulunmayan bir kadını şoförlerin arabalarına almaları,
esnafların satış yapmaları, doktorların muayene etmeleri,
burkalı ve yanında ailesinden bir erkek bulunan bir kadını
dahi muayene ederken o kadına dokunmaları
yasaklanmıştır (Marsden, 1998: 88-101; US Bureau Of
Democracy, Human Rights, And Labour, 1999; US Bureau
Of Democracy, Human Rights, and Labour, 2001).
için etkinliklerini kullanmışlardır. Ancak, Suudi
yönetimi üzerinde, Taliban’a yönelik desteğini
arttırması yönünde en büyük baskıyı oluşturan
grup Vahhabi ulema olmuştur. Vahhabi ulema,
krala telkinde bulunmakta ve Cuma vaazı
sonrasında, Taliban yanlısı gösteriler
düzenlemekteydiler (Macleod, 2001: 41; Rashid,
1998: 76).
Taliban’ın ortaya çıktığı 1994 yılı öncesinde
Afganistan, ABD’nin dış politikasında, Soğuk Savaş
dönemindeki öncelikli konumundan çok uzaktaydı.
ABD’nin Afganistan’a yönelik ilgisi, Sovyetlerin
Afganistan işgalini sona erdirmesiyle azalmış,
Necibullah yönetiminin devrilişiyle de neredeyse
yok olma durumuna gelmişti. Taliban’ın ortaya
çıktığı 1994 yılında ise, ABD bu grubun kökeni
konusuna bir önem atfetmemekteydi. ABD’ye göre
Taliban uyuşturucu ticaretini ortadan kaldırabilir,
Rusya ve İran’ın Afganistan’daki etkinliğini
sınırlandırabilir, Kandahar ve çevresinde sağladığı
düzen ve istikrarı Afganistan’ın genelinde
sağlayabilir, terör örgütlerinin eğitim kamplarını
kapatabilir, müttefiki olan Pakistan’a Orta Asya ile
ticaret yapabilmesi için gerekli olan karayollarının
güvenliğini sağlayabilirdi (Mackenzie, 1998: 95;
Rubin, 1997b: 1-6). Ancak ABD, Afganistan
konusunda halen aktif bir politika izlememekte ve
bu konudaki inisiyatifi, bölgedeki müttefikleri olan
Suudi Arabistan ve Pakistan’a bırakmış gibi bir
izlenim vermekteydi.
ABD’nin Afganistan’a yönelik yeniden aktif bir
politika izlemeye başlaması, trans-Afgan boru hattı
projesinin gündeme gelip de UNOCAL’ın bu
projeye müdahil oluşuyla başlamıştır. 1996 yılının
Mart ayında ABD’nin Pakistan büyükelçisi Tom
Simmons, Pakistan başbakanı Butto’dan Bridas’ın
yerine UNOCAL’ı desteklemesini istemiştir. Bunu
aynı yılın biri Nisan diğeri de Ağustos ayında
olmak üzere, ABD’nin Güney Asya’dan sorumlu
bakan yardımcısı Robin Raphel’in Afganistan ve
Pakistan ziyaretlerinde, UNOCAL’ı destekleyici
konuşmaları takip etmiştir. Bu aşamada İran ve
Rusya tarafında da Taliban’ın ABD tarafından
desteklenmekte olduğu endişesi artmıştır. İleriki
aşamalarda bu endişeler, gerek UNOCAL
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 81
yöneticilerinden, gerekse ABD yönetiminden bazı
kişilerin yaptıkları gaflarla artacaktır. 1996 yılının
Eylül ayında Taliban Kabil’i ele geçirdiğinde
UNOCAL yöneticilerinden Chris Taggert,
Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinin Trans-Afgan
boru hattı projesini kolaylaştıracağı yönünde bir
açıklama yapmıştır. Her ne kadar bu açıklama
UNOCAL tarafından geri alınsa da, UNOCAL’ın
Taliban zaferinden yana olduğunu sezinletmiştir.
Diğer bir gaf da ABD Devlet Bakanlığından
gelmiştir. ABD Devlet Bakanı Kabil’e bir görevli
göndererek Taliban’la diplomatik ilişki
kurulabileceğini söylemiştir. Bu açıklama da derhal
geri alınmasına ve ABD’li diplomatların bu
açıklamanın İslamabad’daki ABD büyükelçiliğine
danışılmadan yapılmış olduğunu beyan etmelerine
rağmen, açıklamanın ABD’nin dış ilişkilerine
verdiği zarar çok büyük olmuştur. Tüm bu gafların
sonucunda, İran, Rusya, Orta Asya devletleri,
Taliban karşıtı ittifak pek çok Pakistanlı ve Afgan
ABD ve UNOCAL’ın Taliban’ı desteklediği
sonucuna ulaşmıştır. Buna ek olarak, ABD’nin
Taliban’ı ve Pakistan’ın Afganistan politikasını
desteklediğini gösterme konusunda oldukça istekli
olan bazı Pakistanlı bakanlar da Pakistanlı
gazetecilere ABD’nin Taliban’ı desteklediği
yönünde açıklamalar yapmışlardır. Sonuç olarak,
Taliban’ın İran’ı izole etmek üzere bir Sünni tampon
bölgesi yaratarak, ticaret yolları ve boru hatlarının
güvenliğini sağlayıp, Orta Asya ile ticaret
konusunda İran’ın üstünlüğünü ortadan kaldırarak,
ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiği varsayımı
oluşmuştur (Maass, 1999: 74-76; Mackenzie, 1998:
96; Siddiki, 1996: 6).
Bu durum karşısında İran, Rusya ve Orta Asya
devletleri ile Afganistan konusunda stratejik
ilişkilerini geliştirerek, Taliban karşıtı “Kuzey
İttifakı”na yönelik uluslararası bir destek ve işbirliği
oluşturmaya çaba sarf etmiştir. İran Dışişleri Bakanı
Ali Ekber Velayeti, Orta Asya Devletlerini
ziyaretinde, Afganistan konusunda tüm ilgili
tarafların (ABD hariç) toplanacağı uluslararası bir
inisiyatif oluşturma konusunda destek aramıştır.
Fakat Pakistan ve Suudi Arabistan 30 Ekim 1996
tarihinde Tahran’da yapılan toplantıya katılmayı
reddetmişler ve bu inisiyatifi Afganistan’ın
içişlerine müdahale olarak nitelemişlerdir (Rubin,
1997a: 293).
Ancak, köktendinci bir Peştun hareketi olan
Taliban’dan, Orta Asya ülkeleri de tehdit
algılamaktaydı. Öncelikle güney sınırlarında böyle
bir yönetim, kendi laik rejimleri için de bir tehdit
oluşturmaktaydı. Ayrıca, Afganistan’ın kuzeyinde
yaşayan Özbek ve Tacik asıllı soydaşlarının,
Peştunların egemenliği altına girmesinin de
Özbekistan ve Tacikistan tarafından istenilebilecek
bir durum olmadığı da kolaylıkla anlaşılabilir. Orta
Asya ülkelerinin laik rejimlerinin İslamcı hareketler
tarafından tehdit edilmesi, Rusya tarafından da
endişeyle karşılanmaktaydı. Böylelikle bu dönemde,
İran, Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasında, Taliban
karşıtlığına dayalı bir stratejik işbirliği oluşmuştur.
Buna rağmen, İran’da farklı lobiler, farklı dış
politikalar öngörmekteydiler ve şahinler ve ılımlılar
olarak bölünmekteydiler. Şahinler, dünya çapında
tüm Şiilerin desteklenmesi gerektiğini
savunmaktayken, ılımlılar Taliban karşıtı ittifakın
ölçülü bir şekilde desteklenmesi ve Taliban ile daha
az çatışmaya girilmesi gerektiğini
savunmaktaydılar. Çünkü İran, Afganistan’daki
istikrarsızlıktan dolayı oldukça fazla zarar
görmüştü ve halen görmekteydi. Göçmenler ve
uyuşturucu kaçakçılığı İran’ın güvenliğini tehdit
etmekteydi. Ayrıca, İran’ın Taliban karşıtı ittifaka
yönelik desteği, Taliban’ın da İran’daki rejim
karşıtlarını desteklemesine neden olmaktaydı.
Ancak, Taliban’ın 1998 yılı Eylül ayında Mezar-ı
Şerif’i ele geçirip buradaki İranlı diplomatları ve
yüzlerce Şiiyi katledip yaklaşık elli İranlıyı da esir
alması, İran’ın Afganistan politikalarının
belirlenmesi konusunda Şahinlerin öne çıkmasına
neden olmuş ve İran’ın Taliban karşıtı ittifaka
yönelik desteği artmıştır (Ahadi, 1998: 126-131;
Raşid, 2001: 325-343).
Aslında bu olay, İran’ın Taliban’a yönelik askeri
müdahale olasılığını dahi gündeme getirmişti.
Ancak İran’ın savaş tehdidi ve BM’nin baskısı
sonucunda, Taliban’ın esir almış olduğu İranlıları
serbest bırakıp, öldürdüğü İranlı diplomatların
cesetlerini teslim etmesi üzerine İran askeri
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 82
müdahalede bulunmaktan vazgeçmiştir. Fakat,
Taliban’ın Afganistan’ın büyük bir kısmını ele
geçirmesi üzerine, Taliban İran için oldukça ciddi
güvenlik tehdidi durumuna gelmiştir. Her şeyden
önce, diplomatlarının öldürülmesi Tahran için
oldukça gurur kırıcıdır. Taliban gibi “serseri” ve
“barbar” (ABD’nin İran’ı tasvir etmek için
kullandığı sözcükler) bir gruba bir ders verilmesi
isteği İran toplumunda yaygınlaşmıştır. Ancak,
bunun İran’a maliyetinin, Sovyetler Birliği’ne
olduğu gibi oldukça yüksek olabileceği de İranlı
karar alıcıların göz önünde bulundurdukları bir
faktördür. Bu nedenle İran, Taliban’a karşı askeri
müdahalede bulunmayı riskli görmüş, fakat ona
yönelik eleştirilerini ve tehditlerini de
sürdürmüştür. Ancak, Taliban’ın da İran’ın bu
meydan okumalarına aynen karşılık vermesi
İranlılarda psikolojik bir yaralanmaya neden
olmuştur (Snider, 2001: 35; Tarock, 1999: 801-802).
İran’ı Taliban’a yönelik bir askeri müdahaleden
alıkoyan önemli bir etmen de Taliban’ın ABD
tarafından İran’ı Afganistan’da bir savaşın içine
çekme amacıyla kurulmuş bir tuzak olduğu
şüphesidir. Bu yüzden İran, müdahale ettiği
takdirde ABD’nin Taliban’a askeri destek vereceğini
ve İran’ın bu savaşta kaynaklarının tükenmesini
sağlayacağından şüphelenmiştir. Bu teoriye göre,
olası bir İran-Taliban savaşında İran askeri ve
ekonomik olarak zayıflayacak, fakat savaş Körfez
bölgesini etkilemediğinden körfezden Batı
ülkelerine petrol sevkiyatı da etkilenmeyecektir
(Tarock, 1999: 813).
Fakat İran, Kuzey İttifakına silah, cephane ve yakıt
sağlamış, Herat kentinin Taliban tarafından
devrilen eski valisi İsmail Han’a ve yandaşlarına
kendi topraklarında üs sağlamıştır. Meşhed ile
Bagram arasında oluşturulan hava koridoruyla
Rabbani yönetimine ihtiyaç duyduğu malzemeyi
gönderirken, Meşhed’in güneyindeki kamplarda da
İsmail Han’a bağlı yaklaşık 8000 savaşçı eğitimini
sürdürmüştür. Ayrıca, yaklaşık iki milyon Afgani
(Afganistan’ın para birimi) bastırarak İsmail Han’a
Herat’taki Taliban komutanlarını satın alabilmesi
için teslim etmiştir (Rashid, 1996: 61).
Ancak, Afganistan’daki iç savaşın Taliban lehine
sonuçlandığı göz önüne alındığında, İran’ın
Afganistan’a yönelik politikalarının başarısız
olduğu söylenebilir. Özellikle 2000 yılının 5
Eylülünde, Taliban’ın Kuzey İttifakının elindeki son
kent olan Talokan’ı da ele geçirmesi, Kuzey
İttifakını bir gerilla hareketi konumuna
indirgemiştir. Ayrıca Talokan’daki hava alanı,
İran’ın Kuzey İttifakı’na yardım ulaştırabilmesi için
de son derece gerekliydi.
Diğer yandan Taliban, bu askeri başarısına rağmen,
baskıcı uygulamaları, terör örgütlerini barındırması,
uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantıları dolayısıyla
zamanla uluslararası alanda kendisine karşı giderek
artan bir tepkiyle karşılaşmıştır.4
1998 yılının Ağustos ayında Taliban’ın kontrolü
altındaki bölgelerde bulunan kamplarda üslenmiş
durumdaki, El Kaide İslamcı terör örgütüne bağlı
militanların Afrika’daki iki ABD Büyükelçiliğine
bombalı saldırı düzenlemesi üzerine ABD karşılık
vermiş ve Afganistan’daki El Kaide üslerini
havadan bombalamıştır. ABD ile Taliban
ilişkilerinin bu noktaya gelişi üzerine UNOCAL
Pakistan ve Afganistan’daki personelini çekmek
zorunda kalmıştır. Nihayet, 1998 Aralık ayında da
kuruluşu için büyük çaba harcamış olduğu CentGas
şirketler birliğinden resmen çekilmiştir. Ayrıca,
petrol fiyatlarındaki dalgalanmalardan da olumsuz
etkilendiği gerekçesiyle 1999 yılı için öngörmüş
olduğu harcama planını % 40 azalttığını ilan
etmiştir (Prussel, 1998: 14-15; Raşid, 2001: 300-302).
11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide militanlarının
ABD’deki İkiz Kulelere düzenlediği saldırısı
sonrasında, saldırılardan sorumlu tutulan El Kaide
örgütünün militanlarının, ABD’nin tüm ısrarlarına
rağmen, Taliban tarafından teslim edilmeyişi
sonucunda ABD, Taliban’a yönelik askeri
4 Bu dönemde Senato, Temsilciler Meclisi, Güney Asya
Bürosu, Kongre Araştırma Servisi gibi ABD’nin önde gelen
kurumları tarafından Afganistan’daki durumla ilgili
raporlar hazırlanmış ve görüşler bildirilmiştir. Kongre
Kütüphanesinin internet sitesinde yayınlanan bu
raporlarda Taliban’ın aşırı baskıcı uygulamalarının, insan
hakları ihlallerinin, terör örgütleriyle ve uyuşturucu
kaçakçılığıyla bağlantılarının ayrıntılı olarak incelenmiş
olduğu ve ABD’de Taliban’a yönelik tepkinin artarak
şiddetlendiği görülmektedir.
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 83
müdahalede bulunmuştur. Kuzey İttifakı güçleriyle
koordineli olarak gerçekleştirilen ABD müdahalesi
sonucunda, Taliban ağır bir yenilgiye uğramış ve
ülke üzerindeki iktidarını kaybetmiştir. Taliban’ın
devrilişiyle iç savaş sona ermiş ve Afganistan’da bir
geçiş hükümeti oluşturularak, ülkenin yeniden
yapılandırılması süreci başlamıştır (Selim, 2004: 249-
259).
ABD ve Suudi Arabistan’ın Taliban’a karşı tavır
almaları, bu ülkelerin İran ile ilişkilerinde kısmi ve
geçici bir yumuşamaya sebep olsa da, Taliban’ın
ABD’nin askeri müdahalesi sonucunda devrilmesi
ve Afganistan’daki ABD askeri üslerinin varlığı,
İran için ciddi bir tehdittir. Yeni Afgan yönetiminin,
ABD ve müttefiklerinin inisiyatiflerinde
oluşturulmasının da İran nezdinde antipatiyle
karşılanacağı açıktır. Bunun yanında, Taliban’a
yönelik askeri müdahalede İran devre-dışı
bırakılarak, Pakistan, Tacikistan ve Özbekistan ile
işbirliği yapılmıştır. Bunun sonucunda İran’ın
Afganistan’a yönelik Orta Asya ülkeleriyle kurmuş
olduğu stratejik işbirliği de zedelenmiştir. Her ne
kadar, ABD ve müttefiklerinin inisiyatiflerinde
oluşan bu siyasi yapı, Afganistan’ın istikrarına
hizmet edip zamanla sığınmacılar ve uyuşturucu
kaçakçılığı gibi sorunlara çözüm getirebilecek olsa
da, İran için kabul edilebilirlikten çok uzak
görünmektedir. Öte yandan, gerek İran’daki iç
siyasi gelişmeler, gerekse de dünyadaki siyasi
değişimler ve bunların Afganistan’a yansımaları,
İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasında
tepkisizlikten, giderek artan müdahaleciliğe, sadece
Şiilere yönelik katı bir ideolojik yaklaşımdan, önce
Fars Milliyetçiliğine, ardından da reel politik bir
yaklaşıma doğru vizyon genişlemesine yol
açmışlardır.
Kaynakça
AHADI, Anvar-ul Haq. (1998). Saudi Arabia, Iran And The
Conflict In Afghanistan, William Maley (Ed.).
Fundamentalism Reborn, içinde, C. Hurst & Co., London,
(s:117-134).
Breau of South Asian Affairs. (ty.) Fact Sheet: The Taliban
And The Afghan Drug Trade,
http://www.state.gov/www/regions/sa/facts_taliban_drugs
.html, 20.01.2001.
CARPENTER, T. Galen. (1994). The Unintended
Consequences Of Afghanistan, World Policy Journal,
Vol:11, No:1 (s:76-87).
CIA. (ty.). CIA World Fact Book Afghanistan Profile 2001,
http://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/af.html
, 28.07.2001.
COCKBURN, Alexander. (1995, 20 March). What’s
Happening In Afghanistan?, Nation, Vol:260, No:11,
(s:373).
FREIJ, H. Yousif. (1996). State Interests Vs. The Umma:
Iranian Policy In Central Asia, Middle East Journal, Vol:50,
No:1, (s:71-84).
GOODHAND, Jonathan. (2000). From Holy War To
Opium War? A Case Study Of The Opium Economy In
North Eastern Afghanistan, Central Asian Studies, Vol:19,
No:2, (s:265-280).
GOODSON, P. Lerry. (2001). Perverting Islam: Taliban
Social Policy Toward Women, Central Asian Survey,
Vol:20, No:4, (s:415-426).
House Of Representatives. (1997, 12 February). Peace For
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
20.11.2008.
House Of Representatives. (1997, 9 November). Expressing
Concern For Human Rights In Afghanistan, Library Of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.11.2008.
House Of Representatives. (1998, 28 April) Concerning
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
30.11.2008.
House Of Representatives. (1998, 9 October). The Taliban:
Protectors Of Terrorists, Producers Of Drugs, Library Of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.11.2008.
MAASS, D. C. (1999). The Afghanistan conflict: External
involvement. Central Asian Survey, 18 (1), 65-78.
MACKENZIE, Richard. (1998). The United States And The
Taliban, Fundamentalism Reborn, William Maley (Ed.). C.
Hurst & Co., London, (s:90-103).
MACLEOD, Scoth. (2001). The Near Misses, Time Atlantic,
Vol:158, No:21, (s:41).
MARSDEN, Peter. (1998). The Taliban: War, Religion, And
The New Order In Afghanistan, Oxford University Pres,
Karachi.
MATINUDDIN, Kamal. (1999). The Taliban Phenomenon:
Afghanistan 1994-1997, Oxford University Press, New
York.
MCCOY, W. Alfred. (1991). The Politics Of Heroin: CIA
Complicity In The Global Drug Trade, Lawrence Hills
Boks, USA.
ÖĞÜTÇÜ, Mehmet. (1995). Eurasian Energy Prospects
And Politics: Need For A Longer Term Western Strategy,
Future, Vol:27, No:1, (s:37-63).
PRECHT, Henry. (1988). Ayatollah Realpolitik, Foreign
Policy, No:70, (s:109-128).
PRUSSEL, Deborah. (1998). Feminists Take On UNOCAL,
Progressive, No:62, (s:14-15).
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 84
RAIS, B. Rasul. (1993). Afghanistan And The Regional
Powers, Asian Survey, Vol:33, No:9, (s:905-922).
RASHID, Ahmed. (1996). Back With A Vengeance – Proxy
War In Afghanistan, World Today, Vol:52, No:3, (s:60-63).
RASHID, Ahmed. (1998). Pakistan And The Taliban,
Fundamentalism Reborn, William Maley (Ed.), C. Hurst &
Co., London, (s:72-89).
RAŞİD, Ahmed. (2001). Taliban: İslamiyet, Petrol ve Orta
Asya’da Yeni Büyük Oyun, (çev: Osman Akınhay) Everest
Mozaik, İstanbul.
RUBIN Barrnett. (1997a). Women And Pipelines –
Afghanistan Proxy War, International Affairs, Vol:73,
No:2, (s:283-296).
RUBIN, Barrnett. (1997b). US Policy In Afghanistan,
Muslim Politics Report, No:11, (s:1-6).
SELİM, Yavuz. (2004). Afganistan ve Dostum, ATO
Yayınları, Ankara.
Senate. (1997, 20 May) Expressing Concern For The
Continued Deterioration Of Human Rights In
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
20.10.2008.
Senate. (1997, 7 February) Senate Concurring Resolution 6-
Relative To Afghanistan, Library Of Congress,
http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
Senate. (1998, 18 May) Senate Concurring Resolution 97-
Expressing The Sence Of Congress Concerning Human
Rights And Humanitarian Situation Facing The Women
And Girls Of Afghanistan, Library of Congress,
http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
Senate. (1998, 30 July) Expressing The Sence Of Congress
Concerning Human Rights And Humanitarian Situation
Facing The Women And Girls Of Afghanistan, Library of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
SIDDIKI, Kalim. (9-13.11.1996). US Oil Giant And The
Taliban, Financial Times, No:6.
SNIDER, Michael. (08.10.2001). A Quagmire Of Alliances
And Enmities, Mclean’s, Vol:114, No:41, (s:35).
TAROCK, Adam. (1999). The Politics Of The Pipeline –
The Iran And Afghanistan Conflict, Third World
Quarterly, Vol:20, No:4, (s:801-819).
TARZI, Shah M. (1992). Afghanistan In 1991: A Glimmer
Of Hope, Asian Survey, Vol:32, No:2, (s:189-196).
© 2016 Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
http://iibfdergi.aksaray.edu.tr
İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Özgür ÇINARLI*
Aksaray Üniversitesi
Öz
Afganistan üzerindeki Sovyet işgalinin sona erdiği 1989 yılı ile ABD’nin Taliban’ı devirmeye yönelik askeri müdahalede
bulunduğu 2001 yılları arasında, bu ülkede şiddetli bir iç savaş yaşanmıştır. ABD ve Sovyetler Birliği (sonrasında Rusya) gibi
küresel güçlerle beraber, bazı bölgesel güçler de, iç savaşın taraflarını çeşitli şekillerde destekleyerek bu iç savaşa müdahil
olmuşlardır. İran da Afgan iç savaşına müdahil olan bu bölgesel güçlerden biridir. Çalışmada, İran’ın dış politikasını
şekillendiren temel güdüleyicilerle birlikte, gerek bu ülkenin iç politikasındaki, gerek dünyanın genel siyasi durumundaki
değişimlerin, gerekse de Afgan iç savaşındaki gelişmelerin İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasına yansımaları ele
alınmaktadır. Böylelikle İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasında tepkisizlikten, giderek artan müdahaleciliğe, katı
ideolojik yaklaşımdan reel politiğe dönüşüm ortaya koyulacaktır.
Anahtar Kelimeler:
İran, Afganistan, iç savaş, dış politika, dönüşüm, müdahale
Iran’s Foreign Policy towards the Civil War in Afghanistan
Abstract
There appeared a severe civil war in Afghanistan between the end of the Soviet invasion in 1989 and the US military
intervention in order to overthrow the Taliban in 2001. Together with the global powers such as USA and the Soviet Union,
(Russia afterwards) some regional powers intervened this civil war by giving various kinds of supports to the warring sides.
Iran is also amangst these regional powers, which intervened Afghan civil war. This study aims to explain Iran’s foreign policy
towards the civil war in Afghanistan, together with the main motivators that shape its foreign policy, and the reflections of its
internal political developmens, the political developments wordwide, and the course of the civil war in Afghanistan towards
the foreign policy of Iran. In this way, the transformation of Iran’s foreign policy towards Afghanistan, from isolationism to an
increasing interventionism, from hard ideological to a realpolitical approach is going to be put forward.
Keywords
Iran, Afghanistan, civil war, foreign policy, transformation, intervention
* Yrd. Doç. Dr. Aksaray Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Aksaray. ozgurcinarli@hotmail.com.
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 76
İran dış politikasını şekillendiren temel
güdüleyicileri Şii İslamcılık ve Fars Milliyetçiliği
gibi ideolojik faktörler, ABD ve Suudi Arabistan ile
rekabet, etki alanını genişletme ve çevrelenmeyi
engelleme, enerji ve ticaret politikaları,
Afganistan’daki istikrarsızlığın yarattığı uyuşturucu
kaçakçılığı, sığınmacılar gibi sorunlar olarak
sıralayabiliriz. Afganistan meselesine yönelik dış
politikasında İran, ilk başlarda tepkisiz kalsa da
zamanla giderek artan müdahaleci bir tavır
sergilemiştir. Gerek kendi içindeki iç siyasi
gelişmeler, gerekse de dünyadaki genel siyasi
durum ve bunun Afganistan’a yansımaları, İran’ın
dış politikasında vizyon genişlemesine neden
olmuştur.
Koyu Şii İslamcılığa dayalı bir ideolojiye sahip olan
Ayetullah Humeyni’nin İran’da iktidara gelişi ile
dünya çapında tüm Şii grupların desteklenmesi, bu
ülkenin dış politikasının temel hedeflerinden biri
durumuna gelmiştir. Ancak Humeyni döneminde
henüz Fars Milliyetçiliği İran’ın dış politikasında
önemli bir faktör değildir. Şii İslamcılık ideolojisi
baskın durumdadır ve Milliyetçilik geri plandadır.
Ancak Humeyni’nin 1989 yılında ölmesi üzerine,
İran’ın dış politikasında Fars Milliyetçiliği de Şii
İslamcılıkla beraber belirleyici bir konuma
gelmiştir.1 Bu değişim, İran’ın Afganistan’a yönelik
dış politikasına da yansımıştır. Humeyni
döneminde İran, sadece Şii grupları
desteklemekteydi. Bu gruplar da Hazaralardan
oluşuyordu. 1989 Yılından itibaren İran, desteğini
Sünni olmalarına rağmen etnik olarak Fars kökenli
olan Tacikler’i de destekleme yönünde
genişletmiştir.
ABD ve Suudi Arabistan ile rekabet de İran’ın dış
politikasının temel güdüleyicileri arasındadır.
İran’ın ABD ile ilişkileri özellikle İran İslam
Devriminden sonra iyice gerilmişti. Bu durum
İran’ın ABD’den abluka, çevreleme ve tecrit gibi
ciddi tehdit algılamalarına yol açmıştır. Bu yüzden
1
İran’ın dış politikasında gerçekçilik ve idealcilik
tartışmaları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Freij, 1996:
71-84; Precht, 1988: 109-128.
İran, Sovyetler Birliği’ni karşısına almak istememiş
ve özellikle Sovyet işgali döneminde, Afganistan
meselesinden uzak durmuştur. Bunun en önemli
nedeni, Basra Körfezinde olası bir ABD ablukası
karşısında İran dünya ile ticaretini Sovyetler Birliği
üzerinden yürütebilecektir. Ayrıca Sovyetler Birliği,
ABD’nin BM’de İran’a yönelik ambargo kararı
çıkartma çabalarını veto hakkına dayanarak
engellemekteydi (Maass, 1999: 71-72; Tarock, 1999:
801-819).
Fakat İran’ın bu dönemde Afganistan meselesinden
uzak durmasının tek nedeni Sovyet dostluğuna
muhtaç olması da değildir. Sovyet işgaline karşı
direnen Mücahit grupların merkezleri Pakistan’ın
Afganistan sınırına yakın Peşaver kentindeydi ve
bunlar ABD ve onun müttefikleri olan Suudi
Arabistan ve Pakistan tarafından
desteklenmekteydi. İran’ın bu grupları desteklemesi
“Büyük Şeytan” olarak nitelediği ABD ile işbirliği
yapıyormuş gibi bir görüntü verebilirdi. Ayrıca
İran’ın Afgan direnişine destek vermesi teknik
olarak da mümkün değildi. Çünkü kaynaklarının
tamamını savaş halinde bulunduğu Irak ile
mücadeleye harcamaktaydı (Ahadi, 1998: 119-120;
Tarock, 1999: 801-819).
İşgal sonrasındaki iç savaş döneminde ise, ABD
karşıtlığı faktörü, İran’ı ABD ve onun müttefikleri
olan Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından
desteklenen grupların muhaliflerini desteklemeye
itmiştir. Böylelikle Şii Hazaralar’ın Hizb-i Vahdet,
Taciklerin Cemiyet-i İslami gruplarının yanında,
Özbeklerin Cümbiş-i Milli grubuna da zaman
zaman destek vermiştir (Ahadi, 1998: 121; Rais,
1993: 918-919).
İran’ın Suudi Arabistan ile rekabeti ise aslında çok
eskiye dayanmaktadır. Afganistan, Arapların ve
Farsların rekabet ettiği bölgelerden sadece biridir ve
her ikisi de tarihte, gerek Orta Asya, gerekse
Afganistan üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Bu
rekabet, XX. yüzyılda Arapların İran’a karşı Irak’ı
desteklemesi ve ABD’nin de Arap devletlerinin
yardımıyla İran’ı tecrit etmeye çalışması sonucu
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 77
daha da derinleşmiştir (Carpenter, 1994: 81; Tarzi,
1992: 191).
İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimin
ideolojik bir boyutu da vardır. Her iki ülkenin
yönetiminde İslamcılık, belirleyici bir faktör olsa da,
İran Şii, Suudi Arabistan ise Sünniliğin oldukça katı
bir kolu olan Vahhabi mezhebindendir. Suudi
Arabistan krallıkla idare edilirken, İran’daki İslami
rejim “Monarşinin İslam diniyle bağdaşmadığını”
öne sürmüş ve Monarşiyi devirerek iktidara
gelmiştir. Bu durum iki ülke arasındaki gerilimi
tırmandırıcı bir faktördür ve bu gerilim Afgan iç
savaşına da yansımıştır (Ahadi, 1998: 118-119;
Carpenter, 1994: 81).
Etki alanını genişletme, tecrit edilmeyi engelleme,
ticaret ve enerji politikaları gibi faktörler de esasen
büyük ölçüde İran’ın ABD ve Suudi Arabistan’la
ilişkilerindeki gerilim tarafından şekillenmiştir.
Sovyet işgalinin sona erişiyle İran, Afganistan’da
ABD ve onun müttefikleri Pakistan ve Suudi
Arabistan tarafından doldurulmaya çalışılan bir güç
boşluğu oluştuğunu düşünmüş ve kendini bu
ülkelerin destekledikleri grupların muhaliflerini
desteklemek zorunda hissetmiştir. Çünkü bu
ülkeler tarafından desteklenen grupların Afganistan
üzerinde hakim konuma gelmeleri durumunda,
İran için ciddi güvenlik riskleri ortaya çıkabilecekti.
Bunun yerine kendisine yakın grupların
etkinliklerini artırması, Afganistan sınırındaki
güvenlik risklerini azaltacaktır.
Ticaret politikaları ise özellikle Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla, İran için farklı bir boyut kazanmıştır.
Kafkasya ve Orta Asya’da yeni devletler ortaya
çıkmıştır. Tamamına yakınının da denize kıyısı
olmaması, bu devletlerin dış ticaretlerinde İran’ı
olası bir güzergah olma konumuna getirmiştir.
Diğer alternatif güzergah ise Afganistan olmasına
karşın, bu ülkedeki iç savaş ve istikrarsızlık İran’ın
bu konudali öncekikli konumunu
güçlendirmektedir. Ancak, ABD, Pakistan ve Suudi
Arabistan İran’ın baypas edilmesi ve Afganistan’ın
bu konuda öne çıkartılması yönünde politikalar
geliştirmişlerdir (Tarock, 1999: 802-812; Macleod,
2001: 41).
Bu çatışma özellikle Orta Asya’nın zengin enerji
kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması
konusunun gündeme gelişiyle daha da
şiddetlenmiştir. Öncelikle Türkmenistan’ın enerji
kaynaklarının Afganistan ve Pakistan üzerinden
taşınıp Pakistan’ın Karaçi limanından pazarlanması
projesi bir Arjantin şirketi olan Bridas tarafından
geliştirilmişti. Bu doğrultuda Bridas, Pakistan ve
Türkmenistan ile çeşitli anlaşmalar imzalamış ve bir
ABD şirketi olan UNOCAL’ı da ortaklığa davet
etmişti. Ancak UNOCAL, Bridas’ı devre dışı
bırakarak projeyi tek başına gerçekleştirmeyi tercih
etti. Zaten ABD kökenli bir şirket oluşu da
kendisine önemli bir avantaj sağlamaktaydı. Bu
şirket Pakistan ve Türkmenistan ile gerekli
anlaşmaları imzaladı ve Taliban ile müzakerelere
başladı. Taliban ise UNOCAL’den ABD
hükümetinin kendisini Afganistan’ın resmi
yönetimi olarak tanımasını talep etmekteydi. Bu
projeye Suudi enerji şirketleri olan Delta ve
Ningarcho da destek vermiştir. Uzun süre
gündemde ve sürüncemede kalan trans-Afgan boru
hattı projesi neticede başarıya ulaşamamıştır
(Macleod, 2001: 41; Tarock, 1999: 802-812; Raşid,
2001: 233-302).
Buna karşılık İran, 1996 yılının Nisan ayında
kuzeydoğusundaki Meşhed kenti ile Türkmenistan
arasında inşa edilmiş demiryolunun açılışını
yapmıştır. Böylelikle, Sovyet demiryolu ağının ilk
güney bağlantısı sağlanmıştır. İran-Türkmenistan
sınırında serbest ticaret bölgesi oluşturmuştur. Orta
Asya ülkeleriyle enerji kaynaklarının dünya
pazarlarına kendi üzerinden ulaştırılması amacıyla
takaslama anlaşmaları yapma amacındadır.
Böylelikle, Orta Asya ülkelerinin enerji kaynakları
İran’ın kuzeyine gelecek, İran güneyinden aynı
miktardaki petrolü ihraç edecektir (Öğütçü: 1995:
48-49; Rubin 1997a: 287).
Bu çelişkilerden dolayı bazı Pakistanlı dış politika
analizcileri, İran’ın Afganistan’da istikrarsızlığın
sürmesini tercih ettiğini öne sürmüşlerdir.
Böylelikle, Orta Asya devletlerinin dış dünya ile
ticari ilişkilerini geliştirebilmesi ve enerji
kaynaklarını ihraç edebilmesi için olası bir güzergah
olan Afganistan-Pakistan hattı Afganistan’daki
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 78
istikrarsızlıktan dolayı devre dışı kalacak ve İran
hattı öne çıkabilecektir (Matinuddin, 1999: 149).
Ancak bu iddia, analizcilerin büyük çoğunluğu
tarafından kabul görmemiştir. Çünkü
Afganistan’daki istikrarsızlık İran’a yönelik,
sığınmacılar sorunu, uyuşturucu kaçakçılığı gibi
ciddi sıkıntılar yaratmıştır.
Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal
edilmesiyle yaklaşık iki milyon Afgan göçmen
İran’a sığınmıştı. İran da sığınmacılara barınma,
gıda ve çalışma olanağı sağlamaktaydı. Ancak,
Pakistan’ın aksine İran kendisine sığınmış olan
göçmenlerin kendi topraklarını üs olarak kullanıp
Sovyet birliklerine ya da Afgan hükümet güçlerine
karşı gerilla savaşı yürütmelerine izin vermemiştir.
Sayılarının iki milyon kadar olduğu tahmin edilen
Afgan sığınmacıların, İran için ekonomik ve sosyal
bir yük oluşturması ve Afganistan’da istikrar
sağlandığı takdirde bu sığınmacıların ülkelerine
dönerek İran’ı bu yükten kurtarması Afganistan’da
sağlanacak istikrarın İran’ın da çıkarına olacağının
nedenlerinden biridir (Matinuddin, 1999: 149;
Tarock, 1999: 806).
Afganistan’daki istikrarsızlığın, İran için
oluşturduğu diğer bir sorun da uyuşturucu
kaçakçılığıdır. Esasen Afganistan kaynaklı
uyuşturucu kaçakçılığı sorunu oldukça büyük,
küresel çapta bir sorundur. Sovyet işgaline karşı
direniş döneminde mücahitler, haşhaş üretmeye ve
askeri harcamaları karşılamak amacıyla afyon
gelirlerinden yararlanmaya başlamışlardır. Bunun
sonucunda, uyuşturucu yapımında kullanılan
haşhaş üretimi ve satışı ile uyuşturucu ticareti
ülkenin temel gelir kaynağı durumuna gelmiştir
(CIA, 2001; Goodhand, 2000: 265-281; Mccoy 1991).
İran da, Afganistan’a sınırdaş olması dolayısıyla bu
sorundan en çok etkilenen ülkelerden biridir.
Sovyet destekli Komünist Necibullah yönetiminin
iktidarda olduğu, çeşitli Mücahit grupların da bu
yönetimi devirmeye çalıştığı Afgan iç savaşının bu
ilk döneminde, Pakistan’ın Peşaver kentinde bir
“Geçici Mücahit Hükümeti” oluşturulmuştu. Ancak
bu hükümet, Pakistan ve Suudi Arabistan
tarafından desteklenen Sünni Mücahit gruplarından
oluşmaktaydı. Buna karşın İran, Şii gruplarını
Abdül Ali Mezari’nin liderliğinde, Hizb-i Vahdet
çatısı altında birleştirmiş ve bu grubu Afgan
hükümetinde % 25 temsil oranını talep etmesi için
desteklemiştir. Ancak, Şiilerin % 25’lik temsil oranı
talebi Peşaver’deki Suudi ve Pakistan yanlısı Sünni
gruplarca reddedilmiştir. Bu gruplara göre Şiiler
Afganistan nüfusunun sadece % 12’sini
oluşturmaktaydı ve Sovyet işgaline direnişte önemli
bir rol oynamamışlardı. Dolayısıyla, kurulacak olan
Afgan hükümetinde bu denli bir ağırlığa sahip
olmayı hak etmiyorlardı. Şiiler ve İran da pazarlık
güçlerini arttırmak için Necibullah yönetimi ve
Sovyetler Birliği ile de diplomatik ilişki
kurmuşlardır. Ayrıca, Peşaver’de kurulan geçici
Afgan hükümetinin de meşruiyetini sorgulamışlar
ve ihtilafın anlaşmayla çözülmesi gerektiğini öne
sürmüşlerdir (Ahadi, 1998: 121; Rais, 1993: 918-919).
Ancak, İran bu dönemde Suudi Arabistan ve
Pakistan’ın Afganistan üzerindeki politikalarını
engelleyebilecek ne politik etkiye, ne de askeri güce
sahiptir.
Fakat Humeyni’nin ölümü, Iran dış politikasında Şii
İslamcılığının yanında Fars Milliyetçilinin de etkili
bir duruma gelişinin önünü açmıştır. Bu değişim
İran’ın özellikle Afganistan politikasında kendini
çok daha fazla göstermiştir ve 1991 yılının sonunda
İran Afganistan konusunda yeni bir strateji
geliştirmiştir. O döneme kadar Afganistan’daki
Şiilere ilgi gösteren İran, Afganistan
politikalarındaki etki alanının darlığını ve Suudi
Arabistan yanlısı oluşumlardaki Peştun ağırlığını
fark ederek, ilgi alanını Sünni olmasına rağmen,
Farsça konuşan toplulukları (özellikle Tacikler) da
kapsayacak şekilde genişletmiştir. Tacikistan ve
Rabbani’nin liderliğindeki Cemiyet-i İslami
grubuyla kültürel işbirliği antlaşması imzalamıştır.
Aynı zamanda, Afganistan’daki Peştun harici tüm
etnik grupları Peştunlara karşı ortak bir cephe
oluşturmak üzere birleştirmeye çalışmıştır. İran’ın
bu çabaları başarıya ulaşmış ve Kuzey İttifakı
kurularak İran’ın Afganistan politikalarındaki
etkinliğini oldukça arttırmıştır. Ancak, İran’ın
Afganistan politikalarındaki etkinliğinin bu denli
artması üzerine Pakistan, İran ile Suudi Arabistan
arasındaki dengenin koruması politikasını bir
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 79
kenara bırakarak açıkça Suudi Arabistan’dan yana
tavır almaya başlamıştır (Ahadi, 1998: 122).
1991 Aralığında Sovyetler Birliği’nin resmen
dağılması üzerine, 1992 yılı başlarında Necibullah
yönetimine yönelik Sovyet desteği tamamen
kesilmiş ve Necibullah yönetimi çöküş sürecine
girmiştir. Nihayet aynı yılın Nisan ayında,
Necibullah yönetimine bağlı, Özbek kökenli bir
General olan Reşit Dostum’un komutasındaki, gene
Özbek kökenli askerlerden oluşan Cuzcani
Milislerinin Mücahitlerin safına geçmesiyle,
Afganistan’daki Necibullah yönetimi son
bulmuştur. Böylelikle, Afgan iç savaşının “Mücahit
grupların kendi aralarındaki iktidar mücadelesi”
olarak nitelendirilebilecek ikinci dönemi başlamış
oldu. Fakat bu sefer, Afganistan’da önemli bir
nüfusa sahip olan Özbekler de bu mücadelenin
taraflarından biri durumuna gelmişti. Özbek
kökenli General Reşit Dostum, emri altındaki
ordunun da gücüne dayanarak, Cümbiş-i Milli
İslami Partisi’ni kurdu ve Kabil’deki Mücahit
hükümetinde temsil hakkı talep etmeye başladı.
Böylelikle Afganistan’daki en kalabalık dört etnik
gruba karşılık gelen dört büyük grup arasında
sürekli çatışmaların yaşandığı, pamuk ipliğine bağlı
geçici ittifakların oluştuğu ve politik dengelerin
sürekli değiştiği bir dönem yaşandı. Bu gruplar:
Peştunlardan oluşan, Gülbettin Hikmetyar’ın
liderliğindeki Hizb-i İslami; Taciklerden oluşan,
Burhaneddin Rabbani’nin liderliğindeki Cemiyet-i
İslami; Hazaralardan oluşan Abdül Ali Mezari’nin
liderliğindeki Hizb-i Vahdet ve Özbeklerden
oluşan, Reşit Dostum’un liderliğindeki Cümbiş-i
Milli İslami’dir. Bu dört büyük grubun dışında da
pek çok farklı Mücahit grubu da vardır. Fakat bu
dört grup, Taliban’ın ortaya çıkışına kadar, Afgan iç
savaşının temel aktörleri olarak varlıklarını
sürdürmüşlerdir.2
Afgan iç savaşının bu döneminde İran, bir yandan
Şii İslam ideolojisinden dolayı Şii Hazaralar’ın
Hizb-i Vahdet grubunu, diğer yandan da Fars
2 Afgan iç savaşının Necibullah yönetiminin çöktüğü 1992
ila Taliban’ın ortaya çıktığı 1994 yılı arasındaki, “Mücahit
gruplar arasındaki iktidar mücadeleleri”nin yaşandığı
dönem hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Selim, 2004: 135-
176.
Milliyetçiliğinden dolayı Sünni olmasına rağmen
Fars kökenli olan Taciklerin Cemiyet-i İslami
grubunu desteklemekteydi. Fakat bu dönemde İran,
Afganistan konusunda kendi kontrolü dışında,
kendisi için olumsuz olarak nitelendirilebilecek iki
siyasi gelişmeyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.
Bunlardan ilki, İran’dan almış olduğu tüm desteğe
rağmen, Cemiyet-i İslami’nin lideri Burhaneddin
Rabbani’nin, iktidarı sadece diğer partilerle değil,
kendisini desteklemekte olan İran’ın desteklemekte
olduğu diğer parti olan Şii Hazaraların Hizb-i
Vahdet partisi ile bile paylaşma konusundaki
isteksizliğidir. İkincisi de, Rabbani’nin yönetimde
kendilerine yeteri kadar temsil imkanı tanımaması
üzerine, Hazaraların da Gülbeddin Hikmetyar ile
anlaşarak, Pakistan tarafından desteklenen Hizb-i
İslami’nin tarafına geçmesi ve Cemiyet-i İslami’ye
karşı tavır almasıdır.
1994 yılında Taliban hareketinin ortaya çıkışı ve çok
kısa bir süre içinde Afganistan’da önemli bir siyasi
ve askeri güç haline gelişi, İran nezdinde giderek
artan bir endişe yaratmıştır. Çünkü bu grup hem
katı bir Sünni İslamcılık ideolojisine sahiptir, hem
de İran’a düşman olan ABD, Suudi Arabistan ve
Pakistan tarafından desteklenmektedir.
“Taliban” sözcüğünün “öğrenciler” anlamına
geldiğini göz önüne aldığımızda, bu hareketin
kökeni hakkında çok daha rahat bir yargıya
varılabilir. Taliban, Pakistan’da mülteci çocuklarına
eğitim veren medreselerde eğitim görmüş, Peştun
mültecilerden oluşmuştur (Cockburn, 1995: 373).
Deobandi akımını temsil eden medreselerde eğitim
gören bu öğrenciler oldukça fanatik bir köktendinci
görüşe sahip olarak yetişmişlerdir. Taliban’ın bu
katı köktendinci görüş doğrultusunda, kontrolü
altındaki bölgelerde uygulamaya koyduğu katı
kurallar,3 kendisi de İslamcı bir ideolojiyle
yönetilen İran tarafından dahi eleştirilmiştir.
3 Fotoğraf çekmek, resim yapmak, bunları sergilemek,
televizyon, teyp ve video kasetleri, teyp, video, uydu
anteni bulundurmak, uçurtma uçurmak, futbol, satranç,
kumar oynamak, Yılbaşı ve Nevruz bayramlarını
kutlamak, evcil hayvan beslemek, İslamı eleştirmek
yasaklanmıştır. Ateistlere, zina yapanlara, eşcinsellere
ölüm cezası vermiştir. Erkeklerin siyah türban takmaları
ve sakal uzatmaları, (köselerin takma sakal kullanmaları)
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 80
Pakistan’ın Gülbeddin Hikmetyar’ın Hizb-i İslami
grubunu desteklemekten vazgeçip desteğini Taliban
hareketine yönlendirmesinin en önde gelen nedeni,
bu ülkedeki iktidar değişikliğiydi. Pakistan’ın
Afganistan’a yönelik politikasını Hikmetyar’ı
desteklemek doğrultusunda etkileyen siyasi parti,
iktidar ortağı olan, İslamcı bir görüşe sahip
Cemiyet-i İslami partisidir. Bu parti Benazir
Butto’nun babasını idam ettirmiş olan askeri lider
Ziya-ül Hak’ı desteklemiştir. Diğer taraftan
Deobandiciler de bu partiye rakip, Cemiyet-i
Ulema-i İslam adında başka bir İslamcı parti
kurmuşlar ve Benazir Butto’nun liderliğindeki
Pakistan Halk Partisi ile işbirliği yapmışlardır. 1993
yılında, Pakistan’daki genel seçimi Butto’nun
kazanması üzerine de iktidar ortağı olmuşlar ve
Pakistan’ın Afganistan’a yönelik politikasını Taliban
lehinde etkilemişlerdir (Marsden, 1998: 29;
Matinuddin, 1999: 12-16; Rashid, 1998: 74-76; Rubin,
1997a: 287).
Suudi Arabistan’ın Taliban lehinde tavır alması da,
Cemiyet-i Ulema-i İslam partisinin lideri Mevlana
Fazlur Rahman’ın Taliban lehinde lobi çalışmaları
doğrultusunda Vaşington’u ve pek çok Avrupa
başkentini ziyaretini de kapsayan Suudi Arabistan
ziyaretiyle başlamıştır. 1994-1995 kışında Suudi
Arabistan Prensi Türki el-Faysal Kandahar’da av
seyahatlerine çıkmış ve geri dönüşünde getirmiş
olduğu lüks cipleri Taliban’a hediye olarak
bırakmıştır. Prens Türki el-Faysal 1996 yılında
Kandahar’ı düzenli olarak ziyaret etmeye ve
Taliban’a parasal yardım, araç-gereç ve yakıt
sağlamaya başlamıştır. Buna ek olarak, Suudi enerji
şirketleri Delta ve Ningarcho da Trans-Afgan boru
hattı projesi şirketler birliğine katılmış ve Suudi
yönetiminin Taliban’a yönelik desteğinin artması
namaz zamanında camiye gitmeleri, zorunlu kılınmıştır.
Kadınların okula gitmeleri, çalışmaları, burka giymeden
ve yanında ailesinden bir erkek bulunmadan sokağa
çıkmaları, topuklu ve yürürken ses çıkartan ayakkabı
giymeleri, burkasız ve yanında ailesinden bir erkek
bulunmayan bir kadını şoförlerin arabalarına almaları,
esnafların satış yapmaları, doktorların muayene etmeleri,
burkalı ve yanında ailesinden bir erkek bulunan bir kadını
dahi muayene ederken o kadına dokunmaları
yasaklanmıştır (Marsden, 1998: 88-101; US Bureau Of
Democracy, Human Rights, And Labour, 1999; US Bureau
Of Democracy, Human Rights, and Labour, 2001).
için etkinliklerini kullanmışlardır. Ancak, Suudi
yönetimi üzerinde, Taliban’a yönelik desteğini
arttırması yönünde en büyük baskıyı oluşturan
grup Vahhabi ulema olmuştur. Vahhabi ulema,
krala telkinde bulunmakta ve Cuma vaazı
sonrasında, Taliban yanlısı gösteriler
düzenlemekteydiler (Macleod, 2001: 41; Rashid,
1998: 76).
Taliban’ın ortaya çıktığı 1994 yılı öncesinde
Afganistan, ABD’nin dış politikasında, Soğuk Savaş
dönemindeki öncelikli konumundan çok uzaktaydı.
ABD’nin Afganistan’a yönelik ilgisi, Sovyetlerin
Afganistan işgalini sona erdirmesiyle azalmış,
Necibullah yönetiminin devrilişiyle de neredeyse
yok olma durumuna gelmişti. Taliban’ın ortaya
çıktığı 1994 yılında ise, ABD bu grubun kökeni
konusuna bir önem atfetmemekteydi. ABD’ye göre
Taliban uyuşturucu ticaretini ortadan kaldırabilir,
Rusya ve İran’ın Afganistan’daki etkinliğini
sınırlandırabilir, Kandahar ve çevresinde sağladığı
düzen ve istikrarı Afganistan’ın genelinde
sağlayabilir, terör örgütlerinin eğitim kamplarını
kapatabilir, müttefiki olan Pakistan’a Orta Asya ile
ticaret yapabilmesi için gerekli olan karayollarının
güvenliğini sağlayabilirdi (Mackenzie, 1998: 95;
Rubin, 1997b: 1-6). Ancak ABD, Afganistan
konusunda halen aktif bir politika izlememekte ve
bu konudaki inisiyatifi, bölgedeki müttefikleri olan
Suudi Arabistan ve Pakistan’a bırakmış gibi bir
izlenim vermekteydi.
ABD’nin Afganistan’a yönelik yeniden aktif bir
politika izlemeye başlaması, trans-Afgan boru hattı
projesinin gündeme gelip de UNOCAL’ın bu
projeye müdahil oluşuyla başlamıştır. 1996 yılının
Mart ayında ABD’nin Pakistan büyükelçisi Tom
Simmons, Pakistan başbakanı Butto’dan Bridas’ın
yerine UNOCAL’ı desteklemesini istemiştir. Bunu
aynı yılın biri Nisan diğeri de Ağustos ayında
olmak üzere, ABD’nin Güney Asya’dan sorumlu
bakan yardımcısı Robin Raphel’in Afganistan ve
Pakistan ziyaretlerinde, UNOCAL’ı destekleyici
konuşmaları takip etmiştir. Bu aşamada İran ve
Rusya tarafında da Taliban’ın ABD tarafından
desteklenmekte olduğu endişesi artmıştır. İleriki
aşamalarda bu endişeler, gerek UNOCAL
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 81
yöneticilerinden, gerekse ABD yönetiminden bazı
kişilerin yaptıkları gaflarla artacaktır. 1996 yılının
Eylül ayında Taliban Kabil’i ele geçirdiğinde
UNOCAL yöneticilerinden Chris Taggert,
Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinin Trans-Afgan
boru hattı projesini kolaylaştıracağı yönünde bir
açıklama yapmıştır. Her ne kadar bu açıklama
UNOCAL tarafından geri alınsa da, UNOCAL’ın
Taliban zaferinden yana olduğunu sezinletmiştir.
Diğer bir gaf da ABD Devlet Bakanlığından
gelmiştir. ABD Devlet Bakanı Kabil’e bir görevli
göndererek Taliban’la diplomatik ilişki
kurulabileceğini söylemiştir. Bu açıklama da derhal
geri alınmasına ve ABD’li diplomatların bu
açıklamanın İslamabad’daki ABD büyükelçiliğine
danışılmadan yapılmış olduğunu beyan etmelerine
rağmen, açıklamanın ABD’nin dış ilişkilerine
verdiği zarar çok büyük olmuştur. Tüm bu gafların
sonucunda, İran, Rusya, Orta Asya devletleri,
Taliban karşıtı ittifak pek çok Pakistanlı ve Afgan
ABD ve UNOCAL’ın Taliban’ı desteklediği
sonucuna ulaşmıştır. Buna ek olarak, ABD’nin
Taliban’ı ve Pakistan’ın Afganistan politikasını
desteklediğini gösterme konusunda oldukça istekli
olan bazı Pakistanlı bakanlar da Pakistanlı
gazetecilere ABD’nin Taliban’ı desteklediği
yönünde açıklamalar yapmışlardır. Sonuç olarak,
Taliban’ın İran’ı izole etmek üzere bir Sünni tampon
bölgesi yaratarak, ticaret yolları ve boru hatlarının
güvenliğini sağlayıp, Orta Asya ile ticaret
konusunda İran’ın üstünlüğünü ortadan kaldırarak,
ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiği varsayımı
oluşmuştur (Maass, 1999: 74-76; Mackenzie, 1998:
96; Siddiki, 1996: 6).
Bu durum karşısında İran, Rusya ve Orta Asya
devletleri ile Afganistan konusunda stratejik
ilişkilerini geliştirerek, Taliban karşıtı “Kuzey
İttifakı”na yönelik uluslararası bir destek ve işbirliği
oluşturmaya çaba sarf etmiştir. İran Dışişleri Bakanı
Ali Ekber Velayeti, Orta Asya Devletlerini
ziyaretinde, Afganistan konusunda tüm ilgili
tarafların (ABD hariç) toplanacağı uluslararası bir
inisiyatif oluşturma konusunda destek aramıştır.
Fakat Pakistan ve Suudi Arabistan 30 Ekim 1996
tarihinde Tahran’da yapılan toplantıya katılmayı
reddetmişler ve bu inisiyatifi Afganistan’ın
içişlerine müdahale olarak nitelemişlerdir (Rubin,
1997a: 293).
Ancak, köktendinci bir Peştun hareketi olan
Taliban’dan, Orta Asya ülkeleri de tehdit
algılamaktaydı. Öncelikle güney sınırlarında böyle
bir yönetim, kendi laik rejimleri için de bir tehdit
oluşturmaktaydı. Ayrıca, Afganistan’ın kuzeyinde
yaşayan Özbek ve Tacik asıllı soydaşlarının,
Peştunların egemenliği altına girmesinin de
Özbekistan ve Tacikistan tarafından istenilebilecek
bir durum olmadığı da kolaylıkla anlaşılabilir. Orta
Asya ülkelerinin laik rejimlerinin İslamcı hareketler
tarafından tehdit edilmesi, Rusya tarafından da
endişeyle karşılanmaktaydı. Böylelikle bu dönemde,
İran, Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasında, Taliban
karşıtlığına dayalı bir stratejik işbirliği oluşmuştur.
Buna rağmen, İran’da farklı lobiler, farklı dış
politikalar öngörmekteydiler ve şahinler ve ılımlılar
olarak bölünmekteydiler. Şahinler, dünya çapında
tüm Şiilerin desteklenmesi gerektiğini
savunmaktayken, ılımlılar Taliban karşıtı ittifakın
ölçülü bir şekilde desteklenmesi ve Taliban ile daha
az çatışmaya girilmesi gerektiğini
savunmaktaydılar. Çünkü İran, Afganistan’daki
istikrarsızlıktan dolayı oldukça fazla zarar
görmüştü ve halen görmekteydi. Göçmenler ve
uyuşturucu kaçakçılığı İran’ın güvenliğini tehdit
etmekteydi. Ayrıca, İran’ın Taliban karşıtı ittifaka
yönelik desteği, Taliban’ın da İran’daki rejim
karşıtlarını desteklemesine neden olmaktaydı.
Ancak, Taliban’ın 1998 yılı Eylül ayında Mezar-ı
Şerif’i ele geçirip buradaki İranlı diplomatları ve
yüzlerce Şiiyi katledip yaklaşık elli İranlıyı da esir
alması, İran’ın Afganistan politikalarının
belirlenmesi konusunda Şahinlerin öne çıkmasına
neden olmuş ve İran’ın Taliban karşıtı ittifaka
yönelik desteği artmıştır (Ahadi, 1998: 126-131;
Raşid, 2001: 325-343).
Aslında bu olay, İran’ın Taliban’a yönelik askeri
müdahale olasılığını dahi gündeme getirmişti.
Ancak İran’ın savaş tehdidi ve BM’nin baskısı
sonucunda, Taliban’ın esir almış olduğu İranlıları
serbest bırakıp, öldürdüğü İranlı diplomatların
cesetlerini teslim etmesi üzerine İran askeri
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 82
müdahalede bulunmaktan vazgeçmiştir. Fakat,
Taliban’ın Afganistan’ın büyük bir kısmını ele
geçirmesi üzerine, Taliban İran için oldukça ciddi
güvenlik tehdidi durumuna gelmiştir. Her şeyden
önce, diplomatlarının öldürülmesi Tahran için
oldukça gurur kırıcıdır. Taliban gibi “serseri” ve
“barbar” (ABD’nin İran’ı tasvir etmek için
kullandığı sözcükler) bir gruba bir ders verilmesi
isteği İran toplumunda yaygınlaşmıştır. Ancak,
bunun İran’a maliyetinin, Sovyetler Birliği’ne
olduğu gibi oldukça yüksek olabileceği de İranlı
karar alıcıların göz önünde bulundurdukları bir
faktördür. Bu nedenle İran, Taliban’a karşı askeri
müdahalede bulunmayı riskli görmüş, fakat ona
yönelik eleştirilerini ve tehditlerini de
sürdürmüştür. Ancak, Taliban’ın da İran’ın bu
meydan okumalarına aynen karşılık vermesi
İranlılarda psikolojik bir yaralanmaya neden
olmuştur (Snider, 2001: 35; Tarock, 1999: 801-802).
İran’ı Taliban’a yönelik bir askeri müdahaleden
alıkoyan önemli bir etmen de Taliban’ın ABD
tarafından İran’ı Afganistan’da bir savaşın içine
çekme amacıyla kurulmuş bir tuzak olduğu
şüphesidir. Bu yüzden İran, müdahale ettiği
takdirde ABD’nin Taliban’a askeri destek vereceğini
ve İran’ın bu savaşta kaynaklarının tükenmesini
sağlayacağından şüphelenmiştir. Bu teoriye göre,
olası bir İran-Taliban savaşında İran askeri ve
ekonomik olarak zayıflayacak, fakat savaş Körfez
bölgesini etkilemediğinden körfezden Batı
ülkelerine petrol sevkiyatı da etkilenmeyecektir
(Tarock, 1999: 813).
Fakat İran, Kuzey İttifakına silah, cephane ve yakıt
sağlamış, Herat kentinin Taliban tarafından
devrilen eski valisi İsmail Han’a ve yandaşlarına
kendi topraklarında üs sağlamıştır. Meşhed ile
Bagram arasında oluşturulan hava koridoruyla
Rabbani yönetimine ihtiyaç duyduğu malzemeyi
gönderirken, Meşhed’in güneyindeki kamplarda da
İsmail Han’a bağlı yaklaşık 8000 savaşçı eğitimini
sürdürmüştür. Ayrıca, yaklaşık iki milyon Afgani
(Afganistan’ın para birimi) bastırarak İsmail Han’a
Herat’taki Taliban komutanlarını satın alabilmesi
için teslim etmiştir (Rashid, 1996: 61).
Ancak, Afganistan’daki iç savaşın Taliban lehine
sonuçlandığı göz önüne alındığında, İran’ın
Afganistan’a yönelik politikalarının başarısız
olduğu söylenebilir. Özellikle 2000 yılının 5
Eylülünde, Taliban’ın Kuzey İttifakının elindeki son
kent olan Talokan’ı da ele geçirmesi, Kuzey
İttifakını bir gerilla hareketi konumuna
indirgemiştir. Ayrıca Talokan’daki hava alanı,
İran’ın Kuzey İttifakı’na yardım ulaştırabilmesi için
de son derece gerekliydi.
Diğer yandan Taliban, bu askeri başarısına rağmen,
baskıcı uygulamaları, terör örgütlerini barındırması,
uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantıları dolayısıyla
zamanla uluslararası alanda kendisine karşı giderek
artan bir tepkiyle karşılaşmıştır.4
1998 yılının Ağustos ayında Taliban’ın kontrolü
altındaki bölgelerde bulunan kamplarda üslenmiş
durumdaki, El Kaide İslamcı terör örgütüne bağlı
militanların Afrika’daki iki ABD Büyükelçiliğine
bombalı saldırı düzenlemesi üzerine ABD karşılık
vermiş ve Afganistan’daki El Kaide üslerini
havadan bombalamıştır. ABD ile Taliban
ilişkilerinin bu noktaya gelişi üzerine UNOCAL
Pakistan ve Afganistan’daki personelini çekmek
zorunda kalmıştır. Nihayet, 1998 Aralık ayında da
kuruluşu için büyük çaba harcamış olduğu CentGas
şirketler birliğinden resmen çekilmiştir. Ayrıca,
petrol fiyatlarındaki dalgalanmalardan da olumsuz
etkilendiği gerekçesiyle 1999 yılı için öngörmüş
olduğu harcama planını % 40 azalttığını ilan
etmiştir (Prussel, 1998: 14-15; Raşid, 2001: 300-302).
11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide militanlarının
ABD’deki İkiz Kulelere düzenlediği saldırısı
sonrasında, saldırılardan sorumlu tutulan El Kaide
örgütünün militanlarının, ABD’nin tüm ısrarlarına
rağmen, Taliban tarafından teslim edilmeyişi
sonucunda ABD, Taliban’a yönelik askeri
4 Bu dönemde Senato, Temsilciler Meclisi, Güney Asya
Bürosu, Kongre Araştırma Servisi gibi ABD’nin önde gelen
kurumları tarafından Afganistan’daki durumla ilgili
raporlar hazırlanmış ve görüşler bildirilmiştir. Kongre
Kütüphanesinin internet sitesinde yayınlanan bu
raporlarda Taliban’ın aşırı baskıcı uygulamalarının, insan
hakları ihlallerinin, terör örgütleriyle ve uyuşturucu
kaçakçılığıyla bağlantılarının ayrıntılı olarak incelenmiş
olduğu ve ABD’de Taliban’a yönelik tepkinin artarak
şiddetlendiği görülmektedir.
AKSARAY ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, Mayıs, 2016, Cilt 8, Sayı 2
Sayfa | 83
müdahalede bulunmuştur. Kuzey İttifakı güçleriyle
koordineli olarak gerçekleştirilen ABD müdahalesi
sonucunda, Taliban ağır bir yenilgiye uğramış ve
ülke üzerindeki iktidarını kaybetmiştir. Taliban’ın
devrilişiyle iç savaş sona ermiş ve Afganistan’da bir
geçiş hükümeti oluşturularak, ülkenin yeniden
yapılandırılması süreci başlamıştır (Selim, 2004: 249-
259).
ABD ve Suudi Arabistan’ın Taliban’a karşı tavır
almaları, bu ülkelerin İran ile ilişkilerinde kısmi ve
geçici bir yumuşamaya sebep olsa da, Taliban’ın
ABD’nin askeri müdahalesi sonucunda devrilmesi
ve Afganistan’daki ABD askeri üslerinin varlığı,
İran için ciddi bir tehdittir. Yeni Afgan yönetiminin,
ABD ve müttefiklerinin inisiyatiflerinde
oluşturulmasının da İran nezdinde antipatiyle
karşılanacağı açıktır. Bunun yanında, Taliban’a
yönelik askeri müdahalede İran devre-dışı
bırakılarak, Pakistan, Tacikistan ve Özbekistan ile
işbirliği yapılmıştır. Bunun sonucunda İran’ın
Afganistan’a yönelik Orta Asya ülkeleriyle kurmuş
olduğu stratejik işbirliği de zedelenmiştir. Her ne
kadar, ABD ve müttefiklerinin inisiyatiflerinde
oluşan bu siyasi yapı, Afganistan’ın istikrarına
hizmet edip zamanla sığınmacılar ve uyuşturucu
kaçakçılığı gibi sorunlara çözüm getirebilecek olsa
da, İran için kabul edilebilirlikten çok uzak
görünmektedir. Öte yandan, gerek İran’daki iç
siyasi gelişmeler, gerekse de dünyadaki siyasi
değişimler ve bunların Afganistan’a yansımaları,
İran’ın Afganistan’a yönelik dış politikasında
tepkisizlikten, giderek artan müdahaleciliğe, sadece
Şiilere yönelik katı bir ideolojik yaklaşımdan, önce
Fars Milliyetçiliğine, ardından da reel politik bir
yaklaşıma doğru vizyon genişlemesine yol
açmışlardır.
Kaynakça
AHADI, Anvar-ul Haq. (1998). Saudi Arabia, Iran And The
Conflict In Afghanistan, William Maley (Ed.).
Fundamentalism Reborn, içinde, C. Hurst & Co., London,
(s:117-134).
Breau of South Asian Affairs. (ty.) Fact Sheet: The Taliban
And The Afghan Drug Trade,
http://www.state.gov/www/regions/sa/facts_taliban_drugs
.html, 20.01.2001.
CARPENTER, T. Galen. (1994). The Unintended
Consequences Of Afghanistan, World Policy Journal,
Vol:11, No:1 (s:76-87).
CIA. (ty.). CIA World Fact Book Afghanistan Profile 2001,
http://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/af.html
, 28.07.2001.
COCKBURN, Alexander. (1995, 20 March). What’s
Happening In Afghanistan?, Nation, Vol:260, No:11,
(s:373).
FREIJ, H. Yousif. (1996). State Interests Vs. The Umma:
Iranian Policy In Central Asia, Middle East Journal, Vol:50,
No:1, (s:71-84).
GOODHAND, Jonathan. (2000). From Holy War To
Opium War? A Case Study Of The Opium Economy In
North Eastern Afghanistan, Central Asian Studies, Vol:19,
No:2, (s:265-280).
GOODSON, P. Lerry. (2001). Perverting Islam: Taliban
Social Policy Toward Women, Central Asian Survey,
Vol:20, No:4, (s:415-426).
House Of Representatives. (1997, 12 February). Peace For
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
20.11.2008.
House Of Representatives. (1997, 9 November). Expressing
Concern For Human Rights In Afghanistan, Library Of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.11.2008.
House Of Representatives. (1998, 28 April) Concerning
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
30.11.2008.
House Of Representatives. (1998, 9 October). The Taliban:
Protectors Of Terrorists, Producers Of Drugs, Library Of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.11.2008.
MAASS, D. C. (1999). The Afghanistan conflict: External
involvement. Central Asian Survey, 18 (1), 65-78.
MACKENZIE, Richard. (1998). The United States And The
Taliban, Fundamentalism Reborn, William Maley (Ed.). C.
Hurst & Co., London, (s:90-103).
MACLEOD, Scoth. (2001). The Near Misses, Time Atlantic,
Vol:158, No:21, (s:41).
MARSDEN, Peter. (1998). The Taliban: War, Religion, And
The New Order In Afghanistan, Oxford University Pres,
Karachi.
MATINUDDIN, Kamal. (1999). The Taliban Phenomenon:
Afghanistan 1994-1997, Oxford University Press, New
York.
MCCOY, W. Alfred. (1991). The Politics Of Heroin: CIA
Complicity In The Global Drug Trade, Lawrence Hills
Boks, USA.
ÖĞÜTÇÜ, Mehmet. (1995). Eurasian Energy Prospects
And Politics: Need For A Longer Term Western Strategy,
Future, Vol:27, No:1, (s:37-63).
PRECHT, Henry. (1988). Ayatollah Realpolitik, Foreign
Policy, No:70, (s:109-128).
PRUSSEL, Deborah. (1998). Feminists Take On UNOCAL,
Progressive, No:62, (s:14-15).
ÇINARLI / İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası
Sayfa | 84
RAIS, B. Rasul. (1993). Afghanistan And The Regional
Powers, Asian Survey, Vol:33, No:9, (s:905-922).
RASHID, Ahmed. (1996). Back With A Vengeance – Proxy
War In Afghanistan, World Today, Vol:52, No:3, (s:60-63).
RASHID, Ahmed. (1998). Pakistan And The Taliban,
Fundamentalism Reborn, William Maley (Ed.), C. Hurst &
Co., London, (s:72-89).
RAŞİD, Ahmed. (2001). Taliban: İslamiyet, Petrol ve Orta
Asya’da Yeni Büyük Oyun, (çev: Osman Akınhay) Everest
Mozaik, İstanbul.
RUBIN Barrnett. (1997a). Women And Pipelines –
Afghanistan Proxy War, International Affairs, Vol:73,
No:2, (s:283-296).
RUBIN, Barrnett. (1997b). US Policy In Afghanistan,
Muslim Politics Report, No:11, (s:1-6).
SELİM, Yavuz. (2004). Afganistan ve Dostum, ATO
Yayınları, Ankara.
Senate. (1997, 20 May) Expressing Concern For The
Continued Deterioration Of Human Rights In
Afghanistan, Library Of Congress, http://thomas.loc.gov/,
20.10.2008.
Senate. (1997, 7 February) Senate Concurring Resolution 6-
Relative To Afghanistan, Library Of Congress,
http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
Senate. (1998, 18 May) Senate Concurring Resolution 97-
Expressing The Sence Of Congress Concerning Human
Rights And Humanitarian Situation Facing The Women
And Girls Of Afghanistan, Library of Congress,
http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
Senate. (1998, 30 July) Expressing The Sence Of Congress
Concerning Human Rights And Humanitarian Situation
Facing The Women And Girls Of Afghanistan, Library of
Congress, http://thomas.loc.gov/, 20.10.2008.
SIDDIKI, Kalim. (9-13.11.1996). US Oil Giant And The
Taliban, Financial Times, No:6.
SNIDER, Michael. (08.10.2001). A Quagmire Of Alliances
And Enmities, Mclean’s, Vol:114, No:41, (s:35).
TAROCK, Adam. (1999). The Politics Of The Pipeline –
The Iran And Afghanistan Conflict, Third World
Quarterly, Vol:20, No:4, (s:801-819).
TARZI, Shah M. (1992). Afghanistan In 1991: A Glimmer
Of Hope, Asian Survey, Vol:32, No:2, (s:189-196).
Konular
- PARS DERGİSİ
- ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
- KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ŞEM’Ü PERVÂNELER VE LÂMİ’Î ÇELEBÎ’NİN ŞEM’Ü PERVÂNE MESNEVİSİ
- FARS EDEBİYATINDA METAFİZİK YOLCULUKLAR
- شاعران فارسی سرای وفارسینويس ارزرومی
- تعلیم وتربیت ازمنظر سعدی
- توازن موسیقايی غزلهای سعدی
- YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI
- YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
- KÜÇÜKASYA’DA İSLAMİYET (DER İSLAM IN KLEIN ASIEN)
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IYRD.
- RÛDEKÎ-Yİ SEMERKANDÎ (Ö. 329/940)
- NAZÎRÎZÂDE EMÎN’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE FARSÇA METHİYELERİ
- HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
- BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
- EŞREFOĞLU RÛMÎ’NİN GAZELLERİNDE NASİHAT VE NEFİS MUHASEBESİ
- HÂB-I HAYÂL, AYINTABLI HÜSNÜ
- شاعران فارسیسرای و فارسینويس ارزرومی*
- مسئلة »مضمون« در شعر کودکان و نوجوانان
- مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
- وگرايی درهنر ايران
- NEF’Î’NİN TUHFETU’L-UŞŞÂK ADLI FARSÇA KASİDESİ
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IIYRD.
- DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
- ÂRİF ÇELEBİ’NİN FARSÇA KASİDESİ VE TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
- SÂİB-İ TEBRİZÎ’NİN ŞİİRLERİNDE GEÇEN “HÂB-I BAHÂR” TAMLAMASI ÜZERİNE
- ROMEN DİLİNDE KULLANILAN FARSÇA KELİMELER
- سینمای ایران
- آداب حرب مغول درتاریخ جهانگشای جوینی
- بررسی تطبیقی ضرب المثل های ترکی سنقر با ضرب المثل های زبان فارسی