TÜRK VE FARS EDEBİYATLARINDA SEVGİLİDEN YÜZ ÇEVİRME

Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
TÜRK VE FARS EDEBİYATLARINDA SEVGİLİDEN YÜZ ÇEVİRME
Sara BEHZAD1
Özet
Divan edebiyatının temel yapısını, âşığın maşuka olan aşkı oluşturmaktadır. Bu bağlamda alışılagelen klâsik bir aşk anlayışı
vardır: Sevgili naz yapar ve âşık onun nazını çeker. Ancak bazı şairlerin eserlerinde aşığın sevgiliyi istememesi ve ondan yüz
çevirmesi söz konusu olabilir. Alışkanlıklara aykırı olan bu husus, İran edebiyatında Vâsûht Mektebi adı ile anılan şiir tarzında
ana tema olarak işlenmektedir. Vâsûht, Farsçada ‘yüz çevirme’ anlamındadır. Bu çalışmada söz konusu mektebin ortaya
çıkışı, ünlü temsilcileri ve belli başlı özellikleri, genel hatları ile ele alınacak ve onun Türk edebiyatındaki yansımaları ve
işlenişi incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Vâsûht, Fars edebiyatı, Divan edebiyatı
REFUSAL TO BELOVED İN TURKİSH AND PERSİAN LİTERATURE
Abstract
The lover's love towards the beloved creates the basic structure of Diwan literature. In this regard, there is a common
classical understanding of love: beloved shows coquetry and lover pampers her. However, lover's reluctance and refusal to
beloved can be subject of some poets' works. This matter, which is contrary to accustomed way and is known as Vâsûht
School in Iran literature, is used as the main theme in this style of poetry. Vâsûht in persian language means refusal. In this
study, the emergence of the above mentioned school, its famous representatives and main features will be generally
investigated and its refelections and use in Turkish literature will be examined.
Key words: Vâsûht, Persian literature, Diwan literature

1
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi,
sarabehzad24@yahoo.com.
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 57 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
GİRİŞ
İran edebiyatı üslup açısından Horasanî, Irakî, Hindî ve Dovre-i Bazgeşt (geri dönüş dönemi) olmak üzere dört
temel mektebe ayrılır. Irakî ve Hindî mektepleri arasında bir geçiş dönemi sayılan ancak yeni bir mektep olarak
kabul edilen Vukû’ Mektebi ve içerisinde gelişen Vâsûht tarzı, kalıp açısından diğer mekteplerle aynı yapıya
sahip olmasına karşın içerik açısından, özellikle de âşık ve maşuk arasında gelişen olaylar ve bu hususa farklı
bakış açısıyla dikkat çekmiş ve kendinden sonraki Divan şiirini derinden etkilemiştir.
Vukû’ mektebi ve Vâsûht tarzının ortaya çıktığı zamanda ve coğrafyada daha önce Irakî mektebi yaygın hâle
gelmiş ve bütün şairler tarafından denenmişti. Irakî üslubu Rey, İsfahan ve Hemedan şehirleri olmak üzere Irak-ı
Acem bölgesindeki şairler tarafından teşkil edilmiş ve 10-16. yüzyıllar arasında bu merkezlerden yayılarak geniş
bir coğrafyada etkisini göstermiştir. Sâdî ve Hâfız gibi büyük şairler bu mektep içerisinde ortaya çıkmışlardır.
Irakî üslubunun başlıca özellikleri Arapça kelimeler ve terkiplerin çoğalması, dolayısıyla cümlelerin anlam
açısından çetrefilleşmesi; çeşitli ilimlere atıfların ve telmihlerin artması; şiirlerde hikmet, mantık, felsefe
terimlerinin kullanılması; iham, istiare ve muamma gibi sanatların kullanımının aşırı yoğun bir hale gelmesi;
yaşama ve dönemin hayat tarzına kötümser bir bakış açısının hakim olması şeklinde sıralanabilir.
I. Vukû’ Mektebi
Irâkî üslupta kaleme alınan şiirlerin mazmunlarının belli kalıplara bağlı kalması dolayısıyla yüzyıllar içerisinde
sürekli yinelenerek döngüsel bir merkezde kalan söylemin sadece tasvirler üzerinden farklılaşması şiiri
gerçeklerden kopuk, tamamen hayali bir boyuta taşımıştır. Hâfız, Sâdî ve Mevlânâ gibi büyük şairlerin de söz
konusu üslubu zirveye taşımaları sonucunda diğer şairlerin şiir sanatına katkı sağlayabilecekleri ve kendilerini
ifade edebilecekleri saha daralmıştır. Bu nedenle mazmunların tekerleme hâline geldiğini düşünen şairler, yeni
içerikler kullanmaya yönelmişler ve bu yönelim yeni bir mektebin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Söz
konusu mektep Irâkî üslubunun gerçeklerden kopuk ifadesine aykırı olarak hayatın gerçek yüzünü de şiire
aktarmaya çalışmıştır ve bu yüzden de vuku bulma ve gerçekleşme anlamında olan Vukûʿ Mektebi adı ile
anılmıştır.
Vukûʿ Mektebi XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkmış ve hemen hemen yüz yıl devam etmiştir. Bu mektebin
ana teması gerçeklere dayanır. Şair, hayal boyutundan çıkarak âşık ve maşukun arasında geçen olayları,
duyguları olduğu gibi abartısız şekilde şiire aktarır. Şiirlerin dili sadedir ve edebî sanatlara fazla yer verilmez.
“Genelde Lisânî-i Şirâzî (ö: 941/1534) Vukûʿ Mektebinin kurucusu olarak bilinir; ancak Gülçin Meânî’ye göre
Şehîdî-i Kumî, Lisânî’den önce bu tarzı başlatmıştır ve bu mektebin ilk dönemlerinde yer alır. (Gülçin Meânî
1995: 5).
Örnekler:
دوش غوغای سگان تو به گوشم آمد
- 58 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
مردم از رشک که آیا که گذشت از کویت
Dûş kavga-yı segân-ı tu be-gûşem âmed
Murdem ez-reşk ki âyâ ki güzeşt ez-kûyet
Aşıkî Sîstânî(Gülçin Meânî 1995: 751)
(Dün akşam senin köpeklerinin sesi kulağıma geldi; acaba mahallenden kim geçti diye kıskançlıktan öldüm.)
شد حیا مانع و نگذاشت بگویم سخنی
بعد عمری که شبی محرم رازش بودم
Şüd hayâ mâni’ ü ne-gzâşt be-gûyem suhanî
Ba’d-ı ‘ömri ki şebî mahrem-i râzeş bûdem
Firûgî Kazvînî (Gülçin Meânî 1995: 757)
(Bir ömürden sonra bir gece sevgilimin sırlarına mahrem oldum; ama arada engel olan haya ve utangaçlık, bir
şey söylememe izin vermedi.)
Yukarıdaki beyitlere bakıldığında sevgilinin mahallesinde köpeklerinin sesinin gelmesi veya sevgili ile bir araya
gelen utangaç âşığın, ona açılmaktan çekinmesi gibi gerçek deneyimler söz konusu olmuştur.
II. Vâsûht Tarzı
Vukû’ mektebinde her ne kadar gerçekçi bir ifadeye doğru gidilmeye çalışılsa da dönemin toplumsal ve kültürel
şartlarına göre şiirlerde maşuk olarak kadından bahsedilmesi mümkün değildi ve zorunlu olarak kadın yerine
erkek maşuktan söz edilmekteydi. Hayat gerçeklerinin tamamını dile getirmekte eksik ve yetersiz bir ifadeye yol
açan bu husus, mektebin cansız ve değersiz bir duruma düşmesine yol açmıştır. Dolayısıyla da XVI. yüzyılda yeni
bir yol arayışına yönelen şairler, nihayetinde Vukû’ Mektebi’nin içinden daha sonra Vâsûht adını alan yeni bir
tarzı ortaya çıkarmışlardır.
Dehhodâ sözlüğünde Vâsûht maddesi altında şu açıklamaya yer verilmiştir:
“Farsça vâsûhten mastarından ortaya çıkmıştır. Sûhten Farsçada yanmak, tutuşmak manasına gelir ve başına
eklenen vâ eki, kelimeye olumsuz bir anlam katmaktadır. Vâsûhten kelime olarak yüz çevirme, tiksinme ve sevgiliden
nefret etme anlamlarına gelir.”
Şemisâ da “vâsûhten” fiilinin Hindistan Farsçasına ait bir kelime olduğunu açıklamıştır (Şemisâ 1996: 272).
Vâsût adı söz konusu tarzın ana özelliği sayılan “sevgiliden yüz çevirme” teması ile bağlantılıdır.
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 59 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Vâsûht öncesi klâsik şiir geleneğine göre âşık ve maşuk arasındaki ilişki, belirli bir çerçeve içerisindeki kurallara
sıkı sıkıya bağlıydı: Maşuk, her daim nazlanır, cilve yapar; âşığa yüz vermez ve onu görmezden gelir; hatta âşığa
küçük bir iltifat bile etmezken rakipleriyle beraber gezmekten geri durmaz. Sevgilinin her türlü cefa ve sitemine
razı olan, çektiği eziyetlere mükâfatmışçasına katlanan âşık ise sürekli aşk ateşi ile yanıp tutuşur, yalnızca
sevgilinin ayrılığından gözyaşı döker.
Vâsûht tarzı şiirde içerik açısından geleneksel şiire aykırı bir şekilde âşık, sevgiliden vazgeçer, ondan yüz
çevirir,ona sitem eder ve hatta ağır sözler söyler ve ona olan aşkından dolayı pişman olduğunu dile getirir.
Bazen daha ileriye giderek başka bir sevgiliye ilgi duyduğunu veya onunla beraber olduğunu da ifade eder.
Vâsûht tarzını başlatan kişinin kim olduğu hakkında ortak bir görüş bulunmamaktadır; ancak genel olarak Vahşî-
i Bâfkî (ö: 974/1566) bu tarzın kurucusu olarak kabul edilir. Şibli Nu’mânî, gerek Vâsûht tarzını başlatan gerek bu
tarzın son temsilcisi olan şairin Vâhşî olduğunu belirtir (1983: 16). Şemisâ, Sebkşinası (Stilistik) kitabında Vâsûht
tarzının Vahşî tarafından ortaya çıkarıldığını vurgular (1996: 272). Vahşî’nin kendisi de yeni bir tarz ortaya
koyduğuna dair şöyle bir beyit söyler.
طرح نوی در سخن انداختم
طرح سخن نوع دگر ساختم
Tarh-ı nevi der-suhan endahtem
Tarh-ı suhan nev’-i diger sahtem
(Naha’i 1959: 387)
(Söze yeni bir şekil verdim/ ve söz tarzını başka bir türden yaptım.)
Ancak bu görüşe katılmayan araştırmacılar da vardır. Örneğin Mahmud Fütuhî, Muhteşem Kâşâni’yi ilk ve en
ünlü Vâsûht şâiri olarak tanıtır ve vâsûht teriminin şiirde ilk olarak onun tarafından kullanıldığını ifade ederek bu
terimin Muhteşem’den sonra tezkirelere girdiğini ileri sürer. (Fütuhî 2014: 12)
Sevgiliden yüz çevirme konusuna, Vâsûht tarzının oluşumundan önce de bazı eski şairlerin şiirlerinde özellikle
de Gazneliler döneminde yazılan gazeller ve kasidelerde rastlanmaktadır. Ama daha çok XVI. yüzyılda,
mevzubahsimiz olan Vâsûht tarzında işlenmiştir. Burada Vâsûht öncesi eski şairlerden günümüze kalan bazen
bir beyit bazen tam bir gazel şeklinde olan birkaç örneği vermekle yetineceğiz:
Farruhî (ö: 429/1037):
چند روز است که از دوست مرا نیست خبر
من چنین خامش و جان و جگر من به سفر
به ستم کرده ام او را ز در خانه برون
به ستم دوست برون کرد کس از خانه بدر؟
- 60 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Çend rûz est ki ez-dûst merâ nîst haber
Men çünîn hâmuş u cân u ciger-i men be-sefer
Be-sitem kerde-em û-râ zi-hâne burûn
Be-sitem dûst burûn kerd kes ez-hâne be-der?
(Dosttan haber olmayalı birkaç gün oldu./ Canım ciğerim uzaklara gitmiş, ancak ben böyle sakinim.
Zulmederek onu kapı dışarı ettim./ Evden dostunu kovan (benim gibi birisi) var mı acaba ?)
ای پسر جنگ بنه بوسه بیار
این همه جنگ و درشتی به چه کار
تو چو من یار نیابی به جهان
من چو تو یابم هر روز هزار (167:2010 Sirişt Aryân(
Ey püser ceng be-nih bûse beyâr
În heme ceng ü duruştî be-çe-kâr
Tu çü men yâr ne-yâbî be-cihân
Men çü tu yâbem her rûz hezâr
(Ey oğlan! Kavgayı bırak ve bir öpücük ver!/ Bunca kavga ve kabalık ne işe yarar?
Sen dünyayı arasan benim gibi bir yari bulamazsın. Ben ise senin gibi bin taneyi her gün bulurum.)
Verilmiş olan örneklerde şair sevgilisini evden kovduğunu, onun gibi maşukun her yerde bulunabileceğini dile
getirmiştir. Bu ifadeler aslında o dönemdeki maşukun âşıktan daha alçak konumda olduğu, kul veya cariye
konumundaki sevgiliye o kadar değer verilmediği ve rahatlıkla ondan yüz çevrilebileceğini göstermektedir.
Sâdî (ö. 671-672/1291-1292) sevgilisinin rakiplerle beraber olduğundan dolayı kendisinin başka bir maşukun
peşinden gitmek zorunda kaldığını şöyle dile getirir:
سعدی در بستان هوای دگری زن
وین کشته رها کن که در او گله چریده است
Sadi der-i butsan hevâ-yi digeri zen
Vîn keşte rehâ kün ki der-u gelle çerîde-st
(Sadi! Başka bir bahçenin peşinden git ve kapısını çal! Bu tarlayı bırak; zira onun içinde sürü güdülmüştür.)
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 61 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Veya Şeref Cihân-i Kazvînî (ö. 968/1589) Bâş redifli gazelinde sevgilisinden diğer aşıklarıyla kendisi arasında
birisini seçmesini ve dilerse ayrılıp gitmesini ister. Bu, aslında ilişkide herhangi bir ihtiyacın ve bağlılığın söz
konusu olmadığını gösteren pervasızca bir taleptir.
یا ببر از اغیار و با من یار باش
یا بکن ترک من و یکباره با اغیار باش
تا شود روشن به تو مهر و وفای دیگران
با رقیبان هم روزی بر سر آزار باش
من چو رفتم زین در و برکندم از مهر تو دل
هر کجا خواهی رو و با هر که خواهی یار باش
تا نداند کس که داری لطف پنهانی به من
در میان خلق با من بر سر آزار باش
گر نمی افتد شرف بی لطفی او باورت
حال تو گویم چو با او در پس دیوار باش
Yâ be-bur ez-agyâr u bâ-men yâr bâş
Yâ be-kün terk-i men ü yekbâre bâ- agyâr bâş
Tâ şeved rûşen be-tu mihr ü vefâ-yi dîgerân
Bâ-rakîbân hem dü rûzî ber-ser-i âzâr bâş
Men çü reftem zîn der ü ber-kendem ez-mihr-i tu dil
Her kücâ hâhî rev ü bâ-her ki hâhî yâr bâş
Tâ-ne-dâned kes ki dârî lutf-ı pinhânî be-men
Der-mîyân-ı halk bâ-men ber-ser-i âzâr bâş
Ger ne-mî-üfted şeref bî-lütfî-i û bâveret
Hâl-ı tu gûyem çü bâ-û der-pes-i dîvâr bâş
(Futûhi 2014: 10)
(Ya başkalarından uzaklaş ve benimle ol! Ya da benden ayrıl ve tamamen rakiplerle beraber ol.
Diğerlerin sevgi ve vefa oranı belli oluncaya kadar birkaç gün de rakiplere çile çektir.
Ben bu kapıdan gittim ve senin sevgini gönlümden attım. Artık istediğin yere git ve dilediğin âşıkla beraber
ol.
- 62 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Bana gizli iltifatın olduğunu kimse anlamasın diye kalabalık içinde de beni azarla.
Şeref eğer o sevgilinin ilgisizliğine inanmıyorsan; onunla senin durumunu konuştuğum zaman duvarın
ötesinden laflarımızı dinle.)
Verdiğimiz örneklerde daha eski şairlerin eserlerinde de dağınık şekilde Vâsûht tarzının içeriğinin izlerine
rastlanılmaktadır; ancak söylediğimiz gibi bu husus resmî olarak XVI. yüzyılda bir “tarz” şeklinde ortaya
çıkmıştır.
Vahşî ve Muhteşem, Vâsûht tarzında en çok gazel yazan şairlerdir ve bu tarzın zirve şahsiyetleri olarak anılabilir;
ancak söz konusu şairlerin tüm gazellerinin Vâsûht içerikli olmadığını, geleneksel tarzda da birçok güzel gazeller
yazmış olduklarını belirtmeliyiz.
Vahşi’nin en ünlü şiiri Şerh-i Perişâni adlı güzel bir terkib-benddir. Bu terkib-bendde Vâsûht tarzının iki ana
özelliği olarak “sevgilinin genç bir erkek olması” ve “şairin maşuktan yüz çevirmesi” gözlemlenmektedir. Bu
terkib-bendin çok uzun bir şiir olmasından dolayı burada daha kısa olan Vahşî’den iki gazeli örnek vermeyi
uygun gördük:
ما چون ز دری پای کشیدیم کشیدیم
امید ز هر کس که بریدیم، بریدیم
دل نیست کبوتر که چو برخاست نشیند
گوش ه بامی که پریدیم، پریدیم از
رم دادن صید خود از آغاز غلط بود
حاال که رماندی و رمیدیم، رمیدیم
کوی تو که باغ ارم روض ه خلد است
انگار که دیدیم ندیدیم، ندیدیم
سد باغ بهار است و صالی گل و گلشن
گر میو ه یک باغ نچیدیم، نچیدیم
سرتا به قدم تیغ دعاییم و تو غافل
هان واقف دم باش رسیدیم، رسیدیم
وحشی سبب دوری و این قسم سخنها
آن نیست که ما هم نشنیدیم، شنیدیم
Mâ çün zi-derî pây keşîdîm keşîdîm
Ommid zi-her kes ki burîdîm burîdîm
Dil nîst kebûter ki çü ber-hâst nişîned
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 63 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Ez-gûşe-yi bâmî ki perîdîm perîdîm
Rem dâden-i seyd hod ez-âgâz galat bûd
Hâlâ ki remandi ü remîdîm remîdîm
Kûy-i tu ki bâg-ı irem-i revza-ı hold est
Engâr ke dîdîm nedîdîm nedîdîm
Sad bâg-ı bahâr est u sala-yi gül ü gülşen
Ger mîve-yi yek bâg neçîdîm neçîdîm
Ser-tâ be-kadem tîr-i duâyîm u tu gâfil
Hân vâkif-i dem bâş resîdîm resîdîm
Vahşî sebeb-i dûrî ü în gesm suhanhâ
Ân nîst ki mâ hem neşenîdîm şendîm
(Naha’î 1959: 112)
(Biz bir kapıdan geri çekildik mi, çekilmişizdir. Ve umudumuzu birinden kesmiş olursak, iş bitmiştir.
Gönül, kalkınca tekrar konacak bir güvercin değil ki! Bir çatı köşesinden uçtuk mu, uçmuşuzdur.
Avı kaçırmak ilk baştan da yanlış bir işti. Artık kaçırdın; biz de uzaklara kaçtık.
Senin İrem Bahçesi ve cennet köşesi olan mahalleni görmüş olsak da sanki hiç görmemiş gibiyiz.
Yüzlerce bahçeye bahar gelmiş ve çiçekler açılmış; bir bahçeden meyve toplamadıysak ne olur?
Baştan ayağa dua kılıcına dönüştük ama sen gaflettesin; ânı ganimet bilsene, hemen gelir yetişiriz.)
Vahşî’den ikinci gazel:
ترک ما کردی برو همصحبت اغیار باش
یار ما چون نیستی با هر که خواهی یار باش
مست حسنی با رقیبان میل می خوردن مکن
بد حریفانند آنها گفتمت هشیار باش
آنکه ما را هیچ برخورداری از وصلش نبود
از نهال وصل او گو غیر برخوردار باش
گر چه میدانم که دشوار است صبر از روی دوست
- 64 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
چند روزی صبر خواهم کرد گو دشوار باش
صبر خواهم کرد وحشی در غم نادیدنش
من که خواهم مرد گو از حسرت دیدار باش
Terk-i mâ kerdî be-rev hem-suhbet-i agyâr bâş
Yâr-ı mâ çün nîstî bâ her ki hâhî yâr bâş
Mest-i hüsnî bâ- rakîbân meyl-i mey hurden me-kün
Bed harîfânend ânhâ güftemet hüşyâr bâş
Ânki mâ-râ hîç ber-hurdârî ez-vaslaş ne-bûd
Ez-nihâl-ı vasl-ı û gû gayr ber-hurdâr bâş
Ger-çi mî-dânem ki düşvâr est sabr ez-rûy-i dûst
Çend rûzî sabr hâhem kerd gû düşvâr bâş
Sabr hâhem kerd Vahşî der-gam-ı nâ-dîdeneş
Men ki hâhem mürd gû ez-hasret-i dîdâr bâş
(Naha’î 1959: 99-100)
(Bizden ayrıldın, git ve diğerleriyle eğlen! Bizimle olmazsan istediğinle ol!
Sen zaten güzellik sarhoşusun; rakiplerle şarap içmeye kalkışma!
Onlar kötü arkadaştırlar; dikkat edesin diye söyledim.
O sevgilinin vuslatının faydası bize hiç dokunmadı. Gitsin ve diğerleri vuslat fidanından berhurdar olsun.
Dost yüzünü görmeden sabretmenin zor olduğunu bilsem de zor olsa bile bir süre daha sabredeceğim.
Vahşî! Onu görmeme çilesini çekerken sabırlı olacağım. Zaten öleceğim, bırak onu görme hasretinden can
vereyim.)
Muhteşem Kâşânî’den bir gazel:
دانسته باش ای دل کزان نامهربانت میبرم
گر باز نامش میبری بیشک زبانت میبرم
با شاهد دلجوی غم دست وفا کن در کمر
کامروز یا فردا از آن نازک میانت میبرم
چون از چمن نخل جوان برد به زحمت باغبان
ریش ه پیوند جان از وی جنانت میبرم با
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 65 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
مردانه دندان سخت کن وز تیغ هجران سر مکش
گر سخت جانی تا ابد زان دلستانت میبرم
زان میوه ارزان بها گر نگسلی پیوند خود
چون تاک ازین پس یک به یک رگهای جانت میبرم
گر از ره بیغیرتی دیگر به آن کو میروی
از اره غیرت روان پای روانت میبرم
شرح غم من محتشم زین پیش میگفتی به او
گر باز میگوئی زبان زین ترجمانت میبرم
Dâneste bâş ey dil ke-z-ân nâ-mihrebânet mî-burem
Ger bâz nâmeş mî-berî bî-şek zebânet mî-burem
Bâ şâhid-i dil-cû-yi gâm dest-i vefâ kün der-kemer
K-emrûz yâ ferdâ ez-ân nâzük meyânet mî-burem
Çün ez-çimen nahl-ı civân burred bi-zahmet bâgbân
bâ rîşe-i peyvend-i cân ez-vey cenânet mî-burem
Merdâne dendân saht kün v-ez-tîg-i hicrân ser me-keş
Ger saht cânî tâ-ebed z-ân dilsitânet mî-burem
Z-ân meyve-i erzân behâ ger ne-gselî peyvend-i hud
Çün tâk ez-în pes yekbe-yek ragha-yi cânet mî-burem
Ger ez-reh-i bî-gayretî dîger be-ân kû mî-revî
Ez-arre-i gayret-ruvân pâ-yi ruvânet mî-burem
Şerh-i gam-i men Muhteşem z-în pîş mî-guftî be-û
Ger-bâz mî-gûyi zebân z-în tercümânet mî-burem
(Behdârvend 1392: 432)
(Ey gönül, o şefkatsiz sevgiliden kesin ayrıldığımı bilmiş ol! Onun adını tekrar söylersen şüphesiz dilini
keseceğim.
Keder, gönlü avutan bir sevgilidir; belini vefa yüzünden kucakla! Çünkü bugün ya da yarın o ince belden seni
uzaklaştıracağım.
- 66 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Bahçıvanın genç bir hurma ağacını zorlukla kesebildiği gibi candan bağlanan bir köke sahip o gönlünü ondan
koparacağım.
Mertler gibi dişini sık ve ayrılık kılıcından ürkme! Dayanıklı olursan o gönül hırsızından sonsuza kadar seni
ayıracağım.
O ucuz fiyatlı meyve ile arandaki bağları koparmazsan artık can damarlarını üzüm ağacı gibi tek tek
keseceğim.
Arsızlık yüzünden yine de o mahalleye uğrarsan gayret testeresiyle o yürüyen bacaklarını doğrayacağım.
Muhteşem! Benim üzüntümün şerhini daha önce ona anlatırdın; eğer tekrar söylersen dilini bu anlatımdan
dolayı keserim.)
Muhteşem Kâşânî, aşağıdaki beyitlerde sevgilinin isminin güzellik defterinden yok olmasını ve onun asla
dilediği gibi yaşamamasını ister. Kendisi de şayet bir daha sevgilinin adını ağzına alacak olursa, o kötü huylu
sevgilinin adının güzeller arasından düşüşü gibi kendi adının da dünyadan yok olmasını diler:
- الهی گم شود از دفتر حسن ای پری نامت
کسی هرگز نبیند بر مراد خویش ایامت
- الهی محتشم گر بار دیگر بر زبان آری
زخوبان نام آن بدخود برافتد از جهان نامت
İlâhî güm şeved ez-defter-i hüsn ey perî nâmet
Kesî hergiz ne-bîned ber-murâd-ı hîş eyyâmet
İlâhî Muhteşem ger bâr-ı dîger ber-zebân ârî
Zi-hûbân nâm-ı ân bed-hû ber-ufted ez-cihân nâmet
III. Divân Edebiyatında Vâsûht Tarzı Şiirler
İslâmî dönemde Türk edebiyatı, Fars edebiyatı ile sıkı ilişki içinde olmuş ve genelde Fars edebiyatındaki akımlar,
Türk şairler ve yazarlar tarafından da dikkate alınmıştır. Söz konusu Vâsûht tarzı da Osmanlı edebiyatında bir
tarz olarak ortaya çıkmasa bile Vâsûht tarzının oluştuğu XVI. yüzyılda yaşayan Osmanlı sahası şairlerinin
şiirlerinde “sevgiliden yüz çevirme” içeriğine dair birçok örneğe rastlayabiliriz.
Sevgiliden yüz çevirme konusu Türk Edebiyatında da Fars Edebiyatı kadar eskidir ve Vâsûht tarzı Türkçe şiirlerin
Farsça benzerleriyle eşzamanlı olarak ortaya çıktığı, bulunan birçok şiir örneklerine istinaden bilinmektedir.
Örneğin XVI. yüzyılda yaşayan Bâkî, Mihrî Hâtûn, Mu’idî vs. gibi Osmanlı şairlerinin beyit ve gazellerindeki şu
misaller dikkat çekmektedir:
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 67 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Bâkî (ö: 1600) aşağıdaki beyitte sevgilinin vefasızlığından şikâyet ederek sevgilinin de kendisi gibi bir vefasıza
mübtela olmasını diler:
Nice bir mübtelâ-yı ‘aşka hicranı belâ olsun
İlâhî kendü gibi bî-vefaya mübtelâ olsun.
(Bâkî 2010: 317)
Muhibbi mahlasını kullanan Kanuni Sultan Süleyman (ö: 974/1566) bana redifli gazelinin bir beytinde sevgiliye
kırgın olduğunu ve ondan vefa gelmeyeceğini anladığını, sevgiliyi üzmeyecek şekilde yumuşak bir dille ifade
eder:
Ben vefa umub gönül virdüm sana ey pür-cefâ
ʿÂkıbet bildüm vefâ gelmez imiş senden bana
(İz 2010: 282)
Mihrî Hâtûn (ö: 1506 veya 1512’den sonra), aşağıdaki beyitte sevgiliye neden sadece kendisinin zulüm
gördüğünü, diğerlerinin ise iltifatını aldığını sorar ve bu kadar horluk içinde olmasının sebebini açıklamasını
ister:
Mihrî çeke cevrüni vü lutfun göre agyâr
Devlet ana zillet bu cefâkârâ nedendür
(Arslan 2007: 229)
Başka bir beyitte ise şair sevgiliye, âşığın inlemesi ve ağlaması tesir etmediğinden dolayı çok katı yürekli
olduğunu söyler:
Nice seng-dil imişsün sen ki eser etmedi hîç
‘Âşık-ı şûrîdeler âh-ı seher-gâhı sana
(Arslan 2007: 218)
Mu’idî (ö: 974/1566) ise Vâz Geldüm Sevmezin redifli gazelinde sevgilisinin vefasızlığından ötürü ondan
vazgeçtiğini ve onu sevmeyeceğini; vefasızları sevmenin hata olduğunu söyler. Her gördüğü kişiye meyledip
sadece ona yüz vermemesinden dolayı yârdan vazgeçtiğini dile getirir:
Çünki yârum bî-vefâdur vâz geldüm sevmezin
Bî-vefâ sevmek hatâdur vâz geldüm sevmezin
Meyl eder her gördügüne bir akar sudur hemân
Şîvesi ancak banadur vâz geldüm sevmezin
- 68 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Düşmana uyub çün ol her câyı ‘ahdin gözlemez
Terkini urmak revâdur vâz geldüm sevmezin
Gâh girye gâh nâle geh muhabbet gâh gam
Bana bunlar ne belâdur vâz geldüm sevmezin
Bu gönül meh-pârelerine yüz ugradamaz
Tâli’im gayet karadur vâz geldüm sevmezin
Ey Mu’idî bî-bedeldür misli yok yârun velî
Bî-vefâ sevmek hatâdur vâz geldüm sevmezin
(İz 2010: 283)
Ulvi (ö: 993/1585) hem redifli gazelinde vefasız yardan vazgeçilmesi gerektiğini ve vefasızlığından dolayı
sevgilinin gül ü gülşenine göz yumduğunu beyan eder:
Vefâsız yârun el çek ‘ârızınden kâkülinden hem
Firâgat kıl cihanın lâlesinden sünbülünden hem
Nesîm-âsâ gezüp bû-yi vefâdan yok eser gördüm
Gözüm nergis gibi yumdum bu gülşenden gülünden hem
Bana hem-dem yeter dâg-ı muhabbet hem nefes nâlem
Fenâ gülzârınun geçdim gülünden bülbülünden hem ...
(İz 2010: 293)
Kimi zaman da şair aşka düştüğü için pişmanlık duyduğundan dem vurur. Alî (ö: 1008/1600), çektiği gamları ve
giryan olmasının nedenini sevgiliye bağlar ve ona gönül verişinin pişmanlığını şu beyitte kaydeder:
Benüm gamlar çeküp nâlân u giryân oldugum her dem
Sana düşdügüne pişmân olduğundandır
(İz 2010: 300)
Aynı şair yine başka bir beyitte, aşka düşüşünden pişman oluşunun nedenini sevgilinin acımasız olup ona zulüm
etmesinden kaynaklandığını dile getirir:
Gâlibâ rahm etmeyüp cevr ettigindendür senün
Günde yüz bin kerre ‘aşkından pişîmân oldugum
(İz 2010: 301)
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 69 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Mihrî Hâtûn da âşığın değerini bilmeyen ve hercayi sevgililerden uzak durulması ve onlardan bir fayda
gelmeyeceğini beyan eder.
‘Âşıgın kadrin bilür yolunda cân virsen revâ
Bî-vefâ her câyiler sevdâsına gelmek ‘abes
(Arslan 2007: 249)
Bâkî, sevgilinin vuslat yolunun belalarla dolu olduğunu ve bu yüzden de vuslat yolundan vazgeçtiğini söyler:
Mugaylân-ı belâ tutmış tarîk-i ka’be-i vaslun
Efendi ben o râh-ı pür-has u hâşâkden geçtim
(Bâkî 2011: 295)
Mihrî Hatun ise sevgiliye yumuşak bir şekilde beddua eder. Sevgilinin güzelliğinin bir gün yok olacağını söyler ve
Tanrı’dan onun kendisine yaptıklarının aynısını görmesini diler:
Hüsn sermâyesi elden gidecek bir gün ola
Bildüre etdügün sevdügüm Allâh sana
(Arslan 2007: 218)
Verdiğimiz örneklerle Vâsûht tarzı şiirlere XVI. yüzyıl şiirlerinde de rastlandığı tespit edilmiştir. Babacan (2010:
61), “Vâsûht tarzı şiirlere divân edebiyatında tam olarak ne zamandan itibaren rastlandığı bilinmemekte, ancak
şu kadarını söyleyebiliriz ki XVII ve XVIII. yüzyıllarda, özellikle Sebk-i Hindî tesirinde kalan bazı divan şairlerinin
şiirlerinde Vâsûht tipi aşka rastlanmaktadır” diye beyan etmiştir. Bu yüzden de Fars edebiyatında sadece bir
yüzyıl süren Vâsûht tarzının Osmanlı sahasında birkaç yüzyıl denendiği ve hiç olmazsa XVIII. yüzyıla kadar devam
ettiği söylenebilir.
XVIII. yüzyıl şairlerinden Şeyh Gâlib2
(ö: 1799) Vâsûht tarzında kaleme aldığı aşağıdaki gazelde sevgiliyi görmek
ve onu öpmek istememekte, sevgilinin sünbül gibi siyah saçlarından, nazlanma ve işvelenmesinden, iltifatından
hatta âşıklara can veren bakışlarından da artık bıkmış ve bezgin bir durum içerisindedir:
Sermest-i gül-arak görüp ol yârı n’eyleyim
Bûs eyleyip o laʿl-i şeker-bârı n’eyleyim
Tâ gerden-i sefîdine inmiş ol kâfirin
Sünbül gibi bu zülf-i siyeh-târı n’eyleyim
Tasvîr-i cân mı rûh-ı revân mı bilinmiyor

2
Şeyh Gâlib’den daha fazla örnek için bk. Babacan (2010), “Şeyh Gâlib’in Gazellerinde Vâshût Tarzı İzleri” makalesi.
- 70 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Bu gûne nâz u şîve-i reftârı n’eyleyim
Mest ola ser-be-bâliş-i hâb ol semen-izâr
Ben tâ-seher bu tâliʿ-i bîdârı n’eyleyim
Eyler güşâde kâkum içinde o sîneyi
Rûz-ı safâda subh-ı pür-envârı n’eyleyim
Vermiş nizâm-ı hüsnüne mestânelik halel
Olmuş hamîde perçem ü destârı n’eyleyim
Her bir nigâhı âşıka bin cân verir velî
Pek hastadır o nergis-i bîmârı n’eyleyim
Ser-hadd-ı nazmı bulmadı tabʿ-ı suhanveri
İʿcâza vardı Gâlib’in eşʿârı n’eyleyim”
(Babacan, 2010: 64-65)
XVIII. ve XIX. yüzyıllarında yaşayan Hanîfî şu beyitlerde güzellere âşık olmanın ve onlardan vefa beklemenin bir
faydası olmadığını ve sevgilinin aşkına tutulmayı tamamen zararlı ve faydasız bulduğunu söyler. Âşığın hüner
sahibi olan kişilere yüz vermediğini ve aptalları makbul gördüğünü de üzüntülü bir şekilde beyan eder:
Hüsnüne ey mehlikâ dil mübtelâ ammâ çesûd
Bî-vefâ sen ‘âşıḳ-ı dil-dâdeye cânâ çesûd
Bülbül-i dil mâ’il–i ruhsâr-ı âlündür senün
Bâg-ı ‘aşkunda ider feryâd ü vâveylâ çesûd
Çâr suyı ‘aşkına sevdâ ger oldı bir zamân
Gabn-ı fâhişle ziyân gördi dil-i şeydâ çesûd
Müstmendim der ki lütfünde çokdan bi-nevâ
Hisse-i ihsânunı ben görmedüm aslâ çesûd
Pây-mâl oldı hünermendân ü ehl-i ma’rifet
Câhil-i nâdân olan makbûl ü müstesnâ çesûd
(AMK. Fb.202. s.6a)
Hanifi’nin şu beyitlerinde sevgiliye güzelliği nedeniyle mağrur olmaması söylenir ve âşığa zulüm etmekten
vazgeçmesi öğüt verilir; aynı zamanda âşığın âhının yerde kalmayacağı ve bir gün sevgiliyi yakacağı vurgulanır:
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 71 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Hüsnüne mağrûr olup zülm etme yazıkdır sana
Âh-ı âşık yerde kalmaz kalbi vîrân eyleme
Alma âh-ı ʿâşıkı bir gün sana te’sîr eder
Âdet etme cevr ü istignâyı her an eyleme
(TDK.Yz.A/291.s.33b ve 34a)
Söz konusu şâir, diğer bir gazelinde sevgilinin güzelliğinin bâki olmadığını, bir gün son bulacağını ve geriye
sadece ettiği ihsanların bâki kalacağını hatırlatır. Sevgilinin yaptıklarından dolayı bir gün çaresiz kalacağını ve hiç
kimsenin ona yardım etmeyeceğini anlatır ve onun sadece gençliğinde etrafında âşıkların bulunacağını,
yaşlandığında kimsenin onu hatırlamayacağını belirtir. Şair, sevgiliden sonra tabibe yüklenir ve onun
ilaçlarından fayda gelmeyeceğini ve tedavi olmayacağını, nitekim âşığın ilacının sadece sevgilinin yanında olmak
olduğunu anlatır. En son beyitte ise şair, kendisine öğüt verir ve der ki: “Güzellerin saçlarına gönlünü bağlama
ve aşktan uzak dur; çünkü güzellerden vefa gelmez.” Gazelin redifi olan “dimez miydim sana” ibaresi, şairin tüm
söylediklerinin gerçekleşmiş olduğuna ve bunları çok önceden sevgiliye ve kendine dile getirdiğine işaret
etmektedir:
Revnâk-ı hüsnün solar kalmaz dimez miydim sana
Bu güzellik pâyidâr olmaz dimez miydim sana
Reng-i rûyun ey perî bir gün solar itme gurûr
Berg-i ihsânun kalur solmaz dimez miydim sana
Dimedim mi kendi düşen aglamaz ey murg-i dil
Eşk-i çeşmün kimseler silmez dimez miydim sana
Eyledikçe sen cefânı nâ-becâ subh u mesâ
Var mıdır ittiklerin bulmaz dimez miydim sana
Gerçi eyyâm-ı sabâhında bulurlar kadrüni
Sonra kimse ismüni bilmez dimez miydim sana
Sîne-i mecrûhuma beyhûde el urma tabîb
Hîç emek çekme ‘ilâç olmaz dimez miydim sana
Rişte-i zülfüne bend itme Hanîfâ gönlüni
Hûb-rûlardan vefâ gelmez dimez miydim sana
(AMK. Fb.202. s.2b)
- 72 - Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3 Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Diğer bir beyitte ise şair, sevgiliye duyduğu vefa ve aşktan vazgeçtiğini ve sevgilinin de cefadan vazgeçmesini
söyleyerek verdiği gönlü maşuktan geri almak ister:
Vefâdan ben elem çekdüm cefâdan çek elün sen de
Bana vir gönlüm al ‘aşkun senün sende benüm bende
(AMK. Fb.202. s.6a)
Şair bazen de kendisine öğüt verir ve artık sevgiliden uzak durulması gerektiğini, feryat u figan etmenin faydası
olmadığını söyler:
Çünkü te’sîr eylemez ol zâlime âh u enîn
Yok yere mecnûn gibi feryâd u efgân eyleme
(TDK.Yz.A/291.s.33)
SONUÇ
Geleneksel âşık-maşuk ilişkisine aykırı olarak sevgilinin naz ve cefasından yakınan ve sevgiliden yüz çeviren âşığı
konu edinen Vâsûht, İran’da bir edebi mektep içerisinde gelişen özgün bir “tarz” olarak kabul edilirken Türkçe
benzer örneklerine bakıldığında sadece değişik bir konu şeklinde işlendiği ve onun dağınık örneklerine
rastlandığını söyleyebiliriz.
16. yüzyıl şairlerinden tespit ettiğimiz örneklere göre bu konunun hiç olmazsa Farsça benzerleriyle eşzamanlı
olarak Osmanlı sahası Divan şiirinde de işlenmeye başlandığı kanıtlanmıştır. Ayrıca bu imajın, 17. ve 18.
yüzyıllarda da işlenmiş olması, Vâsûht tipi şiirlerin Türk edebiyatında Fars edebiyatına göre daha uzun bir süre
devam ettiğini göstermektedir. Söz konusu kanıtlar, Vâsûht tarzının Farça-Türkçe edebî ilişkileri ve kültürel
etkileşimi bağlamında Osmanlı coğrafyasında da yayıldığını ve şairler tarafından denendiğini ortaya
koymaktadır.
KAYNAKÇA
Arslan, Mehmet (hzl.) (2007), Mihri Hatun Divan’ı, Ankara: Amasya Valiliği Kültür Yayınları.
Aryân Sirişt, Zehra. (1389ş./2010), Redd-i Pâ-yı ez-Mekteb-i Vâsûht der-Deh-Nâmehâ-yi Sebk-i ʿİrâkî, Faslnâme-i
Mütâliât-ı Nakd-ı Edebî, Sayı 21: s.110-122.
Babacan, İsrafil (2010), Şeyh Gâlib’in Gazellerinde Vâshût Tarzı İzleri, TÜBAR-XXVIII: s.58-68
Behdarvend, Ekber (hzl.) (1392ş./2013), Divân-ı Muhteşem-i Kâşânî, Tahrân: İntişârât-ı Nigâh.
Dehhudâ, Ali Akber (1341ş./1962), Lügatnâme-i Dehhudâ, C. 49. Tahran: Çap-ı Sirûs.
Sara BEHZAD, Türk ve Fars Edebiyatlarında Sevgiliden Yüz Çevirme - 73 -
Journal of Turkish Language and Literature
Volume:3, Issue: 1, Winter 2017, (56-73)
Fütuhî Rumda’ceni, Mahmûd (1393ş./2014), Sebk-i Vasûht der-Şi’r-i Fârsi, Nâme-i Ferhengistan Vije-nâme-i
Şebh-i Kârre-i Hind. s.7-31.
Gülçin Ma’âni, Ahmed (1374ş./1995), Mekteb-i Vukû’ der-Şi’r-i Fârsi, Meşhed: İntişârât-i Dânişgâh-i Ferdevsi-i
Meşhed.
Hanîfi (1217/1802), Dîvân-ı Hanîfi, Ankara Milli Kütüphanesi. Yz.Fb.202. vr.21a.
Hanîfi (1217/1802), Dîvân-ı Hanîfi, Türk Dil Kurumu Kütüphanesi. Yz.A/291. Vr.43a.
İz, Fahir(2010), Eski Türk Edebiyatında Nazım, C. 1, Ankara: Akçağ yayınları.
Küçük, Sabahattin (hzl.) (2011), Bâkî Divânı, Ankara: Türk Dil kurumu Yayınları.
Muhibbi (1308/1890), Divân-ı Muhibbi, Matba’a-i Osmâniye, Dâr-ı Sa’âdet, TBMM Kütüphanesi.
Naha’i, Hüseyn (hzl.) (1338ş./1959), Divân-ı Vahşî-i Bâfkî, Tahrân: İntişârât-ı Emîr-kebîr.
Şemisâ, Sirûs (1375ş./1996). Sebk-şinâsı-i Şi’r, Tahran: İntişarat-ı Firdevsi.
Şemisâ, Sirûs (1376ş./1997). Seyr-i Gazel der-Şi’r-i Farsi, Tahran: İntişarat-ı Firdevsi.
Takî Fahr-i Gürgânî, Seyyid Muhammed (hzl.) (1363ş./1984), Şi’rü’l-‘Acem, Tahrân: Dünyâ-yi Kitâb.

Konular