REMZÎ ve DİVANI

Türkiyat Mecmuası, c. 26/2, 2016, 11-34
Makale Geliş Tarihi: 23.09.2016 Kabul Tarihi: 25.10.2016
11
REMZÎ ve DİVANI
Yaşar AYDEMİR*
ÖZ
Remzî, 19. yüzyılda eser vermiş bugün Makedonya sınırları içerisinde
bulunan Kalkandelen civarında yaşamış şairlerimizden birisidir. Hayatı
hakkında kaynaklarda bilgi bulunmayan şairin Makedonya Milli
Kütüphanesiˈnde cönk tarzı bir yazmada 100 varak tutarında şiirleri
mevcuttur. Yazımız söz konusu yazmadan hareketle Remzîˈnin hayatı, edebî
kişiliği ve divanını tanıtmayı amaçlamaktadır.
Remzîˈnin hayatı, yaşadığı yer ve dönemi, irtibatta bulunduğu kimseler,
tarikatı gibi şairi tanıtıcı bilgiler şiirlerinin satır aralarından çıkan bilgilerle
inşa edilmiştir. Bektaşî kültürünün yaygın olduğu Rumeliˈde Harabâtî Baba
Tekkesi ve dolayısıyla Kalkandelen, Bektaşîliğin önemli merkezlerinden
birisidir. 19. yüzyılda Kalkandelen ve civarı bürokrasisinde önemli isimlerden
olan Recep Paşa ve oğullarının hem Bektaşîlik kültürüne hem de bölgenin
imarına önemli katkıları olmuştur. Remzî de bu muhitte kendisine yer bulmuş,
Bektaşîliğe intisabı olan bir şairdir.
Mürettep bir divan teşkil edecek kadar şiirleri bulunan Remzîˈnin Türkçeyi
kullanımı, aruz, kafiye ve redif kullanımı, şiirlerinin muhtevası; tarihleri,
düvazdehleri, tarikat büyüklerine değişik vesilelerle yazdığı övgüleri,
dönemine ve yaşadığı yere dair ilk elden sayılabilecek bilgi içerikleri, şiir
anlayışı gibi hususiyetler, yazımızın ana çerçevesini oluşturmuştur.
Anahtar Kelimeler: Remzî, Kalkandelen, Bektaşîlik, tarih, medhiye
REMZÎ AND HIS DIVAN
ABSTRACT
Remzî is one of our poets, who has lived in Kalkandelen city -which is in the
boundaries of todayˈs Macedonia- in 19th century. There is no source of
information on his life, however, approximately 100 leafs of his poets are
present in a cönk type lettering at Macedonian national library. This article
aims to introduce life, literary identity and his divan with reference to the
lettering mentioned above.
His life, the age and place he has lived in, the people he has been in contact,
his sect and some other introductive information about Remzî has been
constructed with the help of informations taken from his poems. In Rumeli,
where Bektashism cult is widespread, Harabatî Baba Tekke, thereby,
Kalkandelen is one of the important centers of Bektashism. Recep Pasha, who
was a name to conjure with at the bureaucracy of Kalkandelen and its
surroundings, and his sons has made great contributions to both Bektashi cult
and the public improvements of the region. Remzi is a poet who has lived in
that neighborhood and has had intisap to Bektashism.
At the poems of Remzî -who has sufficient amount of poets to create a
rearranged (muretteb)divan- the usage of Turkish, the application of prosody,
rime and repeated voices, content and dates of his poems, his düvazdehˈs, the
praises he has written to cult leaders for various reasons, primary sources of

*
Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, aydemir@gazi.edu.tr,
yasaraydemir@yahoo.com
12
information about his age & place and specialities like his comprehension of
poetry has constructed the main frames of this article.
Keywords: Remzî, Kalkandelen, Bektashism, history, praise
1. Remzîˈnin Hayatı
a. Remzîˈnin Doğum Tarihi, Doğum Yeri, Ailesi, Öğrenimi ve Mahlası
Remzî, edebiyat tarihi kaynaklarımız içerisinde bulunan tezkirelere
girememiş şairlerimizdendir. Onun hayatı ve edebî kişiliğine dair söyleyeceklerimiz
divanı içerisindeki verilerden hareketledir.
Remzîˈnin doğum tarihini kesin olarak bilemiyoruz. Yaşadığı döneme ait
ipuçlarını, yazdığı tarih manzumeleri ile kasidelerinden öğrenebiliyoruz. Remzîˈnin
divanında 19 tarih manzumesi vardır. Bunların en eski tarihlisi Recep Paşaˈnın
Sersem Ali Baba Meydanı Kubbesini tamir ettirmesi üzerine yazılmış tarih
manzumesidir. 16 beyit tutarındaki manzumenin son beyti;
Gedâyam derd-mendem Remziyâ böyle didüm târîh
Bu vakfa cehd iden câna cefâ gösterme yâ Yezdân1
olup 1225/1810-11 tarihini gösterir. Remzîˈnin bu tarihlerde en azından manzum
tarih yazabilecek bir yaşa ve edebî olgunluğa erişmiş olması gerekir. Buradan
hareketle şairin en geç XVIII. yüzyılın sonlarında doğduğunu söylemek mümkün
olur.
Remzîˈnin doğum yeri ve yaşadığı yere dair kesin bilgilerimiz yoksa da onun
düşürdüğü tarihler, irtibatta olduğu kimseler, sözünü ettiği tarikat büyükleri
hakkında yazdığı medhiyeler onun Kalkandelen civarında doğup büyüdüğü ve
hayatını idame ettirdiği izlenimi vermektedir. Remzîˈnin tarihleri içerisinde Sersem
Ali Baba Dergâhına Dervişlerin gelişine düşürdüğü;
Bu Remzî derd-mend dervîş-i ednâyam didüm târîh
Yeñiden oldı revnak dergeh-i Sersem Ali Baba
Tarih: 1231/1815-16 (1231/1815-16)2
dizeleri kendisinin de içinde bulunduğu derviş grubuyla dergâhın tamirinden sonra
daha aktif hale geldiğinin göstergesi gibidir. Yukarıda işaret ettiğimiz Remzîˈnin
Recep Paşanın Sersem Ali Baba Dergâhı meydanının kubbesini 1225/1810-11
yılında tamir ettirmesine düşürdüğü tarihe bakılırsa şairin olup bitenlere şahitlik
ettiği, dergâhın dünü ve bugünü ile yakından ilgilendiği anlaşılır (340).
Şairin Kalkandelen ile ilgili bir diğer tarihi Abdurrahman Paşaˈnın Alaca
Camii veya Paşa Camii olarak da bilinen camii yeniden inşa edişini konu alan
manzumesidir. Cami, Mutasarrıf Abdurrahman Paşa tarafından 1249/1833-34
yılında minare hariç eski yapı yerine yeni bir cami olarak yaptırılmıştır (İbrahimgil
1997: 249). Manzumeye göre cami önce “mazbutça” bir cami imiş, zamanla harab
olup yok olmaya yüz tutmuş Abdurrahman Paşa camiyi yeniden inşa ettirmiştir:

1
340/16
2
341/12
13
Târîh-i Câmiʿ-i ʿAbdurrahman Paşa
Sezâdur sad hezârân mâşaallâh diyeler cânâ
Duˈâ-yı hayr ile bânîsini yâd ide her dânâ
Egerçi şöyle bir mazbûtça bir câmiʿ idi evvel
Velî soñra harâba yüz tutup olmış idi ifnâ
Bu kerre ism[i] Abdurrahmân ol Pâşâ-yı hayr-endîş
Bu yolda bezl-i mâl idüp mücedded eyledi ihyâ

Gelüp üç er kılup gitdi meger târîh imiş Remzî
Müzeyyen câmiʿ-i şerʿ-i usûl-i Mustafâ hakkâ3
Remzîˈnin bir köprünün inşasına yazdığı tarih manzumesi de yaşadığı yere
işaret eder. “Târîh-i Cisr-i Veliyyüˈn-Niʿam Abdurrahman Paşa” başlığını taşıyan
şiir;
Teʿâlallah zihî Hallâk ki halk itdi bu eşyâyı
Akıtdı Şar Dagıˈndan böyle bir mâʿ-i musaffâyı 4
beyti ile başlar. Beyte göre akan su Şardağıˈndan gelmektedir. Kalkandelen şehri de
Şar Dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Pena Deresi şehri ikiye ayırır. Remzîˈnin
sözünü ettiği kemer köprünün Şar Dağlarıˈndan doğup şehrin ortasından geçen Pena
nehri üzerinde kurulu olması kuvvetle muhtemeldir.
O deñlü bir latîf âb-ı revândur medhe şâyeste
Görürler nefʿini sîr-âb ider ednâyı aˈlâyı
Velîkin cûş idince sed temel neydigini bilmez
Taşınca doldurur çok hâr u hâşâk ile ovayı
Olur olmaz cisirler pâyidâr olmaz idi evvel
Sürerdi götürüp bûs itmege dâmân-ı deryâyı
Anuñ içün yapıldı bu arada nev kemer köpri
Mürûr itsün bilâ-havf beldenüñ yohsûl ile bâyı

Hudâyâ ism[i] ʿAbdurrahmân ol Pâşâ-yı zî-şânuñ
Cemâlüñ setr idüp dûş itme aslâ çeşm-i aˈdâyı

Mürûr idince üçler söylenildi böyle nev târîh
Görince nehrüñ üzerinde memdûh cisr-i zîbâyı5
Remzîˈnin Abdurrahman Paşanın bir hamamı restore ettirmesini konu alan
manzumesi de şairin yaşadığı yere ve döneme dair bir başka işaret gibidir.
Manzumeye göre uzunca bir zamandır harap vaziyette bulunan hamamı hayırsever
Abdurrahman Paşa eksiksiz bir şekilde yenilemiştir:

3
343/1-3, 7
4
344/1
5
344/2-5, 12, 14
14
Egerçi çâr ihvândur bular medhe sezâ ez-dil
Velîkin evvel Abdurrahman ol Pâşâ-yı pür-izʿân
İder hayrâta saˈyi her umûrında kusûr itmez
Husûsâ bu hamâmı ol mücedded yapdı bî-noksân
Ezelden ber-harâb idi yaturdı niçe yıllarca
Binâ itdi anı ol zât-ı pâk u menbaʿ-ı ʿirfân6

Didüm hammâm-ı râhat-bahş içün bir beyt iki târîh
Duˈâdur Remziyâ maksûd dilde eyleyen cevlân
Virür câna safâ bil tâhir eyler âdemi cânâ
Bu hammâmı safâ-efzâda diller şâd olur bâ-cân
7
Remzîˈnin yukarıda zikredilen tarih manzumelerinden hareketle en geç
XVIII. yüzyılın sonlarında Kalkandelen havalesinde doğup büyüdüğü ve ömrünü
büyük ölçüde buralarda geçirdiği çıkarımı yapılabilir. Bu çıkarım, Remzî
Divanındaki tarih manzumelerinin birçoğundan sağlıklı bir tarih çıkarılamadığı için
Abdurrahman Paşanın Kalkandelen civarında görevde bulunduğu dönemden
hareketle yapılmıştır. Remzî Divanında yer alan tarih manzumelerinin bir kısmında
tarih rakam olarak da verilmiş, büyük bir kısmında ise böyle bir yola
başvurulmamıştır. Tarihi rakam olarak verilen kimi manzumelerde belirtilen tarih
bulunamamıştır.
Remzîˈnin ailesine dair kayda değer bir bilgimiz yoktur. Ancak kimi
dizelerinde ailenin lakabına işaret eden ifadeler vardır:
Bu Remzî Sûdevîzâde degüldür gamdan âzâde
Komaya dâr-ı dünyâda cenâb-ı Kibriyâ sensüz8
Kapıldum gül cemâlüñ gördigümde oldum üftâde
Ser-âgâz eyledüm bülbül gibi âh ile feryâda
O verd-i nâzenîne mâˈil oldı Sûdevîzâde
Bu Remzîye müyesser mi irişmek vasla dünyâda
Beni mecnûn iden ber-muktezâ-yı mâ ü tînümdür
İden giryân u ser-gerdân o laˈl-i engübînümdür9
Bu bilgilerden hareketle şairin Sûdevîzade olarak tanındığını söyleyebiliriz.
Remzîˈnin ailesiyle ilişkili olabilecek bir beyti de Mahmut Talatˈın doğum
tarihine yazılan manzumede geçer. Şairin “Bu denli medh okumanın kaynağı bana
atadan kaldı.” cümlesiyle babasının da şiir yazan ve medhiyeleri olan bir isim
olabileceği izlenimi oluşmaktadır:
Fakîrem bir duˈâcı mübtedîyem iddiʿâ kılmam
Bu deñlü medh okumakda atadandur baña mâye10

6
347/5-7
7
347/15-16
8
118/6
9
329/5
10 355/8
15
Remzîˈnin düzenli bir eğitim alıp almadığı noktasında bilgimiz yoktur.
Şiirlerinden anladığımız kadarıyla Bektaşî muhitinde kendisine yer bulmuş bu
muhitin önde gelen isimleriyle dostluklar kurmuştur. Muhtemelen Bektaşî dergâhı
çevresinde eğitimini tamamlamış klasik tarzda şiir yazacak düzeyde birikim sahibi
olmuştur. Arapça-Farsça mülemmâ tarzında yazdığı bir beyitten (58/3) ve tasavvuf
çevrelerinin çokça itibar ettiği, özellikle Arapça terkip ve telmihleri kullanması,
Remzîˈnin belli düzeyde Arapça ve Farsça bilgisi olduğu kanısını uyandırmaktadır.
Şairin mahlası Remzîdir. Başka mahlasla yazılmış bir şiirine rastlamadık.
Ancak şiirleri içerisinde bunu ima eden dizeler mevcuttur. Bunlardan ilki bir
kasidesinde geçen;
Duʿâcıyım kafesden murg-ı rûhum tâ ide pervâz
Nˈola Remzî isem bir mahlasum da dîde-giryânî11
dizesidir. “Dîde-giryânî” kelime grubunu şairin mahlası olarak doğrudan almasak da
bunu en azından düşündüğü bir mahlas gibi değerlendirmek mümkündür. Sersem
Ali Babaˈnın medhine ayırdığı murabbanın sonunda söylediği;
Ey Hulûsî rûz u şeb Hakkˈa niyâzı eylerem
Sırr-ı şâh-ı evliyâdan gayr[i] râzı nˈeylerem
Gâh Remzî gâh Râzî gâh Bâzî söylerem
Yâver olsun dem-be-dem ol Hazret-i Sersem Ali12
Râzî ve Bâzî kelimeleri de kelime anlamları yanında mahlas gibi düşünülmüş
olabileceği izlenimi vermektedir. Kendisinin Sûdevîzâde olduğunu söylediği iki ayrı
manzumesinde kelimenin bir mahlas gibi kullanılabileceği de akla gelmektedir
(329/5, 118/6).
b. Remzîˈnin Tarikati, Devlet Erkânıyla Olan İlişkileri ve Ölümü
Remzî, şiirlerinden anlaşıldığına göre Bektaşî tarikatına mensuptur.
Tarikattaki makam ve mevkiine dair bir bilgimiz yoktur. Şiirlerinin birçok yerinde
kendisini “derviş” olarak tanıtır. Bu gerçekte dervişliği yanında tarikat adabının
getirdiği bir söylem de olabilir:
Baña dervîşlik pek çok görülmez añla ey Remzî
Niçün kim cism-i zârum tende cânum hânedânuñdur 13
Dervişem Remzî gedâ medh-i imâmı söylerem
Böyledür ümmîdümiz ki ideler lutf u ˈatâ14
Remziyem dervîşinüñ ednâsınuñ dîvânesi
Ol velînüñ şemˈ-i meydânında bir pervânesi
Toptolı mihmân ile dâˈim misâfirhânesi
Râhına cânum fedâ ey Hazret-i Sersem ˈAli15
Şairin kaside nazım şekliyle kaleme aldığı manzumelerden biri “Münâcât
Medh-i Düvazdeh İmam” başlığını taşır. “Düvazdeh İmam” övgüsüne ayrılmış üç

11 330/23
12 327/5
13 95/5
14 8/8
15 9/7. Benzer örnekler için bkz: 17/8, 312/2/4, 341/12, 390/41.
16
kasidesi mevcuttur. “Sersem Ali Baba”, “Niyaz-nâme-i Hızır Baba”, “Cafer Baba”,
“Mercan Baba”, “Münâcât Arz-ı Hâl-i Hazret-i Pîr” başlığıyla yazılmış medhiyelerle
Hz. Hüseyin için yazılmış bir mersiyesi kaside nazım şekliyle yazılmış
manzumeleridir. Bundan başka; murabbaları içerisinde Hz. Ali, Sersem Ali Baba,
Hulusîˈnin sufiyane bir gazelini terbisi; muhammesleri içerisinde on iki imam
medhiyesi, Fevzî, Kenzî, Hulusî ve Fâzılˈın gazellerine yazdığı tahmisler de ya
sufiyane ya da muharremiye özelliği taşıyan şiirlerdir. Müseddeslerinden birisi Hızır
Baba medhine, diğeri Bâlî Baba, bir diğeri de Hulusîˈnin gazelini tesdis şeklinde
tarikat büyüklerine övgü ve sufiyane manzumeleridir. Müsemmenlerinden birisi
Hızır Baba medhine ayrılmıştır.
Bu şiirlerin ışığında şairin Bektaşî olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Remzî,
bir derviş edasıyla bu tarikate hizmet etmiş, kalemini tarikatinin ve tarikat
büyüklerinin emrine vermiş bir isimdir.
Remzîˈnin ne işle uğraştığı, resmi bir görevinin olup olmadığını bilmiyoruz.
Yaşadığı dönemde bürokraside görev alan kimselerle iyi ilişkiler kurduğu anlaşılan
Remzîˈnin devlet erkânı ile olan ilişkisi Bektaşiliğe mensup ve muhip kişilerin
idaredeki görevleriyle ilişkili görünüyor. Şairin, Recep Paşa ve oğulları;
Abdurrahman Paşa, Ali Hıfzı Paşa, Hasan Paşa ve Celaleddin Beylere değişik
vesilelerle yazdığı manzumeleri ilişkinin belgeleri niteliğindedir. Medhiye, tarih gibi
türlerde yazdığı şiirlerin tamamına yakını tarikat büyükleri, Recep Paşa, Recep
Paşanın oğulları ve efradına yazılmıştır. Bir müseddes gazelinin son bendinde
söylediği;
Veliyyüˈn- niˈmetümsin derd-mend Remzî gedâyım ben
Cihânda cürm[i] bî-had derd-i ˈaşka müptelâyım ben
Gulâm-ı hânedân u hâk-i pây-ı evliyâyım ben
Hüner yok elde dilde zâkir-i hayr duˈâyım ben
Hudâ rûz-ı dehendür virdigince dâˈimâ virsin
Murâduñ necm[i] evc-i âsumânda şuˈle göstersin16
dizeleri onun Recep Paşa ve hanedanına bağlılık ifadeleridir. Benzer ifadeler
“veliyyüˈn-niˈmet” ve “hânedân” vurgusu ile birçok beyitte geçer:
Erenler himmet[i] hem üstlerinde sâyebân olsun
Yücelsün gice gün bu hânedânuñ şöhret ü şânı17
Gürûh-ı hânedân ser-çeşmesi merhûm Receb Paşa
Hayâtında kamu hayrât idi aʿmâl[i] çün her ân18
Bu hânedân[ı] yâ Rabb kederlerden emîn eyle
Olalar dâˈimâ dil-şâd u hem devletleri aˈlâ19
Yeter ey dil niçe bir nûş idelüm derd ü gamı
İdelüm medh-i muhabbetle veliyyüˈn-niˈamı20

16 322/5
17 330/20
18 347/1
19 358/7
20 334/1. Benzer örnekler için bkz: 312/16, 334/8, 342/8, 344/11, 360/25, 95/5, 344, 360.
17
Remzîˈnin Recep Paşa ve oğulları dışında Sofyalı Osman Paşanın vezâret
tarihi, Sofya Mütesellimi Esˈad Ahmed Bey ve eşinin vefat tarihleri gibi
manzumeleri düzeylerini bilemediğimiz devlet erkânı ile olan ilişkilerini gösterir.
Şairin ölümüne dair de elimizde net bilgiler yoktur. Yazdığı tarih
manzumelerinden hareketle hangi tarihlerde hayatta olabileceğine dair bir kanaat
belirlenebilir. Bu çerçevede Divan metnine bakıldığında yazdığı son tarih Hasan
Paşa Sarayının yapılışına düşülen 1258/1842-43 tarihidir (358). Bu bilgiler ışığında
Remzîˈnin 1843ˈlerde hayatta olduğunu söyleyebiliriz.
2. Remzîˈnin Edebî Kişiliği ve Divanı
a. Remzîˈnin Şiir Anlayışı ve Türkçeyi Kullanımı
Tezkirelerde hakkında bilgi bulunmayan şâirin edebî kişiliğine dair
değerlendirmelerimiz şiirleri üzerinden olacaktır. Herşeyden önce Remzî kendi
şairliğini ve şiirini güçlü görmez. Değişik vesilelerle dile getirdiği bu husus onun
derviş-meşrep kişiliği ve tarikat adabıyla da ilgili olmalıdır. Ancak güçlü bir şair
olduğunu söylemek de mümkün değildir. Klasik şiirin büyük ölçüde gücünü
kaybettiği bir dönemde yetişen şair bulunduğu çevrenin de etkisiyle halk şiiri ve
divan şiiri arasında kendisine yer bulmuş, tekke şiirinin karakteristik özelliklerini
göstermiş bir isimdir. Daha çok şiirlerini tarikatinin ve düşüncesinin emrine vermiş
görünmektedir. Buna rağmen geleneği bilen birisidir ve şiirleri büsbütün estetikten
yoksun değildir.
Remzîˈnin şiirleri tarikat içinde olanları ve gönül ehlini etkileme özelliğine
sahiptir. Gönül ehli onun sözlerini kulağına küpe yapar:
Remziyâ ehl-i hakîkat kelimâtuñ işidüp
Ehl-i diller anı cân gûşına mengûş eyler21
Onun şiirini seyreden marifet ehli “Bu yeni edalı şiir nerede görülmüş?”
derler:
Be Remzî şiˈrini seyreyleyen ehl-i meˈârifler
Ne yirde zâhir olmış böyle şiˈr-i nev edâ dirler22
Şiir, Remzîˈnin gamını dağıttığı bir eğlence gibidir:
Gerçi ey Remzî gam-ı ˈaşka tahammül kalmadı
Medh-i yâr itmekle çün eşʿârdur eglencemüz23
Marifet ehli Remzîˈnin şiirini işitince onun nasıl çılgın bir âşık olduğunu
anlamışlardır. Dolayısıyla onun şiirleri âşıkanedir:
Şiˈrini ehl-i maʿârif gûş idince Remziyâ
Didiler kim ˈâşık-ı şeydâ imişsin añladık24
Memduhuna seslendiği bir beytinde şair şiirinde fesahat, belagat ve kemalin
olmadığını söyler:
Saña lâyık suhanum yok seni medheylemege
Ne fesâhat ne belâgat ne de şiˈrümde kemâl25

21 83/6
22 88/5
23 124/6
24 161/5
25 174/6
18
Hatta Remzîˈnin şiir davasında bir iddiası da yoktur. O daha işin
başlangıcındadır. Şiir ilim, kemal, anlayış ve kabiliyet gerektirir. O bunun
farkındadır:
Şiʿir daʿvâsın itmem mübtedîyem hâlimiz maʿlûm
Ne ʿilm ü ne kemâlim var ne fehmim var ne istiʿdâd26
Remzî, genel olarak şairliği ile ilgili değerlendirmelerinde kendi şairliğini ve
şiirini zayıf bulur. Kendisinden önce gelen şairler cevahir söylemiş gitmiştir. Saçma
da olsa kendisi bu âlemde bir ad bırakmak için şiirler söylemiştir:
Gelen şâˈirler ey Remzî cevâhir söylemiş gitmiş
Bu deñlü saçma sözlerle cihânda sen de koy bir âd27
Şairin ne şiirinde devamlılık ne de halkın şiire itibarı vardır. Remzîˈye sözü
bitirmek düşer:
Ne şiˈrimizde var devâm ne iˈtibâr eyler ˈavâm
Remzî yeter hatm it kelâm Hak hayr ide aˈmâlimiz28
Şairin kalemi sevgilinin yanağı üzerinde bulunan beni ve ayva tüylerinin
yâdıyla büyük inciler döken; yanağının medhinde yeni edalı şiirler söyleyen bir
şairdir:
O hâl ü hattınuñ yâdıyla hâmem lüˈlü galtândur
Hemîşe ˈârızuñ medhinde nev-şiˈr ü edâyum ben29
Gönül ehli olanlar Remzîˈnin sevgilinin güzelliğini medhedişini görünce “Ey
Remzî! Senin üstadına yüzlerce aferin!” derler:
Ehl-i diller medh-i hüsnüñde görince şiˈrimi
Didiler ki Remziyâ üstâdına sad âferîn30
Remzî, âleme ibret gözüyle bakar. Gönlüne seslenerek gaflet uykusundan
uyanıp baharın geldiğini, Yezdanˈın lütfunun lale bahçesine eriştiğini görmesini
ister:
Uyan bu hâb-ı gafletden dilâ gör nev-bahâr oldı
İrişdi lutf-ı Yezdânî zemîne lâle-zâr oldı31
Remzîˈnin meddahım diye bir iddiası yoktur. Can kuşu tenden uçana kadar
memduhunun duacısıdır:
Degil haddüm ki meddâhum diyü daʿvâ-yı hâm itmek
Duʿâcıyım olınca bu tenümden murg-ı cân âzâd32
Remzî seviyesini bilen bir kimsedir; sayısız medh yapsa da şiir davasına
giresi değildir:
Niçe biñ medh o[ku]sam şiʿr ile daʿvâ kılmam
Gerçi bir Remzî gedâyam bilürem mertebemi33
O, şairler zümresinin en zayıfıdır; şairlik tabiatı zayıftır, medhedilecek olanın
binde birini bile yapamaz:

26 333/12
27 63/6
28 113/7
29 228/4
30 235/5
31 297/1
32 333/10
33 334/16
19
Biñde bir medh idemem kuvvet-i tabʿum yokdur
Şuʿarâ zümresinüñ kemteriyem müddehimi
34
Ama söylediği bunca söz de muhabbetden kaynaklanır:
Bu kadar sözlerimüñ aslı muhabbetdendür
Vire günden güne Hak ˈömr-i ferah tabˈ-ı güşâd35
Remzî, âlim kadar meseleye vakıf değilse de gazel tarzından anlar çünkü o
şairler zümresindendir:
Gerçi ʿâlim gibi yok kuvvetimiz mesˈeleye
Şuʿarâ zümresiyiz tarz-ı gazelden biliriz36
Memduhun medhini yazmasının haddi olmadığını söyleyen şair arz-ı hâlini
eksiklikleriyle kabul etmesini ister:
Degil haddim efendim medhini inşâ idebilmek
Kabûl eyle bu ˈarz-ı hâlimüñ var ise noksânı37
Benzer örnekler için bkz: 352/12, 357/11, 360/30.
Remzîˈnin Türkçeyi kullanımı yerel özellikler taşır. Özellikle Rumeli
söyleyişine has “be”, “be ey”, “gel e” kullanımları dikkati çeker:
Dil ferah kesb itmedür bezm-i muhabbetden murâd
Âşinâlıkdır “be” cânım bunca sohbetden murâd 38
“Be ey” Remzî ümidvâram visâlüñ vaˈdi kalmışdur
Anuñçün gice gün vird-i zebânım ism-i yâ Maˈbûd39
“Be cânım” tâ bu deñlü âh u feryâdım işitmezsin
Hayâl-i hasretüñle zâr u âha olmuşum mecbûr40
Hele ben saˈyim ile dâmenini virmem ele
Nˈolur insâfa geleydüñ “a perî” sen de birâz41
Remzîˈnin dili kullanımında dikkati çeken Türkçe açısından galat
kullanımları vardır. Türkçede “dem-be-dem” kelime grubu her anı ifade eder. Ancak
şairin kelimeyi “her dem-be-dem” gibi kullanımı Türkçe açısından doğru değildir:
Remziyâ esrâr[ı] gel nâdâna kılma âşikâr
İsteriseñ himmet-i yârüñ ola “her dem-be-dem”
42
Mübtelâ ʿâciz fakîr ü derd-mende himmetüñ
Çün resân olmakdadır “her dem-be-dem” Caʿfer Baba43

34 334/20
35 335/31
36 123/4
37 337/22
38 68/1
39 70/5
40 78/3
41 110/4. Benzer örnekler için bkz: 88/5, 90/3, 90/5, 95/5, 101/7, 102/5, 106/2, 108/5, 114/5, 116/5, 135/5,
143/1, 143/5, 145/4, 160/6, 163/5, 168/4, 170/5, 182/1, 196/4, 196/7, 205/3, 220/1, 232/8, 236/4, 243/3,
254/1, 264/1, 305/1, 320/4, 331/1, 331/14, 378/5, 389/2.
42 10/6
20
“Bunca” sıfatının zaman ifade eden “yıl” nitelemesi standart Türkçede
“bunca yıldır” olması gerekirken “bunca yıllardur” biçiminde kullanılmıştır:
“Bunca yıllardur” ser-i kûyında sâkin oldugum
Ol perî bir kerre şâyet eyleye isrâf-ı lâf44
Remzîˈnin dili kullanımında dikkati çeken bir başka galat kullanım da yanlış
çoğul yapmasıdır. Halk ağzında sıklıkla karşılaştığımız bu kullanımlar bir özellik
olarak Remzî’nin şiirlerine de yansımış görünmektedir. “Şuˈarâ” kelimesi zaten
şairler anlamına gelir ve çoğuldur. Şair “şuˈarâ” kelimesini tekil bir kelime gibi
düşünüp kelimeye “-lar/-ler” ekini getirerek yeniden çoğul yapar:
“Şuˈarâyum” diyü daˈvâ idemem yâr saña
“Şuaˈrâlar” arasında baña düşmez söz ü sâz45
Aynı durum “eşkıyâ”, “ağyâr” ve “uşşâk” kelimeleri için de geçerlidir:
Ser-i kûyında yol yokdur geçilmez “eşkiyâlardan”
Kamusı mest ü şeydâdur cemâlüñ âfitâbından46
Taʿaccüb bundadur “agyârlar” mât oldugın bilmez
Çıkınca cân tenden vâz geçmez iddiâsından47
Degüldür vasf[ı] mümkin ol yüzi mihr-i dırahşânuñ
Ne özge bülbülidür murg-ı dil ol verd-i maʿnânuñ
Esîridir kamu “uşşâklar” ey Remzî bil anuñ
Niçündür vasl-ı ümmîdle senüñ ey dil bu ikdâmuñ
Didim ey dil ferâgat kıl didi geçdim geçenlerde
Velîkin bilmezim cânâ bu sevdâdan geçen nerde48
Bir başka yanlış kullanım da mükerrer nida kullanımlarıdır. “Ey” kelimesi
nidayı ifade eder. Bunun yanına kelimenin sonuna eklenen nida “â”sı da ilave
edilince mükerrer bir seslenme ortaya çıkar:
“Ey dilâ” gel cân u dilden söyle bir medh-i velî
Hâb-ı gafletden uyanup zâr ide cân bülbüli
İsmi Sersemˈdir velî kim zât-ı pâki evliyâ
Râhına cânım fedâ ey Hazret-i Sersem ˈAli49
Bugün bahçıvan şeklinde karşıladığımız kelime bahçe işleriyle uğraşan, onu
meslek haline getiren kimse anlamında kullanılır. Remzî kelimeye bir görevi sürekli
yapan veya meslek edinmeyi ifade eden “-cı” yapım ekini getirerek kullanmıştır. Bu
durum şairin veya Rumeli söyleyişinin etkisiyle olsa gerektir.
Ne hoş üstâd-ı kâmil bagçebâncı
Virür her gün birer metâˈ pazara50
Remzîˈnin dili kullanımında karşılaştığımız bir diğer husus alışılmamış
kullanımlardır. Klasik şiirde sabah rüzgârını veya meltemi ifade için Farsça kurala

43 15/3
44 153/4
45 110/8
46 231/4
47 220/6
48 306/5
49 9/1
50 360/6
21
göre “bâd-ı sabâ” terkibi kullanılır. Remzî bu kullanımı kimi beyitlerinde Türkçe
tamlama şeklinde “sabâ bâdı” veya Farsçadaki gibi “bâd-ı sabâh” şeklinde
kullanmıştır:
“Sabâ bâdı” peyâm-ı âfiyet ben isterim senden
ˈAceb mihr-i cihân-ârâ baña incindi mi imrûz51
Be ey “bâd-ı sabah” var kûy-ı yâri bir dolaş lutf it
Şemîm-i nâzenîninden getür ol nazlı dildâruñ52
“Sabâ bâdı” niçün hîçbir peyâmuñ yok efendimden
Melâhat gülşeninde kâmet-i serv-i bülendimden53
Remzîˈnin şiirlerinin bulunduğu yazmanın imlası hayli problemlidir.
Problemin kaynağının şair mi müstensih mi olduğunu kestirmekse hayli zordur. Bu
problemlerin başında “n” ve “ñ” nin yanlış ve tutarsız kullanımları gelir. İmlada “ñ”
olması gerekirken olmayan veya “n” iken “ñ” olan veyahutta aynı kelimenin hem
“n”li hem de “ñ”li biçimleri gibi kullanımları vardır: “Bânîsinüñ”, “ˈömrin/ˈömrüñ”
gibi.
Hezârân şükr ol kâdir İlâha
Ki itdi kendi “sunˈuñ” âşikâre54
Hayât “âbuñ” virür hâke semâdan
Anuñ hîç gelmez ihsânı şumâra55
Devâm[ı] devlet-i “ömrüñ” firâvân
İdüp irgür hemîşe iˈtibâra56
Niçe iˈlâm ideyim her birine hâlimi ben
Beni hâlime “koyun” añladamam derd-i serüm57
Niçe girdâb-ı gamuñ kaˈrına saldı ˈaşkuñ
“Şaşkuñ” ördek gibi bahr-ı gama dalup çıkarım58
Bunun dışında kimi okumalarda çift yazımlar vardır. Arap harfleriyle imlada
aynı kelimenin dal harfinden sonra hem yˈli hem de yˈsiz yazımlarının olduğu
görülür. “dersen” “dirsen” örneklerinde olduğu gibi.
Remzîˈnin özellikle medhiye ve tarih tarzı şiirlerinde daha sık kullandığı
kalıp ifadeleri bulunmaktadır. Bir ölçüde kendini tekrar şeklinde
değerlendirebileceğimiz bu kullanımlar okuyucuda bıkkınlık hissi uyandırır:
Müjde-i teşrîfine “kurbân tasadduk eyleyüp”
Cümle dervîş ü gedâ itdi duˈâ-yı bî-riyâ59

51 116/3
52 170/4
53 239/1
54 360/5
55 360/24
56 360/26
57 369/4
58 369/6
22
Çok teşekkür eyleyüp “kurbânlar zebh eyledi”
Yaʿni müstagnî olup hamd itdi dervîş ü gedâ60
“Hak erenler” kelime grubu da benzer bir kullanıma sahiptir:
“Hak erenler lutf idüp” ˈömrin firâvân eylesün
Kim nigehlerden anı hıfz eyleyeler dâˈimâ61
Devâm-ı devletüñ tâ haşr olınca pâyidâr olsun
Penâhuñ dest-gîrüñ “Hak erenler yâr-ı gâr” olsun62
“Hak erenler virdi” bir ferzend-i bî-mânendi kim
Şöyle bir lüˈlü-i zî-kıymet durur olmaz bahâ63
“Arz-ı muhabbet” terkibi, “ne haddüm” de sık tekrarlanan kalıp
ifadelerdendir (315/4a-b, 333/6, 2/10a-b, 11/5c-d, 20/2, 228/5 vd.):
Murâd “arz-ı muhabbetdür efendüm”
Ki söz medhiyle geldi bu karâra64
Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu örnekler Remzîˈnin ifadelerini
sıklıkla tekrar ettiğini gösterir. Şairlik iddiasında bulunmaması veya şiir davasında
iddialı olmadığını sıklıkla söylemesi bir ölçüde bu örneklerle doğrulanmaktadır.
Remzî, dilin zenginliklerinden olan atasözleri ve deyimlerden her şair gibi
istifade etmiştir. Atasözleri ve deyimler bir dilin anlam yoğunluğunu taşıyan
mecazlarla örülü özlü sözler grubudur. “Kul beşer insan şaşar.” özlü sözü üzerine
bina edilen beyitte “ayağı toprağını öpmek” deyiminden de yararlanmıştır:
Hâk-i pâyüñ öpmişüz pâyüñ ferâmûş eyleyüp
Remziyâ meşhûrdur “kim kul beşer insân şaşar”65
“Sabrın sonu selamettir.” atasözü beyitte “Sabrın encâmı selamettir.”
biçiminde yer almıştır:
Tahammül dâmenin elden bırakma Remziyâ merd ol
Bilirsin dilde meşhûr “sabrın encâmı selâmetdir”66
“Aşk mumuna pervaneden zarar gelmez.”, “Ayak öpmekten ağız aşınmaz.”
gibi veciz sözler “Gözün aç.” gibi deyimlerle desteklenerek beytin anlatımı
güçlendirilmiştir:
Ko yansın şemˈ-i hüsnüñ çevresinde murg-ı dil meşhûr
Meseldir “şemˈ-i ˈaşka bir zarar pervâneden gelmez”67

59 357/8
60 354/6
61 357/9
62 316/2a,b
63 354/4. Benzerleri için bkz: 357/3, 359/3.
64 360/31
65 85/7
66 86/6
67 101/2
23
b. Remzîˈnin Etkilendiği ve Etkilediği İsimler
Remzîˈnin şiirlerinden kendi dönemi ve öncesinde yazılan şiirlerin birçoğunu
okuduğu, kendi meşrebine yakın isimleri tanzir ettiği, hatta kimi şairlerle karşılıklı
nazireler yazdıkları divanında bulunan şiirlerinden anlaşılmaktadır. Adı anılmamış
olsa da bazı şairleri beğendiği ve onların etkisinde kaldığı ifade biçiminden ve
söyleyiş özelliğinden fark edilebilmektedir.
Remzîˈnin, şiirlerini zemin seçtiği yedi şair mevcuttur: Şûhî, Handî, Fevzî,
Fâzıl, Râsim Paşa, Kenzî ve Hulûsî. Söz konusu isimlerin tercih edilmiş olması
büyük ölçüde estetik kaygıdan ziyade tarikat birlikteliğinden kaynaklanmaktadır.
Remzîˈnin, şiirlerini terbi, tahmis ve tesdis ettiği şairlerin manzumenin
başlığında isimleri olmasına rağmen Kenzî dışındaki şairlerin net kimliklerine
ulaşamadık. Gerek tarih ve yer gerekse tarikat ilişkilerinden hareketle taradığımız
söz konusu mahlaslarla karşılaştırmalarımız sonucunda bu ilişkiyi doğrulayacak
bulgulara ulaşamadık. Mesela Eski Zağralı Handîˈnin Kıbrısla ve Kıbrıslı şair Kenzî
ile olan ilişkisi, Remzîˈnin de Kenzîˈnin şiirini tahmis etmesi ve Remzî Divanıˈnda
Handî ile karşılıklı nazireleşmelerinin bulunması; Kenzîˈnin Kalkandelenˈde
yöneticilik yapmış Abdurrahman Râsim Paşanın himayesinde bulunması, Remzîˈnin
Rasim Paşaya hem medhiye yazması hem de onun şiirini zemin şiir alması,
muhtemel ismin Eski Zağralı Handî olması yönünde kuvvetli delil oluşturmaktadır.
Ancak ne Handîˈnin Remzîˈnin şiirini tahmisi ne de Remzîˈnin Handîˈnin şiirini
tahmisi veya zemin şiirleri Handîˈnin yayımlanmış şiirleri içerisinde
bulunamamıştır. Şair Şûhîˈnin hangi Şûhî olduğundan da haberdar değiliz. 1683
yılında vefat eden Edincikli Şûhîˈnin bir divanı vardır. Bu divanda söz konusu şiir
bulunmamaktadır. Aynı durum Fâzıl için de geçerlidir. Fâzıl (öl. 1882) Bosnalı bir
şairdir. Remzî ile hem çağdaş hem de aynı bölgenin insanıdır. Ancak söz konusu
Fâzıl, paşalık görevlerinde bulunmuş Mevlevîliği ağır basan bir şairdir. Remzîˈnin
tahmis ettiği gazel Fâzıl Divanıˈnda mevcut değildir. Bu durum Fevzî, Hulusî ve
Râsim Paşa için de geçerlidir.
Aşağıya alınan tahmis Remzîˈnin Handîˈnin şiirini tahmisidir. Zemin şiirin
beyitlerine yapılan ilaveler her birinde bentle anlam olarak kaynaşmış
görünmektedir:
Gazel-i Handî Tahmîs-i Remzî
Nigâh-ı mestden yeg ˈâşıka lutf-ı nihân olmaz
Güzeller nâz iderler ˈâşıka ammâ ziyân olmaz
O şûhuñ tîr-i müjgânından özge armagân olmaz
Ham ender-ham siyâh ebrûlaruñ varken kemân olmaz
O hûnî gamzenüñ yanında nâvek imtihân olmaz

Rumûz-ı ˈaşk[ı] Remzî bu cihânda añlayan âdem
Gezer Leylâ diyü Mecnûn gibi bilmez gam-ı ˈâlem
Beni dîvâne kıldı ol perî Allâhdur aˈlem
Gazanferdür o dil-hâhum bilürsin Handiyâ her dem
Kemâl-i kuvvetinde kim dimiş şîr ü jiyân olmaz68

68 321/1, 5
24
Remzîˈnin Kenzîˈnin gazelini tahmisi de başarılıdır. Zemin şiirin mahlası
makta beytinin ilk dizesinin son kelimesi olması hasebiyle ilave dizeler de Kenzî ile
bitmek durumunda kalmış ve bent Kenzîˈye bir medhiyeye dönüşmüş
görünmektedir:
Gazel-i Kenzî Tahmîs-i Remzî
Göñül ol dil-rubâya hâlüñ iˈlâm eylemek güççe
Bu hâletle reh-i vaslında ikdâm eylemek güççe
Hem ol Sîmurg-tabˈa sayd içün dâm eylemek güççe
Felek devrinde bir er kâmını râm eylemek güççe
Halâyıkdan müberrâ râm-ı ahkâm eylemek güççe

Sen ol nâ-dîde şâˈirsin bulunmaz saña eş Kenzî
Suhen sahnında şiˈrin pür-ziyâ misl-i güneş Kenzî
Didim ey Remzi eyvallah dimiş bu beyt-i beş Kenzî
Çıkup Kıbrıs diyârından sadefden lüˈlü-veş Kenzî
Dilâ bu ˈarsa-i ˈâlemde hûb nâm eylemek güççe69
Remzîˈnin başka şairlerin şiirlerini zemin şiir alması yanında onun şiirlerinin
zemin şiir alındığı örnekler de vardır. Matla ve makta bentleri alınan aşağıdaki
manzumede zemin gazel Remzîˈnin olup Handî bu gazeli tahmis etmiştir. Başarılı
bir tahmis olduğu söylenebilir:
Gazel-i Remzî Tahmîs-i Handî
Şemşîr-i belâ-rîzine sînem siper oldı
Hûn-ı cigerim cûşiş-i cûdan beter oldı
Akdı iki çeşmüm yaşı deryâ kadar oldı
Nâz itme gülüm cevr ü cefâlar yeter oldı
Müjgân-ı gamuñ nâvek-i pür-cân-güzer oldı

Aglatma bu Hândî kuluñ ey kâmet-i bâlâ
Kıl lutfına mazhar dile bahşet ferah-efzâ
Hicrin odı gitdikce füzûn olmada hâlâ
İfnâ mı ola ˈaşkuñ ile Remzî-i ednâ
Medhinde senüñ her sözi sûz-ı ciger oldı70
Handîˈnin Remzîˈyi tahmisinin bir örneği de “Güfte-i Remzî Tahmîs-i
Handî” başlığıyla yer almıştır. Hareketli bir kalıbın tercih edildiği şiirin başında
“güfte” kelimesinin bulunuşu ve diğerlerinden ayrı tanımlanmış olması söz konusu
şiirin bestelenmiş olabileceğini akla getirmektedir:
Güfte-i Remzî Tahmîs-i Handî
Tut mâyeñi tahkîkde taklîde uzatma
Gel berr-i beyâbâna bizi bende göz etme
Hem bezmini defˈ itmek içün pek rumuz atma
Rahm eyle baña cevrini hünkârum uzatma
Râhında gubâr oldum ise pek de tozutma

69 324/1, 5
70 315/1, 5
25

Meksûr dil-i Handî yapılmaz nice şeyle
Magzım niçe serşâr olur def eyle nîle
Bu gerdiş-i pür-ˈişveyi vasf it kerem eyle
Bu Remzîˈye agyârlıguñ aslını söyle
Yohsa baña hîç söz yirine böyle koz atma
71
Bir de yazılan şiirlerde herhangi bir gönderme olmamakla birlikte üsluptan ve
tercih edilen kafiye ve rediften ipuçlarını yakalayabildiğimiz isimler vardır. Remzî
bu isimleri okumuş onlardan etkilenmiştir. Bunların başında Fuzulî gelir. Fuzulîˈnin;
Benim tek hîç kim zâr ü perişân olmasun yâ Rab
Esîr-i derd-i aşk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab
matlalı gazelini Remzî tanzir etmiştir. Nazirenin zemin şiire göre başarılı olduğunu
söylemek güçtür:
Cihânda ben gibi dü çeşm giryân olmasun yâ Râb
Esîr-i hasret ü âlâm-ı hicrân olmasun yâ Râb

Egerçi vuslatı mümkin degüldür añladık Remzî
Hayâl[i] çeşm-i dilden bâri pinhân olmasun yâ Râb72
Remzîˈnin şiirine nazire yazdığı bir başka şair Râsihˈdir. Remzî, Râsihˈin
“üstüne” redifli meşhur gazelini tanzir etmiştir. Râsihˈin gazelinin redifi öncesinde
ilk beytinden itibaren ikileme mevcuttur. Remzîˈnin gazelinde ise ilk beytin
dışındaki beyitlerde ikileme vardır. Bu durum içerik ile birleşince Remzîˈnin
Râsihˈin şiirini “başarılı” sayılabilecek şekilde tanzir ettiği söylenemez. Bu durum
iki şiirdeki hava değişikliğinden de kaynaklanmış olabilir:
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahmı sîneme peykân peykân üstüne

Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına
Eylemişler Râsihˈe bühtân bühtân üstüne
*
Uçdı gitdi murg-ı dil bir şûh-ı devrân üstüne
Bülbül-i şeydâ gibi gül-berg-i handân üstüne

Remziyâ nâz ehlidür devr ü zamânuñ dil-beri
Söyledürler ˈâşıka dîvân dîvân üstüne73
c. Divanı
Remzîˈnin, Makedonya Milli Kütüphanesi (Narodna İ Univerzitetska
Biblioteka Skopje) Oriantal Manuscript Turk I Koleksiyonu 159 numarada kayıtlı
cönk tarzı bir yazmada Divan’ı vardır.
Divan besmeleden sonra;

71 338/1, 5
72 35/1, 6
73 252/1, 7
26
“Naˈt-ı Şerîf-i Server-i Kâinât Mefhar-i Mevcûdât Muhammed Mustafâ
Sallallâhu ˈAleyhi ve Sellem Kasîde-i Medh-i Dervîş Remzî
Ey pâdişeh-i her dü serâ şâfiʿ-i mahşer
Ey şâfiʿ-i rûz-ı ceza şâhî-i peyâmber”
başlık ve beytiyle başlar.
“Bu dervîş derdmend Remzî-i giryânuñı
Hak Teˈâlâ itmesün senden cüdâ yâ Hüseyn”
beytiyle sona erer.
Divanın yaprak sayısı 100, 230x108-205x105 mm. ölçülerinde, satır sayısı
17-20 (değişken), yazı nestalik, sırtı bez olup ciltsiz bir cönktür. Cöngün 1a yüzünde
nemden çürümeler görülmektedir. Yazı alanlarında da yer yer su lekeleri bulunan
cöngün özellikle 98-99. varaklarının uç kısımlarındaki mürekkep nemden dağılmış
ve okunamaz hale gelmiştir.
Remzî Divanıˈnda 30 kaside, 302 gazel, 4 murabba, 14 muhammes, 17
müseddes, 6 müsemmen, 1muaşşer, 3 tercî-bend, 2 terkîb-bend, 10 kıtˈa, 1 matlaˈ
(tek beyit) olmak üzere toplamda 390 manzume vardır. Mevcut yazmada nazım
şekillerinin sıralanışında bir bütünlük olduğu söylenemez. Divanˈın ilk manzumesi
Hz. Peygambere kaside nazım şekliyle yazılmış bir şiirdir. İkinci manzume elfiye
tarzında 10 bent tutarında müzdeviç murabbadır. Divanˈın üçüncü manzumesi Oniki
İmam medhine ayrılan altı bentlik muhammestir. Farklı nazım şekillerinde ve karışık
olarak 17 manzumeden sonra “Gazeliyyât” başlığı ile (8a-55b) 283 gazel mürettep
divan usulüne göre sıralanmıştır. 55bˈden sonra farklı nazım şekillerinde; 3
müsemmen, 9 müseddes, 1 müsemmen, 1 tahmis, 4 tercî-bend, 1 muaşşer, 1 tahmis,
8 kaside, gazeller, heceyle yazılan şiirler gibi manzumeler yer almıştır. Son
manzume kaside nazım şekliyle yazılmış kerbelâ mersiyesidir.
Divan tarafımızdan yayıma hazırlanmış olup makale boyunca verdiğimiz şiir
numaraları söz konusu çalışmadaki numaraları karşılar. Remzî Divanıˈnda gerek
içerik ve gerekse kafiye ve vezin kullanımına dair dikkati çeken hususlar vardır.
1. Remzîˈnin Şiirlerinde Kafiye, Redif ve Vezin
Remzîˈnin şiirlerinde kafiye ve redif kullanımında birtakım kafiye hatalarıyla
karşılaşıyoruz. Klasik şiirde pek rastlamadığımız bu türden hatalar çoğunlukla
“n”,”ñ” hataları olarak karşımıza çıkmaktadır. Biraz da devrin imlası ile ilgili
olduğunu düşündüğümüz bu problemi bir gazelden yaptığımız alıntıyla
örnekleyelim: Tamamı dokuz beyit olan gazelin kafiyesi “ûn” olup dördüncü beyti
“ûñ” biçiminde kafiyelenmiştir. Aslında anlam olarak buraya yakışan “bâzûma”dır.
Fakat kafiye hepten kaybolacağı için şair böyle bir formül bulmuş görünüyor:
Efendim virmezem ednâ kuluñ ol genc-i Kârûnˈa
Terahhum eyle sen de ben garîb ü çeşm-i pür-hûna74

Helâk eyler idüm kendüm nihâyet gavgam andandur
Dayanur soñra zânû-yı tefekkür kendi “bâzûña”
75


74 269/1
75 269/4
27
Elüñde sîm ü zer yok nâfile lâf urma ey Remzî
Kulag asmaz zamâne dil-rubâsı dürr-i meknûna76
Aşağıdaki örnekte anlatım bozukluğu göze alınarak kafiye uğruna yanlışa
sapılmıştır. İlk ve son beyitlerinde görüldüğü gibi kafiye ve redif “-ânuñla bahs”dir.
Ancak “Eyleyen bu bendenin dü çeşm-i giryânuñla bahs” mısraında kafiye ve redif
doğru kullanılmış görünmekle birlikte mısrada anlam riske atılmıştır:
Tîr-i âhum eylemez mi tîr-i müjgânuñla bahs
Dâg-ı hicrânum dahi çâh-ı zenehdânuñla bahs77

Bilmem ammâ bezm-i dehr içinde nâdir olmalı
Eyleyen bu bendenin dü çeşm-i giryânuñla bahs78
Remzî-i dil-haste bir mahlas-gulâmuñdur senüñ
Baˈzılar fark eylemez ister ide anuñla bahs79
Remzîˈnin kafiye ve redif kullanımında olduğu gibi vezin kullanımında da
dikkatimizi çeken hususlar vardır. Şâirin şiirlerinde yer yer ölçünün aksadığı
örnekler(14/1, 184/3) yanında ihtiyaç duyduğu hece değerine göre kelimeyi medli/
iki hece değerinde veya tek hece değerinde okumaları da bulunmaktadır. Aşağıya
alınan iki beytin ilkinde “İmâm” kelimesi iki hece değerinde okunmuştur. İmlası
aynı olmak kaydıyla ikinci beyitin ilk mısraında geçen “İmam” kelimesi tek hece
değerinde okunmuştur. Üçüncü beytin başında bulunan “İmâm” kelimesi takip eden
hece sesli harfle başlamasına rağmen medli okunmuştur:
Muhammed Bâkır ˈaşkı ile cismüm eylesem altun
İmâm Caʿferüñ ˈaşk u firâkı ile yâr olsam80
İmam Kâzım ʿAli Mûsâ Rızâˈnuñ ˈaşkına dâˈim
Zebânım çâk olunca hâmeveş gevher-nisâr olsam81
Takî ile Nakîˈnüñ mihrine bend eyleyüp göñlüm
İmâm ʿAskerî medhiyle evkât-güzâr olsam82
Benzer bir kullanım “şâh” kelimesi için de geçerlidir. İlk beytin birinci
mısraında medde ihtiyaç yoktur. İkinci mısraında iki kez kullanılan kelime ihtiyaca
uygun olarak medli okunmuştur. Aynı durum ikinci beytin her iki mısraının başında
yer alan “şâh” kelimesi için de geçerlidir. Birinci mısrada takip eden hecenin sesli
harfle başlaması dolayısıyla med ortadan kalkarken ikinci mısranın başında kelime
tek hece olarak okunmuş, medde müsait olmasına rağmen medli okunmamış zihaf
yapılmıştır:
Şah Muhammed Bâkır oldı cümleye puşt u penâh
Şâh Sâdık Şâh Kâzım gonca-i handânumız83

76 269/9
77 50/1
78 50/4
79 50/5. Benzer örnekler için bkz: 51/1, 169/1-69/7.
80 4/3
81 4/4
82 4/5
28
Şâh ˈAlî Mûsâ Rızâdur kıble-gâh-ı ehl-i dîn
Şah Takî hem şâhımız ˈAli Nakî gülşânumız84
2. Remzîˈnin Şiirlerinde Muhteva
a. Genel Muhteva
Remzî Divanıˈnda yazmanın farklı bölüm ve varaklarında kaside nazım
şekliyle yazılmış 30 manzume olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Kaside nazım
şekliyle yazılan 30 manzumenin 19ˈu medhiye biri de mersiye türündedir.
Medhiyelerin biri naat, birisi münacaatla birlikte oniki imam övgüsü, ayrıca üç
“Düvâzdeh İmam” medhi vardır. “Sersem Ali Baba”, “Niyâzname-i Hızır Baba”,
“Cafer Baba”, “Mercan Baba”, “Münâcât Arz-ı Hâl-i Hazret-i Pîr” başlıklı
medhiyeler kaside nazım şekliyle yazılmış şiirlerdir. Divanda gazellerden sonra
musammatlar içerisinde doğrudan kaside başlıklarıyla yer almış 7, medhiye
başlığıyla yer almış bir ve mersiye başlığı ile yer almış bir olmak üzere 9 kaside
daha vardır.
Remzî Divanında 302 gazel vardır. Bunların 284ˈü cöngün 8a-55b varakları
arasında yer alır. “Harfüˈl-elif” ile başlar ve her harften kafiyesi bulunmaktadır. Bu
bölümün son gazeli “Remzî” redifiyle oluşturulmuştur. Geri kalanların biri 90a
(361), dördü 92b-93b varaklarında (366-369), dokuzu 95b-96b (373-381), ikisi 97b
(383-84), geri kalan üçü de 98a-b (386-88) varaklarında yer almaktadır. Gazellerden
birisi (366) “güfte” başlığını taşır. Aruzun dört eşit parçaya bölünebilen “mefâîlün
mefâîlün mefâîlün mefâîlün” kalıbıyla yazılmış olup “eyleyen gönlüm” rediflidir.
Bestelenmeye de müsait görünüyor.
Remzi Divanında bentli nazım şekli ile yazılmış 47 manzume mevcuttur.
Bunlardan üçü tercî-bend, ikisi tercî-bend başlıklı olsa da terkîb-bend, 4ˈü murabba
14ˈü muhammes, 17ˈsi müseddes, 6ˈsı müsemmen, biri muaşşer nazım şekli ile
yazılmıştır.
Murabbanın ilki Hz. Ali övgüsüne yazılmış 9 bentlik müzdeviç bir
elifnâmedir (2). İkincisi Sersem Ali Baba medhine yazılmıştır. İkisi Hulusîˈnin
şiirlerini terbi olup ilki sûfiyâne (327), ikincisi âşıkâne bir manzumedir (363).
Divanda bulunan 14 muhammesin ilki On İki İmam medhine ayrılmış
mütekerrir bir manzumedir. Dokuzu tahmis biçiminde, geri kalanı müstakil
muhammes şeklindedir. Çoğu tasavvufî içeriktedir (313, 315, 323, 325, 326, 346,
364, 365, 370, 389).
Divanda bulunan 17 müseddesin ilki “Der Medh-i Hazret-i Hızır Baba Sultan
Kaddese Sırrahuˈl-ˈAzîz” başlıklı iki mısraı mütekerrir bir medhiyedir (11).
Müseddeslerin ikincisi 7 bentli iki mısraı mütekerrir olup “Bâlî Baba” medhine
yazılmıştır (14). İki manzume âşıkâne birer şiirdir (305, 306). Mustafa ismine
muvaşşah bir müseddesin de bulunduğu manzumelerin çoğu âşıkâne yazılmıştır.
Divanda bulunan müsemmenlerden birisi iki mısraı mütekerrir beş bentli “Medh-i
Hazret-i Hızır Baba Sultan Kaddese Sırrahuˈl-ˈAzîz” başlığını taşır (12). “Güfte-i
Müsemmen” başlıklı ikişer mütekerrir mısralı üç şiir vardır (302, 303, 304). “Gazel-i
Müsemmen ü Muvaşşah be-İsm-i Mustafâ” başlıklı (314) iki mısraı mütekerrir

83 5/7
84 5/8
29
müsemmen (her bendin baş harfiyle ve son bentte M olacak şekilde tersten), iki
mısraı mütekerrir beş bentli âşıkâne bir müsemmen (371) olmak üzere divanda
toplam altı müsemmen mevcuttur.
Muaşşer başlıklı tek şiir dört bentli, iki mütekerrir mısralı âşıkane bir şiirdir
(320). “Medh-i Velîyyün Niˈâm Devletlü Râsim Paşa Muvaşşah ve Tercî-Bend-i
Remzî” başlığını taşıyan manzume (316) Râsim Paşa medhine yazılmış vasıta
mısralarıyla 12ˈşer mısralık bentlerden kurulmuş bir şiirdir. Şiirin başlığında
“muvaşşah” notu varsa da muvaşşahını bu durumu göremedik. Diğer iki “tercî-
bend” başlıklı şiir (319 ve 339) beşer bentten oluşmuştur. Divanda “tercî-bend”
başlığını taşımakla birlikte terkîb-bend (317-18) olan iki manzume vardır.
Divanda kıtˈa nazım şekliyle kaleme alınmış 10 manzume vardır. Bunlardan
birisi (13) medhiye içeriklidir. Geri kalan dokuzu tarih konuludur. Tarih konusu
herhangi bir nazım şekline mahsus değildir. Ancak çoğunlukla kıtˈa nazım şekliyle
kaleme alınmışlardır.
b. Tarihleri
Remzîˈnin altısı yapı, yedisi doğum, ikisi ölüm, biri atanma, biri kitap
yazımı, biri dervişlerin dergâha gelişi, diğeri de dört biraderin cemiyet tarihi olmak
üzere 19 tarihi vardır. Bunların bir kısmında manzum söylenen tarihin ebced değeri
tarih mısraından sonra rakamla da yazılmıştır. Büyük bir kısmında ise rakam yoktur.
Tarihlerin hesaplanmasında sağlıklı bir sonuca ulaşabildiğimiz söylenemez. Bu
durum yazmanın ilgili beytinin yanına rakamla verilen tarihler için de geçerlidir.
Kimi tarih manzumelerinde iki mısrada ayrı ayrı iki tarih söylendiği ifade edilmiş
ancak hesaplamalarımızda birbirinden farklı sonuçlara ulaşılmıştır.
Yapı tarihlerinin ilki Sersem Ali Baba Meydanı Kubbesinin tarihidir (340).
1225/1810-11 tarihini taşır:
Gedâyam derd-mendem Remziyâ böyle didüm târîh
Bu vakfa cehd iden câna cefâ gösterme yâ Yezdân
İkincisi Abdurrahman Paşa Camii tarihidir. Şiire göre önce “mazbutça” bir
cami imiş, zamanla harab olup yok olmaya yüz tutmuştur. Abdurrahmân Paşa da
camii yeniden inşa ettirmiştir. Cami öyle nakışlıdır ki değil müslüman olanlar onu
gören Hristiyanlar bile iman etmeyi arzularlar.
Gelüp üç er kılup gitdi meger târîh imiş Remzî
Müzeyyen câmiʿ-i şerʿ-i usûl-i Mustafâ hakkâ85
Üçüncü tarih de Abdurrahman Paşanın yaptırdığı köprünün tarihidir.
Muhtemelen Kalkandelen şehrinin içinden geçen Pena Nehriˈnin üzerine
kurulmuştur. 14 beyit tutarında kaside nazım şekliyle yazılan tarih manzumesine
göre Şar Dağıˈndan doğan nehrin suyu berrak, latif; zengin fakir herkesin beğenerek
içtiği bir sudur. Fakat coşunca önünde engel tanımayıp ovayı çer çöple doldurur.
Bunun için var olan köprüler yetersiz gelmiş ve yeni bir köprü ihtiyacı doğmuştur.
Köprünün tasarımında ustası sanki “kavs-i kuzah”ı örnek almış ve bir kemer köprü
yapmıştır (344).
Bir diğer tarihi yine Abdurrahman Paşanın bir hamamı restore ettirmesini
konu alır(347). Manzumeye göre hamam eskiden beri harap vaziyette imiş. Onu

85 343/5
30
irfan kaynağı ve temiz zat olan Abdurrahman Paşa bina ettirmiştir. Remzî bunun için
bir beyitte iki tarih söylemiştir:
Didüm hammâm-ı râhat-bahş içün bir beyt iki târîh
Duˈâdur Remziyâ maksûd dilde eyleyen cevlân
Virür câna safâ bil tâhir eyler âdemi cânâ
Bu hammâm-ı safâ-efzâda diller şâd olur bâ-cân86
Bir diğer tarihi “Târîh-i Sarây-ı Hasan Paşa” başlığını taşır. Recep Paşanın
dördüncü oğlu olan Hasan Paşanın yaptırdığı saraya tarihtir. Hasan Paşa Sarayı,
kıbleden esen cana can katan rüzgârı alır. Hayat dolu suyu akar. Süslü, dört köşeli
mazbut bir saraydır. Mesirelik, insanın içini açan havadar bir yerde yapılmıştır.
Bahçesinde gül, karanfil, nergis ve reyhan misk kokusuyla insanın dimağını
doldurur:
Nesîm-i kıble-i cân-bahşına bir zerre hîç söz yok
Firâvândur akar âb-ı revân[ı] pür-hayât-efzâ
Müzeyyen çâr-gûşe şöyle mazbût mesned-i ʿirfân
Mesîre hûb u hürrem hem hevâ-dâr böyle bir meˈvâ
Münakkaş nakşına tahsîn okur Behzâd görseydi
Olunca böyle olsun kasr-ı ˈâlî hûb u müstesnâ
Husûsen ravzasında gül karanfül nergis ü reyhân
Dimâg-ı âdemi eyler muˈattar bûy-ı müşkâsâ
10 beyit olan manzume kıtˈa nazım şekliyle yazılmıştır. Tarih beytinin yanına
yazılan yapım tarihi 1258/1842-43ˈtür:
Duˈâcıyam didüm Remzî serâya bir yeñi târîh
Pek aˈlâ nev serây-ı dil-güşâ yapdı Hasan Paşa87 Tarih: 1258/1842-43
Remzîˈnin son yapı tarihi Recep Paşanın oğullarından Celaleddin Beyin
Jülibeˈde yaptırdığı sarayın tarihidir. Bu gönül açıcı saray ferah ve süslemelidir.
Akarsuyu ve bağ bahçesi gül gülistandır: 1253/1837-38 yılında inşa edilmiştir:
Bezmgâh-ı ehl-i dil derseñ sezâdur işte bu
Hem münakkaş hem müferreh bu serây-ı dil-güşâ
Zann idersin kim hayât ırmâgına ugrar gelür
Böyle hâsıyyetlidür âb-ı revânı dâderâ
Hak erenler eyleye bânîsinüñ ˈömrin tavîl
Bâg u bagçe gül gülistân her taraf medhe sezâ

Geldi bir er didi söyle Remziyâ nev târihin
Bâbı feth olsun serây-ı cân-fezâ cây-ı safâ88

86 347/15-16
87 358
88 359
31
Remzîˈnin tarihlerinden ikisi ölüm tarihidir. Bunlardan ilki Sofya
Mütesellimi Merhûm Esˈad Ahmed Begüñ vefât tarihidir:
Ezelden ʿâdetullah böyle cârî oldıgın bildi
Rumûz-ı “irciʿî” emriyle terk-i hânumân oldı89 Tarih 1227/1812-13
İkincisi Sofya Mütesellimi Esˈad Ahmed Beyin eşinin ölüm tarihidir.
Manzumeye göre eşinden 9 yıl sonra ölen Müslime hayli genç gitmiştir:
Dahi kâm almadın ˈömri cevânından o pür-hasret
Koyup bezm-i fenâyı meclis-i ʿukbâya tutdı râh
Olupdı Müslime ol zât-ı pâküñ nâmı çün dilde
İrüp cân semʿine çün “irciʿî” emri anuñ nâgâh

Vefâtın gûş idüp Remzî duˈâ idüp didüm târîh
Şefîʿ ola aña ol Fâtımâ binti Habîbullâh90 Tarih1236/1820-21
Remzî Divanıˈnda yedi de doğum tarihi mevcuttur. Birisi İştipˈte oturan
Nazırzade Abdulkadir Beyin oğlu Murtazanın doğumuna söylenen 1257/1841-42
tarihidir (345). Diğeri Hasan Paşanın oğlu İsmailˈin doğumuna yazılmıştır (352).
1251/1835-36 tarihini taşıyan manzumenin iki beytine iki tarih düşülmüştür
(352/13-14). Üçüncüsü Abdurahman Paşanın oğlu Üzeyr için yazılmıştır. Bizim
ilgili beyitten çıkarabildiğimiz rakam 1249/1833-34 rakamıdır (353). Beytin ilk
mısrasında “bir ihrâc” dendiğine göre “201” rakamını çıkarmak gerekir ki o zaman
da 1049 tarihi çıkar. Bu şairin yaşadığı döneme uymaz. Dördüncüsü Hasan Paşanın
çocuğu Rızaˈnın doğumu için yazılmıştır. Doğum tarihini “Mîr Rızâ”nın ebced
değeri olan 1251/1835-36 tarihi verir (354). Beşincisi de Hasan Paşanın oğlu
Mahmut Talˈatˈın doğumuna yazılmış tarihtir (355). 1250/1834-35 tarihini taşır.
Altıncısı Recep Paşanın ikinci oğlu Hıfzî Ali Paşanın oğlu Halil Kâmilˈin doğumuna
yazılan tarih kıtasıdır (342). 1247/183-36 tarihine karşılık gelir. Yedincisi de Recep
Paşanın küçük oğlu Celaleddin Beyin oğlu Esˈad için yazılan tarih manzumesi olup
1251/1835-36 tarihini taşır (357).
Remzîˈnin bir kitap yazımı bir de atama tarihi vardır. Kitap yazımında, ilgili
manzumeye göre Köprülülü Muhammed Bey Muhammediye isimli kitabının
inşasının tamamlanmasına tarih talep etmiş Remzî de bir tarih söylemiştir (348):
Gelüp bir er didi söyle be ey Remzî didüm târîh
İrüp ʿavn-i İlâhî bu kitâbı eyledi inşâ
Remzîˈnin birçok tarih manzumesinde olduğu gibi kitabın inşa tarihine ait
anlamlı bir tarih çıkaramadık. Remzîˈnin atama tarihi, Sofyalı Osman Paşanın
vezaret tarihidir. Osman Paşa, yeniçerilikten yetişerek kul kethüdası olmuştur.
1237/1822 yılında mîrimîrânlık ile Boğdan Başbuğu olup Eskişehir mutasarrıfı
olmuştur. 1822 senesi ortalarına doğru İsakçı muhafızı, arkasından Varna muhafızı
olmuştur. 1246/1830-31 yılında vezirlikle Niş muhafızı olmuştur. Sonra Kayseri
sancağı verilmiş, 1247/1832ˈde Bursaˈya gönderilmiştir. 1247/1833-34ˈde
mirimiranlıkla Sofya mutasarrıfı olmuş, 1253/1837-38ˈde ayrılmış ve vefat etmiştir

89 350
90 351
32
(Sicil, c.4, s. 1302). Manzumeye göre Sultan Mahmud Osman Paşayı Nişˈin
muhafazasına vezaretle tayin etmiştir (1246/1830-31). Remzî de;
Getürdi çâr-yârı yâda hâtif söyledi târîh
Dem-â-dem devlet ile şâz dâˈim ol mübârek bâd
beyti ile tarih düşürmüştür(349).
Bunların dışında Remzîˈnin Dervişlerin Sersem Ali Baba Dergâhı Meydan
Kubbesinin Recep Paşa tarafından tamir ettirilmesinden sonra (340) dervişlerin
dergâha gelişlerine düşülen tarih manzumesi (1231/1815-16) ile Recep Paşanın
çocuklarının bir araya gelişine düşülen (342) tarih manzumesi vardır. Bir beyitte iki
tarih söylenmiştir:
Remziyâ bir beyt dü mısraʿ iki târîh didüm
Söz degül hayr duˈâdur dilde maksûd u merâm
Hamdulillah çâr dâder bir araya geldiler (1246/1830-31)
Hak hatâdan saklasun tâ kim anı yevmiˈl-kıyâm (1246/1830-31)
c. Tarikat Büyükleri
Remzî Divanıˈnın muhtevasında dikkat çeken bir başka husus da tarikat
büyüklerinin övgüsüne yazdığı şiirlerdir. Bu isimlerin başında Sersem Ali Baba
gelir. Divanda Sersem Ali Babaˈnın söz konusu edildiği beş manzume vardır.
Bunlardan ikisi doğrudan Sersem Ali Babaˈnın övgüsüne ayrılmıştır (9, 10). Sersem
Ali Babaˈnın anıldığı diğer manzumeler farklı vesilelerle gerçekleşmiştir. Birisi
Sersem Ali Baba Türbesiˈnin tamirine düşülen tarih vesilesiyledir (340). Diğeri
Remzîˈnin Hulusîˈnin gazelini terbisi münasebetiyledir (327). Bir diğeri de Rasim
Paşa övgüsüne ayrılan tercî-bend vesilesiyledir (316).
Remzîˈnin medhiyle ismini andığı isimlerden birisi Cafer Babaˈdır. Bugün
Vrutok köyünde hala türbesi bulunan (Aruçi 2001: C.24/263) Babaˈnın övgüsüne
yazılan şiir altı beyitten oluşup “Cafer Baba” redifini taşır (15). Remzîˈnin bir başka
medhiye yazdığı kişi Mercan Babaˈdır. Şair, şiirini Mercan Babaˈnın kabrini ziyareti
vesilesiyle yazmıştır (16). Bâlî Baba, şairin övgü yazdığı bir diğer manzumesidir.
Bugünkü bilgilerimize göre “Sofyaˈda Knyaήevo mahallesinde bulunan Bâlî Baba
Türbe ve Tekkesi önce yıktırılmış, daha sonra türbenin yerine sembolik bir mezar
yaptırılmıştır. Söz konusu mezar günümüzde muhtemelen yıktırılan tekkenin yerine
inşa edilen kilisenin avlusunda bulunmaktadır.” (Şahin 2009: C. 37/348).
Manzumeden anlaşıldığına göre Remzî Bâlî Babaˈnın dergâhı ve türbesini ziyaret
etmiştir. Bu vesileyle de bir medhiye yazmıştır (14). Remzîˈnin medhiye yazdığı
tarikat büyüklerinden birisi de Hızır Babaˈdır. 17. yüzyıl, Makedonyaˈnın Kırçova
kazasına bağlı köylerin İslamlaşma sürecinin hızlandığı bir dönemdir. Arnavutluğun
yüksek yaylalarından getirilip bölgeye yerleştirilen Müslüman Arnavutlar ile Bektâşî
dervişlerin bu sürece önemli katkıları olmuştur (Kıel 2001: C. 24/440). “Özellikle
Makedonski Brod yakınlarındaki Hızır Baba Tekkesi, Kanûnî Sultan Süleymanˈın
saltanatının başlarında kurulmuş olup vergiden muaf tutulmuştur ve yolcular için bir
sığınak vazifesi görmüştür.” (Kiel 2002: C. 25/440). Remzîˈnin Hızır Baba medhine
yazılmış üç manzumesi vardır. İlki, şairin Hızır Babaˈnın Dergâhını ve türbesini
ziyareti vesileyle yazılmıştır (11). O temiz zat “Şâh-ı Özbek-zâde”dir. Himmetine
ulaşan ölüm görmez. Bahçesi cennet gibi cana hayat verir (11/4). Remzîˈnin Hızır
33
Babaˈya yazdığı ikinci medhiye de yine dergâha ziyaret vesilesiyledir (12). Üçüncü
manzumesi kıtˈa nazım şekliyle ve hece vezniyle kaleme alınmış 20 beyit tutarında
bir niyaznamedir (13).
Sonuç
Hayatı hakkında edebiyat tarihi kaynaklarında bilgi bulamadığımız Remzî,
şiirlerinden anlaşıldığına göre en geç 18. yüzyılın son çeyreğinde doğmuştur. Ölüm
tarihi ise 1258/1842-43 yılından sonradır. Kalkandelen civarında yaşadığı anlaşılan
Remzî Sudevîzade olarak anılmıştır. Bektaşî tarikatine mesnubiyeti olan Remzîˈnin
resmî bir görevi olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak yaşadığı dönemde Kalkandelen
ve havalisinde bürokraside etkin olan Recep Paşa ve oğulları ile münasebetlerinin iyi
olduğu anlaşılmaktadır. Değişik vesilelerle onlara medhiyeler ve tarihler yazmıştır.
Bektaşiliğin hayli yaygın olduğu bölgede başta Harabâtî Baba Tekkesi ve
etrafta bulunan tarikat büyüklerinin türbe ve tekkeleri Remzîˈnin şiirlerinde
kendisine yer bulmuştur. Tam bir Bektaşî müridi olduğu anlaşılan Remzî, Sersem
Ali Baba, Hızır Baba, Mercan Baba, Cafer Baba, Bâlî Baba gibi isimlerin mezarları
ve dergâhlarını ziyeretle kendilerine medhiyeler yazmış; kerametleri ve
himmetlerinin altını çizmiş ve ruhaniyetlerinden meded ummuştur. Bunların dışında
Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve oniki imamı konu alan şiirler yazmıştır.
Remzî, divan tarzında şiir yazmakla birlikte halk ve tekke şiirine de yakın
durduğu görülmektedir. Mürettep bir divandan beklenen özellikleri yerine getiren
şairin 30 kaside, 302 gazel, 4 murabba, 14 muhammes, 17 müseddes, 6 müsemmen,
bir muaşşer, 3 tercî-bend, 2 terkîb-bend, 10 kıtˈa, bir matlaˈ olmak üzere toplamda
390 manzumesi vardır. Divanı oluşturan şiirlerin bulunduğu yazma cönk tarzı bir
defterdir. Manzumelerin yazımında tam bir tertip bulunmamaktadır. İmlada hataları
dikkati çeken yazmada özellikle “n”, “ñ” yazımlarında problemler görülmektedir.
Remzî kendi ifadesiyle “iyi şairlik” iddiasında değildir. O daha çok kalemini
tarikat düşüncesinin emrine vermiş samimi bir derviştir. Buna rağmen geleneği
bilen, zaman zaman da divan estetiği içerisinde iddiasını belli eden bir şairdir. Yer
yer kafiye ve redif kullanımında, vezinde birtakım aksamalar dikkati çekmekte;
yaşadığı coğrafyada konuşulan Türkçeyi yansıtmaktadır. Mahallî özellikleri şiirine
taşıyan şair özellikle tarih manzumeleri ve medhiye tarzında yazdığı şiirleri ile
devrine ve bölgesine ışık tutmaktadır. Yazdığı nazireler hem kendisinin gelenekte
öne çıkan şairleri okuduğu hem de Kenzî, Handî gibi kimi devri şairleriyle irtibatta
olduğu izlenimini vermektedir. “Güfte” başlıklı şiirlerinde tercih edilen vezin,
muhteva ve dil bu manzumelerin bestelenmiş olabileceği, en azından bu amaca
matuf yazıldığı kanısını uyandırmaktadır.
KAYNAKÇA
ARUÇİ, Muhammed, 1997, “Harabâtî Baba Tekkesi”, TDVİA, C. 16, s. 69-71.
ARUÇİ, Muhammed, 2001, “Kalkandelen”, TDVİA, C. 24, s. 262-263.
AYDEMİR, Yaşar-Abdülkadir Hayber, 2007, Makedonya Kütüphaneleri Türkçe
Yazma Eserler Katalogu, TİKA Yayınları, Ankara.
Makedonya Milli Kütüphanesi (Narodna İ Univerzitetska Biblioteka Skopje)
Oriantal Manuscript Turk I koleksiyonu (OMCT I) 159.
34
İBRAHİMGİL, Mehmed, 1997, “Kalkandelen (Tetovo) Alaca-Paşa Camii”, Vakıflar
Dergisi, XVI, s. 249-66.
KIEL, Machıel, 2002, “Kırçova”, TDVİA, C. 25, s. 440
MEHMED SÜREYYA, 1996, Sicill-i Osmânî, (Haz. Nuri Akbayar), C. 16, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
ŞAHİN, İlhan, 2009, “Sofya”, TDVİA, C. 37, s. 348
ŞÛHÎ, 2012, Şûhî Bengîzâde Dîvânı ve Tahlili, (Haz. Azime Çukurlu), (Osmangazi
Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir.

Konular