SİYASETNÂME

138 139
Barış EŞMELİ/ Siyasetname
SİYASETNÂME
Barış EŞMELİ1
“Book of Government”
NİZÂMÜLMÜLK
Çeviren: Mehmet Taha AYAR
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 365 s.
Siyaset ve devlet yönetimi uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu uzmanlık,
teorik bilgiyle elde edilebileceği gibi tecrübeler neticesinde yaşayarak
da elde edilebilir. Ancak ne teorik bilgi, ne de yaşayarak tecrübe etme
tek başına yeterli değildir. Çünkü teorik bilgide, sahada uygulamaya
dökülmediği için başarılı olup olmayacağına şüpheyle yaklaşmak gerekir.
Teorik bilgi, bilinmezlik perdesini aralasa da muğlaklık sislerini tam
anlamıyla ortadan kaldıramaz. Salt tecrübe ise gerçek hayatta ayakları
sağlam bastırsa da teorik bilgi kadar ufuk açıcı olmaktan uzaktır. Üstelik
tecrübenin kazanılması, teorik bilginin öğrenilmesine nazaran çok daha
uzun bir süre gerektirir. Bu sebeple siyaset ve devlet yönetimi ile ilgili
uzmanlığın, hem teorik bilginin hem de tecrübenin harmanlanmasıyla
kazanılması gerekir.
Eski çağlardan günümüze kadar insan topluluğunun olduğu her yerde
siyaset, yönetim, idare, hak, hukuk ve adalet gibi kavramlar varolagelmiştir.
Hükümdarlar veya yöneticiler egemenliği altında bulunan insanları ve
emrinde çalışan kişileri daha etkili bir şekilde idare etmenin yollarını
aramış, bu arayışta tecrübeli ve alanında yetkin kişilerden ve varsa
eserlerinden faydalanmışlardır.
Nizamülmülk de Büyük Selçuklu Devleti’ne yirmi dokuz yıl sadrazamlık
yapmış, devlet idaresinde Sultan Melikşah’ın çok geniş yetkiler verdiği
bir isimdir. Nizamülmülk’ün Sultan Melikşah’a hükümdarlık konusunda
tavsiyelerini sunduğu Siyasetname adlı eseri de böyle bir arayışın
ürünüdür.
Eseri Farsça aslından çeviren Mehmet Taha Ayar, “Mütercim, metne ancak
ihanet ederek onun ruhuna sadık kalabilir.” diyerek eserin ruhuna sadık
kalan bir çeviri yapmıştır. Kitaba yazdığı yirmi sayfalık sunuş metni eser
hakkında açıklayıcı ve yol gösterici bir içeriğe sahiptir. Nizamülmülk’ün
Siyasetname’yi aslında otuz dokuz fasıl olarak yazdığını, ancak sonradan
1 Gazi Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğrencisi
TESAM Akademi Dergisi / Turkish Journal of TESAM Academy
140
on bir fasıl ilave ederek elli fasıla çıkardığını bu sunuş metninden
öğreniyoruz. Eserde yer alan bazı hikaye ve tarihsel olayların gerçeklikten
uzak olduğunu, bazı hadislerin zayıf hadisler olduğunu da bu sunuş metni
bize haber vermektedir. Ayrıca çevirmenin düştüğü dipnotlar da eser
hakkında aydınlatıcı bir işleve sahiptir. Kitabın dili, kullanılan bazı Arapça
ve Farsça sözcükler nedeniyle ağır olmakla beraber, genele hitap eden bir
çalışma ortay konmuş. Ayrıca kitabın sonuna eklenen sözlük bölümüyle
eserdeki Arapça ve Farsça kelimelerin anlamları verilmiş, bu da eserin
anlaşılmasını kolaylaştırmış.
Nizamülmülk, Sultan Melikşah’ın “Her biriniz memlekete dair düşünüp
saltanatımız devrindeki aksaklıkları tespit ediniz. Dergâh, divan ve
sarayımızda yerine getirilmesi gerekirken es geçilen yahut gözümüzden
kaçan durumları gözden geçiriniz. Ayrıca evvelki padişahların icra etmiş
oldukları halde bizim de yapmamız gereken, icrasından geri kaldığımız
durumları saptayınız. Üzerinde fikirler eyleyelim, bu fikirleri hayata
geçirelim de din ve dünya işlerimiz yolunca ve yordamınca idame etsin
diye gerek Selçukluların gerek başka padişahların töre ve âdetleri
üzerinde mütalaa edip bu mütalaaları açık seçik olarak kaleme alarak
bize sununuz. Bize arzı yapılan bu çalışmalardan makul olanını hayata
geçirelim ki her bir iş kuralınca yapılsın. Mevla’ya ısmarlayalım işimizi
ardından. İlahi gazaba uğramamak için memlekette hakkıyla yapılan
yahut fesada bulaşmış her ne var ise haberdar olalım. Zira Allahü Teâlâ
bu memleketi bize ihsan buyurmuştur, zira Allahü Teâlâ bizden dünya
nimetlerini esirgememiştir. Zira Allahü Teâlâ düşmanlarımızı kahr-u
perişan eylemiştir. Bundan ötürüdür ki memleket dâhilinde bundan böyle
Allahü Teâlâ’nın şeriat ve emirlerine muhalif yahut mugayir bir iş ne
olmalı ne süregelmelidir.” (s. 3-4) fermanı üzerine Siyasetname’yi kaleme
almıştır. Bu fermandan da anlaşılacağı üzere devletin varlık gayesi olan
adaleti sağlamanın ve bunu yapabilmek için devletin organlarının nasıl
güçlendirilebileceğinin yolları aranmış ve böyle bir eser ortaya çıkmıştır.
Yazar, eserin elli fasıldan müteşekkil olduğunu fasılların fihristinde
belirtmiş (s. 4), ancak eser elli bir fasıldan oluşmuştur. Hükümdara övgü
ve bir hükümdarın sahip olduğu özelliklerin yer aldığı birinci fasılda
hükümdarın yolsuzluklarla mücadele etmesi, liyakate önem vermesi,
hainleri ve isyankârları cezalandırması, ceza verirken hakkaniyeti
gözetmesi ve af kapısını her daim açık tutması gerektiği ifade edilmiştir.
(s. 12) Eser, on yedinci fasılda padişahın nedim ve yakınlarının işlerinin
düzenlenmesinden yirmi altıncı fasılda Türkmenlerin her türlü hizmete
141
alınmasına; otuzuncu fasılda eğlence meclisinin tertibinden otuz yedinci
fasılda sofra tanzim ve adabına ve kırk birinci fasılda padişahın cömert
olması gerektiğine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Esere hakim olan genel düşünce adalettir. İkinci fasılda “Saltanat
küfür ile devam bulur; amma zulüm ve gaddarlıkla pâydar kalmaz.” (s.
15) atasözüne yer verilerek adalet ilkesine vurgu yapılmıştır. Yazar,
hükümdarlığa en çok yaraşan kişinin kalbinde adaleti barındıran kişi
olduğunu söylemiştir (s. 64). “Şu halde cihanın efendisi (Allah mülkünü
ebedi kılsın) herkesin hakkaniyetle davranması, kuru hevesler ve
olmayacak işler peşinde koşmaması için mazlumun hakkını evvela
kendi öz adaletiyle teslim etmelidir.” (s. 340) demiştir. Adalet ve zulüm
konusunu devletin şah damarı olarak gören yazar, zulmün devlete zeval
vereceğinden dem vurmuştur (s. 43). Adil olmanın veya zalim olmanın,
halkın refahını sağlamanın ve liyakate önem vermenin hem bu dünyada
hem de özellikle öteki dünyada sonuçlarının olduğu hükümdarın dikkati
nazarına defalarca verilmiştir (s. 15, 16, 18, 27, 51, 207, 342, 344).
Eserde bu dünyanın geçici olduğuna da vurgu yapılmıştır. “Cihanın
halini sorar idim âlimden/ Dedi ya uykudur, ya yeldir, ya efsane” (s. 346).
Yazar, yine de hükümdarın hem dünya hayatına hem de öbür dünyaya
ehemmiyet vermesi gerektiğini söylemiştir. “ İki cihanda kurtuluşa ermesi
için bir süre gezme, şarap, av ve dünya nimetleriyle; bir süre de şükür,
namaz, oruç ve hayır hasenat işleriyle meşgul olmalıdır” (s. 344).
Yeri gelmişken bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
Çevirmenin “şarap” kelimesini, eserdeki anlamını karşılayan başka bir
kelime veya kelime grubuyla değiştirmesi yerinde olurdu. Çünkü geçmişte
“alkollü olmayan her türlü içecek” anlamında kullanılan “şarap” kelimesi,
günümüzde anlam kaymasına uğrayarak alkollü bir çeşit içki anlamında
kullanılmaktadır. Eserde “şarap” kelimesi iki anlama da gelecek şekilde
kullanılmıştır. Bu da bir anlam kargaşasına sebebiyet vermektedir.
Nitekim yazar, hükümdar için “Kendisini sarhoş edecek içecekler
içmemelidir” (s. 344) deyip devamında da hükümdara bir süre şarap ile
meşgul olmasını tavsiye etmiştir. Bu açıdan bakıldığında çevirmenin bu
çeviriyi yapmamasından dolayı bu durum eserde bir iç tutarsızlık olduğu
izlenimi uyandırmaktadır.
Eserde işlenen diğer bir konu da istihbarattır. Onuncu ve on üçüncü
fasıllarda bu konuya değinilmiştir. Son derece hayati önem arzeden
istihbarat hakkında yazar, “Yanı başında yahut uzağında kalmış ordu ve
Barış EŞMELİ/ Siyasetname
TESAM Akademi Dergisi / Turkish Journal of TESAM Academy
142
raiyyetin durumlarını araştırıp onlardan haberdar olmak, padişahlığın
gereklerindendir.” “Bir şahıs bir tavuk yahut bir saman torbasını gasp
etmişse padişah bunu 500 fersahlık mesafeden duyup, gasp edene
gazaplanarak cezasını verirdi” (s. 85). Yazar, on üçüncü fasılda “Hiçbir
şeyin hiçbir surette gizli saklı kalmaması ve vuku bulan yahut ayyuka
çıkan bir meseleye anında müdahale için kulaklarına çalınan her şeyi
padişaha ulaştıracak, tacir, seyyah, sûfî, yoksul, sakatatçı kılığında, dört
bir yana casuslar salınmalıdır” (s. 101). Bu şekilde devletin hem içte hem
dışta olup bitenlerden haberdar olup buna karşı önlem alınabileceğini
belirtmiştir.
Yazar, diplomasi konusunu da işlemiştir. Elçilerin karşılanmasını (s. 133),
elçilere yapılacak muameleyi (s. 334) ve elçi gönderilmesindeki irili ufaklı
niyetleri (s. 334) yirmi birinci fasılda açıklamıştır.
Ordu konusu eserde çok geniş bir şekilde ele alınmıştır. On dokuzuncu,
yirminci, yirmi ikinci, yirmi üçüncü, yirmi dördüncü, otuz ikinci, otuz
üçüncü ve kırk ikinci fasıllarda ordunun tertibi, teşkili, mühimmat, erzak
ve askerlerin ihtiyaçları konuları detaylıca açıklanmıştır. Eserde “Halk
ve ordu, memleket ve hükümdarlığın temelidir” (s. 239) denilmiştir.
Orduda nizama büyük bir önem verilmesi gerektiği vurgulanmış, ast-üst
ilişkisinin önemi açıklanmıştır (s. 175).
Eğitim konusu eserde kısaca işlenmiştir (s. 149). Eğitime azami özen
gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bir devletin güçlü olabilmesi için ekonomisinin de güçlü olması
gerekir. Her ne kadar göze batmasa da ordunun, istihbaratın, eğitimin,
diplomasinin ve hatta adaleti sağlamak için kurulmuş olan adli teşkilatın
güçlü olması için gereken en önemli unsurlardan biri hiç kuşkusuz
ekonomidir. Yazar, on altıncı, kırk ikinci, kırk dokuzuncu ve elli birinci
fasıllarda ekonomi konusunu işlemiştir. Bir kişiye birden fazla iş
verilmesinin işsizliğe neden olacağını “Bir kişiye on vazife verip geri kalan
dokuz kişiyi işsiz güçsüz bıraktıklarından memlekette işsiz güçsüz atıl
insanların sayısı, çalışanların ve varlıklı insanların sayısından fazla olur”
(s. 238) diyerek belirtmiş ve istihdamın nasıl yapılması gerektiğine dikkat
çekmiştir (s. 254). Ordu ve ekonomi arasındaki ilişkinin önemine dikkat
çekmek için “Hazine, orduya tabidir” (s. 239) demiştir. Hazinenin nasıl
oluşturulacağını ve her daim nasıl mamur tutulacağını açıklamıştır (s.
335-337). Vergilerin kaydının tutulması gerektiğinden ve gelir giderlerin
hesabının tutulup bunların denetlenmesinin lüzumundan bahsetmiştir
143
(s. 343). Hükümdara “Âmiller ve icra eyledikleri işleri ince eleyip sık
dokuyarak teftiş etmek, gelir ve giderleri denetlemek, malı muhafaza
etmek, düşmanlara gafil avlanmamak ve tehlikelere karşı hazır bulunmak
için hazine ve ambarlar kurmak, padişahların boyunlarına bir borçtur” (s.
343) diyerek ekonominin güçlü tutulması için hazine oluşturmayı ve mali
teşkilat kurmayı hükümdarlığın gereklerinden saymıştır.
Eserde en geniş yer verilen konulardan biri de bürokrasidir. Dördüncü,
beşinci, altıncı, yedinci, dokuzuncu, on birinci, on beşinci, yirmi sekizinci,
otuz birinci, otuz dördüncü, otuz beşinci, otuz sekizinci ve kırkıncı
fasıllarda bu konu işlenmiştir. Bu fasıllarda yazar; atama, tayin, terfi,
denetim, azletme, ödüllendirme, cezalandırma, emir, protokol kuralları ve
maaş hususlarında açıklamalarda bulunmuştur. Hükümdarın, vezirlerin
ve mutemetlerin görevlerini noksansız yerine getirip getirmediklerini
gizlice sürekli denetlemesi gerektiğini; hükümdarın ve memleketin
esenliğinin buna bağlı olduğunu söylemiştir (s. 29). Vazifelilere ihtiyacı
olduğu miktarda maaş bağlanmasının icap ettiğinden bahsetmiştir.
Özellikle kadılara maaş bağlanmasının muazzam derecede hassas ve
önemli bir nokta olduğunun altını çizmiştir (s. 53). “Hükümdarlar halkın
arasında adalet ve huzuru temin için hadiseleri sıhhatli bir biçimde
nakletsinler diye kötülük eylemekten şiddetle sakınan, kalbinde Allah
korkusu taşıyan, gönlünde ihanet beslemeyen kişileri memleket işlerine
koşmuştur” (s. 64-65) diyerek bürokrasinin içinde yer alacak kimselerin
vasıflarını saymıştır.
Haberleşme eserin bir başka konusunu oluşturmaktadır. Haberci, postacı,
posta sistemi gibi konulara on dördüncü fasılda kısaca değinilmiştir.
“Önemli geçitlere düzenli bir şekilde haberci göndermelidir. Bu işin
padişahın bir geleneği olduğunu göstermek, 50 fersahlık bir bölgede gece
gündüz meydana gelen bütün olaylardan haberdar olmak demektir” (s.
117) diyen yazar, bu konunun bir hükümdarın düzenli bir şekilde yapması
gereken işlerden olduğuna dikkat çekmiştir.
On sekizinci fasılda istişare konusu işlenmiştir. Yazar “Devlet işlerinde
takip edilecek siyaset, âlimler ve cihan görmüşlerle istişare edilerek
tespit edilmelidir” (s. 127) diyerek devlet işlerinin istişare yoluyla
tespit edilmesi gerektiğini söylemiştir. Zira “Yalnız başına bir kişinin
devlet işleri için izlediği siyaset bir insan kuvvetinde; iki kişininki ise iki
insan kudretindedir” (s. 127-128). İstişarenin mutlak surette yapılması
hakkında “Allahü Teâla ona: ‘Yâ Muhammed, biri işi yapacağında yahut bir
meseleyle karşılaştığında dostlarınla istişare eyle’ diye buyurmaktadır
Barış EŞMELİ/ Siyasetname
TESAM Akademi Dergisi / Turkish Journal of TESAM Academy
144
(Âli İmran; 153). İşte bunlardan ötürüdür ki Hz. Muhammed aleyhisselam
istişareye ihtiyaç duyduktan sonra diğer insanların istişare etmemesi söz
konusu bile olamaz.” demektedir (s. 128).
Kırk üçüncü fasılda yer alan ehli setr denen kadınlar hakkında yazarın dile
getirdiği düşünceler eserin ihtişamına gölge düşürmektedir. Hükümdarlık
meselelerine kadınların akıllarının ermediğini; eğer kadın, hükümdarlık
dizginlerini ele geçirirse memleket ve din işlerinde aksamaların
meydana geleceğini, halkın ve reayanın malının zayi olacağını, devlet
erkânının dirlik ve düzeninin bozulacağını söyleyen yazar “Tarihin
bütün devirlerinde hükümdarın karısı hükümdara egemen olduğunda
rezalet, şer, fitne ve fesattan başka bir şey ele geçmemiştir” (s. 255)
demiştir. Kadınlarla istişare etme konusunda ise “İşlerinizde kadınlarla
istişare ediniz; doğru yapmak için onlar işin nasıl yapılması gerektiğini
söylüyorsa tersini yapınız” hadisini veren yazar “Eğer kadınların aklı
tam olaydı Peygamber aleyhisselam onların dediklerinin aksi istikamette
hareket ediniz buyurmazlardı” (s. 259) diyebilmiştir. Eserde birçok zayıf
hadis yer almasına rağmen meseleyi daha iyi anlatmak için bunların
kullanılmasında bir mahzur görülmemişken, kadınlar hakkında, zayıf
bir hadise dayanarak hüküm vermek çok yanlış bir durum meydana
getirmiştir.
Eserin diğer bir bahis mevzusu dindir. Sekizinci, kırk dördüncü, kırk
beşinci, kırk altıncı, kırk yedinci ve kırk sekizinci fasıllarda bu konu
hakkında etraflı ve tafsilatlı açıklamalar yapılmıştır. Yazar, hükümdara
haftada bir veya iki defa din ulemasını toplamasını ve bu şekilde
hükümdarın gönlünün dünya meşgalesinden kurtulacağını söylemiştir
(s. 77). Yazar, kırk dördüncü, kırk beşinci, kırk altıncı, kırk yedinci ve kırk
sekizinci fasıllarda Hariciler, Mezdek, Ateşperest Sindbâd, Batınî, Karmatî
ve Hurreme-din gibi “sapkın dinlilerin” zuhurunu anlatmıştır. “Bunlar
sözde Müslüman özde kâfirdirler demiştir” (s. 267).
Eserde yazar, insan temel hak ve hürriyetleriyle ilgili açıklamalarda
bulunmuştur. Hükümdarın elinden geldiğince halkın can güvenliğini
sağlaması gerektiğini söylemiştir (s. 16). Hükümdarın haftada iki
gün haksızlığa uğrayanları dinlemesini ve nispeten önemli konuların
hükümdara yazılı olarak iletilmesini tavsiye etmiştir (s. 17). Böylece
halka bir nevi dilekçe hakkı tanınmış olmaktadır. Görevlerini icra eden
memurlara insanlara kibar davranmaları, vergileri nezaketle istemeleri ve
zamanı gelmedikçe vergi talep etmemeleri gerektiğinin salık verilmesini
söylemiştir (s. 27). İkta sahibi olan kişilerin de reayadan tahsil etmeleri
145
istenen dışında mal almaya hakları yoktur demiştir (s. 41). Böylece
insanların ekonomik hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Yazar,
malların denetlenmesini ve ölçü aletlerinin kontrol edilmesini isteyerek
ticari hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlamıştır (s. 57).
Sonuç olarak, günümüzde dahi geçerliliğini kaybetmeyen ilkeleri
barındıran Siyasetname; hem bir siyaset kitabı, uygulanabilir olan
öneriler açısından hem bir teori kitabı, tarihsel olaylara ve şahsiyetlere
yer vermesi bakımından hem bir tarih kitabı, yazarın kendi hayatından
anılar barındırması cihetiyle hem bir anı kitabı, devletin kurumlarını ve
onların örgütlenmesini düzenlemesi ve temel hak ve özgürlükleri güvence
altına alması yönüyle hem de bir anayasal belge niteliğine haizdir.
Barış EŞMELİ/ Siyasetname

Konular