ANTEPLİ AYNÎ’NİN FARSÇA DİVANI

Ϧ
İsmail Hakkı AKSOYAK “Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı”
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi [Journal of Academic Literature],
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı, Yıl 2, Sayı 5, 2016, ss. 343-444
Yükleme Tarihi: 01.11.2016 - Kabul Tarihi: 14.11.2016
İsmail Hakkı AKSOYAK*
ANTEPLİ AYNÎ’NİN FARSÇA DİVANI
Öz: Osmanlı Edebiyatında Farsça şiir söyleyen şairlerin bir kısmı saray
çevresinde yetişmiş hatta Osmanlı padişahları arasında Farsça divan sahibi
şairler de çıkmıştır. Farsça şiir söyleme geleneği de Mevleviliğe bağlı şairler
arasında gelişmiştir. Kendisini Nakşî ve Celvetî ilân eden Antepli Aynî Mevlana ve
Mevleviliğe duyduğu sevgi ile Mevlevilikte karar kılmış olmalıdır. Sarayda Farsça
hocalığı da yapmış olan Aynî'nin Farsça Divanı bu makale ile günümüz
Türkçesine aktarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Antepli Aynî, Divan, Farsça
ANTEPLİ AYNÎ’S PERSİAN DIVAN
Abstract: In Ottoman literature, some of the poets who recited poems in Persian
were raised in palace and even there were poet sultans who had divan written in
Persian. The tradition of reciting poems in Persian were mostly prevalent among
Mevlevi poets. Antepli Ayni Mevlana who claimed himself as Nakşi and Celveti
probably ended up to be a Mevlevi because of his passion to Sufism. The Persian
divan of Ayni, who also taught Persian in palace, were translated into modern
Turkish in this article.
Key Words: Antepli Aynî, Divan, Persian
Osmanlı Edebiyatının Fars dili ve edebiyatı etkileşiminin hangi
tarihlerde başladığını kesin olarak bilemiyoruz. Buna rağmen iki edebiyat
arasında münasebetlerin 14.-19. arasında kesintisiz süregeldiğini açıkça
söyleyebiliyoruz. Padişahların yanı sıra pek çok Osmanlı şairi, zamanının
edebiyat dili Farsça ile ilgilenmiş; Farsça nazireler, Türkçe’ye aynen veya
değiştirilerek aktarmalar Osmanlı edebiyatının ilerlemesinde pay sahibi
olmuştur.
Kimi Farsça şiirler hiçbir ipucu verilmeden sessiz sedasız tercüme
yoluyla Türkçeye aktarılmıştır. Örnek olarak 14. yüzyıl şairi Şirazlı Hâfız’ın
Ânan ki hâkrâ be nazar kîmyâ kunend
Âyâ buved ki gûşe-i çeşmî bemâ kunend1
[Nazarlarıyla toprağı altın haline getirenler, acaba bir göz ucuyla bize
de bakmazlar mı ki?]
matlalı gazelini XV. yüzyıl şairi Çâkerî’nin Divanı’nda ilk ve son beytini
tercüme edilmiş biçimde şöyle buluyoruz:
Anlar ki hâke kılsa na˙ar kîmyâ kılur
İzüŋ tozını gözlerine tûtiyâ kılur2
Kemal-i Hocendî’nin “kâkül-i müşgîn-i dost” redifli ve matlalı aşağıda

* Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi; aksoyak@yahoo.com
1 Abdülbaki Gölpınarlı, Hâfız Divan, İstanbul 1992, s. 126.
2 Hatice Aynur, XV. Yüzyıl Şairlerinden Çâkerî, İstanbul 2000, s. 128.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 344
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

manzumesine Cem Sultan ve Ahmet Paşa nazire yazarlar.
Bâz aklem bord ez-ser-i kâkül-i müşgîn-i dost
Best ber-dil bend-i diger kâkül-i müşgîn-i dost3
[Sevgilinin misk kokulu saçının ucundan aklım yine gitti. Sevgilinin
misk kokulu saçı, dili bir başka bağ ile bağladı.]
Kâkülüm zincîrinün dîvânesidür diyü Cem
Boynuna bend urmag ister kâkül-i müşgîn-i dost Cem Sultan4
Anberîne dakmag içün bir perînün boynuna
Baglamış müşgîn girihler kâkül-i müşgîn-i dost Ahmet Paşa5
Ahmet Paşa’nın naziresi aynı vezin ve redifle 16. yüzyıl şairlerinden
Lamiî’nin Divanı’nda artık Türkçe ve farklı hayallerle süslü bir gazele
dönüşmüştür.
Âteş üzre saldı anber kâkül-i miskîn-i dost
Yakdı cân bezminde micmer kâkül-i miskîn-i dost Lamiî
Osmanlı Edebiyatının Fars dili ve edebiyatı etkileşiminin başlangıcı,
yoğunluğu ve derinliği uzun ve özel çalışmalar gerektirmektedir. Bu çalışma
sahasının en önemli şairlerden biri günümüzde şöhreti dünyaya yayılan Şirazlı
Hâfız’dır. Hâfız’ın 16. yüzyıl şairlerimizden Bâkî, Fuzulî ve Gelibolulu Mustafa
Âlî üzerindeki etkileri, yapılan çalışmalarla açıkça tespit edilmiştir. “Hırkayı
şaraba vermek” söyleyişi Hâfız, Bâkî ve Âlî’de tekrar edilmiştir.
Mahlas Beyit-Alıntı Rehin
veren
Alınan
Rehin
Bırakıl
an
neden yer
Hâfız
Ger mürîd-i râh-ıışkî fikr-i
bed-nâmîme-kon
Şeyh-i Sanân hırka’i rehn
hâne-i hammâr dâşt
Şeyh-i
Sanan hırka
Hâfız
Dâştem delkî vü sad ayb-i
merâmî pûşîd
Hırka rehn-i mey u mutrib
şud zünnâr bi-mând
şarap ve
çalgı hırka
Hâfız
Ger şevend âgeh ze-endîşei
mâ mugbeçegân
Bad-ez-în hırka-i sûfî begirev
n’estânend
hırka
Hâfız
Sâlhâ defter-i mâ der girevi
sahbâ bûd
Revnak-ı meykede ez-ders
u du‘ây-ımâ bûd
şarap defter
Hâfız
Müdâm hırka-i Hâfız
bebâde der-girev est
Meger ze-hâk-i harâbât bûd
fıtrat-ı û
şarap hırka

3 Kemalüddin Mesûd Hocendî, Divan, Enstitü-i Hâver-şinasî, Moskova 1975, s.112.;s. 22.
4 Halil Ersoylu, Cem Sultan’ın Türkçe Divanı, Ankara 1989, s. 54. s. 20.
5 Ali Nihat Tarlan, Ahmet Paşa Divanı, İstanbul 1966, s.50.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 345
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Hâfız
Der-heme deyr-i mugân
nîst çü men şeydâyî
Hırka câyî girev-i bade vü
defter câyî
şarap
hırkadefter
muğ
mabetleri
Hâfız
În hırka ki men dârem derrehn-i
şerâb evlî
V’în defter-i bî-manî gark-ı
mey-i nâb evlî
şarap hırka
Hâfız
Müflisânîm u hevâ-yı mey u
mutrib dârîm
Âh eger hırka-i peşmîn be
ger u nes’tânend
Saz-
şarap
hırka
Bâkî
Haylî demdür hırka rehn-i
hâne-i hammârdur
Havfum oldur ki ola dîvân
ile defter bile
şair şarap
hırka
dîvân
defter
hâne-i
hammâr
Bâkî
Destâr-ı hâce hırka-ı sûfî
ridâ-yı şeyh
Devr-i lebinde
meykedelerde yatur girev
- şarap
destâr-ı
hâce
hırka-ı
sûfî
ridâ-yı
şeyh
meykede
Âlî
Câme-i ârı girev virmiş
mugânun pîrine
Âliyâ evgâr ile mest-i
harâbîler bizüz
şâir mugânın
pîri
câme-i
âr -
Âlî
Sâkiyâ bezm-i fürkatünde
senün
Câme-i ten girev yatur
câma
şair câm câme-i
ten
bezm-i
fürkat
Âlî
Hırka vü tâcını çok kimse
girev kıldı meye
Azmaduk sûfî bu mevsimde
katı az kaldı
- mey
hırka ve
tâc -
Nîzamî, Ali Şir Nevaî, Hüseyn-i Baykara Mevlana ve oğlu Sultan Veled,
Ahmed Daî, Emir Buharî, Adnî, İbrahim Gülşenî, Fuzulî, Nef‘î, Nabî, Nigârî,
Mevlana Halid-i Gümüşhanevî ve Aynî, Farsça divan veya divançe sahibi
şairlerdir. Âtıf, Cinanî, Bâkî, Haşmet, Kânî, Münif’in İran şiirine yöneldiğini
Divançeleri olmasa da İran şairlerine Farsça nazireler yazdıkları
görülmektedir. Osmanlı padişahları da Farsça’ya ilgisiz kalmamışlardır. Cem
(Cem Sultan 1459-1495), Selimî (Yavuz Sultan Selîm 1466-1520), Şâhî
(Şehzade Bayezit 1525-1562), Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman, Muradî (III.
Murat, 1546-1594) Farsça yazan şairlerdir.
Şeyh Gâlib başta olmak üzere Şahidi İbrahim Dede, Sabuhî Ahmed
Dede, Fasih Ahmed Dede, Pertev, Mevlevi şairler de Farsça şiirler yazdılar.
Antepli Aynî de Farsça Divançesi olan Mevlevi şairlerden birdir. Aynî,
Ayıntabî Seyyid Hasan (1766-1837) olarak bilinen manzum lügati ve tarih
düşürmesiyle meşhur olan divan şairidir. Yirmi yaşlarında okumaya ilgi
duyduğunu, şiire dair bilgileri öğrendikten sonra 1790'da İstanbul'a gidip
şairler arasında kendisini gösterdiğini ifade etmektedir. Aynî'nin İstanbul'a
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 346
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

geldikten sonra 1791'de Sultan Ahmed Medresesi'ne devam ettiği, Galata
Mevlevîhânesi'nde mantık ve riyaziye dersleri gördüğü anlaşılmaktadır.
1210'da (1795) evlenip aynı yıl mülâzım olduğu, üç yıl sonra ise kadılığa
geçtiği ve on beş yıl kadı olarak hizmet ettiği kayıtlıdır.
Saraya ve devlet ricaline sunduğu şiirler Aynî'nin ikbalinde şairliğinin
önemli bir rol oynadığını gösterir. Nitekim bir çocuğunun doğumu
münasebetiyle II. Mahmut'a sunduğu kaside dolayısıyla padişah tarafından
mücevher nişanla taltif edilerek "mümeyyizü'ş-şuarâ" tayin edilmiştir
(1251/1835.)
Aynî'nin ilk görevi Rumeli Kazaskerliği Dairesi'ndedir. Kısa bir süre
Matbaa-i Âmire musahhihliğinde de bulunduktan sonra Tayyar ve Râmiz
paşaların hâfız-ı kütüplük hizmetlerine girmiştir. Son olarak 1831 'de
Babıâli'deki memurlara Arapça ve Farsça okutmakla görevlendirildi.
Aynî İstanbul'da Ölmüş ve Galata Mevlevîhânesi'ne gömülmüştür. Bazı
kaynaklar biraz da bu sebeple onun Mevlevi olduğunu kaydederlerse de
kendisi Celvetî ve Nakşî olduğunu açıkça bildirmektedir.
1. Sâkinâme: Divanıyla birlikte basılan 1500 beyitlik bir mesnevidir.
Eserin başında devrin tanınmış bazı şairlerinin takrizleri vardır.
2. Dürrü'n-nizâm: Nazmü'l-cevâhir'in ilk şekildir.
3. Nazmü'l-cevahir. Mesnevi tarzında 1300 beyitlik manzum bir
sözlüktür.
4. Nusretnâme: Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla ilgili mesnevi şeklinde bir
eserdir.
5. Divan: Oldukça hacimli olan divanı Dîvân-ı Belagat- unvân-ı Aynî
adıyla basılmıştır (İstanbul 1258). Divanın baş tarafında mesnevi şeklinde
yazılmış olan iki manzume dikkat çekicidir. Bunlardan biri içki ve işret meclisi
üzerine, öbürü de Arap, Fars ve Osmanlı şairleri hakkındadır. III. Selim'in katli
dolayısıyla tercibent şeklinde yazdığı mersiye, dönemine göre bu nevin
başarılı örneklerinden sayılır. Başta III. Selim ve II. Mahmut olmak üzere
devrin diğer ileri gelenlerine yazdığı kasideler, Fevziye Abdullah'ın ileri
sürdüğü gibi onun dalkavukluğunu göstermez. Devrin divan şairleri arasında
dikkate değer bir şahsiyet olan Aynî, Tanpınar'ın belirttiği gibi, bariz bir Şeyh
Galib tesirini asrındaki şiir modalarıyla oldukça çözük, ihmalci bir üslûp ve
ilhamla birleştirmiş, kaside ve tarih manzumelerinde devrindeki yeniliklerin
yankılan önemli yer tutan bir şairdir.
Türk edebiyatında manzum tarih düşürmede Sürûrî'den sonra en
başarılı şair kabul edilen Aynî'nin divanının yarısına yakın kısmı tarih manzumelerine
ayrılmıştır.
Nefî ve Nâbî'den de etkilenen Aynî'nin diğer şiirleri tarih manzumeleri
kadar başarılı değildir. Bunlardan başka XVIII ve XIX. yüzyıl şairlerinden
Nedîm, Sâmî, Selâm Tâhir, Bağdatlı Esat. Vakanüvis Pertev, Fıtnat Hanım, Halet
Efendi ve İzzet Molla'ya nazireleri vardır. Eserleri.
Divanda Farsça şiirleri de vardır. “Aslında bir divandan çok “Divançe”
olarak niteleyebileceğimiz bu eser, 1258 (1842) yılında basılan ve yukarıda
adı geçen külliyatın 38-65. sayfaları arasında yer almaktadır. Toplam 444
beyitlik Farsça Divan’daki nazım şekilleri şunlardır:
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 347
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

I. Kasideler
1. Kaside: Şevket-i Buhariye nazire olarak ve Sultan Mahmut övgüsünde
63 beyitlik kasidedir.
2. Kaside: Sait Paşa’nın 1252 yılında Sultan Mahmut’a damat olması
münasebetiyle bir tarih kasidesi hüviyetinde yazılan bu kaside 21 beyittir.
3. Kaside: Sabık Bağdat valisi Davut Paşa’nın oğlunun 1249 yılında yapılan
sünnet düğünü için yazılmış sûriyye muhtevalı bir tarih kasidesi olan bu
manzume 40 beyittir.
4. Kaside: Sultan Mahmut övgüsünde bir mehdiye olan bu kaside sefir-i
İran Hudadat Han’ın bir kasidesine nazire olarak yazılmıştır ve 26 beyittir.
II. Gazeller: Farsça Divan’da 32 adet de gazel bulunuyor. 5 beyitlik 9 gazel,
6 beyitli 1 gazel; 7 beyitli 12 gazel; 8 beyitli 3 gazel; 9 beyitli 2 gazel; 10
beyitli 1 gazel; 11 beyitli 3 gazel; 19 beyitli 1 gazel bulunmaktadır.
Divan’daki sırayla:
(1.) 1. Gazel Bîdil’e nazire.
(2.) 2.Gazel Selâm, Bîdil ve Pertev’e nazire.
(3.) 3.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
(4.) 4.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
(5.) 5. gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
(6.) 6.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
(7.) 13.Gazel Sâib-i Tebrizî’ye nazire.
(8.) 16.Gazel Bîdil’e nazire.
(9.) 18.Gazel İsmet-i Buharî’ye nazire.
(10.) 19.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
(11.) 20.Gazel Hoca Neşet’e nazire.
(12.) 23.Gazel Bîdil ve Şevket-i Buharî’ye nazire.
(13.) 24.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire. Başlıkta nazire olduğu
yazmıyor.
(14.) 26.Gazel Sâib-i Tebrizî’ye nazire.
(15.) 29.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire. Başlıkta nazire olduğu
yazmıyor.
(16) 31.Gazel Sâib-i Tebrizî’ye nazire.
(17) 32.Gazel Şevket-i Buharî’ye nazire.
Bu 32 gazelden 15’i naziredir. Bunlardan 6 sı Şevket-i Buharî’ye
naziredir. 4 tanesi Bîdil’e, 3 tanesi Saib-i Tebrizî’ye, 1 tanesi İsmet-i Buharî’ye,
1 tanesi Hoca Neşet’edir.
Gazellerden 2. Gazel Selâm, Bîdil ve Pertev’e 23. Gazel Bîdil ve Şevket-i
Buharî’ye nazire olmak üzere birden fazla kişiye nazire olarak kaydedilmiştir.
Nazire gazellerin başlıklarında Osmanlı şairlerinden Hoca Neşet ve
Pertev’in adları geçmektedir.
III. Tahmisler: Farsça Divan’da 2 adet de tahmis bulunmaktadır.
1.Tahmis: Şeyh Halit’in bir gazeline tahmistir ki mutarraf tahmis
şeklindedir. Toplam 7 benttir.
2. Tahmis: yavuz Sultan Elim’in bir gazelinin matlaını tahmis
şeklindedir. Yani bu tahmis Sultan Selim’in bir gazelinin matla beyti üzerine üç
mısra eklenerek meydana getirilmiştir. Toplam 13 benttir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 348
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Yukarıdaki nazım şekillerinin dışında Farsça Divan’da ikişer beyitlik 2
kıta ve 1 adet de matla yer almaktadır. Divan’daki
Eski Bağdat Valisi Davut Paşa'nın oğlunun sünnet düğünü için 40
beyitlik kaside sunmuştur.
Be-İstânbul âmed ân destûr-ı ‘âlî-menúabet
Meymenet-maúdem şeref-menzil sa‘âdet-fâl şod
به استانبول آمد آن دستور عالى منقبت
ميمنت مقدم شرف منزل سعادت فال شد
Zamanın Padişahının Övgüsünde İran Sefiri Hüdadad Han’ın Kasidesine Nazire
kaleme alır.
بفرستم ز ستانبول به ايران عينى
اين غزل را که تبرک کندى اهل شيراز
Be-firistem zi-Sitanbûl be-Îrân ‘Aynî
În àazel-râ ki teberrük konedî ehl-i Şirâz
[Aynî, bu şiiri İstanbul’dan İran'a gönderiyorum.
Şiirden anlayan Şirazlılar (Hâfız-ı Şirazî'nin memleketi
olan) bunu uğurlu saysın.]
Ân Òudâdâd Òan-ı Îrânî men İstanbulîyem
Cân u cânânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
آن خداداد خان ايرانى من استانبوليم
جان و جانانيم اما اين کجا و آن کجا
[O Hudadad İran Hanı, ben İstanbulluyum. Biz can ve cananız; fakat bu nerede
o nerede.]
Aynî’nin nazire olarak adlandırdığı şiirlerin başlığında Şevket, Bîdil,
Sâib’in adları geçmektedir.
1258 (1842) yılında yayınlanan Aynî Divanı şairin ölümünden 5 beş yıl
sonradır. Aynî’nin oğlu Gâlib Efendi tarafından Aynî’nin şiirlerinin toplandığı
birkülliyat şeklinde, bab-ı vala-yı hazret-i seraskeri matnaası musahhihi
Ahmet Cami Efendi’nin musahhihliğiyle bastırılmıştır. Dolayısıyla Aynî
Divanı’nın başlıkları da Aynî’nin oğlu Gâlib Efendi ve musahhih Ahmet Cami
Efendi’nin nezaretinde yerleştirilmiş olmalıdır.
Bir iki başlıkta yanılma olmuştur. 16. gazel, Saib’e değil; Şevket’e
naziredir. Divan’da İzzet Molla ile müşterek şiirlerin bulunduğu ifade
edilmesine rağmen bu gazeller divanda yoktur. Bu da karşılığı olmayan bir
başlıktır.
Aynî’nin Farsça şiirlerinin çoğu Şevket’e naziredir. Bu Farsça şiirlerde
nazire anlayışının değiştiği göze çarpar. Nazire olması için gerekli şartları
vezin, kafiye, redif, konu birliği gibi nedenler sayılabilirken Aynî’nin Farsça
şiirlerinde nazire yazıldığı belirtilen şiirle nazire şiir arasındaki tek bağlantı
vezin ve redif birliğidir. Hatta Aynî ikinci gazelinin son beytinde Selâm, Bîdil
ve Pertev ile aynı gazele nazire yazdıkları ve “çiğ tanesi için” ahbâb
olduklarını belirtir. Burada “çiğ tanesi” ifadesiyle nazire yazmış olabilecekleri
şiirden başka değeri çok az olan ve küçük bir etkiyle de kayboluveren değersiz
maddeyi ima etmektedir.
به لطف طبع نازک مشربى روشندلى عينى
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 349
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

سالم و بيدل و پرتو که احبابست شبنم را
Be-luùf-ı ùab‘ nâzük-meşrebî rûşen-dilî ‘Aynî
Selâm u Bîdil ü Pertev ki aóbâbest şeb-nem-râ
[Ayni, nazik meşrepli şiir yaratılışın ve çok zarif tutumunla aydın gönlünle çiğ
tanesi için Selâm, Bidil ve Pertev dosttur.]
Sonuç
Osmanlı şairleri, Türkçe divanlarının yanında Farsça şiir söylemeyi,
Farsça divan ve divançe tertip etmeyi marifet saymışlardır.
Farsça şiir söyleyen şairleri bir kısmı saray çevresinde yetişmiş hatta
Osmanlı padişahları arasında Farsça divan sahibi şairler de çıkmıştır. Farsça
şiir söyleme geleneği de Mevleviliğe bağlı şairler arasında gelişmiştir.
Kendisini Nakşî ve Celvetî ilân eden Antepli Aynî Mevlana ve Mevleviliğe
duyduğu sevgi ile mevlevilikte karar kılmış olmalıdır. Mevlevi çevrelerden
özellikle Şeyh Gâlib ve Pertev’e yakın olması nedeniyle Farsça şiir söyleyen
son dönem şairleri arasından önemli bir yere sahiptir. Şeyh Gâlib, Pertev ve
Aynî Farsça şiirleriyle İran’daki belli bir geleneği müştereken takip ettiklerini
ileri sürdüler.
Kaynakça
Aksoy, Ömer Asım(1960), "Dürrü'n-nizâm ve Nazmü'l-cevahir", TDAY
Belleten, s. 144-171.
Aksoy, Ömer Asım(1959), Hasan Aynî ve Nazmü’l-cevahir, Gaziantep.
Aksoyak, İ. Hakkı(1990), “Aynî Dîvânı (s. 77-123)”, AÜ. DTCF. Lisans
Tezi, BT. 976 Ede. Ankara.
Arslan, Mehmet(1996), “Yeniçeriliğin Kaldırılmasına Dair Edebî Bir
Metin: Aynî’nin Manzum Nusretnamesi”, Türklük Bilimi Araştırmaları, Sivas, s.
13-56.
Arslan, Mehmet(2004), Antepli Aynî Divanı, İstanbul.
Banarlı, Nihat Sami(1987), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, C. 1
556.
Bursalı Mehmet Tahir(1333), Osmanlı Müellifleri, İstanbul, C. 2, s. 322.
Bülbül, İbrahim(1989), Keçeci-zâde İzzet Molla, Ankara, s. 26-27.
Cevdet, Târih, V, 260; VI, 291; VII, 95, 219.
Çavuşoğlu, Mehmet(1981), “Aynî”, Küçük Türk-İslâm Ansiklopedisi,
Fasikül 3, İstanbul, s. 319-320.
Çoşkun Ak(2006), Muhibbi Farsça Divan, Ankara.
Divan-ı Aynî, Millet Kütüphanesi, Manzum, 309.
Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Aynî, İstanbul 1258.
Divan-ı Sâib, Bursa GE nr: 4390.
Divan-ı Şevket, Bursa GE nr: 4190.
Doğan, Muhammet Nur(2002), Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, İstanbul.
Ekber Bihdarvend, Perviz Abbasî Dakani(1376), Bîdîl Divanı, İntişarati
İlham, Tahran, (I,II,III Cilt).
Ergun, Sadettin Nüzhet(tarihsiz), Türk Şairleri, İstanbul, C. II, 602-607.
Esad Efendi, Bağçe-i Safâ-endûz, İÜ Ktp., TY, nr. 2095, vr. 54ab.
Fatîn(1271), Hâtimetü’l-eşâr, İstanbul, s. 309.
Fatma Büyükkarcı(1995) “Sakiname Türü ve Aynî'nin Sakinamesi”,
Yazıdan Söze: Edebiyat Sohbetleri 19-21 Nisan.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 350
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Gürer, Abdülkadir(1993), Şeyh Galib, Divanı, Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara.
Kocatürk, Vasfi Mahir(1964), Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara, s. 587-
589.
Koçu, Reşad Ekrem(1960), Aynî Hasan Efendi, Ayıntablı Hasan,
İstanbul Ansiklopedisi İstanbul, C. 3, s. 1622-1624.
Leyla Hanım(1303), Nazire-i Gazel-i Aynî, Hazine-i Evrak, nr:16, s. 242-
243.
Mecmua, Millî Kütüphane, Yz. A, 4057, A 4012, 25a, A 4059/15, 52a; A
2741; A 1461; A 825, 14a-145a.
Mehmed Süreyya(1311), Sicill-i Osmânî, İstanbul, C. III, s. 613.
Mehmet Süreyya(1311), Sicill-i Osmânî, C. III, İstanbul, s. 613.
Muhammed Emin Riyahî(1995), Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve
Edebiyatı, İstanbul.
Muhammed Kahraman(1370), Divan-ı Saib, Şirket-i İntişarat-i İlmî
Ferhengi, Tahran, (I,II,III,IV,V,VI Cilt).
Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Millî Kütüphane, MFA (A) C. I, s. 5063.
Sürûrî Mecmuası(1299), Mahmud Bey Matbaası, İstanbul.
Şemseddin Sâmî(1314), Kâmusü’l-alâm, İstanbul, C. V, s. 3233.
Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî, T, nr. 789,
vr. 50ab.
Tanpınar, Ahmet Hamdi(1988), 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Altıncı
Baskı İstanbul, s. 92, 93, 252
Tansel, Fevziye Abdullah(1997), “Aynî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul
1979, C. 2, Eskişehir, s. 73-74
Tarlan, Ali Nihat, Nef‘î’nin Farsça Dîvânı Tercümesi,
Ünver, İsmail(1991), “Aynî” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul, C.4, s. 270-271.
Ünver, İsmail(1988), “Aynî”, Büyük Türk Klâsikleri, Ötüken Söğüt
Yayınları, İstanbul, C. 7 s. 137-140.
Tarlan, Ali Nihat(Haz.)(1946)Yavuz Sultan Selim Divanı, İstanbul, s. 44.
Yüksel, Sadreddin(1977), Mevlânâ Halid-i Bağdadî'nin Divan ve Şerhi,
İstanbul, 136.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 351
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

[DİVANÇE-İ FARSÎ]
[Mef‘ûlü Mefâ‘îlü Mefâ‘îlü Fa‘ûlün]
مفعول مفاعيل مفاعيل فعولن
Ey nâm-ı to îcâd koned beyt-i ‘adem-râ
Tertîb dehed defter-i erbâb-ı úalem-râ
Bâ-‘avn-ı to dîvânçe-i ‘Aynî be-nüvîsem
Begrift dü-dest-i hevesem levó u úalem-râ
اي نام تو ايجاد کند بيت عدم را
ترتيب دهد دفتر ارباب قالم را
با عون تو ديوانچهٔ عينى بنويسم
بگرفت دو دست هوسم لوح و قلم را
Senin adın yokluk evini var ediyor.(Senin adın) kalem erbabının defterini tanzim
ediyor. Senin yardımınla Ayni'nin divançesini yazıyor. Kalem ve sayfayı iki elimle
tuttum.
I
NAÔÎRE BE-ŞEVKET DER-ŞİTÂYİŞ-İ CENNET-MEKÂN EL-
áÂZİYÜ'S-SULÙÂN MAÓMÛD ÒÂN TÂBE SERÂHU
[Mef‘ûlü Fâ‘ilâtü Mefâ‘îlü Fâ‘ilün]
مفعول فاعالت مفاعيل فاعلن
1 Òâlet zi-dâà-ı lâle şerer âşikâr kerd
Òaù ber ‘iõâr-ı âteş gül-râ bahâr kerd
خالت ز داغ الله شرر آشکار کرد
خط برعذار آتش گل را بهار کرد
1-Senin ben'in lalenin dağından kıvılcım açığa çıkarttı. Ateşin üzerindeki
çizgi, gülü bahar yaptı.
2 La‘l-i lebet ki revnaú-ı yâúût-râ şikest
Feyż-i tekellüm-et zi-ãadef dür niåâr kerd
لعل لبت که رونق ياقوت را شکست
فيض تکلمت ز صدف در نثار کرد
2-Senin dudağındaki la'l yakutun revnakını (revacını) geçti. Senin
konuşmanın feyzi sadeften inci saçtı.
3 Çeşmet be-roúye dîde-i Hârût-râ be-bend
Zülf-et be-siór perçem-i Mârût mâr kerd
ٔ
چشمت برقيه ديده هاروت را ببند
زلفت به سحر پرچم ماروت مار کرد
3-Senin saç telin Marut'un bayrağını yılan yaptı. Senin gözün Harut'un
gözünün parlaklığını (kulluğunu) kapattı.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 352
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

4 Her cevhereş be-ãûret-i gird-âb-ı âteş-est
Der-óayretem be-âyine ‘akset çi kâr kerd
هر جوهرش بصورت گرداب آتش است
در حيرتم به آينه عکست چه کار کرد
4-Onun her cevheri, ateş girdabı gibidir. Senin suretin ayineye ne yaptı.
5 Nergis be-çeşm-i òod zede ‘aynek be-bezm-i bâà
Seyr-i nigâh-ı mest-i to râ intiôâr kerd
نرگس به چشم خود زده عينک به بزم باغ
سير نگاه مست تورا انتظار کرد
5-Nergis çiçeği, kendi gözüne bahçenin eğlence gözlüğünü takmış; senin
sarhoş bakışının seyrini bekledi.
6 Zülfet be-òod zi-nûr-ı şeb-i úadr tâb dâd
Çün hâle-i mâh óüsn-i to-râ der-kenâr kerd
زلفت به خود ز نور شب قدر تاب داد
چون هالهٔ ماه حسن تورا درکنار کرد
6-Senin saç telin Kadir Gecesi'nin nuruyla kıvrıldı. Ayın halesi gibi senin
güzelliğini kenara itti.
7 Åb-ı óayât der-ôulumât ez-berây-ı û
La‘l-i leb-et be-sâye-i òaù iòtiyâr kerd
آب حيات درظلمات از براى او
لعل لبت به سايهٔ خط اختيار کرد
7-Karanlıklarda hayat suyu onun için senin dudağının lali yazının gölgesini
seçti.
8 Úavs ez-hilâl-i yek-şebe tîr ez-şihâb saòt
Ebrû vü àamze nesri felek-râ şikâr kerd
قوس از هالل يک شبه تير ازشهاب سخت
ابرو و غمزه نسر فلک را شکار کرد
8-Senin bir gecelik hilalinin (eğriliği), kavsinden şihab gibi ok atıldı. Kaş ve
gamze kartalı feleği avladı.
9 Kâkül sipâh-i fitne keşîd ez-diyâr-ı Çîn
Yaàma-gerî-i memleket-i Zengibâr kerd
کاکل سپاه فتنه کشيد از ديار چين
يغما گرى مملکت زنگبار کرد
9-Kâkül, Çin diyarına fitne ordusu çekti. Zengibar memleketinin
yağmacılığını yaptı.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 353
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

10 Ez-reşk-i òaùù-ı rûy-ı to ey àonca-ı cemâl
Bâlîn ü bistereş gül-i zîbâ zi-òâr kerd
از رشک خط روى تو اى غنجهٔ جمال
بالين و بسترش گل زيبا ز خار کرد
10-Ey, güzellik goncası, senin yüz çizgilerini kıskanmaktan, yatak ve yastığı
hepsi dikenden güzel çiçek yaptı.
11 Serv-et be-gülşenî ki koned sâye-efgenî
Úumrî zi-ùavú-ı âh-ı der-eş óalúa-dâr kerd
سروت به گلشنى که کند سايه افگنى
قمرى ز طوق آه درش حلقه دار کرد
11-Senin boyun, bahçede gölge verdiği zaman, kumrunun ah halkasıyla
kapısında halkalı olmuş.
12 Der-zîr òaùt-i ‘iõâr-ı to-ra dîd ü ez-óayâ
Meşşâùa rûy-ı âyine-râ pür-àubâr kerd
در زير خط عذار تو را ديد و از حيا
مشاطه روى آينه را پرغبار کرد
12-Onun altında, senin yüzünün hattını gördü. O aynanın yüzünün
güzelliğini tozlu yaptı.
13 äad reng cilve rîòt be-meclis òırâm-ı û
Ùâvûs-râ be-bâà-ı cinân şermsâr kerd
صد رنگ جلوه ريخت به مجلس خرام او
طاووس را به باغ جنان شرمسار کرد
13-Senin yüzünün meclisinde yüz renk cilve koydu. Tavusu cennet
bahçesinde utandırdı.
14 Òaù m keşed zi-nûr-ı neôâre berây-ı cem‘
Nergis ki tâ zi-çeşm-i siyâhet şumâr kerd
خط مى کشد ز نور نظاره براى جمع
نرگس که تا ز چشم سياهت شمار کرد
14-Nurdan çizgi oluyor. Herkes için uzun uzun baksın. Senin siyah gözün
teker teker tahkik ederken
15 Ebrû-yı òaù ù-ı püşt-i leb-i yâr-râ be-bîn
Ùâú-ı serây-ı gülşen-i óüsneş ki çâr kerd
ابروى خط پشت لب يار را به بين
طاق سراى گلشن حسنش که چار کرد
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 354
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

15-Sevgilinin dudağının üstündeki çiğinin kaşını gör. Onun güzellik sarayının
bahçesinde neler (çi kâr) yaptı.
16 Reng-hâyeş úavs-i úazah-i dûdeî keşîd
Meşşâùaî ki ebru-yı u vesme-dâr kerd
رنگ هايش قوس قزح دوده اى کشيد
مشاطه اى که ابروى و وسمه دار کرد
16-Onun kaşındaki rastık çekmesiyle, bu gök kuşağındaki renkler siyah oldu.
17 Naúúâş-ı fikr dest-i to-râ dîd der-óınâ
Åb-ı güher ber-âteş-i mercân nigâr kerd
نقاش فکر دست تورا ديد در حنا
آب گهر برآتش مرجان نگار کرد
17-Düşünce ressamı senin elini kınalı gördü. Kıymetli su mercanın ateşi
üzerine resim çizdi.
18 Yek rûz ‘ârıż-et be-nümûdî ki her şebem
Şevú-i òayâl-i òâl-i to encüm-şumâr kerd
يک روز عارضت بنمودى که هر شبم
شوق خيال خال تو انجم شمار کرد
18-Bir gün bana yüzünü gösterdin. Senin beninin hayalinin şevkinden yıldız
sayar oldum.
19 Ez-dâà-hâ-yı sîne vü ez-reng-i òûn-ı dil
Deşt-i cünûn-ı men niehet-i lâle-zâr kerd
از داغ هاى سينه و از رنگ خون دل
دشت جنون من نکهت الله زار کرد
19-Sine dağından ve gönül gamının renginden benim delilik çölü lale
bahçesini kıskandırdı.
20 Åh-ı me-râ şenîd felek hey'etem bedîd
Ra‘d u hilâl yekşebe zâr u nizâr kerd
آه مرا شنيد فلک هيئتم بديد
رعد و هالل يک شبه زار و نزار کرد
20-Felek benim ahımı duydu; şeklimi gördü. Yıldırım ve bir gecelik hilâl
ağladı ve inledi. (Perişan oldu.)
21 Şekvâ konem be-maùla‘-ı dîger zi-meh-ruòî
Râz-ı nihân-ı men be-cihân âşkâr kerd
شکوى کنم به مطلع ديگر ز مهرخى
راز نهان من به جهان آشکار کرد
21-Şikâyet ediyorum. Başka bir mercie, ay yüzlü birisinden, benim gizli olan
sırrımı dünyaya açıkladım.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 355
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

22 Sâúî zi-bes zamâne merâ pür-òumâr kerd
Bâyed be-reng-i bâde úadeó-râ nigâr kerd
ساقى ز بس زمانه مرا پر خمار کرد
بايد به رنگ باده قدح را نگار کرد
22-Hayat beni öyle sarhoş etti. Kadehi badenin renginde çizmek (yapmak)
gerekir.
23 Hem mest-i ‘aşú hem zi-òod âgâh mî-şevem
Ùab‘em be-şevú-i medó ki cür‘a niåâr kerd
هم مست عشق هم ز خود آ گاه مى شوم
طبعم به شوق مدح که جرعه نثار کرد
23-Hem aşkın sarhoşuyum, hem kendimi anlıyorum. Benim şiir kabiliyetimi
medh etmek şevkinde yudum sundu.
24 Òûrşîd-ùal‘atî ki berây-ı münîr-i û
Aókâm-ı necm-i òîş felek iòtiyâr kerd
خورشيد طلعتى که براى منير او
احکام نجم خويش فلک اختيار کرد
24-Onun aydınlığı için, güneş yıl yüzlü yıldızların hükümleri için felek onu
seçti.
25 Meh-peykerî ki pertev-i nûr-ı fu'âd-ı û
Şeb-râ ãabâó-ı ‘îd-ı meserret-şi‘âr kerd
مه پيکرى که پرتو نور فؤاد او
شب را صباح عيد مسرت شعار کرد
25-O güneş yüzlü onun gönlündeki nurun ışığı, geceyi sevgi dolu bayram
sabahı yaptı.
26 Ân şâh-ı mâh-kevkebe eflâk-mertebe
İns ü perî be-çâkeriyeş iòtiyâr kerd
آن شاه ماه کوکبه افالک مرتبه
انس و پرى به چاکريش اختيار کرد
26-Güneş konuşmanın sahip nizamı konuşmasında kalemin kamışı şeker
yerine inci saçıyor.
27 äâóib-niôâm-ı Mıãr-ı belâàat ki der-benân
Nây-ı úalem be-cây-ı şeker dür-niåâr kerd
صاحب نظام مصر بالغت که دربنان
ناى قالم به جاى شکر در نثار کرد
28 Nâmeş ki ez-metânet es‘ad u meymenet
Mûm-ı nîgîn-râ be-òod âhen òiãâr kerd
نامش که ازمتانت اسعد او ميمنت
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 356
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

موم نگين را به خود آهن خصار کرد
28-Onun adı hoş ve mutluluk metanetinden mum gibi yüzük taşını
demirden hisar yaptı.
29 Maómûd Òan óâmi-i Mekke vü Ùayyibe kû
Erkân-ı dîn-râ be-taúvâ üstüvâr kerd
محمود خان حامى مکه و طيبه کو
ارکان دين را به تقوى استوار کرد
29-Mekke ve Medine'nin hamisi Mahmut Han, dinin temelleri nerede?
30 Evãâf-ı ‘aúl u rüşd ü åenâ-hâ-yı re'y-i û
Der-her düvel cemî‘-i ricâl ü kibâr kerd
اوصاف عقل و رشد و ثناهاى راى او
درهر دول جمعئ رجال و کبار کرد
30-Onun akıl ve rüşd vasıfları onun düşüncesinin işi ad ile zikri bütün
devletlerde herkesi rical ve kibardan yaptı.
31 Ez-behr-i òidmet-i der-i ‘irfân-medâr-i û
Aãóâb-ı ma‘rifet heme terk-i diyâr kerd
از بهر خدمت در عرفان مدار او
اصحاب معرفت همه ترک ديار کرد
31-Onun medar-ı irfanında hizmet için marifet sahipleri yurdundan
ayrıldılar.
32. Musvedde vü beyâż-i kitâb-i kemâl-i û
Münşî-i rûzgâr zi-leyl ü nehâr kerd
مسوده و بياض کتاب کمال او
منشی روزگار ز ليل و نهار کرد
32-Onun kitabının kemalinin siyah ve beyazı, hayatın kâtibi gece ve gündüz
yaptı.
33 Beyne's-süùûr bûy-ı óaúîúat koned òurûş
Ez-bes ãaóîfe-râ úalemeş müşg-bâr kerd
بين السطور بوى حقيقت کند خروش
از بس صحيفه را قلمش مشگبار کرد
34 Te‘åîr-i feyż-i cünbiş-i gerdûn-ı himmeteş
Koh râ çü mevc-i âb-ı revân bî-úarâr kerd
تاثير فيض جنبش گردون همتش
که را چو موج آب روان بى قرار کرد
34-Onun himmet feleğinin dönmesinin feyzinin tesiri, dağları akan suyun
dalgaları gibi huzursuz yaptı.(galeyana getirdi. Hareketlendirdi.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 357
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

35 Ez-ferş tâ-be-‘ârş zamâne be-dest-i û
Her õerre-râ be-nûr-ı dil-eş tâb-dâr kerd
ازفرش تا به عرش زمانه به دست او
هر ذره را به نور دلش تابدار کرد
35-Onun elindeki zaman yerden arşa kadar, her zerreyi gönlünün nuruyla
ışıklı yaptı.
36 Dest-i nesîm behr-i niåâr-ı úudûm-râ
Naúd-i şükûfe-hâ ki be-ceyb-i bahâr kerd
دست نسيم بهر نثار قدوم را
نقد شکوفه ها که به جيب بهار کرد
36-Ruzgârın eli ayaklara saçmak için baharın cebinde (içinde) tomurcuklara
bağışladı.
37 Şod vaút-i rezm-i sâ'iúa-efgen tüfeng-i û
İúlîm-i düşmenân zi-ãadâ lerze-dâr kerd
شد وقت رزم سائقه افگن تفنگ او
اقليم دشمنان ز صدا لرزه دار کرد
37-Savaş zamanı oldu. Onun tüfeğindeki şimşek çakan düşman
memleketlerini sesten titretti.
38 Ez-bîm-i berk-i òançer-i û ez-reg-i sehâb
Merrîò-i dîde-râ müje-i eşk-bâr kerd
از بيم برک خنجر او از رگ سحاب
اشکبار کرد
ٔ
مريخ ديده را مژه
38-Onun hançerinin parıltısının bulut damarlarının içerisindeki göz küresini,
kirpiklerini bu gözyaşı etti.
39 Meydân-ı ceng-râ be-ser ü çeşm-i düşmenân
Sümm-i óayâtveş be-sinân teng ü târ kerd
ميدان جنگ را بسر و چشم دشمنان
سم حياتوش به سنان تنگ و تار کرد
39-Savaş meydanlarını düşmanların başı, gözü terzi gibi? Kılıçlar da etti ve
kararttı.
40 Ârâmgâh-ı ân şod âàûş-ı burc-ı úavs
Çün tîr-i û zi-cevşen-i gerdûn güõâr kerd
آرامگاه آن شد آغوش برج قوس
چون تير او ز جوشن گردون گذار کرد
40-Kalenin kemerinin kucağında dinlendi mezar oldu. Onun oku gibi hayatın
okluğundan (zırhından) geçti.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 358
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

41 Òîzed ‘adû-yı û heme aóvel be-rûz-ı óaşr
Tîàeş be-ceng-i kâr-ı dem-i Õü'l-feúâr kerd
خيزد عدوى او همه احول به روز حشر
تيغش به جنگ کار دم ذو الفقار کرد
41-Onun düşmanı haşr gününde ayağa kalkar. Onun bütün hallerinde
düşmanı ortaya çıkacaktır. Onun kılıcının kenarındaki işini bu savaşta gibi
işliyor.
42 Rûşen konem òiùâb-ı to-râ çün ãabâó-ı ‘îd
Bâ-maùla‘î ki mihr-i cihân i‘tibâr kerd
روشن کنم خطاب تو را چون صباح عيد
با مطلعى که مهر جهان اعتبار کرد
42-Senin hitabını bayram sabahı gibi aydınlatacağım. Cihanın sevgilisi bu
konuya itibar etsin.
43 Ey mihr-i himmetet şeb-i àam-râ nehâr kerd
Nûr-ı ‘inâyetet heme-râ tâb-dâr kerd
اي مهر همتت شب غم را نهار کرد
نور عنايتت همه را تابدار کرد
43-Senin himmetinin sevgisi üzüntü gecesini gündüz yaptı. Senin bağış
nurun herkesi aydınlattı.
44 Feyż-âstân u bâb-ı felek-rütbe-i to-râ
Erbâb-ı ‘ilm ü resm me'âb u medâr kerd
فيض آستان و باب فلک رتبهٔ تو را
ارباب علم و رسم مآب و مدار کرد
44-Eşiği feyizli olan ve senin felek rütbeli kapındır. İlim ve yazı erbabını
senin çevrende etti.
45 Åb-ı óayât-ı naôm-ı to-râ her ki dîd òând
‘Azm-i remîm-ra be-naôar zinde-dâr kerd
آب حيات نظم تو را هر که ديد خواند
عزم رميم را به نظر زنده دار کرد
45-Senin hayat suyunun düzenini kim görürse okudu. Çürümüş kemikleri
görünürde diriltti.
46 Te'åîr-i feyż-i luùf-ı to yek úaùre zehr-râ
Der-kâm-ı mâr âb dür-i şâh-vâr kerd
تاثير فيض لطف تو يک قطره زهر را
در کام مار آب در شاهوار کرد
46-Senin lutfunun feyzinin tesiri, bir damla zehri yılanın ağzındaki su büyük
inci oldu.
47 Der-mülketî ki óükm-i to cârî şeved be-‘adl
Òil‘at zi-âb-ı ãâf tevâned be-nâr kerd
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 359
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

درملکتى که حکم تو جارى شود به عدل
خلعت ز آب صاف تواند به نار کرد
47-Herhangi bir memlekette, senin hükmün adaletle uygulanırsa, elbise
senin saf suyun ateşe değişebilir.
48 Mâhî be-nâr geşte semender be-úa‘r-ı âb
Ez-bes Òudâ-yı óıfô-ı to pür-iktidâr kerd
ماهى به نار گشته سمندر به قعر آب
از بس خداى حفظ تو پراقتدار کرد
48-Suyun dibinde ateş ile balık semenden olmuş. Öyle ki Allah, seni
korumak için, güçlü kılmış.
49 Naúúâd-ı ùab‘ behr-i rikâb-i hilâl-i to
........... mer cihân-râ a‘yâr kerd
نقاد طبع بهر رکاب هالل تو
ٔ مر جهان را اعيار کرد
ٔ طهاله
صدره
49-Tabiatin değerlendiricisi senin hilâle benzeyen rikabını için .............,
cihanı ayar etti.
50 Ez-şarú tâ-be-àarb meh ü âftâb-râ
Gerdûn zi-nûr-ı re'y-i to şöhret-şi‘âr kerd
از شرق تا به غرب مه و آفتاب را
گردون ز نور راى تو شهرت شعار کرد
50-Doğudan batıya devran eden tabiat, senin düşüncenin nuruyla şöhret
aldı.
51 Bâ-în merâtib-i şeref-i pâye-i bülend
Åmed be-òâk-i pây-ı to-râ i‘tiõâr kerd
با اين مراتب شرف پاىۀ بلند
آمد بخاک پاى تو را اعتذار کرد
51-Bu yüce seviyeli şerefinin mertebesiyle geldi ve ayağının toprağına
yalvardı.
52 Cest ez-çerâà-ı meclis-i òaşmet şerâre'î
Deryâ-yı semt-i òaãm-ı to-râ şu‘le-zâr kerd
جست از چراغ مجلس خشمت شراره اى
درياى سمت خصم تو را شعله زار کرد
52-Senin kızgınlık meclisi lambandan öyle bir kıvılcım alevlendi ki senin
hasmının tarafındaki deryayı alevlendirdi
53 Ez-behr-i kesb-i rif‘at u şân ü müfâharet
Herkes be-âstân-ı to-râ iòtiyâr kerd
از بهر کسب رفعت و شان و مفاخرت
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 360
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

هرکس به آستان تو را اختيار کرد
53-Senin yücelik şan ve iftihar elde etmek için herkes senin eşiğini seçti.
54 Ez-behr-i àarú-ı òaãm-ı to-râ sür‘at-i ecel
Mevc-i serâb-ı deşt-i ‘adem-râ bióâr kerd
از بهر غرق خصم تو را سرعت اجل
موج سراب دشت عدم را بحار کرد
54-Senin düşmanını boğmak için ecelin sürati serabın dalgası yokluk ovasını
denizler yaptı.
55 Yek murà-ı nâ-tüvân ki be-úaãr-ı to lâne sâòt
‘Anúâ-yı Úâf şöhret ü şân-râ şikâr kerd
يک مرغ ناتوان که به قصر تو النه ساخت
عنقاى قاف شهرت و شان را شکار کرد
55-Güçsüz bir kuş senin sarayında yaptı. Kaf ankası şan ve şöhreti avladı.
56 Ez-her kocâ be-menzil-i maúãûd refte'î
Òıżr-ı Òudâ ki râh-ı to-ra sebze-zâr kerd
از هر کجا بمنزل مقصود رفته اى
خضر خدا که راه تو را سبزه زار کرد
56-Her yerden maksut evine gidene nereden gitmişse Tanrı'nın hızrı senin
yolunu yeşillik yaptı.
57 Der-yümn-i în kaãîde hümâ-yı ùabî‘atem
Ber-âşyân-ı burc-ı ‘Uùârid úarâr kerd
در يمن اين قصيده هماى طبيعىتم
برآشيان برج عطارد قرار کرد
57-Bu kasideyi uğur sayarak benim tabiatımın hüması Utarit burcunda yuva
yaptı.
58 Ùab‘em kocâ ki noúùa nehed midóat-i to-râ
Netvân be-dest-i penbe şerâre niåâr kerd
طبعم کجا که نقطه نهد مدحت تو را
نتوان بدست پنبه شراره نثار کرد
58-Pamuğun elinden ateş saçılamayacağı gibi benim tabiatimin senin
medhine nokta koymaya gücü gücü yoktur.
59 Çün óarf-ı úâfiye zi-úafes teng-ter şeved
Murà-ı òayâl-ı ùab‘-ı me-râ bî-úarâr kerd
چون حرف قافيه زقفس تنگتر شود
مرغ خيال طبع مرا بيقرار کرد
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 361
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

59-Kafiye harfi kafesten daha dar olursa. Benim hayal kuşumu
huzursuz kıldı.
60 ‘Aynî òamûş bâş zi-luùf-ı Òudâ be-òâh
Dest-i du‘â be-reng-i icâbet nigâr kerd
عينى خاموش باش ز لطف خدا بخواه
دست دعا به رنگ اجابت نگار کرد
60-Ayni, sus! Allah'ın lutfundan iste. Dua evinin icabet çizimini yap.
61 Her dem zi-reşk-i câh u celâl ü kemâl-i to
Lâzım zamâne úalb-i ‘adû-râ figâr kerd
هر دم ز رشک جاه جالل و کمال تو
الزم زمانه قلب عدو را فگار کرد
61-Senin kemalin ve yücelik makamının kıskanmaktan kader gereği
düşmanın kalbini yaraladı.
62 Devrân be-dest-i sâúî-i mevt-i müfâci'e
Der-bezm-i òaãm neşve-i mül-râ òumâr kerd
دوران بدست ساقى موت مفاجئه
در بزم خصم نشوۀ مل را خمار کرد
62-Devran (hayat) ölüm sakisini hasmın ziyafetin mülün neşvesi sarhoş
yaptı.
63 ‘Ömr-et dırâz bâd ki müjgân-râ ‘adû
Bâ-eşk-i dîde sebze-i òâk-i mezâr kerd
عمرت دراز باد که مژگان را عدو
ٔ خاک مزار کرد
با اشک ديده سبزه
63-Ömrün uzun olsun ki düşmanın kirpikleri gözyaşları ile mezar toprağını
suladı.
II
DÂMÂD ŞODEN-İ SA‘ÎD PAŞA BE-ŞÂH-I ZAMÂN MAÓMÛD ÒÂN
داماد شدن سعيد پاشا بهشاه زمان محمود خان
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Der-zamân-ı vaãf-ı sûr u nev-bahâr ârîd câm
Bezm-i rindân-ı süòan bî-bâde istâden óarâm
در زمان وصف سور و نوبهار آريد جام
بزم رندان سخن بى باده استادن حرام
1-Düğünün zamanın vasfında ilkbaharda kadeh söz rintlerinin meclisinde
kadehsiz durmak haramdır.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 362
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Der-çemen-i üşkûfe-hâ çün bâl-i ùâvûs-ı behişt
Reng rengest ü teõerv ü kebg ü úumrî òoş-òırâm
درچمن اشکوفه ها چون بال طاووس بهشت
رنگ رنگست و تذرو و کبک و قمرى خوشخرام
2-Çemende, çiçekler tavus kuşunun kanatları gibidir. Değişik renklerde
sülün, keklik ve kumru nazlı nazlı yürüyor
3 Ref‘ kerdend ez-gül ü bülbül niyâz u nâz-râ
Dilber-i ser-keş ki şod bâ-‘âşıú-ı mehcûr râm
رفع کردند از گل و بلبل نياز و ناز را
دلبر سرکش که شد با عاشق مهجور رام
3-Gül ve bülbülden yalvarma ve nazı kaldırdılar. Asi sevgili ile mehcur olan
âşığın arası yumuşadı.
4 Behr-i ãayd-ı muràek-i Pervîz ãayyâd-ı felek
İbrişîm-i pertev-i úavs-ı úuzaó-râ kerde dâm
بهر صيد مرغک پرويز صياد فلک
ابرشيم پرتو قوس قزح را کرده دام
4-Kuşcağızı avlamak için feleğin avcısı olan Perviz, gök kuşağının renk
ibrişimini tuzak yaptı.
5 Pür-zi-râh-ı reng-i lâle der-çemen zerrîn úadeó
Çeşm-i nergis neş'e-mend üşkûfe-hâ mest-i müdâm
پر ز راه رنگ الله در چمن زرين قدح
چشم نرگس نشئه مند اشکوفه ها مست مدام
5-Çemende altın kadeh (papatya), nergisin gözü neşeli çiçekleri sürekli
sarhoş yaptı.
6 Taòt-gâh-ı dâver-i òûrşîd şod burc-ı óamel
Nûr u feyż-i rûz u şeb-hâ der-tesâvî bi'-t-tamâm
تختگاه داور خورشيد شد برج حمل
نور و فيض روز و شب ها درتساوى بالتمام
6-Güneş hükümdarının koltuk yeri, hamel burcuna girdi. Gece ve gündüzün
feyzi ve nuru tamamiyle eşit oldu.
7 Åyet-i "Ve'n-nûr" u óükm-i sûre-i "Ve'l-leyl"-râ
Mihr ü meh tebyîż ü müsvedde koned her ãubó u şâm
ٔ "والليل" را
آيت "و النور" و حکم سوره
مهر و مه تبييض و مسوده کند هر صبح و شام
7-Ve'n-nur ayeti ve Ve'l-leyl suresinin hükmünü, güneş ve ay beyaz ve siyah
yapıyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 363
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

8 Der-zamân-ı sûr-ı şâhenşâh bâ-şevú u sürûr
Ez-gülistân her ùaraf şod ravża-ı dârü's-selâm
در زمان سور شاهنشاه با شوق و سرور
گلستان هر طرف شد روضهٔ از دار السالم
8-Şehenşahın düğününde şevk sevinç ile gülistanın her tarafından Cennet
bahçesi oldu.
9 Óażret-i Sulùân-ı Maómûdü'l-ümem şâh-ı güzîn
Pâdişâh-ı rub‘-ı meskûn Dâver-i feròunde-nâm
حضرت سلطان محمود االمم شاه گزين
پادشاه ربع مسکون داور فرخنده نام
9-Ümmetlerin Sultan Mahmut Hazretleri, seçilmiş şah, Dünyanın dörtte
hükümdar birinin hükümdarı, mübarek isimli
10 Sâòt gerdûn ez-şihâb u mâh-ı nev tîr ü kemân
Ez-berây-ı ân òıdîv-i úâdir-endâz u be-nâm
ساخت گردون از شهاب و ماه نو تير و کمان
از براى آن خديو قادرانداز و بنام
10-Felek, o usta nişancı ve tanınmış vezir için aydan ve kayan yıldızdan, ok
ve yay yaptı.
11 Kerd ocaà-ı eşúıyâ-râ munùefî der-yek nefes
Ån òıdîv-i bü'l-meàâzî şâh-ı Óaydar-intiúâm
کرد اجاغ اشقيا را منتفى دريک نفس
آن خديو بوالمغازى شاه حيدرانتقام
11-O,savaşın sahibi ve Haydar intikamlı şahın bir nefeste eşkıyanın ocağını
söndürdü.
12 Ez-zamân-ı ‘adl-ı û mâr u çükek der-lâne'îst
Ôeby ü şîr-i ner çü dâder her dü şod der-yek-künâm
از زمان عدل او مار و چکک در النه ايست
ظبى و شير نر چو دادر هر دو شد در يک کنام
12-Onun adaletinin zamanında yılan ve serçe aynı yuvadalar. Ceylan ve
erkek arslanın her ikisi kardeş gibi bir yuvaya geldiler.
13 Ân veliyyü'n-ni‘met-i ‘âlem ki der-her devletî
Ez-nevâl ü cûd u luùf-eş muàtenem şod òâã u ‘âm
آن ولى النعمت عالم که در هر دولتى
از نوال و جود و لطفش مغتنم شد خاص و عام
13-O dünyanın nimet sahibi her devlette ondan dolayı lutuf, bağış ve
lutfundan herkes pay aldı.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 364
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

14 Ån Sa‘îd Paşa-yı pâkîze-neseb-râ müjde bâd
Kerd damad u müşîr-i mu‘teber bâ-iótirâm
آن سعيد پاشاى پاکيزه نسب را مژده باد
کرد داماد و مشير معتبر با احترام
14-O soyu temiz olan Sait Paşa'ya müjdeler olsun. İtibarla muteber vezir ve
damat yaptı.
15 Müsteşâr-ı dîn ü devlet ân vezîr-i bî-naôîr
äaf-der-i dânende-i ‘ilm-i veàâ fenn-i niôâm
مستشار دين و دولت آن وزير بينظير
ٔ علم وغا فن نظام
صف در دانند ه
15-Din ve devletin müsteşarı o benzeri olmayan vezir, fennin metodunu,
savaş ilmini bilen aslan.
16 ‘Âúıl ü kâmil müdebbir dâver-i ceng-âşinâ
Nâfiõü'l-emr ü ‘asâkir-perver ü Cem-iótişâm
عاقل و کامل مدبر داور جنگ آشنا
نافذ االمر و عساکر پرور و جم احتشام
16-Akıllı, kemal sahibi, tedbirli, savaşa aşina olan. Emri geçerli olan,
askerleri yetiştiren, Cem ihtişamlı
17 ‘Ayniyâ vaút-i du‘â-yı müstecâb âmed òamûş
Dest-i iòlâãet güşâ ber-dergeh-i Óaú ve's-selâm
عينيا وقت دعاى مستجاب آمد خاموش
دست اخالصت گشا بر درگه حق والسالم
17-Ey Ayni! Kabul edilen duanın zamanı geldi. Sus! İhlas elini Hakk'ın eşiğine
aç. Vesselam.
18 Tâ-‘arûs-ı bâà-râ meşşâùa-ı bâd-ı bahâr
Zînet ü revnaú dehed her sâl ber-vefú-i merâm
تا عروس باغ را مشاطهٔ باد بهار
زينت و رونق دهد هر سال بر وفق مرام
18-Bağın gelinine kadar bahar rüzgarı saçlarını tarasın. Her yıl onun istediği
süsledi.
19 Åyed ez-her-sû peyâm-ı nuãret ü fetó ü ôafer
Bâd der-taót-ı hümâyûn-eş be-şevket şâd u kâm
آيد ازهر سو پيام نصرت و فتح و ظفر
باد در تحت همايونش به شوکت شاد و کام
19-Her taraftan yardım, fetih ve zafer mesajı geliyor. Onun padişahlık
tahtında şevketle mutlu olsun ve istediğini elde etsin.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 365
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

20 Óażret-i şehzâdegân ãıhr nühest u åânîyeş
Der-óużûr-ı pâdişeh bâşend ilâ-yevmi'l-úıyâm
حضرت شهزاد گان سحر نهست و ثانيش
درحضور پادشه باشند الى يوم القيام
20-İlk ve ikinci akrabası şehzadeler hazreti, Padişahın yanında kıyamete
kadar kalsın.
21 Reft ez-devlet yekî târîò-i ân-râ müjde-dâr
Şod Sa‘îd Paşa devüm damad bâ-şâh-ı enâm
رفت از دولت يکى تاريخ آن را مژده دار
شد سعيد پاشا دوم داماد با شاه انام
21-Devletten biri gitti. Onun tarihini müjdeledi. Sait Paşa halkın padişahına
ikinci damat oldu.
1252
III
TÂRÎÒ-İ ÒITÂN-I NECL-İ DÂVÛD PAŞA VÂLÎ-İ SÂBIÚ-I BAáDÂD
تاريخ خطان نجل داوود پاشا والئ سابق بغداد
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Herkes-ender sâye-i Maómûd Òân òoş-óâl şod
Sûr u şâdî der-cihân şevú ü ãafâ der-bâl şod
هرکس اندر سايهٔ محمود خان خوشحال شد
سور و شادى در جهان شوق و صفا در بال شد
1-Herkes Mahmut Han'ın gölgesinde sevindi. şevk ve safa dünyasında
mutlulukla uçtu.
2 Òusrev-i feròûnde-leyl ü server-i fîrûz rûz
Dâver-i mes‘ûd-vaút u şâh-ı ferruò-fâl şod
خسرو فرخنده ليل و سرور فيروز روز
داور مسعود وقت و شاه فروخ فال شد
2-Uğurlu gecenin padişahı, muvaffak olan günün serveri; mutlu vakitli ve
falında uğur çıkan padişah oldu.
3 Dâd tîà-ı ma‘delet bâ-dest û óükm-i úażâ
Der-ezel sulùâniyeş ber-vech-i istiúlâl şod
داد تيغ معدلت با دست او حکم قضا
در ازل سلطانش بر وجه استقالل شد
3-Kaza hükmü adalet kılıcını onun eline verdi. Ezelden
onun padişahlığı istikbalin yüzü oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 366
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

4 Sâúî vü òâce-serâ vü çâker-i derbân-ı û
Şâh-ı Faàfûr u Necâşî vü Tiba‘ü Çıpâl şod
ساقى و خواجه سرا و چاکر دربان او
شاه فغفور و نجاشى و طباع و چيپال شد
4-Saki ve ev sahibi ve onun kapısında hizmetçisi, Fağfur, Habeşistan kıralı,
Yemen ve Çipal (Lahûr (Hindistanın bir şehri)) hükümdarları oldu.
5 Òarc u daòleş kâtib-i úudret koned taórîr ebed
Åsmân bâ-naúd-i encüm defter-i icmâl şod
خرج و دخلش کاتب قدرت کند تحرير ابد
آسمان با نقد انجم دفتر اجمال شد
5-Alış verişteki gelir ve giderini kudret kâtibi, sonsuza kadar yazıyor. Gök
yüzü sahip olduğu yıldızlar ile özet defter oldu.
6 Mâ-óaãal der-òırmen-i iósân-ı feyż-efşân-ı û
Dâne-i gendüm şod encüm nüh felek àırbâl şod
ما حصل در خرمن احسان فيض افشان او
دانهٔ گندم شد انجم نه فلک غربال شد
6-Sonuçta kârı, onun feyiz saçan ihsan harmanında yıldız tanesi buğday,
dokuz felek elek oldu.
7 Şehsüvâr-ı mülk-i ‘Oåmânî ki der-Meydân-ı Esb
Gûy u çevgân-ı ‘Acem bâzîçe-i eùfâl şod
شهسوار ملک عثمانى که در ميدان اسب
گوى و چو گان عجم بازيچهٔ اطفال شد
7-Osmanlı memleketinin muzaffer at binicisi At Meydanı'nda Acemdeki guy
ve çevgan çocukların oyuncağı oldu.
8 Óażret-i Dâvûd Pâşâ-yı merâóim-ittiãâf
Ma‘delet-perver òıdîv-i õât-ı òayr-a‘mâl şod
حضرت داوود پاشاى مراحم اتصاف
معدلت پرور خديو ذات خير اعمال شد
8-Merhametle sıfatlandırılmış (merhametli, sıfatı merhamet olan), iyi
amellerin özündeki hidiv oldu.
9 Bendegî-i âstân u òidmet-i dergâh-ı û
Şâh-ı şâhân-ı cihân-râ maùlab-ı âmâl şod
بند گئ آستان و خدمت درگاه او
شاه شاهان جهان را مطلب آمال شد
9-Onun eşiğindeki kulluk ve hizmet, dünyadaki şahların şahının arzuları
oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 367
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

10 Bâ-fütûóât ân ricâlü'l-àayb müjde-dâde bâd
K'ez hücûm-ı ‘askereş mülk-i ‘adû pâ-mâl şod
با فتوحات آن رجال الغيب مژده داده باد
کز هجوم عسکرش ملک عدو پا مال شد
10-O, gayp ricalinin fetihleriyle müjde verilsin. Askerin hücumuyla düşman
memleketi yerle bir oldu.
11 Bî-şomârest ez-vezîrân bende-i dergâh-ı û
Bâ-òuãûã ân Dâver-i õî-şân u pür-ef’âl şod
بى شمارست از وزيران ب در
ٔ
نده گاه او
با خصوص آن داور ذى شان و پرافضال شد
11-Onun kullarının, vezirlerinin o hâkimin özelliği ile dolu mekân ve fazilet
sahibi oldular.
12 Be-İstânbul âmed ân destûr-ı ‘âlî-menúabet
Meymenet-maúdem şeref-menzil sa‘âdet-fâl şod
به استانبول آمد آن دستور عالى منقبت
ميمنت مقدم شرف منزل سعادت فال شد
12-O şan sahibinin emriyle, ayakları uğurlu, menzili şeref, falı uğurlu geldi.
13 În çünîn ‘allâme-i dâver ne-y-âmed der-cihân
Fażl u ‘adleş da‘vet-i men şâhid-i òoş-óâl şod
اين چنين عالمهٔ داور نيامد درجهان
فضل و عدلش دعوت من شاهد خوشحال شد
13-Böyle ilim sahibi hükümdar dünyaya gelmedi. Onun fazileti ve adaleti,
şahit olan davete sevindirdi.
14 Óükm ü tedbîreş be-nehc-i şer‘ ü úânûnest ü bes
äâóib-i seyf ü úalem dâdâr-ı nîk-ef‘âl şod
حکم و تدبيرش به نهج شرع و قانونست و بس
صاحب سيف و قلم دادار نيک افعال شد
14-Onun hükmü ve tedbiri, şeriat ve kanun yolundadır. Bu kadarı yeter.
Kahramanlık ve bilim sahibiyi işler yapan padişah oldu.
15 Âb u âteş der-cihân ez-cümle-i eżdâd lîk
Der-dil-i pür-óikmeteş ‘ilm ü vezâret óâl şod
آب و آتش در جهان از جمله اضداد ليک
در دل پر حکمتش علم و وزارت حال شد
15-Dünyada, su ve birbirine zıttır. Lakin, onun hikmet dolu gönlünde, hem
ilim hem vezaret gibi oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 368
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

16 Ketb-i vaãf-ı maşrıúu'l-envâr-ı feyżeş òâstem
Ez-şu‘â-ı mihr-i enver òâme-i men nâl şod
کتب وصف مشرق االنوار فيضش خواستم
از شعاء مهر انور خامهٔ من نال شد
16-O'nun feyzinin urların doğuş yerinin vasfının yazmayı istedim. Onun
sevgi nurunun ışıklarından kalemim inledi. (dayanamadı)
17 Ehl-i ‘ilm-i Rûm u Tatar u ‘Arab A‘câm u Hind
Der-bereş bî-nâm u şân óayrân u deng ü lâl şod
اهل علم روم و تاتار و عرب اعجام و هند
در برش بى نام و شان حيران و دنگ و الل شد
17-Rum, Tatar, Arap, Fars ve Hint'in ilim sahibi, onun önünde namsız ve
şansız, şaşkın, sağır ve dilsiz oldular.
18 Feyż ü tevfîú-i Òudâ der-lâne-i Úâf-ı Ezel
Behr-i ‘anúâ-yı kemâleş her dü perr ü bâl şod
فيض و توفيق خدا در النهٔ قاف ازل
بهر عنقاى کمالش هر دو پر و بال شد
18-Allah'ın bereketi ve yardımı ezel kafının yuvasında olgunluk ankası için
her ikisi kanat oldu.
19 Ez-‘ulûm-ı ôâhir ü bâùın derûn u òâriceş
Bâ-füyûżât-ı Òudâ pür-zîb ü mâl-â-mâl şod
از علوم ظاهر و باطن درون و خارجش
با فيوضات خدا پر زيب و ماال مال شد
19-Zahir ve batın ilimlerinden onun içinde ve dışında Allah'ın feyizleriyle
süslü ve dopdolu oldu.
20 ‘Âlim ü ‘âmil ü vezîr-i ‘âdil ü‘âúıl velî
Ân kerâmet-pîşe òayr-endîşe ez-ibùâl şod
عالم و عامل و وزير عادل وعاقل ولى
آن کرامت پيشه خير انديشه از ابطال شد
20-Alim, nüfuzlu, adil vezir ve akıllı o keramet sahibi, hayır düşünenin
karşısında yok oldu.
21 Ehl-i isti‘dâd der-bezmeş hidâyet yâfte
Her ki dûr ez-bâb-ı feyżeş ü muêill ü dâl şod
اهل استعداد در بزمش هدايت يافته
هر که دور از باب فيضش و مضل و دال شد
21-İstidat ehli onun meclisinde irşat bulmuş. Onun feyiz kapısından uzak
olan her kişi karanlıkta kalmış ve yolunu şaşırmıştır
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 369
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

22 Mî-koned her rûz u şeb nefsîm beher-i ùâlibân
Ender-enbâr-ı ma‘ârif-ùab‘-ı u mikyâl şod
مى کند هر روز و شب نفسيم بهر طالبان
اندر انبار معارف طبع او مکيال شد
22-Her gece ve gündüz taliplere taksim ediyor. Onun maarif tabiatli o
kişinin anbarında ölçücü oldu.
23 Ån óakîm-i õû-fünûn hey'et-şinâs-ı ‘âlemest
Mihr ü meh der-pîş-i û çün úur‘a-ı remmâl şod
آن حکيم ذو فنون هيئت شناس عالمست
مهر و مه در پيش او چون قرعهٔ رمال شد
23-Fenlerin hükümdarı, âlemin yıldız bilginidir. Güneş ve Ay onun yanında
remmalin kurrası oldu.
24 Úadr-i û der-‘âlem-i bâlâ mezâdeş dâde-end
Müşterî ins ü sürûşân âsmân dellâl şod
قدر او در عالم باال مزادش داده اند
مشترى انس و سروشان آسمان دالل شد
24-Yüce alemde onun değeri mezada verildi. İnsanlar alıcı ve gökyüzünün
melekleri aracı oldu.
25 Sünnet-i feròunde-i necl-i sa‘âdet-mend-i û
Çün be-emr-i pâdişâhî müjde ‘âlü'l-‘âl şod
نجل سعادتمند او
ٔ
سنت فرخنده
چون به امر پادشاهى مژده عال العال شود
25-Onun saadet sahibi oğlunun uğurlu sünneti padişahın emriyle herkese
müjde oldu.
26 Maôhar-ı tevfîú-i yezdân kân-ı ‘irfân Mîr Óasan
Feyż ü isti‘dâd-ı û ber-úadr-i õâteş dâl şod
مظهر توفيق يزدان کان عرفان مير حسن
فيض و استعداد او بر قدر ذاتش دال شد
26-Tanrı'nın tevfik mazharı, irfan ocağı, Mir Hasan. Allah'ın tevfik mazharı
zatının değerinde eğildi.
27 Úalb-i pür-‘irfân-ı û õât-ı mes‘adet-pîrâ-yı û
Maãdar-ı feyż-i Òudâ-dâd aósenu'l-aóvâl şod
قلب پر عرفان او ذات مسعدت پيراى او
مصدر فيض خدا داد احسن االحوال شد
27-Onun, irfan dolu kalbi ve saadetle süslü elbisesinin zatı Tanrı feyzinin
mazharı ve en güzel halleri oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 370
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

28 Ser-nüviş-i meymenet-maúrûn-ı u òûb-est ü òûb
Ùâli‘-i mes‘ûd-ı ân bâ-devlet ü iúbâl şod
سر نويش ميمنت مقرون او خوب است و خوب
طالع مسعود آن با دولت و اقبال شد
28-Onun uğurlu kademi iyidir iyi. Onun mesut olan şanı, devlet ve kiballe
beraber oldu.
29 Müjde gerd âmed yekî ‘Aynî me-râ târîò goft
Sünnet-i Dâvûd Paşa-zâde bi'l-iclâl şod (1249)
مژده گرد آمد يکى عينى مرا تاريخ گفت
سنت داوود پاشازاده باالجالل شد
29-Ayni müjde bir araya geldi ve bana tarih söyledi. Davut Paşa'nın
torununun sünneti yücelikle oldu.
30 Men be-şevú-i sûr-ı sünnet yek àazel mî-güftem-em
Zühre òunyâ-ger felek raúúâã-ı òurrem-bâl şod
من به شوق سور سنت يک غزل مي گفتمم
زهره خنيا گر فلک رقاص خرم بال شد
30-Ben, sünnet ziyafetinin şevkinde bir gazel söylemekte idim. Zühre
şarkıcı, felek mutlu uçuşlu oldu.
31 Sâúiyâ ez-reng-i la‘let bezm-i mey pür-âl şod
Cilve vü nâz-ı to bâ-ùâvûs neşve-bâl şod
ساقيا از رنگ لعلت بزم مى پر آل شد
جلوه و ناز تو با طاووس نشوه بال شد
31- Eyl Saki ! Senin lal gibi dudağının renginden şarap ziyafetimiz kırmızı
oldu.
32 Ez-berây-ı revnaú-ı óüsn-i ruòet ey meh-cebîn
Pertev-i nûr-ı tecellî âteş-i seyyâl şod
از براى رونق حسن رخت اى مه جبين
پرتو نور تجلى آتش سيال شد
32-Ey ay yüzlü sevgili! Senin yüzünün güzelliğinin cilvesi için tecelli nurunun
ışıltısı kayan ateş oldu.
33 Der-Òaùâ vâúi‘ bûdend im-şeb heme ehl-i suòen
Çü be-vaãf-ı çîn-i zülfet bes ki úîl ü úâl şod
در خطا واقع بودند امشب همه اهل سخن
چو به وصف چين زلفت بس که قيل و قال شد
33-Bu akşam söz ehli herkes Hata ülkesinde oldular. Senin zülfünün
kıvrımının vasfında çok dedi kodu oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 371
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

34 Bûd der-àımd ‘adem şemşîr-i Mirrîò-i felek
Òançer-i âfet be-dest-i àamze-i úattâl şod
بود در غمد عدم شمشير مريخ فلک
قتال شد
ٔ
خنچر آفت به دست غمزه
34-Yokluğun kılıç kınında felek Merrih'in kılıcı, afet hançeri öldürücü
gamzenin eline geçti.
35 Der-sipihr-i óüsn-i ân òorşîd-i ãubó-ı evc-i nâz
Tâbiş-i meh-tâb gerden necm-i tâbân òâl şod
در سپهر حسن آن خورشيد صبح اوج ناز
تابش مهتاب گردن نجم تابان خال شد
35-Onun güzelliğinin ufkunda, güneş naz evcinin sabahı, ay ışığının
parlaklığı gerdan, parlayan yıldız ben oldu.
36 Ey perî ez-hâle vü çeşm-i bütân-ı mehveşân
Sâ‘id ü pây-ı to-râ örencen òalòâl şod
اي پرى از هاله و چشم بتان مهوشان
سعيد و پاى تو را اورنجن خلخال شد
36-Ey Sevgili! Ay şeklindeki sevgilililerin göz ve halesinden, Senin ayağına ve
bileğine halhal ve bileklik oldu.
37 Ez-òarâbât-ı ezel tâ bezm-i óûrân-ı behişt
Bâ-mey ü maóbûb ‘Aynî ùab‘-ı men meyyâl şod
از خرابات ازل تا بزم حوران بهشت
با مى و محبوب عينى طبع من ميال شد
37-Ezel meclisinde sarhoş olanlardan, cennet hurilerinin ziyafetine kadar
Ayni benim tabiatim sevgili ve şaraba meyilli oldu.
38 Ba‘d-ez-în destet güşâ âmîn be-gû bâşed úabûl
Çün du‘â-yı în faúîr ez-bâl ü pür-belbâl şod
بعد از اين دستت گشا آمين بگو باشد قبول
چون دعاى اين فقير از بال و پر بلبال شد
38-Bundan sonra elini aç, amin de. Bu fakirin duası kanattan çok belbal
olur.
39 Tâ ki der-‘âlem be-feyż-i òâliú-i kevn ü mekân
Sâ‘at ü rûz u şeb ü usbû‘ mâh u sâl şod
تا که در عالم به فيض خالق کون و مکان
ساعت و روز و شب و اسبوع ماه و سال شد
39-Bu âlem, kevn ve mekanın yaratıcısının feyzi ile saat, gece, gündüz,
hafta, ay ve yıl oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 372
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

40 Bâ-òulûã ez-cân u dil der-óaúú-ı ân vâlâ-himem
Dem-be-dem herkes be-gûyed nâ'il-i âmâl şod
با خلوص از جان و دل در حق آن واال همم
دمبدم هرکس بگويد نائل آمال شد
40-Can ve gönülden o yüce himmetli kimse hakkında herkesin isteklerine
ulaştığı söyleniyor.
IV
NAÔÎRE BE-ÚAäÎDE-İ SEFÎR-İ ÎRÂN ÒUDÂ-DÂD ÒÂN DERSİTÂYİŞ-İ
ŞÂH-I ZAMÂN
ٔ سفير ايران خداداد خان در ستايش شاه زمان
نظيره به قصيده
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
فعالتن فعالتن فعالتن فعلن

1 Ey der-i ‘arş medâr-ı to melâ'ik-râ bâz
Aùlas-ı çerò-i reh-i taòtgehet pây-endâz
اى در عرش مدار تو مالئک را باز
اطلس چرخ ره تختگهت پاى انداز
1-Senin meleklere açık olan medar arşının kapısında, seni taht yerinin
çarhının atlası ayak altına seren
2 Òâriúu'l-‘âde ki der-def‘-i fiten-hâ kerdî
Şod bâmdâd-ı kerâmât-i u be-feyż-i i‘câz
خارق العاده که در دفع فتنها کردى
شد بامداد کرامات او به فيض اعجاز
2-Fitneleri def etmekte olağanüstülükler yaptın. Onun sabah
kerametlerinde ve mucizelerinin feyzinden
3 Zîr-i ân sâye-i şeh-bâl-i hümâ-yı ‘adlet
Laóm-ı muràân óarâmest be-cins-i şehbâz
زير آن سايهٔ شهبال هماى عدلت
لحم مرغان حرامست به جنس شهباز
3-O adalet kuşunun şah kanadının gölgesinin altında kuşların ete şahbaz
cinsine haramdır.
4 Ney be-devrân-ı ãalâóat eåer-i menhiyât
Ne-şeved muùrib ü sâúî ney ü mey-râ dem-sâz
نى به دوران صالحت اثر منهيات
نشود مطرب و ساقى نى و مى را دمساز
4-Men edilen şeylerin uygunluk dönemi değil. Mutrip saki. ney ve mey
birbirine demsaz olmuyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 373
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5 Şâhid-i ùâli‘-i iúbâl-i to her ãubó u mesâ
Pür-efrûz cemâl-i meh ü mihr-est be-nâz
شاهد طالع اقبال تو هر صبح و مسا
پر افروز جمال مه و مهر است به ناز
5-Senin ikbal talihini gören, her sabah ve akşam Ay ve güneşin yüzü naz ile
parlamaktadır.
6 Òâdim-i beyt-i Òudâ óâmî-i dîn ü devlet
Ôıll-i Óaú nâ'ib-i peyàamber ü şâh-ı mümtâz
خادم بيت خدا حامئ دين و دولت
ظل حق نائب پيغمبر و شاه ممتاز
6-Allah'ın evinin hizmetçisi, divan ve devletin hamisi. Allah'ın yeryüzündeki
gölgesi ve mümtaz olan şah.
7 Kes be-devret ne-zend dem zî-cefâ vü âşûb
Meger ân àamze-i ‘âşıú-küş şûò-ı ùannâz
کس به دورت نزند دم ز جفا و آشوب
ٔ عاشق کش شوخ طناز
مگر آن غمزه
7-Aşıkları öldüren gamze ve şakacı şuhtan başka senin devrinde kimse
karışıklık ve cefadan söz etmiyor.
8 Ey Òudâvend-i zamân dâver-i maómûd-òıãâl
Bendegân-ı der-i iclâl-i to Maómûd u Ayâz
اى خداوند زمان داور محمود خصال
بندگان در اجالل تو محمود و آياز
8-Zamanın hâkimi, beğenilmiş hasletli Mahmut Han Senin yüce kapının
bendeleri, Mahmut ve Ayaz gibi
9 Vaúıf-ı nükte-i sırr beste-i úânûn u óikem
‘Ârif-i ‘ilm-i ledün Óıżr-ı nebî-râ hem-râz
واقف نکتهٔ سر بستهٔ قانون و حکم
عارف علم لدن خضر نبى را همراز
9-Sır noktasını anlayan, kanun ve hükümler yapan ledün ilminden anlayan,
Hızır peygamberin sırrını paylaşan.
10 Âyed âvâze-i "Yâ Óaú" firâz-ı melekût
Be-nişân tîr-zened ân şeh-i úâdir-endâz
ٔ "يا حق" فراز ملکوت
آيد آوازه
به نشان تير زند آن شه قادر انداز
10-İlahi âlemin üstünden "Ya Hak" sesi geliyor. O usta nişancı padişah ok
atıyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 374
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

11 Düşmenet behr-i temâşâ ki be-her mil‘abe reft
Ber-sereş peyża şikeste felek-i şu‘bede-bâz
دشمنت بهر تماشا که به هر ملعبه رفت
بر سرش پيضا شکسته فلک شعبده باز
11-Senin düşmanın herhangi bir oyuna temaşa için gittiğinde, Sihirbaz
felek, onun başındaki yumurtayı kırmış.
12 Òâtem-i devr-i zamânî ki be-ümmîd-i kerm
Rû-nihâdend be-dergâh-ı to şâhân be-niyâz
خاتم دور زمانى که به اميد کرم
رو نهادند به درگاه تو شاهان به نياز
12-Sen zamanın devrinin Hatemisin. Senin dergâhına şahlar niyaz ile
yüzlerine çevirdiler.
13 Her kelâmî ki to ez-behr-i şerî‘at goftî
Feyż ü ilhâm-ı Òudâ bûd óaúîúat ne-mecâz
هر کالمى که تو از بهر شريعت گفتى
فيض و الهام خدا بود حقيقت نه مجاز
13-Sen şeriat için herhangi bir söylemişsen, Allah'ın hakikati idi. Mecaz
değildi.
14 Mihr ez-pertev-i òod bister ü bâlîn-i to sâòt
Mâh şod penbe-zen-i ãubó-ı ãabâóet be-zâr
مهر از پرتو خود بستر و بالين تو ساخت
ماه شد پنبه زن صبح صباحت به زار
14-Güneş, ışıkları ile senin için yastık ve yatak yaptı. Ma, ağlayarak güzellik
sabahının hallacı oldu.
15 Men çi gûyem ki be nüh rütbe zi-eflâk-i berîn
Pâye-i úadr-i bülend-i to firâz-est u firâz
من چه گويم که به نه رتبه ز افالک برين
پايه قدر بلند تو فراز است و فراز
15-Ben ne söyleyim. senin değerin feleklerin mertebesinden üstündür.
16 Cümle ef‘âl-i to maúbûl be-nezd-i ‘âlem
Heme eùvâr-ı to memdûó u müsellem mümtâz
جمله افعال تو مقبول به نزد عالم
همه اطوار تو ممدوح و مسلم ممتاز
16-Bütün işlerin âlemlerin katında kabul edilir. Senin bütün tavırların
övülmüş ve beğenilmiştir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 375
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

17 Mând der-râh be-menzilgeh-i vaãfet ne-resîd
Gerçi şod raòş-ı ùabî‘at be-hevâ-yı tek ü tâz
ماند در راه به منزلگه وصفت نرسيد
گرچه شد رخش طبيعت به هواى تک و تاز
17-Tabiat atı dört nala giderse senin havanda, senin vasıf menzilini yolunda
kaldı.
18 Be-firistem zi-Sitanbûl be-Îrân ‘Aynî
În àazel-râ ki teberrük konedî ehl-i Şirâz
بفرستم ز ستانبول به ايران عينى
اين غزل را که تبرک کندى اهل شيراز
18-Ayni, İstanbul'dan İran'a gönderiyorum. Bu gazeli şiirden anlayan (Hafız-ı
Şirazi'nin memleketi olan) uğurlu saysın.
19 Ân perî-çihre ki ber-dâş zi-ruò-ı burúa‘-ı nâz
Kerd ez-‘aks-i cemâl âyine-râ óayret-sâz
آن پرى چهره که برداش ز رخ بورقع ناز
کرد از عکس جمال آينه را حيرتساز
19-O peri yüzlü sevgili yüzündeki örtüyü kaldırdı. Yüzünün aksiyle aynayı
hayret içinde bıraktı.
20 Miål-i efsâne-i mâr-ı siyeh imşeb ey mâh
Bes ki ez-midóat-i gîsû-yı to şod baóå-i dırâz
مثل افسانهٔ مار سيه امشب اى ماه
بس که از مدحت گيسوى تو شد بحث دراز
20-Ey ay gibi sevgili. siyah yılanın efsanesi gibi senin saçlarının methi de o
kadar uzun bahis oldu.
21 Kîmiyâ-yı eåer-i ‘ışú-ı óaúîúî ãûfî
Ne be-óacc u ne zekât u ne ãıyâm u ne nemâz
کيمياى اثر عشق حقيقى صوفى
نه به حاج و نه زکات و نه صيام و نه نماز
21-Sufi, hakiki aşk eserinin kimyası, hac, zekât, oruç ve namaz değildir.
22 Nûş gûş-ı mey ü ney naôra-ı maóbûb òarâm
Lîk der-meõheb-i rindân süòan hest cevâz
ٔ محبوب خرام
نوش گوش مى و نى نظره
ليک در مذهب رندان سخن هست جواز
22-Afiyet olsun. Neyin ve şarabın sesini dökülürken çıkardığı sesi dinlemek,
sevgiliye bakmak haramdır. Ancak söz rintlerinin mezhebinde bunlar için
cevaz vardır.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 376
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

23 Dîd ‘Aynî be-cihân dilber-i fettân bisyâr
Ne-şeved hîç be-‘işve be-to ey şûòenbâz
ديد عينى به جهان دلبر فتان بسيار
نشود هيچ به عشوه به تو اى شوخ انباز
23-Ayni, cihan o kadar dilber gördü. senin gibi şakacı şuhun işvesine kimse
yetişemedi.
24 Der-du‘â-yı to eyâ mefòar-ı şâhân-ı cihân
Kerdem în mertebe-i feyż-i suòan-ra iórâz
در دعاى تو ايا مفخر شاهان جهان
کردم اين مرتبهٔ فيىض سخن را احراز
24-Dünya sultanlarının iftiharında senin duada, bu sözün senin duanla
feyzinin mertebesini elde itmişim.
25 Müjde-i fetó ü meserret şinevî ez-her sû
Òoş buved õât-ı hümâyûn-ı to bâ-‘ömr-i dırâz
مژدۀ فتح و مسرت شنوى از هر سو
خوش بود ذات همايون تو با عمر دراز
25-Her taraftan sevinç ve müjde sesleri duyuyorsan, senin yüce zatın uzun
bir ömürle ne hoştur.
26 Dem-be-dem ez-şerer-i âteş-i derd ü miónet
Tâ úıyâmet şeved a‘dâ-yı to der-sûz u güdâz
دمبدم از شرر آتش درد و محنت
تا قيامت شود اعداى تو در سوز و گداز
26-Sürekli dert ve mihnetinin ateşinin şulesiyle kıyamete kadar senin
düşmanların yanıp; kıvranırlar.
áAZELİYYÂT
NAÔÎRE BÂ-BÎDİL
غزليات نظيره با بيدل
I
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
Aynî
سرشک بلبل از بهر وضو آب است شبنم را
شکفت غنچۀ گل چاک محراب است شبنم را
1 Sirişk-i bülbül ez-behr-i vüżû âb-est şeb-nem-râ
Şüküft-i àonçe-i gül çâk-i miórâb-est şeb-nem-râ
1-Çiğ tanesi için, bülbülün gözyaşları abdest almak için su değerindedir. Çiğ
için gül goncasının açılması mihrabın açılmasıdır.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 377
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Bîdil6
گدازگوهر دل باده ی ناب است شبنم را
نم چشم تحيرعالم آب است شبنم را
Güdâz-ı gevher-i dil bâde-i nâb est şeb-nem râ
Ne çeşm-i tahayyür ‘âlem-i âb est şeb-nem râ
Gönül mücevherinin yanışı şebneme (çiğe) halis şaraptır. Hayret gözünün
çiği şebneme su âlemidir.
Aynî
به محويت شود دل بهرمند از عالم انوار
صفاى بى وجودى شير مهتابست شبنم را
2 Be-maóviyyet şeved dil behremend ez-‘âlem-i envâr
äafâ-yı bî-vücûdî şîr-i meh-tâbest şeb-nem-râ
2-Kendini mahv ederek gönül nurlar âleminden kazanç sağlar. Çiğ tanesi
için, yokluk safası, ay arslanı gibidir.
Bîdil:
نگردد جمع نور اگهی با ظلمت غفلت
ٔ خواب است شبنم را
صفای دل نمک در ديده
Negerded cem‘ nûr-ı âgâhî bâ zulmet-i gaflet
Safâ-yı dıl nemekdâr dîde-i hâb est şebnem râ
Bilim ışığı gafletin karanlığı ile birleşmez. Gönül sefasi şebnemi uykulu
gözüne tuz gibidir. (bu mısrayı tam da anlamadım)
Aynî
به شوق آفتابى گاه افتد گاه برخيزد
ناب است شبنم را
ٔ
گلرنگ شفقها باده
3 Be-şevú-i âftâbî gâh üfted gâh ber-òîzed
Gül-reng-i şafaú-hâ bâde-i nâb-est şeb-nem-râ
3-Basiret erbablarını gönül bilgisinin feyzinden çiğ tanesi için onun temiz
vücudunun tamamı uyumayan göz gibidir.
Bîdil:
جهان آيينهٔ دلدار و حيرانی حجاب من
چمن صد جلوه و نظاره ناياب است شبنم را
Cihân âyîne-i dildâr ü hayrânı hicâb-ı men
Çimen sad cilve ü nazzâre nâ-yâb est şebnem râ
[Cihan sevgili aynası ve şaşkınlık benim hicabım. Çimen yüz cilvede ve
şebneme bakanlar çok enderdirler.]

6 Bi-dil Divanı, s. 446 ve 447.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 378
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Aynî
ز ارباب بصيرت گشت از فيض دل آگاهى
سراپا جسم پاکش چشم بي خوابست شبنم را
4 Zi-erbâb-ı baãîret geşt ez-feyż-i dil-âgâhî
Ser-â-pâ cism-i pâkeş çeşm-i bî-òâbest şeb-nem-râ
4-Güneşin sıcaklığı bazen artıyor, bazen azalıyor çiğin karşısında şafak renkli
güller, saf şarap gibidir.
Bîdil:
به هرجا میروم در اشک نوميدی وطن دارم
ز چشم خود جهان يک دشت سيالب است شبنم را
Be her câ merevem der eşk-i nevmîdî vatan dârem
Zi çeşm-i hod cihân yek deşt seyl-âb est şebnem râ
[Her yere gitsem ümitsizlik göz yaşında iskan ediyorum. Dünya şebneme
kendi gözyaşından sel suyu ile dolan bir ovadır.]
Aynî
به هر فصل بهار از خود هزاران درس مى خواند
ورق هاى گلستان شرح صد بابست شبنم را
5 Be-her faãl-ı bahâr ez-òod hezârân ders mî òând
Varaú-hâ-yı gülistân şeró-i ãad-bâbest şeb-nem-râ
5-Her bahar mevsimi bülbüller kendisinden ders alıyor. Çiğ için, gül
bahçesinin (Sadi'nin Gülistan adlı eseri) yaprakları (sayfaları) yüz konunun
şerhidir.
Bîdil:
تماشا نيست کم، چشم هوس گر شرمناک افتد
حيا آيينهٔ گلهای سيراب است شبنم را
Temâşâ nîst kem çeşm-i heves ger şermnâk üftâd
Hayâ âyıneyî golhâ-yı sîr-âb est şebnem râ
[Temaşa az değildir. Eğer heves gözü utansa. Haya şebneme güzel güllerin
aynasıdır.]
Aynî
به گلشن آمدم بر عالم آبى که اى ساقى
حباب گل عرق چون در ناياب است شبنم را
6 Be-gülşen âmedem ber-‘âlem-i âbî ki ey sâúî
Óabâb-ı gül-‘araú çün dürr-i nâ-yâb-est şeb-nem-râ
6-Ey saki! gül bahçesine içki âlemi yapmak için geldim. Çiğ tanesi için gülün
terlemesinden çıkan kabarcıklar, bulunmayan (çok kıymetli) inci gibidir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 379
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Bîdil:
گل اشکم اگر منظور جانان شد عجب نبود
گذر در چشم خورشيد جهانتاب است شبنم را
Gül-i eşkem eger menzûr-ı cânân şod ‘aceb nabvad
Güzâr der-çeşm-i horşîd-i cihân tâb est şebnem râ
Gözyaşı çiçeğim eğer sevgilinin makbulü olsa şaşılakcak değildir. Şebnemin
yolu cihanı aydınlatan güneşin gözünden geçer.
Aynî
سحرخيزى فيوضات االهى را سبب باشد
که انوار تجلى چشم پر تابست شبنم را
7 Seóer-òîzî füyûżât-ı ilâhî-râ sebeb bâşed
Ki envâr-ı tecellî çeşm-i pür-tâbest şeb-nem-râ
7-Erken kalkmak ilahi feyizlere sebep oluyor. Çiğ için, tecelli nurları, aydınlık
göz gibidir.
Bîdil:
خط خوبانکمند غفلت اهل نظر باشد
رگگلهای اينگلشن رگ خواب است شبنم را
Hat-ı hûbân kemend-i gaflet-i ehl-i nazar bâşed
Râg-ı golhâ-yı în gülşen râg-ı hâb est şebnem râ
Güzellerin hattı nazar ehline gaflet ipi gibidir. Şebneme bu bahçenin
güllerinin damarı uyku damarıdır. (zaif noktasi uykysudur.)
Aynî
بن هر شاخ گل از گريۀ طوفان خيس حسرت شد
نظرها موج بحر اشک خون آبست شبنم را
8 Bün-i her şâò-ı gül ez-girye-i ùûfân-òîs-i óasret şod
Naôar-hâ mevc-i baór-ı eşk-i òûn-âbest şeb-nem-râ
8-Her gül altı fırtınanın ağlamasından hasretten ıslandı. Çiğ tanesi için,
bakışlar, göz yaşları deryasının dalgasıdır.
Bîdil:
فضولی میکنم در انتظار مهر تابانش
گرفتم پرده بردارد،کجا تاب است شبنم را
Fuzulî mıkonem dar intezar-ı mıhr-i tabanaş
Gireftem parde bardarad kocâ tab est şebnem râ
Onun parlayan güneşinin beklentisinde mudahele ediyorum.diyelim perdeyi
açtıç şebnemin nerde ona takatı var.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 380
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Aynî
به ديده وصلت دلدار نور حيرت افزا آيد
کنار مهر عالم تاب گردابست شبنم را
9 Be-dîde vuãlat-ı dildâr nûr-ı óayret-efzâ âyed
Kenâr-ı mihr-i ‘âlem-tâb gird-âbest şeb-nem-râ
9-Sevgiliye kavuşmak gözün hayret ışığını çoğaltıyor. Çiğ tanesi için, dünyayı
saran ayın kenarındaki girdab oluyor.
Bîdil:
به وصل گلرخان نتوان کنار عافيت جستن
که درآغوشگل، خون جگرآب است شبنم را
Be vasl-ı gül-ruhân netvân kenâr-ı ‘âfıyet cüsten
Ki der âgûş-ı gül hûn-ı ciger âb est şeb-nem râ
Güzellerin vuslatında sıhhat aramak olmaz.Çünkü gülün kucağında şebneme
su, ciğer kanıdır.
Aynî
به دل آيينهٔ جنبش نما دارد ز عکس فيض
هواى پر لطافت سر سيم آبست شبنم را
10 Be-dil âyîne-i cünbiş-nümâ dâred zi-‘aks-i feyż
Hevâ-yı pür-leùâfet sırr-ı sîmâb-est şeb-nem-râ
10-Feyiz resminde hareket eden ayna vardır. Çiğ tanesi için, letafet ile dolu
hava civanın sırrı gibidir.
Bîdil:
ضعيفی تهمت چندين تعلق بست بر حالم
ز پا افتادگی يک عالم اسباب است شبنم را
Za‘îfî töhmet-i çendîn ta‘alluk best ber hâlem
Zi- pâ üftâdegî yek ‘âlem esbâb est şebnem râ
Güçsüzlük halime oldukça taalluk iftirasını attı. Ayaktan düşmek şebneme
bir dünya sebeptır.
Aynî
چو بلبل اين غزل عينى به باغ نظم بيدل گفت
که هر مصرع شاخ ورد سيرآبست شبنم را
11 Çü bülbül în àazel-i ‘Aynî be-bâà-ı naôm-ı Bîdil güft
Ki her mıãrâ‘ şâò-ı verd-i sîr-âb-est şeb-nem-râ
11-Ayni bir gazeli bülbül gibi şiir bahçesinde söyledi. Çiğ tanesi için, her
mısra suya kanmış gül dalı gibidir.
Bîdil:
Hayâ bâl-i heves râ mâni‘-i pervâz mî-gerded
Nigeh der dîde-i Bîdil mevce-i âb est şeb-nem râ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 381
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

حيا بال هوس را مانع پرواز میگردد
نگه در ديده بيدل موجهٔ آب است شبنم را
Heves kanatının uçmasını haya engelliyor. Bidil’in gözüne bakmak,
şebneme bir su dalgası gibidir.
II
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Seóer feyż-i bahârî ‘âlem-i âb-est şeb-nem-râ
Reg-i gül mevc-i ãahbâ-yı şafaú-tâb-est şeb-nem-râ
سحر فيض بهارى عالم آبست شبنم را
رگ گل موج صهباى شفق تابست شبنم را
1-Çiğ tanesi için, bahara ait feyz seheri içki içilen âlem gibidir. Çiğ tanesi için
gül damarı kadehin dalgasıdır.
2 Temâşâ kon tecellî-hâ-yı feyż-i bâà-ı imkân-râ
Ki der her õerre ãad mihr-i cihân-tâb est şeb-nem-râ
تماشا کن تجليهاى فيض باغ امکان را
که درهر ذره صد مهر جهانتابست شبنم را
2-İmkân bahçesinin feyiz tecellilerini seyret. Çiğ tanesi için her zerresinde
dünyayı aydınlatan yüz güneş var.
3 Çi rûşen-dil ki ender àafleteş ta‘bîr-i âgâhî
äabâó-ı feyż-eåer âyîne-i òâbest şeb-nem-râ
چه روشندل که اندر غفلتش تعبير آگاهى
صباح فيض اثر آيينۀ خوابست شبنم را
3-O kadar aydınlık gönüllü ki onun gafletinde bile bilgi vardır. Çiğ tanesi için
feyiz görünüşlü sabah, uyku aynasıdır.
4 Be-farú u cem‘ âmed şod beúâ-ender-fenâ yâbed
Zi-baór-ı vaódet în-câ úaùre işrâb-est şeb-nem-râ
به فرق و جمع آمد شد بقا اندر فنا يابد
ز بحر وحدت اينجا قطره اشرابست شبنم را
4-Cem ve fark geldi. varlık yokluk içinde oldu. Çiğ tanesi için, vahdet
denizinde katre yerine şarap gibidir.
5 Be-baór-ı bî-òodî yek mevce òord ez-àavùa-ı óayret
Güşâde dîde-i òod úa‘r-ı gird-âbest şeb-nem-râ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 382
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

به بحر بى خودى يک موجه خورد ازغوطهٔ حيرت
ٔ خود قعر گردابست شبنم را
گشاده ديده
5-Kendinden geçme denizinde hayret dalışından bir dalga vardır. Çiğ tanesi
için gözü açık fakat o girdabın ta dibindedir.
6 Be-her laóôa zi-farù-ı àayret-i gül der-hevâ-dârî
Nigâh-i çeşm-i bülbül tîr-i per-tâb-est şeb-nem-râ
به هر لحظه ز فرط غيرت گل در هوادارى
نگاه چشم بلبل تير پرتابست شبنم را
6-Gülün kıskançlığının taşkınlığından her lahza onun tarafını
tutmakta. Çiğ tanesi için bülbülün gözünün (kadehin) bakışı uzağa giden bir
ok gibidir.
7 Be-gülşen ân gül-i nev-reste òuy-kerde-‘iõâr âmed
Zi-‘aks-i tâb-ı óüsneş âteş ü âb-est şeb-nem-râ
به گلشن آن گل نورسته خوى کرده عذار آمد
ز عکس تبع حسنش آتش و آبست شبنم را
7-Yeni yetişmiş o çiçeğin gül bahçesinde sevgili yanakları termeli
olduğu halde geldi. Çiğ tanesi için, güzellik ışıklarının şeklinden ateş ve su
yani iki zıt madde gibidir.
8 Zi-sâz-ı naàme-efrûzeş tecellî-zâr şod gülşen
Furûà-ı mihr-i ‘âlem-tâb mıżrâb-est şeb-nem-râ
ز ساز نغمه افروزش تجلى زار شد گلشن
فروغ مهر عالمتاب مضرابست شبنم را
8-Gül bahçesi onun nağme artıran sazından tecelli dolu oldu. Çiğ tanesi için
dünyayı aydınlatan güneşin parlaklığı, mızrap gibidir.
9 Òumâr u neşve-eş yek-dem ne-dâred der-çemen temkîn
‘Araú ez-cilve-i emvâc sîm-âb-est şeb-nem-râ
خمار و نشوه اش يک دم ندارد در چمن تمکين
عرق از جلوۀ امواج سيمآبست شبنم را
9-Çimenlikte, onun sarhoşluğu ve neşesi bir an durgun değildir. Çiğ tanesi
için ter, dalganın cilvesinden civadır.
10 Nüvişt ez-eşk-i òod nâme be-ezhâr-ı bahâriyye
Fiàân-ı bülbül-i gül-òâne elúâb-est şeb-nem-râ
نوشت از اشک خودنامه به ازهار بهاريه
فغان بلبل گلخانه القابست شبنم را
10-Kendi göz yaşıyla bahariyye (bahar tavsifiyle başlanarak birini medh için
yazılan kaside), güllerine mektup yazdı. Çiğ tanesi için gül, evindeki figanı
lakablardır.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 383
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

11 Be-luùf-ı ùab‘ nâzük-meşrebî rûşen-dilî ‘Aynî
Selâm u Bîdil ü Pertev ki aóbâbest şeb-nem-râ
به لطف طبع نازک مشربى روشندلى عينى
سالم و بيدل و پرتو که احبابست شبنم را
11-Ayni, nazik meşrepli şiir yaratılışın ve çok zarif tutumunla aydın gönlünle
çiğ tanesi için Selâm, Bidil ve Pertev dosttur.
III
NAÔÎRE BÂ-ŞEVKET
نظيره با شوکت
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 İlâhî âteş-i berú-i tecellî dih fiàânem-râ
Zi-şevú-at şu‘le-zâr-ı ceõbe kon Ùûr-ı beyânem-râ
الهى آتش برق تجلى ده فغانم را
ز شوقت شعله زار جذبه کن طور بيانم را
1-Ey Allah'ım benim figanım için tecelli şimşeğinin ateşini ver. Senin
şevkinle benim beyan dağımı çekici şuleler yap.
2 Semender mî-şeved pervâne-i şem‘-i şeb-efrûzeş
Gil ez-òâkister-i úaúnûs kerdend âşyânem-râ
سمندر مى شود پروانهٔ شمع شب افروزش
گل از خاکستر ققنوس کردند آشيانم را
2-Geceyi aydınlatan mumun pervanesi semender oluyor. Kaknus, külünden
benim yuvamı yaptılar.
3 Be-çeşm-i óasret-i òaùù u òayâl-i zülf-i û mâned
Be-ân ki mûr u ‘aúreb lâne sâzend üstüòânem-râ
به چشم حسرت خط و خيال زلف او ماند
به آن که مور و عقرب النه سازند استخوانم را
3-Gözümde onun hat ve çizgileri ve zülfün hayali hasret ile kaldı. Kaknusun
külünden olan çamur ile benim yuvamı yaptılar.
4 Zi-şevú-i òâl ü ruòsâr-ı ‘araú-rîzende-i ân mâh
Be-cây-ı jâle necm üfted be-berg-i gülsitânem-râ
ز شوق خال و رخسار عرق ريزنده آن ماه
بجاى ژاله نجم افتد به برگ گلستانم را
4-O ayın terleyen onun ben ve yüzünün şevkinden çiğ yerine benim çiçek
bahçem dolu yaprak üzerine yıldız düştü.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 384
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5 Be-feyż-i óażret-i Şevket be-güftem în àazel ‘Aynî
Leb-â-leb kerdem ez-dürr-i süòan genc-i dehânem-râ
به فيض حضرت شوکت بگفتم اين غزل عينى
لبالب کردم از در سخن گنج دهانم را
5-Şevket hazretlerinin feyziyle bu gazeli söyledim. Söz incisinden hazineyi
sonuna kadar doldurdum.
IV
DÎGER NAÔÎRE BE-ŞEVKET
ديگر نظير به شوکت
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
Ayni:
شرار نغمۀ قانون دل بيرون زند خود را
شود ققنوس عشق و بال آتشگون زند خود را
1 Şerâr-ı naàme-i úânûn dil bîrûn zened òod-râ
Şeved úaúnûs-ı ‘ışú u bâl-i âteş-gûn zened òod-râ
1-Gönül kaknusunun nağmesinin kıvılcımlarından kendini dışarı atıyor. Aşk
kuşu ateş renkli kanatları kendini kendini ateş renkli yapıyor.
Şevket7
رمیدنهای من چون از شهر بیرون زند خود را
شود برق و بلیلی خانه مجنون زند خود را
Remîdenhâye men çün ez şehr bîrûn zened hod râ
Şeved berk o be-leylî hâne-i mecnûn zened hod râ
Ürkmelerim beni şehirden dışarı attığında yıldırım dek olarak beni
Mecnun’un leylihanesine götürecek.
Ayni:
به هر شب روح ليلى تا به صبح محشر از حسرت
چو پروانه به شمع تربت مجنون زند خود را
2 Be-her şeb rûó-ı Leylâ tâ-be-ãubó-i maóşer ez-óasret
Çü pervâne be-şem‘-i türbet-i Mecnûn zened òod-râ

7
Şevket Divanı, s. 28.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 385
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

[2-Her gece Leyla'nın ruhu, sabaha kadar hasretten mahşer oluyor. Bu
hasret eğer pervane mecnunun toprağı (mezarı) mumuna kendini pervane
gibi vuruyor.]
Şevket 8
زشوخیها خیالش را به خاطر نیست آرامی
پری از شیشه ام چون رنگ می بیرون زند خود را
Zi şûhîhâ hayâleş râ be-hâtır nîst ârâmî
Perî ez şîşe-em çün reng-i mey bîrûn zened hod râ
Hayalinin güzelliğinden benım hatırımda sakinlik kalmadı. Şişedeki peri
şarabın rengi gibi dışarı çıkacak.
Ayni:
به سختى شد دل پر حيرتم ز گريهٔ مفرد
به سنگ از جوش طوفان کشتئ مشحون زند خود را
3 Be-saòtî şod dil-i pür-óayretem ez-girye-i müfred
Be-seng ez-cûş-ı ùûfân keştî-i meşóûn zened òod-râ
3-Hayret dolu gönlüm, çok fazla ağlamaktan sertleşti. Fırtınanın coşmasıyla
yük dolu gemi kendini vurdu.
Şevket:
زشوخیها خیالش را به خاطر نیست آرامی
پری از شیشه ام چون رنگ می بیرون زند خود را
Zi şûhîhâ hayâleş râ be hâtır nîst ârâmî
Perî ez şişe-em çün reng-i mey bîrûn zened hod râ
Hayalinin güzelliğinden benim hatırımda sakinlik kalmadı. Şişedeki peri
şarabın rengi gibi dışarı çıkacak.
Aynî
غبار پاى مهرى مى شود هر ذره ام روزى
به گرد باد آهم ديدۀ گردون زند خود را
4 áubâr-ı pây-ı mihrî mî-şeved her õerre-em rûzî
Be-gerd-i bâd-ı âhem dîde-i gerdûn zened òod-râ
4-Sevginin ayağındaki her parçam bir toz olur. Bir gün, fırtınasının ber
zerresi (tozu) feleğin gözünü kendine vuruyor.
Şevket:
غبارم توتیای دیده طاووس می گردد
سبوی من بسنگ از بسکه دیگرگون زند خود را
Gubârem tûtiyâ-yı dîde-i tâvûs mî-gerded

8
Şevket Divanı, s. 28.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 386
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Sebû-yı men be-seng ez bes ki diger-gûn zened hod râ
Testim o kadar ki kendisini türlü türlü taşlara vuruyor. Tozum tavus
kuşunun gözüne sürme olacaktır.
Ayni:
پس از مردن به حسرت حلقۀ چشم طمعکاران
شود قفل و در گنجينۀ قارون زند خود را
5 Pes ez-mürden be-óasret óalúa-ı çeşm-i ùama‘-kârân
Şeved úufl u der-i gencîne-i Úârûn zened òod-râ
5-Ölümden sonra tama dolu kimselerin gözlerinin halkasının hasretiyle
Karun hazinesinin kapısında kendini vuruyor.
Şevket:
بکف شمشیر موج بوسه می آید خمار من
که می خواهد بقلب ان لب میگون زند خود را
Be-kef-i şemşîr mevc-i bûse mi âyed humâr-ı men
Ki mî-hâhed be galb-i ân leb-i mey-gûn zened hod râ
Sarhoşluğumda kılıcın avucuna öpücük dalgası geliyor. Çünkü o kırmızı
dudak kendini gönüle vurmak istiyor.
Ayni:
به یاد غمزۀ هر موى تن این خستۀ مهجور
شود نشترک نبض دل پرخون زند خود را
6 Be-yâd-ı àamze-i her mûy-ı ten-i în òaste-i mehcûr
Şeved neşterek nabż-ı dil-i pür-òûn zened òod-râ
6-Güçsüz vucudunun her kılı onun gamzesini anarak bir bıçak olarak kanlı
gönül kendini vuruyor.
Şevket:
ببین عیش و غم شوکت که چون کارش بسر می افتد
ز دست شعله بگریزد به بحر خون زند خود را
Be-bîn ‘ayş u gam-ı Şevket ki çün kâreş bî-ser üftâd
Zi dest-i şu‘le bogrized bi bahr-ı hûn zened òod-râ
Şevket’in ayş ve kederine bakın çünkü iş başa gelince alevin elinden
kaçarak kendini kan denizine atıyor.
Aynî
اگر آهى کشم از سينۀ پر وحشتم عينى
شود صرصر به گرد دامن هامون زند خود را
7 Eger âhî keşem ez-sîne-i pür-vaóşetem ‘Aynî
Şeved ãarãar be-gerd-i dâmen hâmûn zened òod-râ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 387
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

7-Ayni, vakit dolu göğsümden ah çekerdim. Eteğin tozuyla tufan oluyor. Çöl,
kendini vuruyor.
Şevket’ten birbeyit fazla söylüyor.
V
DÎGER NAÔÎRE BE ŞEVKET
ديگر نظيره به شوکت
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
Ayni:
امشب از نور ر خت مهتاب مى بينم تو را
صبحدم خورشيد عالم تاب مى بينم تو را
1 İmşeb ez-nûr-ı ruòet meh-tâb mî bînem to-râ
äubó-dem òorşîd-i ‘âlem-tâb mî bînem to-râ
1-Bu gece senin yüzünün nurundan seni ay olarak görüyorum. Sabahleyin
ise dünyayı aydınlatan güneş olarak görüyorum.
Şevket9
امشب از شبنم گل سیراب می بینم تو را
از حیا ناگشته اتش آب می بینم تو را
İmşeb ez şeb-nem-i gül sîr-âb mî-bînem to râ
Ez hayâ nâ-geşte âteş âb mî-bînem to râ
Bu gece seni gülün çiğinden suya doymuş görüyorum. Seni hayadan ateşe
dönmemiş su gibi görüyorum.
Ayni:
ساقيا در بزم باده آمدى خوى کرده رخ
گاه آتش گه مثال آب مى بينم تو را
2 Sâúiyâ der-bezm-i bâde âmedî òoy-kerde ruòeş
Gâh âteş geh miåâl-i âb mî bînem to-râ
2-Ey Saki ! Bade ziyafetine terlemiş yüz ile gelmişsin. Seni bazen ateş, bazen
su gibi görüyorum.
Şevket:
نیست از بر می به بیداری مرا تاب رخت
مینهم عینک بچشم از خواب می بینم ترا
Nîst ez ber-i mey be-bîdarî mer tâb-ı ruhet
Mînehem ‘aynek be-çeşm ez hâb mî-bînem to
Şarap olmadan ayrıklıkta senin yüzünü göremeye takatım yok. Gözüme
gözlük takarak uykudan seni görüyorum.

9
.Şevket Divanı, s. 67.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 388
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Ayni:
دست چشم حسرتم را از نگه شد دوربين
هر شب اى مه تا سحر در خواب مى بينم تو را
3 Dest-i çeşm-i óasretem-râ ez-nigeh şod dûr-bîn
Her şeb ey meh tâ seóer der-òâb mî bînem to-râ
3-Hasret gözümün eli, sana bakmaktan dürbün oldu. Ey ay gibi sevgili! Her
gece sehere kadar seni rüyada görüyorum.
Şevket:
گشته بزمت روشن از نظاره روشندالن
امشب ای خورشید خوش مهتاب می بینم ترا
Geşte bezmet rûşen ez nezzâre-i rûşen-dilân
İmşeb ey hurşîd hoş meh-tâb mî-bînem to râ
Bezmin gönül ehlinin bakmalarından aydınlanmış. Ey güneş bu gece seni
güzel bir ay gibi görüyorum.
Ayni:
زاهد از شوق جمال و با خيال ابرويش
روبسوى کعبه در محراب مى بينم تو را
4 Zâhid ez-şevú-i cemâl ü bâ-òayâl-i ebrûyeş
Rû-be-sûy-ı Ka‘be der-miórâb mî bînem to-râ
4-Zahit, yüzünün şevkinden ve kaşının hayaliyle Kabe tarafına zemine doğru
seni mihrapta görüyorum.
Şevket:
زاهد امشب خوش به بزم می گشا د وا گشته
بی گره چون ابروی محراب می بینم ترا
Zâhid imşeb hoş be-bezm-i mey güşâ devâ geşte
Bî-girih çün ebrû-yı mihrâb mâ-bînem to râ
Zahit bu gece şarap meclisine geri dönmüş. Seni düğümü olmayan mihrabın
kaşı gibi görüyorum.
Ayni:
نشوۀ رنگ شفق جوشيد عينى از لبت
هر سحر مست شراب ناب مى بينم تو را
5 Neşve-i reng-i şafaú cûşîd ‘Aynî ez-lebet
Her seóer mest-i şarâb-ı nâb mî bînem to-râ
5-Aynî, şafak renginin neşvesi senin dudağından kaynadı. Her seher sende
halis şarabın sarhoşluğunu görüyorum.
Şevket:
بی نظیر افتاده شوکت بصاف طینتی
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 389
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

هم صدف با گوهر نایاب می بینم ترا
Bî-nazîr üftâde şevket bi saf-tînetî
Hem sadef bâ-gevher-i nâ-yâb mî-bînem to râ
Şevket huyu temizlikte istisnayi olmuş. Seni sadef gibi ama ender
mücevherli sadef gibi görüyorum.
VI
DÎGER NAÔÎRE BE-áAZEL-İ ŞEVKET
ديگر نظيره به غزل شوکت
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
Ayni:
دلم در بحث زلفش ماند در قند تسلسل ها
به شوق وصف مرآت رخش حيران تامل ها
1 Dilem der-baóå-i zülfeş mând der-úand-i teselsül-hâ
Be-şevú-i vaãf-ı mir'ât-ı ruòeş óayrân te'emmül-hâ
1-Gönlüm onun saçlarının birbiri ardından devam eden konusunda kaldı.
Onun yüzünün aynasının vasfının şevkinde teemmüller hayran kaldı.
Şevket10
زهی موج نگاهت جوهر تیغ تغافلها
بدور کاکلت کوتاه زنجیر تسلسلها
Zihî mevc-i nigâhet cevher-i tîg-i tegâfül-hâ
Be-devr-i kâkület kûtâh zencîr-i teselsül-hâ
Ne güzel bakış dalgaların gafletler kılıcının cevheridir. Kakülün etrafındeki
silsile zincirleri ise kısadır. (saçının önünün kısa olmasını söyliyor)
Ayni:
دو گيسوى معنبر نيست بر خال رخ آن مه
پرستوى فتن در روم مى چنند فلفل ها
2 Dü-gîsû-yı mu‘anber nîst ber-òâl-i ruò-ı ân meh
Perestû-yı fiten der-Rûm mî çinend fülfül-hâ
2-Anber kokulu iki bölük saç, o ay gibi sevgilinin yüzündeki iki saç değil;
fitne meydana getiren kırlangıç Anadolu ülkesinde biberleri topluyor.
Şevket:
شکفتن خود بخود باشد بهارستان خوبی را
نسیم این گلستان است بار دامن گلها

10 Şevket Divanı, s. 63-64.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 390
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Şüküften hod be-hod bâşed bahâristân-ı hûbî râ
Nesîm-i în gülistân est bâr-ı dâmen-i gülhâ
Güzellik gülistanının açılması kendi kendinedir. Çiçeklerin eteklerinin yükü
bu gülistanın nesimidir.
Ayni:
تنم از بس که نازک از خيال آن گل رعنا
مرا بالين و بستر بود از مژگان بلبل ها
3 Tenem ez-bes ki nâzük ez-òayâl-i ân gül-i ra‘nâ
Merâ bâlîn ü pister bûd ez-müjgân-ı bülbül-hâ
3-Vücudum rana gülün hayalinden öyle ince benim için bülbüllerin
kirpiklerinden yatak yastık yaptı.
Şevket:
بصحرای جنون کشتم چنان تخم پریشانی
که چون موی سر دیوانگان رویند سنبلها
Be-sahrâ-yı cünûn keştem çunân tohm-ı perîşânî
Ki çün mûy-i ser-i divânegân rûyend sünbülhâ
Delilik sahrasına o kadar perişanlık tohmunu ektim ki sünbüller delilerin
saçları gibi çıkacaklar.
Ayni:
دل آهوى صحراى ختن از رشک پر خون شد
مگر باد صبا يک شمه برد از چين کاکل ها
4 Dil-i âhû-yı ãaórâ-yı Òoten ez-reşk pür-òûn şod
Meger bâd-ı ãabâ yek şemme bord ez-çîn-i kâkül-hâ
4-Çin sahralarındaki ceylanın gönlü kıskançlıktan kan dolu oldu. Ancak
sabah rüzgârı saçı Çin’den bir koku getirdi.
Şevket:
بدست ناز او تا می رسد گل می شود صد خار
فغان از غنچه مکتوب چون منقار بلبلها
Be-dest-i nâz-ı u tâ mî-resed gül mî-şeved sad hâr
Figân ez gonca-ı mektûb çün minkâr-ı bülbülhâ
Yüzlerce diken onun cilveli eline yettiğine gül oluyor. Onun bülbüllerin
gagaları gibi kapalı goncasından (dudağından) feryat.
Ayni:
او طوبى قد به رويش طرح کرده زلف را عينى
دماغ حوريان پر شد به بوى سنبل و گلها
5 Û ùûbâ-úad be-rûyeş ùaró kerde zülf-râ ‘Aynî
Dimâà-ı óûriyân pür-şod be-bûy-ı sünbül ü gül-hâ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 391
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5-O tuba boylu yüzündeki saçı atmış. Hurilerin burnu sünbül ve gül
kokularıyla doldu.
Şevket:
از آن گلگون بیاض دیده تا کردم رخم شوکت
فرنگی خانه شد دیوانم از رنگ تخیلها
Ez ân gülgûn beyâz-i dîde tâ gerd-i ruhem Şevket
Ferengi hâne şod dîvânem ez reng-i tahayyülhâ
Ey Şevket! O gülrenkliden yüzümü gözümün beyazı gibi ettiğimden beri
divanım tahayyül renklerinden ferenginin (hastalığın, Avrupalı) evi gibi
oldu.
VII
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
فعالتن فعالتن فعالتن فعلن
1 Şemme-i gül şode-em lîk ne-bûyend me-râ
Bülbül-i bâà-ı vefâyem ki ne-cûyend merâ
شمۀ گل شده ام ليک نبويند مرا
بلبل باغ وفايم که نجويند مرا
1-Gülün kokusu oldum. Kimse beni koklamıyor. Vefa bahçesinin
bülbülüyüm. Kimse beni aramıyor.
2 Bâde-em reng-i şafaú neşve-i men feyż-i seóer
Mâh u òorşîd ü felek câm u sebûyend me-râ
باده ام رنگ شفق نشوۀ من فيض سحر
ماه و خورشيد و فلک جام و سبويند مرا
2-Benim kadehim şafak renginde neşvem seher feyzidir. Ay, güneş ve felek
cam ve testidir.
3 Ehl-i taóúîú be-bezm-i ‘adem ey maóşer-i nâz
Nükte-i sırr-ı dehân-ı to be-gûyend me-râ
اهل تحقيق به بزم عدم اى محشر ناز
نکتۀ سر دهان تو به گويند مرا
3-Ey naz mahşeri, tahkik sahipleri yokluk ziyafetinde senin ağzındaki
noktanın sırrını bana söylüyorlar.
4 Ân zamân midóat-i dendân u leb-i yâr konem
Dehen ez-âb-ı dür ü la‘l be-şûyend me-râ
آن زمان مدحت دندان و لب يار کنم
دهن از آب در و لعل به شويند مرا
4-O zaman yarin diş ve dudağının övgüsünü yazıyorum. İnci suyu ve lal ile
benim ağzımı yıkıyorlar.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 392
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5 İltifâtem ne-şod ez-sûy-ı tecellî-i Òudâ
áâlibâ maùlab-ı kevneyn dü-rûyend me-râ
التفاتم نشد از سوى تجلئ خدا
غالبا مطاب کونين دو رويند مرا
5-Tanrı tecellisinden bana iltifat olmadı. Galiba iki alemin istekleri benim
için iki yüzlü konulardır.
6 Ùurfa yek ‘andel-i pür-âh u fiàânem ki müdâm
Fikr-i rengîn ü be-kâküleş nev cûyend me-râ
طرفه يک عندل پر آه و فغانم که مدام
فکر رنگين و به کاکلش نو جويند مرا
6-Sürekli ah ve figan eden bir bülbülün tarafındayım. (Hayretteyim)Renkli
bir fikir ve onun kakülü tekrar beni arıyor.
7 Mâni‘-i kesb-i kemâlât-ı ùarîúat ‘Aynî
Der-cihân ùûl-i emel óırã u gelûyend merâ
مانع کسب کماالت طريقت عينى
در جهان طول امل حرص و گلويند مرا
7-Ayni, tarikat temellerinin elde edilmesinin engeli, bana dünyada
arzu ve hırsın ve yeme içmeklerdr.
VIII
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Cân u dil zârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
Her dü-àam-òârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
جان و دل زارند اما اين کجا و آن کجا
هر دو غم خوارند اما اين کجا و آن کجا
1-Can ve gönül perişan fakat bu nerede o nerede. Her ikisi üzüntülüdür;
fakat bu nerede o nerede.
2 Rûó der-Bezm-i Elest ü dil be-şevú-i la‘l-i yâr
Her dü mey-òârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
روح در بزم الست و دل به شوق لعل يار
هر دو مى خوارند اما اين کجا و آن کجا
2-Ruh, Elest bezminde gönülde sevgilinin lalinin şevkindedir. Her ikisi de
şarap içiyor; fakat bu nerede o nerede.
3 Zülf-i û Mârût-râ teşbîh kerdem şod òaùâ
Her dü seóóârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 393
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

زلف او ماروت را تشبيه کردم شد خطا
هر دو سحارند اما اين کجا و آن کجا
3-Onun saçını Marut'a benzettim. Yanlış yaptım. Her ikisi de büyücüdür;
fakat bu nerede o nerede.
4 Dil be-yâd-ı zülf-i û Manãûr "ene'l-óaú" güfte-est
Her dü ber-dârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
دل به ياد زلف او منصور "انا الحق" گفته است
هر دو بر دارند اما اين کجا و آن کجا
4-Gönül onun saçlarının hatırası için Mansur "Enelhak" demiştir. Her ikisi de
dar ağacındadırlar; fakat bu nerede o nerede.
5 Cân esîr-i ten òayâl-ender-àam-ı emr-i ma‘âş
Her dü bîzârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
جان اسير تن خيال اندر غم امر معاش
هر دو بيزارند اما اين کجا و آن کجا
5-Can, ten esiri hayal geçim işinin derdindedir. Her ikisi usanmış amma ;
fakat bu nerede o nerede.
6 Òancer-i àamze be-cânem òışt-ı müjgân der-ciger
Her dü àaddârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
خنجر غمزه به جانم خشت مژگان در جگر
هر دو غدارند اما اين کجا و آن کجا
6-Yan bakışın hançeri canıma kirpiklerin oku ciğerimde. Her ikisi de
gaddardır; fakat bu nerede o nerede.
7 În cevâb-ı ân àazel ‘Aynî ki Òâúân güfte-est
Her dü güftârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
اين جواب آن غزل عينى که خاقان گفته است
هر دو گفتارند اما اين کجا و آن کجا
7-Ayni, Hakan'ın söylediği o gazelin bu cevabıdır. Her ikisi de söylemiş; fakat
(arada çok fark var) bu nerede o nerede.
IX
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fa‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Hecr ü àam bârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
Her dü kuhsâr-end ammâ în kocâ vü ân kocâ
هجر و غم بارند اما اين کجا و آن کجا
هر دو کوهساراند اما اين کجا و آن کجا
1-Ayrılık ve üzüntü yüktür. Her ikisi de dağlıktır; fakat bu nerede o nerede.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 394
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Der-muóarrem pür-zi-òûn bâde-i çeşm ü sâàarem
Her dü ser-şârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
در محرم پر ز خون بادۀ چشم و ساغرم
هر دو سرشارند اما اين کجا و آن کجا
2-Muharrem'de göz kadehinde ve sagar kanla doludur. Her ikisi ağzına
kadar doludur; fakat bu nerede o nerede.
3 Õevú-yâbem der-firâú u telò-kâmem ez-viãâl
Her dü ez-yârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
ذوق يابم در فراق او تلخکامم از وصال
هر دو از يارند اما اين کجا و آن کجا
3-Ayrılıktan sevinç buluyorum. Kavuşmak ise acıdır. Her ikisi de
sevgilidendir; fakat bu nerede o nerede.
4 Pîç-tâbem ez-òayâl-i kâkül ü ùûl-i emel
Her dü yek mârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
پيچ تابم از خيال کاکل و طول امل
هر دو يک مارند اما اين کجا و آن کجا
4-Sevgilinin saçının hayalinden ve arzuların uzunluğundan kıvranıyorum.
Her ikisi de aynı yılandır; fakat bu nerede o nerede.
5 Dil be-sevdâ-yı bütân şod ‘aúl der-sûy-ı ãalâó
Her dü der-kârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
دل به سوداى بتان شد عقل در سوى صالح
هر دو در کارند اما اين کجا و آن کجا
5-Gönül pot gibi sevgilililerin sevdasına yöneldi. Akıl salah yolunda. Her ikisi
de işte çalışmaktadır; fakat bu nerede o nerede.
6 Der-ezel zi-‘aşú u maóabbet cism ü cânem-râ be-sûòt
Her dü yek nârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
در ازل ز عشق و محبت جسم و جانم را به سوخت
هر دو يک نارند اما اين کجا و آن کجا
6-Ezelden mahabbet ve aşk cismimi ve canımı yaktı. Her ikisi de aynı ateş;
fakat bu nerede o nerede.
7 Dîde-i ‘Aynî be-óayret der-bün-i deryâ ãadef
Her dü dür dârend ammâ în kocâ vü ân kocâ
ديدۀ عينى به حيرت در بن دريا صدف
هر دو در دارند اما اين کجا و آن کجا
7-Ayni'nin gözü hayret zamanında, denizin dibinde sadef. Her ikisinin de
kapağı var; fakat bu nerede o nerede.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 395
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

X
DÎGER
ديگر
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Âteş ü dûzaò kocâ vü iltihâb-ı cân kocâ
Her dü sûzânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
آتش و دوزاخ کجا و التهاب جان کجا
هر دو سوزانيم اما اين کجا و آن کجا
1-Ateş ve cehennem nerede, canın ateşlenmesi nerede. Her ikisini
yakıyoruz; fakat bu nerede o nerede.
2 Mâh ez-mihr ü men ez-neôôare-i dîdâr-ı yâr
Pertev-efşânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
ماه از مهر و من از نظارۀ ديدار يار
پرتو افشانيم اما اين کجا و آن کجا
2-Ay, güneşten, ben de sevgilinin bakışından ışık alıyoruz ve saçıyoruz; fakat
bu nerede o nerede.
3 Men zi-la‘l-i yâr u ãûfî ez-şarâb-ı bî-òodî
Neşve-dârânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
من ز لعل يار و صوفى از شراب بى خودى
نشوه دارانيم اما اين کجا و آن کجا
3-Ben yarin dudağında sofu yokluk şarabından neşe sahibiyiz. Neşe
sahibiyiz; fakat bu nerede o nerede.
4 Gülşen ez-bâd-ı òazân u men be-cevr-i rûzgâr
Dil-perîşânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
گلشن از باد خزان و من به جور روزگار
دل پريشانيم اما اين کجا و آن کجا
4-Gül bahçesi hazan rüzgarlarıyla, ben de feleğin cefalarıyla perişanız.
Gönlümüz perişan; fakat bu nerede o nerede.
5 Âyine ez-‘aks-i û men der-tecellî-i cemâl
Her dü óayrânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
آينه از عکس او من در تجلئ جمال
هر دو حيرانيم اما اين کجا و آن کجا
5-Ayine onun resminden, ben de yüzünün tecellisinde her ikimiz de
hayretler içindeyiz; fakat bu nerede o nerede.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 396
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

6 Ra‘d-ı gerdûn gâh nâled men be-devr-i dâ'imî
Zâr u gerdânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
رعد گردون گاه نالد من به دور دائمى
زار و گردانيم اما اين کجا و آن کجا
6-Feleğin şimşeği, bazen inliyor. Ben devamlı dönmekteyim. Perişan ve
düşkünüz; fakat bu nerede o nerede.
7 Restem ez-úayd-ı ‘anâãır geşt zâhid-i ten-perest
Her dü insânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
رستم از قيد عنصر گشت زاهد تن پرست
هر دو انسانيم اما اين کجا و آن کجا
7-Anasırların bağından kurtuldum. Zahit, vücudunu seviyor. Rahatlığını
istiyor. Her ikimiz de insanız; fakat bu nerede o nerede.
8 áamze-i òûn-rîz u bâr u bâ zebân-ı òâmeî
Tîà-ı bürrânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
غمزۀ خونريز و بار و با زبان خامه اى
تيغ برانيم اما اين کجا و آن کجا
8-Kan döken gamze ve zararlı olan kalemin dili her ikimiz de keskin kılıcız;
fakat bu nerede o nerede.
9 Men zi-râó-ı rûó ‘Aynî behcet ez-Bezm-i Elest
Mest ü sekrânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
من ز راح روح عينى بهجت از بزم الست
مست و سکرانيم اما اين کجا و آن کجا
9-Ben ruh şarabından; Aynı Elest meclisinden mutlu. Her ikimizi de mest ve
başı dönmüş haldeyiz; fakat bu nerede o nerede.
10 Ân Òudâdâd Òan-ı Îrânî men İstânbûliyem
Cân u cânânîm ammâ în kocâ vü ân kocâ
آن خداداد خان ايرانى من استانبوليم
جان و جانانيم اما اين کجا و آن کجا
10-O Hudadad İran Hanı, ben İstanbulluyum. Biz can ve cananız; fakat bu
nerede o nerede.
XI
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
فعالتن فعالتن فعالتن فعلن
1 Me-niger zülf ü ruòeş mâh be-‘aúreb imşeb
İótirâú ez-şerer-i òâl be-kevkeb imşeb
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 397
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

منگر زلف و رخش ماه به عقرب امشب
احتراق از شرر خال به کوکب امشب
1-Onun saçına ve yüzüne bakma. Bu gece ay akrep ile. Ben'in kıvılcımından
yıldıza düşmüş
2 Feyż-tâb-ı şafaú-ı ãubó-ı óalâvet şode-est v.
Reng-i gül-bûse-i ân mâh-ı şeker-leb imşeb
فيض تاب شفق صبح حالوت شده است
رنگ گل بوسۀ آن ماه شکر لب امشب
2-Tatlı sabahın safasının feyiz sahibi olmuştur. Sevgilinin çiçek öpücüğünün
rengindeki dudak (gül-bûse=dudağı gül gibi yapıp öpmek) bu akşam şekerli
olmuştur.
3 Bî-leb-i la‘l-i to der-meclis-i ‘işret sâúî
Sâàar-ı dîde zi-òûn-âb-ı leb-â-leb imşeb
بى لب لعل تو در مجلس عشرت ساقى
ساغر ديده ز خون آب لبالب امشب
3-Ey saki! Senin la'le benzeyen dudağın olmadan, bu keyif ile göz kadehi
kandan doludur.
4 Şod zi-ta‘lîm be-ân kûdek-i nâz ebced-i ‘aşú
Taòta-ı sîne-i men levóa-ı mekteb imşeb
شد ز تعليم به آن کودک ناز ابجد عشق
تختۀ سينۀ من لوحۀ مکتب امشب
4-O nazlı çocuğun eğitimindeki aşk alfabesi, benim göğüs tahtamda bu
akşam mektubun levhasıdır.
5 Muùrib (u) çeng ü çegâne mey ü sâúî aóbâb
Kâse vü bezm müheyyâ vü müretteb imşeb
مطرب )و( چنگ و چگانه مى و ساقى احباب
کاسه و بزم مهيا و مرتب امشب
5-Mutrib, çeng, mey, saki, ve dostlar. Bu akşam kadeh ve bezm hazır ve
tertiplidir.
6 Dîde bâ-şevú-i ruòet kerd semâ‘ u devrân
Âmed ez-nây-ı müjem nâle-i yâ rab imşeb
ديده با شوق رخت کرد سماع و دوران
آمد از ناى مژم نالۀ يا رب امشب
6-Göz senin yüzünün şevkinden döndü. Bu akşam kirpiğin neyinden
(oluğundan) "ey efedim" nalesi geldi.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 398
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

7 Dest-i ‘Aynî ne-resed ger ser-i zülf-i siyeheş
Åh bogseste şeved rişte-i maùlab imşeb
دست عينى نرسد گر سر زلف سيه اش
آه بگسسته شود رشتۀ مطلب امشب
7-Ayni'nin eli, o siyah saçlarına ulaşamaz. Bu gece ahımız talep zincirini
koparmıştır.
XII
(Müfte‘ilün müfte‘ilün fâ‘ilün)
مفتعلن مفتعلن فاعلن
1 Ez-leb-i to neşve dü mıãra‘ nüvişt
Enverî ez-óüsn-i to nev maùla‘ nüvişt
از لب تو نشوه دو مصرع نوشت
انورى از حسن تو نو مطلع نوشت
1-Senin dudağının neşesinden iki mısra yazdı. Şair Enverî senin
güzelliğinden matla yazdı.
2 Ebrû-yı ân şûò be-müşgîn úalem
Mîr ‘Alî cüft muraúúa‘ nüvişt
ابروى آن شوخ به مشگين قلم
مير على جفت مرقع نوشت
2-O şakacı sevgilinin kaşları siyah bir kalem olarak Hatta Mir Ali çift
murakka yazdı
3 Òâme-i Yâúût ki bâ-òurde-òaùù
La‘l-i leb-i yâr muãanna‘ nüvişt
خامۀ ياقوت که با خرده خط
لعل لب يار مصنع نوشت
3-Yakut'uh kalemi, hurde hat ile yarin dudağının lalinden sanatlı yazdı.
4 Dîd Hilâlî meh-i çâr-ebruyem
Der-ãıfat-ı tîà murabba‘ nüvişt
ديد هاللى مه چار ابرويم
در صفت تيغ مربع نوشت
4-Hilâlî, benim dört kaşlı ayımı gördü. Kılıç (kaşının) sıfatı için murabba
yazdı.
5 Kâtib-i úudret be-cihân her ki òâst
Ber-ser-i u tâc-ı muraããa‘ nüvişt
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 399
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

کاتب قدرت به جهان هر که خواست
بر سر او تاج مرصع نوشت
5-Kudret kâtibi dünyada herkes isterse, onun başında süslü tac yazdı
6 Ùâli‘-i ân mâh-ı debîr-i felek
äubó-ı ezel mihr-i muşa‘şa‘ nüvişt
طالع آن ماه دبير فلک
صبح ازل مهر مشعشع نوشت
6-O ayın taliinin yazıcı feleği, başlangıcı olmayan sabah parlak bir sevgi
yazdı.
7 áamze-i òûn-rîz-i to ‘Aynî ki dîd
Bâ-úalem-i tîz be-muúatùa‘ nüvişt
غمزۀ خونريز تو عينى که ديد
با قلم تيز به مقطع نوشت
7-Ey Ayni! Kan döken gamzeni kim gördüyse, çok sivri bir kalem ile mukatta
yazdı.
XIII
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ äÂ'İB
نظيره به غزل صائب
[Mefâ‘ilün Fe‘ilâtün Mefâ‘ilün Fe‘ilün]
مفاعلن فعالتن مفاعلن فعلن
1 Òudâ ki ùînet-i mâ-râ be-âb-ı ‘aşú sirişt
Be-zîr-i pây-ı òarâbâtiyân fikend çü òışt
خدا که طينت ما را به آب عشق سرشت
به زير پاى خراباتيان فکند چو خشت
1-Bizim tabiatimizi Allah aşk suyuyla karıştırdı(yaptı). Ehl-i keyf olanların
ayakları altında tuğla gibi döşedi.
2 Berây-ı câme-i gül-gûn be-cism-i to şeb ü rûz
Óarîr-i pertev-i òûrşîd ü meh ki çerò birişt
براى جامۀ گلگون به جسم تو شب و روز
حرير پرتو خورشيد و مه که چرخ برشت
2-Senin vücudunu gül rengindeki elbisesi için gece ve gündüz ayın ışıltısını
kumaşı felek dokudu.
3 Be-âb-ı dîde demîd ü be-berú-i âh be-sûòt
Felek be-mezra‘a-ı dehr tohm-ı men ki be-keşt
به آب ديده دميد و به برق آه بسوخت
فلک بمزرعۀ دهر تخم من که بکشت
3-Gözyaşı üfledi (ortaya çıktı). Ahın şimşeği yaktı. Felek, dünya tarlasında
benim tohmumu ekti.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 400
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

4 Òayâl-i òâl merâ bes ruòeş ne-mî nigerem
Men âdemem ki fürûşem be-çend dâne bihişt
خيال خال مرا بس رخش نمى نگرم
من آدمم که فروشم بچند دانه بهشت
4-Ben Adem değilim ki kaç tane ile cenneti satayım. Benim için benin hayali
öyle ki yüzünü görmüyorum.
5 Be-hîç vech raúîb-i to der-dilem n'âyed
Çü âyinem ne-peõîred òayâl-i ãûret-i zişt
به هيچ وجه رقيب تو در دلم نايد
چو آينم نپذيرد خيال صورت زشت
5-Hiçbir şekilde senin rakibini hatırlamam Ayine çirkin yüzün hayalini kabul
etmiyor.
6 Miyân-ı ehl-i süòan úîl u úâl bisyârest
‘Aceb ãaóîfe-i óüsneş debîr-i òaù çi nüvişt
ميان اهل سخن قيل و قال بسيارست
عجب صحيفۀ حسنش دبير خط چه نوشت
6-Söz ehlinin arasında söylenti çoktur. Onun güzelliğinin sayfasına hat
üstadı aceba ne yazdı.
7 Esîr-i kâfir-i zülf-i bütî şodem ‘Aynî
Dilem be-rişte-i zünnâr bord sûy-ı künişt
اسير کافر زلف بتى شدم عينى
دلم به رشتۀ زنار برد سوى کنشت
7-Ayni! Kâfir olan bu putun saçının esiri oldum. O papaz kuşağının
örülmüş ipi, gönlümü, zerdüştlerin mabedine götürdü.
XIV
DÎGER
ديگر
Bu gazel Şevket’e naziredir. Saib’e değil.
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
فعالتن فعالتن فعالتن فعلن
Ayni:
1 Nîst der-bezm-i şitâ âteş-i seyyâle ‘abeå
Ne-buved câm ki çün şu‘le-i cevvâle ‘abeå
نيست در بزم شتا آتش سياله عبث
نبود جام که چون شعلۀ جواله عبث
1-Kış ziyafetinde akan ateş hoş değil. Kadeh dönen ateş gibi boş olmuyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 401
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Şevket 11
بباغ بی رخ ساقی مکش پیاله عبث
روان مکن بط می را بموج الله عبث
Be-bâg bî-ruh-ı sâkî me-keş piyâle ‘abes
Revân mekon bat-ı mey be-mevc-i lâle ‘abes
Bahçede saki olmadan boşuna kadeh götürme. Şarap sürahisini gelincik
dalgasına götürme boşuna.
Ayni:
2 Behr-i âyîne koned seng-dilân-râ te'åîr
To me-pendâr be-hengâm-i seóer nâle ‘abeå
بهر آيينه کند سنگدالن را تاثير
تو مپندار به هنگام سحر ناله عبث
2-Her ayine taş gönüllülere etki eder. Seher vaktinde inlemenin boş
olduğunu zannetme.
Şevket:
نیامدی به چمن امشب و هوا میگفت
که ماه چارده باده دو ساله عبث
Neyamedî be-çemen imşeb ü hevâ mi-goft
Ki mâh-ı çârdeh bâde-i dü-sâle ‘abes
Bu gece çimene gelmedin hava söylüyordu ki on dört yaşındaki sevgili ve
iki yıllık şarap boşuna.
Ayni:
3 Óüsn (ü) zîbâ -yı Òudâ-dâd ne-òâhed her heft
äûret-ârâyî' meşşâùa-ı dellâle ‘abeå
حسن )و( زيباى خداداد نخواهد هر هفت
صورت آراى مشاطۀ دالله عبث
3-Allah vergisi güzelliği bu yedi tanesini istemez. Yüzün güzelleştirmek,
berberin taraması boştur.
Şevket:
همین ز محفل تصویر می رسد در گوش
که هر جا سخن از خامشیست ناله عبث
Hemîn zi mahfel-i tasvîr mî-resed der gûş
Ki her câ sühan ez hamoşist nâle ‘abes
Suskunluktan her yerde söz edilse inlemek boşuna. Görüntü meclisinden
sadece bu kulağa geliyor.

11
Şevket Divanı, s. 47 -48
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 402
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Ayni:
جگرم سوخت به جست از شرر تابش او
بر لب لعل تو آه آتش تبخاله عبث
4 Cigerem sûòt be-cest ez-şerer-i tâbiş-i û
Ber-leb-i la‘l-i to âh-ı âteş-i tebòâle ‘abeå
4-Ciğerim yandı. Onun parıltısının ışığından kurtuldu. Senin lal gibi
dudağının üzerindeki ah, uçuğun ateşi boştur.
Şevket:
دل رمیده زعالم به گرد او نرسد
دویدنست به دنبال ان غزاله عبث
Del-i remide zi ‘alem bi gerd-i u neresed
Devidenest bi donbal-ı ân gazale ‘abes
Dünyadan ürken gönül onun ayak tozuna yetmez. O ceylanın peşinden
koşmak boşuna.
Ayni:
ظنی البسۀ روم تو را بس عينى
شال کشمير و به نو کالۀ بنگاله عبث
5 Zenneî elbise-i Rûm to-râ bes ‘Aynî
Şâl-ı Keşmîr ü be-nev-kâle-i Bengâle ‘abeå
5-Ayni, sen kadın değilsin. Anadolu elbisesi sana yeter. Keşmir'in şalı,
Bengâle'nin kumaşı boştur.
Şevket:
چه غم ز جور فلک شوکت اهل حیرت را
بشیشه گل تصویر سنگ ژاله عبث
Çi gam zi-ehl-i felek Şevket ehl-i hayret râ
Be-şîşe gül tasvîr ber seng-i jâle ‘abes
Ey Şevket! Hayret ehline feleğin cevrinden ne gam çünkü çiğ taşında gül
şişesinin tasviri boşuna.
XV
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Dîdem ân zülf-i dü-tâ ber-‘ârıżet yek-bâr kec
Ber-hevâ şod ez-dilem ãad âh-ı âteş-bâr kec
ديدم آن زلف دوتا بر عارضت يکبار کج
بر هوا شد از دلم صد آه آتشبار کج
1-O iki zülfünü yüzünde gördüm. Eğri oldu. Gönlümden yüz ah havaya
yükseldi.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 403
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 İm-şeb ân meh mest âmed bezm-râ òançer be-dest
Zülf kec destâr kec reftâr kec güftâr kec
امشب آن مه مست آمد بزم را خنجر به دست
زلف کج دستار کج رفتار کج گفتار کج
2-Bu gece, o sarhoş sevgili ziyafete elinde hançerle geldi. Eğri saç, eğri sarık,
eğri yürüyüş, eğri söz.
3 Hîç der-‘ahdem ne-şod be-istiúâmet òâl-i u
Gerdiş-i gerdûne-i gerdûn-ı bed-kirdâr kec
هيج در عهدم نشد به استقامت خال او
گردش گردونۀ گردون بدکردار کج
3-Onun beni yüzünden hiç bir zaman sözümde durmadım. Feleğin dönmesi
eğri idi.
4 Der-ùarîúat meõheb-i her şeyò-râ tekye me-kon
Râst-úadd mâr est ammâ refteneş bisyâr kec
در طريقت مذهب هر شيخ را تکيه مکن
راست قد ماراست اما رفتنش بسيار کج
4-Tarikatta her şeyhin mezhebini doğru zannetme (güvenme). Yılanın boyu
düzdür; amma yürüyüşü eğridir.
5 Der demi ‘Aynî ne-gerded râst tâ-rûz-ı úıyâm
Úâmetem der-zîr-i bâr-ı miónet-i aàyâr kec
در د مى عينى نگردد راست تا روز قيام
قامتم در زير بار محنت اغيار کج
5-Ayni'nin şarabının tortusu (derdi) dönmesi kıyamete kadar düz olmaz.
Yabancıların mihnetinin yükünün altında boyum eğri.
XVI
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ BÎDİL
نظيره به غزل بيدل
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Ez-ãafâ-yı dürd-i mey âb u gilî ârâstend
Der-òarâbât-ı ezel mâ-râ dilî ârâstend
از صفاى درد مياب و گلى آراستند
در خرابات ازل ما را دلى آراستند
1-Bu şarabın tortusunun safasından bir su ve çamurla süslediler. Ezel
meyhanesinde bizim gönlümüzü süslediler.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 404
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Dil tapîdenhâ girift ez-òavf-ı tîà-ı àamzeet
Her bün-i mûy-ı vücûdem bismilî ârâstend
دل تپيدن ها گرفت از خوف تيغ غمزت
هر بن موى وجودم بسملى آراستند
2-Senin yan bakış kılıcının korkusundan kalp çarpmaya başladı. Benim
vücudumun kıllarının her birisi bismillah ile süslediler.
3 Ez-berây-ı Ka‘be-i maúãûd reften úâlebem
Óâcî-i rûó-ı revân-râ maómilî ârâstend
از براى کعبۀ مقصود رفتن قالبم
حاجئ روح روان را محملى آراستند
3-Kalıbım sevgilinin Kabesine (aradığı yere) gitmek için ruh ve revan
ziyaretine deve kervanını hazırladılar.
4 Baór-ı çeşm-i óasretem ez-farù-ı girye òuşk şod
Yek-naôar-gâhem hezârân sâóilî ârâstend
بحر چشم حسرتم از فرط گريه خشک شد
يک نظرگاهم هزاران ساحلى آراستند
4-Hasret gözümün denizi ağlamanın şiddetinden kurudu. Benim görüş
sahamda binlerce sahil hazırladılar.
5 Ez-berây-ı óüsn-i tedbîr ü niôâm-ı kâ'inât
Her gürûh-ı Bâúılî-râ ‘âúılî ârâstend
از براى حسن تدبير و نظام کائنات
هر گروه باقلى را عاقلى آراستند
5-Kâinatın düzeni ve tedbirinin güzelliği için Her Bâkıl'i topluluğunu akıllı
olarak hazırladılar.
6 Ber-keşîde şod be-meydân-ı şehâdet tîà-ı "Lâ"
Der-miyân-ı küfr ü îmân fâãılî ârâstend
بر کشيده شد به ميدان شهادت تيغ "ال"
در ميان کفر و ايمان فاصلى آراستند
6-Şehitli meydanında "Lâ" kılıcını çektiler. Küfür ve imanın arasında ayrım
yaptılar.
7 Òod-perestân-ı zamân ez-behr-i dünyâ-yı denî
Ketm-i Óaú gerdend ü úavl-i bâùılî ârâstend
خود پرستان زمان از بهر دنياى دنى
کتم حق گردند و قول باطلى آراستند

5., Bâkıl, kuş beyinli söz söylemekten âciz bir Arap'ın adıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet
Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, (Çeviren: Cemal Kurnaz), Ankara 1992, s.
66.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 405
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

7-Zamanın kendini beğenmiş kişiler alçak dünya için Hakk'ı gizlediler ve
batıl söz yarattılar.
8 În cevâb-ı ân àazel ‘Aynî ki Bîdil güfte-est
Feyż-i naômem ez-dem-i ân kâmilî ârâstend
اين جواب آن غزل عينى که بيدل گفته است
فيض نظمم از دم آن کاملى آراستند
8-Ayni, Bidil’in söylediği gazelin naziresini söylüyor. Nazmımım feyzi,
nazmımın nefesinden mükemmel gösteriyor.
XVII
[Mef‘ûlü Fâ‘ilâtün Mef‘ûlü Fâ‘ilâtün]
مفعول فاعالتن مفعول فاعالتن
1 Sevdâ-yı âteşînem berú-i cünûn nümâyed
Ez-şîşe-hâ-yı gerdûn òod-râ birûn nümâyed
سوداى آتشينم برق جنون نمايد
از شيشه هاى گردون خود را برون نمايد
1-Ateşli sevdayım. Delilik şimşeği gösteriyor. Feleğin camları kendini dışarı
gösteriyor
2 Ân şûò-ı çihre-perdâz âyîne kerde taãvîr
‘Aks-i cemâl-i òod-râ óayret-füzûn nümâyed
آن شوخ چهره پرداز آيينه کرده تصوير
عکس جمال خود را حيرت فزون نمايد
2-O yüz boyayan şakacı sevgiliyi ayine tasvir etmiştir. Kendi yüzünün aksini
hayret dolu gösteriyor.
3 Der-bûstân-ı ‘ışúet perverde şod be-âteş
Çün lâle àonce-i dil dâà-ı derûn nümâyed
در بستان عشقت پرورده شد به آتش
چون الله غنجۀ دل داغ درون نمايد
3-Senin aşkının gül bahçesinden ateş getirildi. Gönül goncası, lale gibi kendi
içindeki yanığını gösteriyor.
4 Her ki Òudâ-yı dânâ der-‘âlem-i ezel òâst
Ân-râ óurûf-ı àaybî ez-úâf u nûn nümâyed
هر که خداى دانا در عالم ازل خواست
آن را حروف غيبى از قاف و نون نمايد
4-Ezel âlemde ilim sahibi olan Tanrı'yı isterse, onları gayptaki harflerini
"kâf" ve "nûn" (kün) görüyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 406
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5 Ùâvûs-ı kilk-i ‘Aynî yek-câ ki per güşâyed
äad-gûne cilve rîzed reng-i füsûn nümâyed
طاووس کلک عينى يک جا که پر گشايد
صد گونه جلوه ريزد رنگ فسون نمايد
5-Ayni'nin kaleminin tavusu bir anda kanat açarsa, yüz çeşit cilve döküyor;
füsun rengini gösteriyor.
XVIII
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ ‘İäMET-İ BUÒÂRÎ ÚUDDİSE SIRREHU'L-BÂRÎ
نظيره به غزل عصمت بخارى قدس سىره البارى
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Be-òâl u zülf ü ‘ârıż ey müselmân ân büt eşher şod
Be-Hind âteş-perest ü der-firengistân kâfir şod
به خال و زلف و عارض اى مسلمان آن بت اشهر شد
به هند آتش پرست و در فرنگستان کافر شد
1-Ben, saçların ve yüzün ey Müsliman, o put meşhur oldu. Hindistan'da ateş
perest ve Firengistan'da da kâfir oldu.
2 Nihâlî bûd ez-naòl-ı tecellî úadd-i dil-cûyeş
Be-çeşme-sâr-ı çeşmem mün‘akis şod serv-i enver şod
نهالى بود ازنخل تجلى قد دل جويش
به چشمه سار چشمم منعکس شد سرو انور شد
2-Tecelli eden hurma ağacı gönül alan boyu, gözümün çeşmesarına aksetti.
En nurlu servi oldu.
3 To gül-gûn câme pûşîdî kemer-bendî òırâmîdî
Çü ùâvûs-ı cinân şod mâh-ı nev şod kebg-i pür-fer şod
تو گلگون جامه پوشيدى کمربندى خراميدى
چو طاووس جنان شد ماه نو شد کبک پرفرشد
3-Sen gül renginde elbise giydi. Cennet tavusu gibi, yeni ay gibi aydınlık
dolu keklik gibi oldu.
4 Be-yâd-ı ân leb-i la‘l ü ruò u dendân u rûy eşkem
Óabâb-ı bâde şod şebnem be-gül şod dürr ü òâver şod
به ياد آن لب لعل و رخ و دندان و روى اشکم
حباب باده شد شبنم به گل شد در و خاور شد
4-O lal gibi dudak, yüz, diş, gözyaşımın üstünde badenin kabarcığı oldu; güle
çiğ tanesi oldu. İnci ve batı yönü? oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 407
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5 Şerârî bûd âhem cest ez-òâkister-i òâkem
Çü aòker şod cehennem şod fürûzân şod füzûnter şod
شرارى بود آهم جست از خاکستر خاکم
چو اخگر شد جهنم شد فروزان شد فزونتر شد
5-Benim ahım kıvılcım idi. Vücudumun külünden çıktı. Kor ateş gibi,
cehennem gibi aydınlandı, daha da fazla oldu.
6 Be-àamze yek işâret kerd ebrûyeş çü úatl-i men
Sinân şod tîr şod úavs-i úażâ şod tîà u òançer şod
به غمزه يک اشارت کرد ابرويش چو قتل من
سنان شد تير شد قوس قضا شد تيغ و خنجر شد
6-Onun gamzesi işaret ett. Gamzesi beni öldürmek için kılıç oldu, ok oldu,
kaza yayı oldu, kılıç ve hançer oldu.
7 Be-dâàem âteş-efrûzed zi-çeşmem òûn micûşed
Şihâb u ãâ‘iúa şod şeb-çerâà-ı Baór-ı Aómer şod
به داغم آتش افروزد ز چشمم خون مى جو شد
شهاب و سائقه شد شب چراغ بحر احمر شد
7-İçimdeki yangın ateş yakıyor, gözlerimden kan fışkırıyor. Yıldız kayması,
şimşek, kızıl denizin gece lambası oldu.
8 Merâ goftî àazel-gûyî to-râ goftem güher-cûyî
Úılâde şod be-gûş yâr mengûş-ı mücevher şod
مرا گفتى غزل گويى تو را گفتم گهر جويى
قالده شد به گوش يار منگوش مجوهر شد
8-Bana gazel söylemeyi dedin. Ben ise cevher bulmayı dedim. Kulağa halka
oldu. Mücevherle nakşedilmiş yar oldu.
9 Nigâh-ı óasretem ez-fürúat-i la‘l-i to ber-úabrem
Reg-i nây-ı giyeh şod târ-ı sâz-ı bezm-i maóşer şod
نگاه حسرتم از فرقت لعل تو بر قبرم
رگ ناى گيه شد تار ساز بزم محشر شد
9-Hasret bakışım senin lalinin uzaklığından kabrimin mezarına giyehin
neyinin (oluğunun) damarı oldu. Mahşer ziyaretinin sazının teli oldu.
10 Devr-i zülf ü òâl u òaùùet ruòsâret keşîdem âh
Seóâbî şod kelef şod hâle şod mâh-ı münevver şod
دور زلف و خال خطت رخسارت کشيدم آه
سحابى شد کلف شد هاله شد ماه منور شد
10-Senin saçların ben ve yüzünün hatlarının çemeninde ah çektim. Bir gölge
oldu, ayın üzerinde leke oldu, ay ve güneşin etrafındaki parlak daire oldu,
nurlu ay oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 408
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

11 Süveydâ-yı dil-i ‘Aynî ki toòmî bûd bî-óâãıl
Sipendî şod der-âteş ber-hevâ şod nûr-ı aòter şod
سويداى دل عينى که تخمى بود بى حاصل
سپندى شد در آتش بر هوا شد نور اختر شد
11-Ayni'nin kalbinin ortasındaki kara benek verimsiz bir tohum oldu. Ateş
üzerinde nazar otu, havaya uçtu, yıldız oldu.
XIX
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ ŞEVKET
نظيره به غزل شوکت
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fa‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
Ayni:
1 Dil zi-feyż-i âyîne-i ‘âlem-nümâ şod ãâf şod
Maôhar-ı nûr-ı tecellî-i Òudâ şod ãâf şod
دل ز فيض آيينۀ عالم نما شد صاف شد
مظهر نور تجلئ خدا شد صاف شد
1-Gönül, dünyayı gösteren ayinenin feyzinden parlak oldu. Tanrı'nın tecelli
nurunun mazharı oldu, saf oldu.
12 Şevket Divanı
Şevket:
شعله ام از آب شمشیرش هوا شد صاف شد
رنگ خون من به دست او حنا شد صاف شد
Şu‘le-em ez âb-ı şemşîreş hevâ şod saf şod
Reng-i hûn-ı men bie-dest-i û henâ şod saf şod
Alevim onun kılıcının suyundan hava oldu saf oldu. Benim kanım onu eline
kına oldu saf oldu.
Ayni:
هر سحر از حسرت زلف و رخ آن مه جبين
دود آهم بر هوا شد پر ضيا شد صاف شد
2 Her seóer ez-óasret-i zülf ü ruò-ı ân meh-cebîn
Dûd-ı âhem ber-hevâ şod pür-żiyâ şod ãâf şod
2-Her sabah, o ay alınlı olan yüzü ve saçının hasretinde ahımın dumanı
havaya çıktı. Çok aydınlık oldu. Saf oldu.
Şevket:
خامشی آواز ما را آتش بی دود کرد
شعله تقریر ما تا پر صدا شد صاف شد
Hamoşi âvaz-ı ma râ âteş-ı bi dud kerd

12 Şevket Divanı, s. 115.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 409
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Şü’le-i tagrir-i ma ta por seda şod saf şod
Suskunluk şarkımızı dumansız ateş gibi yaptı. Söyleyiş alevimiz sesden
dolunca saf oldu.
Ayni:
در سپهر حسن دست غمزۀ مريخ را
برق عشقم تيغ پرتاب قضا شد صاف شود
3 Der-sipihr-i óüsn dest-i àamze-i Merrîò-râ
Berú-i ‘aşúem tîà-ı per-tâb-ı úażâ şod ãâf şod
3-Onun gamzesi, onun güzelliği ufkundu o yıldızın nazı aşkımın şimşeği
fezaya atılan kılıç gibi oldu, saf oldu.
Şevket:
درد ما را فیض بی رنگی زالل بی نشا کرد
باده ما تا ز رنگ خود جدا شد صاف شد
Derd-i ma râ feyz-i bi rengi zlal-i bi nişa kerd
Bade-i ma te z reng-i hod cuda şod saf şod
Derdimizi renksizlik fevzi neşesiz duruluk yaptı. Şarabımız kendi renğinden
ayrıldıktan sonra saf oldu.
Ayni:
4 Bâ-òayâl-i Óıżr òaùù-ı la‘l-i û begrîstem
Eşk-i òûn-âlûd-ı men Åb-ı Beúâ şod ãâf şod
با خيال حضر خط لعل او بگريستم
اشک خون آلود من آب بقا شد صاف شود
4-Hızır hayaliyle onun lal gibi dudağının hattına ağladım. Benim kan dolu
göz yaşım varlık suyu oldu, saf oldu.
Şevket:
بیش ازین بودیم از هستی نهان زیر غبار
از شکست آینه ما تا هوا شد صاف شد
Bîş ez în budîm ez hestî nihân zîr-i gubâr
Ez şikest-i âyîne mâ ta havâ şod saf şod
Bundan önce varlıktan, tozlar altında saklıydık. Aynamız kırılıp hava
olduktan sonra saf oldu. (benlik aynası)
Ayni:
قلب عينى مى شود روشن ز عکس فيض عکس
آينه با سر سيماب آشنا شد صاف شد
5 Úalb-i ‘Aynî mî-şeved rûşen zi-‘aks-i feyż-i ‘aks
Åyine bâ-sırr-ı sîm-âb âşinâ şod ãâf şod
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 410
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5-Ayni'nin kalbi onun aksinin feyzinin aksiyle aydınlanır. Ayna civanın sırrı
ile (aynanın arkasına civa sürülürdü.) yak bakışına aşina olduktan sonra saf
oldu.
Şevket:
بود شوکت ظلمت آلود از بقای خویشتن
تا چو دود اندر هوای او فنا شد صاف شد
Bûd Şevket zulmet âlûd ez bekâ-yı hîşten
Ta çü dûd ender hevâ-yı u fenâ şod sâf şod
Şevket kendi varlığının içinde karanlıklara bürünmüştü. Onun hevasında
duman gibi fani olduktan sonra saf oldu.
XIX
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ ÒÂCE NEŞ'ET-İ FEYØ-MÂHİYYET
نظيره به غزل خواجه نشئت فيض محىيت
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Nigâhem ez-temâşâ kerden-i óüsnet reg-i gül şod
Keşîdem nâle der-ãaón-ı çemen evrâd-ı bülbül şod
نگاهم از تماشا کردن حسنت رگ گل شد
کشيدم ناله در صحن چمن اوراد بلبل شد
1-Benim bakışım, senin güzelliğine bakmaktan gülün damarı oldu.
Çimenliğin ortasında inledi. Bu benim inlemem bülbülün söyledikleri oldu.
2 Çi efsûn kerde der-gülzâr-ı óüsneş ân büt-i seóóâr
Be-zîr-i zülf-i câdû òâl-i Hindû toòm-ı sünbül şod
چه افسون کرده در گلزار حسنش آن بت سحار
به زير زلف جادو خال هندو تخم سنبل شد
2-Ne biçim büyü yaptı. Onun güzelliğinin bahçesinde, O, sihir yapan put,
sihirli saçlarının altında Hintli beni ve sünbül tohumu oldu.
3 Úażâ òûn-rîz kerd ân dem Hülâkû-yı nigâheş-râ
Be-dest-i àamze-i Mirrîò felek tîà-ı teàâfül şod
قضا خونريز کرد آن دم هالکوى نگاهش را
به دست غمزۀ مريخ فلک تيغ تغافل شد
3-Kaza kan döktü. O anda, onun bakışının Hülâgusu (Hülagu gibi bakışı),
Merih yıldızının gamzesi elinde felek gaflet kılıcı oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 411
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

4 Keşîdem der-şeb-i hecr-i to ey meh ez-dilem âhî
Ki óalúa óalúa şod ebr-i siyeh şod bend-i kâkül şod
کشيدم در شب هجر تو اى مه از دلم آهى
که حلقه حلقه شد ابر سيه شد بند کاکل شد
4-Ey ay gibi güzel! Senin ayrılığından gönlümden bir ah çektim. Halka halka
dolu siyah bulut oldu, saçın bağı oldu.
5 Be-‘irfân-òâne-i dil nükte-i ser-beste-i zülfeş
Be-Mollâ-yı Cünûn-ı ‘aşú zencîr-i teselsül şod13
به عرفانخانۀ دل نکتۀ سربستۀ زلفش
به مالى جنون عشق زنجير تسلسل شد
5-Gönül irfan evindeki onun zülfü noktalar oldu. Aşkın Delilik Mollası için
birbirine bağlı zincir oldu.
6 Zi-bes begrîstem ez-óasret-i dendân-ı yâr im-şeb
Sirişkem ber-nigeh çün gevher-i târ-ı taòayyül şod
ز بس بگريستم ز حسرت دندان يار امشب
سرشکم بر نگه چون گوهر تار تخيل شد
6-Bu gece sevgilinin dişlerinin hasretinden çok ağladım. Göz yaşım bakıştı
tahayyülün ipinin gevheri oldu.
7 Der-ân bezmî ki rindân-ı süòan ‘Aynî be-hem bûdend
áazel goftem be-yâd-ı la‘l-i sâúî neşve-i mül şod
در آن بزمى که رندان سخن عينى به هم بودند
غزل گفتم به ياد لعل ساقى نشوۀ مل شد
7-Ey Ayni ! O söz ustalarının meclisinde beraber idiler. Sakinin dudağının
hatırasına gazel söyledim, şarabın neşesi oldu.
XXI
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 ‘Araú ber-‘ârıż-ı ân serv-i nâz ârâyiş-i gül şod
Şikenc-i gîsuvâneş ùavú-ı úumrî dâm-ı bülbül şod
عرق بر عارض آن سرو ناز آرايش گل شد
شکنج گيسوانش طوق قمرى دام بلبل شد
1-O nazlı servinin yüzündeki ter, gülün süsü oldu. Onun saçlarının
kıvrımında kumrunun boynundaki tüyden halka ve bülbül için tuzak oldu.

13 5. Molla-yı Aşk (Delilik Hocası), Şeyh Galib'in tasavvufi-alegorik mesnevisi Hüsn ü Aşk'ın
kahramanları olan Hüsn ve Aşk'ın Mekteb-i Edeb'deki (Edep Mektebi) hocalarıdır.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 412
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Naôar kerdem be-gül-rûyî dilem bâà-ı tecellî geşt
Keşîdem her nefes der-yâd-ı zülfeş bûy-ı sünbül şod
نظر کردم به گلرويى دلم باغ تجلى گشت
کشيدم هر نفس در ياد زلفش بوى سنبل شد
2-Gül yüzlü birisine baktım. Gönlüm tecelli b.ağı oldu. Onun zülfünün
kokusuyla çektiğim her nefes, sünbül kokusu oldu.
3 Be-zencîr-i süòan ‘allâme-i Mecnûn-râ bestend
Zi-bes imşeb be-fikr-i kâküleş baóå-i teselsül şod
به زنجير سخن عالمۀ مجنون را بستند
ز بس امشب به فکر کاکلش بحث تسلسل شد
3-Söz inciriyle mecnunu allamesinin bağladılar. Onun saçının
düşüncesinden bu gece aralarında söz oldu.
4 Be-dûd-ı âh-ı şeb-òîz-i men efsûn kerd ân câdû
Belâ şod fitne şod mâr-ı siyeh şod târ-ı kâkül şod
به دود آه شب خيز من افسون کرد آن جادو
بال شد فتنه شد مار سيه شد تار کاکل شد
4-O cadıyı, gece beni uyandıran ahımın dumanı büyüledi. Bu ah, belâ oldu,
fitne oldu, siyah oldu, saçın teli oldu.
5 Çünân giryânem ez-hecr-i lebet ey gevher-i nâ-yâb
äaf-ı müjgân-ı çeşmem mevc-i deryâ-yı taòayyül şod
چنان گريانم از هجر لبت اى گوهر ناياب
صف مژگان چشمم موج درياى تخيل شد
5-Ey değerli gevher! Senin dudağının uzağında öyle ağlamaktayım ki,
gözümün kirpiklerinin sırası, hayal deryalarının denizi oldu.
6 Be-dest-i şehsüvâr şu‘le-òû âteş ‘inânî-râ
Şu‘â‘î óisset ez-berú-i úażâ òışt-ı teàâfül şod
به دست شهسوار شعله خو آتش عنانى را
شعاعى حست از برق قضا خشت تغافل شد
6-Onun elinde ateş özelliğine sahip, ateş dizginli şehsüvarın elinden kaza
şimşeği öyle bir hüzme çıktı. Tegafülün küçük oku oldu.
7 Be-her ãubó ân ãabûó-âşâm meh-i ruòsâr-râ ‘Aynî
Şafaú ‘aks-âver-i òûrşîd şod peymâne-i mül şod
به هر صبح آن صبوح آشام مه رخسار را عينى
شفق عکس آور خورشيد شد پيمانۀ مل شد
7-Aynî, her sabah içilen şarap, Şafak güneşin aksini (şeklini) getiren oldu.
Şarap kadehi oldu.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 413
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

XXII
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Her ân ki bâ-çemen ân gül-ruò u serv-i revân
Fiàân ez-bülbülân âh-ı óazîn ez-úumriyân âyed
هر آن که با چمن آن گلرخ و سرو روان
فغان از بلبالن آه حزين ازقمريان آيد
1-Her kimse çimen ile o gül yüzlü ve akan selvi ile gelirse, bülbüllerden
feryat, kumrulardan da hüzünlü ah gelir.
2 Eger ber-meşhed-i men begõered ân àamze-i òûn-rîz
Zi-òâk-i üstüòânem nâle-hâ-yı "el-amân" âyed
اگر بر مشهد من بگذرد آن غمزۀ خونريز
ز خاک استخوانم ناله هاى "االمان" آيد
2-O kan döken (kâtil) gamze enim şehitlik yerimden geçerse kemiklerimin
topraklarından "el-aman" inlemeleri gelyor. (Türkçe Divan'da var)
3 Konem ez-òâk-i pâyeş dîde-i òûrşîd-râ rûşen
Eger ân meh şebî der-òâne-i men mîhmân âyed
کنم از خاکپايش ديدۀ خورشيد را روشن
اگر آن مه شبى در خانۀ من مهمان آيد
3-O eğer o ay, herhangi bir gece benim evime misafir gelse,
Onun ayak toprağından güneşin gözünü aydınlatırım.
4 Çünân bâà-ı àam-ı bî-tâbî-i àurbet ża‘îfem kerd
Òayâl-i pûşiş-i pîrâhenem-râ bes girân âyed
چنان باغ غم بى تابئ غربت ضعيفم کرد
خيال پوشش پيراهنم را بس گران آيد
4-Gurbetin dayanılmaz yükü beni öyle zayıflattı ki gömleğimi giymemin
hayali ağır geldi.
5 Be-vaãf-ı âb-ı leb-i meygûn zi-bes ‘Aynî siyeh-mestem
Be-çeşmem reşóa-ı òâme şerâb-ı eràavân âyed
به وصف آب لب ميگون ز بس عينى سيه مستم
به چشمم رشحۀ خامه شراب ارغوان آيد
5-Ayni, şarap gibi dudağın vasfına karşı öyle sarhoşum. Gözümde kalemin
akıntısı, ergavan renkli şarap olur.
XXIII
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ BÎDİL Ü ŞEVKET MÜŞÂRÜN İLEYHÜMÂ
نظيره به غزل بيدل و شوکت مشار اليهما
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 414
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Bülbül-i cân ez-òayâl-i la‘l-i u dil-teng bûd
áonça der-bâà-ı ‘adem toòmî be-zîr-i seng bûd
بلبل جان از خيال لعل او دلتنگ بود
غنچه در باغ عدم تخمى به زير سنگ بود
1-Gönül bülbülü onun dudağının hayalinden gönlü sıkıldı (üzüntülü oldu).
Gonca, yokluk bağında taş altında bir tohum idi.
2 Dil çerâàân kerd bâ-şevú-i leb-i ân lâle-ruò
Revàan-ı úandîl bezmeş bâde-i gül-reng bûd
دل چراغان کرد با شوق لب آن الله رخ
روغن قنديل بزمش بادۀ گل رنگ بود
2-Gönül çerağan (ziyafet, her yerde lambaların asılı olduğu gece toplantısı)
verdi. (aydınlattı) O lale yüzlü dudağının şevkinde gönül ziyafet yaptı.
3 Ber-òaù u rûyeş zi-bes begrîstem k'ez intiôâr
Naàme-i sâz-ı nigâh-ı men bâhâr- âheng bûd
بر خط و رويش ز بس بگريستم کز انتظار
نغمۀ ساز نگاه من بهار آهنگ بود
3-Hat ve yüzüne bakmaktan o kadar ağladım. Benim bakış sözümün
nağmesi bahar müziği oldu.
4 Mî-tevân dîd ez-şikest-i reng-i men naúşeş hüner
Peykerem ez-sîlî-i üstâd çün Erjeng bûd
مى توان ديد از شکست رنگ من نقشش هنر
پيکرم از سيلئ استاد چون ارژنگ بود
4-Benim güçlüğümden onun sanatının nakşı görülebilir. Vücudum üstadın
tokatından Erjeng oldu.
5 ‘Aks-i óüsn-i ân perî-râ dîdem ü óayrân şodem
Gerçi der-dest-i àameş âyîne-em pür-jeng bûd
عکس حسن آن پرى را ديدم و حيران شدم
گرچه در دست غمش آيينه ام پر ژنگ بود
5-O perinin güzelliğinin aksini gördüm ve hayran oldum. Onun gam elinde
benim (gönül) ayinem pas oldu.
6 Ey şerer reftî be-ãaón-ı vüs‘at-âbâd-ı ‘adem
Verne câyet ãad-hezârân sâl seng-i teng bûd
اى شرر رفتى به صحن وسعت آباد عدم

3 ber:metinde, bî
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 415
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

ورنه جايت صد هزاران سال سنگ تنگ بود
6-Ey kıvılcım ! yokluğun geniş yerine gittin. Yoksa senin yerin yüz binlerce
yıl dar taş (mezar) idi.
7 Der-àam-ı zülfeş beyân-ı nâleî òâhem nüvişt
Der-gelû-yı òâme mûyî sürme-i nîreng bûd
در غم زلفش بيان ناله اى خواهم نوشت
در گلوى خامه مويى سرمۀ نيرنگ بود
7-Onun saçının gamında bir nalenin beyanını yazmayı istedim. O kalemin
boğazında büyü sürmesinin kılı vardı.
8 Mî òored ùûùî-i òoş-güftâr şekker der-úafes
Güft ‘Aynî în àazel-râ úâfiye çün teng bûd
مى خورد طوطئ خوش گفتار شکر در قفس
گفت عينى اين غزل را قافيه چون تنگ بود
8-Güzel sözlü papağan kafeste güzel konuşuyor. Ayni de bu gazeli
kafiye dar geldiği için böyle söyledi. (teng-kafes ilişkisi var)
XXIV
[Mefâ‘ilün Fe‘ilâtün Mefâ‘ilün Fe‘ilün]
مفاعلن فعالتن مفاعلن فعلن
Ayni:
دلم ز لعل لب يار باده نوش هنوز
به ذوق نشوۀ آن در خروش هوش هنوز
1 Dilem zi-la‘l-i leb-i yâr bâde-nûş henûz
Be-õevú-i neşve-i ân der-òurûş-ı hûş henûz
1-Gönlüm sevgilinin dudağının lalinde şarap içiyor. O neşenin zevkinden akıl
ve zeka coşkunluk içerisindedir. (coşuyor)
Şevket Divanı14
Şevket:
لبم زحرف لب اوست باده نوش هنوز
بود نظاره ز خطش بنفشه پوش هنوز
Lebem zi harf-i leb-i ust bade nuş henuz
Boved nizare zi hataş benefşe puş henuz
Dudağım onun dudağının sözünden hala şarap içmekte. Hattından nizare
hala menekşe gibi giyinmiş.

14 . Şevket Divanı, s. 119.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 416
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Ayni:
جهان به صيت "انا الحق" چو ساز محشر گشت
فغان که حضرت منصور دل خاموش هنوز
2 Cihân be-ãît-i "ene'l-óaú" çü sâz-ı maóşer geşt
Fiàân ki óażret-i Manãûr-i dil òamûş henûz
2-Dünya "ene'l-hak" sesinden mahşer yapısı oldu. Figan ki Mansur
hazretlerinin gönlü suskundur.
Şevket:
مگو که ماتمی نیست مرگ مجنون را
که هست چشم غزاالن سیه پوش هنوز
Me-gû ki mâtem nîst merg-i mecnûn râ
Ki hest çeşm-i gazâlân siyeh-pûş henûz
Mecnun’un ölümünden kimse yas tutmuyor deme çünkü ceylanların gözü
hala siyah giymekte.
Ayni:
جمال او چه تجلى که کرد نشناختند
گروه جن و پرى مردم و سروش هنوز
3 Cemâl-i u çi tecellî ki kerd neşnâòtend
Gürûh-ı cinn ü perî merdüm ü sürûş henûz
3-Onun yüzünde öyle tecelli etmiştir, cin, peri, insanlar ve akıllılar
tanıyamadılar.
Şevket:
شکایت از سخن خلق چون کنم که مرا
نداده اند زبان چون دهان گوش هنوز
Şikâyet ez sohan-ı halk çün konem ki merâ
Nedâde-end zebân çün dehân-ı gûş henûz
Halkın sözlerinden nasıl şekve edeyim. Çünkü ağız ve dil hala kulak
vermemişler.
Ayni:
دمى که زمزم اشکم روان شد از ماتم
غزال کعبۀ چشمم سياه پوش هنوز
4 Demî ki zemzem-i eşkem revân şod ez-mâtem
áazâl-i Ka‘be-i çeşmem siyâh-pûş henûz
4-Gönül öyle kan dolu ki matemden gözümün zemzemi aktı. Gözüm
Kabe’sinin ceylanı halen siyah giymiştir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 417
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Şevket:
شبی گذشت سیه مست ناز از خاکم
برد نسیم غبارم بدوش هنوز
Şebî gozeşt siyeh-mest-i nâz ez hâkem
Bered nesîm gubârem bi dûş henûz
Çok sarhoşlukta toprakta bir gece geçirdim. Rüzgâr hala tozumu omuzunda
götürüyor.
Ayni:
شنيده ايم ز ناى الست نغمۀ عشق
پر است از دم او پرده هاى گوش هنوز
5 Şenîdeîm zi-nây-ı elest naàme-i ‘ışú
Pür-est ez-dem-i u perde-hâ-yı gûş henûz
5-Elest neyinden aşk nağmesini duymuşuz. Onun nefesinden kulak
perdeleri doludur.
Şevket:
زبان غنچه تصویر ریخت رنگ سخن
نشسته ام به شاخ نفس خموش هنوز
Zebân-ı gonce tasvîr rîht reng-i sühan
Nişeste-em be-şâh-ı nefes hamûş henûz
Goncanın ağızı sözün resmine renk döktü. Nefes dalında hala suskun
oturuyoruz.
Ayni:
کجا به منزل مقصود مى رسى عينى
چنين که بار امانت به پشت و دوش هنوز
6 Kocâ be-menzil-i maúãûd mî resî ‘Aynî
Çünîn ki bâr-ı emânet be-puşt u dûş henûz
6-Ayni, maksat evine nalı ulaşabilirsin. Sırtında ve arkanda öyle emanet
yükü vardır.
Şevket:
کرشمه مست به صحرا گذشت و خون غزال
زند زپرده رگهای جاده جوش هنوز
Kireşme mest bi sahra gozeşt hun-i gazal
Zened zi perde reghay-ı cade cuş henuz
Cilve sarhoş sahradan geçti ve ceylanın kanı hala yolun damarının
perdelerinden kaynıyor.
Şevketin alttaki beyti fazladır.
Şevket:
دکان زهاد مسواک تخته شد شوکت
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 418
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

نرفته شیخ ببازار میفروش هنوز
Dükkân-ı zühhâd misvâk tahte şod Şevket
Nâ-refte şeyh be-bâzâr mey-fürûş henûz
Şevket zahitlerin dükkânı misvakın (diş fırçası) ahşabı oldu. Şeyh hala şarap
satan pazarına gitmemiş.
XXV
áAZEL
غزل
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Pertevî der-òâne-em üftâd zi-óüsn-i rûşeneş
Meşrıú-ı mihr-i sa‘âdet mî-şeved her-revzeneş
پرتو در خانه ام افتاد ز حسن روشنش
مشرق مهر سعادت مى شود هر روزنش
1-Senin adın olan güzelliğinde evime öyle bir ışık düştü. Onun
penceresinden güneşin aydınlığı doğuyor.
2 Gerçi òaùù-ı püşt-i la‘l-i leb be-şekker ‘anberest
Fülfül-ender ãafóa-i kâfûr bînem gerdeneş
کرچه خط پشت لعل لب به شکر عنبراست
فلفل اندر صفحۀ کافور بينم گردنش
2-Dudağın lalinin arkasının hattında her ne kadar şekerden anberdir. Onun
boynuna kâfur safhasında biber gibidir.
3 Men der-âteş-òâne-i ‘ışú-ı bütî sûzem ki âh
Dîde-i úuúnûs şod gül-mîò-ı bâb-ı külòâneş
من در آتشخانۀ عشق بتى سوزم که آه
ديدۀ ققنوس شد گل ميخ باب گلخنش
3-Bir bütün aşk ateşinde yanıyorum ki ah kaknusunun gözü, onun çiçek
evinin kapısının perçini oldu.
4 Şûriş-i ‘ışúam be-dest-i àamze-i ân şu‘le-òû
Dâd şemşîrî ki ez-berú-i tecellî âheneş
شورش عشقم به دست غمزۀ آن شعله خو
داد شمشيرى که از برق تجلى آهنش
4-Aşk karışıklığını O şule huylu olan o demirin aydınlığında o kılıca tecelli
verdi.
5 Dûòtem ‘Aynî úabâyî ber-ten-i neôôâre-em
Şod nigâhem rişte-hâ müjgân-ı çeşmem sûzeneş
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 419
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

دوختم عينى قبايى بر تن نظاره ام
شد نگاهم رشته ها مژگان چشمم سوزنش
5-Ey Ayni ! Vücuda öyle bir kaba (abanın altından giyilen
elbise) diktim. Görüyorum ki benim bakışım onun iplikleri oldu ve gözümün
kirpikleri de iğnesi oldu.
XXVI
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ äÅ'İB
نظيره به غزل صائب
[Mefâ‘ilün Fe‘ilâtün Mefâ‘ilün Fe‘ilün]
مفاعلن فعالتن مفاعلن فعلن
Ayni:
نۀ به فکر قيامت ز قد يار چه خظ
تو را ز باغ جنان بى رخ نگاه چه خظ
1 Ne’i be-fikr-i úıyâmet zi-úadd-i yâr çi òaô
To-râ zi-bâà-ı cinân bî-ruò-ı nigâh çi òaô
1-Seni cennet bahçesinde, sevgilinin yüzü olmadan haz olur mu? Kıyamet
düşüncesi olmadan sevgilinin boyundan haz olur mu?
Saib Divanı: Sayfa 246
Gazel 512
ز گـنـجـهای گـرانمـايه بـی نـثـار چـه حـظ؟
?????
Zi genjhâ-yı girân-mâyeye bî- nisâr çi haz
Eger zi hod nefeşeni zi berg ü bâr çi haz
Bağış edilmeyen çok değerli hazinelerden ne fayda. Eğer kendin dağıtmasan
yaprak ve meyveden ne fayda?
Ayni:
همان سعادت دارين در عبادت حق
ز بحث مسئلۀ جبر و اختيار چه خظ
2 Hemân sa‘âdet-i dâreyn der-‘ibâdet-i Óaú
Zi-baóå-i mes'ele-i cebr ü iòtiyâr çi òaô
2-Hakk'ın ibadetindeki o iki dünya saadeti, cebr ve ihtiyar konusunda ne
haz.
Saib:
بهار تازه کند داغ تخم سوخته را
دماغ سوخته را از وصال يار چه حظ
Bahâr tâze koned dâg-ı tohm-ı sûhte râ
Demâg-ı sûhte râ ez visâl-i yâr çi haz
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 420
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Bahar yanan tohumun dağını tazeler. Aklı yanana sevgili vuslatından ne
fayda?
Ayni:
مباد هيچ دلت جاى حرص و طول امل
به خانه اى که شود پر ز مور و مار چه خظ
3 Me-bâd hîç dilet cây-ı óırã u ùûl-i emel
Be-òâneî ki şeved pür-zi-mûr u mâr çi òaô
3-Senin gönlün hırs ve arzunun çokluğundan olmasın. Öyle bir ev ki kanınca
ve yılan ile doluysa na haz.
Saib:
خوش است دامن تحريک نيم سوخته را
جنون کامل ما را ز نو بهار چه حظ
Hoş est dâmen-ı tahrîk-ı nîm sûhte râ
Cunûn-ı kâmil-i mâ râ zi nev-bahâr çi haz
Aşktan tam kavrulmayanların eteğini hareketlendirmek ne güzel. Bizim tam
deliliğimize yeni gelen bahardan ne fayda?
Ayni:
ز عشق زاهد خودبين نمى ستاند فيض
به چشم شبپره از پرتو نهار چه خظ
4 Zi-‘ışú-ı zâhid-i òod-bîn ne-mî sitâned feyż
Be-çeşm-i şeb-pere ez-pertev-i nehâr çi òaô
4-Kendini beğenen zahit, aslından feyz almaz. Yarasanın gözünde gündüzün
ışıklarından haz almaz.
Saib:
چراغ صبح به يک جلوه می شود خاموش
مرا به موسم پيری زاعتبار چه حظ
Çerâg-ı subh be-yek cilve mî-şeved hâmûş
Merâ be mevsim-i pîrî zi-i‘tibâr çi haz
Sabah lambası bir cilve ile kapanacak. Bana ihtiyarlık zamanından itibardan
ne fayda?
Ayni:
خيال آن گهر از ديدۀ ترم نرود
سفينه را که به دريا شد از کنار چه خظ
5 Òayâl-i ân güher ez-dîde-i terem ne-reved
Sefîne-râ ki be-deryâ şod ez-kenâr çi òaô
5-O cevherin hayali benim yaş gözümden gitmez. Deryaya yol almış bir
gemi sahilden ne haz bulabilir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 421
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Saib:
درخت خشک به نشو و نما نمی جوشد
ترا که نيست جنون در سر از بهار چه حظ
Dıraht-ı huşk be-neşv ü nemâ nemî cûşed
Tu râ ki nîst cünûn dar sar az bahâr çi haz
Kuru ağaç güzelleşme ve büyüme ile kaynamaz. Başında delilik olmayan
sana bahardan ne fayda?
Ayni:
جنون من که به سوداى سنبلش نشود
به گلستان ز تماشاى جويبار چه خظ
6 Cünûn-ı men ki be-sevdâ-yı sünbüleş ne-şeved
Be-gülsitân zi-temâşâ-yı cûybâr çi òaô
6-Onun sünbülünün sevdasından bende delilik olmazsa gül bahçesinde
akan suyun akan suya bakmaktan ne haz.
Saib:
تمام دلخوشی روزگار در عشق است
ترا که عشق نوروزی ز روزگار چه حظ
Tamâm-ı dil-hoşî-i rûzgâr der ‘aşk est
To râ ki ‘aşk ne-verzî zi rûzgâr çi haz
Devranın bütün neşe ve tesellisi aşkladır. Sevmeyen sana devrandan ne
fayda?
Ayni:
ريا و سمعه مکن هر عمل که خواهى کرد
درين رواج که از نقد بى عيار چه خظ
7 Riyâ vü sem‘e me-kon her ‘amel ki òâhî kerd
Der-în revâc ki ez-naúd-i bî-‘ayâr çi òaô
7-Yapmak istediğin her işte riya ve dedikodu yapma. Bu yürürlükte olan
itibarsız paradan ne haz.
Saib:
خوش است سوختن با سيه چشمان
ترا که داغ نسوزی زالله زار چه حظ
Hoş est suhtan-ı dâg bâ siyeh-çeşmân
To râ ki dâg nâ-sûzî zi lâlezâr çi haz
Yanmak karagözlülerle güzeldir. Damgalanmayan sana lalezardan ne fayda?
Ayni:
مرا به کلب معلم خوش است صيد غزال
که بى رقيب شد از شوخ جلوه کار چه حظ
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 422
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

8 Merâ be-kelb-i mu‘allem òoş-est ãayd-ı àazâl
Ki bî-raúîb şod ez-şûò-ı cilve-kâr çi óaô
8-Eğitilmiş köpekle ceylan avlamak çok hoştur. O cilve yapan şuh, rakipsiz
oldu mu ne tadı çıkar?
Saib:
زانتظار شود اب تلخ اب حيات
ز وصل باده گلرنگ بی خمار چه حظ
Zi-intizâr şeved âb-ı telh âb-ı hayât
Zi-vasl-ı bâde-i gül-rengî bi homâr çi haz
Beklemekle acı su hayat suyu olacaktır. Gülrenkli şarabın vuslatından
humarı olmayana ne fayda?
Ayni:
9 Be-àayr-ı midóat-i dendân-ı yâr-ı men ‘Aynî
Me-râ ez-goften-ı naôm-ı güher-niåâr çi òaô
به غير مدحت دندان يار من عينى
مرا از گفتن نظم گهر نثار چه خظ
9-Sevgilimin dişlerini övmekten başka Ayni, benim inci saçan nazmımdan ne
haz?
Saib:
ترا که غم نگرفته است در ميان صائب
زمهربانی ياران غمگسار چه حظ
To râ ki gam ne-girefte est der miyân Saib
Zi-mihrâbânî-i yârân-ı gam-güsâr çi haz
Ey Saib! Senin etrafına kederler sarmamışlar. Şefkatlı arkadaşların dert
ortağı olmalarından ne fayda?
XXVII
áAZEL
غزل
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Be-şevú ez-dâà-ı dil cestem şerârem nîstem hestem
Şodem kül der-çerâà-ı bezm-i yârem nîstem hestem
به شوق از داغ دل جستم شرارم نيستم هستم
شدم کل در چراغ بزم يارم نيستم هستم
1-Gönül yanığından şevk ile kurtuldum, yanıyorum. Sevgilimin ziyafetimin
tamamen lambası oldum.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 423
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Me-râ dâdend feyż ez-òod-güõeşten yek-nefes în-câ
Çü şem‘-i ãûbó-ı óasret-i tâb-dârem nîstem hestem
مرا دادند فيض از خود گذشتن يک نفس اين جا
چو شمع صبح حسرت تاب دارم نيستم هستم
2-Bana kendinden geçme feyzini bir nefesle verdiler. Kıvrılmış (mumun
kıvrım kıvrımdır) sabah hasretinin mumuyum; yokum, varım.
3 Zi-bes endîşe-i ebrû-yı ân mehrû nizârem kerd
Hilâl-âsâ nihânem âşkârem nîstem hestem
ز بس انديشۀ ابروى آن مهر و نزارم کرد
هالل آسا نهانم آشکارم نيستم هستم
3-O sevgilinin kaşının düşüncesi beni öyle perişan etti ki hilâl gibi gizliyim,
ortadayım; yokum, varım.
4 Be-bezm-i lâ-ta‘yyün neşve-i âb-ı beúâ dârem
Óabâb-ender-şarâb-ı bî-òumârem nîstem hestem
به بزم ال تعين نشوۀ آب بقا دارم
حباب اندر شراب بى خمارم نيستم هستم
4-Ölümsüzlük suyunun tayin edilmemiş (sınırsız) ziyafetle bende beka
suyunun neşesi var. Beni sarhoş etmeyen şarabın içinde kabarcığım;
yokum, varım.
5 Cihân yek-perde-i ôıll-i òayâl ü kâr-ı û lu‘b est
Miåâl-i ‘aks-i ãûret bî-úarârem nîstem hestem
جهان يک پرده ظل خيال و کار او لعب است
مثال عکس صورت بى قرارم نيستم هستم
5-Cihan bir perdelik karagöz oyunudur. Onun işi, oyundur. Yüzünün resmi
aksi gibi huzursuzum; yokum, varım.
6 Zi-ãubó-ı ‘âlem-ı îcâd tâ şâm-ı ‘adem her rûz
Be-pây-ı mihr-rûyî sâye-vârem nîstem hestem
ز صبح عالم ايجاد تا شام عدم هر روز
به پاى مهر رويى سايه وارم نيستم هستم
6-Yaratılış âleminin sabahından yokluk akşamına kadar hergün güneş
yüzlünün ayağında (indinde) gölge gibiyim; yokum, varım.
7 Øiyâü'd-dîn-i Òâlid k'ez òayâl-i mihr-i dîdâreş
Miåâl-i necm-i ãubó-ı intiôârem nîstem hestem
ضياء الدين خالد کز خيال مهر ديدارش
مثال نجم صبح انتظارم نيستم هستم
7-Ziyaüddin Halid'in yüzünün güneşinin (sevgisinin) hayalinden bekleyiş
sabahının yıldızı gibiyim; yokum, varım.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 424
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

8 Be-Úâf-ı âstân-ı dâr-ı feyżeş âşyân kerdem
Çü ‘anúâyî-vücûdem nâm-dârem nîstem hestem
به قاف آستان دار فيضش آشيان کردم
چو عنقاى وجودم نام دارم نيستم هستم
8-Onun feyzinin huzurunun eşiğinin Kaf'ında yuva yaptım. Varlık ankası
gibiyim, namlı olmuşum; yokum, varım.
9 Be-ümmîd-i füyûżât-ı yem-i iósân-ı ân güher
Der-în gülşen-i reg-i ebr-i bahârem nîstem hestem
به اميد فيوضات يم احسان آن گوهر
درين گلشن رگ ابر بهارم نيستم هستم
9-O cevherin ihsan denizinin feyizlerinin umuduyla bir gül bahçesinde bahar
bulutunun sağnağıyım; yokum, varım.
XXVIII
áAZEL
غزل
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Zi-bes der-şevú-i dîdâr-ı to ey meh gerd-i cevlânem
Şerâr-ı şu‘le-i cevvâle dâred gerd-i dâmânem
ز بس در شوق ديدار تو اى مه گرد جوالنم
شرار شعلۀ جواله دارد گرد دامانم
1-Ey ay gibi sevgili! Senin yüzünün şevkinde öyle dönen bir tozum. Eteğimin
tozunda hareketli şulenin ateşi var.
2 Heyûlâyem ki ez-âyîne-i ãad-pâre ãûret yâft
Çirâ işkestegî der-men nemî bînend óayrânem
هيواليم که از آيينۀ صد پاره صورت يافت
چرا اشکستگى در من نمى بينند حيرانم
2-Yüz parça olmuş aynadan şekil bulmuş o küçük bir maddeyim.. Bende
bilgilenmek feyzinin kırıklığını görmüyorum. Hayretle içinde kaldım.
3 Be-gülşen-i şeb-nem-i eşkem ùarâvet-baòş-ı ‘ibret şod
Bahâr-ı feyż-i âgâhî çeked ez-òâr-ı müjgânem
به گلشن شبنم اشکم طراوت بخش عبرت شد
بهار فيض آگاهى چکد از خار مژگانم
3-Gülşende gözyaşımın çiğ tanesi bilgi (anlamak) feyzinin baharında
kirpiklerimin dikeninden damlıyor.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 425
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

4 Be-mestî ger konem ez-óasret-i la‘l-i lebet şekvâ
Òumâr-ı neşve-i mey cûşed ez-çâk-i girîbânem
به مستى گر کنم از حسرت لعل لبت شکوا
خمار نشوۀ مى جوشد ازچاک گريبانم
4-Sarhoşlukla dudağının lalinin hayretinden şikâyet edersem. Yakamı
yırtmaktan şarap sarhoşluğunun humarı kaynıyor.
5 Be-leylî-òâne-i bezm-i elestem terbiyet kerdend
Siyeh-mest-i cünûnem ‘aúl u huşyârî ne-mî dânem
به ليلى خانۀ بزم الستم تربيت کردند
سيه مست جنونم عقل و هوشيارى نمى دانم
5-Beni Elest meclisinin Leyla evinde eğittiler. Delilikten aşırı sarhoşum. Akıl
ve zekâyı (uyanıklık) bilmiyorum.
6 Úaża tîàeş be-mıúnâùîs merg ü zindegî ber-saòt
Men âhen-cân be-bismil-gâh-ı òod ‘ömrîst àalùânem
قضا تيغش به مقناطيس مرگ و زندگى بر سخت
من آهن جان به بسملگاه خود عمريست غلطانم
6-Kaza, kılıcını ölüm ve hayatımın mıknatısı yaptı. Çok dayanıklıyım. Kendi
mezbahamda bir ömür yuvarlanıyorum.
7 Men âteş-zâr-ı ‘ışúam gerçi ùûfân-ı belâ-cûşem
Be-berú-i âh nâlânem zi-seyl-i eşk vîrânem
من آتشزار عشقم گرچه طوفان بال جوشم
به برق آه ناالنم ز سيل اشک ويرانم
7-Her ne kadar bela kaynatan (meydana getiren) tufanım, aşkın ateş
meydanı yeriyim. Ahımın şimşeğiyle inlemekteyim. Gözyaşımın selinden
harap olmuşum.
8 Güşâde-ser bürehne-pâ òamîde-úad ‘aãâ ber-kef
Be-rûy-ı ‘acz-i ‘Aynî reh-neverd-i kûy-ı cânânem
گشاده سر برهنه پا خميده قد عصا بر کف
به روى عجز عينى ره نورد کوى جانانم
8-Baş açık yalın ayak, eğri boy, asa elimde Ayni'nin acizliği üzerine
sevgilimin sokağında yürüyorum.
(Türkçe divanında benzer beyit var.)
XXIX
[Mef‘ûlü Fâ‘ilâtü Mefâ‘îlü Fâ‘ilün]
مفعول فاعالت مفاعيل فاعلن
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 426
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Ayni:
ساقى ز طلعتت شب من مهتاب کن
جامم به نور باده تجلى نصاب کن
1 Sâúî zi-ùal‘atet şeb-i men mâh-tâb kon
Câmem be-nûr-ı bâde tecellî niãâb kon
1-Saki yüzünün aydınlığından benim gecemi mehtaplı yap (aydınlat)
Kadehime o badenin nuruyla tecelli nasip et.
Saib:
Sayfa 3094
Gazel 6393
سـاقـی دمـیـد صـبــح قـدحی پــر شـراب کـن
از روی گـرم خــود بــط مـی را کـبــاب کـن
Saki demid subh kadehî pür-şarâb kon
Ez rûy-ı germ-i hod bat-ı mey râ kebab kon
Saki, sabah oldu. Kadehi şaraptan doldur. Kendi sıcak yüzünden şarabın
sürahisini kebab et.
Ayni:
ساغر مثال شعلۀ جواله اى به دست
چون برق نشوه مجلس مى را شتاب کن
2 Sâàar-miåâl şu‘le-i cevvâleî be-dest
Çün berú neşve-meclis-i mey-râ şitâb kon
2-Kadeh gibi dönen ateş elinde şimşek gibi bu neşveli şarap
meclisinde acele et.
Saib:
زان پـیشـتـر کـه یـاسـمـن صـبـح بـشـکـفـد
خــود را بــه یـک پــیـالـه گـل آفــتــاب کـن
Z’ân pişter ki yâsemen-ı subh bişkofed
Hod râ be yek piyâle gül âftab kon
Sabah yasemeni açılmadan önce kendini bir kadehler güneş çiçeği gibi yap.
Ayni:
3 Òâhî girift dâmen-i dünyâ-yı pîre-zen
Destet be-reng-i şu‘le-i âteş òiżâb kon
خواهى گرفت دامن دنياى پيره زن
دستت به رنگ شعلۀ آتش خضاب کن
3-Dünyanın eteğinden tutacaksın. Eline ateşin şulesinin renginde kına yap.
Saib:
چون غنچه تا بـه چند توان پوست خنده زد؟
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 427
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

از یک پـیاله همچـو گـلـم بـی حـجـاب کـن
Çün gonce tâ be çend tevân pust hande-zed
Ez yek piyâle hemçü gülem be-hicâb kon
Gonca gibi ne zaman kadar gülümsemek. Bir kadehle beni çiçek gibi
perdeden çıkar.
Ayni:
چون آمدى به پاى خود اين بزم بى وفا
لخت جگر کباب و سرشکت شراب کن
4 Çün âmedî be-pây-ı òod în bezm bî-vefâ
Laòt-ı ciger kebâb u sirişket şerâb kon
4-Ey vefasız bu bezme kendi ayağınla gelmişken ciğer parçasını kebap,
gözyaşını şarap yap.
Saib:
آواز مـی مـبــاد بــه گـوش عـســس خــورد
وقت خـروس خـوان بـط می پـر شـراب کن
Âvâz-ı mey me-bâd be gûşe ‘ases hored
Vakt-ı hurûs han bat-ı mey pür şarâb kon
Şarabın sesi gece bekçisinin kulağına gelmesin. Sabah zamanı şarap batını
(şarap sürahisini) şaraptan doldur.
Ayni:
تيز است تيز خنجر غمزه ز ذو الفقار
اى دل از او به حق عالى اجتناب کن
5 Tîzest tîz òançer-i àamze zi-Õü'l-feúâr
Ey dil ez-u be-óaúú-ı ‘Alî ictinâb kon
5-Gamze hançerinin keskinliği Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar'dan keskindir. Ey
gönül Hz. Ali'nin hakkı için ondan sakın.
Saib:
چـون بـرق، فـیض صـبـح عـنان ریز مـی رود
ساقی تو هم به گرمی صحبت شتاب کن
Çün berk feyz-i subh ‘inân rîz mîreved
Sâkî to hem be garmiye sohbet şitab kon
Yıldırım gibi sabahın fevzi hızla gidiyor. Saki sende muhabbete geçmeye
acele et.
Ayni:
اينک قرار و صبر و دل و جان من به سوخت
از رخ تو را که گفت گشاد نقاب کن
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 428
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

6 Înek úarâr u ãabr u dil ü cân-ı men be-sûòt
Ez-ruò to-ra ki goft güşâd niúâb kon
6-Şimdi benim gönlümü, canımı, sabrımı ve kararımı yaktı. Yüzünden peçeyi
arala dedi.
Saib:
از روی آفـــتـــاب قــدح چـــشـــمــی آب ده
چــنـدیـن هـزار خــانـه تــقـوی خــراب کـن
Ez-rûye âftâb kadeh çeşmî âb deh
Çendîn hezâr hâneye takvâ harâb kon
Kadehin güneşinden gözlere su ver. Binlerce takvva evini boz.
Ayni:
عينى کنى نظاره گر آن ماه حسن را
از دوربين مهر نگاه انتخاب کن
7 ‘Aynî konî neôare-ger ân mâh-ı óüsn-râ
Ez-dûr-bîn mihr-i nigâh intiòâb kon
7-O güzellik ayına bakarsan Dürbinden bakış güneşini (sevgisini) seç.
Saib:
آیـیـنـه شــکـســتــه زمـیـن را فــرو گـرفــت
آن روی آتـشـین، نـفـسـی بـی نقـاب کـن
Âyîne-i şikeste zemîn râ furû girift
Ân rûy-ı âteşîn nefesî be-nikâb kon
Kırık ayna yer yüzünü tutu. O ateşli yüzü bir dem olsa perdesiz kıl.
Bu gazel de kaç Saibin birkaç beyti fazladır.
Saib:
شـمـشـیـر آبــدار چـو مـوج از مـیـان بـکـش
روی مـحــیـط صــاف ز نـقـش حــبــاب کـن
Şemşîr-i âbdâr çü mevc ez miyân be-keş
Rûy-ı muhît saf zi-nakş-i hubâb kon
Keskın kılıcı dalga gibi belden çek. Deniz yüzünü hübab nakşından saf et.
Saib:
ای آن که می دوی به سر زلف چون نسیم
اول دهـان زخــم پــر از مــشــک نـاب کــن
Ey ân ki mî-devî be ser-i zülf çün nesîm
Evvel dehân zi hum pür ez-müşk-i nâb kon
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 429
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Ey kimse ki rüzgar gibi onun zülfüne koşuyorsun. Önce yara ağzını öz
miskten doldur.
Saib:
بــر روی فــرد بــاطــل کـثــرت قـلـم بــکـش
مــشــق تــجــرد از نـقــط انــتــخــاب کــن
Ber rûy-ı ferd-i bâtıl kesret kalem be-keş
Meşk-i tecerrüd ez-nukat intihâb kon
Boş insanların yüzüne kesret kalem çek. (çokluk kalemi ve kesret
anlamında). Tecerrüd maşkını noktadan seç.
Saib:
صـائب بــگـیـر رطـل گـرانـی ســبــک ز مـن
عــقـل ســبــک عـنـان را پــا در رکـاب کـن
Sâib be-gîr rıtl-ı girânî sebük zi-men
‘Akl-ı sebük ‘inân râ pâ der rikâb kon
Ey Saib! Büyük kadehi çabuk benden al. çok hızlı giden aklı ise kendi
kontrol altında tut.
XXX
áAZEL
[Mef‘ûlü Fâ‘ilâtün Mef‘ûlü Fâ‘ilâtün]
مفعول فاعالتن مفعول فاعالتن
1 Gülşen be-naúş-ı ezhâr ùavûs-reng geşte
Bülbül zi-reng-i gül-hâ óınnâ be-çeng geşte
گلشن به نقش ازهار طاووس رنگ گشته
بلبل ز رنگ گلها حنا به چنگ گشته
1-Gül bahçesi güllerin nakşından tavus rengini almıştır. Güllerin renginden
bülbül parmaklarına kına yakmıştır.
2 Ez-hey'et-i hilâl-i nâz ez-şihâb-ı ‘işve
Der-dest-i óüsn-i ân meh úavs u òadeng geşte
از هيئت هالل ناز از شهاب عشوه
در دست حسن آن مه قوس و خدنگ گشته
2-O ayın güzelliğinin elinde işve şihabı ve naz hilâlinin görüşünü keman ve
ok olmuştur.
3 Ez-‘ışú-ı rûy u zülfet cân u dil ey büt-i nâz
Şod Ka‘be-i Müselmân deyr-i fireng geşte
از عشق روى و زلفت جان و دل اى بت ناز
شد کعبۀ مسلمان دير فرنگ گشته
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 430
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

3-Ey naz putu, senin yüz ve saçlarının aşkında gönül ve can müslümanlara
Kabe; Firenge kilise olmuştur.
4 Ger bengerî be-ãad-ı çeşm ‘aks-i germ ne bînî
Âyîne-i mürüvvet ez-bes ki reng geşte
گر بنگرى به صد چشم عکس گرم نه بينى
آيينۀ مروت از بس که رنگ گشته
4-Yüz göz ile bakarsan keremin aksini göremezsin. Mürüvvet aynası öyle
renk renk olmuştur.
5 Nûr-ı şu‘â‘ mihr ü õerre bedû ne-àonced
Ez-bes ki òâne-i dil târîk ü teng geşte
نور شعاع مهر و ذره بدو نگنجد
از بس که خانۀ دل تاريک و تنگ گشت
5-Işığın nuru sevgi ve zerre ona sığmıyor. Öyle ki gönül aynasından dar ve
karanlık olmuştur.
6 Ser-kârvân-ı ‘ışkem hem-râh-ı derd-i şevúem
Âhem der-âteş-dih-est ü eşkem peşeng geşte v.
سر کاروان عشکم همراه درد شوقم
آهم در آتش ده است و اشکم پشنگ گشته
6-Aşkın kervan başısıyım. Dert ve zevk ile eşlik ediyorum. Ahım ateştendir.
Göz yaşım öne düşmektedir.
7 Fetó-i ùılısm-ı genc-i cevher be-dest-i ‘Aynî
Úufl-ı der-i süòan-râ kilkeş medeng geşte
فتح طلسم گنج جوهر به دست عينى
قفل در سخن را کلکش مدنگ گشته
7-Mücevher hazinesinin tılsımının açılışı Ayni'nin elinde söz kapısının kilidi,
kalemi anahtar olmuştur.
XXXI
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ äÅ'İB
نظيره به غزل صائب
[Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün]
فاعالتن فاعالتن فاعلن
1 Bâ-şerâb-ı ‘aşú mestem yellelî
Ez-àam-ı kevneyn restem yellelî
با شراب عشق مستم يللى
از غم کونين رستم يللى
1-Aşk şarabıyla sarhoşum yeleli. İki dünyanın gamından kurtuldum yeleli.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 431
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

2 Mü'min ü kâfir be-deyr ü Ka‘be şod
Men hemân âdem-perestem yellelî
مومن و کافر به دير و کعبه شد
من همان عدم پرستم يللى
2-Mümin ve kâfir meyhane vü Kabe'ye girdi. Ben o ademe tapanım yeleli.
3 Yek úadeó dâd ez-şerâb-ı bî-òodî
Sâúî-i bezm-i elestem yellelî
يک قدح داد از شراب بى خودى
ساقئ بزم الستم يللى
3-Kendinden geçme şarabından bir kadeh verdi. Ben Elest Bezmi'nin
sakisiyim.
4 Güft ân dildâr-ı bî-pervâ-yı men
Òançer-i àamze be-destem yellelî
گفت آن دلدار بى پرواى من
خنجر غمزه به دستم يللى
4-Korkusuz sevgilim dedi ki gamzenin hançeri elimde yeleli.
5 Úabl ez-òalú-ı bióâr üftâde est
Mâhî-i şevúât be-şüstem yellelî
قبل از خلق بحار افتاده است
ماهئ شوقت به شستم يللى
5-Denizlerin yaratılışından düşmüştür. Şevk balığını yıkadım yeleli.
6 Bâ-òayâl-i òâl ü şevú-i ‘ârıżet
Çün şerâr-ı berú cestem yellelî
با خيال خال و شوق عارضت
چون شرار برق جستم يللى
6-Senin yüzünün arzusu ve beninin hayaliyle şimşek kıvılcımları gibi fırladım
yeleli.
7 Óoúúa-bâz-ı çerò-râ dâdem firîb
Ber-sereş beyża şikestem yellelî
حقه باز چرخ را دادم فريب
بر سرش بيضا شکستم يللى
7-Bu felek hokkabazını aldattım. Başında yumurta kırdım.
8 Behr-i ân gevher zi-bes giryân şodem
Der-miyân-ı yem nişestem yellelî
بهر آن گوهر ز بس گريان شدم
در ميان يم نشستم يللى
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 432
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

8-O mücevher için o kadar ağladım. Deniz ortasında oturdum yeleli.
9 Kes be-sırr-ı hey'etem vâúıf ne-şod
Nîstem ammâ ki hestem yellelî
کس به سر هيئتم واقف نشد
نيستم اما که هستم يللى
9-Kimse vücudumun sırrına vakıf olmadı. Yokum amma ki varım yeleli.
10 Pâ nihâdem ber-ser-i evc-i felek
Ez-hasîs-i òâk pestem yellelî
پا نهادم بر سر اوج فلک
از حضيض خاک پستم يللى
10-Feleğin zirvesine ayak bastım. Toprak seviyesinden daha alçağım yeleli.
11 Óalúa-ı bâb-ı felek-râ beste-em
Rîsmân-ı òod be-destem yellelî
حلقۀ باب فلک را بسته ام
ريسمان خود به دستم يللى
11-Felek kapısının halkasını kapatmışım. Kendi ipimi elimde tutarım yeleli.
12 Men ber-àam-ı zâhidân der-mey-kede
Târ-ı tesbîóem güsistem yellelî
من بر غم زاهدان در ميکده
تار تسبيحم گسستم يللى
12-Zahitlerin üzüntüsünden meyhanedeyim. Tespihin telini kopardım.
(Tespih çekmiyorum) yeleli.
13 Der-keşâkeş şod be-men encâm-ı kâr
Ez-kef-i gerdûn ne-restem yellelî
در کشاکش شد به من انجام کار
از کف گردون نرستم يللى
13-Benim için bu karışıklıkta bu işin sonu geldi. Feleğin elinden
kurtulamadım yeleli.
14 Noúùa-em ez-gerdiş-i pergâr emîn
Der-dil-i merkez nişestem yellelî
نقطه ام از گردش پرگار امين
در دل مرکز نشستم يللى
14-Emin pergelinin dönüşünde noktayım. (merkezim) Merkezin tam
ortasında oturdum yeleli.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 433
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

15 Behr-i úahr-i ejdehâ-yı nefs-i òod
Hem-çü şîr ez-bîşe cestem yellelî15
بهر قهر اژدهاى نفس خود
همچو شير از بيشه جستم يللى
15-Nefsimin ejderhasını öldürmek için Ormanlıkta saklanan arslan gibi
fırladım yeleli.
16 Bâ-òayâl-i pîç-tâb-ı zülf-i û
Dil perîşân kerdeestem yellelî
با خيال پيچتاب زلف او
دل پريشان کرده استم يللى
16-Onun saçının kıvrımının hayaliyle gönlü perişan etmişim. Gönlümü
perişan etmişim yeleli.
17 Sâòtem óınnâ zi-reng-i ma‘niyem
Ber-benân-ı Zühre bestem yellelî
ساختم حنا ز رنگ معنيم
بر بنان زهره بستم يللى
17-Mana renginden hınna yaktım. Zühre'nin elinde parmak bağladım yeleli.
18 Der-heves-kârî-i în ùûl-i emel
Târ u pûd-ı ten güsistem yellelî
در هوسکارى اين طول امل
تار و پود تن گسستم يللى
18-Bu arzularımın sınırsızlığının hevesinde vücudumu meydana getiren
çögü ve atkıyı kopardım.
19 Men şodem ‘Aynî zi-äâ'îb-feyż-yâb
În güher-râ naôm bestem yellelî
من شدم عينى ز صائب فيضياب
اين گهر را نظم بستم يللى
19-Ben Saib'den feyiz bulan Ayni oldum. Bu mücevhere düzen verdim.
XXXII
NAÔÎRE BE-áAZEL-İ ŞEVKET
نظيره به غزل شوکت
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
1 Zi-revzen ey hilâl-ebrû nümûdî mâh-râ destî
Tecellî-zâr şod ‘âlem ki ez-bes pür-żiyâ destî

1515. pîşe: metinde pîşe.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 434
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

ز روزنه اى هالل ابرو نمودى ماه را دستى
تجلى زار شد عالم که از بس پر ضيا دستى
1-Ey hilâl kaşlı, pencereden ayın epeyce gösterdin. O kadar aydın ve ışıklı
olsun ki dünya epeyce tecelli yeri oldu.
2 Furûà-ı pençe-i òorşîd ez-ceyb-i felek tâbîd
Nümûd ez-âstîn ez-hûş ezraú-ı úabâ destî
فروغ پنچۀ خورشيد از جيب فلک تابيد
نمود از آستين از هوش ازرق قبا دستى
2-Güneş penceresinin aydınlığı feleğin cebinden yansıdı. Zekâ yeninden,
elbisenin kolundan bir el çıktı.
3 Zi-òâk-i türbet-i Cem neşve-i âb-i beúâ cûşed
Ki dâred câm ey sâúî be-bezm-i cân-fezâ destî
ز خاک تربت جم نشوۀ آب بقا جوشد
که دارد جام اى ساقى به بزم جانفزا دستى
3-Cem4in mezarının toprağında varlık suyu fışkırıyor. Ey saki, o can veren
ziyafetinde badesi vardır.
4 Zi-bes her zaóm-ı dil-sûzem şerer-efşân-ı dûzaò şod
Çü dâred ân pür-âteş tîà-ı cevher-dâr be-destî
ز بس هر زخم دل سوزم شرر افشان دوزخ شد
چو دارد آن پر آتش تيغ جوهردار به دستى
4-O ateşlinin sahip olduğu mücevherli kılıcı eliyle Benim gönül yakan her
yaram cehennemin kıvılcım saçanı oldu.
5 Miåâl-i àonca peydâ şod be-dil ãad-‘uúde-i rengîn
Zi-bes begrift gül-pîrehen bend-i úabâ destî
مثال غنچه پيدا شد به دل صد عقدۀ رنگين
ز بس بگرفت گل پيرهن بند قبا دستى
5-Gönül gonca gibi belli oldu. Yüz renkli düğüm oldu. Ey çiçek gömlekli bir
el, kabanın bağını öyle tuttu
6 Ne mihr-est în ki gerdûn temâşâ-gâh-ı óüsnet bûd
Be-pîş üftâd tâceş sîlî-i zed ez-úafâ destî
نه مهر است اين که گردون تماشاگاه حسنت بود
به پيش افتاد تاجش سيلئ زد از قفا دستى
6-Bu nasıl sevgidir ki felek senin güzelliğine bakış yeri oldu. Onun başındaki
taç önüne düştü. Arkadan bir el sille vurdu.
7 Be-òâhed mürd-i înek ‘Aynî-i dil-òaste der-‘ışúet
Biyâ òûnem óalâlet bâd-gîr ez-dest-i mâ destî
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 435
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

به خواهد مرد اينک عينئ دلخسته در عشقت
بيا خونم حاللت بادگير از دست ما دستى
7-Senin aşkından gönlü hasta olan Ayni, ölmek istiyor. Gel benim kanım
helal olsun elimden tut.
I
TAÒMÎS-İ MUÙARRAF-I áAZEL-İ ŞEYÒ ÒÂLİD ÚADDESALLÂHU
SIRREHU
تخميس مطعرف غزل شيخ خالد قدس هللا سره
[Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün]
مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن مفاعيلن
I
Be-mi‘mâr-ı àamet nev sâòtem vîrâne-i òod-râ
Be-‘ışúet şem‘a-hâ efrûòtem kâşâne-i òod-râ
Be-feyżet âşinâ kerdem dil-i bîgâne-i òod-râ
Zedem lebbeyk cây-ı na‘ra-i mestâne-i òod-râ
Be-yâdet Ka‘be kerdem ‘âúıbet büt-òâne-i òod-râ
به معمار غمت نو ساختم ويرانۀ خود را
به عشقت شمع ها افروختم کاشانۀ خود را
به فيضت آشنا کردم دل بيگانۀ خود را
زدم لبيک جاى نعرۀ مستانۀ خود را
به يادت کعبه کردم عاقبت بتخانۀ خود را
1-Senin mimar gibi olan kederin sayesinde harabe evimi tazeledim. Aşkınla
evimde mumlar yaktım. Yabancı gönlüme senin fevzini tanıttım. Sarhoşluk
bağırmanın yerine Lebbeyk dedim. Seni anmakla nihayet puthanemi
Kabe'ye çevirdim.
II
Fürû mândend eùibbâ-yı cihân ez-çâre-i derdem
Keşem tâ âòir-i ‘ömrem cefâ-yı yâre-i derdem
Be-âh u zâr u girye kûdek-i gehvâre-i derdem
Be-pâ-zencîr der-dârü'ş-şifâ âvâre-i derdem
Be-derdî yâftem dermân dil-i dîvâne-i òod-râ
فرو ماندند اطباى جهان از چارۀ دردم
کشم تا آخر عمرم جفاى يارۀ دردم
به آه و زار و گريه کودک گهوارۀ دردم
به پا زنجير در دار الشفا آوارۀ دردم
به دردى يافتم درمان دل ديوانۀ خود را
2-Dünyanın doktorları bana bir çare bulmaktan aciz kaldılar. Ömrümün
sonuna kadar yarın derdeni çekeceğim. Ah ve inleme ve ağlamakla dert
beşiğinin bebeğiyim. Ayakta zincir, şifa evinde derdin derbederiyim.
Nihayet ben, divane gönlümün ilacını bir dertte-aşkta-buldum.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 436
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

III
Zi-sevdâyet çünân bed-nâm geştem der-heme ‘âlem
Be-fikr-i Leylî-i zülfet şodem Mecnûn-râ hem-dem
Siyeh pûşîde vü seyyâó bûdem der-şeb-i mâtem
Be-yâd-ı midóat-i òâl-i siyâhet Hind-râ reftem
Be-gûş-ı òod şenîdem her ùaraf efsâne-i òod-râ
ز سودايت چنان بدنام گشتم در همه عالم
به فکر ليلئ زلفت شدم مجنون را همدم
سيه پوشيده و سياح بودم در شب ماتم
به ياد مدحت خال سياهت هند را رفتم
به گوش خود شنيدم هر طرف افسانۀ خود را
3-Senin aşkından bütün âlemde öylesine rüsva oldum. Senin saçların Leylsı
için Mecnunla beraber oldum. Matem gecesinde siyah geymiştim ve
geziyordum. Senin siyah benini övmek için Hinde bile gittim.
Her taraftan kulak ile kendi hikâyemi buldum.
IV
Be-gird-i şem‘-i rûyet bes ki kerdem mândem ez-pervâz
Der-ân dem reften-i cây-ı ‘adem-râ kerde-em âàâz
Hemân cân-ı ‘azîzem şod neyâmed bâz hîç âvâz
Ne mümkin kâşif-i esrâr bâşed ‘âşıú-ı ser-bâz
Seret gerdem çi zîbâ sûòtî pervâne-i òod-râ
به گرد شمع رويت بس که کردم ماندم از پرواز
در آن دم رفتن جاى عدم را کرده ام آغاز
همان جان عزيزم شد نيامد باز هيچ آواز
نه ممکن کاشف اسرار باشد عاشق سرباز
سرت گردم چه زيبا سوختى پروانۀ خود را
4-Yüzünün güzelliği etrafında o kadar döndüm ki artık uçmaya takatim
kalmadı. O gidiş zamanında ‘Ademe gitemye başladım. Sevgili canım
ogidişten hala geri gelmedi. Başını veren aşık sırları çözse imkansız değildir.
Kurbanın olayım! Kendi pervaneni ne güzel yaktın.
V
Edîb-i men celîs-i men şeved der-óalúa-ı rindân
Eger nuşed zi-dest-i himmet-i men sâàar-ı ‘irfân
Ki nûr-ı bâde-em kerd ân çerâà-ı şems-râ raòşân
Buved der-bezm-i úudsî ‘aúl-ı küll medhûş u ser-gerdân
Be-gûşiş ger resânem nâle-i mestâne-i òod-râ
اديب من جليس من شود در حلقۀ رندان
اگر نو شد ز دست همت من ساغر عرفان
که نور باده ام کرد آن چراغ شمس را رخشان
بود در بزم قدسى عقل کل مدهوش و سرگردان
به گوشش گر رسانم نالۀ مستانۀ خود را
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 437
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

5-Terbiyeli arkadaşım, rintler halkasına gerecektir. Benim himmet elimden
irfan kadehi tazelense olur. Şarabımın ışığı güneş lambasını parlattı. Kudus
meclisinde Külli Akıl şaşkın olacaktır. Kulağına sarhoşça iniltilerimi iletirsem
VI
Der-ıúlîm-i maóabbet ez-òarâbîhâst ma‘mûrî
Metânet dâde-em bünyâd-ı mestî râz-ı maòmûrî
Be-òâk-üftân u òîzân âmedem ez-semt-i mehcûrî
Resîdem çün be-dergâhî ki giryânem zi-mesrûrî
Be-seyl-i eşk bâyed koned esâs-ı òâne-i òod-râ
در اقليم محبت از خرابى هاست معمورى
متانت داده ام بنياد مستى راز مخمورى
به خاک افتان و خيزان آمدم از سمت مهجورى
رسيدم چون به درگاهى که گريانم ز مسرورى
به سيل اشک بايد کند اساس خانۀ خود را
6-Muhabbet ve sevgi ülkesinde birçok yıkılıştan tamir doğar. Sarhoşluk sırrı
ve bünyanına ağırbaşlığımı verdim. Ayralık yönünden yere düşerek,
kalkarak geldim. Bir kapıya yattım ki sevinçten ağlıyorum. O halde
gözyaşlarının seli evin temelini söküp atmak lazım.
VII
Ser-â-pâ ni‘metem bâ-în heme der-mândegî Òâlid
Bedel her bâr ilhâmem tecellî-i Òudâ dâred
Şodem ez-cân-ı ‘Aynî bende-i în mürşid-i mâcid
Bióamdillâh ki rûóâniyyet ü feyżeş nîm câóid
Be-meydânem çisân ârem be-câ şükrâne-i òod-râ
سراپا نعمتم با اين همه در ماندگى خالد
بدل هر بار الهامم تجلئ خدا دارد
شدم از جان عينى بنده اى اين مرشد ماجد
بحمد هللا که روحانيت و فيضش نيم جاحد
به ميدانم چسان آرم به جا شکرانۀ خود را
7-Baştan ayağa dek Allah'ın nimetiyim. Bunca aciz ve iktidarsızlıkla Ey Halid!
Her seferde gönlüme Alla’ın tecellisi ilham verdi. Ey Ayni gönülden bu
büyük mürşidim kulu oldum. Allaha şükür ki onun fevzini ve maneviliğini
inkar etmiyorum. Bilmiyorum şu şükür vazifemi yerine nasıl getireceğim.
MAÙLA‘-I áAZEL-İ SULÙÂN SELÎM-İ ÚADÎM
مطلع غزل سلطان سليم قديم
[Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün]
فعالتن فعالتن فعالتن فعلن
I
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 438
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

În àazâ reften ü în ceng-i cihân-bânî-i mâ
În ‘adû küşten ü în heybet-i sulùânî-i mâ
În feres-rânî-i mâ ‘azm-i şitâbânî-i mâ
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
اين غزا رفتن و اين جنگ جهانبانئ ما
اين عدو کشتن و اين هيبت سلطانئ ما
اين فرس رانئ ما عزم شتابانئ ما
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
1-bizim bu savaşa gitmemiz, dünyayı korumak için savaşlarımız, düşmanı
öldürmek ve sültanlık haybetim, bu at binmemiz, bu acelemiz,yaptığımız bu
seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve
rahat içinde bulunsun diyedir. (Yavuz Sultan Selim Divanı, s. 44)
II
Cünd-i àaybîye koned sırr-ı cihâdem ta‘lîm
Kerd òorşîd-i cihân pertev-i tîàem teslîm
Güft în maùla‘-ı àarrâ be-àazâ Şâh Selîm
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
جند غيبيه کند سر جهادم تعليم
کرد خورشيد جهان پرتو تيغم تسليم
گفت اين مطلع غرا به غزا شاه سليم
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
2-gayb ordusu cihadımda bana öğretiyorlar. Dünyanın güneşi kılıcımın
ışınına teslim oldu. Bu güzel ve fasih matlai Sültan Selimin gazasına yazdım.
Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
III
Menem ân şâh-ı cihân óażret-i sulùân Maómûd
Bende-i òâãã-ı nebî ôıll-i cenâb-ı ma‘bûd
Kerde-em der-reh-i dîn ez-dil ü cân beõl-i vücûd
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
منم آن شاه جهان حضرت سلطان محمود
بندۀ خاص نبى ظل جناب معبود
کرده ام در ره دين از دل و جان بذل وجود
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 439
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

3-Ben o dünyanın sültanı Mahmudum. Peygamberin özel yarı Allah’ın
gölgesiyim. Din yolunda can ü gönülden canımı adadım. Yaptığımız bu
seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve
rahat içinde bulunsun diyedir.
IV
Râh-ı dil-râ zi-àam u vesvese reftem reftem
Şeb ü rûz ez-heves-i ceng ne-òuftem reftem
Men tevekkeltü ‘alallâh be-goftem reftem
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
راه دل را ز غم و وسوسه رفتم رفتم
شب و روز از هوس جنگ نخفتم رفتم
من توکلت على هللا بگفتم رفتم
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
4-Gam ve günahtan gönül yolumdan sildim gittim. Gece gündüz savaş
hevesinden uyumadan gittim. Ben Alla’a güvendim dedim gittim. Yaptığımız
bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur
ve rahat içinde bulunsun diyedir.
V
Òıżr-tevfîú der-în râh me-râ rehber şod
Heme hem meróamet-i óażret-i peyàamber şod
Úudsiyân-ı leşkerem imdâd-ı Òudâ yâver şod
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
خضر توفيق در اين راه مرا رهبر شد
همه هم مرحمت حضرت پيغمبر شد
قدسيان لشکرم امداد خدا ياور شد
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
5- Tevfik hızırı bu yolda bana kılavuz oldu. Hepsi Peygamberimizin
marhemetindendir. Melekler ordum ve Allahın yardımı desteğim oldu.
Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
VI
Dûr ez-kerd-i Òudâ şâh-ı cihân-gîr-i me-râ
Mehdî-i devr-i zamân dâver-i Manãûr-livâ
Tîà-ı nuãret be-miyân pâ-ber-rikâb-ı aàrâ
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
دور از کرد خدا شاه جهانگير مرا
مهدئ دور زمان داور منصور لوا
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 440
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

تيغ نصرت به ميان پا بر رکاب اغرا
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
6-Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
VII
Be-cihân nâm nihâden àaraż u maúãûdem
Râóat-efzâyeş-i İslâm hemân mechûdem
Be-heme-óâl mu‘înest me-râ ma‘bûdem
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
به جهان نام نهادن غرض و مقصودم
راحت افزايش اىسالم همان مجهودم
به همه حال معين است مرا معبودم
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
7-hedefim dünyaya ismimim kalması, telaım ise islamın daha rahat olması.
Her nasıl olsa da Alla’ım bana destekçidir. Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz
bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat içinde
bulunsun diyedir.
VIII
Berú şod ma‘reke-râ şa‘şa‘a-ı şemşîrem
Ber-ser-i düşmen-i dîvest şihâb-ı tîrem
În be-tertîb-i cünûd în himem ü tedbîrem
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
برق شد معرکه را شعشعۀ شمشيرم
بر سر دشمن ديو است شهاب تيرم
اين به ترتيب جنود اين همم و تدبيرم
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
8- kılıcımın şaşaesi savaş meydanına yıldırım oldu. Okum ise düşmanın
başına dev oldu. Bu askerlerin düzeni bu himmetim ve düşüncem,
yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 441
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

IX
Rûó-ı sulùânî-i mâ taúviye dâden be beden
Der-ãaf-ı ceng-i vefâ na‘ra-i merdâne-i zamân
Düşmenân-râ àâlebe kerden ü key-firistden?
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
روح سلطانئ ما تقويه دادن به بدن
در صف جنگ وفا نعرۀ مردانۀ زمان
دشمنان را غلبه کردن و کى فرستدن?
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
9-Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
X
Sâye-i râyet-i faòr-ı dü cihânem me'men
Ne-şeved reh-zen-i men hîç gürûh-ı düşmen
În àam-ı àurbet ü în miónet-i dûrî-i vaùan
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
سايۀ رايت فخر دو جهانم من
نشود رهزن من هيچ گروه دشمن
اين غم غربت و اين محنت دورئ وطن
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
10-İki dünyanın görkem bayrağının gölgesi benim. Hiç düşman grübü benim
yolumu kesemeyecek. Bu garibanlık kederi ve ülkeden üzaklık zorluğu,
yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
XI
Yâverem nîst be-cüz ‘avn-ı Òudâ-yı Müte‘âl
Nuãret ü fetó ü ôafer maúãad-ı men der-heme óâl
Be-‘adû her dem ü ân keşmekeş ü ceng ü cidâl
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
ياورم نيست به جز عون خداى متعال
نصرت و فتح و ظفر مقصد من در همه حال
به عدو هر دم و آن کشمکش و جنگ و جدال
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
11-Yüce Allahtan başka yardımcım yok. Her zaman zafer, kazanmak benim
hedefimdir. Düşmanlarla savaşmak ve bu savaşlar,yaptığımız bu seferler,
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 442
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat
içinde bulunsun diyedir.
XII
‘Âkifân-ı óarem-i úurb-ı ilâhî be-du‘â
Kerd teşbî‘-i me-râ cünd-i sürûşân-ı semâ
În be-ãaórâ-dev ü în bâdiye-pûyânî-i mâ
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
عاکفان حرم قرب االهى به دعا
کرد تشبيع مرا جند سروشان سما
اين به صحرا دو و اين باديه پويانئ ما
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
12- Allah kurbunun haremindeki ikamet edenler duaları ile doyurdular.
Çöllerde ve sahralarda gezmemiz ,yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu
mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun
diyedir.
XIII
Li'llâhi'l-óamd ne ez-luùf-ı Òudâ me'yûsem
Ced-be-ced bâ-ôafer ü fetó ü àazâ me'nûsem
Pür-koned kişver-i güftâr ãadâ-yı kûsem
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet -idilhâst perîşânî-i mâ
هلل الحمد نه از لطف خدا مايوسم
جد به جد با ظفر و فتح و غزا مانوسم
پر کند کشور گفتار صداى کوسم
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
13-Allaha şükür onun rahmetinden ümitsiz değilim. Nesilden nesile fatih ve
yenmekle alışığım. Davulumun sesi söyleyiş ülkesini dolduracak. Yaptığımız
bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur
ve rahat içinde bulunsun diyedir.
XIV
Güft ‘Aynî zi-zebân-ı şeh –i Óaydar-ı Kerrâr
În muòammes ki şod el-óaú ser-i saùr-ı âåâr
Nîż în maùla‘-ı ra‘nâ-yı óamâset-iş‘âr
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
گفت عينى ز زبان شه حيدر کرار
اين مخمس که شد الحق سر سطر آثار
نيض اين مطلع رعناى حماست اشعار
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 443
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
14-Ayni hazret-i Ali’nin dilinden söyledi. Bu muhammes ki doğrudan
eserlerin başı oldu. Bu güzel şiirin başı hamasi şiirlerin güzeli oldu.
Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
XV
Beşşirallâh li-sulùâni zamân be-ôafer
Hüve Maómûd-ı selâùîn-i enâm u beşer
Raómetullâhi ‘alâ nâôım hâõe'l-cevher
În sefer kerden ü în bî-ser ü sâmânî-i mâ
Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ
بشرهللا لسلطان زمان به ظفر
هو محمود سالطين انام و بشر
راحمة هلل على ناظم هذ الجوهر
اين سفر کردن و اين بى سر و سامانئ ما
بهر جمعيت دلهاست پريشانئ ما
15-Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız;
gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.
XV
LEFF Ü NEŞR-İ MÜRETTEB
لف و نشر مرتب
فاعالتن فاعالتن فاعلن
Fa’ilatün fa’ilatün fa’ilün
1 Be-bezm ender âmed şebân mâh-veş
Niger gerden u zülf ü cism ü lebeş
به بزم اندر آمد شبان ماهوش
نگر گردن و زلف و جسم و لبش
Güzel çoban meclise girdi. Boynuna, saçına, bedenine ve dudağına bakın.
2 Sefîd ü siyâh u laùîfest ü nâb
Zi-kâfûr u müşg ü óarîr ü şarâb
سفيد و سياه و لطيف است و ناب
ز کافور و مشگ و حرير و شراب
Beyaz, siyah, yumşak, halisti, kafur ve misk ve ipek ve şarap.
İsmail Hakkı AKSOYAK – Antepli Aynî’nin Farsça Dîvânı 444
tEMKIK - Ϧикмeт - حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Mine MENGİ Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 5, 2016
ISSN: 2458 - 8636

NAÔÎRE-İ BEYT-İ MEŞHÛRE
نظيرۀ بيت مشهوره
[Mef‘ûlü Mefâ‘îlü Mefâ‘îlu Fa‘ûlün]
مفعول مفاعيل مفاعيل فعولن
Kebk ez-to biyâmuòt be-hengâm-ı remîden
Tersîden ü kûşîden ü her sû nigerîden
کبک از تو بياموخت به هنگام رميدن
ترسيدن و کوشيدن و هر سو نگريدن
Keklik korkmayı, çabalamayı ve her tarafa bakmayı senden öğrendi ürktiği
zaman.

Konular