İRAN TÜRKLERİNDE MÜZİĞİN ULUSAL İŞLEVİ

401
İRAN TÜRKLERİNDE MÜZİĞİN ULUSAL İŞLEVİ
*
KAFKASYALI, Yavuz Selim
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ
ÖZET
İran coğrafyasında, Azerî, Türkmen, Kaşkay, Şahseven, Karapapak gibi
Türk boylarına mensup otuz milyondan fazla Türk yaşamaktadır. Bunlar, pek
çok sosyal, kültürel, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum olmalarına rağmen,
millî kimliklerini korumaya gayret etmektedir. Bu gayret içerisinde geleneksel
Türk müziğinin önemli yeri vardır. İran’da faaliyet gösteren “Dalga Müzik
Grubu”, “Azerbaycan Müzik Grubu” ve “Kaşkay Hava Müzik Grubu”
(Encümen-i Musiki Hava Kaşkay) gibi müzik grupları başta olmak üzere bir
çok müzik topluluğu, âşıklar ve sanatçılar, saz, çavır, dutar, setar, kemençe, tar,
tef (kaval), nağara, davul, garmon, balaban, dümbek, düzele, düdük, kerine,
zurna gibi geleneksel Türk çalgıları ile icra ettikleri kadim eserlerle ve meydana
getirdikleri yeni eserlerle büyük bir ulusal görev yapmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İran Türklerinde müzik, müzik grupları, müzik aletleri.
ABSTRACT
More than 30 million Turks of Turkish clans such as Azerbaijan, Turkmen,
Kaşkay, Şahseven, Karapapak live in the Iranian geography. Although these
people are deprived of many social, cultural and educational opportunities, they
try to preserve their national identity. Traditional Turkish music is of a vital
importance to this struggle. Operating in Iran, many eminent music groups like
Dalga, Azerbaijan and Kaşkay Hava music groups (Encümen-i Musiki Hava
Kaşkay), minstrels and artists perform their task in the utmost degree with the
new and ancient pieces which are played with traditional Turkish instruments
like saz, çavır, dutar, setar, kemençe, tar, tef (kaval), nağara, davul, garmon,
balaban, dümbek, düzele, düdük, kerine, zurna.
Key Words: The concept of music in Iranian Turks, musical groups, musical
instrument.
GİRİŞ
İran, kuzeyinde Nahcivan, Ermenistan, Azerbaycan, Hazar denizi ve
Türkmenistan; doğusunda Afganistan ve Pakistan; güneyinde Umman Denizi
ile Basra Körfezi; batısında Irak ve Türkiye ile çevrili bir Batı Asya ülkesidir.
İran genel olarak dağlık, plato ve çöllük alanlardan ibarettir. İran’ın kıyı

*
Renkli resimler için bkz.: ss.497-500.
 Kafkas Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi.
402
bölgeleri hariç denize dökülen akar suyu yoktur. Ancak dağlık bölgelerde vadi
tabanlarında çöllere doğru akan pek çok akarsu bulunur. Bu akarsular
havzalarına adeta bir vaha karakteri kazandırmış ve yerleşim yerlerinin
kurulmasına imkân vermişlerdir.(Berthels, 1968; 1013) Buralardaki yerleşik
ahalinin yanında göçebe ya da yarı göçebeler de bu akarsular ile yaylalar
arasında hayatlarını sürdürmektedir. (Ganji, 1968; 212-249, Kafkasyalı,
2006; 18)
Şehname’de belirtildiği gibi Türklerin İran coğrafyasıyla ilgisi çok eski
devirlere uzanmaktadır.(Atsız, 1997; 36) Ancak Türklerin İran coğrafyasına
köklü bir şekilde yerleşmeye başlamaları VIII. yüzyılın başlarından itibaren
yani İslâmiyet’i kabullerinden sonra olmuştur.(Togan, 1946; 74) Bu yerleşme
Samanoğulları (900-999), Gazneliler (955-1191), döneminde iyice gelişmiş
nihayet Selçuklular döneminde yani daha XI. yüzyılın başlarında, Anadolu’dan
önce İran, tam bir Türk yurdu hâline gelmiştir. (Turan, 2003; 103-195)
Selçukluların İran’da oluşturdukları Türk varlığı, 20. yüzyıl başlarına kadar bu
ülkenin siyasî açıdan tamamen Türk hanedanları tarafından yönetilmesini
mümkün kıldığı gibi, dil, edebiyat, müzik, sosyal hayat velhasıl her yönden bu
ülkenin kültür hayatını da günümüze kadar Türklerin belirlemesi sonucunu
doğurmuştur. Selçuklulardan sonra bu bölgeye hakim olan Harzemşahlar,
İlhanlılar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular döneminde de Türk
kültürü gelişerek devam etmiştir. Şah İsmail’in kurduğu Safevîler (Sümer, 1992)
devleti İran Türklüğü açısından çok önemli bir dönüm noktasını teşkil etmiştir.
Şah İsmail döneminde Türk dili, edebiyatı, müziği gibi bütün kültür değerleri
altın çağını yaşamıştır. (Köprülü, 1979; 113, Kafkasyalı, 2006; 20)
Türkler, XI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın ilk yarısına, Nadir Şah’ın (1736-1747)
öldürülmesine kadar bütün İran coğrafyasına hakim bir şekilde yaşamalarına
rağmen Nadir Şah’ın öldürülmesinden (Djafar-pour, 1997; 63-162) sonra İran
Türkleri, daha çok üç bölgede yoğunlaşarak varlıklarını dolayısıyla gelenek ve
kültürlerini sürdürmeyi başarmışlardır. Günümüzde İran Türkleri, “Güney
Azerbaycan” diye adlandırılan, Tahran’ın doğusundan başlayarak Kum,
Nihavend, Hemedan çizgisinden Türkiye’ye kadar olan bölgede; “Kuzey-Doğu
Türk Yurtları” denilen ve Hazar denizinin doğu ucundan Türkmenistan ile
Afganistan sınırı boyunca uzanan, Horasan Türkleri ve Türkmenlerin yaşadığı
bölge ile “Güney ve Merkez Türk Yurtları” denilen(Sarrafî, 2000) İran’ın güney
batısında Basra Körfezi boyunca uzanan Zagros Dağları ile bu dağların
oluşturduğu plato ve yaylalarda yaşamaktadır. Bu üç bölgenin dışında İran
coğrafyasının Kirman ve Belucistan gibi muhtelif bölgelerinde dağınık şekilde
yaşayan Türk boyları da vardır. (Hey’et, 2004: 133)
İran’da Türk nüfusu, 2006 yılı itibariyle 30 milyonun üzerinde
görülmektedir. Bu da İran nüfusunun neredeyse yarısına denk gelmektedir.
Arapları, Ermenileri ve Lorları da hesaba kattığımızda Türkler İran
coğrafyasında çoğunluk durumundadır. Hâl böyle olmasına rağmen Tahran
403
yönetimi tarafından, ülkede çoğunluğu oluşturan Türklere ana dillerinde eğitim,
millî müzik öğretimi ve kültürel faaliyet yapma imkânı verilmemektedir. Bu
engellere rağmen halkın müzik talebi, âşıklar, ses sanatçıları ve çeşitli müzik
grupları tarafından tamamen amatörce ve çeşitli adlar altında karşılanmaktadır.
1. İran Türk Müziği ve Müzik Aletleri
1.1. İran Türk Müziği
İran Türklerinde müzik köklü bir geçmişe sahiptir. Orta ve Yakın Doğu’nun
müziğine önderlik eden ve dünya müziğine büyük katkıda bulunan Safieddin
Urmavî (bkz.: NOTLAR 1, s. 411), Abdulkadir Marağayî (bkz.: NOTLAR 2, s.
411), Mir Muhsin Nevvab (bkz.: NOTLAR 3, s. 412) gibi ünlü müzisyenler bu
coğrafyada yaşamışlardır. Diğer yandan bütün Türk topluluklarında olduğu gibi
İran Türklerinde de müzik, klasik müzik ve halk müziği olmak üzere iki kolda
gelişmiştir. Bir tarafta bahsini ettiğimiz ünlü müzisyenler dünya müziği ile boy
ölçüşen müzik teorilerini ve eserlerini geliştirirken, diğer taraftan da Dede
Korkut ozan/âşık geleneği ve halk müziği bütün ihtişamı ile devam etmiştir.
“Kurbanî”, “Hasta Kasım”, “Tufarganlı Abbas”, “Tilim Han”, “Bahşi Kurban
Süleymanî”, “Bahşi Muhammet Yegâne”, “Âşık Hüseyin Cavan” (1916-1985),
“Âşık Gaşem” (1901-1989), “Âşık Aysu Deşan” (öl. 1995), “Âşık Aziz
Şehnazi” (1929-1995) âşık musikisini zirveye çıkarmışlardır. Türk dünyası
âşıklık geleneğinin merkezi durumunda olan bu coğrafyada günümüzde
yaklaşık iki bin âşık, Türk âşıklık geleneğini devam ettirmektedir. (Kafkasyalı,
2006; 9)
1920’li yıllarda İran’da Şah Rıza hükümeti tarafından her sahada olduğu gibi
musiki sahasında da Fars kültürünü hakim kılma ve Batılılaşma hareketi
başlatılmıştır. Özellikle Türk halk müziği ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. İran
Türklüğünün merkezi durumunda olan Tebriz’de sadece Ermeni müzisyenlerin
orkestra kurmasına ve Fars müziği icra etmelerine imkân verilmiştir. (Esğerniya,
2006; 7)
1941 İkinci Dünya Savaşı’nda Rusların Güney Azerbaycan’ı işgal etmesinin
müzik adına olumlu bir gelişmesi olmuştur. Rusya ile İran arasında imzalanan
kısa adı VOKS olan “Encümen-i Revabet Ferhengi, İran ve Şurevî” (Sovyetler
Birliği-İran, Kültürel İlişkiler Şûrası) adlı antlaşma gereği, o zamanki Sovyet
Azerbaycan’ından bilhassa Bakû’den Bülbül Mehmedov, Hakikat Refayeva,
Sadıkov, Yaver Kelanteri, Han Şuşinski, Hacı Han Mehmedov, Hafız
Mirzaliyev (Kemancı), Allahyar Cevanşirov (tarzen) gibi sanatçılar Tebriz’e
gelerek İran Türk müziğinin canlanmasını sağlamışlardır. (Esğerniya, 2006; 9)
21 Mart 1946 yılında Tebriz’de millî hükümetin kurulmasıyla bu çalışmalar
daha da hız kazanmıştır. Tebriz’de güzel sanatların her dalıyla birlikte musiki
sahasında da okullar açılmıştır. Ünlü bestekâr Cihangir Cihangirov Tebriz’de 60
kişilik bir koro ve orkestra kurmuştur. “Dirijoru Hacı Han Memmedov” olan bu
404
orkestra İran Türk musikisini canlandırmıştır. Tebriz Âşıklar Cemiyeti’nin
başkanı Âşık Hüseyin Cavan bu orkestranın kurulmasında ve çalışmalarında
büyük rol oynamıştır. İran Türkleri için özellikle müzik eğitimi yönünden önem
arz eden bu çalışmalar çok uzun sürmemiş Aralık 1946 tarihinde Rusların
bölgeden çekilmesiyle birlikte Tahran yönetimi batılı güçlerin yardımı ile
Tebriz’i yeniden işgal ederek Millî Hükümeti yıkmış, bütün bu kültürel
faaliyetlere son verip grupları dağıtmıştır. (Esğerniya, 2006; 10)
1952 yılına gelindiğinde Tebriz’de üstat Şabanî’nin bir müzik evi açtığı
görülür. Burada resmî olarak Farsça müzik eğitimi verilirken Türk musikisi
sadece geceleri resmi olmayan bir şekilde öğretilmeğe çalışılmıştır. Yine bu
dönemde, “Kür” adlı müzik grubunu kuran ve ilk kadın sanatçılardan olan
Fatma Hanım Zergeripur ile Meliha Abadi ve Aysu Barbud gibi ünlü kadın
sanatçılar da yetişmiştir. Bu müzik evi de 1979’da İran Devrimi ile birlikte
kapatılmıştır.
İran Kültür Bakanlığı 1970 yılında Ermeni Asatur Seferyan’a bir
Azerbaycan orkestrası kurması için izin vermiştir. Seferyan’ın kurduğu orkestra
1979 devrimine kadar faaliyetlerine devam etmiştir. Seferyan, büyük bir
gayretle Köroğlu Operası’nın uvertürünü sahneye hazırlamıştır. Fakat
çalışmanın mahallî hudutları aşıp dünya çapında etki uyandıracağı anlaşılınca
Şah yönetimi eserin icrasına izin vermemiştir. (Esğerniya, 2006; 12)
Ülkemizde de yaygınca bilinen ve birçok ünlü sanatçı tarafından
seslendirilen “Ayrılık” şarkısının bestekârı üstat Ali Selimi de 1979 yılında
Tahran’da “Ferheng ve Hüner” adlı bir orkestra kurma çalışmaları yaparken
İran Devrimi olmuştur. Selimî’nin faaliyeti akim kalmıştır. Ancak Selimi
devrimden hemen sonra Tebriz’e dönmüş ve ömrünün sonuna kadar çok ağır
şartlar altında müzik çalışmalarını devam ettirmiştir. Öğrenci yetiştirmiş, özel
müzik okulları açmış, müzik grupları oluşturmuş, çeşitli şehirlerde konserler
vermiştir. (Esğerniya, 2006; 13)
1979 İran Devrimi ile yasakçı zihniyet daha da farklı bir boyut kazanmıştır.
Bütün müziksel faaliyetler yasaklanmıştır. Merağalı Tar üstadı Şulan gibi bazı
sanatçılar öldürülmüş, bazıları hapislere konulmuştur. Bütün müzik
çalışmalarına son verilmiş 1992 yılına kadar bu yasak devam etmiştir. Bu
tarihten sonra (Amuzeşgâh-i Musiki Hususî) yani özel musiki evlerinin
açılmasına sınırlı izin verilmiştir. Bu kısmî özgürlük ile özel müzik evleri, âşık
ocakları açılmaya başlanmıştır. Günümüzde ülke genelinde müzik çalışmaları
bu özel müzik evleri ve âşık dernekleri vasıtasıyla yürütülmektedir.
1.2. İran Türk Müziği Aletleri
Saz: Bütün Türk toplumlarında kullanılan ve çögür, dutar, setar, gıcak,
kopuz ailesinden telli Türk musiki aletidir. Genellikle dokuz telli, on dokuz
405
perdeli olan saz, dut, erik ya da ceviz ağacından yapılır. Telleri metaldendir.
(İmamverdiyev, 2006; 6, Mehdipur, 2000; 12)
Balaban: Nefesle çalınan Türk musikî aletidir. Fındık, dut, ceviz veya erik
ağacından yapılır. 28-32 cm uzunluğundaki silindir gövdesinin üzerinde sekiz
ve altında da bir olmak üzere dokuz delik vardır. Gövdesinin baş tarafına
kamıştan iki kat dilcikli yassı ağızlık takılır. Ağızlığın ortasındaki parçacık
vasıtasıyla çalgının akordu değiştirilir. Balabanın ses merdiveni küçük oktavın
sol sesinden ikinci oktavın do sesine kadardır. Yumuşak ve hazin sesi vardır.
(Sovét Ensiklopédisi, 1976; I/578) (Bkz.: s. 497)
Kaval/Tef: Üzerine deri çekilen dairevî kasnaktan (çapı: 340-450 mm, eni:
40-60 mm) ibarettir. Özel ses efekti oluşturmak için kasnağın iç tarafına metal
halkalar asılır. Genellikle kasnağın yüzü sedefle bezenir. Tef / kaval, parmaklar
deriye vurularak çalınır. Solo ve eşlik çalgı aleti olarak kullanılır. (Sovét
Ensiklopédisi, 1976; III/427) (Bkz.: s. 497)
Zurna: Üflemeli Türk musikî aletlerindendir. Genellikle ceviz veya erik
ağacından yapılır. Silindirik gövdesinin uzunluğu 28-30 cm; üst tarafında yedi,
alt tarafında bir deliği vardır. Ağız kısmında akort için ek delik de açılabilir.
Kamışlı ağızlığından üflenerek çalınır. (Sovét Ensiklopédisi, 1976; IV/348),
(Bkz.: s.497)
Tar: Mızrapla çalınan Azerî müzik aletidir. Kökeni yakın doğu halkları olan
tarın adına, Baba Tahir (10-11. yy.), Getran Tebrizi (11. yy.), Fuzuli (16. yy.)
gibi şairlerin eserlerinde rastlanmaktadır. 19.yy’da Azbaycan’ın ünlü tar üstadı
Sadık Esedoğlu tarı geliştirerek bugünkü hâline getirmiştir. Bugünkü Azeri tarı,
üzerine balık derisi çekilmiş “8”e benzer çanaktan oluşan, 22 perdesi bulunan
uzun saplı ve 11 telli bir enstrümandır. (Sovét Ensiklopédisi, 1976; IX/148)
Garmon: Körüğün açılıp kapanmasıyla oluşan hava akışı özel kanallarda
sıralanan metal dilleri harekete geçirir, böylelikle normalde kapalı duran ve
delikleri kapatan metaller havaya kalkar ve oradan çıkan hava sayesinde ses
elde edilir. Almanya’da bulunan (1822) garmon Rusya’da geliştirilerek
(1830-1840) günümüzdeki şeklini almıştır. Garmondan solo ve koro icrasında
faydalanılmaktadır. (Sovét Ensiklopédisi, 1976; III/74), (Bkz.: s.497)
Düzele (Goşasümsüm/İki Yanlı Tütek): Nefesle çalınan musikî
aletlerindendir. Genellikle kamıştan yapılır. Silindirik gövdesinin uzunluğu 28-
35 cm, çapı 1,5 cm olan üst tarafında altı, alt tarafında bir delik bulunan iki
kamışın yan yana yapıştırılmasıyla yapılan bir çalgıdır. Ağza alınan dil
kısmında sesi akortlamaya yarayan bir mandal vardır. (Kafkasyalı, 2006; 159),
(Bkz.: s.498)
Dümbek/Dümbelek/Tombek: Kadehvari gövdesi genellikle pişmiş
topraktan yapılır. Metal veya ağaçtan da yapılanları vardır. Karapapak ve
Kaşkay müzisyenleri tarafından kullanılan dümbekler genellikle metal
406
dümbeklerdir. Üzerine ince hayvan derisi çekilir. Omuzdan asılır ve koltuk
altında tutularak her iki elin parmakları ile çalınır. (Kafkasyalı, 2006; 271),
(Bkz.: s.498)
Davul: Çam veya köknar ağacından yapılmış çapı 60-90, eni 50-60 cm olan
silindir biçimli bir kasnağın her iki yanına, dana veya keçi derisi gerilerek
yapılan bir çalgı aletidir. Ardıç veya kızılcık ağacından yapılmış 30-40 cm
uzunluğunda ince bir çubuk ve yine 30-40 cm uzunluğunda ucu topuzlu kalın
saplı bir tokmak ile çalınır. Dünyanın her yerinde benzerine rastlanır. Ancak
davul en eski Türk çalgılarındandır. Ayrıca kadim Türk inancında davulun
kutsiyeti vardır. Türk kavimlerinde kağanlık unvanı verilirken kurt başlı bir
bayrakla bir davul verilirdi. Selçuklu hükümdarının Osman Gazi’ye tuğ ile
davul vermesi bunun en tipik örneğidir. (Ögel, 1993; 40), (Bkz.: s. 498)
Çavır (Ney): Kadim nefesli çalgılardandır. Türk soylu halklar arasında çok
yaygındır. Çavır, genellikle 60-70 cm uzunluğunda dokuz boğumlu kamıştan
yapılır. Ön yüzünde 5-7 olmak üzere 6-8 deliği bulunur. Şahseven, Türkmen,
Avşar, Halaç, Karapapak gibi Orta İran’daki Türk boyları çavır derler. Anadolu
ve diğer Türk boyları Farsça ney adını kullanırlar. Ses alanı üç oktava yakındır.
Diatonik ses sırası olmasına rağmen kromatik sesler de elde edilebilmektedir.
Çeşitli boyda çavırlar vardır. Kum- Save muhitinde genellikle biri uzun diğeri
kısa iki çeşit çavır (ney) kullanılmaktadır. Bu muhittekiler uzun çavırları
meskun mahallerde, kısa çavırları ise taşınması kolay olduğundan, genellikle
göç yollarında, yaylalarda kullanırlar. Türk hançeresine uygun sesler çıkarmak
için delikler yarım ay veya hilâl şeklinde de açılabilir. (Kafkasyalı, 2006; 200),
(Bkz.: s. 498)
Dutar: Dutar; uzun tekneli, uzun kollu, düz başlı, iki kulaklı, 12-13 perdeli
bir sazdır. Horasan bahşilerinde 14-15 perdeli de olabilmektedir. Genellikle
dutarın kolu kaysı, teknesi dut ağacındandır. 90 santim uzunluktadır. Dutarın
telleri önceleri ipekten yapılırmış, şimdi ise tel yapımında metal tel
kullanılmaktadır. (Kafkasyalı, 2006; 242), (Bkz.: s.499)
Kemençe: Üç telli bir Türk sazıdır. Asıl adı Türkçe “gıcak” olan bu çalgı,
Türklerden Farslara geçmiş ve Farsça “keman” “kemençe” adıyla kullanılır
olmuştur. Gıcak sözü Batı Sibirya Türkleri tarafından “cıcak”, Kırgızlar
tarafından “kıyak” veya “kıl kıyak” olarak kullanılmıştır. (Ögel, 1987; 285-
288), (Bkz.: s.499)
Dilli Düdük: Yedi boğumlu kargı(kamış)’dan yapılır. Kargının boğum
uzunluğuna ve çalanların zevkine göre uzunu, kısası vardır. Üflemeli bir
çalgıdır. Yedisi önde biri arkada sekiz deliği vardır. Horasan/Türkmensahra
muhitinde yaygın olarak kullanılır. (Kafkasyalı, 2006; 249)
407
Setar: Üç telli, dört kulaklı, uzun kollu, küçük çanaklı, yirmi yedi perdeli bir
çalgıdır. Üç telli “yörük bağlaması”na ve “yörük çağuru”na benzemektedir.
(Bkz.: s.499)
Büyük Nağara/Nakkare: Vurmalı Türk musiki âletlerindendir. Yuvarlak
kazan biçimindedir. Gövde metaldendir. Üst tarafından büyük bir kapak,
altından ise küçük bir kapak kesilmiş gibi bir görünümü vardır. Üst yüzüne deri
çekilmiştir. Alt tarafındaki kesit yerde durmasını sağlar. Ölçü farklılığından
ötürü büyük nağara ve küçük nağara diye iki çeşidi vardır. Küçük ve büyük
nağarlar yan yana konulur. Çalgıcı elindeki iki ağaç çubuk ile her ikisini birlikte,
müziğin gerektirdiği şekilde çalar. Kapalı ve açık mekânlarda yapılan
düğün/dernek ve müzikli toplantılarda kullanılır. Balaban, zurna eşliğinde
çalındığı gibi orkestra çalgıları içinde de yer alır. (Kafkasyalı, 2006; 37), (Bkz.:
s.500)
Küçük Nağara: Büyük nağaranın yaklaşık 1/3 büyüklüğündedir. (Bkz.: s.
500)
Kerine/Kerrenay: Kaşkay Türklerinin kullandıkları üflemeli musiki
aletlerindendir. 70-80 santim uzunluğundadır. Daha uzunları da vardır. Ögel’in
ifadesine göre İran Türkleri ve Revan yolu ile İstanbul’a gelmiştir.(Ögel, 1987;
442) İki bölümden oluşmaktadır. Zurnanın gövde kısmına borazan eklenmiş
gibi bir görünümü vardır. Akordunun yapıldığı ağızlık kısmı ile birlikte 35-40
santim kadar kısmı ceviz veya erik ağacındandır. Yedisi üstte, biri altta olan
delikler bu kısımda yer alır. Kerinenin 35-40 santimlik diğer kısmı ise
metaldendir. Bu kısım borazanda olduğu gibi sona doğru gittikçe
genişlemektedir. Çok güçlü ve tiz bir sese sahiptir. Dağlarda, yaylalarda, açık
havalarda yapılan şenliklerde kullanılan bu çalgı şimdi büyük salonlarda da
kullanılmaktadır. Genellikle açık havada yapılan düğünlerde çifte nağara ile
birlikte kullanılmaktadır. (Kafkasyalı, 2006; 270), (Bkz.: s.500)
2. İran Türklerinde Müzik Grupları
İran Türklerinde birkaç tür müzik yapılmaktadır. Çengi veya çalgıcıların
yaptıkları müzik; darğa veya neyzenlerin meydana getirdiği müzik; âşıkların ve
müzik grplarının oluşturdukları müzikler:
2.1. Çengiler/çalgıcılar: Toylarda/düğünlerde oyun havaları veya türkülü
oyun havaları çalan sanatçılardır. Kullandıkları çalgılar, davul, zurna, kerine
(büyük zurna), tef, balaban, büyük nağara, garmon, kemança, tar, saz, küçük
nağara ve dümbektir.
2.2. Darğalar/neyzenler/kaval (dilli düdük) çalanlar: Ney veya dilli
düdük çalıp okuyan veya bu çalgılar eşliğinde söyleyen sanatçılardır. Darğaların
ekseriyeti kadındır. Neyzen ve dilli düdük çalanlar ise genellikle erkektir.
408
2.3. Âşıklar/bahşiler: Saz, çögür, dutar veya setar çalarak türkü okuyan,
hikâye anlatan, meclis yöneten gelenekli sanatçılardır. İran Türklerinde Dr. Ali
Kafkasyalı’nın tespit ve tasnifine göre yedi âşık muhiti vardır. Tebriz/Karadağ,
Zencan, Kum/Save âşık muhitlerinde âşığın sazına balaban veya kaval/tef eşlik
eder. Urmiye âşık muhitinde âşıklar sanatlarını sadece saz ile icra ederler.
Sulduz/Karapapak âşık muhitinde âşığın sazına balaban veya goşasümsüm ile
dümbek eşlik eder. Horasan Türkmensahra âşık muhitinde bahşilerin dutarlarına
zaman zaman kemança/gıcak eşlik eder. Kaşkay âşık muhitinde ise âşıkların
setarına kemança bazen de daire veya dümbek eşlik eder. Âşık veya bahşilerin
geleneksel görevleri aynıdır. Meclisi idare ederler, hikâye anlatırlar,
kendilerinin veya üstatların türkülerini yorumlarlar. Kısacası Türk âşıklık
geleneğinin bütün gereklerini yerine getirirler.
2.4. Müzik Grupları/Orkestralar: Yukarıda bahsedildiği gibi İran’da Türk
müziği çalışmaları tamamen özel müzik evleri vasıtasıyla yapılmaktadır. Tebriz,
Erdebil, Marağa, Zencan, Hemedan, Nağadey, Hoy, Urmiye, gibi Türk yerleşim
yerlerinde ve Tahran, Kum, Kümbeti Kavus, Şiraz, İsfahan gibi Türklerin yoğun
olarak bulunduğu her şehirde müzik evi ve müzik grubu vardır. Üstat Şatıryan,
Aydın Şatıryan, Ali Ferşibat, Ali Selimî, İsmail Kerimpur, Hasan İskenderî,
Pervin Behmenî, Çingiz Mehdipur, Hasan Demirçi’in yönettiği özel müzik
evleri bunlardan birkaçıdır. Bunlardan üçünü, Çingiz Mehdipur’un
“Amuzeşgâh-i Musiki Rövşen”, Hasan Demirçi’nin “Amuzeşgâh-ı Musiki
Azerbaycan” ve Pervin Behmenî’nin yöneticiliğini yaptığı “Encümen-i Musiki
Kaşkayî” müzik okulu ve müzik grubunu tanıtmak istedik.
2.4.1. Amuzeşgâh-i Musiki Rövşen (Rövşen Müzik Okulu): Âşık Çingiz
Mehdipur’un yöneticilini yaptığı ve merkezi Tebriz’de bulunan müzik okuludur.
Mehdipur, bu okulda hem saz ve diğer çalgıların imalatını yapmakta, hem teori
kitaplarını yazmakta hem de müzik eğitim-öğretimi vermektedir. On beş yıldan
beridir faaliyet göstermektedir. Okulda pek çok müzik öğretmeni görev
yapmaktadır. Genellikle âşık musikisi üzerine çalışmaktadırlar. Ayrıca aşağıda
kadrosu verilen bir de “Dalga” adlı bir müzik grubu vardır. Grupta bulunanların
adları şöyledir:
Cengiz Mehdipur : Saz, aranjmancı
Nasir Takipur : Nağara, goşa nağara ve tomba
Mecid Rehimî : Gaval (tef, daire)
Sulduz Mehdipur : Saz, ses sanatçısı
Ferruh Mehdipur : Saz
Celil Hemidî : Balaban
Mehbub Halilî : Ses sanatçısı
Sunucu : Hüsrev Sertibî
2.4.2. Amuzeşgâh-ı Musiki Azerbaycan (Azerbaycan Musiki Okulu):
Müzik okulunun kurucusu ve yöneticisi Hasan Demirçi’dir. Pek çok müzik
409
hocası ve öğrencisi vardır. Bunun yanında yine yöneticiliğini asıl adı
Muhammet Hasan Hergülî olan Hasan Demirçi’nin yaptığı “Azerbaycan Müzik
Grubu” adlı bir orkestrası vardır. Bu okul muğam sanat musikisi üzerine
çalışmaktadır. Orkestrada yer alan sanatçıların adları şöyledir:
Hasan Demirçi
(Muhammet Hasan Hergülî) tar
Mazyar Hergülî tar
Emir Emuî tar
Ekber Tâbân tar
Alirıza Seidî tar
Davud İbadî tar
Muhammed Ruzme (Elyâr) Kemança
Vehid Seferpur Garmon
Davud Caferî Garmon
Resul Zariniya Karaney
Yusuf Sadigî Karaney
Rıza Selimanî Org
Eyup Paşeng Nağara
Kerim Şütürbanî Gaval (Tef)
Taymaz Abdullahî Goşa Nağara
Ehed Yârî Ses sanatçısı
Kasım Vatanoğlu Ses sanatçısı
İrec Hazigî Ses sanatçısı
Orkestranın Yöneticisi Hasan Demirçi
Sunucu Reşid Danişcuyî
2.4.3. Encümen-i Musiki Kaşkayî (Kaşkay Müzik Topluluğu):
Kaşkay Müzik Topluluğu’nun yöneticiliğini Pervin Behmenî Kaşkayî
yapmaktadır. Şiraz ve Tahran’da merkezleri vardır. Kaşkay Türklerinin
geleneksel müziği esas alınmıştır. Topluluğun ayrıca “Kaşkay Hava Müzik
Grubu” adlı bir müzik grubu vardır. Grupta erkek ve bayanlar birlikte görev
yapmaktadırlar. Grupta şu sanatçılar görev almaktadır:
Pervin Behmenî Kaşkayî Ses sanatçısı
Fatma Namdarî Ses sanatçısı/tar
Mehnaz Mehemmedî Ses Sanatçısı
Azita Şeşbölük Setar/ses sanatçısı
Muhammed Behramî Setar
Mesud Namdarî Tar
Keyti Tehmeten Tar, sentur
Kave Ehengranî Tar
Araş Ezizî Tar, tambura, rübab
410
Şahabeddin Şehriyârî Kemança, tambura
Mehemmed Cavidî Kemança
Hasan Cafertaber Ney
Mehdi Eltafî Ney
Keyvan Pehlivan Tef/daire
Said Derviş Nejad Dümbek/Tombek
Damon Şeşbölük Goşanağara/tombek
Peyman Selmanzade Goşanağara
3. Müziğin Ulusal İşlevi
Her halkın kendine özgü millî musikisi olduğu gibi İran Türklerinin de
kendilerine has millî musikisi ve millî musiki aletleri vardır. Ulusal müzik,
mensubu olduğu halka özgün duyuş, kavrayış, algılama özelliği kazandırır. Bir
nevi özgün alışkanlık yaratır. Bu sebeple millî musikinin ulusal işlevi
belirgindir. Başka bir anlatımla müzik, bir halkı özellikli kılan, diğer halklardan
ayıran, kimliğini belirginleştiren kültür unsurları arasında yer alır. Hâl böyle
olunca Türk müziğinin İran Türkleri üzerinde önemli belirleyiciliği ve
korumacılığı vardır. Ülkede Türkçe eğitim öğretimin yasak olması ve Türkçe
basın yayın organının yok denecek kadar az olması da göz önüne alınınca
müziğin işlevi daha iyi anlaşılmaktadır. İran Türklerinin hem dil, hem kültür,
hem müzik, hem kültürel iletişimleri tamamen müzik vasıtası ile
gerçekleşmektedir. Âşıkların, ses sanatçılarının ve müzisyenlerin Türkçe çalıp
okumaları, Türk müzik aletlerini kullanıp kadim makamları yaşatmaları, yeni
makamlar ve halk hikâyeleri oluşturmaları, millî mevzuları sözlerine ve
müziklerine konu etmeleri İran Türklerinin ulusal hassasiyetlerini geliştirmekte
ve zinde tutmaktadır.
SONUÇ
Anadolu’dan önce Türk yurdu olmuş ve asırlarca Türk vatanı olarak kalmış
İran coğrafyasında yaşayan ve otuz milyondan fazla nüfusa sahip olan İran
Türklerinin, bütün engellemelere rağmen müzik gereksinimleri âşıklar ve
mahalli sanatçılar tarafından karşılanmaktadır.
20. yüzyılın ortalarında Kuzey Azerbaycan’dan İran Türklerinin merkezî
şehri Tebriz’e gelen sanatçılar İran Türk müziğinin canlanmasını sağlamışlardır.
İran Türk müziğinde hemen hemen bütün Türk çalgıları kullanılmaktadır.
İran Türk yerleşim yerlerinin pek çoğunda özel müzik evleri, müzik eğitim-
öğretim kuruluşları vardır. Bu müzik evlerinin hemen hepsinin birer müzik
topluluğu mevcuttur. İran Türklerinin düğün ve şenlikleri, âşıklar ve bu müzik
grupları tarafından yapılmaktadır.
Müzik gruplarını erkek sanatçılar oluşturmaktadır. Pervin Behmenî’nin
yönettiği Kaşkay Türkleri müzik grubunun dışında hiçbir müzik grubunda kadın
411
sanatçı yer alamamaktadır. İran Türk kadınları, bütün İran kadınları gibi müzik
yapma, sanatçı olma, seslerini kaydettirme haklarından mahrumdur.
İran’da müziğin, müzisyenlerin ve sanatçıların etrafına çekilen duvarlar
kaldırılmalı, sanatın ve sanatçının varlığının gereği olan özgür hayat
sağlanmalıdır. Müziğe ve müzisyenlere özgürlük verilmediği takdirde uydu
yayınlarından sunulan garip müziklerin ve eğitimsizliğin tesiri ile İran Türk
müziği büyük sıkıntılar yaşayacaktır.
NOTLAR
1. Safieddin Urmavî, 1230 yılında Urmiye’de dünyaya gelmiştir. Bestekâr,
hattat, müzisyen. Urmiye ve Bağdat medreselerinde tahsil almıştır. Abbasi
halifesi Musta’sim’in saray kütüphanesinin müdürü olarak çalışmış, halifenin
nedimi olmuştur. Kitab el Edvar adlı musiki nazariyesi ile ilgili eseri ünlüdür.
1258 yılı Moğol istilasında musiki şöhretinden dolayı Hülagü Han onu
himayesine almıştır. Vezir Şemseddin Cüveynî’nin oğulları Bahaeddin ve
Şerafeddin’e ders vermiş “Risale-yi Şerefiye” adlı eserini öğrencisi Şerafeddin
Haruna ithaf etmiştir. Edebiyat sahasında yazdığı “Aruz ve Üslûbiyyat” adlı
eseri de çok ünlüdür. 1294 yılında ölmüştür. Onun müzik sahasında yaptıkları
Orta ve Yakın Doğu’da büyük devrim yapmıştır. Profesyonal Türk musikisinin
temelini teşkil eden ses komplekslerini sistemleştirmesi önemli
hizmetlerindendir. Onun eserleri Batı dillerine tercüme edilmiştir. Kitab el
Edvar adlı eserin elyazma nüshaları Londra, Oksford, İstanbul, Nevyork, gibi
müzelerde bulunmaktadır. (Geniş bilgi için bkz.: İslâm Ansiklopedisi, M.E.B.
Yay., İstanbul 1980, C. 10, s. 63; Azerbaycan Sovét Ensiklopédiyası, Bakı
1984, C. VIII, s. 409; Ali Kafkasyalı, Çağdaş Azerbaycan Kadın
Sanatkârları, Güvenmat Yay., Ankara 1989, s. 99.)
2. Abdulkadir Marağayî, 1353 yılında Marağa’da dünyaya gelmiştir. Ünlü
Türk musiki nazariyecisi, bestekâr ve hanendelerindendir. Celayir hükümdarı
Şeyh Üveys’in nedimi olmuş ve onun meclislerinde çalıp okumuştur. Timur,
1393’te Bağdat’ı işgal edince onu beraberinde Semerkand’a götürmüştür.
Timur’un baskısından Bağdat’a eski hamisi Ahmet Celayir’in yanına dönmüştür.
Timur 1401’de ikinci kez Bağdat’ı işgal edince yeniden onun eline düşmüştür.
İdama mahkum edilir. Ancak o, Timur’un huzurunda öyle bir Kur’an okur ki
Timur tekrar onu hizmetine alır. Timuru’un ölümünden sonra Semerkant hakimi
Halil’in yanında kalır. 1421 yılında Türk padişahı II. Murat için yazdığı musiki
kitabını bizzat hükümdara arz etmek üzere Bursa’ya gelir. Osmanlı sarayında
fazla kalamaz, Semerkant’a döner. Mart 1435’te Herat’ta ölür. Farabî, İbni Sina
ve Safieddin Urmavî’nin musiki nazariyelerini geliştirmiştir. “Cami el- Elhan”
(Melodilerin Külliyatı), “Megasid el Elhan” (Melodilerin Maksatları), “Şerh el
Edvar” (Kitab el Edvar’ın Şerhi), “Fevaidî Aşere” (On Fayda), “Kenz el Elhan”
(Melodiler Hazinesi) adlı kitapları yazmıştır. Eserlerinde uygulamalı musiki,
musiki aletlerinin tarifleri ve müzikte makam ve ritimlerin kuruluşunu izah
412
etmiş Orta Asır müzik ilminde ilk defa 12 esas makamdan türeyen 24 şube
sistemini sistemleştirmiştir. (Geniş bilgi için bkz.: İslâm Ansiklopedisi, M.E.B.
Yay., İstanbul 1978, C. 1, s. 83 vd.; Azerbaycan Sovét Ensiklopédiyası, Bakı
1984, C. IV, s. 125.
3. Mir Muhsin Nevvab, 1833 yılında Şuşa’da dünyaya gelmiştir. Yakın
Doğu’nun en ünlü filolog, şair, ressam, hattat, müzisyenlerindendir. “Meclis-i
Feramuşan” adlı meclisin başkanlığını yapmıştır. Şuşa’da kıraathane, usul-i
cedid, matbaa ve cilt evi açmıştır. “Der Élm-i Musiki Vuzuh ül-Ergam” (Musiki
ilminde rakamların Açıklanması) adlı ünlü eserin müellifidir. 1918 yılında
Şuşa’da ölmüştür. (Geniş bilgi için bkz.: Azerbaycan Sovét Ensiklopédiyası,
Bakı 1983, C. VII, s. 217; Ali Kafkasyalı, Çağdaş Azerbaycan Kadın
Sanatkârları, Güvenmat Yay., Ankara 1989, s. 99.)
KAYNAKÇA
Atsız, H. N., (1997), Türk Edebiyatı Tarihi, İrfan Yayınları, İstanbul.
Azerbaycan Sovét Ensiklopédisi, (1976), Bakı, C. 1-3-4-9.
Berthels, E., (1968), “İran”, İslam Ansiklopedisi, V/2, M.E.B. Yay.
(Düzenleyen: A. Ateş), İstanbul.
Demirçi, H., (2006), “Yardımsız Müzik”, Dilmaç, S. 18.
Djafar-pour, A., (1997); Nadir Şah Devrinde Osmanlı İran Münasebetleri,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Doktora Tezi, s. 63-162.
Esğerniya, F. (2006), “Öten Üz İllikde Azerbaycan Bölgesinde Yerli
Musikinin Durumu”, Dilmaç, S. 18.
Ganji, M. H., (1968), Climate, The Cambridge History of Iran I; The
Land of Iran (Ed.. B. Fischer) Cambridge.
Hey’et, C., (2004), “İran’da Türk Kültürünün Durumu”, Varlık Dergisi,
S.133-2.
İmamverdiyev, İ., (2006), Azerbaycan’ın 20 Saz Havası III, Şirvanneşr,
Bakı.
Kafkasyalı, A., (2002), İran Türk Edebiyatı Antolojisi, Atatürk
Üniversitesi Yayınları, Erzurum.
Kafkasyalı, A., (2006), İran Türkleri Âşık Muhitleri, Erzurum.
Köprülü, M. F., (1979), “Azerbaycan”, İslâm Ansiklopedisi II, MEB Yay.
Mehdipur , Ç., (2000), Kitab-ı Gopuz (Gopuz Mektebi), İntişarat-ı Aydın,
Tebriz.
Ögel, B., (1987), Türk Kültür Tarihine Giriş IX, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yay., Ankara.
413
Ögel, B., (1993), Türk Mitolojisi I, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara.
Sarrafi, A. R., (2000), “İran Türklerinin Dili ve Türk Folklorunun
Araştırılmasındaki Sorunlar”, Uluslar Arası Türk Dünyası Halk Edebiyatı
Kurultayı (Bildiri), 26-28 Mayıs 2000-İçel.
Sümer, F., (1992), Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu
Türkleri’nin Rolü, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Togan, A. Z. V., (1946), Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi,
İstanbul.
Turan, O., (2003), Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken
Yay., İstanbul .
World Languages and the Languages of Iran,1998.

414

Konular