HÛŞENG MURADİ-Yİ KİRMÂNÎ VE SEMAVER ADLI ÖYKÜSÜ

HÛŞENG MURADİ-Yİ KİRMÂNÎ VE SEMAVER ADLI ÖYKÜSÜ

Hûşeng Muradi-yi Kirmânî and His Story ‚Samovar‛

Dr. Huseyn ZULFİKÂR1

Çev. Esengül UZUNOĞLU SAYIN**

ÖZ
Hûşeng Muradi-yi Kirmânî (1323-1945) İran’ın modern hikâye
yazarlarındandır. Küçük yaştan itibaren okumaya özel bir ilgisi vardır. Yazarlığa
küçük yaşta başlayan Kirmânî, ilk eserini bir radyo programı için yazmış ve
böylece hikâye yazmaya devam etmiştir. Hikâyelerinde kendi hayatından kesitlere
de yer vermiştir.
Mecîd’in Hikâyeleri adlı hikâye kitabını Hûşe dergisi için yazmış ve böylece
bu hikâye meşhur olup çeşitli dillere çevrilmiştir. Hikâyenin genelinde halasıyla
birlikte yaşayan Mecîd’in hikâyeleri anlatılmıştır.
Bu çalışmada Hûşeng Muradi-yi Kirmânî’nin hayatı hakkında kısa bir
bilginin ardından söz konusu Farsça öyküsü Türkçeye çevrilmiştir.
Anahtar kelimeler: İran Edebiyatı, hikâye, Hûşe.
ABSTRACT
Hûşeng Muradi-yî Kirmânî (1323-1945- ) is considered to be one of
modern short story writers. He has had a special interest in reading since his
childhood. Having started to write at a very early age, Kirmânî wrote his first
work for a radio programme and then kept writing stories. He didn’t avoid
giving examples from his own life.
He is the writer of a collection of stories named ‚The Stories of Mecîd‛,
which he compiled for Huşe magazine. After that the story called ‚Samovar‛ has
become famous and was translated into different languages. It is generally the
stories of Mecîd, who lives with his aunt, that are told in this book.

Hûşeng Muradî-yî Kirmânî’nin Semaver adlı öyküsü, Huseyn Zulfîkâr, Çihil Dâstân-i Kûtâh-i
Îrânî ez Çihil Nivîsende-i Mu‘âsır-i İrân (Tahran 1382 hş.) adlı eserin 359-367. sayfaları arasında
yer almaktadır.
** Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi.
272 SBD
51 Esengül UZUNOĞLU SAYIN
In this study, some brief information is given related to Hûşeng Muradi-yî
Kirmân’s life, which is followed by the translation of his story, Samovar, into
Turkish.
Key Words: İran Language, Story, Huşe.
HÛŞENG MURADÎ-Yİ KİRMÂNÎ
Hûşeng Muradî-yî Kirmânî 1323 hş./1945 yılında Kirmân şehrine bağlı
Sîrec köyünde doğdu. Fakir bir ailenin çocuğuydu ve sekiz yaşında çalışmaya
başladı. Aynı zamanda da okumaya küçük yaştan beri ilgisi vardı. Edebiyat ve
sanatla uğraştı. Özellikle çocuk hikâyeleri yazmakla ünlüdür. Hûşeng Muradi-yî
Kirmânî çocuk ve genç edebiyatının en büyük hikâye yazarlarındandır.
Hikâyelerinde çoğunlukla kendi hayatını tasvir etmiştir.2
İlk ve orta öğretimini Kirman’da tamamladı. Daha sonra Tahran’da güzel
sanatlar fakültesinde ve aynı zamanda da İngilizce tercümanlık bölümünde
eğitimine devam etti. Kirmânî, sanat alanındaki ilk faaliyetine 1962 yılında
Kirmân Radyosuyla başladı. Yazarlığa 1969 yılında Hûşe dergisiyle adım attı.
Daha sonra da radyo programı için Mecîd’in Hikâyeleri’ni yazdı. Bu hikâye kitabı
daha sonra film olarak gösterime girdi.3
Hikâyeleri: Me‘sûme (Masum), Beççehâ-yi Kâlîbâfhâne (Halı Dokunan
Yerin Çocukları), Kıssehâ-yî Mecîd (Mecîd’in Hikâyeleri), Nehîl (Hurma Ağacı),
Çekme (Çizme), 999 (O Sürahinin Hikâyesi), Murebbâ-yi Şîrîn (Tatlı Reçel),
Men Gezâl-i Tersîde ey Hestem (Ben korkmuş Bir Ceylanım), Moşt Ber Pûst
(Deriye Bir Yumruk), Tenûr (Tandır), Polov Horiş (Pilav Üstü Yemek), Mehmâni
Mâmân (Annenin Misafiri), Lebhande Enâr (Narın Gülüşü), Misl-i Mâh-i Şeb-i
Çehârdeh ( Dolunay Gibi), Ne Ter û Ne Hoşk ( Ne Islak Ne Kuru), Şoma Ki
Garîbe Nîstîd (Siz Yabancı Değilsiniz, Anı), Nâz Bâleş (Yumuşak Yastık), Kebûter
Tûy-i Kûze (Sürahi İçindeki Güvercin), Hûşeng-i Dovvom (İkinci Huşeng).4
Filme çevrilen eserleri: Kâkî (Hala), Tîk Tâk, Kîse-i Birinc (Pirinç Kâsesi).

2 Huseyîn, Zûlfîkâr, Çihil Dâstân-i Kûtâh-i Îrânî ez Çihil Nivîsende-i Mu’âsir-i îrân, Tahran
1382hş., s. 356; , 4 Mart 2013, http://kalantari-yazdpl.blogfo.com.
3
, 5 Mart 2013, http://aftabir.com; Zûlfîkâr, s. 356.
4
, 5 Mart 2013, http://best boks.com; , 5 Mart 2013, http://payandan.net.
Hûşeng Muradi-yi Kirmânî ve Semaver Adlı Öyküsü
SBD 51 273
Davul adlı hikâyesi ABD’nin en ünlü çocuk edebiyatı dergisi Cricket
tarafından son otuz yılın en iyi hikâyesi seçildi. Eserleri; Almanca, İngilizce,
Fransızca, Hollandaca, Arapça, Çince, Korece, Yunanca ve Ermenice olmak üzere
dünyanın çeşitli dillerine çevrildi. Türkçe’ye Mecid’in Maceraları, Reçel Kavanozu
ve Ayın On Dördü adlı üç kitabı yayımlandı. Yazar, 2004 yılında ülkesinde çocuk
edebiyatı alanında ‚Unutulmayanlar‛ devlet üstün nişanesi ile ödüllendirildi.5
SEMAVER
Hala ve komşulardan birkaçı Tâhire Hanım’ın kızına göz aydınlığı için
uygun, hesaplı, göz alıcı bir hediye satın almak üzere aralarında para topladılar.
Tâhire Hanım’ın kızı evlenmişti ve bizi de davet etmişlerdi. Ona güzel ve işe
yarar bir şey götürmemizi hak etmişti. Yaşlanmış, saçı ağarmış hala, yaşıtları ve
akrabaları hanımlar arasında olgunluk, yol yordam bilme ve iyi huylu olmakla
bilinirdi. Hala, göz aydınlığı hediyesi almadan önce bir bahaneyle gelinin evine
gidip evi yoklayıp neyi eksikse onu almak için görevlendirildi.
O da şalını giymiş ve gelinin evine gitmişti, laf lafı açmıştı ve gelinin iyi ve
güzel bir semaverinin olup olmadığını yavaş yavaş anlaması zor olmadı.
Bu sebeple hala harcama sorumlusu oldu ve herkesten gücü yettiği kadar
para topladı. Kendisi de para koydu. Düğünün ertesi günü sabahı Kokeb Hanım,
kardeşinin eşi ve Ekrem Hanımla kıyafetlerini giydiler ve pazara gittiler. Bizi de
peşlerine takıp götürdüler.
Pazarın içinde dolaştık da dolaştık. Hala çok zor beğenirdi. Gözü hiçbir
semavere ilişmedi. Nihayet pazarın ucunda semaver satan dükkânların birinde
bakır, şişman, kocaman bir semaver hala ve diğer kadınların gözüne hoş geldi.
Semaver ve bu tür şeylerden hoşlanmayan ben bile onu beğendim. Semaverin
rengi o kadar çok keskin ve parlak bir sarıydı ki kırmızıya çalıyordu. Semaverin
parlak yüzeyi insanın resmini ayna gibi yansıtıyordu fakat aynı semaver insanın
gözünü, kaşını, burnunu ve ağzını eğri büğrü gösteriyordu.
Hala her hâlükârda gelin hanımın akrabalarının gözünde onurumuz
korunsun ve ‚vay vay ne zevk demesinler‛ diye kesinlikle bunu almamız için
ısrar etti. Fakat istediğimiz semaver pahalıydı ve toplanan para ona yetmiyordu.

5
, 5 Mart 2013, http:// vikpedia.org; Zûlfîkâr, s. 356.
274SBD
51 Esengül UZUNOĞLU SAYIN
Ne kadar dil döktülerse de semaver satıcısı inat etti ve bir kuruş bile indirim
yapmadı.
Halanın, Allah iyi etsin, tuhaf bir huyu vardı. Bir şeyi beğenince ondan asla
vazgeçmezdi. Hemen Kokeb Hanım’ı benim yanıma çekti ve kulağına fısıldayarak;
‚Beğendiğim bu semaveri ya almalıyız ya da kesinlikle semaver almaktan
vazgeçmeliyiz. Paranın kalanını ben veririm. Her kullandıklarında bizi hatırlayıp
hayır duası edecekleri bir şey seçip alalım. Hatıra olsun istiyorum.‛ dedi.
Kısaca, hala ondan bundan topladığı paranın üzerine kendi parasından
biraz ekledi ve parayı hesapladıktan sonra semaverin altına üstünü iyice inceleyip
onu satın aldı.
Semaveri pazardan eve götürmek bana kaldı. Hala ve arkadaşları anlatılan
ve boynu büyük semaveri zarar vermeden eve ulaştırmamı, musluğunu ya da
kolunu kıracak bir şey yapmamamı üstüne basa basa tembihlediler. Çünkü Allah
göstermesin, eğer semaverin başına bir şey gelirse halanın kendi ifadesiyle, yüz
kişiye hesap vermesi gerekirdi. Ben de gerçekten elimi taşın altına koydum ve
güzel semaveri tatlı can gibi kucağıma aldım, sıkıntı ve zahmetle rağmen eve
götürdüm. Yol boyunca çok yorulmuştum, kolum, ellerim ve belim ağrının
şiddetinden tutmaz oldu. Sanki bir şey olmamış gibi davrandım, semaverin zarar
görmesine izin vermedim. Hala ve diğerlerinin umurunda değildi, önden önden
gidiyordu gülüşüp konuşuyorlardı ve ben kucağımda semaver onların arkasında
nefes nefese kalmıştım. Bütün bunlara rağmen semaver bir deste gül gibi eve sağ
salim ulaştı.
Evin içinde, halanın arkadaşları ve topluluğun gözleri semavere ilişince
hepsi halanın zevkine aferin dediler. Kokeb Hanım, halanın kendi cebinden
verdiği parayı diğerlerinden aldı ve zarar etmesin ve adalet yerini bulsun diye
ona geri verdi. Kokeb Hanım, ‚Semaveri buraya kadar getiren Mecîd çok zahmet
çekti fakat bir zahmet daha çekse ve öğleden sonra onu geline götürürse ne olur,
biz de onun arkasından gideriz‛ diyene kadar işler iyi gidiyordu.
Bu sözler onun ağzından çıkınca hemen her zamanki bahaneyi öne
sürdüm. Surat astım ve dedim ki: ‚Bin türlü işim var. Ders ve ödev yapmak için
gitmeliyim. Yoksa yarın sınavda başarısız olurum. Eğer bu işi benim sırtımdan
alırsanız Allah ömrünüzü uzatsın.
Hûşeng Muradi-yi Kirmânî ve Semaver Adlı Öyküsü
SBD 51 275
Herkes benim bu lafımdan rahatsız oldu. İşten kaçabileceğimi
ummuyorlardı. Hala dedi ki: ‚Ayıp değil mi yavrucuğum?‛ Semaveri gelinin evine
götür ve hemen geri dön ve ödevini yapmaya git.‛
Akıllı, alımlı ve güler yüzlü Kokeb Hanım şakayla şöyle dedi; ‚Bana bak ki
kızımı vermemi düşünüyordum, doğrusunu sorarsan ben tembel damat
istemem.‛
Bu kargaşanın içinde dört yaşındaki küçük kızı ağladı ve ‚Ben Mecîd’i
istemiyorum‛ dedi.
Hala olayı ciddiye aldı, kızı azarlayıp, dedi: ‚Mecid’in ne eksiği var?‛
Birazdan benim eksiğim olup olmadığıma dair aralarında tartışma
olacağını ve olayın uzayıp gideceğini hissedince, şöyle dedim: ‚Olur, semaveri
ben götürürüm. Siz kavga etmeyin. Sadece elim kolum ağrımasın diye semaveri
selesine koyacağım bir bisiklet hazırlayın.
Kokeb Hanım, semaveri götürmem için eşinin bisikletini bana vermeyi
kabul etti. Semaveri yeni ve güzel bir bohçaya sarıp Kokeb Hanım’ın eşi Hüseyin
Bey’in bisikletinin selesine koyduklarında saat öğleden sonra ikiye geliyordu.
Semaverin kayıp düşmemesi için sımsıkı bağladılar. Hala, yolda kırılmaması için
semaverin musluğunu da çıkarıp semaverin içine attı. Semaverin sağlam gitmesi
için her şeyi yaptılar. Çukura düşerim ve semaverin başına bir şey gelir diye
bisiklete binmeye hakkım olmadığını tavsiye etmeye başladılar.
Sokağın köşesinden döndüğümde semavere dikkat etmemi tembihleyen
hala ve Kokeb Hanım’ın sesini arkamda duydum, fakat iki üç sokak geçip
caddeye varınca bisikleti elde götürerek gitmenin mantıklı bir şey olamadığını
anladım. Bisikleti semaver taşımak için yapmamışlar. İnsan üzerine binsin ve
rüzgâr gibi gidip işini gücünü halletsin diye yapmışlar. Ne olacaksa olsun dedim,
hâlâ kulağımda halanın tembihleri yankılanmasına rağmen dinlemedim ve
bisiklete atladım. Tabi ki bisiklete bir şey olmasın diye tedbirle atladım. Fakat
bisikletin selesinin yüksek olduğu için ayaklarımın pedala uzanmadığını gördüm.
Hemen aşağı indim ve bisikleti caddenin bitişiğindeki ağaca yasladım. Yırtılmasın
diye yeni ve güzel pantolonumun paçalarını yukarı topladım. Eşofmanımı
giymiştim, yırtılsaydı yazık olurdu. Sağ ayağımı o tarafa bisikletin gövdesinin
içine götürdüm, sele ve bisikletin gövdesini bir elimle kucakladım ve yola
koyuldum.
276SBD
51 Esengül UZUNOĞLU SAYIN
Cadde taşlı ve topraklıydı. Bisiklet çukura düşüyordu. Semaver selenin
üzerinde sallanıyor, içine koyulan musluk ‚tak tak‛ diye ses çıkarıyordu.
Semaverin sesini dikkate almadım ve semaverin başına bir şey gelmeden ok gibi
gelin hanımın evine gittim. Fakat her ne kadar kendimce hesaplasam da hala ve
ortakları olmadan eve gidemedim, utandım. Onlar hemen arkamdan gelip
birlikte gitmemizi kararlaştırmışlardı. Fakat ben daha erken varmıştım. Bunu
saymazsak daha önce sokağın başında yarım saat belki de daha fazla boş boş
beklememiştim. Diğerleri gelene kadar zamanı geçirmek için ayarlıyordum. Bu
yakınlarda olan Sogra teyzenin evine gitmeyi düşündüm.
Sogra teyzeyi görmeyeli uzun zaman olmuştu. Yalnız, şefkatli ve fakir
biriydi. Beni çok severdi. Hemşeriydik ve bana küçükken süt vermişti. Hasta
olduğunu duymuştum. Halini hatırını sormaya gitsem iyi olurdu. Sonunda
bisikletin dümenini çevirdim ve doğruca onun evinin önüne gittim. Avlunun
kapısı açıktı, başımı içeri uzattım ve bisikletle avluya doğru girdim. Zavallı,
ağacın altına kilim atmış uzanmıştı. Beni görünce gözleri açıldı, yüzünde güller
açtı. Kalktı, yanıma geldi. Beni kucakladı ve ağlamaya başladı. Hüngür hüngür
ağlıyordu ve iç çekiyordu. ‚Hangi dağda kurt öldü de sen benim halimi hatırımı
sormaya geldin?, sen bu kadar vefasız değildin. Seni ne kadar emzirdiğimi, senin
için ne kadar zahmet çektiğimi biliyorsun, bir gün gelirsin diye gözüm hep
kapıdaydı. Hoş geldin. Sefa getirdin.‛ dedi.
Doğrusu onun sözleri ve ağlaması beni de üzdü. Gözlerim doldu. Bisikleti
duvara yasladım. Sogra teyze başörtüsüyle gözlerini sildi ve ‚Gel, otur bana anlat
bakalım nerelerdeydin? Ne iş yaptın? Kaçıncı sınıftasın?‛ diye sordu.
Odaya girmek ve her şeyi ona anlatmak istedim. Şöyle bir bisiklete baktım
ve iki büyük kedinin bisikletin arkasında olduğunu gördüm. Oynuyorlardı ve
birbirilerinin üzerine sıçrıyorlardı. O kedilerin bisiklete atlayıp gelin hanımın
semaverine zarar vereceğini ve bize de utancının kalacağının farkına vardım. Bu
yüzden hemen semaverin etrafındaki ipi açtım. Kucakladım ve giderken
götürürüm diye Sogra teyzenin odasının bir köşesine bıraktım. Semaver Sogra
teyzenin gözüne ilişti. Bana tekrar sarıldı. Öptü ve ağlayarak dedi ki: ‚Sen ne
kadar iyi ve düşüncelisin. Mecîd niye zahmet ettin. Senden bir şey
beklemiyordum.‛
Hûşeng Muradi-yi Kirmânî ve Semaver Adlı Öyküsü
SBD 51 277
Sonra kendi cevabını kendi verdi ve dedi ki: ‚Neden beklemeyeyim?... Evet,
belki beklemiyordum. Seni emzirdim, büyüttüm. Tabi ki beklemeliyim… Mecid,
beni düşünmüşsün Allah sana uzun ömür versin.
Birkaç kez Sogra teyzeye ‚bu semaver senin değil‛ demek istedim fakat
söyleyemedim, boğazım düğümlendi. Yalnız duruşum bunu ima ediyordu, kendi
kendime yavaş yavaş bunu anlatmalıyım dedim. Onun sevincini yıkamam,
bakarsın Allah korusun bayılır.
Sogra teyze semaverin yanına gidip üzerindeki bohçayı açtı ve dedi ki:
‚Benim semaverim olmadığını bildiğin için bana semaver mi getirdin?… Son
birkaç gündür çok kötü bir çaydanlıkta çay içiyorum. Birkaç kez onu tamir
ettiler fakat hâlâ musluğundan su akıyor. Allah’ın lanetine bile değmeyen bir
semaverim var.‛
Sonra gökyüzüne yöneldi ve dedi ki: ‚Ey Allah’ım sen ne kadar şefkatlisin.
Bu gece rüyamda nurani bir adamın yeşil şalla eve geldiğini ve bana bir paket
verdiğini gördüm. Rüyam gerçekleşti. Sevinçten içi içine sığmayan Sogra teyzeye
baka kaldım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Birkaç kez onun elini tutup
her şeyi (açık seçik) ona söylemeye ve gönlümü ferahlatmaya niyetlendim fakat
cesaret edemedim. Sadece zorla gülmeye çalıştım. Sogra teyze semaveri
kucakladı, odanın ortasına bıraktı, iyice baktı, ‚Maşallah ne zevklisin. Bu semaveri
halanın satın aldığını düşünüyorum. Doğruya senin halan nasıl? O da senin için
çok zahmetlere katlanmıştır. Zavallı kadının sevinçten eli ayağına dolaşıyordu ve
sürekli konuşuyordu. Sonra semaverin altına üstüne bakıp ‚Şimdi senin, benim
için getirdiğin bu semaverle hoş kokulu bir çay demleyeyim, birlikte içelim‛ dedi.
Sogra teyze, semaverin kapağını açmak istedi, hemen bileğini tuttum.
Sessizce güldü ve ‚Semaveri yakmayı sen mi istiyorsun? Olur, sen zahmet çek.
Eline sağlık‛ dedi.
Çare yoktu, titreyen ellerle, lal gibi ve endişeli bir şekilde işe koyuldum.
Kendi kendime ‚Çay içerken incitmeden yavaş yavaş hikâyeyi ona anlatırım‛
dedim.
Sogra teyze arka odaya gitti. İçinde ikisi kurumuş nar ve birkaç tane ceviz
olan bir tabağı getirdi, benim önüme bıraktı ve ‚Herkes, çocuklarımın gittikten
sonra yalnız kaldığımı söylüyor. Sen benim için semaver getirdin ve bana
uğradın, şimdi onlar neredeler, olsa da görseler‛ dedi.
278SBD
51 Esengül UZUNOĞLU SAYIN
Tedirgin oldum. Aklım fikrim hala, arkadaşları ve gelin hanımdaydı.
Şüphesiz beni bekliyorlardı ve semaverin başına ne geldiğini bilmiyorlardı.
Semaverin içindeki su fokurdayıp kaynadı, ben heykel gibi oturup, ona
bakıyordum. Semaver kaynıyordu, kaynadıkça iri gövdesi sallanıyordu. Sıcak
buhar deliklerden çıkıyordu. Ben de ondan farksız değildim. Öylesine sinirlenip,
sabırsızlanıyordum ve titriyordum. Beynim kaynıyordu. İçimdekini söyleyeyim
diye dilimin açılmasını çok istiyordum. Fakat bu mümkün mü? Ben üstesinden
gelemiyordum. Sogra teyze bir avuç çayı demliğin içine döktü, su doldurdu,
demlensin diye semaverin üzerine koydu ve ‚Mecîd, sen bu narlardan birini
yiyene kadar ben hemen gelirim‛ dedi.
Dedim ki: ‚Sogra teyze, Tâhire Hanım’ın kızının evlendiğinden haberin var
mı? Hala düğünün ertesi günü gelinin evine gitmek istedi. Siz düğüne gitmediniz
mi? Keşke gitseydiniz. Eğer gitseydiniz şimdi onun için bir semaver
götürmelisiniz.‛ Bu lafları söylerken canım ağzıma geldi. Şimdi istediğim şeyi
söyleyebilirdim fakat kalkıp ayakkabılarını giyen Sogra teyze ‚Beni davet
etmediler. Önemli değil. Sen olunca başka ne isterim?‛ dedi. Bahçeye gitti ve
karşı evdeki komşusuna seslendi. ‚Çay içmeye gel, Mecîd gelmiş, onu emzirdim,
onu büyüttüm, benim için eşi bulunmayan semaver getirmiş‛ dedi. Komşunun
penceresi açık değildi. ‚Allah ona ömür versin, hastalık ve dert göstermesin.‛
dedim.
İki kadın çay içmek ve beni görmek için geldiler. Teyzenin gelen komşuları
benim işimi daha da zorlaştırdı. Sogra teyze susmuyor, art arda beni
anlatıyordu. Sogra teyzenin övgüleri ve komşuların hayranlık verici bakışları
altında bitkin ve çaresiz kaldım. Bir çay içtim görülmeye değerdi. Sanki halanın
acı ilaçlarından içiyordum. Ağzım dilim birbirine karışmıştı, zoraki çayı
yudumluyordum. Gelin hanımın güzel semaverinin yüzeyinde çeşitli şekillere
giren yüzümü görebiliyordum. Halanın şimdi ne yaptığını ve ne halde olduğunu
düşünüyordum. Dost ve akrabalarının sorularına nasıl cevap veriyordur. Belki de
topluluktan dışarı çıkmış, kapı kapı beni arıyordur. Semaverle Sogra teyzenin
yanına geldiğim için hata ettim. Aniden kalktım, narı ve içtiğim yarım çayı
bıraktım ve ‚Allah’a ısmarladık, ben gitmek istiyorum, geç oldu‛ dedim.
Sogra teyze semaverin içinde olduğu bohçayı katladı ve bana verdi. Akşam
yemeği için kalmamı söyledi. ‚Ben kalamam, izin ver gideyim. Yalnız sizden bir
isteğim var. Eğer mümkünse o semaveri bana ver. İyi bir semaver değil. Suyu
Hûşeng Muradi-yi Kirmânî ve Semaver Adlı Öyküsü
SBD 51 279
geç kaynıyor. Ben sizin için daha güzel ve büyük bir semaver getiririm. Bu
semaver sana layık değil‛ dedim.
Sogra teyze tekrar ayağa kalktı ve beni kucakladı. Gözleri yaşla doldu ve
dedi; ‚O ne biçim laf Mecîd?... Şansıma semaver çok iyi. Bundan daha iyisi
olamaz. Sen ne kadar şefkatli ve temizsin. Bu semaver bana çok bile. Halana
selam, semaverin çok güzel olduğunu söyle. Sogra teyze çok mutlu oldu. ‚Git
canım, erken git halan tedirgin olmasın‛ dedi. Sogra teyzenin evinden çıktığımda
sersem, üzgün ve şaşkındım. Mutlu mu üzgün mü olmalıydım bilemiyordum.
Mutlu, hoşnut hem de üzgündüm. Mutluluğum, Sogra teyzenin iyi ve güzel bir
semaveri olduğundandı. Üzüntüm, halanın başına dert açtığım ve onun bunun
yanında nasıl rezil ettiğim içindi.
Gelin hanımın evine eli boş gidemezdim. Aklıma bir fikir geldi. Bisiklete
bindim ve evin tarafına doğru sürdüm. Evin kapısı kapalıydı, zorlukla kapıyı
açtım. Biliyordum ki hala anahtarı saksının içine koymuştur. Anahtarları aldım
odanın kapısını açtım. Halanın eski, işe yaramaz ve küçük semaverini aldım,
güzelce bohçaya sarıp bisikletin selesine iple bağladım. Kapıları kapadım ve fişek
gibi gelin hanımın evine geldim.
Halanın içi içine sığmadığını tahmin etmiştim. Sürekli ben ne zaman
gelirim ve nereye gitmişim diye başını uzatıyordu. Beş pencereli odanın içinde
kadınlı erkekli bir sıra oturmuştuk, gelin hanım ve annesi odanın başköşesinde
güzel bir yer bulmuşlardı. Bana dik dik bakan hala, semaver elimde girdiğimi
görünce mutlu bir şekilde doğruldu. Fakat hemen oturdu ve semaveri gelinin
önüne götürüp bırakmamı işaret etti. Birkaç kez ona kaş göz işaretiyle dışarı
çağırdım, gel seninle işim var dedim gelmedi. Bağlanmış semaver bohçasını
herkesin önünde götürüp gelinin önüne bıraktım ve fare gibi odanın kapısından
dışarı çıktım. Olayın nereye varacağını, işin sonunun nereye gideceğini görmek
için bahçeye gittim. Hala öylece oturmuştu, güldü ve ‚Biz de herkesin yardımıyla
gelin için önemsiz bir şey aldık, inşallah beğenir‛ dedi.
Sonra kalktı ve semaverin yanına gitti. Şaşkınlığı yüzünde gördüm.
Bohçanın içindeki semaver gözüne çok küçük geliyordu. Bohçanın düğümünü
açtı, ben kapının yanındaki duvara yaslanmıştım, yüreğim yağmurda ıslanmış ve
korkmuş serçe yavrusu gibi çırpınıyordu. Kendi kendime ‚Allah’a inşallah hala
bayılmaz‛ diye yalvarıyordum.
280SBD
51 Esengül UZUNOĞLU SAYIN
Neyse, hala ilk düğümü açınca herkes çoştu, alkışladı. Hala keyiflendi ve
onurlandı. Kokeb Hanım ve diğerleri de aynı şekilde onurlandılar. Konuşmaya
başladılar. Fakat ikinci düğüm açılıp kırık, kararmış, kirli ve eski semaveri
görünce herkes utandı. Halanın ağzı öylece açık kaldı. Herkes alkışı kesti. Halanın
arkadaşları sustu. Güzel gülen genç kızların gülüşleri odanın ortasına doğru
yayıldı. Ayakta olan hala, ayakta duramadı. Semaverin yanına çöktü. Kırış kırış
yüzü tere bulandı ve elini alnına koydu. Gelinin annesi ‚Hala eliniz dert
görmesin. Çok zahmet çekmişsiniz. Sizden böyle bir şey beklemiyorduk.‛ dedi.
Ben selvi gibi titriyordum. Misafirlerin şaşkın ve tuhaf yüzlerine baktım ve
dudaklarımı ısırdım. Kokeb Hanım bana dönüp ‚O zaman satın aldığımız
semaver nerede?‛ dedi.
Hala ne söyleyeceğini bilmiyordu. Ellerini beline koydu ve kalktı. Rengi
safran gibi sarardı. Kalkmaya gücü yoktu. Onu kollarından tutup kaldırmak
istiyordum fakat zordu. Benden daha önce kendini toplayıp bahçeye geldi.
Gözleri beni arıyordu. Beni görünce dili tutulmuştu ve nereden başlayacağını
bilmiyordu?... Kendine gelmesi için yüzüne su çarpıp onu havuzun başına
götürdüm. Suyu yüzüne vurdum ve onu kenara çektim. Basamakların başına
oturdu. Ona Sogra teyzenin evine gidiş hikâyemi anlattım ve dedim ki: ‚ Sen
şimdi rezil oldun, benim Sogra teyzenin yanındaki utancımı görseydin. Keşke
orada olsaydın da Sogra teyzenin mutluluğuna şahit olsaydın. Kendim para
biriktirip, semaverin parasını veririm. Üzülme.‛
Sonra elini öptüm. Anlayışlı ve tecrübeli hala, benim sözlerimi dinledi,
kalktı ve bahçeden Kokeb Hanım’ı çağırdı, Kokeb Hanım da iyice olayı anladı,
hala olayı gelin, annesi ve diğerlerine anlattı. Güzel ve pahalı semaver Sogra
teyzenin kısmeti olmuştur diye seslerini çıkarmadılar çokta güldüler. Halanın
kırık ve yanık semaverini eve götürmek yine bana kaldı. Böylece pazara gittiler
ve yeni bir semaver satın aldılar, eve götürdüler, semaveri gelinin evine
götürmek bana kaldı. Kısacası, semaveri taşımak iki üç günlük işim oldu. Fakat
hala ve komşuları her şeye sahip çıktılar ve yol boyunca hiç hata yapmadım,
semaveri sahibine ulaştırana kadar kimseye uğramayayım diye beni kolladılar.

Konular