TÜRK EDEBİYATINDA MİHR Ü MÜŞTERÎ MESNEVİLERİ VE MÎRÎ’NİN MİHR Ü MÜŞTERÎ’Sİ

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
TÜRK EDEBİYATINDA MİHR Ü MÜŞTERÎ
MESNEVİLERİ VE MÎRÎ’NİN MİHR Ü MÜŞTERÎ’Sİ
Mustafa ARSLAN
ÖZET
Bu yazıda Mihr ü Müşterî mesnevîlerinin kaynağı
ile ilgili bilgi verilmiş ve Türk edebiyatında yazılan Mihr ü
Müşterî’lerden kısaca söz edilmiştir. Araştırmanın önemli
bölümünü Mîrî (Kiçi Mîr-zade Seyyid Yahya Hüseyin,
öl. 1008/1599)’nin Mihr ü Müşterî’si oluşturmaktadır.
Daha önce üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamış
olan mesnevînin tam metni tarafımızdan okunmuştur ve
yayın aşamasından önce ilk defa bu yazıda
araştırmacıların dikkatine sunulmaktadır. Mesnevî İranlı
şair Assâr (Şeyh Muhammed Assâr-ı Tebrizî, öl.
784/1382)’nin aynı addaki eserinin tercümesidir. Bu
mesnevînin diğer çift kahramanlı klasik aşk
mesnevîlerinden ayrılan yönü her iki kahramanın da
erkek olmasıdır. Eser, Türk edebiyatı ile İran edebiyatı
arasındaki etkileşimin somut bir örneği olması
bakımından önem taşımaktadır. Klâsik Doğu edebiyatları
ile aynı konuyu işleyen Türk edebiyatındaki mesnevîlerin
hangi bağlamda (telif, tercüme, nazire vb.)
değerlendirilmesi gerektiği hususuna örneklik edebilir.
Üzerinde durduğumuz bu mesnevi, dili açısından da
önemli olup Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait bir çok
arkaik kelime içermektedir. Eser bu yönü ile dikkate
değer bulunarak Kilisli Muallim Rıfat tarafından
taranmış ve elde edilen dil malzemesi Türk Dil Kurumu
tarafından hazırlanan Tarama Sözlüğü’nde kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Mihr ü Müşterî, mesnevi,
Assâr, Mîrî, terceme, etkileşim, karşılaştırma.

 Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü, musarslan19@gmail.com
114 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
MESNEVIES OF MIHR U MUSTERÎ IN TURKISH
LITERATURE AND MÎRÎ’S MIHR U MUSTERÎ
ABSTRACT
This article provides information about the
source of Mihr ü Müşterî mesnevîs and were written in
Turkish literature Mihr ü Müşterîs have been mentioned
briefly. Important part of the research constitutes Mîrî
(Kiçi Mîr-zade Seyyid Yahya Hüseyin, died.
1008/1599)’s Mihr ü Müşterî. That have not been done
before any work on the full text mesnevî was read by us
and published before the first stage in this article is
presented to the attention of researchers. Mesnevî is
Iranian poet Assâr (Sheikh Mohammed Assâr-i Tabrizi,
died. 784/1382)’s translation of the same name. The
difference of classic hero mesnevî’s other couples heros
classical love mesnevî, both heroes is the man. The work,
in terms of interaction’s concrete example between
Turkish literature and Iran literature is importance.
Working with the same subject classical Eastern
literature in Turkish literature in the context in which
mesnevîs (copyright, translation, etc nazire) should be
evaluated in the matter may be a model. We stand on this
mesnevi, language is important in terms of belonging to
the Old Anatolian Turkish period, contains many archaic
words. This aspect of the remarkable work with the
scanned and obtained by Kilisli Muallim Rıfatand
language materials is used Tarama Sözlüğü prepared by
the Türk Dil Kurumu.
Key Words: Mihr ü Müşterî, mesnevi, Assâr,
Mîrî, translation, interaction, comparative.

1. Mihr ü Müşterî Mesnevilerinin Kaynağı
Mihr ü Müşterî mesnevileri kaynağını İran edebiyatından
alan çift kahramanlı aşk mesnevileri gurubuna dahil edebileceğimiz
eserlerdir. Bu mesneviler kahramanlarının adlarını gök cisimlerinden
alması ve her iki kahramanının da erkek olması yönü ile farklılık
göstermektedir. İnsanoğlunun talihinin, ulusların ve devletlerin
geleceklerinin yıldızların hareketleri ile bağlantılı olduğuna inanılır.
Bu itibarla kozmik cisimlerin şahıs adı oluşu bunlarla insanlar
arasında doğal bir ilişki veya benzerlik yaratılması düşüncesinden ileri
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 115
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
gelmektedir. Bu evrensel düşünceden hareketle Mihr (güneş) ve
Müşterî (jüpiter) gibi çok önemli iki cismin başta İran edebiyatında
sonra da Türk edebiyatında mesnevilere ad ve konu olarak seçildiği
görülür. Leyla vü Mecnun, Hüsrev ü Şirin ile Yusuf u Züleyha
mesnevilerinden sonra yenilik göstermek, ilgi çekmek veya görmek
isteyen bazı İranlı ve Türk şairler bu tür farklı konulara
yönelmişlerdir.
Bu alanda yazılmış ilk eser, İranlı şair Assâr-ı Tebrizî
(Şemsüddin Muhammed Assâr-ı Terizî, öl. 784/1382)’nin Mihr ü
Müşterî’sidir. Assâr’ın bu mesneviyi yazarken eski İran aşk
destanlarından olan ve konu bakımından Mihr ü Müşterî ile benzerlik
gösteren, anonim özellikleriyle yazıya geçirilmiş, mensur “Mihr ü
Mah” kıssalarından etkilendiği söylenmektedir (Bilgin 2005, 28; Kut
1986, 332). Assâr eserini 778/1377 tarihinde yazmış ve Celayir
hükümdarı Sultan Şehy Üveys’e sunmuştur (Anbarcıoğlu 1984, 1165).
Assâr, mesnevisinin “sebeb-i nazm-ı kitab” bölümünde eserine “Aşknâme”
adını verdiğini belirtir. Eserin adı daha sonra kahramanlarının
adıyla ün kazanmış ve kaynaklara Mihr ü Müşterî olarak geçmiştir
(Yılmaz 1996, 12). Mesnevi 5120 beyit olup mefâ’îlün mefâ’îlün
fa’ûlün vezniyle yazılmıştır. Assâr’ın eseri kendisinden sonra gelen
İranlı ve Türk Şairlere ilham kaynağı olmuş Mihr ü Müşterî’lerin
yanında “Mihr ü Mâh” ve “Hurşid ü Mâh” gibi eserlerin yazılmasına
da vesile olmuştur. Assâr’ın Mihr ü Müşterî’si Türk şairleri tarafından
oldukça beğenilmiştir. Eserin Türk kütüphanelerinde bol miktarda
yazma nüshasının bulunması ve Türk şairleri tarafından manzum
olarak Türkçe’ye tercüme edilmesi bu beğeninin bir sonucu olsa
gerekir.
2. Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî Mesnevisi Yazan Şairler
Türk edebiyatında XV. yüzyıldan başlamak üzere sekiz şair
tarafından Mihr ü Müşterî yazıldığı tespit edilmiştir. Bu
mesnevilerden şu anda üç tanesi elde bulunmakta diğerlerinin ise
varlığından çeşitli kaynaklar söz etmektedir. Burada bu mesneviler
hakkında kısa bilgi verilecektir:
Hassan: II. Murad devri şairlerinden olan Hassan’ın
835/1431-32 yılında gerçekleştirdiği tercüme 5403 beyitten ibarettir
ve tek nüshası elde bulunmaktadır.1
(Kut 1986, 333; Bilgin 2005, 29).

1 Hassan’ın eserinin tek nüshası Paris Bibliotek Nationele, Ancien Fonds, 313
numarada kayıtlıdır. 45 varaktan oluşan bu nüshanın Süleymaniye Kütüphanesi
Mikrofilm Arşivi numara 2170’te bir kopyası bulunmaktadır. Hassan’ın Mihr ü
Müşterî’si üzerine bir lisans (Neslihan Özdoğan) ve beş yüksek lisans tezi yapılmıştır
(Hüseyin Kara; Nasrullah Özsoy; Kamil Tiken; M. Okan Baba; Fatma Nur Yılmaz,
istanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1986).
116 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Münîrî: II. Bayezid devri şairlerinden olan Münîrî İbrahim
Çelebi (öl. 927/1521)’nin eseri 891/1096’da yazılmıştır. Münîrî’nin
çevirisi 6011 beyit olup Assâr’ın mesnevisi ile aynı vezindedir.
Münîrî, çevirisinin içine serpiştirdiği gazeller ve kendine ait çeşitli
bölümlerle eserini zenginleştirmiş ve esere kendi kişiliğini yansıtmaya
çalışmıştır. Eser bu özellikleri nedeniyle Türk edebiyatında en
tanınmış Mihr ü Müşteri mesnevisidir. Bu eserin elde iki nüshası
bulunmaktadır2
(Akmandor 1983, XCII).
Mîrî: Kiçi Mir-zâde Seyyid Yahya Hüseyin (öl. 1008/1599)
çevirisi 4998 beyit olup birisi mütercim/müellif hattı olmak üzere elde
iki nüshası bulunmaktadır. Bu iki nüshaya dayanarak eserin çevri
yazılı metni ilk defa tarafımızdan oluşturulmuş ve yayına hazır hale
getirilmiştir. Bu yazının asıl konusunu bu eser teşkil ettiği için ileride
ayrıntılı bilgi verilecektir.
Azmî Pir Mehmed: II Selim devri şairlerinden olan ve Riyazî
mahlasıyla şiir yazan Pir Mehmed’in Mihr ü Müşterî tercümesinin
olduğu ancak bu tercüme yarım kaldığından Şairin oğlu Haletî
tarafından tamamlandığı verilen bilgiler arasındadır (Kâtip Çelebi,
1942, 1914; Anbarcıoğlu 1984, 1153; Bilgin 2005, 29).
Molla Maşi-zâde Derviş Fikrî (öl. 992/1584): Bu şairin Mihr
ü Müşterî tercümesinin olduğu söylenmektedir. Bu tercümenin bir
nüshasının Millet Kütüphanesi Ali EMîrî 774 numarada kayıtlı olduğu
(Akmandor 1983, LXXXIX; Anbarcıoğlu 1984, 1153) söyleniyorsa da
bu nüsha henüz ele geçmemiştir.
Ümmü Veled-zâde Ali b. Abdülaziz (öl. 980/1572) adlı şairin
Mihr ü Müşterî tercümesinin olduğunu Kâtip Çelebi haber
vermektedir (K. Çelebi, 1942, 1914). Diğer kaynaklarda bu eserle
ilgili verilen bilgiler Kâtip Çelebi’ye dayandırılmaktadır.
Lokman b. Seyyid Hüseyin (öl. 1010/1601). Bu şaire ait
Mihr ü Müşterî tercümesinin olduğunu ise Osmanlı Müellifleri’nde
yer alan bilgi sayesinde öğreniyoruz (M. Tahir, 1333, C.III, 136).
Ağacan b. Emir Hüseyin’e ait bir Mihr ü Müşterî
tercümesinin varlığını bazı kaynaklar haber vermektedir.(Bilgin 2005,
29).

2 Münîrî’nin çevirisinin bir nüshası British Museum 772 numarada; diğer
nüshası ise Millet Kütüphanesi Ali EMîrî Manzum Eserler 1185 numarada kayıtlıdır.
Bu iki nüsha esas alınarak eser üzerine Ayten Akmandor tarafından Ankara
Üniversitesi Dil ve Tari-Coğrafya Fakültesinde bir doktora çalışması yapılmıştır.
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 117
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
3.Mîrî ve Mihr ü Müşterî Mesnevisi
Mîrî’nin eseri ile ilgili bilgi vermeden önce kısa
biyografisini vermek yerinde olacaktır. XVI. yüzyıl şairlerinden olan
ve Mîrî mahlasıyla şiir yazan şairin adı kaynaklarda Kiçi Mir-zâde
Seyyid Yahya Hüseyin olarak geçmektedir. Kiçi Mir-zâde olarak
tanınan şairin adı zamanla yanlış olarak KeşMîrî-zade şeklinde
anılmaya başlanmıştır. Mîrî’nin İran’dan gelerek Anadolu’ya yerleşen
ve Seyyid olduğu belirtilen bir zatın oğlu olduğu ve Bursa’da doğduğu
söylenmektedir. Mîrî eğitimini tamamladıktan sonra Edirne’de Sahn
müderrisi olarak göreve başlamıştır. 995/1586 yılında Mirza
Mahdumun vefatı üzerine Nakîbü’l-Eşrâf olmuştur. 1002/1593’te
Galata kadılığı ve 1003/1594’te Üsküdar kadılığı yapmıştır. Mîrî
1008/1599 Rebiü’l-âhirinde vefat etmiştir. Mezarı Tophane’de Cafer
Efendi Tekkesin’de Arap Ahmet türbesi yanındadır. İlim ve fazilet
sahibi bir kişiliği olan şairin binicilikte ve avcılıkta da mahareti
olduğu söylenmektedir. Yine şair hakkında bilgi veren kaynakların
hepsi onun Assâr’ın Mihr ü Müşterî’sini nazmen tercüme ettiğini
belirtmektedirler (A.Rıfat, 1283, 15; Ş. Sâmî, 1306, C.IV, 4512; M.
Süreyyâ, 1315, C.IV, 634)
Mîrî’nin Mihr ü Müşterî Mesnevisi’nin yaptığımız
araştırmalar sonucunda iki yazma nüshası tespit edilmiştir. Bu
yazmaların tavsifi şu şekildedir:
Terceme-i Mihr ü Müşterî: İstanbul Üniversite Kütüphanesi,
Halis Efendi no: 3520.3
Eserin zahriyesinde bulunan “Terceme-i Mihr ü Müşterî elfâzılü’l-edîb
ve’l-hasîbü’n-nesîb Mevlânâ Yahyâ el-Hüseyn en-Nakîb
bi-hattihî rahmetu’l-llâhi aleyh” şeklindeki kayıttan ve eserin sonunda
bulan “Ketebehû mütercimü’l-fakîr Yahyâ el-Hüseynî en-Nakîb gufire
anhu”(172b) biçiminde yer alan “ketebe” kaydından bu nüshanın
mütercim/müellif hattı olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca eserin içinde
yer alan bazı mısra veya beyitlerin üstü çizilerek kenara yeniden
yazılması, takdim tehirler, anlaşılmayan bazı kelimelerin anlamlarının
kenarda verilmesi gibi tasarruflar da eldeki bu nüshanın şairin
kaleminden çıkığını göstermektedir. Tercüme tarihi belli olmayan bu
nüshanın başı ve sonu şöyledir:

Baş: Ĥamd o sulŧān-ı Ǿālem-i Ǿaşķa
K’ismi yazıldı ħātem-i Ǿaşķa (1b)


3 Mîrî’nin Mihr ü Müşterî’si hakkında bilgi verilirken ve metinden alıntılar
yapılırken müellif/mütercim hattı olan bu nüsha esas alınmıştır.
118 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Son: Eyle Ķurǿān u enbiyā ile ħatm
Dest-i Ǿafvuñla nāmeme ur ħatm (172b)
172 varaktan oluşan bu nüsha güzel talik yazı, siyah
mürekkep (başlıklar kırmızı), çift sütun, 15 satır, yazı alanı yaldız
cetvelli olarak tertip edilmiştir. Şirazeli, miklepli, yaldız şemse ve
zencirekli, bordo meşin bir cilt içerisindedir.
Terceme-i Mihr ü Müşterî: Medine Şeyhü’l-İslâm Arif
Hikmet Kütüphanesi, Fennü’l-Edebi’t-Türkî no: 3501.
Müstensihini ve istinsah tarihini tespit edemediğimiz bu
nüshanın mütercim nüshasından kopya edildiği sanılmaktadır.
Mütercim nüshası ile yapılan karşılaştırmalarda bazı kelimelerin
imlasında görülen farklılıklar bu nüshanın XVII. veya XVIII.
Yüzyılda istinsah edildiğine işaret etmektedir. Başı, sonu ve varak
sayısı mütercim nüshası ile aynı olan bu nüsha nesih yazı, siyah
mürekkep (başlıklar kırmızı), 15 satır, çift sütun, yazı alanı kenarları
cetvelli olarak tertip edilmiştir. Bu nüshayı fotokopi yoluyla elde
ettiğimiz için cilt özellikleri burada verilememiştir.
Mesnevi’nin adı: Elimizde bulunan her iki nüshada da
“Terceme-i Mihr ü Müşterî” olarak geçmektedir. Şair, eserinin sebeb-i
nazm-ı kitâb bölümünde bunu şu şekilde dile getirmiştir:
ǾĀķıbet eyledüm hemān iķdām
İtmege terceme o nažmı tamām (8b)
Elimizdeki mütercim/müellif hattıyla yazılmış nüshanın
zahriyesinde eserin adı şu şekilde kayıtlıdır: “Terceme-i Mihr ü
Müşterî”. Yine aynı nüshanın zahriyesinde bulunan bir temellük
kaydında eserden “terceme-i mergûbe” olarak söz edilmektedir. Eserin
ketebe kaydında ise şair kendisini “mütercimü’l-fakîr” olarak
nitelendirmektedir.
Mesnevi’nin Yazılış/Tercüme Tarihi: Öncelikle mesnevinin
her iki nüshasında da yazılış tarihi ile ilgili bir kayda rastlanmadığını
belirtmek gerekir. Mesnevinin içindeki şiirlere baktığımızda Sultan
Murad adına yazılmış “Medh-i Hazret-i Sultân Murâd Hân Tâle
Bekâhu” başlıklı 24 beyitten oluşan bir bölüm bulunmaktadır (6a-6b).
Bu bölüm içerisinde bir beyitte sultanın adı “Sutan Selim Han’ın oğlu
Sultan Murad Han” olarak geçmektedir:
YaǾni Sulŧān Murād Ħan-ı zamān
İbn-i Sulŧān Selįm Ħan-ı Ǿālį-şān (6a)
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 119
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Bu bilgiler Mîrî’nin eserini dönemin Padişahı olan ve aynı
zamanda Muradî mahlasıyla şiirler yazarak divan tertip eden III.
Murad’a sunduğunu göstermektedir. Bundan hareketle mesnevinin
yazılış/tercüme tarihinin Sultan III. Murad’ın saltanat dönemi olan
982/1574-1004/1595 tarihleri arasında olduğunu söylemek
mümkündür.
Mesnevi’nin Vezni: Mîrî’nin mesnevide kullandığı vezin
fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün’dür. Assâr’ın yazdığı Mihr ü Müşterî’nin
vezni ise mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün’dür. Şair tercümesinde Assâr’ın
kullandığı vezni kullanmamıştır. Bazı kaynaklar (Kut 1986, s.334.)
Mîrî’nin tercümesinin de Assâr’ın eseri ile aynı vezinde olduğunu
ifade etmektedirler. Bu hatalı bilginin Mîrî’nin eserinin
görülmemesinden ya da elde bulunan Hassan ve Münîrî’ye ait diğer
tercümelerin Assâr ile aynı vezni kullanmalarından kaynaklandığı
düşünülmektedir. Bu farklı kullanım aynı zamanda bu tür
tercümelerde tercüme edilen eserle tercümesinin aynı vezinde olması
gibi bir zorunluluğun olmadığını da göstermektedir.
Mesnevi’nin Bölümleri ve Beyit Sayısı: Mesnevide 96
bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm başlıkları Türkçe’dir. Eserde
Assâr’ın mesnevisi ile farklılık gösteren bölümler bulunmaktadır.
Beyit sayısı 4998’dir. Assâr’ın eseri ise 5120 beyitten oluşmaktadır.
Mesnevi İçerisinde Farklı Nazım Şekilleri: Mesnevinin
içerisinde farklı nazım şekli olarak sadece bir kıtaya rastlanmaktadır.
Bu kıta “Şâbûr Saltanatın Mihr’e Vidügidür” başlıklı bölümün
sonunda yer almakta ve 5 beyitten oluşmaktadır. Bu kıta Assâr’ın
mesnevisinde bulunmayıp şairin kendisine aittir. Vezni mesnevinin
vezni ile aynıdır ancak konusu insanların vefasızlığı ve nankörlüğü
üzerinedir. Bu kıtanın ilk ve son beyitleri şöyledir:
Kıta (163a)
Mįrį mihr umma hįç merdümden
Ki bitürmez güli zemįn-i şūr

Eşksā çeşmüñ itseñ aña maĥal
Aķıdur bulsa ķanuñ ol nān-ķūr
Mesnevi’nin Yazılış Sebebi: Bu durum mesnevinin “Sebeb-i
nazm-ı kitâb” bölümünde uzun uzun anlatılmaktadır. Şair, önce ilim
yolunda ilerlediğini ve halkı aydınlattığını söyler. Daha sonra talihinin
yaver gitmediğini dile getirerek kıymetinin bilinmediğinden şikayet
eder:
Eylemekle cihānda kesb-i Ǿulūm
Oldı mechūller bañā maǾlūm (6b)

120 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
ŦāliǾüm lįk olmadı baña yār
Görmedüm kimseden vefā ey yār (7a)
ĶaŧǾ idüp nice pāyeler erźāl
Çigneyüp itdiler beni pā-māl (7a)
Kendisine kimsenin koruyuculuk yapmadığına ve kimsenin
yardımcı olamadığına işaret eden şair, bir arkadaşının ondaki şairlik
yeteneğini fark ederek kendisinin bir eser yazmasını ve bunu sultana
sunmasını tavsiye ettiğini dile getirir. Bu sayede hem itibar kazanacak
hem de bu şairlik yeteneğinden çevresini mahrum bırakmayacaktır:
Bulmadum hįç bir kerįm ü şefįķ
Ola tā kim baña refįķ-i ŧarįķ (7a)
Ġam dehriyle ķaldum āvāre
Oldum aķrān içinde bį-çāre (7a)

Sen ki cārį zebāñlaruñ yārā
Ser-keşisin cihānda bį-pervā (7a)
Siĥr-i ŧabǾuñla eyle Mūsįvār
Yed-i beyżāyı Ǿāleme ižhār (7b)
Ol şuǾāǾ-ı dilüñle bezm efrūz
Şeb-i Ǿuşşāķa eyle ħilǾat rūz (7b)

Aç şevķ ile bār-ı ķudretüñi
Şāha vir tuĥfe-i fażįletüñi (8a)
Arkadaşının ısrarına dayanamayan Mîrî, gönül tahtından
hüzün perdesini aralamak, gönül mumuyla âşıklar meclisini
aydınlatmak, söz mülkünden bir yer kapmak, şairlik kudretini
sergilemek ve sultana bir hediye vermek için nesneviyi yazmaya
karar vermiştir:
Kāruñ ola senüñ dem-i taǾŧįl
Eyle sulŧāna tuĥfe-i tebcįl (7b)

Didüm aña ki oldı bu lāzım
Ki olam nažm silkine āzim (8a)
Şairin, aşıkane bir konuyu anlatmak için neden Farsça bir
mesneviyi kaynak olarak aldığı ve özellikle Assâr’ın eserini seçtiği
şöyle izah edilebilir: Bazı kaynaklarda şairden “Diyâr-ı Acem’den
memleket-i Rûm’a gelmiş sâdât-ı kirâm’dan bir zâtın oğlu…”(Ş. Sâmî
1306, VI/4512) olarak söz edilmektedir. Bu durum şairin İran
edebiyatına aileden gelen bir aşinalığının olduğunu göstermektedir.
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 121
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Zaten şair bu bölümde Farsça eserlere olan düşkünlüğünü ve Assâr’a
olan hayranlığını açıkça ifade etmektedir. İşte bu hayranlık onu
Assâr’ın eserini Türkçeye kazandırmaya şairin ifadesiyle ona “Türkçe
lezzet” katmaya sevk etmiştir:
Vār iken ķalbde hevādan eŝer
Kütüb-i Fars’a düşmüş idi nažar (8a)
Gāh andan ġaraż ĥikāyet idi
Gāh nažmındaki leŧāfet idi (8a)
Nažm-ı ǾAśśār’ı görmege her dem
Meyl iderdi göñül velį muĥkem (8a)
Dāyimā meŝnevįde ķudretine
Diķķat ü śanǾat u nezāketine (8a)

ǾĀķıbet eyledüm hemān iķdām
İtmege terceme o nažmı tamām (8b)
Tā virem aña Türkįde leźźet
Ehl-i inśāf olan ide raġbet (8b)
Burada hemen şu noktayı belirtmek gerekir. Mîrî’nin
tercümesinde kendinden önce Assâr’ın Mihr ü Müşterî’sini tercüme
eden diğer şairler (bkz.Mihr ü Müşterî yazan Şairler) hakkında
herhangi bir bilgiye ve ip ucuna rastlanmamıştır. Bu da Mîrî’nin
tercümesinde sadece Assâr’ı dikkate aldığını göstermektedir.
Şair ayrıca eserine kuru bir tercüme gözüyle bakmanın
insafsızlık olacağını belirterek eserinin Assâr’ın mesnevisi ile sadece
aynı kaynaktan olduğunu ve bu ince şiiri kılı kırk yarmayanların
anlayamayacağını dile getirmektedir:
Añlamaz neydügin bu nažm-ı daķįķ
Ķılı ķırķ yarmayan kimesne ĥaķįķ (172a)
Tercemedür dimek degül inśāf
Ki diseñ yek aśıldan olmaz lāf (172a)
Mesnevinin Konusu: İstahr ülkesinin hükümdarı Şapur ile
veziri Düstur’un çocukları olmamıştır. Bir gün avda rastladıkları bir
pir sayesinde ikisinin de birer oğlu dünyaya gelir. Şahın oğluna Mihr,
vezirin oğluna ise Müşterî adını koyarlar. Çocuklar büyür ve ikisi
birlikte okula başlar. Okulda birbirlerine aşırı sevgi ile bağlanan bu
çocukların yanlarına Behram ve Bedr adlı şahıslar verilir. İki genç
arasındaki bu aşırı başlılığı öğrenen kötü kalpli Behram bu durumu
hükümdara haber verir. Hükümdar bunların idam edilmelerine karar
verir. Bu durumdan onları hükümdarın yeğeni iyi kalpli Bihzad araya
122 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
girerek kurtarır. Mihr zincire vurulur Müşterî ise Bedr ile birlikte
ülkeden kovulur. Irak’a giderken yolda bir çok zorlukla karşılaşırlar.
Rehzenan Kalesinde hapse atılırlar. Karşılaştıkları kafilenin reisi
Mehyâr onları Rey şehrine davet eder. Rey şehrinde bulundukları
zaman Bedr pazarda dolaşırken Müşterî’nin akrabalarından Mihrab’ı
görür, onu Müşterî’ye götürür. Bu arada babasının hapse attırdığı
Mihr Bihzad sayesinde kurtulmuş ve Müşterî’yi aramak üzere sadık
dostları Esed, Cevher ve Sabâ ile Hindistan’a doğru yola çıkmıştır.
Kötü kalpli Behram ise Mihr’i aramak bahanesiyle ülkeden ayrılır.
Rey şehrinden Azerbaycan’a gitmek üzere ayrılan Müşterî ve arkadaşı
Bedr, bindikleri gemide Beram ile karşılaşırlar. Behram’ın adamları
onları denize atarlar ve bir tahta parçasına tutunarak kıyıya ulaşan
Müşterî ve Bedr, Derbend hükümdarı sayesinde kurtulurlar. Daha
sonra Deşt-i Kıpçak’a doğru yola çıkan Müşterî ve arkadaşları bir çok
tehlike atlatarak Kıpçak sınırına ulaşırlar. Bu arada Mihr ve
arkadaşlarının Hindistan’a gitmek üzere bindikleri gemi batmak
üzereyken bir başka geminin yolcuları tarafından kurtarılırlar. Harezm
ülkesine vararak Şah Keyvan’ın huzuruna çıkarlar. Hükümdarın Nahid
adındaki güzel kızı Mihr’e aşık olur. Bir süre sonra Mihr de Nahid’in
güzelliğine hayran kalır ve ona aşık olur. Nahid’i oğluna isteyen
Semerkand hükümdarı Karahan isteği kabul olmayınca savaş başlatır.
Bu savaşta büyük başarı gösteren Mihr ve askerleri Karahan’ı esir
alırlar. Bütün bu olaylar olurken Müşterî de Harezm’e gelmiştir.
Müşterî ile buluşan Mihr çok mutlu olmuştur. Her iki dost başlarından
geçenleri birbirlerine anlatarak dertleşirler. Bu arada onların izini
takip eden Behram da Harezm’e ulaşmıştır. Durumu farkeden Şah
Keyvan kötü kalpli Behram’ı idam ettirmek ister ancak Mihr
Müşterî’ye kavuşmuş olmanın şerefine onun bağışlanmasını diler.
Nahid’le evlenen Mihr, bir süre sonra onunla birlikte İstahr’a döner.
Bu olaya çok sevinen Şah Şapur Müşterî’den özür diler ve tahtını
oğluna bırakarak ölür. Tahta çıkan Mihr, Müşterî’yi vezir yapar. Beş
yıl ülkeyi yöneten Mihr vefat eder. Aynı anda Müşterî’de ölür. Diğer
dostları da kısa süre içerisinde ölürler. Mihr’in oğlu babasının yerine
tahta geçer ve ülkeyi yönetir.
Mesnevinin Mahiyeti ve Aşk Anlayışı: Mîrî’nin Mihr ü
Müşterî mesnevisi mahiyeti ve aşk anlayışı bakımından Assâr’ın
eserinden farklı değildir. Dolayısıyla biz genel olarak Mihr ü
Müşterî’lerdeki aşk anlayışı üzerinde duracağız. Mihr ü Müşterî
mesnevisi konu itibariyle Leyla vü Mecnun, Hüsrev ü Şirin Yusuf u
Züleyha gibi Mihr ile Müşterî arasında geçen aşkın anlatıldığı çift
kahramanlı bir aşk hikayesidir. Bu mesneviyi diğerlerinden ayıran
özellik kahramanlarından her ikisinin de erkek olması ve işlenen aşkın
mahiyetidir. Assâr, mesnevisinin önsözünde ilahi aşkı işlediği için
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 123
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
eserine “aşk-name” adını verdiğini belirtir (Yılmaz, 1996, 12). Mihr ü
Müşterî mesnevilerini değerlendiren Meliha Anbarcıoğlu da bu aşkın
tasavvufi bir aşk olduğunu ve bu mesnevide aşk yolu ile gerçeğe
erişme görüşünün edebî ve şairane bir üslûpla ifade edildiğini belirtir.
Anbarcıoğlu yazısının devamında bu aşkın mahiyetini“Tabiatıyla
Assâr, Hüsrev ü Şirin, Yusuf u Züleyha gibi eserlerden ve hatta Senaî
ve Mevlânâ’dan esinlenmiştir. Mesela Mihr ile Müşterî arasındaki
bağlılık Mevlânâ ile Şems ilişkisine, Mihr’in güzelliği Hz. Yusuf’a,
Şah Şapur’un özlemi ve kederi Hz. Yakub’unkine benzetilebilir. İlahî
birliğe, gerçeğe varmak için bir takım merhaleler kat ettirilmiştir Mihr
ile Müşterî’ye.” biçiminde özetler.
Assâr’ın Mihr ü Müşterî’sinde işlediği bu aşktan dolayı onu
Mevlânâ Mesnevi’sinin bir taklidi olarak görenler de vardır. Bu görüş
İranlı bir yazarın “Mevlânâ Mesnevi’sinin taklitleri arasında gençlere
nispet edilmiş Eflatunî bir aşk ve muhabbetden bahseden üç manzume
vardır ki bu manzumelerde sufînin aşk-ı İlâhî’ye erişmesi anlatılmıştır.
Bunlar Mihr ü Müşterî, Gûy ü Çevgân ve Şâh u Gedâ’dır” biçimindeki
ifadelerine dayandırılmaktadır (Yılmaz 1996, 12).
Mesneviyi Türkçe’ye ilk tercüme eden Hassan da bu aşkın
mahiyetini şöyle dile getirir:
Ki ışkı oldı illetden mu‘arrâ
Dahı hem mihri şehvetten müberâ (Bilgin 2005, 29)
Mesnevinin Türk edebiyatındaki en tanınmış tercümesi olan
Münîrî’nin tercümesi üzerine doktora çalışması yapan Ayten
Akmandor ise bu aşkın mahiyetini tam olarak fark edememiş olacak ki
kahramanlardan Mihr’i erkek, Müşterî’yi kadın olarak
değerlendirmiştir. Dolayısıyla çalışmasının inceleme bölümünde de
Müşterî sürekli kadın olarak yer almaktadır: “Müşterî: Şah Şapur’un
veziri Düstur’un biricik güzel kızı…Şah güvendiği dostu Düstur’un ay
yüzlü kızına Müşterî, kendi oğluna da Mihr adını koyar…Diğer
taraftan Müşterî de çok güzel bir kızdır. Servileri kıskandıracak kadar
uzun boyu, ancak kemerinden belli olacak kadar ince beli vardı…”
(Akmandor 1983, LXI, LXV).
Mîrî ise tercümesine aşk aleminin sultanına hamd ederek
başlamış ve her fırsatta bu ulvî aşkı dile getirmiştir:
Ĥamd o sulŧān-ı Ǿālem-i Ǿaşķa
K’ismi yazıldı ħātem-i Ǿaşķa (1b)
Mesnevinin “Merâtibi’l-Aşk u Makâmât” yani aşk ve
makamlarının mertebeleri bölümünde Mihr ü Müşterî’deki aşkın
mahiyeti anlatılır. Burada Mîrî; alemin canının ve cisminin Hak aşkı
olduğunu, bu aşkın makamlarının ve alametlerinin olduğunu,
124 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
bunlardan birinin “Şah Mahmud gibi kölesine kul olmak” biçiminde
ortaya çıktığını bu durumun çeşitli yönlere çekildiğini, bu konuları
açıklayıcı bir çok kitap yazıldığını, kendisinin de bu konulara
açıklıklık getirmek için “Aşk-nâme”yi seçtiğini dile getirir:
ǾAşķ-ı Ĥakk oldı cism-i Ǿāleme cān
Kūy-ı çarħa o Ǿaşķdur çü kān (8b)
Rāh-ı Ǿaşķuñ olur maķāmātı
Her birinüñ niçe Ǿalāmātı (8b)

Şāh Mahmūdveş nice dāver
Oldı ĥükm ile Ǿabdine çāker (9a)
Didi mihr-i bidāyet aña kimi
Nur-ı şemǾ-i hidāyet aña kimi (9a)
Yazdılar çoķ kitāb o maǾnāya
Ĥüccet ibrāz idüp o daǾvāya (9a)
Ger virem anlara burada vücūd
Fevt olur ĥikāyet-i maķśūd (9a)

Gel uzatma kelāmı ey Mįrį
Ķalbe virür melāl ü dil-gįri (9a)
Yüri vār ŧurma ħāmeye ur el
Eyle himmetle ǾAşk-nāme’yi ĥal (9b)
Mîrî tercümesinin “Vefât u Mihr ü Müşterî vü Nâhîd” adlı
bölümünde işlediği aşkın mahiyetini anlatmaya devam etmektedir.
Burada akıl sahiplerine seslenerek, şehvet ehline aşık
denilemeyeceğini, görünüşe aldananların bu aşk sırrını
anlayamayacağını dile getirmektedir:
MaǾnįye yol ararsañ ey śādıķ
Dime sen ehl-i şehvete Ǿāşıķ (163a)
CemǾ-i mestį vü hüşyārį maĥāl
ǾAşķ-ı şehvetde daħı budur ĥāl (163a)
Var mı dirseñ bu maǾnįnüñ eŝeri
Aç gözüñ ķalma śūret ile geri (163a)
Śūret ile o kim ola pā-best
Ķanda virür bu maǾnį aña dest (163a)
Şair, aşkı çok kimsenin tarif ettiğini ve bu konuda çok
risaleler yazıldığını söyleyerek aşkı herkesin kendi yeteneğine göre
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 125
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
anlatabildiğini dile getirir. Ona göre maksadı hakikî sevgiliye olmayan
aşk dedikodudan ibarettir. Şair, Assâr’ı kastederek Mihr ü Müşterî
aşkını işlemekle aşk kitabını onun yazdığını söyler:
ǾAşķı çoķ kimse eyledi taǾrįf
Ķıldılar hem risāleler teǿlįf (163a)
Ķadr-i fikrince her kes itdi Ǿayān
VüsǾ-i fehmince reǿyin itdi beyān (163a)
Bil anı ķįl ü ķāldür maĥżā
Cümlesi ķavl-i zümre-i aǾmā (163a)
Olmayınca ĥaķįķį tā māhbūb
Bu cihānda bilinmez ol maŧlūb (163a)
Ol süħanver ki yazdı Ǿaşķ eŝerin
Virdi Mihr ile Müşterį ħaberin (163a)
Yukarıda örnekleriyle Mihr ü Müşterî mesnevilerinde
işlenen aşkın mahiyeti üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Ancak bize
göre asıl önemli olan bu aşk anlayışının dinî-tasavvufî boyutu ve
bunun edebiyata nasıl yansıdığı meselesidir. Hemen belirtmek gerekir
ki bu mesele başlı başına bir araştırma konusu olup bu yazının
sınırlarını aşar. Burada kısaca bazı noktalara değinilecektir.
Tasavvuf uzmanlarından S. Uludağ, Sufî Gözüyle Kadın adlı
eserinde aşk anlayışını anlatırken beşerî aşk konusuna şöyle bir
yaklaşım getirir: “Genel olarak karşı cinsler arasında görülmekle
beraber bazen aynı cinsten kişiler arasında da beşerî aşk görülebilir”
der ve buna örnek olarak da Hz. Yakub’un oğlu Yusuf’a olan aşkını
ve Gazneli Sultan Mahmud ile kölesi Ayaz arasındaki aşkı gösterir:
“Oğlu Yusuf’u yitirdiği zaman gözlerine ak düşecek kadar fazla
ağlayan Hz. Yakub’un oğlunu aşk derecesinde sevdiğinden söz edilir.
Fakat şu halin daha güzel örneği Gazneli Mahmud ile kölesi
Ayaz’dır.Ayaz efendisi Sultan Mahmud’û can u gönülden sever, ona
aşık olur. Tam bir sadakat ve fedakarlıkla hizmet ederek aşkında
samimi olduğunu ona ispat eder. Kölesi Ayaz’ın aşkını ve aşktaki
ihlasını gören Sultan Mahmud bu durumdan etkilenir, onu takdir eder,
sever, sonra da kendisine aşık olur. Böylece aşk gücünü gösterir,
Sultan Mahmud’u esir alır. Artık Mahmud Ayaz’ın kölesi olmuştur.
Ayaz da onun sultanı ve efendisi” (Uludağ 1995, 142)
Ö.Faruk Akün de divan şiirinde sevgilinin çok defa erkek
hüviyetinde görülmesinin asıl sebebini tasavvufun aşk ve güzellik
anlayışına bağlar ve bunu şöyle izah eder: “Bu anlayışa göre Tanrı
kendi güzelliğini insanda ve güzel insan çehresinde aksettirmiştir. Bu
126 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
güzelliğe karşı duyulacak en saf ve en gerçek aşk, şehevî duygulardan
ve ten hazlarından uzak platonik aşktır. Ayrıca cismanî zevk ve
duyguların karışmayacağı böyle bir aşk ise kadın varlığına değil genç
erkek çocuğa yönelik olduğunda mümkündür (Akün 1994, s.419). Bu
ifadeler, bu aşk anlayışının edebiyata özellikle divan şiirine
yansımasının tasavvuf kaynaklı olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir.
Divan şiirindeki gazellerde erkek isimli rediflerden yola
çıkarak sevgilinin cinsiyetlendirilmesi üzerinde duran S. Kuru ise, bu
tür bir yaklaşımı tasavvufî kabul gören mahbub (erkek sevgili) aşkına
bağlamakta ve bazı tespitler yapmaktadır: “1. Erkek ismi redifli
gazeller onbeşinci yüzyılın ortalarından onaltıncı yüzyılın ortalarına
kadar yoğun biçimde ve onaltıncı yüzyıldan sonra istisnaî bir konuma
düşerek ortadan kalkmıştır; 2. Bu gazeller tasavvufî eğilimleri olan
yönetici kesime bağlı şairler tarafından yazılmıştır; 3. Bu şiirler
“şehrengiz” türü ile bir türsel ilişki sergilemektedir” (Kuru 2007, 86).
Kuru bu tespitlerinden sonra tezkirelerin verdiği bilgilerden hareketle
bu gazellerde erkek isminin kullanımını uzun sürmeyen bir moda
olarak nitelendirmektedir.
Gerek elde bulunan, gerekse varlığı bilinen Mihr ü Müşterî
mesnevilerinin yazılış tarihlerine bakıldığında 15. yüzyıl ile 17.
yüzyıl aralığı görülmektedir. Bu da S. Kuru’nun sözünü ettiği gazeller
ve şehrengizlerle, Mihr ü Müşterî’lerin yazılış tarihi bakımından
paralellik arz ettiğini göstermektedir. Yine Kuru’nun üzerinde
durduğu gazelleri yazan şairlerin tasavvufi eğilimlerinin olması ile bu
dönemlerde yazılan Mihr ü Müşterî’lerde tasavvufî aşkın işlenmesi
hususu da benzerlik göstermektedir. Kuru’nun yukarıda belirttiğimiz
tespitlerine katılıyoruz; ancak bu anlayışın ve modanın asıl kaynağı
olan İran edebiyatını göz ardı ederek meseleyi bizim edebiyatımızdan
hareketle çözümlemeye çalışmanın doğru bir yaklaşım olduğunu
düşünmüyoruz.
Gerek bu mesneviler hakkında kaynakların verdiği bilgiler,
gerekse Assâr’ın mesnevisinin ve tercümelerinin incelenmesi
sonucunda elde edilen bilgiler, Mihr ü Müşterî mesnevilerinde işlenen
aşkın tasavvufî bir aşk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle
Mîrî’nin tercümesinin tamamı tarafımızdan okunmuş ve içerisinde
kahramanların cinsiyetini ön plana çıkaran hiçbir unsura
rastlanmamıştır. Bu unsurlar mesnevide belli belirsiz yer almaktadır.
Hele şehevî duygulara ait hiçbir beyitle karşılaşılmamıştır.
Bu sebeplerden olsa gerektir ki Münîrî’nin eseri üzerinde
çalışma yapan A. Akmandor kahramanlardan Mihr’i erkek, Müşterî’yi
de kadın olarak değerlendirmiştir.
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 127
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Mesnevinin Dil Özellikleri: Mîrî’nin Mihr ü Müşterî
tercümesi atasözleri, deyimler ve halk söyleyişleri bakımından
oldukça zengindir. Bu konu, eser üzerinde kapsamlı bir dil incelemesi
yapılmasını gerektirmektedir. Ancak biz burada bazı noktalara dikkat
çekmek istiyoruz. Eseri dil özellikleri açısından dikkate değer bulan
Kilisli Muallim Rıfat, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Tarama
Sözlüğü için eserin tamamını taramıştır. Elde edilen sözvarlığı bu
sözlüğün içerisinde yer almıştır (T. Sözlüğü 1995). Bizim yaptığımız
araştırma neticesinde Tarama Sözlüğü’nde tanıkları arasında Mihr ü
Müşterî’nin de bulunduğu toplam 87 kelime tespit edilmiştir. Bu
kelimelerden 17’si sadece Mîrî’nin eserinden tanıklanmıştır ki bu sayı
eserin söz varlığı açısından oldukça önemlidir. Biz öncelikle Tarama
Sözlüğü içerisinde yer alan bu kelimelerin tamamını tespit ettik. Sonra
da ilk olarak bu kelimelerden sadece Mîrî’den tanıklananları Mihr ü
Müşterî’den alınan tanıklarıyla birlikte; İkinci olarak da diğer
kelimeleri Tarama Sözlüğü’de geçtiği biçimiyle alfabetik olarak
sıraladık.
Tarama Sözlüğü’de yer alan ve sadece Mîrî’nin Mihr ü
Müşteri’sinden tanıklanan kelimeler:

Albāġ: Ferace. (I/90)4
Lāy-ı al u sebizden itmiş o bāġ
Ġonçe engine aĥcar u albāġ (135a)
Bezek vermek: Süslemek, tezyin etmek (I/533)5
Böyle virdi Ǿarūs-ı lafža bezek
Dest-i meşşāŧa-i fikir bį-şek (149b)6
Dilegin eylemek: Arzusunu yerine getirmek. (II/1149)
Aldı Bih-zād anuñ hemān bilegin
Düşdi pāyına eyledi dilegin (44a)
Dürüklük: çatıklık. (II/1334)
Oldı ħandān hemān ruħ-ı ħācib
Ķaşlarınuñ dürüklügi ġāǿib (19a)



4
Parantez içerisinde verilen bu bilgilerden ilki Tarama Sözlüğü’nün cildini,
ikincisi ise sayfa numarasını göstermektedir.
5 Tarama Sözlüğü’nde geçen bu kelime sadece Mîrî’den tanıklanmıştır.
6
Parantez içerisinde verilen bu bilgiler eserin çevriyazılı metninin
oluşturulmasında esas alınan mütercim/müellif hattıyla yazılmış İstanbul Üniversite
Kütüphanesi, Halis Efendi no: 3520’deki nüshaya ait varak numaralarıdır.
128 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Dürülmek: (Kaş) çatılmak. (II/1334)
Ķāmetüñ yādı ile ey hem-dem
Ķaşlarum muttaśıl dürülmede hem (32a)

Görseler: Ne görsünler. Birden bire gördüler. (III/1782)
Giderek görseler ŧurur bir kūh
Śanki bir źāt-ı źį-vaķār ü şükūh (10a)
Görseler bir nehir çü cūy-ı cinān
Müşterį yaşı gibi anda revān (143a)
Ķıyı çizmek: Yan çizmek, bir tarafa çekilmek (IV/2529)
Tâ idince reh-i rücû’a nigâh
Kıyı çizmek sana degüldür râh (92a)
Kirpikle ħırmen süpürmek: Gerçekleştirilemeyecek işe
girişmek. (IV/2577)
Kirpügünle süpürme gel ħırmen
Arama āb dögmege ħāven (36a)
LuǾb geçmek: Hile yapmak, oyun oynamak. (IV/2792)
Baġlayam bil idem buña çāre
Tā geçem bir luǾb o bedkāra (20a)
Ökçesini baśmaķ: Yerinden kımıldamamak (V/3074)
Baśmaśa ökçesini kūh-ı belā
Baĥre eşki sürerdi cismini tā (27a)
Yaķın olmaķ: Yaklaşmak. (VI/4218)
Eylik eylerseñ eylik ire saña
Kemlige olma yaķın ey dānā (133b)
Yaman śanmaķ: Fenalık düşünmek, kötü düşünce beslemek.
(VI/4263)
Didi şāh aña ey bedenlere cān
Kişi ferzendine śanur mı yaman (56a)
Yaraşıķsızlıķ: Yakışıksızlık, uygunsuzluk, münasebetsizlik.
(VI/4337)
Ĥadden aşdı uzunluġuñ ey şeb
Yaraşıķsızlıġuñla virme taǾab (35a)
Yılmaķ: Çekilmek, uzaklaşmak. (VI/4584)
Pāy-ı saǾy ile yılmayınca kişi
İrüşüp menziline bitmez işi (21b)
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 129
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Gözlerinden çü yıldı mihr-i cihān
Her biri źerreveş güm oldı hemān (75a)
Yorķun: Yorgun. (VI/4671)
Gitdi ser-pençe-i esed’den heng
Yorķun āhū gibi ki göre peleng (83a)
Yüz berkitmek: Katı yüzlülük etmek. (VI/4780)
Berkidüp yüz hemān dem ol ġammāz
Naķş-ı destāna eyledi āġāz (20b)
Yüz berkitmek gerek ki ola bu kār
Ki bu maǾnį olur faśāĥat-bār (21a)
Yüzü ķıbleden dönmek: Dinden çıkmak. (VI/4797)
Ķaşı miĥrābın aramazsa gözüm
Döne ey dāye ķıbleden bu yüzüm (126b)

Tarama Sözlüğü’nde yer alan ve tanıkları arasında Mîrî’nin
Mihr ü Müşteri’sin de bulunduğu ortak kelimeler:
Altunlu: Altın işlemeli. (I/114 )
Anı: Onu (I/152)
Anuñ: Onun (I/157)
Ara: Mahal, mevki, yer. (I/181)
Ayaġa śalmaķ: Ayak altında bırakmak, ayak altına atmak.
(I/293)
Baġa: Kaplumbağa. (I/363)
Bel baġlamaķ: Ehemmiyet vermek, azmetmek, hazırlanmak.
(I/486)
Bilegin almaķ: Eline yapışmak. (I/553)
Bir birin: Birer birer. (I/585)
Bolay ki: Ola ki, belki, inşallah. (I/636)
Çalmaķ: Çizmek, iptal etmek. (II/819)
Çezmek: Çözmek, açmak. (II/885)
Çıġırmaķ: Bağırmak, haykırmak. (II/887)
Çegzinmek: Dönmek, dolaşmak. (II/919)
Deñli(ü): Kadar. (II/1085)
Diyen (deyen): Denen, söylenen. (II/1190)
Doluķmaķ (ŧoluķmaķ): (Göz) yaşla dolmak, ağlayacak hale
gelmek. (II/1207)
Dögün urmaķ: Yara açmak, dağ basmak. (II/1228)
Dükeli: Hep, cümle, bütün, herkes. (II/1309)
Dürişmek (dürüşmek, duruşmak, turuşmak): Çalışmak, ikdam
etmek,sebat etmek, sayetmek (II/1337)
130 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Dütün: Duman. (II/1359)
Egin: Sırt. Arka. (III/1392)
Elleşmek: Tutuşmak, savaşa girişmek. (III/1443)
Geyirmek: Giydirmek. (III/1711)
Güccük: Küçük. (III/1836)
Gümrenmek (gümürdenmek): Homurdanmak. (III/1859)
Harcanmaķ (harçlanmak): Harcamak, sarfetmek. (III/1900)
Irılmaķ: Ayrılmak, uzaklaşmak, uzaklaşıp kaybolmak.
(III/1964)
Irmaķ: Ayırmak, cüda kılmak. (III/1971)
İletmek (eletmek, iltmek): Götürmek, yerine ulaştırmak,
eriştirmek. (III/2052)
İlmek: Dokunmak, geçmek, ilişmek, tesir etmek,
tutulmak,takılmak. (III/2064)
İvmek: Acele etmek, istical etmek. (III/2136)
Ķanġı (ķanķı): Hangi. (IV/2225)
Ķanı: Hani, nerede. (IV/2229)
Ķanzįl: Geçgin sarhoş, körkütük. (IV/2242)
Ķarañu: Karanlık. (IV/2276)
Ķarmaķ: Karıştırmak, karmak, birleştirmek. (IV/2317)
Ķayırmaķ: Mukayyet olmak, ilgilenmek, önem vermek.
(2379)
Ķızılca: Allık, kızıllık. (IV/2540)
Ķızınmaķ: Isınmak. (IV/2545)
Kim: Kimse ki. (IV/2545)
Kişi: İnsan, adam, kimse. (IV/2583)
Ķonaķ: Bir konaklık yer. (IV/2627)
Kösülmek (kösilmek): uzanmak, Ayağını uzatmak.
(IV/2307)
Neydügi: Ne olduğu. (IV/2848)
Niçe: Çok, bir çok, hayli. (IV/2861)
Öz: Nefs, zat, kendisi, varlık. (V/3153)
Özge: Başka, gayrı, maada. (V/)
Śalmaķ: Yaymak, sermek, saçmak (V/3281)
Śalmaķ: koymak, bırakmak, atmak, ilka eylemek. (V/3284)
Śan: Saki, gûya. (V/3294)
Śaŧaşmaķ: rastlamak, tesadüf etmek. (V/)3326)
Śımaķ: yenmek, mağlup etmek, tenkil etmek. (V/3423)
Śınġın (śınķın): Kırık. (V/3439)
Śumaķ (sunak): Sukabı, kırba, maşraba. (V/3576)
Şol: Şu, o. (V/3671)
Tayınmaķ (tayrınmak): Kaymak, sürçmek. (V/3778)
Tiz: Çabuk. (V/3805)
Urmaķ: Vurmak, çarpmak. (VI/3967)
“Türk Edebiyatında Mihr ü Müşterî… 131
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
Urunmaķ: Giyinmek. (VI/3979)
Var (varı): Hepsi, olancası mevcudu. (VI/4144)
Var: Haydi durma (olumlu fiillerle birlikte gelince teşvik
pekiştirmesi oluyor).(VI/4146)
Varmaķ: Gitmek, yürümek. (VI/4154)
Yaban (Far. Beyābān): Issız kır, ,insandan hali yer.
(VI/4177)
Yab yab: Yavaş yavaş, usul usul. (VI/4305)
Yazmaķ: Nakşetmek, resmetmek, süsleyip bezemek.
(VI/4458)
Yelmek (yilmek): Koşmak, şitab etmek,acele yürümek,
esmek. (VI/4505)
Yıldıramaķ: Parıldamak. (VI/4578)
Yönelmek: Teveccüh etmek, yüz tutmak, yüzünü belli bir
yere çevirmek. (VI/4686)
Yuvalamaķ: Yuvarlamak. (VI/4735)
4.Sonuç
Çalışmada Mihr ü Müşteri mesnevilerinin kaynağı hakkında
bilgi verilmiş ve Türk edebiyatında yazılan Mihr ü Müşteriler
tanıtılmıştır. Mîrî’nin Mihr ü Müşterî tercümesinin tam metni
tarafımızdan okunmuş asıl kaynak olan Assâr’ın eseri ile şekil
özellikleri açısından karşılaştırılmış, bunun sonucunda; vezinlerinin,
beyit sayılarının ve bölümlerinin aynı olmadığı görülmüştür. Her iki
kahramanının da erkek olması yönü ile farklılık arz eden bu
mesnevilerde işlenen aşkın mahiyeti üzerinde durulmuş; neticede bu
anlayışın tasavvuf kaynaklı olduğu ve İran Edebiyatı model alınarak
belli bir dönem bizim edebî eserlerimizde de işlendiği sonucuna
ulaşılmıştır. Her iki mesnevi arasında yapılan karşılaştırma, bizi bu tür
mesnevilere bu günkü “çeviri” anlayışıyla bakılamayacağı sonucuna
götürmüştür. Eserden Tarama Sözlüğü’ne aktarılan kelimeler tespit
edilmiştir. Bu tarama sonucunda 87 kelimenin aktarıldığı ve bunlardan
17’sinin sadece Mîrî’den tanıklandığı görülmüştür. Sonuç olarak;
Mîrî’nin tercümesinin, İran Edebiyatı ile Türk Edebiyatı arasındaki
etkileşimin gerek şekil gerek muhteva yönünden somut delillerle
ortaya konması açısından önemli bir eser olduğu kanısına varılmıştır.
132 Mustafa ARSLAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/7 Fall 2009
KAYNAKÇA
Ahmed Rıfat, Devhatü’n-Nukabâ, İstanbul 1283.
AKMANDOR, Ayten, Münîrî ve Mihr ü Müşterî Mesnevisi,
Basılmamış Doktora Tezi,Ankara Üniversitesi, Ankara
1983.
AKÜN, Ömer Faruk, “Divan Edebiyatı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi, C.IX, İstanbul1994, s.389-427.
ANBARCIOĞLU, Meliha, “Türk ve İran Edebiyatlarında Mihr ü Mah
ve Mihr ü Müşterî Mesnevileri”, Türk Tarih Kurumu
Belleten, Ankara 1984, C.XLVII, S.185-188, s.1151-1189.
BİLGİN, A. Azmi, “Mihr ü Müşterî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi, İstanbul 2005, C.30, s.28-29.
Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, III C. İstanbul 1333.
Katip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn an-Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, II C.
İstanbul 1942.
KURU, Selim Sırrı, “Gazelde Sevgilinin Cinsiyetlendirilmesi
Açısından Erkek Redifli Gazeller” (İngilizceden çeviren:
Veysel Öztürk), Kitap-lık, S.107, Temmuz-Ağustos 2007,
s.83-89.
KUT, Günay, “Mihr ü Müşterî”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi,
Dergah Yayınları, İstanbul 1986, C.VI, s.333-335.
LEVEND, Âgâh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1973.
Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, IV C.İstanbul 1315, C.IV.
Mîrî, Terceme-i Mihr ü Müşterî, Yazma, İstanbul Üniversite
Kütüphanesi, Halis Efendi no:3520.
Mîrî, Terceme-i Mihr ü Müşterî, Yazma, Medine Şeyhü’l-İslâm Arif
Hikmet Kütüphanesi, Fennü’l-Edebi’t-Türkî no 3501.
Şemseddin Sâmî, Kâmûsu’l-Alâm, VI C., İstanbul 1306.
Tarama Sözlüğü, VIII C. Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1995.
ULUDAĞ, Süleyman, Sufî Gözüyle Kadın, İnsan Yayınları, İstanbul
1995.
YILMAZ, Bülent, Assâr-ı Tebrîzî ve Mihr ü Müşterî Mesnevisi,
Basılamamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi,
Erzurum 1996.

Konular