İRAN’DA MEŞRUTİYET HAREKETİ VE DÖNEMİN SİYASİ GELİŞMELERİ

İRAN’DA MEŞRUTİYET HAREKETİ VE DÖNEMİN
SİYASİ GELİŞMELERİ

Kaan DĠLEK
Özet
İran modernleşmesi ve Meşrutiyet Hareketi 19. yy.da İran’ın içine düştüğü siyasi ve
iktisadi zayıflıktan kurtulma çabası olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin Batılı ve Do-
ğulu büyük siyasi güçlerinin İran üzerindeki nüfuz mücadelesi ve İran doğal kaynakları
üzerinde bu güçler arasında süren çıkar tartışmaları içinde topraklarının bir
kısmını kaybeden, fakirleşen ve zayıflayan İran’da, 20. yüzyıl başlarında din adamlarının
ve aydınlarının öncülük ettiği meşrutiyet hareketi 1906 yılında ilk defa milli
bir meclisin ve meşrutiyet hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İran, Meşrutiyet, Kacarlar, Modernleşme, Meclis
CONSTITUTIONAL MOVEMENT IN IRAN AND THE MAJOR
POLITICAL EVENTS
Abstract
Process of the modernization and the constitutional monarchy in Iran appeared as a
reaction to political and economic decadence of Iran in the 19th century. Due to
ongoing political competition between the leading Western and Eastern powers over
the Iranian territories and natural sources in this period, Iran lost remarkable parts
of its territories and politically and economically declined. In conclusion, the constitutional
monarchy movement led by the clergy and intellectuals managed to found a
national parliament and constitutional government in 1906.
Key Words: Iran, Constitutional Monarchy, Dynasty of Kacar, Revolution, Reform,
Persian Intellectuals, Parliament

Tahran Üniversitesi, Edebiyat ve BeĢeri Ġlimler Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı
Bölümü Doktora Öğrencisi
Akademik ORTA DOĞU, Cilt 2, Sayı 1, 2007
50
Giriş
Ġran modernleĢmesi sürecinde önemli yeri olan MeĢrutiyet Hareketi
19. yy.da Ġran’ın en bariz BatılılaĢma hareketi olarak ortaya çıkar. Bu dö-
nemde Ġran giderek zayıflarken ve Batılı güçler karĢısında topraklarının bir
bölümünü kaybederken diğer taraftan Batılı siyasi kavramlar ve oluĢumlarla
tanıĢmaya baĢlamıĢtır. ĠĢte bu Ģartlar altında, Ġran’ın içinde bulunduğu zor
durumdan kurtulması için baĢlatılan modernleĢme süreci, MeĢrutiyet hareketiyle
önemli bir yol almıĢtır.
Ġran MeĢrutiyet Hareketi, birçok araĢtırmacı açısından büyük bir
öneme sahip olmasına karĢın, Türkiye’de bu konu hakkında, hatta Ġran’ın bu
dönem tarihi üzerine çalıĢmaların oldukça kısıtlı olduğu görülmektedir. Hâlbuki
Ġran MeĢrutiyet Hareketi, büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin sınırları
içinde geliĢen Tanzimat ve MeĢrutiyet hareketlerinin etkisi altında kalmıĢtır.
Diğer taraftan MeĢrutiyet süreci içerisinde Osmanlı Devleti’nde ve bölgede
vuku bulan birçok sosyal ve siyasî hadise Ġran’da karĢılık bulduğu için bölgenin
ve Türkiye’nin o dönemdeki birçok meselesinin analizi için Ġran MeĢ-
rutiyet Hareketinin incelenmesi önemli kaynaklar sunabilir.1 Ayrıca, Ġran
MeĢrutiyet Dönemi bugünkü Ġran siyasi ve sosyal hayatına yön veren en
önemli tarihi kesittir. Bu tarihi kesit anlaĢılmadan bugünkü Ġran ile ilgili
geliĢmeler, özellikle de Ġran içinde geliĢen sosyal ve siyasi olaylar tam olarak
kavranamaz. Buna rağmen bu konu hakkında Türkiye’de yeterince inceleme
yapılmamıĢtır. Bu makale, Ġran MeĢrutiyet hareketini, nedenlerini ve
kökenlerini, dönemin sosyal ve siyasî durumunu tahlil ederek bu konudaki
açığı bir nebze olsun kapatma giriĢiminin bir parçasıdır.
Meşrutiyet
Meşrute kelimesi; Ģart, gereklilik, anlaĢma, karar anlamına gelen
Arapça kökenli şereta kelimesinden mef’ul olan meşrut kelimesinin müennes
çekimidir. Bununla beraber bazıları Fransızca anayasa anlamına gelen
La charte sözünden alındığı kanaatini taĢımaktadır.2 Bu bağlamda, Ġslam

1 Dönemin Türkiye tarihinin birçok meselesinin konu edildiği Farsça eserler, bu
dönemdeki birçok olayın daha iyi anlaĢılması ve aydınlatılmasında önemli ipuçları
ihtiva etmektedirler. Mesela, dönemin kadın Ģairi Tilmac Selmasi’nin, Ermeni-Türk
çatıĢmalarını ve Ermenilerin Ġran’ın batısında bulunan Selmas ilinde ve Osmanlı-
Ġran sınır bölgelerinde yaptığı silahlı baskınları konu edinmiĢ olması bunun en güzel
delillerinden birini teĢkil eder. Türkiye’yi yakından ilgilendirmesi muhtemel benzeri
birçok konu hakkında yapılacak öncelikli çalıĢmalardan biri de, kanaatimizce, söz
konusu dönemle ilgili kaynakların ve yazarların tanıtılması ve Ġran meĢrutiyet dö-
nemi eserlerinin önemli örneklerinin bir an önce dilimize kazandırılması olacaktır.
Mesela bkz. Hasan Bayburdî, Tarih-i Penahendegan-i Ġran, Tahran 1349.
2 Lugatname-i Dehhoda, MeĢrutiyet Maddesi, CD Versiyon 2000
51
dünyasında meşrutiyet kelimesi ilk defa Osmanlı’da kanuna dayalı hükümet
anlamında kullanılmıĢtır ve daha sonraları diğer Ġslam ülkeleri bu kelimeyi
kanuna dayalı, belli kural ve kanunlar etrafında birtakım Ģahısların keyfi
yetki kullanımlarından uzak hükümet tarzı olarak ortaya atılan düĢünceleri
kapsayan kavram olarak kullanmıĢtır. Ġran’a meĢrutiyet kelimesi bu tanıma
yakın anlamıyla ilk olarak Osmanlı’da Ġran elçisi olarak görev yapan Mirza
Hüseyin Han Sıpahsalar tarafından kaleme alınan raporlarla girmiĢtir. Bu
Ģahıs raporlarında meĢrutiyet kelimesini kullanırken aslında anlatmak istedi-
ği devlet iĢlerine halkın veya toplumdan bazı sınıfların katılımıdır. Ancak
Kacar döneminde bazı siyasi rical, meĢrutiyet kelimesi yerine Ġngilizce kar-
Ģılığı olan constitution’ın aynen kullanılması gerektiği kararına varmıĢ ve
yazıĢmalarda da bu kelimeyi aynen Farsça’da kullanmıĢlardır. Kameri
1272’de yayınlanan Vekayi’i İttifakiyye gazetesi “meĢrutiyet hükümeti” yerine
“constitution hükümeti” kelimesini kullanmıĢtır. Bu gazete gibi Kacar
döneminin meĢhur çehresi Emir Kebir de yazılarında “meĢrutiyet hükümeti”
yerine “constitution hükümeti” deyimini kullanmıĢtır. Kameri 27 Zihicce
1324’te yayınlanan Muhammed Ali ġah’ın fermanında da her iki Ģekliyle
meĢrutiyet ve constitution hükümetinin kullanıldığı görülmektedir.3
İran’da Meşrutiyet Hareketi Nasıl Başladı? Etkenler ve Olaylar:
İlk Kıvılcımlar:
Ġran’da MeĢrutiyet Hareketi 19. yy.da Ġran’ın Avrupalı güçler karĢısında
güçsüzlüğü ve çaresizliğini anlamaya baĢlamasıyla hız kazanır. Özellikle 19. yy.
sonunda Ġran ve Rusya arasında yaĢanan savaĢ bu çaresizliği bütün çıplaklığıyla
ortaya koymuĢtur. Ġran bu geliĢmeler karĢısında Rusya’nın rakipleri konumundaki
Ġngiltere ve Fransa’ya yakınlaĢmaya çalıĢmıĢ ve bu yakınlaĢmayla, bir kez
daha zayıflığını ve çaresizliğini derin bir Ģekilde görmüĢtür.
Ġranlı aydınlar bu dönemde Batının geliĢmiĢliğini iki ana nedene dayandırmaktadırlar:
Yeni teknoloji ve Kanunun Hâkimiyeti.4 Önce bu konularda
düĢünen ve çeĢitli hareketlere giriĢen Ġranlı aydınlar, otoriter devletin
gerçek mahiyetiyle de bu esnada tanıĢmıĢlardır. DüĢüncelerinde geliĢtirdikleri
model, istibdat yönetiminin yıkılmasıyla yeni teknoloji ve kanunun hâ-
kimiyetinin kendiliğinden oluĢacağı olmuĢtur.5 Gerçi bu aydınların çabaları
bu dönemde onların bekledikleri neticeye ulaĢmamıĢtır ancak, Ġran siyasi
tarihindeki ilk ve en önemli olaylardan birisi yaĢanmıĢtır: Ayetullah
ġirazî’nin 1890-1892 yılları arasında yaĢanan süreçte Tütün Yasağı hakkında

3Ahmet Kesrevi, Tarih-i MeĢrutiyet-i Ġran, ,syf.223 Emir Kebir Yay Tahran,.1356
4
Prof. Muhammed Ali Humayun Katuzyan, Devlet ve Camia Der Ġran-Ġnkıraz-ı
Kaçar ve Ġstikrar-ı Pehlevi-, s.53, NeĢr-i Merkez, Tahran, 1379
5 Katuzyan, s.53
52
verdiği fetva. Bu fetva, Ġran’da meĢrutiyet hareketlerini fitilleyen baĢlıca
kıvılcımlardan ilkidir. Ayetullah ġirazî’nin bu fetvayı yayınlamasındaki en
büyük etkenin Seyyid Cemaleddin Afganî –Esedabadî-’nin olduğu artık
herkesin malumudur.6 Zira “Seyyid Cemaleddin Mısır’dan sonra geldiği
Ġran’dan bir kez daha Bağdat’a sürgüne gönderilmiĢ ve Osmanlı adına Bağ-
dat mutasarrıfı olan Sırrı PaĢa, Seyyid Cemaleddin’i burada gereği gibi ağırlamak
istediyse de Tahran ve Ġstanbul arasındaki diplomasiye yenik düĢmüĢ
ve Seyyid Cemaleddin’i Bağdat üzerinden Basra’ya göndermiĢtir. Basra
mutasarrıfı olan Hidayet PaĢa Seyyid Cemaleddin’i kendi harcıyla Batıya
gönderilmesi hakkında Ġstanbul’dan gelen telgrafı uygulamaya koymuĢsa da
Batıya sürgününde yolculuk için yeterli parası olmayan Seyyid Cemaleddin
7 ay boyunca burada ikamet etmek zorunda kalmıĢtır. Hidayet PaĢa, bir sürgün
olarak Seyyid Cemaleddin’i burada rahat hareket edebilmesi için serbest
bırakmıĢtır. Bu esnada onun fikirlerine yakın olan Seyyid Ali Ekber de
(Ayetullah ġirazî’nin damadı) ġam’a sürgün olarak gelmiĢtir. Seyyid
Cemaleddin onun aracılığıyla Ayetullah ġirazî’yle yazıĢmaları Tütün Yasağı
fetvasının yayınlanmasına neden olmuĢtur.”7 Aslında Tütün Yasağı fetvası
ve bu çerçevede geliĢen olayları anlatmak ayrı bir kitabı gerektirir. Zira bu
olay Ġran siyasi tarihinde öyle geniĢ bir etki yapmıĢtır ki daha sonraki birçok
olayın izahı için hep bu vakıaya baĢvurulmuĢtur.
Aslında Ġran’da Tütün Yasağı fetvası Safeviler sonrası Kacar hanedanının
hâkimiyeti ele geçirmesine kadar olan sürede siyasi ve sosyal alanda
yaĢanan boĢluğu dolduran ġii ulemanın siyasi iktidarının tescili anlamına
gelmektedir. Yenilikçi Ġranlı aydınlar bu fetvanın ardından siyasi değiĢimler
konusundaki düĢüncelerinde ısrarlı olmaya baĢlamıĢlar, bu aydınlarda vatanperverlik
düĢünceleri Ģekillenmeye ve hatta çok açık olmasa da nasyonalist
anlayıĢlarını savunmaya baĢlamıĢlardır. Prof. Katuzyan bu açıdan Tütün
Yasağı kıyamını meĢrutiyet devrimi için baĢarılı bir alıĢtırma olarak değerlendirmekte
ve Ġran tarihindeki ilk siyasi kalkıĢma olarak görmektedir.8
MeĢrutiyet hükümeti istemlerini fitilleyen ikinci önemli kıvılcım
Nasıruddin ġah’ın öldürülmesi olmuĢtur. Mirza Rıza Kirmanî’nin9
1895

6 Edward Brown, Ġnkılab-ı MeĢrutiyet-i Ġran, terc. Mihri Kazvinî, s.383, Kevir Yay.
Tahran, 1376
7
Seyyid Muhammed Mehit Tabatabai, Seyyid Cemaleddin ve Bidari-i MaĢrik Zemin,
Seyyid Hadi HüsrevĢahi’nin ihtimamıyla, s.51-60, Defter-i NeĢr-i Ferheng-i
Ġslami, Tahran, 1370; Brown, Ġnkılab-ı MeĢrutiyet-i Ġran, s.383,
8 Katuzyan, s.53
9 Mirza Rıza Kirmanî, Seyyid Cemaleddin’e bütünüyle bağlı Kaçar hanedanının
çeĢitli konularda hıĢmına uğramıĢ ve onlardan nefret eden bir mürit gibidir. Osmanlı
53
yılında tabancasından çıkan kurĢun Kacar hanedanının en kudretli dördüncü
Ģahı Nasıruddin ġah’ı öldürmüĢtür. Nasıruddin ġah, Sultan II. Abdülhamit
gibi aslında 50 yıllık saltanatı esnasında bütün eleĢtirilere rağmen Ġngiliz ve
Rus rekabetinin ortasında iç ve dıĢ tehditlere karĢı durumu dengelemeyi
baĢarmıĢ bir Ģahıstır. Elbette onun saltanatı zamanında Ġran’ın son dönem
yetenekli siyasi ricalinden Mirza Takihan Emir Kebir’in faaliyetlerinin onun
saltanatını güçlendirdiği unutulmamalıdır.10 Zira Dar’ul-Funun gibi bir mü-
essese onun zamanında tesis edilmiĢ ve Ġran’da birçok yenileĢme faaliyetleri

ve Ġran arĢivlerinde çeĢitli vesikalarda Mirza Rıza Kirmanî, ġeyh Ahmed Ruhî,
Mirza Ağahan Kirmanî ve Seyyid Cemaleddin adları çok ilginç olaylarla yan yana
anılmıĢtır. Bu olaylardan en ilginci Ġstanbul’da 1895 yılında meydana gelen Ermeni
ayaklanmasıdır. Bu dönemin Ġran konsolosu olan Ģahıs bizzat Osmanlı makamlarına
bu hususla ilgili olarak Seyyid Cemaleddin’in Ermeni ayaklanmasını çıkardığı ve
yanında adı geçen Ģahısların da bulunduğu ihbarında bulunmuĢtur. Seyyid
Cemaleddin Ġstanbul’da göz hapsinde tutulurken, Mirza Rıza Kirmanî ġaha suikastta
bulunmuĢ ve diğer adı geçen Ģahıslar Osmanlılar tarafından bir müddet Trabzon
zindanlarında tutsak tutulduktan sonra sınırda Ġranlı hafiyelere teslim edilmiĢ ve
onlarda Tahran’a ulaĢmadan ġehzade tarafından Tebriz’de infaz edilmiĢlerdir.
1920’li yıllarda sürgünde bulunan Ġranlıların Berlin’de yayınlanan ĠranĢehr yayınları
arasında Muhammed Bahadurhan ve hatıralarıyla ilgili yayınlanan bir kitapta bu
olaylarla ilgili çok enteresan geliĢmelerin Ģerhine de yer verilmiĢtir. Nasıruddin
ġahın öldürülmesini Seyyid Cemaleddin’in isteği üzerine gerçekleĢtirildiğini düĢü-
nenler olmuĢsa da bu konuda son kararı vermek için daha ayrıntılı araĢtırmaların
yapılması gerekmektedir. Zira Mirza Rıza Kirmanî yakalandıktan sonra Seyyid
Cemaleddin’le yaptığı yazıĢmalar ortaya çıkmıĢ ve Seyyid Cemaleddin’in bizzat
Ģahı öldürmesini istediğine dair bir not bulunmamıĢtır. Ayrıca Mirza Rıza Kirmanî
polis tarafından soruĢturmasında da Seyyid Cemaleddin’den bu suikastle ilgili olarak
bir direktif aldığını söylememiĢtir. Mirza Rıza Kirmanî’nin yakalandıktan sonra
polis tarafından yapılan soruĢturma raporları Tahran’da bir kitap olarak yayınlanmıĢtır.
Ayrıca Ağa Han Kirmanî Trabzon’da zindan hayatı yaĢarken Zafername adlı
dönemin siyasi hicvini yaptığı manzum bir eseri kaleme almıĢ ve bu eserden sadece
bazı bölümler elimize ulaĢmıĢtır. Kanımızca bu eser Türkiye’de her hangi bir tozlu
rafta keĢfedilmeyi beklemektedir. Bu eser Ġran edebiyatı için önemli olduğu kadar
aynı zamanda yakın tarihimiz için de kıymetli bir eser sayılır.
10 Emir Kebir K.1359 yılında Ġran Devleti adına Tamm’ul-Ġhtiyar (Bütünüyle Yetkili)
sahibi temsilci olarak Osmanlıyla görüĢmeler yapmıĢtır. Osmanlı Doğu sınır
meseleleri ve diğer meselelerle ilgili olarak anlaĢma ve görüĢmeler bu Ģahıs tarafından
yürütülmüĢtür. Bu husustaki birçok belge ve mektuplar Seyyid Bedreddin Yağmaî’nin
katkılarıyla bir kitapta toplanmıĢtır. (ĠntiĢarat-ı ġark, Tahran, 1373) Bu kitabın 8. sayfasında
4 sayfalık Osmanlı Doğu sınırıyla ilgili görüĢmeler ve anlaĢmalara dair bir
mektup yer almaktadır. Ayrıca Ġran siyasi ricalinin Erzurum ve Erzincan vilayetleri
hakkında görüĢleri ve buraların etnik yapılarıyla ilgili bazı bilgiler verilmektedir.
54
bu Ģahıs zamanında baĢlamıĢtır. Ayrıca Nasıruddin ġah kendisi de yeniliklere
açık bir Ģahsiyettir. Zira üç kez Avrupa’ya seyahati, Sipahsalar ve
Malkomhan gibi yenilikçi Ģahsiyetlerle çalıĢması ve kısa bir süre de olsa
Seyyid Cemaleddin Afganî-Esterâbadî-
11 ile yakınlaĢması onun yenilikçi bir
Ģahsiyet olduğunu desteklemektedir.
Nasıruddin ġah’ın öldürülmesiyle Ġran’da merkezde ve diğer vilayetlerde
çözülmeler baĢlamıĢtır. Ondan sonra saltanata oturan veliahdı
Muzafferuddin ġah beceriksiz ve güçsüz bir kiĢiliğe sahiptir. ġehzade
Muzafferuddin Mirza çocukluk yıllarından itibaren Rus mürebbilerin terbiyesi
altında büyümüĢtür. Özgürlükler taraftarı olarak tanınan Ģehzadenin,
Ahbar-ı Nasırî adlı bir gazetenin Tebriz’de yayınlanmasına yardımcı olduğu
ve Mirza Malkom Han tarafından çıkarılan ancak Ġran’da dağıtılması yasak
olan Kanun adlı gazeteyi de okuduğu ve ayrıca onun zamanında birkaç modern
okulun da açıldığı rivayetler arasında yer almaktadır.12 Ama Ģehzade
aĢırı derecede Rusların etkisinde kalmaktadır. Prof. Katuzyan bu noktada
Ġran’da MeĢrutiyet inkılâbının koĢulsuz gerçekleĢmesinin zorunlu olmadığını
ama Nasıruddin ġah’ın öldürülmesinden sonra meydana gelen olaylarla meĢ-
rutiyetin kaçınılmaz bir hal aldığını düĢünmektedir.13 Ġngiliz belgelerinde de
bu husus hakkında bilgiler derlenmiĢ ve Nasıruddin ġah’ın öldürülmesinden
sonra meydana gelen bazı olaylar ve Ģahsi meselelerin durumu iyice içinden
çıkılmaz bir hale büründürdüğü düĢünülmüĢtür.14
Ġranlı tüccarlar, o dönemde gümrüklerin baĢına getirilen Belçikalı J.
Nouz’dan oldukça rahatsız oluyorlardı. Üstelik Nouz’un din adamlarına ait
bir elbiseyle fotoğrafı yayınlanması karĢısında halk ve ulemanın Müslümanlara
ve Ġslam’a hakaret ettiğini düĢünerek iyice çileden çıkmıĢtır. Bu esnada
Emin’ud-Devle (Mirza Ali Asgar Han Atabek) ve Ayn’ud-Devle arasında
sadaret için müthiĢ bir rekabet söz konusudur. Muzafferuddin ġah tarafından
Emin’ud-Devle sadaretten azledilmiĢse de iki yıl sonra tekrar eski makamına
geri dönmüĢtür. Bu iki Ģahıs arasında süre gelen rekabet ulema tarafından da

11 Seyyid Cemaleddin Afganî’nin son zamanlarda yapılan bazı çalıĢmalarla Ġran’ın
Hemedan iline bağlı Esterâbad kasabası ehlinden olduğuna dair ciddi belgeler yayınlanmıĢtır.
Bu belgelere istinaden Afganî adından sonra Esterâbadi adını da eklemeyi
uygun buldum. Ayrıntılı bilgi için Bak: Seyyid Muhammed Mehit Tabatabai, Seyyid
Cemaleddin ve Bidari-i MaĢrik Zemin, Seyyid Hadi HüsrevĢahi’nin ihtimamıyla,
Defter-i NeĢr-i Ferheng-i Ġslami, Tahran, 1370
12 Hasan Ekberi Bayrak, Mebani-i Fikri-i Edebiyat-ı MeĢrute, s.16, Paya NeĢriyat,
Tahran, 1379
13 Katuzyan, s.53
14 W.J. Olson, Anglo-Iranian Relations during World War I, London: Frank Cass, 1984.
55
bir Ģekilde destek görmektedir. ġii ulema arasında o dönemde bir merkezi
yapının ve hiyeraraĢinin olmaması15 ulema arasında da rekabete neden olmuĢ
ve bu rekabet çeĢitli siyasi ricalin etrafında Ģekillenmeye baĢlamıĢtır. Tahran’ın
en büyük müçtehitlerinden Mirza Hasan AĢtiyanî’nin ölümü ve onun
ardından Seyyid Ali Ekber TeferruĢî’nin vefatı, Ġran meĢrutiyet hareketinin
önemli çehrelerinden biri olan Ayetullah ġeyh Fazlullah Nurî ve Ayetullah
Seyyid Abdullah Behbehanî arasında bir tür rekabet meydana getirmiĢtir.
(Her iki din adamı da Tahran’da seçkin din adamı olmak istemektedirler.)
Ayetullah Nurî ve etrafı sadaret için Ayn’ud-Devle’yi ve Ayetullah
Behbehanî ve çevresi de Emin’ud-Devle’yi desteklemiĢlerdir.
Bu tarihlerde Ġran’ın her bölgesinden isyan sesleri yükselmektedir.
Yine Rusya ve Japonya arasındaki savaĢtan Rusya’nın mağlup olarak ayrılması
Tahran’da ciddi bir etki yapmıĢtır. Ġran’da MeĢrutiyet taraftarları Rusya’nın
savaĢı kaybetmesindeki en önemli nedenin Rusya’daki istibdat hâkimiyeti
olduğunu düĢünmektedirler. Oysa Japonya’da da meĢrutiyet hükümetine
sahip monarĢik siyasi yapı varlık göstermektedir. Ġranlı aydınların yaptı-
ğı gibi saltanata sahip olmak tek baĢına yenilginin nedeni olarak açıklanamayacaktır.
Ama o dönem Ġran’da insanların istibdat ve otoriter yapıyla karĢı
karĢıya olmaları olayları hep bu eksende değerlendirmeye itmiĢtir.
Ġran’da meĢrutiyetçiler arasında büyük etki yapan geliĢmelerden biri
de 1905 yılında Rusya’da yaĢanan inkılâptır. 1905 Rusya inkılâbı Ġran’da
hemen etkisini göstermiĢtir. Özellikle Kafkaslar üzerinden Ġran’a gelen fikir
akımlarıyla meĢrutiyet düĢüncesinde yeni anlayıĢlar hız kazanmıĢtır. Henüz
klasik ulema hattında yer alan Takizade, Devletâbâdî ve Musavat gibi yenilikçi
aydınlar bu fikirlerden oldukça etkilenmiĢlerdir.16 Demokrat ve Sosyal
Demokrat düĢüncelere sahip gençler bu fikirler karĢısında radikalleĢerek
özellikle Tahran, Tebriz, Gilan ve MeĢhed Ģehirlerinde mücadele için küçük
de olsa topluluklar kurmaya çalıĢmıĢlardır.
Emin’ud-Devle’nin tekrar sadaret makamına geri dönmesiyle olayların
Ģiddetlenmesi daha da artmıĢtır. Tekrar makamına geri dönen Emin’udDevle
Rusya’dan defalarca aldığı borçlarla eleĢtirilere maruz kalmıĢ ve
ġah’ın bol miktarda para harcayarak Avrupa’ya seyahatleri rahatsızlıkları
daha da artırmıĢtır. Tahran’da meydana gelen ayaklanmalar ilk bakıĢta
Emin’ud-Devle aleyhinde gibi görünse de aslında devlete karĢı olan rahatsızlığın
bir tepkisidir. Bu konuda Ahmed Kesrevî “Halk Muzafferuddin ġah’ı

15 ġii ulema arasında daha önceden açıkça var olmayan merceiyet (taklit mercii) ve
Velayet-i Fakih meselesinin de bu dönemlerde son Ģeklini almaya baĢladığı unutulmamalıdır.

16 Katuzyan, s.55
56
saf ve güçsüz olarak görmekte ve bütün kötülüklerin baĢında Emin’udDevle’nin
bulunduğunu düĢünmektedir. Bu dönemde Ġran’da iĢler iki grubun
kontrolündeydi: Ġlki hiçbir Ģekilde söz söylenemeyen Saray ve ġah’ın etrafında
yer alanlar ve diğeri halkı ayaklandırabilecek din adamlarıydı.
Emin’ud-Devle her iki grupta da düĢmanlara sahipti, bu Ģahıs etrafındaki
ulemaya para vererek, çevresindekilerin gönlünü alarak iĢlerine devam ediyordu.
Öyle bir dönem gelmiĢti ki hazine boĢalmıĢ ve etrafına para dağıtamaz
hale gelmiĢti, iĢte ona aĢırı düĢmanlık besleyenler artık ondan para alamayan
ve onun kandırmacalarına inanmayanlardı”
17 diye yazmaktadır. Sonuçta
Ayetullah Behbehanî ve ġeyh Fazlullah Nuri’nin iĢbirliği, Necef ulemasından
Ahund-i Horasanî ve Hacı Mirza Hüseyin Tahranî’nin sadaret
makamındaki Atabek (Emin’ud-Devle) aleyhindeki mektupları ve Seyyid
Cemaleddin’in yayınlamaya baĢladığı Habl’ul-Metin adlı gazetenin tebliğiyle
Atabek ulema tarafından da maznun olarak tanınarak dıĢlanmıĢtır. Bunun
üzerine sadaret makamından ayrılan Atabek Avrupa’ya gitmiĢ ve ġah, Atabek’in
en büyük rakiplerinden ve düĢmanlarından olan Ayn’ud-Devle’yi
sadaret makamına oturtmuĢtur.
Yukarıda bahsedilen gümrüklerden sorumlu olarak iĢbaĢına getirilen
Belçikalı Joseph Nouz’un ulema elbisesinde fotoğrafları da bu sırada yayınlamıĢtır.
Atabek taraftarı olanlar bunu Ayn’ud-Devle’nin aleyhine kullanmak
istedilerse de bir sonuç alamamıĢlardır. Ulema ve özellikle de Ayetullah
Behbehanî 1905 senesinin Muharrem ayında minberlerde bu Ģahsı kötülemiĢ
ve derhal ülkeyi terk etmesi gerektiğini söylemiĢtir. Aslında zahiren
Nouz’un ülkeyi terk etmesini istemelerinin altında -özellikle de Ayetullah
Behbehanî tarafından- Ayn’ud-Devle’nin sadaret makamını bırakmaya zorlama
düĢüncesi yatmaktadır. ġah ve sadaret makamında Ayn’ud-Devle bütün
baskılara rağmen gümrüklerden sorumlu olan Belçikalı J.Nouz aleyhindeki
eleĢtirilere boyun eğmemiĢlerdir. Tüccar, Tahran’da ġeyh Abdülazim Türbesinde
ayaklanmıĢ ve iĢlerin yoluna koyulmasını istemiĢlerdir.
Bu esnada Ġran ġahı Avrupa’ya üçüncü seyahatine hazırlanmaktadır
ve onun yerine naiplik için Ģehzade Muhammed Ali Mirza Tebriz’den Tahran’a
gelmiĢtir. Bunu fırsat bilen saray mahfili ġehzade Muhammed Ali
Mirza’yı kullanarak tüccar ve ulemayı babasının seyahatten dönünceye kadar
iĢlerin takip edilmesi ve yoluna girmesi için fırsat vermeleri konusunda
vade almasını ayarlamıĢ ve hatta ġehzade bizzat Ayetullah Behbehanî’nin
gönlünü yapmıĢ, kısa süreli bir dinginlik oluĢturulmuĢtur. Ama Ayn’udDevle,
Tahran valisi Âla’ud-Devle’yle halk arasında çatıĢma durmuĢ değil-

17 Ahmed Kesrevî, Tarih-i MeĢrute-i Ġran, s.30-31 Emir Kebir Yay. Tahran, 1356.
57
dir. Kirman, MeĢhed, Kazvin ve ġiraz18 gibi Ġran’ın diğer Ģehirlerinde de
rahatsızlıklar gün geçtikçe artmıĢtır. Bu esnada gerçekleĢen en dikkat çekici
olaylardan biri de Ģüphesiz Ġran’ın borçlandığı Rus bankasının Ģehrin ortasında
virane bir medrese binasıyla eski bir kabristanın arazisini satın alması
ve burada banka binası yapmak istemesidir. Burada ilginç olan kabirlerin
bozularak burada bina yapılmasına ġeyh Fazlullah Nuri’nin dıĢında ulemadan
hiç kimsenin cevaz vermemesidir. Olayları duyan Necef uleması yaĢananlardan
rahatsızlığını bildirmiĢtir. Ayetullah Behbehanî ve Tabatabaî her
yerde bu olay hakkında minberlerden halka seslenmiĢtir. Aslında ulemanın
halkın bir kez daha devletle karĢı karĢıya gelmesi için fırsat bildiği bu olay,
Hacı ġeyh Muhammed Vaiz’in halkı tahrikiyle ve banka binasının halk tarafından
yıkılmasıyla sona ermiĢtir. Ayrıca Muzafferuddin ġah’ın bankanın
uğradığı zararın karĢılanacağını bildirmesi, halk ve ulemayla uğraĢmamaları
gerektiğini söylemesi de çok ilginçtir. Çünkü halk bu olaydan sonra siyasi ve
sosyal olaylar karĢısında devletle karĢı karĢıya gelmekten artık eskisi kadar
çekinmemiĢ ve daha sert tavır almaya baĢlamıĢtır.
Küçük Göç
K.1323/M.1905 yılı modern Ġran siyasi tarihinde bir dönüm noktasını
oluĢturur. Zira MeĢrutiyet devrimi son Ģeklini bu yıl içinde almıĢ ve Ġran siyasi ve
sosyal hayatı bu yıldan sonra bir daha eski günlerine dönmemiĢtir. “Muhaceret-i
Sagir” (Küçük Göç) olarak adlandırılan, ulema, talebe, tacir ve halktan oluĢan bir
topluluğun Tahran yakınlarında ġeyh Abdülazim türbesine sığınmasını içeren bu
olay MeĢrutiyet Ġnkılâbını ateĢleyen en önemli olay olarak bilinir.
1905 yılında Ġran’da, Rus-Japon savaĢı nedeniyle Ģeker kıtlığı yaĢanmaya
baĢlamıĢtır. Tahranlı tüccarın cesareti kırma ve tüccarla daha önce yaĢanan
olayların intikamını alma hesapları yapan Tahran Valisi Âla’ud-Devle -
aslında sadaret makamı sahibi Ayn’ud-Devle- bunu fırsat bilerek Tahran’ın
önde gelen birkaç tacirini falakaya yatırmıĢtır. Bu yaĢananlar halk ve ulemayı
aĢırı derecede hiddetlendirmiĢ, halk ve ulemadan oluĢan büyük bir topluluk

18 Kirman valisi böyle bir ortamda Ģehrin önde gelen müçtehidini ve diğer üç din
adamını falakaya yatırmıĢ, MeĢhed’de Ģehrin valisi Asıf’ud-Devle Ġmam Rıza türbesinde
itiraz için toplananları kurĢuna dizdirmiĢ, Kazvin’de de ulema huĢunetle karĢı
karĢıya kalmıĢ ve ġiraz’da da ekmek azlığından ayaklanma çıkmıĢtır. Bu noktada
Ġran’ın sosyal durumuyla ilgili olarak iki kitap incelenmeye değerdir: Ġlki Mansure
Ġttihadiye (Nizam Mafi) ve Sirus Sedvendiyan tarafından hazırlanan “Hatırat ve
Esnad-ı Muhammed Ali Gaffarî Naib-i Evvel PiĢhizmetbaĢı (Tarih-i Gaffarî)”
(NeĢr-i Tarih-i Ġran, Tahran, 1361) ve diğeri Feridun Ademiyet ve Huma Natık tarafından
hazırlanan “Efkar-ı Ġctimai ve Siyasi ve Ġktisadi Der Asar-ı MunteĢir
NeĢodey-i Devran-ı Kacar” (ĠntiĢarat-ı Agah, Tahran, 2536(1356)
58
Tahran’da ġah Camiinde toplanmıĢ ve dönemin meĢhur vaizlerinden Seyyid
Cemaleddin Vaiz-i Ġsfahanî bu topluluğa devlet aleyhinde çok sert konuĢmalar
yapmıĢtır. Bunun üzerine muhalifler ile devlet yanlıları arasında ilk ciddi çatıĢmalar
baĢlamıĢtır. Bu olaylar yaĢanırken Tahran ulemasının meĢhur çehrelerinden
Ayetullah Behbehanî ve Tabatabaî bizzat olayların Ģahidi olarak orada
yer almıĢtır. Sadece dönemin meĢhur âlimlerinden ġeyh Fazlullah Nuri bu
topluluğun arasında yer almamaktadır. MeĢrutiyet hareketlerinin ilk rehberleri
ve halk üzerinde etkinliğiyle olayları yönlendirenlerin baĢında Ayetullah
Behbehanî’nin ve Tabatabaî’nin bulunduğunu kabul etmek gerekir. Aynı Ģekilde
Ahmed Kesrevî ve Edward Brown gibi yazarlar da bu dönemi değerlendirirken
iki Seyyid’in (Ayetullah Behbehanî ve Tabatabaî) meĢrutiyet hareketlerindeki
rolüne ve etkinliğine değinmektedirler.19 Daha sonraları Küçük Göç
olarak adlandırılan bu olaya katılım günden güne artıĢ göstermiĢtir. Böyle
karıĢık bir ortamda Muzafferuddin ġah’ın olayların mahiyetinden tam olarak
haberi olmamıĢtır. Rey kentinde ġah Abdülazim türbesinde itiraz için toplanan
topluluk ilk önceleri bu gibi hareketlerde tecrübe sahibi olan Ġslam dünyasında
modernleĢmenin de bayraktarlığını yapan, Tanzimat ve MeĢrutiyet hareketlerine
Ģahit olmuĢ Osmanlı’nın Tahran sefareti aracılığıyla isteklerini bildirmek
istemiĢseler de Osmanlı Sefareti’nin Ġstanbul’la yazıĢmaları sonucu Osmanlı’nın
bu olaylara fazla müdahale etmemesi yolunda karar alınmıĢtır.20 Daha
sonraları meĢrutiyet istemlerini dile getirecek olan muhalif topluluğun en
önemli istekleri Ģu baĢlıklar altında toplanabilir:
1.Tahran valisi Âla’ud-Devle’nin azledilmesi -hakikatte Sadrazam
Ayn’ud-Devle’nin de azli.
2.Gümrüklerden sorumlu olan Belçikalı J. Nouz’un azli ve sınır dıĢı
edilmesi.
3.”Adalethane”’nin21 tesisi ve ülkede Ġslam hukukunun gereğince icra
edilmesi.
Muhalif grubun istekleri ġah ile yapılan temaslar sonucu ġah’ın kulağına
ulaĢmıĢ ve ġah olayların ardından halk ve ulemanın ihtiramla Tahran’a
geri döndürülmesi ve isteklerinin yerine getirilmesi emrini vermiĢtir.
Ayrıca ġah tarafından özel ulakların ġah’ın yazdığı fermanı muhalif toplulu-

19 Kesrevî, s.48-49; Brown, s.383-385
20 Elbette bu kararın tahlili bu yazının hacmine sığmayacağı ve bizi olayların ekseninden
koparacağı için baĢka bir yerde anlatılmak üzere tevdi edilmesi daha uygun olacaktır.
Zira bu konularla ilgili olarak Ġran ve Türkiye’de o kadar çok arĢiv belgesi bulunmaktadır
ki bu belgelerin araĢtırılması ve tahlilinin neticeleri ayrı bir çalıĢma olacaktır.
21 MeĢrutiyetçiler aslında Adalethane istemiyle müstakil bağımsız bir mahkemeyi
kastetmektedirler.
59
ğa ulaĢtırması Küçük Göç’ün bir ay sonra sona ermesine neden olmuĢ ve
topluluk “Adalethane”nin tesisi için Tahran’a geri dönmüĢtür.22 Bu arada
Tahran valisi vazifesinden azledilmiĢtir. Tahran’da yaĢanan bu olaylar
Ġran’ın diğer Ģehirlerinde de duyulmuĢ ve Avrupa basınında da geniĢ yer
bulmuĢtur. Kesrevî bu hususta “YaĢanan olaylar Avrupa basınında da duyuldu
ve ulemayı överek bu olayları gazetelerde duyurdular. Ama Avrupalılar
Adalethane’nin tesisini parlamentonun açılıĢı olarak yanlıĢ anlamıĢlardı.
Olayı ulemanın devlete karĢı ayaklanması olarak ele almıĢ ve gazetelerde,
Ġran’da istibdat hükümetinin sona erdiğine, ġah’ın halka özgürlük verdiğine,
düĢünce ve yazma özgürlüğünün oluĢtuğuna dair haberlerle duyurarak aslında
olayı olduğundan daha büyük bir hadiseymiĢ gibi algılamıĢlardır”23 diye
yazmaktadır. Aslında Kesrevî’nin bahsettiği bu Batılı basının olayı büyüttü-
ğü düĢüncesi bilinçsizce yapılmıĢ bir hadise değildir. Zira Batı basını o günlerde
Batının Ġran’daki isteklerini dillendirmiĢtir. Daha sonra da görüleceği
gibi Batılı güçler Ġran’da ulemayı birçok sosyal ve siyasi olayların merkezinde
görerek ulema üzerinden siyaset yapmak istemiĢlerdir. Kesrevî aynı
zamanda ayaklanmanın baĢında MeĢrutiyet hükümeti ve parlamentonun
sözünün dahi edilmediğine değinmektedir ki gerçekten de o dönemde siyasi
istemler çok açık ve net değildir. Ayaklanmacılardan ulemaya kadar hiç
kimse tam olarak ne istediğini bilmemektedir. Dönemin Ģairlerinden Bahar
ve Emirî’nin Ģiir divanlarında dahi bu olayların yansıması bu Ģekildedir.24
Aslında “Adalethane”nin tesisini istemekle baĢlayan hareketlerin nasıl olup
da MeĢrutiyet Ġnkılâbına dönüĢtüğünü anlamak oldukça zordur. Çünkü olaylar
arasında sebep-sonuç bağı bulunmadığı gibi ilk baĢlarda böyle bir istem
de söz konusu değildir. Tarihin bir cilvesi olarak Ġran’da MeĢrutiyet devrimi,
bazı araĢtırmacıların25 konuya ıĢık tutmalarını sağlayacak eserleriyle tartıĢma

22 ġunu da belirtmek gerekir ki Ġran’da siyaset veya din meselelerine dair bir itiraz için
yapılan geleneksel hareketlerden en önemlisi siyasi veya dini ricalin Rey Ģehrindeki
ġah Abdülazim türbesine sığınması ve burada itirazlarını söylemsidir. Buraya sığınanlara
devlet tarafından dokunulmaz ve sığınmacı isteklerini buradan duyurur. Bir gelenek
olarak buna benzer bazı olaylar Ġran’a has siyasi geleneğe ait olaylardır ve birçok
meselenin anlaĢılması için bu tür anahtar konumundaki siyasi geleneğin bilinmesi bir
zorunluluktur. Bugün de buna benzer sembolik siyasi gelenekler mevcuttur.
23 Kesrevî, s.74-75
24 Divan-i Edibu’l-Memalik Emirî, NĢr.Vahid Destgerdi, Tahran 1312, s. 285; Divan-i
Muhammed Taki Bahar, Meliku’Ģ-ġuara, c. II, Tahran 1354, s. 236.
25 Feridun Ademiyet: Ġdeoloji-i Nehzet-i MeĢrutiyet-i Ġran, NeĢr-i Peyam, Tahran,
1335; Fikr-i Azadi ve Mukaddime-i Nehzet-i MeĢrutiyet, Tahran, 1340; EndiĢe-i Terakki
ve Hükümet-i Kanun, Harezmi Yay. Tahran, 1351; T. Ġranski: Ġnkılab-ı MeĢrutiyet-i
Ġran ve RiĢehay-i Ġctimai ve Ġktisadi, Tahran; Edward Brown: Matbuat ve Edebi-
60
konusu olsa da MeĢrutiyet Ġnkılâbı bu yönüyle hala anlaĢılamamıĢtır. Yabancı
basın ve yurt dıĢında Ġranlıların yayınladığı gazeteler ve Ġranlı aydınların
etkisi incelenmesi halinde elbette olayların biraz daha anlaĢılır olmasını
sağlayacaktır.
ġeyh Fazlullah Nuri olayların cereyan ettiği bu dönemde henüz muhalefet
saflarına katılmıĢ değildir. Ama aksine onun oğlu babasından yüz
çevirerek muhalefet saflarına katılmıĢ ve muhaliflerin yanında yer almıĢtır.
Bu olaylar yaĢanırken ġeyh Fazlullah Nuri’nin halk arasında itibarını sarsacak
ilginç bir geliĢme daha meydana gelmiĢtir. Kesrevî cereyan eden bu
olayı Ģöyle nakletmektedir: “…Olayların cereyan ettiği günlerde Cuma namazı
Ġmamı ġah’ın damadı oldu. Muakkir’us-Saltana’nın (ġah’ın Damadı)
muhalefet saflarına katıldığı ve ġah’ın aleyhinde konuĢtuğu duyulmaya baĢ-
ladı. Muzafferuddin ġah Avrupa seyahatine hazırlanırken veliaht Muhammed
Ali Mirza (Naib’us-Saltana) ġah’ın naibi olmuĢ ve verdiği fermanla
Muakkir’us-Saltana (ġah’ın Damadı) tutuklanmıĢ ve zorla zevcesinden bo-
Ģanması sağlanmıĢtı. Din adamları bu boĢanmayı tarafların rızası üzerine
yapılmadığını düĢünmüĢ ve bu hanımın baĢka bir erkekle evlenemeyeceğine
hükmetmiĢlerdi. Bu zorla boĢandırılma iĢi ġeyh Fazlullah Nuri’nin yanında
gerçekleĢtirildiği için o, Ģiddetle eleĢtirilere maruz kalmaktaydı. BoĢanan
kadının Cuma Ġmamıyla evlendirilmesi de yine ġeyh Fazlullah Nuri’nin
nikâh kıyması üzerine gerçekleĢmiĢti.”26 YaĢanan bu olay toplumda saygın
bir din adamı olan ġeyh Fazlullah Nuri’nin itibarını oldukça sarmıĢtır. Ama
ġeyh Fazlullah Nuri çok geçmeden muhalefet saflarına katılarak Ayetullah
Behbehanî ve Tabatabaî’nin yanında yer almıĢtır.
Büyük Göç
Ġran’ın merkezinde yaĢanan olaylar diğer bölgelerde halkın, ulemanın
ve aydınların dikkatle merkezi takip etmesine neden olmuĢtur. Bu dö-

yat-ı Ġran Der Dovre-i MeĢrutiyet, Marifet Yay. Tahran 1337; CemĢid Behnam:
Ġraniyan ve EndiĢe-i Teceddüt, Ferzan Yay. Tahran, 1375; Hamid Ġlgar: Mirza Malkım
Han-PeĢuheĢi Der bab-ı Teceddüt Hahi-i Ġraniyan, Tahran; Abdurrahim Zakir Hüseyin:
Matbuat-ı Siyasi-i Ġran Der asr-ı MeĢrute, Tahran Üniv. Yay. Tahran, 1368;
Abdulhadi Hairî: TeĢeyyü ve MeĢrutiyet Der Ġran ve NakĢ-ı Ġraniyan-ı Mukim-i Irak,
Emir Kebir Yay. Tahran, 1364; Nehostin Ruyaruyihay-i EndiĢegeran-ı Ġran Ba do
Ruye-i Temeddün-i Burjuvazi-i Garb, Emir Kebir Yay. Tahran, 1372; Rahim
Reisniya: Ġran ve Osmani Der Astane-i Karn-ı Bistom, Sutudeh Yay. Tebriz,1374;
Nazım’ul-Ġslam Kirmanî: Tarih-i Bidari-i Ġraniyan, Emir Kebir Yay. Tahran, 1363;
Muhammed Ali Katuzyan: Ġktisad-i Siyasi Ez MeĢrutiyet Ta Sukut Rıza ġah, ter. Muhammed
Rıza Nefisi, Tahran 1366 ve diğer birçok araĢtırmacı kaleme aldıkları eserlerinde
konuyla ilgili olarak çeĢitli tahlillere yer vermiĢlerdir.
26 Kesrevî, s.65
61
nemde bütün Ġran bir kıvılcımla alevlenecek bir durum arz etmektedir. Özellikle
Tebriz’de yaĢananlar Tahran’da yaĢanan olaylardan hiç de geri kalmamıĢtır.27
Ġran’ın diğer bölgelerindeki ayaklanmalar da temelde Kacar hanedanına
karĢı olmuĢtur. Ama ayaklanmacılar Tahran’da olduğu gibi ne istediklerini
tam olarak bilmemektedirler.
Küçük Göçün ardından muhalif topluluğun Tahran’a dönmesine
rağmen ġah ile ulema arasındaki anlaĢma yerine getirilmemiĢtir. Bu anlaĢ-
manın yerine getirilmemesi için sadaret makamında yer alan Ayn’ud-Devle
elinden geleni yapmıĢ ve muhaliflerin isteklerinin yerine getirilmemesinde
oldukça da baĢarılı olmuĢtur. Bu olayların canlı Ģahidi, ulemadan Yahya
Devletâbadî kaleme aldığı hatıralarında geliĢen olaylarla ilgili olarak Ģöyle
yazmaktadır: “Muhalif topluluğun Hazret-i Abdülazim türbesinden geri dö-
nüĢünün ardından bir müddet topluluğun önderliğini yapanlar halkın arasında
halkın talepleriyle meĢgul oldular. Özellikle Seyyid Abdullah
(Behbehanî) bugüne kadar amme üzerinde her hangi bir riyasete sahip olmamakla
beraber yaptığı çıkıĢları ve müdahale ettiği Ģer’i meselelerle halkın
kendisinden hoĢnutsuz olmasına neden oldu. Bazı ilim ehli ve medrese talebelerinden
oluĢan bir grup muhalefet hazırlıkları için Seyyid Abdullah’ın
yanına gelip gitmekteydi. Seyyid Abdullah’ın böyle bir ortamı yakalaması-
nın nedeni de halk üzerinde daha çok etkiye sahip olabilecek ġeyh Fazlullah
Nuri’nin milli heyecanlara sıcak bakmaması ve Atabek’e desteği nedeniyle
itibarının biraz azalmıĢ olmasıdır. Bütün bunlara rağmen Seyyid Abdullah
için Ģer’i meselelerin riyaseti müheyya olmuĢtu. Atabek de bu arada ulemaya
yakın davranmakta ve Emirhan Serdar da davetler ve özel ilgiyle ulemayı
oyalamayı iyi biliyordu. Böylece kimsenin aklına ġah’ın Adalethane’nin
tesisi hakkındaki fermanı gelmiyordu. Devlet ricali bazen bu hususta bir
sualle karĢılaĢtıklarında ise devlet ricalinin iĢlerin hazırlığıyla meĢgul oldu-
ğunu söyleyerek meseleyi geçiĢtiriyorlardı.”28
Devlette böyle geliĢmeler yaĢanırken siyasi ricalin ve ulemanın dı-
Ģında olayların biraz dıĢında duran sadece ayaklandırılmayı bekleyen Ġran

27 Kesrevî “Azerbaycan’ın 18 Yıllık Tarihi” (Emir Kebir Yay. Tahran, Yıl 2537)
adlı bir diğer eserinde Tebriz’de yaĢanan olayları bütün tafsilatıyla anlatmıĢtır. Bu
dönemde Tebriz’de Zencan’da ve diğer bölgelerde meydana gelen kanlı olayların
nasıl olduğunu ve bölgenin önemli ricalini bütün ayrıntılarıyla vermektedir.
Kesrevî’nin yazdığına göre bu bölgelerde kanlı çatıĢmalar yaĢanmakta ve direniĢ
daha Ģiddetli olmaktadır. Zencan’da Molla Kurban Ali ve Molla Muhammed Ali’nin
halkı ayklandırması ve kanlı çatıĢmaları bu olaylara bir örnek olarak vermektedir.
(s.80-81)
28 Yahya Devletâbadî, Hayat-ı Yahya, c.II s.34-35 Çehr Matbaası, Bita Yay. Tahran
62
halkı da Adalethane’nin tesisini istemektedir. Tahran sokaklarında fazla bir
hacmi olmayan akĢam gazeteleri ve bildirileri aracılığıyla hükümet ve bazen
de ulema aleyhinde yayınlar yapılmaktadır. Böyle bir ortamda ġah’ın da
kiĢisel özellikleri göz önüne alınırsa durumdan pek haberdar olduğu da söylenemez.
Muhalefetin sabırsız bekleyiĢini yine ulema bozmuĢ ve minberlerde
Ayn’ud-Devle aleyhine ateĢli konuĢmalar yapılmaya baĢlamıĢtır. Ayetullah
Tabatabaî’nin tafsilâtlı ve vezin mektubu dahi Ayn’ud-Devle’yi harekete
geçirememiĢtir.29 Ayn’ud-Devle’in sarayda düzenlediği Ģûrada Emir Bahadır,
ġah’ın vaat ettiği Adalethane’nin tesisine Ģiddetle karĢı çıkmıĢtır. Bu
Ģûrada ĠhtiĢam’us-Saltana da Ģiddetle Emir Bahadır’a karĢı çıktıysa da deği-
Ģen bir Ģey olmamıĢtır. Halk arasında nüfuzu olan dönemin meĢhur vaizlerinden
Seyyid Cemal Vaiz-i Ġsfahanî, ġeyh Muhammed Vaiz ile ateĢli hutbeler
yaparak halkı galeyana getirmiĢlerdir. ġah’ın hastalığından istifade eden
Ayn’ud-Devle kendi konumunu düĢünerek durumu idare etmeyi iyi bilmiĢtir.
Ayn’ud-Devle bütün bu olumsuzluklara bakmayarak muhalefeti azaltabileceği
düĢüncesiyle 1906 yılında sokağa çıkma yasağı uygulamaya baĢlamıĢtır.
Bunun üzerine akĢam gazetesi çıkaran akĢam bildirileri olarak bilinen bildirileri
yayınlayan üç kiĢi yakalanmıĢ ve sürgüne gönderilmek istenmiĢtir.
Yakalanan bu üç kiĢi Edeb gazetesi müdürü Mecd’ul-Ġslam Kirmanî, Mirza
Ağa Tacir-i Ġsfahanî ve RüĢtiyenin eski müdürlerinden Hacı Mirza Hasan
RüĢtiye’den ibarettir. Ayn’ud-Devle sadece bu giriĢimlerle yetinmemiĢ,
ulema tarafından Ģiddetli eleĢtirilerin önünü alabilmek için Seyyid Cemal
Vaiz’i sınır dıĢı etmeye teĢebbüste bulunmuĢtur. Üstelik Tahran’ın bir diğer
meĢhur vaizi ġeyh Muhammed Vaiz’i de ihraç etmek istemiĢtir. Brown bu
yaĢananları Ģöyle nakletmektedir: “…Askerler ġeyh’i yakalamıĢ bir eĢeğe
bindirerek bir an önce bulunduğu bölgeden uzaklaĢtırmak istemiĢlerdi. Ama
burada toplanan halk ġeyh’in götürülmesine karĢı çıkmıĢ ve askerler onu en
yakın karakola götürmek zorunda kalmıĢlardı. Karakolda tutuklu bulunan
ġeyh için karakola yakınlaĢan topluluğa yakınlaĢmaları halinde ateĢ açılması
emri verilmiĢti.”30 YaĢanan olaylardan haberdar olan Ayetullah Behbehanî,
oğlunu yanına taktığı birkaç adamla ġeyh Muhammed Vaiz’i kurtarmak için
karakola yollamıĢ ve halkın da katılımıyla ġeyh askerlerin elinden kurtarılmıĢtır.
Bu esnada küçük çapta çatıĢmalar olmuĢ ve Seyyid Abdülhamid
adında bir medrese talebesi askerlerin açtığı ateĢ sonucu öldürülmüĢtür. Halkın
ölen talebenin cesedini sokak ve pazarlarda ağıtlar eĢliğinde gezdirmeye

29 Katuzyan, s.55
30 Brown, s.122
63
baĢlaması çatıĢmaların büyümesine neden olmuĢtur. Brown’un bildirdiğine
göre bu çatıĢmalar esnasında 15 kiĢi öldürülmüĢtür.31
Medrese talebesinin öldürülmesinden sonra Ģehirde huzursuzluk tırmanıĢa
geçmiĢ ve ağır askeri baskı günleri yaĢanmaya baĢlamıĢtır. Ulema da
bu yaĢananlara itiraz için Ģehirden ayrılmaya karar vermiĢtir. Kesrevî olaylarla
ilgili Ģöyle yazmaktadır: “…Behbehanî, Tabatabaî ve diğer ulemadan
büyükler Ģehirden ayrılarak Ġbni Babuvey (Tahran yakınlarında bir yer) olarak
bilinen yerde toplanmaya ve kendilerine katılacakları burada beklemeye
baĢladılar. Topluluğa katılmak için yürüyerek gelenlerle beraber topluluk
akĢama kadar burada bekledikten sonra gece yola koyuldular. ġeyh Fazlullah
Nuri gecikmesine rağmen ailesiyle beraber Kehrizek olarak adlandırılan
yerde muhaliflere katılmıĢtı. Ayn’ud-Devle ġeyh Fazlullah Nuri’nin onlara
katılmaması için çok uğraĢtıysa da bu defa olmamıĢtı.”32 Daha önce de belirttiğimiz
gibi ġeyh Fazlullah Nuri, Tahran’ın en önde gelen din adamlarından
biridir ve baĢlangıçta Ayetulah Behbehanî, Tabatabaî ve meĢrutiyet taraftarlarıyla
arası iyi değildir. Yahya Devletâbadî’nin yazdığına göre bu dö-
nemde Ayn’ud-Devle ile ġeyh Fazlullah Nuri’nin iliĢkisi bozulmuĢ ve ġeyh
Fazlullah konuĢmalarında onu Ģiddetle eleĢtirmeye baĢlamıĢtır. Birkaç gün
sonra muhalif topluluk Kum Ģehrine ulaĢarak burada ikamet etmeye baĢlamıĢtır.
Topluluğun Kum’a ulaĢtığı zaman Tahran’da durum yatıĢmıĢ ve askerler
pazarlar dâhil her yeri kontrol altına almaya baĢlamıĢlardır. Tahran’daki
bu durgunluk zahiren muhaliflerin bastırıldığını gösterse de aslında
halk daha büyük bir ayaklanmaya hazırlanmaktadır.33
Ulemanın Tahran’ı terk ederek gitmesi halk arasında devlete karĢı
Ģiddetle rahatsızlığa sebep olmuĢtur. (Burada halkın ulemaya desteği ve onların
rehberliğine olan itimadını anlamak için Ġran tarihinde biraz geriye giderek
Safevilerin yıkılması, Afganların Ġran’da hâkimiyeti ve Kacarların kuruluĢuna
kadar olan süreçteki sosyal ve siyasi olaylara bakmak gerekmektedir.)34

31 Brown, s.122-23
32 Kesrevî, s.106-7
33 Kesrevî bu olaylarla ilgili “…Halk daha büyük bir ayaklanma için hazırlanıyordu.
Yüzler açılmıĢ ve dillerde meĢrutiyet sözü gezmektedir” diye yazmaktadır.
34 Zira zayıf karakterli Safevilerin son Ģahı ġah Hüseyin Ġsfahan’ı Afganlara bırakmıĢ ve
Ġran’da AfĢarlar ve Zendiye gibi silsileler bile rahatça hükümranlık sürmeye baĢlamıĢtır.
Safevilerin yıkılıĢından sonra ortaya çıkan siyasi otorite boĢluğu ġii ulema tarafından
doldurulmuĢtur. Safevi sonrası ġiileĢen Ġran ġii akideleri gereği de ulemanın hem sosyal
hayatta ve hem de siyasi otoritede rehberliğini kabullenmiĢtir. ġah Ġsmail’le baĢlayan ve
Safevi Ģahlarının siyasi rehberliği yanında dini rehber olması ve Safevilerden sonra onlar
kadar kudretli hâkimlerin olmaması geride kalan dini rehberliğin Ġran’ın siyasi otorite
merkezine oturmasına neden olmuĢtur. Ayrıca yeteri kudrete sahip olmayan ve Ġran’da
64
Ġran’da meĢrutiyet hareketi de ġii ulema merkezli baĢlamıĢ ve kontrol
ulemanın elinde olmuĢtur. 1906 yılı Haziran ayı sonlarına gelindiğinde
ulemanın devletin uygulamalarına itiraz olarak Tahran’ı terk etmeleri ve
Kum Ģehrine göç etmeleri, halk tarafından devlete karĢı muhalefeti had safhaya
ulaĢtırmıĢtır.
Ayetullah Behbehanî Küçük Göç’ün ardından Osmanlı Sefareti aracılığıyla
muhalefetin istemlerini bildirdiği gibi bu defa da Ġngiliz Elçisine
yazdığı bir mektupla Ġngilizlerin aracılık yapmaları için geliĢmelere müdahale
etmesini istemiĢtir. Muzafferuddin ġah muhalefetin isteklerine aslında
olumlu bakmakta, kanun ve meclis taraftarı gibi gözükmektedir. Ama sadaret
makamında oturan Ayn’ud-Devle Ģahla aynı Ģekilde düĢünmemekte ve
muhalefetin isteklerini elinden geldiğince ertelemeye çalıĢmaktadır. Islahat
taraftarı halk, devletin baskılarına maruz kaldıkları için Tahran’da Ġngiliz
sefaretine sığınmaya baĢlamıĢlardır. E. Brown bu dönemde Ġngiliz sefaretine
sığınanların sayısını Times gazetesini esas alarak 13000 kiĢiden fazla olarak
belirtmektedir.35 Kesrevî yaĢananlar hakkında biraz kötümser olarak “…Bu
düĢünce hamların eseriydi ve evvelleri çok az insandan baĢkası böyle bir
Ģeyi istemiyordu. Zamanla olaylar büyüdü ve bu hale geldi. DüĢünmeden
planlamadan iĢler yapılmaya baĢladı. Bu arada kimlerin kandırılmadığı nereden
bilinsin! …O iki Seyyid (Behbehanî ve Tabatabaî) ve etrafındakiler
Ġran’da devleti değiĢtiriyorlardı ve kanunların uygulanması için çalıĢıyordu.
Ama bu yaĢananlarda adlarının geçmesi istenmiyordu”
36 diye yazmaktadır.
Ulemanın Tahran’dan ayrılmasını müteakip olarak aslında Hacı Muhammed
Hüseyin Emin’ud-Darb ve Hacı Muhammed Taki Bankdar gibi Ģahısların
rehberliğinde Tahranlı tacirler Ġngiliz sefaretine sığınmaya baĢlamıĢtır. Bu
yaĢanan geliĢmeler karĢısında Ayn’ud-Devle’ye Ģahsi kin besleyen ġehzade
Muhammed Ali Mirza Tebriz’den muhalifleri desteklemekte ve telgraflar
aracılığıyla hem Kum’da bulunan muhalifleri ve hem de Tahran’da babasını

bir türlü hâkimiyet kuramayan silsileler hep ulemanın desteğini almak zorunda kalmıĢ ve
ulema Ġran siyasi hayatının merkezine yerleĢmiĢtir. Kacarlar da hâkimiyetlerini pekiĢtirmek
için ulemanın desteğine ihtiyaç duymuĢlar ve aslında siyasi otoriteyi ulemayla paylaĢmıĢlardır.
Ġran’da Ġslam sonrası durum böyleyken aslında Ġslam öncesi de bundan
farklı bir tablo söz konusu değildir. Sasani dönemi Ġran’da yine Ģahın seçilmesinde ZerdüĢt
ulema söz sahibi olmuĢtur. Hatta Sasani Ģahlarından ġahpur’un bir Yahudi kızla
evlenmek istemesi sonucu ZerdüĢt ulemanın muhalefetiyle karĢılaĢmıĢ ve ġahpur tahtından
olma tehlikesi yaĢamıĢtır.
35 Brown, s. 124, Kesrevî’de Brown gibi düĢünmekte yaklaĢık olarak aynı rakamları
vermektedir, s.109.
36 Kesrevî, s. 109; Devletâbadî de Kesrevi gibi Ġngiliz sefaretine sığınmanın fetvasını
Behbehanî’nin verdiğini düĢünmektedir. Hayat-ı Yahya, c.II s. 71
65
onları himaye ettiğinden haberdar etmektedir. Bu geliĢmeler karĢısında
Ġran’ın diğer Ģehirlerinde de muhalefet dalgası yükselmeye baĢlamıĢ, Tahran
ve Kum’daki muhalifler bu geliĢmelerle daha da cesaretlenmiĢlerdir.
Olayların sonunda Ġngiltere’nin Tahran büyükelçiliğine sığınan muhalifler
Ġngiliz büyükelçi aracılığıyla Ģaha ulemanın Tahran’a döndürülmesi,
Atabek’in azli, Daru’Ģ-ġura’nın (Meclis) kurulması, vatan Ģehitlerinin katillerinin
cezalandırılması ve sürgüne gönderilenlerin geri çağrılması gibi isteklerini
bildirir bir mektup göndermiĢlerdir. Kesrevi bu konuyla ilgili olarak Ġran’da
halkın ilk defa açıkça meĢrutiyet hükümeti ve meclis istediğini yazmaktadır.37
Seyyid Hasan Takizade’nin bu konuda E. Brown’a aktardıkları dikkat
çekicidir: “Ġngiliz büyükelçiliğinde bulunan muhalifler arasında bir komisyon
kuruldu ve bu komisyon içinde bazı Batıcı eğitim görmüĢ Ġranlılar
istiĢare mercii olarak yer aldı. Bunlar Kum kentindeki ġii ulemayla da irtibat
ve ulema da büyük müçtehitler ile istiĢare halindeydi. ġah Aynu’d-Devle’yi
azledeceğini söylediği zaman Ġngiliz büyükelçiliğinden ayrılmak saflığını
göstermek isteyenler olduysa da komisyon bu grupların istibdat hükümetini
kökten değiĢtirebilecek reformlar yapılması gerektiğine inandırdı ve onların
büyükelçilikten ayrılmasının önünü aldı. Önceleri Adalethane kurulması
yönündeki istekler meĢrutiyet hükümeti kurulması yönünde değiĢti.”38
Burada görüldüğü gibi Ġran halkının meĢrutiyet hükümeti istemi son
Ģeklini Ġngiliz büyükelçiliğine sığınıldığı zaman aldığı ve burada özellikle Batı
yanlısı Ġranlı aydın ve tüccarların halkın tam olarak bilmeseler de Adalethane
kurulması isteğini nasıl meĢrutiyet hükümeti kurulması istemine dönüĢtürüldüğü
görülmektedir. Bu konuda ġii ulema da meĢrutiyet hükümeti düĢüncesini
desteklese de ulema arasında meĢrutiyet hükümetinin ne anlama geldiği ve
mahiyeti konusunda bilgi ve tam bir görüĢ birliği bulunmamaktadır.
Hasta olan Ģah Muzafferuddin yaĢanan geliĢmeler karĢısında Atabek
Aynu’d-Devle’yi azletmiĢ ve onun yerine sevilen ve özgürlükler taraftarı
Mirza Nasrullah MüĢiru’d-Devle’yi atamıĢ ve ulemanın Kum’dan Tahran’a
geri dönmesini istemiĢti. Ama halk Ģaha güvenmiyor verilen imtiyazlara
kanmak istemiyordu.
ġahtan bu durumda milletvekillerinden oluĢan milli meclisin kurulması,
anayasanın yazılması ve ġah’ın bunları desteklemesi istendi. ġah
1906’nın 15 ağustosunda bütün bu isteklere olumlu yanıt verdi ve Ġngiliz
büyükelçiliğine sığınan muhalifler elçilikten ayrıldı.

37 Kesrevi, s. 112
38 Brown, s. 127
66
Kacarların büyüklerinden Azd’ul-Mulk de aynı zamanda yanında
ġah’ın adamlarından birkaçıyla Kum’a ulemanın yanına gitmiĢ ve ulemanın
Tahran’a dönmesini istemiĢtir.
Ġran meĢrutiyet dönemi olayları ve geliĢmeleri içinde Büyük Göç olarak
adlandırılan bu hareket de meĢrutiyet hükümeti kurulması ve anayasanın
yazılması kararının alınmasıyla sonuçlanmıĢtır.
1906 yılında ġah’ın da katıldığı törenle Ġran’da ilk meclis açılmıĢ ve
anayasa yapma çalıĢmaları baĢlamıĢtır. Muzafferruddin ġah, saltanatının on
birinci yılı olan 1906’da “meĢrute fermanı” metninin yayınlanmasına rağmen
Muzafferuddin ġah’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Muhammed Ali
Mirza, Ġngilizlerin meĢrutiyet taraftarlarından desteğini çekmesinden de cesaret
alarak, Rusların desteğiyle meĢrutiyetçiler ve meĢrutiyet hükümeti aleyhinde
askeri darbe kararı alır ve 1908’de, MeĢrutiyet fermanının imzasından iki yıl
sonra meclisi top ateĢine tutar. MeĢrutiyet inkılâbının rehberleri yakalanarak
idam edilir ve ülkede baskı dönemi baĢlar. Geride, meĢrutiyetçilere karĢı birle-
Ģen Ruslar, Ġngilizler ve ġah’a karĢı direnmeyi sürdüren Tebriz halkı kalmıĢtır.
Daha sonraları bu direniĢe Mazenderan, Gürgan, Ġsfahan ve Bahtiyari halkı da
destek verecektir. Böylece 1909 yılına gelindiğinde yaptıkları savaĢlardan galip
çıkan meĢrutiyet taraftarları baĢkent Tahran’a girerler, ġah ülkeyi terk ederek
Rusya’ya kaçar. Yeniden Ġran’da parlamentonun açılıĢının yapıldığı bu yıldan
sonra Ġran’da parlamento çalıĢmalarına devam eder.
Sonuç
Ġran’da meĢrutiyet dönemi hareketleriyle ilgili değerlendirmelerde
bazılarının, “Avrupa’da geliĢen basın ve matbaa’nın IX. yy.da Ġran’a gelmesi
ve Avrupa dillerinden yapılan tercüme faaliyetlerinin Ġran’da derin bir dü-
Ģünsel devrim yarattığı, Avrupa’ya öğrenim ve gezi için giden bazı Ġranlı ve
aydınların, Batı’da basın, matbaa gibi yeniliklerle tanıĢarak bunları Ġran’a
taĢımaları, Avrupa’da yayınlanan bilimsel, tarihi, edebi eserlerin Farsça’ya
çevrilmesi ve kurulan matbaalarla bu eserlerin halka mal edilmesiyle Ġran’da
basının geliĢmesi ve yazı dilinin sadeleĢmesi sonucu halkın aydınlanmasına
büyük etki yaptığı, meĢrutiyet devrimi için halkı harekete geçirdiği” 39 dü-
Ģüncesi o dönemde Ġran halkının yüzde 95’e yakın oranda okuma-yazma
bilmemesi göz önüne alınırsa pek de akılcı gelmemektedir.
Bunun yanında Ġranlı bazı aydın ve yazarlar da Ġran meĢrutiyet devrimine
karĢı ciddi eleĢtiriler getirmiĢlerdir. Ġran’da meĢrutiyet düĢüncesinin
Batının Ġran’a bir oyunu olduğu, Batıcı Ġranlılarla bunlara kanan ulemanın,

39 M. S. Ġvanof, Ġnkılab-i MeĢrutiyet-i Ġran, ter. Kazım Ensari, Tahran 1357, s. 7-14;
Ġsmail Rain, Encimenha-yi Sırri Der Ġnkilab-i MeĢrutiyet, Tahran 1355, s. 22;
Abdulhadi Hairi, TeĢeyyü ve MeĢrutiyet Der Ġran, Tahran 1364, s. 53.
67
Ġngiltere’nin çerçevesini çizdiği bir plana ortak olduğu40 düĢüncesinin yanı
sıra Ġran’ın tanınmıĢ edebiyatçılarından Celal Al-ı Ahmed meĢrutiyet düĢüncesinin
Ġran’a Ġngilizlerin aĢıladığını, Bahtiyarilerin yaĢadığı bölgedeki silahlı
güçlerini uzaklaĢtıraraktan Bahtiyarilerin meĢrutiyet taraftarlarına yardımcı
olmasının sağlanarak Ġngilizler tarafından bölgenin petrol kaynaklarını ele
geçirme planının uygulandığını öne sürmektedir.41 Kesrevi de ulemanın meĢ-
rutiyet ve kanunun ne olduğunu bilmediğini, bilmedikleri bir yolda kendilerine
tabi olanlara hiçbir Ģey sormadan nasıl bir düzeni savunduklarının farkında
olmadan Kur’an’dan meĢveret ve istiĢareye dair birkaç ayeti delil alarak
bu hareketlere giriĢtikleri yönünde Ġran meĢrutiyet hareketleri için ağır
eleĢtirilerde bulunmaktadır.42
Sonuç olarak 1906 yılında meĢrutiyet devrimini gerçekleĢtiren ve parlamentosunu
kuran Ġran’da 1979 yılında meydana gelen “Ġslam Devrimine”
kadar çeĢitli badireler atlanmasına rağmen parlamento çalıĢmasına devam eder.
Aslında 1906–1979 yılları arasında sancılı geçen ve çeĢitli müdahalelere maruz
kalan Ġran’ın siyasi süreci sonunda ortaya çıkan “Ġslam Devrimi” olarak adlandı-
rılan 1979 Ġran devrimi, siyasi ve sosyal içeriğiyle bitmemiĢ meĢrutiyet devriminin
bir devamı olarak görülebilir. Çünkü Ġran’da meĢrutiyet hükümetlerinin
kurulması ve parlamentonun çalıĢmaları 1920’li yıllara gelindiğinde Rıza Ģah ve
daha sonra onun oğlunu hükümete taĢıyacak ve yine daha sonraları Musaddık
döneminde Ġran’da petrolün millileĢtirilmesine çalıĢıldığı bir dönemde gelen
askeri darbelerle kesintiye uğrar, Kacar hanedanının istibdadından kaçan Ġran
halkı yeni bir hanedanın baskıcı ve otoriter düzeninin hâkimiyeti altına girer. ĠĢte
burada Ġslam devrimi olarak adlandırılan süreç bir bakıma hem siyasi açıdan
hem de sosyal geliĢmeleriyle kesintiye uğratılmıĢ meĢrutiyet hareketlerinin devamı
olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
BAYBURDĠ, Hasan, Tarih-i Penahendegan-i Ġran , Tahran 1349
KESREVĠ, Ahmet, Tarih-i MeĢrutiyet-i Ġran, Tahran, Emir Kebir Yay. 1356; “Azerbaycan’ın
18 Yıllık Tarihi” (Tarih-i Hijdeh Sale-yi Azerbaycan) Emir Kebir Yay. Tahran, 2537
KATUZYAN, Muhammed Ali Humayun, Devlet ve Camia Der Ġran-Ġnkıraz-ı Kaçar ve Ġstikrar-ı
Pehlevi-, Tahran, NeĢr-i Merkez, 1379
BROWN, Edward, Ġnkılab-ı MeĢrutiyet-i Ġran, terc. Mihri Kazvinî, Tahran, Kevir Yay. 1376;
Matbuat ve Edebiyat-ı Ġran Der Dovre-i MeĢrutiyet, Marifet Yay. Tahran 1337

40 Maksud Ferasethah, Ser Agaz-ı No-endiĢi-yi Muasır (Dini-Gayr-ı Dini), Tahran,
s. 311
41 Celal Al-ı Ahmed, Garbzedegi (Batıcılık), Bi-na yay. Tahran, 1341, s. 39
42 Kesrevi, s. 170
68
TABATABAĠ, Seyyid Muhammed Mehit, Seyyid Cemaleddin ve Bidari-i MaĢrik Zemin, Seyyid
Hadi HüsrevĢahi’nin ihtimamıyla, Defter-i NeĢr-i Ferheng-i Ġslami, Tahran, 1370
DEHHODA, Ali Ekber, Lugatname-i Dehhoda, MeĢrutiyet Maddesi CD Versiyon 2000
BAYRAK, Hasan Ekberi, Mebani-i Fikri-i Edebiyat-ı MeĢrute, Paya NeĢriyat, Tahran, 1379
OLSON, W.J. Anglo-Iranian Relations during World War I, London: Frank Cass, 1984
EMĠRÎ, Edibu’l-Memalik, Divan-i Edibu’l-Memalik Emirî, NĢr.Vahid Destgerdi, Tahran 1312
BAHAR, Muhammed Taki, Divan-i Meliku’Ģ-ġuara Bahar, c. II, Ittılaat, Tahran 1354,
DEVLETÂBADÎ, Yahya, Hayat-ı Yahya, c.II Çehr Matbaası, Bita Yay. Tahran
ĠVANOF, M. S. Ġnkılab-i MeĢrutiyet-i Ġran, ter. Kazım Ensari , Tahran 1357,
RAĠN, Ġsmail, Encimenha-yi Sırri Der Ġnkilab-i MeĢrutiyet, Tahran 1355,
HAĠRĠ, Abdulhadi, TeĢeyyü ve MeĢrutiyet Der Ġran, Emir Kebir, Tahran 1364,
FERASETHAH, Maksud, Ser Agaz-ı No-endiĢi-yi Muasır (Dini-Gayr-ı Dini), Tahran, 1376
AL-I AHMED, Celal, Garbzedegi (Batıcılık), Bi-na yay. Tahran, 1341,
ADEMĠYET, Feridun, Ġdeoloji-i Nehzet-i MeĢrutiyet-i Ġran, NeĢr-i Peyam, Tahran, 1335;
Fikr-i Azadi ve Mukaddime-i Nehzet-i MeĢrutiyet, Tahran, 1340; EndiĢe-i Terakki ve Hükü-
met-i Kanun, Harezmi Yay. Tahran, 1351
BEHNAM CemĢid, Ġraniyan ve EndiĢe-i Teceddüt, Ferzan Yay. Tahran, 1375
REĠSNĠYA, Rahim, Ġran ve Osmani Der Astane-i Karn-ı Bistom, Sutudeh Yay. Tebriz, 1374
YAĞMAÎ, Seyyid Bedreddin, MünĢiat-ı Kaim Makam Ferahani, ġark Yay. Tahran, 1373

Konular