mEvlana’nin Mesnevi’si vE mantiK1

Özet
Mevlana’nın Mesnevi’si uluslararası boyut kazanmış, birçok dile çevrilmiş insanların
zihin dünyalarını aydınlatan çok önemli bir eserdir. Mesnevi incelendiğinde
içinde değişik alanlarla ilgili insanlara yol gösterici ve etkileyici öyküler
barındırdığı görülür. Biz bu çalışmamızda Mevlana’nın Mesnevi’sinden hareketle
mantıkla ilgili bazı konuları incelemeye çalışacağız. Bilindiği gibi mantık
genellikle çok zor olduğu düşünülen ve kendisinden uzak durulan bir bilim
dalı olarak bilinmektedir. Ancak Mesnevi’deki öykülerden hareketle mantık konularını
anlamak ve anlatmak daha kolay ve anlaşır olmaktadır. Bu nedenle
Mesnevi’den hareketle kavram, görelilik, cevher, araz, tanım gibi konuları öyküler
ışığında inceleme konusu yapmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Mevlana, Mesnevi, Mantık, Cevher, Araz, Kavram
MeVlAnA’s MAsnAVi AnD logiC
AbsTrACT
Mevlana’s Masnavi is a crucial piece of work that has acquired an international
dimension, been translated into many languages and enlightened people’s
minds. When Masnavi is reviewed, it is observed that it contains guiding and
impressive stories related to various fields. In this study, we will try to analyze
certain subjects about logic considering Mevlana’s Masnavi. As known, logic is
generally known as a discipline being kept away and considered as very tough.
However, it is easier and more comprehensible to understand and explain the
topics of logic based on the stories in Masnavi. Therefore, we will try to make
a study of topics such as notion, relativity, essence, accident, definition in the
light of the stories based on Masnavi.
Keywords: Mevlana, masnavi, logic, substance, accident, concept, syllogism,
definition
giriş
Mevlana’nın Mesnevi’si özelikle tasavvuf alanında şöhret bulmuş çok önemli
eserlerden biridir. Ancak Mesnevi sadece tasavvufla değil, birçok farklı alanla da
ilgilidir. örneğin Mesnevi’de edebiyat, tarih, sosyoloji, felsefe ve mantıkla ilgili
birçok öykü bulunmaktadır. Bu nedenle Mesnevi değişik bilim dallarının çalış-
ma konusu olmuştur. Bildiğimiz kadarı ile Mesnevi ile mantık ilişkisi üzerinde
doğrudan duran eserler bulunmamaktadır. Bu nedenle biz bu çalışmamızda
Mesnevi’deki öykülerden hareketle mantık konuları üzerinde durmak istiyoruz.
Ancak öncelikle Mevlana’nın Mesnevi’si hakkında kısaca bilgi vereceğiz.
1 Bu çalışma 09-11 Mayıs 2011 tarihleri arasında, İran’ın Urumiye şehrinde düzenlenen I. Uluslar
arası Çelebi Hüsameddin-i Urmevi ve Mesnevi-i Manevi Sempozyumu’na sunulan bildirinin gözden
geçirilmiş halidir. * Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim Üyesi, capakibrahim@hotmail.com.
İslâmî İlimler Dergisi, Yıl 6, Cilt 6, Sayı 2, Güz 2011 (65-76) 65
66 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
1. Mevlana’nın Mesnevi’si
Mevlana’nın söz konusu eseri 6 cilt ve 25618 beyitten oluşmaktadır. Bu eser,
İslami edebiyatta her beyti ayrı kafiyeli bir nazım şekli olan Mesnevi tarzında söylendiği
için Mesnevi olarak isimlendirilmiştir.
Mesnevi’ tasavvuf edebiyatında çok önemli bir değere sahiptir. Nitekim Abdurrahman
Câmi (ö.h. 895/m. 1489) Mevlana ve Mesnevi hakkında: “O mana cihetinin
eşsiz padişahının zatının değerini ispatlamak için Mesnevi kâfidir. O büyük
varlığın vasfı ve üstünlüğü hakkında ben ne söyleyeyim. O peygamber değildir.
Fakat kitabı vardır” demektedir.
İkbal, Câmi’nin ifadelerine benzer şekilde “Mana âleminin büyüğü Mevlana’nın
Mesnevi’si Farsça Kur’an sayılır.” demektedir.
Mevlana, Mesnevi’nin ilk on sekiz beytini kendisi yazmış, diğer kısımlarını ise
eline kalem almadan söylemiş, Çelebi Hüsammedin’e yazdırmıştır. Kitabın her
cildi bitince, Çelebi tarafından Mevlana’ya okunup, gerekli görülen yerler düzeltildikten
sonra, yine Çelebi tarafından temize çekilmiştir.2
Mevlana’nın Çelebi Hüsameddin ile olan sohbet günlerinin en güzel yadigârı,
hiç şüphesiz Mesnevi’dir. Çünkü Hüsameddin Çelebi İslam Tasavvufu’nun büyük
ve eşsiz kitabı olan Mesnevi’nin yazılmasının sağlayan en önemli etkendir. Bazı
rivayetlere göre Çelebi Hüsameddin, Mevlana’ya verilen, Hak âşıklarının Hakim
Senâ’i (525/1131)’nin Hadîka’sını, Feridüddin-i Attar (627/1230)’ın Mantuku’ttayr
adlı eserini okuduklarını görmüş, bu duruma gönlü razı olmamıştır.
Mevlana’nın çok gazel söylediğini ve divanının her gün yeni gazellerle büyüdüğü-
nü, fakat Senâ’î’ ve Attar’ın eserleri gibi Sûfilik yollarını, hakikatlerini, inceliklerini
gösteren kitapların henüz meydana gelmediğini düşünerek üzülmüştür. Bunun
üzerine Hüsameddin, Mevlana’yı yalnız bulduğu bir anda, kendisine gazellerinin
çokluğundan bahsederek, Senâ’î ve Attar’ın eserleri gibi dervişlere yol gösterecek
tasavvufi hikâyeler de söylemesini rica etmiştir. Mevlana da herkesin anlayacağı
şekilde hikâyelerle hakikatleri isteklilere duyurmak istediği için bu hususta önceden
bir karara varmıştı. Çelebi’nin sözkonusu sözleri üzerine Mesnevi’nin ilk on
sekiz beyitinin yazılı olduğu bir kâğıdı sarığının arasından çıkararak “Çelebi dedi,
eğer sen yazarsan ben de söylerim.” Çelebi Hüsameddin bu müjdeli karara canla,
başla razı oldu. Böylece Mesnevi yazılmağa başlandı.3
Mevlana’nın en son gönül dostu olan ve Mesnevi’nin ibda’ edilmesine sebep
olan Çelebi Hüsameddin’e Mesnevi’yi yazdırırken söylediği bazı iltifatlı sözler şöyledir:
“Hak ziyası Hüsameddin, göğün yüksekliğinden dizgin çevirip tekrar Mesnevi’ye
başladı.”
“Ey Hak ziyası Hüsameddin, sen öyle bir ersin ki, Mesnevi, senin nurunla nurlandı.”
2 Can, Şefik, Mevlâna: Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, İstanbul 1997, s. 373-374.
3 Can, Mevlâna, s. 73-74.
Mevlana’nın Mesnevisi ve Mantık 67
“Ey Hak nuru! Cömert Hüsameddin insanı bulanıklıktan kurtaranların, duruluğa
çıkaranların üstatlarına üstadısın, halk perde arkasında olmasaydı, halkın
kalp gözleri açık olsaydı, anlayışları da zayıf bulunmasaydı, manevi yönden
seni övmeye girişir, bu sözlerden başka sözler söyleyecek bir ağız açardım.
Seni zindanda bulunan kişilere övmek yaraşmaz. Seni, ruhanilerin toplandıkları
yerde övecek, mehdini, orada yayacağım. Seni, âlem halkına anlatmak
lüzumsuzdur. Seni ilahi aşk sırrı gibi gizlemekteyim.”4
Mevlana’nın Mesnevi’sinde yer verdiği hikâyelerin tekniği, bugünün hikâye
tekniğinden oldukça farklıdır. Çünkü Mevlana, herhangi bir konuyu açıklarken,
o konunun iyice anlaşılması için konuyla ilgili uygun bir hikâye hatırlar. Onu anlatmaya
başlar. Sonra hikâyeyi yarıda bırakarak bir takım hikmetler, hakikatler
söylemeğe başlar. Coşkunluk halinde söylediği hakikatler ona başka bir fıkrayı
hatırlatır. Bu defa yeni bir hikâye başlar. Sonra döner ilk başladığı hikâyeyi tamamlar.
Böylece, hikâye içinde hikâyeler birbirini takip eder durur.5
Mevlana yer verdiği hikâyelerin çoğunu babasından, Seyyid Burhaneddin’den,
Şems’den duymuş, bir kısmını da okuduğu kitaplardan almıştır. Ancak bunları
birer hikâye olarak değil, anlatmak istediği ilahi ve ledünni hakikatlere birer misal
olarak seçmiştir. ve seçtiği hikâyelerin her safhasından, bir nükte bir hakikat
çıkarmıştır. Mesnevi’ye aldığı hikâyelerin kaynakları Hind, Yunan ve Roma edebiyatlarına
kadar uzanmaktadır.6
2. Mesnevi’de Mantık
Mesnevi’de herhangi bir klasik mantıkta yer alan bilgileri bulmak oldukça
zordur. Yani Mesnevi’de kavram, önerme ya da kıyas gibi herhangi bir konu ba-
ğımsız bir şekilde ele alınmaz, bunların tanımları ve şartları üzerinde durulmaz.
Çünkü Mesnevi bir mantık kitabı değildir. Ancak Mesnevi’de yer alan hikâyeler
değerlendirildiğinde hepsinde mantıktan bir şeyler bulmak mümkündür. Her
şeyden önce her hikâye bir takım dersler çıkarılsın diye anlatılır. Bir takım derslerin
ya da sonuçların çıkarılması mantığın en temel konusudur. Biz Mesnevi’den
hareketle mantık konularını ayrı ayrı inceleme konusu yapmak yerine, onda yer
alan bazı hikâyelere yer vererek mantıkla ilgili bazı konuların daha rahat nasıl
anlaşılabileceği boyutu üzerinde durmak istiyoruz.
2.1. Akıl İlkeleri
Mantığın en temel konularından biri akıl ilkeleridir. Çünkü akıl ilkeleri bilinmeden
bir şeyi bilmek ve diğer şeylerden ayırmak mümkün değildir. Aristoteles
tarafından sistemli bir şekilde ortaya konan akıl ilkeleri özdeşlik, çelişmezlik ve
üçüncü şıkkın imkânsızlığı olmak üzere üçe ayrılır. Daha sonra Leibniz bu ilkelere
yeter-sebep prensibini eklemiştir. Bu ilkeler evrensel ve sorunludur. Evrensel
olmaları her insan için geçerli olmalarından zorunlu olmaları ise bunla-
4 Can, Mevlâna, s. 74-75.
5 Can, Mevlâna, s. 375.
6 Can, Mevlâna, s. 376.
68 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ra uymayan zihnin bir şey ortaya koyamaması, kendisini ifade edememesinden
kaynaklanmaktadır.7 Biz burada konuyu uzatmamak için Mesnevi’den üçüncü
şıkkın imkânsızlığı ile ilgili bir örnek vermekle yetineceğiz.
2.1.1. Üçüncü halin İmkânsızlığı
Üçüncü halin imkânsızlığı ilkesi, çelişmezlik ilkesinin daha özel bir şeklidir.
Buna göre “bir şey ya vardır, ya yoktur” bunun ortası olmaz. örneği bir çantada
iki kalem bunuyorsa, üç kalemin çıkması imkânsızdır. Aşağıdaki örnek üçüncü
halin imkânsızlığını son derece güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Birisi Seyit’e bir tokat attı. Seyit de altta kalmamak için adamın üstüne atıldı.
Tokadı atan adam Seyit’e dedi ki: “Sana bir sorum var, cevabını verirsen sen de
bana bir tokat atarsın. Az önce ensene şaplağı indirince ‘şırak’ diye bir ses çıktı.
Acaba bu ses benim elimden mi, yoksa senin ensenden mi çıkmıştır?”
Tokadı yiyen adam, “Bilemeyeceğim. Çünkü ensemin acısından sesin nereden
çıktığını anlamaya fırsatım olmadı” dedi.8
Hikâyeden hareketle sesin çıkması ile ilgili üç alternatif olduğu söyleyebiliriz.
Çünkü enseye atılan tokat neticesinde ses ya tokadı atanın elinden ya tokadı
yiyenin ensesinden ya da her ikisinden birden çıkmıştır. Başka bir alternatifin
olması imkânsızdır.
2.2. Kavramlar
Kavram, bir objenin zihindeki tasavvurudur. Bu nedenle kavram zihnimizde,
düşünülmüş olan herhangi bir şeye işaret eder. Terim ise bir şeye ait olan zihindeki
tasavvuru dil ile ifade etmektir.9 Mantıkçılar, birçok kavram çeşidi üzerinde
durmuşlardır. Biz burada Mesnevi’deki örnekler bağlamından eşanlamlı, eşsesli
ve karşıt kavramlar üzerinde durmakla yetineceğiz.
2.2.1. eşanlamlı Kavramlar
Aynı nesne için konmuş farklı kavramlara eş anlamlı kavramlar denir. Eş
anlamlı kavramlarda farklı ifadelerden aynı şey kastedilir.10 Mesnevi’de yer alan
aşağıdaki hikâye eşanlamlı kavramlara güzel bir örnektir:
Bir adam, işlerine yarayan bir şey almaları için dört kişilik bir gruba biraz
para verdi. İranlı adam bu parayla engür alacağını söyledi. Arap olan ikinci kişi,
“Hayır” dedi. “Ben ineb istiyorum.”
Üçüncüsü Türk’tü ve “Ben üzüm isterim” dedi.
Dördüncü Rum’du, “Bırakın bunları, ben istafil istiyorum” dedi.
Adamlar kavga etmeye başladılar.
7 İbrahim Emiroğlu, Klasik Mantığa Giriş, Ankara 2004, s. 15 vd.; Doğan özlem, Mantık, İstanbul
1996, s. 45 vd.
8 Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler, Yay. Haz. Kadriye Kaymaz, İstanbul 2010, s. 43.
9 Necati öner, Klasik Mantık, Ankara 1996, s. 27; İbrahim Çapak, Gazali’nin Mantık Anlayışı, Ankara
2005, s. 23.
10 Çapak, Gazali’nin Mantık Anlayışı, s. 28.
Mevlana’nın Mesnevisi ve Mantık 69
Aslında hepsinin istediği aynı şeydi, sadece aynı şey için farklı isimler
kullanıyorlardı.11 Bu hikâyede engür, ineb, üzüm ve istafil’den aynı şey kastedilmektedir.
Bu nedenle engür, ineb, üzüm ve istafil eş anlamlı kavramlardır.
2.2.2. eşsesli Kavramlar
Tanım ve hakikat bakımından ortaklığı bulunmayan değişik anlamlara sahip
ancak aynı şekilde telaffuz edilen kavramlara eşsesli kavramlar denir.12 Eşsesli
bir kelimenin, delilde, iki farklı anlamda kullanılması sonucu ortaya çıkan yanlışa
“eş sesli lafız yanlışı” denir.13 Bu tür yanlışlar basit veya terkib halindeki
lafızların iki farklı anlamda kullanılmasıyla ortaya çıkar.
Aşağıdaki hikâyede, fareye bir ders verirken devenin ağzından, eş sesli lafız
yanlışı yapılmış; bu yanlış, farenin ağzıyla itirazla karşılanmıştır:
Bir farecik, bir devenin yularını çeke çeke giderken, “Ben ne yiğit ermişim!”
diyerek gurura kapılır. Gide gide bir ırmağın kenarına gelirler. Deve fareye ders
vermek için, “Sen benim kılavuzumsun, ne duruyorsun, ilerle!” deyince fare, suyun
derin olduğunu ve boğulmaktan korktuğunu söyler. Deve, “Hele bir göreyim,
ne kadarmış bu su?” deyip hemen ayağını atar ve şöyle der:
- A kör sıçan! Su, diz boyu imiş. A hayvanların kusuru, neden şaşırdın?
- Fare, “Sana karınca ama bize ejderha! Dizden dize fark var.
Ey hünerli deve, sana diz boyu ama benim tepemden yüz arşın geçer” dedi.14
Bu hikâyede deve’nin diz boyundan kastettiği ile farenin diz boyundan kastettiği
bir birinden farklıdır. Deve diz boyu derken kendi diz boyunu göstermekte
buradan da suyun derin olmadığını Fare’nin diz boyunda olduğunu da ifade ederek
farenin de sudan geçebileceğini ifade etmektedir. Sözkonusu hikaye aşağıda
yer vereceğimiz kategorilerden biri olan göreliliğe de örnek verilebilir.
2.2.3. Karşıt Kavramlar
Anlamları birbirine zıt olan kavramlara karşıt kavramlar denir. Diğer bir ifade
ile biri diğerinin olumsuzu olan iki kavrama karşıt kavram denir. Aşağıdaki
hikâye karşıt kavramlara örnek verilebilir:
Padişah kendi kendisine dedi ki: bu neşeye sebep o gamdı: Tanrı sebep ihsan
etti sevindim.
Ne şaşılacak şey! Bir hadise bir yandan ölüm, öbür yönden dirim ve sevinç!
Şu bir yönden tatlıdır, zevk vericidir. Diğer bir yönden de öldürücü, azap vericidir.
Tek sevinci dünyaya mensup olana göre yücelik; fakat ahiret gününe göre
noksan ve zeval!
11 Mevlana, Mesnevi, çev. veled İzbudak, İstanbul 1991, C. II, s. 283; Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler,
s. 34; Ayrıca Bkz. İbrahim Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, İstanbul
2009, s. 29.
12 Çapak, Gazali’nin Mantık Anlayışı, s. 29.
13 Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 83.
14 Mevlana, Mesnevi, C. II, s. 264.
70 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Düş yorucu, rüyada gülmeyi ağlamaya, hayıflanmaya, kederlenmeye yorar!
Ağlamayı da sevince, feraha verir ey şen, esen kişi!15
Bu hikâyede yer alan neşe-gam; ölüm-dirim; zevk verici-azap verici; yüceliknoksanlık;
gülme-ağlama gibi kavramlar karşıtlık ifade eder.
2.3. Kategoriler
Aristoteles toplam on kategori üzerinde durmaktadır. Bunlardan biri cevher
diğer dokuzu ise arazdır. Araz da kendi içinde nicelik, nitelik, görelik, mekân, zaman,
durum, sahip olma, etki ve edilgi olmak üzere dokuza ayrılır.16 Biz bu başlık
altından cevher, araz ve görelilikle ilgili örnekler üzerinde durmak istiyoruz.
2.3.1. Cevher- Araz
Cevher var olmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duymaz iken, araz var
olmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duyan demektir. Mesnevi’de yer alan
aşağıdaki hikâyeler, cevher ve araza verilebilecek güzel örneklerdendir.
Adamın biri, bir tavus kuşunun rengârenk, güzelim tüylerini yolduğunu gö-
rünce:
“Yazık değil mi a güzel kuş!” dedi. “O güzelim tüylerini yolup yolup atıyorsun.
Oysa herkes onlara sahip olmak için can atıyor.”
Tavus kuşu: “Haklısın” dedi.
Adam: “Madem haklıyım bunun bir açıklaması olmalı o halde” deyince:
“Ama ben de haklıyım” dedi tavus kuşu.
“Nasıl yani?” diye sordu adam.
“Tüy canımdan değerli değil ya!” dedi tavus kuşu ve ekledi, “Çünkü tüylerim
yüzünden canıma kastediyorlar. Onlardan kurtulmam gerek.”
Adam: “Ne demeli ...” dedi. “Haklısın!”17
Bu hikâyede Tavus Kuşu’nun kendisi cevher, tüyleri ise araz olarak kabul
edilebilir. Tavus kuşu cevheri korumak için arazlardan vazgeçmektedir. Çünkü
cevher ortadan kalktığı zaman, araz da ortadan kalkar. Ancak arazların ortadan
kalkmasıyla cevher ortadan kalkmaz.
Mesnevi’den cevher ve arazla ilgili verebileceğimiz diğer bir hikâye de şöyledir:
Çinli ressamlar kendilerini Türk ressamlardan daha üstün görüyorlardı. Türk
ressamlar ise, “Biz onlardan daha üstünüz!” diyorlardı.
Padişah, kimin gerçek üstünlüğe sahip olduğunu anlamak için onları sınamaya
karar verdi. Her iki tarafı da huzura çağırdı, bir yarışma düzenlediğini söyledi.
Taraflara resim yapmaları için bir duvar verildi. Birbirlerini görmemeleri içinde
araya bir perde çekildi. Çinliler ise her sabah değişik değişik boyalar istiyordu.
15 Mevlana, Mesnevi, C. Iv, s. 248.
16 öner, Klasik Mantık, s. 38 vd.
17 Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler, s. 40; Şefik Can, Mesnevi Hikâyeleri, İstanbul 2003, s. 418-419.
Mevlana’nın Mesnevisi ve Mantık 71
Türkler önce çevredeki kiri temizlemeye başladılar. Duvarı sürekli cilalayıp parlattılar.
Çinliler resimlerini bitirdiler ve davul çalmaya başladılar. Padişah geldi ve
Çinlilerin hayranlık uyandırıcı güzellikteki resimlerini gördü. Sıra Türk ressamlara
gelince, Türkler aradaki perdeyi kaldırdılar. Böylece Çinlilerin yaptığı resim cilalanmış
duvara yansıdı. Cilalı duvarın üzerindeki resim çok daha göz alıcıydı, resimdeki
bütün detaylar çok iyi görünüyordu. Yarışmanın galibi Türkler oldu.18 Bu hikâye
cevher ve araza güzel bir örnektir. Çünkü bir tarafta yapılan resmin kendisi, diğer
tarafta ise cilalanmış duvara yansıyan resim söz konusudur. Resim olmazsa duvar
ne kadar cilalanırsa cilalansın resmin yansıması olmaz. Dolayısı ile burada resmin
kendisini cevher yansımış halini de araz kabul edebiliriz.
2.3.2. görelilik
Görelilikte bir şeyin varlığı başka bir şeye göredir. Yani bir şeyin başka bir
şeye göre olan durumuna görelilik denir. örneğin, büyük-küçük birbirine gö-
redir, büyük diye bir şey yoksa küçük ifadesi anlamsız olur yine küçük ifadesi
yoksa büyük ifadesi de anlamsız olur. Uzun-kısa, zayıf-şişman gibi ifadelerde
böyledir.19 Göreliliğe aşağıdaki örnek verilebilir:
ömründe hiç fil görmemiş olan Hintliler, merakla ahıra koştular. İçerisi karanlıktı,
kimse bir şey seçemiyordu. Hayvana dokunuyor, herkes anladığı gibi fili
tarif ediyordu.
Biri hortumunu tutarak, “Fil bir borudur” diyordu. Bir diğeri kulağına dokunarak,
“Hayır!” diyordu. “Fil bir yelpazedir.” Bir başkası ayağına tutunarak, “Bir
sütun ...” diyordu. “Kocaman bir sütuna benziyor.” öteki sırtını elleyerek, “Fil
taht gibidir” diyordu.
Herkes dokunduğu yerine göre fili tarif etti. Birinin tanımı diğerini tutmadı.20
Bu hikâyeden hareketle hem kategorilerden biri olan göreliliği hem de tanım
konusunu inceleme konusu yapılabilir. Fili farklı duyuları ile algılayan kişilerin
her biri farklı şekillerde tanımlamıştır. Dolayısı ile aynı şeyin faklı bakış açılarıyla
değerlendirme konusu yapıldığını görmekteyiz. Bu farklı değerlendirmelerden
hareketle de aynı şey hakkında farklı tanımlar yapılmıştır. Yapılan tanımların hiç
biri tam tanım değildir. Çünkü tam tanım “efradını cami’ ağyarını mani’” olur.
Oysaki buradaki tanımlar efradını cami’ ve ağyarını mani’ değildir yani bu tanımların
hiçbiri yakın cins ve yakın ayrımdan oluşmamaktadır. Bu nedenle filin sübjektif
olarak algılanması sübjektif tanımların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu durum göreliliği göstermektedir.
2.4. Tanım
Bir kavramın ne olduğunu anlamak, belirsiz bir kelimeyi belirsizlikten kurtarıp
onu netleştirmek ve anlaşılır kılmak için tanımlara başvurulur. Tanım te-
18 Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler, s. 50; Sinan Yağmur, Mesneviden Hikâyeler, Konya 2010, s. 68-
69.
19 öner, Klasik Mantık, s. 40.
20 Mevlana, Mesnevi, C.II, s. 102; Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler, s. 61; Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve
Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 68.
72 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
melde tam ve eksik olmak üzere ikiye ayrılır.21 Mevlana, tanımın mahiyetine çok
dikkat etmeden, bazı kavramları belirsizliklerden kurtarmak için tanımlara baş-
vurmuştur. Onun yaptığı bazı tanımlar şöyledir:
İhtiyat, iki tedbir arasında tereddüde düşmeyip hangisi seni sürçtürmeyecekse
onu yapmaktır.22
İhtiyat, her an ansızın gelebilecek bir belayı görmektir.
Zulüm, bir şeyi layık olduğu yere koymamaktır.
Edeb, ancak bir edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
Mevlana’nın en çok tanımlamaya veya tanıtmaya çalıştığı kavram “aşk” kavramıdır.
“Aşk”, “kin”, “sevgi” “tatlı”, “ekşi” gibi kavramların tam tanımları yapılamaz.
Bu tür kavramlar ancak tasvir edilir yani betimsel olarak ifade edilebilirler.
Mevlana’da 128 aşk betimlemesi ile karşılaşmaktayız. Bunların bazıları şunlardır:
Aşk, Allah’ın bir vasfıdır.
Aşk, ebedi diri olandır.
Aşk, berekettir, arınmadır.
Aşk, cihanda öteden beri kapalı kalmış bir sırdır.
Aşk, ruhun nurudur.
Aşk, bütün güzel hayallerin özdür.
Aşk; dönüştüren bir kimyadır, anlamlar definesidir.
Aşk, uçsuz bucaksız, sırlarla dolu bir deryadır.
Aşk, ateşi söndürülemeyen yüce bir ışıktır.23
2.5. Kıyas
Bu başlık atından Mesnevi’den hareketle basit ve şartlı kıyaslar üzerinde durmaya
çalışacağız.
2.5.1. basit Kıyaslar
Kıyas, zihnin verilen ve bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenleri elde etme
faaliyetidir. Diğer bir ifade ile kıyas öncüllerden hareketle yeni bir hüküm elde
etmek demektir.24 Mesnevi’de kıyasın farklı çeşitleri ile ilgili örneklerle karşılaş-
mak mümkündür. Biz burada birkaç örnek vermekle yetinmek istiyoruz. Birinci
örneğimiz basit (yüklemli) kıyaslarla ilgili olacaktır. Basit kıyas iki öncül ve bir
sonuçtan oluşan kıyastır. Basit bir kıyasta büyük, küçük ve orta olmak üzere üç
terim bulunur. Orta terim öncülleri bir birine bağlayan terimdir ve hiçbir şekilde
sonuçta bulunmaz; sonucun konusu küçük terim, yüklemi ise büyük terimden
oluşur.
Mevlana’nın konu ile ilgili hikâyesi şöyledir:
21 öner, Klasik Mantık,, s. 47.
22 Mevlana, Mesnevi, C. II, s. 231.
23 Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 135-137.
24 Çapak, Gazali’nin Mantık Anlayışı, s. 134.
Mevlana’nın Mesnevisi ve Mantık 73
Bir dil bilgini bir gemiye binmiş. Epey bir yol aldıktan sonra gemiciye sormuş:
“Ey gemici dil bilimini bilir misin?”
Gemici: “Hayır, bilmem.” demiş
Dil bilgini gülerek: “Desene ömrünün yarısı boşa gitti.” demiş.
Gemici bu sözlere alınıp kızmış, fakat ses çıkarmamış. Bir zaman sonra bir
fırtına kopmuş. Gemi bir girdabın ortasında kala kalmış.
Çok korkan dil bilgini bir yere büzülmüş, öylece beklemekteymiş. Onun bu
halini gören gemici, dil bilginine seslenmiş: “Muhterem efendim, yüzme bilir
misin?”
Dil bilgini: “Ne gezer, ben yüzme bilmem” demiş.
Gemici büyük bir keyifle: “Yazık!” demiş. “Desene ömrünün tamamı boşa gitti.
Böyle giderse gemi bu girdaptan kurtulmaz, batar!”25
Mevlana’nın yer verdiği bu öyküden kıyasın birinci şeklinin 3. Modundan şu
kıyasları oluşturmak mümkündür:
Her dilbilgisi bilmeyenin ömrünün yarısı boşa gitmiştir. (Büyük önerme)
(Orta Terim) (Büyük Terim)
Gemici dil bilgisi bilmemektedir (Küçük önerme)
(Küçük Terim) (Orta Terim)
O halde gemicinin ömrünün yarısı boşa gitmiştir. (Sonuç)
(Küçük Terim) (Büyük Terim)
Her yüzme bilmeyenin ömrünün tamamı boşa gitmiştir. (Büyük önerme)
Dil bilgini yüzme bilmemektedir. (Küçük önerme)
O halde dil bilgininin ömrünün tamamı boşa gitmiştir. (Sonuç)
Basit kıyasla ilgili vereceğimiz ikinci örnek, orta terim yanlışı yapılan bir örnektir.
Orta terim, hem büyük önerme hem de küçük önermede dağıtılmamış olarak
yani tikel anlamda bulunursa, öncüllerde bir şeyin birbirinden başka olan iki
cüz’üne delalet etmiş olacağından, bu tür öncüllerden bir sonuç çıkmaz. Çünkü
Orta terim hem küçük, hem de büyük önermede tikel olarak alınırsa, tikeller bir
sınıfın belirsiz bir kısmını bildirdiklerinden, küçük önermede tikelin manası bü-
yük önermedeki tikelin manasından faklı olabilir. Bundan dolayı büyük ve küçük
terim iki değişik terim ile mukayese olunmuş olur. Bu durumda kıyas, aslında
dört terimden kurulmuştur. İşte kategorik bir kıyasta orta terimin her iki öncülde
de tikel olarak alınmasına “dağıtılmamış orta terim yanlışı” denir.26
Yazdığı şiirlerden dolayı vezirden izzet ve ikram gören bir şairin vezir değiştikten
sonra karşılaştığı muamelenin anlatıldığı bir hikâyede geçen aşağıdaki ifadeler
orta terim yanlışı yapıldığında yanlış bir sonuca nasıl varılacağını göstermektedir:
25 Can, Mesnevi Hikâyeleri, s. 71-72; Yağmur, Mesneviden Hikâyeler, s. 67.
26 Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 81.
74 ‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Şair, yüzünü onlara çevirdi ve dedi ki: “Ey beni esirgeyenler, bu kötü vezir
nerden geldi?
Bu insanın elbiselerini soyan vezirin adı ne? Söyleyin bana! Onlar ‘’Adı, Hasan”
dediler.
Şair, “Ya Rabbi!” dedi, “onun adı da Hasan, bunun adı da. Ey din Rabbi, yazıklar
olsun; nasıl oluyor da ikisinin de adı bir oluyor?”27
Bu hikâyede anlatılanlardan, dağıtılmamış orta terim yanlışı yapıldığını anlı-
yoruz. Bu geçersiz çıkarım, şu şekilde ifade edilebilir:
Hırsızın adı Hasan’dır; (Dağıtılmamış orta terim)
Bunun adı da Hasan’dır; (Dağıtılmamış orta terim)
Bu da hırsızdır! 28
2.5.2. Şartlı kıyas
Şartlı kıyas, birinci öncülü şartlı önermeden oluşan kıyastır. İkinci öncülü
mukaddemi aynı, karşıt hali veya talinin aynı veya karşıt hali olur. Mukaddemi
onaylama ve taliyi onaylamama durumunda şartlı kıyas doğru sonuç verirken;
mukaddemi onaylamama ve taliyi onaylama durumunda yanlış sonuç verir.29
Bizim burada vereceğimiz örnek taliyi onaylama yanlışı ile ilgili olacaktır.
Mesnevi’de aktarılan şu hikâyede, hem bir önceki dağıtılmamış orta terim yanlışı-
na, hem de taliyi onaylama yanlışına işaret edilmektedir.30
Bir bakkal vardı, onun bir de papağanı vardı. Yeşil güzel sesli ve söyler bir
papağandı. Dükkânın bekçiliğini yapar; alışveriş edenlere hoş nükteler söyler,
latifeler ederdi. İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu. Efendisi, bir gün
evine gitmişti. Papağan, dükkânını gözetliyordu. Ansızın fare tutmak için bir kedi,
dükkâna sıçradı. Papağan can korkusundan, dükkânın başköşesinden atıldı, bir
tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü.
Sahibi, evden çıkageldi. Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaş-
mış. Papağanın başına bir vurdu; papağanın dili tutuldu, başı kel oldu.
Papağan bir müddet konuşmadı ve sahibi buna çok üzüldü bir gün dükkana
birisinin gelmesi üzerine papağan ona: Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen
de şişeden gülyağı mı döktün?!” dedi.
Bu geçersiz kıyaslamayı şu şekilde formüle edebiliriz:
Gülyağı şişesini döktüm başım kel oldu; (Dağıtılmamış orta terim)
Senin de başın keldir; (Dağıtılmamış orta terim)
O halde sen de gülyağı şişesini döktün!
Buradaki yanlışı, şartlı kıyas formunda ifade edersek “taliyi onaylama” yanlışı
daha açık bir şekilde ortaya çıkar.
27 Mevlana, Mesnevi, C. IV, s. 101.
28 Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 81.
29 Çapak, Gazali’nin Mantık Anlayışı, s. 172.
30 Emiroğlu, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, s. 81.
Mevlana’nın Mesnevisi ve Mantık 75
Eğer gülyağı şişesini dökersen başın kel olur;
Başın keldir; (Taliyi Onaylama)
O Halde gülyağı şişesini döktün! (Sonuç)
Mevlana, bu örneği verirken, yanlış kıyaslamalarda bulunanları kınayıcı ve
uyarıcı nitelikte, şöyle seslenir:
Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü papağan, o geçeni kendisi
gibi sanmıştı…31
sonUÇ
Mevlana’nın Mesnevi’sinde yer alan bütün hikâyeler doğrudan veya dolaylı
olarak mantıkla ilgilidir. Çünkü hepsi bir düşünce ürünüdür ve aynı zamanda
okuyucuları dersler çıkarmaya sevk edicidir. Düşüncenin söz konusu olduğu her
yerde mantık vardır. Çünkü mantık düşünürken yanlış düşünmekten kişiyi alı-
koyan ilimdir. Biz bu çalışmada Mesnevi’de yer alan bütün hikâyeleri konu edinecek
durumda olmadığımız gibi, onlardaki mantık veya düşünce boyutunu her
yönüyle öne çıkaracak durumda da değiliz. Biz hikâyelerden çıkarılması gereken
sonuçlardan daha çok mantık ilminde üzerinde durulan konuları ele almak için,
konulara bire bir uygun düşün örnekler üzerinde durmaya çalıştık. Bu kısa çalışmadan
hareketle Mevlana’nın mantık anlayışı ile ilgili bir doktora çalışmasının
yapılması gerektiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Çünkü Mevlana’nın mantık anlayışının
incelenmesinin onun fikirlerinin daha rahat ve iyi anlaşılmasına katkı
sağlayacağı inancını taşımaktayız.
KAynAKÇA
Can, Şefik, Mevlâna Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, İstanbul 1997.
Can, Şefik, Mesnevi Hikâyeleri, İstanbul 2003.
Çapak, İbrahim, Gazali’nin Mantık Anlayışı, Ankara 2005, Elis Yayınları.
Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, Ankara 2004, Elis Yayınları
Emiroğlu, İbrahim, Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlana, İstanbul 2009, İnsan
Yayınları.
Mevlana, Mesnevi, (çev. veled İzbudak) İstanbul 1991 MEB Yayınları
Mevlana, Mesnevi’den Hikâyeler (Yayına Hazırlayan: Kadriye Kaymaz), İstanbul 2010.
öner, Necati, Klasik Mantık, Ankara 1996, Bilim Yayınları
özlem, Doğan, Mantık İstanbul 1996, Anahtar Yayınları
Yağmur, Sinan, Mesneviden Hikâyeler, Konya 2010, Karatay Akademi

Konular