MANZUM ESERİ DÜZ YAZIYA AKTARMADA “HAFT PEYKER” ÖRNEĞİ

Example of “Haft Peyker” for transfering verse text into prose
Gazi Türkiyat, Güz 2012/11: 67-77
Özet: Bu makalede Nizamî Gencevî’nin “Haft Peyker” destanı ve onun Özbek şair ve tercümanı
Muhammed Rıza Agâhî tarafından yapılmış tercümesi incelenmiş, söz konusu manzum eserin düz
yazı şeklindeki tercümesinin özelliklerinden bahsedilmiştir. Çalışmada Nizamî’nin Agâhî tarafından
Farsçadan Özbek Türkçesine yapılmış olan “Haft Peyker” tercümesinin çeviri bilimi, çeviri teorisi
ve çeviri tarihindeki önemi üzerinde durulmuştur.
Anahtar kelimeler: Nizamî Gencevî, Muhammed Rıza Agâhî, “Haft Peyker” destanı, manzum
eser, düz yazı, orijinal eser, çeviri, tercüme, aktarmak, el yazma.
Abstract: In this article, the famous poet Nizami Gencevi’s "Haft Paykar" epic epic and its
translation done by famous Uzbek poet and translator of Mohammad Reza Agahi were analyzed and
the poetic form of prose translation of the features of the work were mentioned. In this study, the
translation of Nizamî’s “Haft Peyker”which was done from Persian to Uzbek Turkish by Agahî was
analyzed regarding to the theory of translation and translation history.
Key words: Nizamî Gencevî, Mohammad Reza Agahî, "Haft Paykar" epic, poetic works, plain text,
original works, translation, translate, transmit, hand-writing.
Özbek kültürü, edebiyatı ve manevi mirası yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsça
yazılmış edebî eserlerle aynı sırada kendi varlığını korumuş ve gelişmiştir. Geçmişte
aydınlar arasında Farsça yazılmış eserlerin Özbek Türkçesine çevrilmesine ihtiyaç
duyulmuş olmasa da milletin önde gelen şair ve yazarları, halkı dünya edebiyatının
seçkin eserleriyle tanıştırma ve çeviri vasıtasıyla ana dillerinin itibarını daha da
güçlendirmek amacıyla dünyaca ünlü şairlerin en sevilen eserlerini kendi dillerine
kazandırmak için çaba sarf etmişlerdir.
XIX. yüzyıl Özbek edebiyatı ve Harezm edebî muhitinin ünlü ismi olan
Muhammed Rıza Agâhî (1809-1874) de o dönemin en tanınmış şairlerinden biridir.
Çeviri, Muhammed Rıza Agâhî edebî çalışmalarının önemli bir kısmını oluşturur.
Bu konuda Özbek edebiyatı tarihinde Agâhî’ye benzeyen bir başka şair ya da
tercümanın olduğu bilinmemektedir.
Agâhî ömrü boyunca farklı konularda yazılmış olan on dokuz eseri kendi diline
maharetle çevirmiştir. Şairin Türk diline tercüme ettiği eserlerin adları “Tavizü’l-
Âşıkîn” divanının ön sözünde belirtilmektedir: “Bendenizin Türkî Dile tercüme ettiği
kitapları ‘Revzetü’s-Sefa’nın ikinci defterinden ‘Çehar Yâr-i İzâm Vakası’ ve üçüncü defteri

* Arş. Gör., Taşkent Devlet Şarkşinaslık Enstitüsü, Klasik Filoloji Ana Bilim Dalı, masharif-1981@mail.ru
68 | M a s h a r i f K a l a n d a r o v / G a z i T ü r k i y a t , G ü z 2 0 1 2 / 1 1 : 6 7 - 7 7
ve ‘Nadir Name’ ve ‘Zafer Name’ ve ‘Zübdetü’l Hikayat’ ve ‘Miftahü’t Talibîn’ ve ‘Ahlâk-i
Muhsini’ ve ‘Vasifî’ ve ‘Nasihat Name-i Keykâvus’ ve ‘Salaman Ebsâlî’ Câmî ve ‘Gülistani’
Sadi ve ‘Baharistani’ Câmî ve ‘Revzetü’s - Sefai Nasirî’nin birinci defteri ve ‘Delayilü’l –
Hayrat’ şerhi kim, Rum Türkçesinden Çağatay Türkçesine aktarılmıştır. Ve ‘Tezkire-i Mukîm
Hani’ ve ‘Tebakât-i Ekber Şahi’ ve ‘Haft Peykeri’ Nizamî ve ‘Haşt Bihişti’ Husrevi ve ‘Yusuf
ve Züleyha’-i Cami kim, manzum olmuş ve ‘Şah-u Gâda’-i Hilali kim manzum olmuştur.”
Muhammed Rıza Agâhî’nin yukarıda sıraladığı eserlerden dokuzu edebî eserdir:
Gülistan, Yusuf ve Züleyha, Şah-u Geda, Salaman ve Ebsâl, Baharistan, Haft Peyker, Haşt
Bihişt, Zübdetü’l Hikayet, Bedayeü’l- Vakai), beşi tarihî eser (Revzet ü’s-Sefa, Revzetü’sSefai
Nasiri, Nadir Name, Zafer Name, Tezkire-i Mukim Hani, Tabakât-i Ekber Şahi), dördü
de ahlakî ya da felsefî-ahlakî (Nasihatname-i Keykavus, Ahlâk-i Muhsini, Delayilü’l–
Hayrat ve Miftahü’t- Talibin
Muhammed Rıza Agâhî’nin kendisinin de belirttiğine göre, sadece “Delayilü’lHayrat”
eseri Osmanlı Türkçesinden aktarılmış (orijinali Arapça), diğer on sekiz eser
de doğrudan Farsçadan aktarılmıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki tarih ve ahlâk
konulu eserler o dönemin geleneklerine göre edebiyata özgü unsurlar sayılan hikâye
ve manzum parçalarla karışık şekilde verilmiştir.
Agâhî’nin yaptığı çevirilerin büyük bir kısmı Özbekistan Cumhuriyeti Bilimler
Akademisinin Ebu Reyhan Birûnî adlı Şarkşinaslık Enstitüsünde bulunmaktadır.
Çevirilerin diğer bir kısmı da Moskova ve Sant-Petersburg şehirlerindeki
kütüphanelerde yer almaktadır. Maalesef, Agâhî’nin yaptığı çevirilerin tamamı bize
ulaşmamıştır. Örneğin, “Zafer Name”, “Salaman ve Ebsâl”, “Baharistan”, “Haşt Bihişt”
eserleri çevirisinin el yazmalarının nerede olduğu bilinmemektedir. Hatta Vasifî’nin
yazdığı bir eser tercümesinin Agâhî tarafından yapılmadığıyla ilgili düşünceler de
vardır. Ancak, F. Ganihocaev “Bedayiü’l- Vakai”nin Agâhî tarafından yapılan
çevirisini Harezm’den araştırarak görmeye muvaffak olmuştur. Bu çevirinin el
yazması günümüzde 2628 numara ile Hamit Süleymanov adlı El Yazmaları Enstitüsü
Kütüphanesinde kayıtlıdır.
XX. yüzyılın 70’li yıllarında yayımı gerçekleştirilmiş olan 6 ciltlik Agâhî
eserlerinin III. ve IV. ciltlerinde “Gülistan”, “Haft Peyker”, “Yusuf ve Züleyha”, “Şah ve
Geda” eserleri yer almaktadır. Bu eserlerden Sadi Şirazi’nin “Gülistan”, Abdurrahman
Cami’nin “Yusuf ve Züleyha” ve Bedretdin Hilali’nin “Şah ve Geda” eserleri manzum
olarak çevrilmiş olup, sadece Nizamî Gencevî’nin “Haft Peyker” destanı manzum
eserin düz yazı şeklindeki tercümesidir.
Agâhî’nin tercümanlık mahareti, söz sanatında gösterdiği performans ve yazarlık
kabiliyetleri henüz tam olarak araştırılmış değildir. Herkese örnek olabilecek
çalışmalarından çoğu kişi habersizdir. Agâhî’nin tercümeleri klasik tecümecilik
gelenekleriyle ortak özellikler taşır. Dolayısıyla, böyle bir değerli mirasın
araştırılması edebî tercüme tarihinin kural ve ilkeleri, gelenek ve yöntemlerinin
M a n z u m E s e r i D ü z Y a z ı y a A k t a r m a d a “ H a f t P e y k e r ” Ö r ne ğ i | 69
gözden geçirilmesine vesile olacaktır.
Agâhî’nin kendisinin belirttiği gibi, “Bu nusxani turkiy tiliga tarjima qil, to turk
elining avomi dag‘i bu ne’matlardan bahra olg‘ay” (Bu nüshayı Türkçeye çevir, ta Türk
halkının sıradan insanları bile bu nimetlerden yararlansın) diye kutsal niyetle “ixlos
qalamin e’tiqod avroqig‘a surib” (ihlas kalemini inanç yaprağına sürerek) zahmet
çekmiştir. Tercümanın çalışmalarının tüm özellikleriyle titizce incelenmesi herkesin
şerefi, kutsal borcudur (Kamilov, 1988).
Görüleceği üzere Agâhî, Doğu Klasik Edebiyatının ünlü ismi sayılan Nizamî
Gencevî’nin “Haft Peyker” destanının Farsçadan Özbek Türkçesine mensur çevirisini
yapmıştır.
Özbekistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi bünyesindeki Ebu Reyhan Birûnû
adlı Şarkşinaslık Enstitüsünün El Yazmaları Kütüphanesinde söz konusu destanın
bir el yazma nüshası 7695 numara ile kayıtlı bulunmaktadır. El yazma nüshası Hicri
1337 (1918) yılında yazılmıştır; ölçüsü 16x21’dir ve 308 sayfadan oluşmaktadır.
Avrupa’da üretilmiş kâğıda siyah mürekkeple orta nestalik yazısıyla kopya çekilmiş
bu eserin kâtibi Molla Yavkaçlı bin Molla Kurbanniyaz bin Baba Halife’dir. Kâtip
destanın sonunda Doğu kitabet sanatı geleneklerine uygun hareket ederek, kitabetin
nedeni, tarihi ve okurların dualarını alma umudunu şöyle beyan etmiştir:
Andin aylarmen bu oyatni umid,
Fano dunyodin o‘tsam nopadid.
Rahmat ila yozg‘uchi bechorani,
O‘qutub tinglag‘uchi ul xorani.
O‘qub tinglog‘onni rahmat etgay,
Jam’i mo‘min qul maqsadg‘a yetgay.
..........................................................
1
Buni yozdim yodgor bo‘lmoq uchun.
Qalam buzdim xat biturdim ro‘zgor,
O‘zim o‘tsam xatim qolsun yodgor.
Xatimni ayb(i) ko‘ptur ayb qilmang,
O‘qug‘onda duo birla unutmang.
Xatim yo‘qdur, xatimni ayb etmangizlar,
O‘zumga so‘k, otamga so‘kmangizlar.
Zabun bo‘lsa qalam birla siyohi,
Nedur yozg‘uchi bandani gunohi.
Qalam gufto ki, man shohi jahonam,
Qalamkashro ba davlat mirasonam.
Otim Mullo Qurbonniyoz Xorazm shahrim,
Bu qissani yozib ochildi bahrim.
O‘qung “Alhamd” bila uch “Qul hu Olloh”
Tilovat aylangizlar goh begoh.
Har ki xonad vay ta’ma doram,
Zi onki man bandai gunahkoram.
Shud batavfiqi xudoyi loyanom,
In kitobat ruzi chahorshanba tamom2
.
Ondan bu ayeti umut ederim,
Bu fena dünyadan gitsem nâpedit.
Rahmet ile yazan biçareyi,
Okutarak dinleyen o hârı.
Okuyup dinleyene rahmet eylesin,
Cümle mümin kullar muradına ersin.
..........................................................
3
Bunu yazdım yadigâr olmak için.
Kalemi tükettim yazıyı bitirdim rüzgâr,
Kendim gidersem yazım kalsın yadigâr.
Yazımın kusuru çoktur, ayıplamayın,
Okurken dua edin, unutmayın.
Yazım yoktur, yazımı ayıplamayın,
Bana kızın, babama kızmayın.
Zebun olsa kalem ile mürekkebi,
Nedir yazan kulun günahı.
Kalem güfte ki, ben cihanın şâhıyım,
Kalemkeş ra be devlet mirasanem (Farsça).
Adım Molla Kurban Niyaz Harezm şehrimdir.
Bu hikâyeyi yazarak açıldı bahrim.
Okuyun “Elham” ile üç kere “Kul hu Allah”
Tilavet eyleyiniz gâh be gâh.
Her ki haned vay ta’ma darem,
Zi an ki men bendei günahkârem.
Şud betevfiki Hüdai lâyenam,
İn kitabet ruzi çaharşembe tamam4
(Farsça)

1
Burada bir mısra düşmüştür.
70 | M a s h a r i f K a l a n d a r o v / G a z i T ü r k i y a t , G ü z 2 0 1 2 / 1 1 : 6 7 - 7 7
Biz bu 7695 numaralı el yazmayla 1977 yılında yayınlanmış olan Agâhî
eserlerinin dördüncü cildine dâhil edilmiş olan “Haft Peyker” destanının Özbek bilim
adamları G. Karimov ve S. Dalimov tarafından yayımlanmış olan tebdil metinlerini
karşılaştırarak inceledik. Bu çalışma, XX. yüzyılın 70’li yıllarındaki şartlara göre ele
alındığında, bir cesaret olarak değerlendirilmelidir. O dönem şartları gereği Nizamî
Gencevî’nin “Haft Peyker” destanının Agâhî tarafından yapılmış ve yayınlanmış
tercümesinde eserin hamd ve naat kısımları kısaltılmış ve Muhammed Rahim Han
Sani–Firuz’a atfedilmiş kısmında aşağıdaki şiir mısraları çıkarılmıştır:
“Mesnevi
Shohi gardunjanob bayzobaxt,
Xusravi bahru bar, Iskandartaxt.
Uyla keldi teng maqomi oning,
Gahe podshohlar g‘ulomi oning.
Karam oyatini qilur chog‘i posh,
Dahr aro zar sochib nechuk quyosh.
Durru la’l elga qilg‘ay ehson,
Bordurur iki ilki bahri kon.
Xayli chokar anga Iskandaru Som,
Qilibon qullig‘ini ming Bahrom.
Fazlu donish bila jahonda toq,
Lutfu baxshishda shinamroq.
Adl birla jahon bo‘lub xurram,
Topti ziynat nechukki bog‘i Eram.
Barcha mashg‘ul o‘lub sanosig‘a,
Ochti tillarin duosig‘a.”5
Şâh-u gerdüncenap beyza baht,
Husrav-i bahr-ü ber, İskender taht.
Üyle geldi denk makam-ı onun,
Gâh padişâhlar gulâmı onun.
Kerem ayetini kılar zamanı örtü,
Dehr arasında ışık saçıp niçin güneş.
Mücevherler millete eyler ihsan,
Vardır iki ilki bahr-i kân.
Hayli çâker ona İskender-ü Sâm,
Kılar kulluk bin kere Bahram.
Fazl-u daniş bile cihanda tek,
Lütf ve bahşişte şinemrek.
Adl ile cihan olup hürrem,
Buldu ziynet niçin ki, bağ-ı Erâm.
Herkes meşgul olup hamd etmek için,
Açtılar dillerini duasına.6

Âni padişahı Ebü’l Muzaffer Ebü’l Mansur Ebü’l Fatih Sayyid Muhammed Rahim
Han ebbede Allahu Taalla Mülkahu ve İclalahu ve Zeyyade Umrahu ve İkbalahu”.
Destanın 1977 yılında yayımlanmış tebdil neşrinin ön sözünde şöyle
denmektedir: “ (...) devran hakanları onun izzeti astanının aciz serefkendesidirler (...) ve
onun çakeri haylidirler.” Burada (...) ile işaret edilen yerlerdeki şu ifadeler söz konusu
neşirde verilmemiştir: “aduvsizdur va ul oxir zamon bag‘bag‘akim, borcha mavodot oning
oinaki muborak vujudining uzmo vajhsiz. Duo ul ikki olam sarvarig‘akim, jam’i
payg‘ambarlar guruhi” Eserin tebdil neşrinin sonunda da şu ifadeler yer almaktadır:
“... Falaki kajraftorning ul kirdori budurkim, agar kishi ming yil podshohliqda o‘lturub, yetti
iqlimg‘a hukumat sursa va yuz yil murod bodasin ichib, ko‘ngli komiga xushhol va masrur

2
Özbekistan Bilimler Akademisi Ebu Reyhan Biruni Şarkşinaslık Enstitüsü El yazmaları Fondu, 7695 Nu.lı
yazma.
3
Burada bir mısra düşmüştür.
4
Özbekistan Bilimler Akademisi Ebu Reyhan Biruni adlı Şarkşinaslık Enstitüsü El yazmaları Fondu, 7695
Nu.lı yazma.
5
Özbekistan Bilimler Akademisi Ebu Reyhan Biruni adlı Şarkşinaslık Enstitüsü El yazmaları Fondu, 7695
Nu.lı yazma, 1b
, 2a
6
Özbekistan Bilimler Akademisi Ebu Reyhan Biruni adlı Şarkşinaslık Enstitüsü El yazmaları Fondu, 7695
Nu.lı yazma,,1b
, 2a
M a n z u m E s e r i D ü z Y a z ı y a A k t a r m a d a “ H a f t P e y k e r ” Ö r ne ğ i | 71
bo‘lsa, oxir aning komin ajal zahri birla birlashturur, maqomin tiyra go‘r qilg‘usidur...7”
(Felek-i kecraftarın ol kirdari budur ki, eğer kişi bin yıl padişahlık yapıp, yedi iklime
hükmetmiş olsa da, yüz yıl murat badesini içerek, gönlünce hoş hâl ve mesrur olsa,
sonunda onu ecel zehri ile birleştirir, makamını tiyre gör kılacaktır...). Kanaatimizce,
yukarıda verilen parçadaki birleştirir kelimesi “birla sho‘r” şeklinde okunmalıdır.
Çünkü el yazmada “te”ye ait olan noktanın olmaması dışında, cümlenin sâc
kurallarına riayet edilerek okursak, düşüncemizin doğru olduğu anlaşılır: “acal zahri
birla sho‘r, maqomin tiyra go‘r qilg‘usidur”. Bunun dışında, Agâhî kendi
düşüncelerini eserin içeriğine uygun şekilde sonuçlandırır. Yani Bahram’ın Gör
lâkabı ve “kabir” anlamını taşıyan gör kelimesi bulunan bir telmih oluşturur. Böyle
bir durum da Agâhî’nin eserin tercümesinde olayların akışını tasvir etmekle
yetinmediğini, kendine özgü yenilikçilik yolundan gittiğini göstermektedir.
Şimdi makalemizde Nizamî’nin “Haft Peyker” destanındaki Bahram Gör timsaliyle
ilgili düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz.
Agâhî’nin tercüme ettiği “Haft Peyker” incelemesi Dr. Keyvan Necmabadî’nin
“Nizamî’nin destanları, özellikle “Haft Peyker” ve “İskender Name”, Genceli şairin eski
İran kültürünü, ülkedeki örf ve âdetlerle tarihî yerleri ne kadar iyi bildiğini
göstermektedir. O, dünya bilimlerinden özellikle astronomi ve astroloji bilimlerini
öğrenerek Pehlevî kaynaklarında yazılmış hikmetler, muğlar ve ateşperestlerin örf ve
âdetlerinden haberdardı.” diyor.8
Yine o, “Nizamî’nin ‘Haft Peyker’ Kitabı ve Güneşe
Tapınma”
9
adlı eserinde şöyle yazar: “O dönemde öğretilen bilimleri iyi öğrenmişti;
özellikle, zamanın gizli bilimleri sayılan kimya, simya, limya, rimyadan da yeteri kadar
haberdârdı.”10

Doğu halklarının edebiyatlarında müşterek olan seyyar süjelerin çok olması,
birincisi bu halkların birbirleriyle sürekli bulundukları ekonomik, kültürel ve eğitim
ilişkilerini yansıtmakta, ikinci olarak da bunun gibi süjelerden alınan sonuçlar,
onların temelinde şekillenen halkın dünya görüşünün millet ya da etnik grubun
sınırlarını aşarak umum insanî özellikler taşıdığını göstermektedir. Bunlara dikkat
eden S. Hasanov şunları yazar: “… aynı zamanda kardeş halkların edebiyatlarından
alınan örnekler milletler arasındaki yakınlık, kardeşlik ilişkilerini göstermektedir.
Bununla birlikte, halkların ürettikleri eserler sadece Farsça konuşan halklar için
değil, Türkçe konuşan halklar arasında da yüksek manevi, ahlakî, eğitimsel, estetik
ve kültürel etkileşim kaynağı oluşturmuştur.” (Hasanov 1991: 117-118).
“Bahram Name” eserinin süjesine dayanılarak yazılmış eserler, dolayısıyla Bahram
Gör karakterinin edebî gelişme tarihi birçok bilim adamının dikkatini çekmiştir (Bertels,

7
Muhammed Rıza Agâhi, Seçmeler, 4. Cilt, Taşkent, G‘. G‘ulam Edebiyat ve San’at Naşriyatı, 1977, s. 86.
اکت ب ھفت پيکر نظامی و مھر آينی نوشت ده کترن آجم بادی ص 8 7
اکت ب ھفت پيکر نظامی و مھر آينی نوشت ده کترن آجم بادی ص 9 7
اکت ب ھفت پيکر نظامی و مھر آينی نوشت ده کترن آجم بادی ص 107
72 | M a s h a r i f K a l a n d a r o v / G a z i T ü r k i y a t , G ü z 2 0 1 2 / 1 1 : 6 7 - 7 7
1948: 194-195; Mallaev 1965: 532-535; Hasanov 1991: 192; Hasanov 1988: 207). Bu
konu çeşitli kaynaklarda detaylı şekilde incelenmiş olsa da daha sonraki
dönemlerde gerçekleştirilmiş olan bilimsel araştırmalar mevcut olan bilgilerin daha
da zenginleşmesini sağlamıştır. Örneğin, Avesto üzerinde araştırmalar yapmış olan
Celil Dosthah, Bahram karakterinin kökenini Zerdüştlerin en eski tarihî edebî anıt
yazılarına göre tahlil etmiştir. Bu bilim adamının belirttiğine göre, Hintlilerin en
eski efsanelerinde Vrtraxan olarak anılan bu isim “Avesto”nun “Mihir Yaşt”ında
kaydedilmiştir. Orada İlâh Bahram, İlâh Mihrin’in ortağı olarak dile getirilir.
Yaştlardan bir diğeri olan Bahram Yaşt”taysa Mihir, Raşn ve İlâh Bahram’ın
yoldaşlarından biri sayılır. Onlar yalancılarla savaşırlar ve savaş onların zaferiyle
son bulur. “Bahram Yaşt”ın başlangıcında Ahura Mazda Zerdüşt ile yaptığı bahiste
(soru-cevap) İlâh Bahram’ın İlahiyat âleminde herkesten üstün olan İlâh olduğunu
vurgular.11 Bilim adamı eski İranlılar’ın dinî edebiyatlarda verilen bilgilere göre
Zerdüştlerin, insanın ölümünden dört gün sonra ruhunun her sabah erkenden
Suruş, Bâd ve Bahram’la Çinvetpul’a varması, orada bilginler ve yavuz ruhların da
bulunmasına ve birinci grubu oluşturan bilginlerin ruhları cennete göndermeye
çalışması, ikinci grubu oluşturan yavuz güçlerinse cehenneme yollamaya
çalışmasına inandıklarını belirtir.12 Zerdüştlerin inancına göre, her ayın 20. günü
İlah Bahram günü olarak kabul eden ve o güne ayrı bir saygı gösteren Zerdüştler, o
gün “Ateş Bahram” tapınağına gitmişlerdir.13

Ferdinant Yusti’nin verdiği bilgiye göre, Bahram adının etimolojisi çok eski
geçmişe uzanır. Bilgin bu ismi çok eski zamanlardan beri tapınılan Şimşek ve
Yıldırım Tanrısı olan İndra Veritragn ile bağlayarak, onun Sanskrit edebiyatında
görüldüğünü belirtmektedir (Hasanov 1991: 119).
Eğer kültürler ve dinler arasındaki ilişkiye dikkat edersek, ilk dinî
düşüncelerde Güneş Tanrısı Mitra, Anahita, Ra, İsida ve başka isimlerin birçok
halkta olduğunu görürüz. Güneşe tapan halkların medeniyetlerinde sulama
kültürü gelişmemiş olup, sadece yağmur suyundan faydalanmak suretiyle
tarım yapıyorladı. Dolayısıyla onlara, yağmurun zamanında yağmasını
sağlayan Şimşek Tanrısı yardım ediyordu. Onların düşünce ve tasavvurlarına
göre, Şimşek Tanrısı (Zeus, Vrisra, İndra vb.) yağmurun yağmasını engelleyen
ejderi mahveder ve yağmuru yağdırır. Bu tasavvurlar çerçevesinde çeşitli
efsaneler ve mitler ortaya çıkar.
Bu efsanelerin kökü de Zerdüştîlere kadar uzanır. Orada Mihir (Güneş)
tanrısı, وريترا Viritra (yağmuru esir eden yavuz yaratık) ve onun düşmanı olan
Bahram tanrılarının timsalleri vardır.

اوستا. مترجم جليل دوستخواه. تھران. مرواريد. ١٩٩١م.ص.11 ٩٨٧
اوستا. مترجم جليل دوستخواه. تھران. مرواريد. ١٩٩١م.ص.12 ٩٨٧
اوستا. مترجم جليل دوستخواه. تھران. مرواريد. ١٩٩١م.ص.13 ٩٨٧
M a n z u m E s e r i D ü z Y a z ı y a A k t a r m a d a “ H a f t P e y k e r ” Ö r ne ğ i | 73
Gerçekten de Muhammed Muin, Bahram isminin menşeini tahlil ederken,
onun “Avesto”da Vərəthragna, Pahlavi’de Varhrân, Sanskritçede Vritra şeklinde
olduğunu belirtmektedir. İlk Arîlerin tasavvurunda وريترا Viritra yağmuru esir
eden ejder diye tasavvur edilmiştir. Bahram isminin ikinci parçası, Eski
Farsçada gan (Sanskritçede jan) vurmak, öldürmek anlamını ifade eder. Bu ifade
tam olarak وريترا Viritra ve غن gan parçalarından oluşarak (yağmuru esir eden
yavuz yaratığı) mahveden, öldüren anlamına gelir14
.
Hüsein Şahid Mazandarani de bu sözün iki kısımdan oluştuğunu “Ferhang-i
Şahname”de hatırlatmaktadır. O sözün birinci kısmının ورثرا virisra’dan, ikinci
kısmının da غنgan’dan oluştuğunu vurgulamaktadır. Bilim adamı birinci
parçayı Muhammed Muin’in düşüncelerine uygun şekilde izah ederek, ikinci
parçanın yukarıda belirtilen anlamların dışında hamle, saldırı ve zafer
anlamlarını ifade ettiğini de belirtmektedir.15 Bu isim ilk önce İndra’nın
(Hintlilerin Şimşek Tanrısı) lakabı olarak ortaya çıkmıştır. Bahram isminin
menşei onun genetik tahliliyle yakından ilgilidir. Eski Ermenicede Vahagan
(ejderi öldüren tanrının adı) isminin genel isim olduğu bilinmektedir.
Ermenilerde Varâm, Gürcülerde Gurâm insan ismi de Bahram adının kökeniyle
ilgilidir.16 Bu düşünceleri Ye. E. Bertels’in Ermenilerin Vahanga, Gürcülerin
Vahtanga karakterlerini Bahram karakteriyle ilişkili olduğunu belirtmesi de
doğrulamaktadır (Bertels 1948: 194).
En eski Fars yâdnamelerinde Yazdigird’in oğlu olan V. Bahram’a kadar
Bahram adıyla 13 padişahın yaşadığı belirtilmektedir.17 Onlardan birincisi BahramGalip,
ikincisi Bahram-Mergen, üçüncüsü Bahram-Sernecat, dördüncüsü Bahram-Zalim
ve benzeri lâkaplarla adlandırılmıştır. Daha sonra halk arasında V. Bahram’ı işte bu
efsanelerde tasvir edilen şimşek ve yıldırım Tanrısı olan Veretragn ile ilişkide
tasavvur etmeye başlamışlardır. Burada Bahram’daki Zeus gibi şimşek gibi
savaşkanlık, kızgınlık ve hırs gibi özelliklerin Veretragn’a benzer olması da
büyük rol oynamıştır (Hasanov 1991: 117-118).
Şunu da belirtmek gerekir ki Bahram ismine takılan Gör lakabına dayanarak, Fars
klasik edebiyatında yazarların dilinde kullanılan Gör Han antroponimi tarihî şahıs
olan Gör Han’la karıştırılmamalıdır. Tarihten bilinen Gör Han ismi Türkçe bazında
şekillenmiş olup, Türkçe Gör (Kör) sıfatının pehlivan, cesur, korkmaz anlamı (Kör oğlu
gibi) bazında meydana gelmiştir. Nizamî’nin “Haft Peyker”inin bazı bölümlerinde
Bahram’ı Gör Han olarak dile getirmesinde onun Gör lakabıyla anıldığını

شمس الدين محمد بن خلف تبريزی . برھان قاطع. با اھتمام دکتر محمد معين. تھران. امير کبير. ١٣٨٦ . در چھار جلد ٢۴٢٩ص 14
٣٢٤
مازندرانی حسين شھيد فرھنگ شاھنامه (نام کسان و جاھا) بلخ بنياد نشاپور ۴٨٦ .١٣٨٨ ص 15 ١۵٧
شمس الدين محمد بن خلف تبريزی . برھان قاطع. با اھتمام دکتر محمد معين. تھران. امير کبير. ١٣٨٦ . در چھار جلد ٢۴٢٩ص 16
٣٢٤ .
فرھنک فارسی.دکتر محمد معين.موسسه انتشارات امير کبير. تھران-17 1379
74 | M a s h a r i f K a l a n d a r o v / G a z i T ü r k i y a t , G ü z 2 0 1 2 / 1 1 : 6 7 - 7 7
kasdetmektedir. Örneğin, destanın “Şikor kardani Bahrom va dog‘ kardani go‘ron”
(Bahram’ın hayvan avlaması ve karlara damga vurması) bölümünde “Onçunon
Go‘rhon ba ko‘hu ba rog‘, Go‘r ku dog‘ did, rast zi dog‘” (Gör Han–Bahram dağ ve
yaylaya vardığında, görler damga (tamg‘a) basılınca dağ (yanmak, pişmek)dan
fırladılar) beytine rastlanır.18
Yukarıdaki bilgileri özetleyerek şunu belirtmek mümkün olacaktır: Doğu
halklarının klasik edebiyatlarında Şâh Bahram karakteri tarihî şahıs değil Orta Asya,
İran, Hindistan, Kafkasya’da yaşayan insanların tasavvurundaki tarihî sembol ve
şahıslara özgü olan özellikleri kendisinde mücessem eden yüzyıllar boyunca
şekillenmiş simadır.
Şimdi makalemizin manzum eserin düz yazı çevirisiyle ilgili kısmına geçelim.
Nizamî Gencevî, doğu halklarının medeniyet, edebiyat ve destancılığının gelişmesini
sağlayan büyük ve eşsiz şairdir. Nizamî’nin eserleri, özellikle onun yazdığı destanlar
Yakın ve Orta Doğu halklarının edebiyat tarihlerinde yeni dönemi oluşturmuştur.
Dolayısıyla, Firdevsî, Nizamî, Şeyh Sadî, Abdurrahman Camî gibi dünya
edebiyatının önde gelen isimlerinin yazdıkları eserlerin orijinal şeklinde okunması
sıradan bir durum hükmeden bir ortamda onların yazdıkları eserlerin tercüme
edilmesi, ilk olarak geniş halk kitlesini bu edebiyat mücevherleriyle behramend etme
amacını güdüyordu. Agâhî’nin tercüme ettiği “Haft Peyker”le ilgili de aynı
düşüncelerin ifade edilmesi doğru olacaktır. Bu konuda Aziz Kayumov’un şu
düşünceleri dikkat çekicidir: “Bu yönteme günümüzde düz yazı deriz. Burada güdülen
amaç söz konusu destanın tercüme sayesinde geniş okur kitlesi tarafından anlaşılır olmasıdır.
Demek ki, bu tercüme sadece saray ortamında edebiyat ehli için değil, geniş halk kitlesi,
toplum için gerçekleştirilmiştir. Zaten saray ehlinin Nizami destanını Farsça orijinali halinde
okuyup anlayabilen eğitimli kişilerden ibaret olduğu açıktır.” (Kayumov, 2009: 14).
Öyleyse manzum eserin düz yazı şeklinde tercüme edilmesi halkın
eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesinin ve onları dünya edebiyatının
en güzel örnekleriyle tanıştırma yollarından biriydi. Aksi takdirde, eseri
“Yusuf ve Züleyha”, “Şâh ve Geda” eserlerinde olduğu gibi orijinal eserin en
önemli özelliklerini koruyarak tercüme etme sanatına sahip olan Agâhî bu
şekilde davranmamış olacaktı. Daha da önemlisi Agâhî, Nizamî’nin
“Mahzenü’l-Esrar”da beyan ettiği manzumenin düz yazıdan daha üstün
olduğuyla ilgili düşünceleri, manzum eserin ne kadar yüksek olduğunu19 iyi
biliyordu. Örneğin, Nizamî ilk destanının “Bartariyi suxani manzum az
mansur” (Manzum sözün düz yazı eser sözünden üstün tarafları)
bölümünde şöyle yazmıştı:
Pardai rozeki, suxanparvarist,

کليات حکيم نظامی گنجه ای. تھران. امير کبير. . ١٣٨٦ ص. 18٦٣٩
19
کليات حکيم نظامی گنجه ای. تھران. امير کبير. .١٣٨٦ ص. ٣۵–٣٢.
M a n z u m E s e r i D ü z Y a z ı y a A k t a r m a d a “ H a f t P e y k e r ” Ö r ne ğ i | 75
Soyai az pardai payg‘ambarist.
Peshu pase bast sifati kibriyo,
Pas shuaro omadu pas anbiyo.
Şimdi Nizamî’nin “Haft Peyker” destanının Agâhî tarafından yapılmış
tercümesi, özellikle de eserin düz yazı şeklindeki çevirisinin özellikleriyle
ilgili düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz. Bilindiği gibi, şiir edebiyatın
insanın duygularını ifade eden sanat çeşididir. Şiirde, halkın ruhu, milletin
kültürel gelişim seviyesi ve özellikleri, yazı dilinin gücü, şairin yetenek ve
kabiliyeti mücessemdir. Şiirde, yani manzum eserde düz yazıya nazaran
dünya daha farklı tasvir edilir. Manzum eserin genelleştirme gücü düz
yazıdan daha yüksektir. Dört mısradan oluşan kısa bir şiir dünya kadar
mana ifade edebilir. Çünkü şiir insanın duygu ve düşüncelerinin tam ve
daha derin şekilde ifade edilmesini sağlar. Şiir, insanı daha derinden etkiler.
Dolayısıyla, şiir insanın kalbine işleyen, eşsiz güce sahip, insanın eğitimli
olmasını sağlayan önemli bir sanat türüdür.
Düşünce, şiirde duygu ve fikirler, hisler ve istikrarlı ahenkler vasıtasıyla
birleşerek meydana gelir. Ahenk manzum eserde her sözcüğü kendine tabi
ederken, eserin etkisinin yükselmesini, şiirin okurun ruhuna daha güçlü
tesir etmesini sağlar.
Düz yazının bir dilden başkasına aktarılması zor olsa da, şiir tercümesi
bundan da zordur. Çünkü manzum eser tercümesinin özellikleri vardır.
Mütercim sadece şiir içindeki kelimelerin anlamını değil, şiirdeki ahengi ve
kafiyeyi de yeniden değerlendirmek zorundadır.
Şunu da belirtmek gerekir, manzum eserin manzum, yani şiir şeklinde
çevirisiyle düz yazı çevirisi arasında büyük fark vardır. Manzum eserin düz
yazı çevirisinde eserin sadece anlamı aktarılabilir, yani böyle bir tercümede
manzum eserin şekil birliği ikinci plana alınırken anlam birliği de ön plana
çıkarılır. Her manzum eser kendi içeriğine uygun şekil ve vezin, kafiye
sistemi, ritim ve ahenge sahiptir. Öyleyse, manzum eserin düz yazı şeklinde
çevrilmesi sırasında bazı unsurların “kurban edilmesi” tabiidir (Kamilov
1970: 205). Ancak çeviride kelimelerin “kurban edilmemesi” için Batı
Avrupa idealist edebiyat bilimcilerinin belirttiği gibi, bir şiirin bir dilden
başkasına tercüme edilmesinin mümkün olmayacağı, yani manzum eserin
tercüme edilmesinin yanlış olduğu düşüncesine katılamayız. İdealistler
manzum eser tercümesinde şiirin kendi estetik değerini tamamen
kaybedeceğini vurgulamışlardır. XIV. yüzyılda bu konu üzerinde Batı
şiirinin ünlü ismi olan Dante “Şiir bir dilden başkasına çevrilirken, şiirdeki
uyum, müzik, cazibe kaybolur.” (Kamilov 1970: 205) der. Manzum eserin hiç
bir “kurban verilmeksizin” tercüme edilmesinin mümkün olmadığı
doğrudur. “Ama çeviri yapılıyor. O zaman manzum eser çevirisi sırasında
76 | M a s h a r i f K a l a n d a r o v / G a z i T ü r k i y a t , G ü z 2 0 1 2 / 1 1 : 6 7 - 7 7
meydana gelebilecek kayıplar nasıl ve ne derecede olmalıdır?” sorusu ortaya
çıkar. Bu da tercümanın seçtiği üslûp, tercümanın orijinalle ilişkisi ve onun
tercümanlık yeteneğiyle yakından ilgilidir. Tercüman kendisine gereğinden
fazla “özgürlük” tanıyarak, kendi gücü ve imkânlarından serbestçe istifade
etmeye çalışabilir ve eseri kökünden değiştirerek yeni bir şey ortaya
çıkarabilir yahut eserin bazı ikincil unsurlarını değiştirerek, yazarın sözünü
ve sazını, kalbini ve avazını tercümede koruyabilir.
Fars, Tacik ve Özbek edebiyatında usul ve üslûp bakımından birçok
benzerlik, ortak özellikler olmasıyla birlikte, her birinin farklı yönleri de
bulunmaktadır.
Muhammed Rıza Agâhî tarihî eserleri de Özbek Türkçesine çevirmiştir.
Ayrıca, Nizamî, Dehlevî, Sadî, Hilâlî, Vasifî, Muhammed Varis gibi şair ve
yazarların çeşitli türden olan eserlerini de Özbek Türkçesine aktarmıştır.
Bunların bir kısmı manzum örneklerse, diğer kısmı düz yazı, üçüncü bir
kısmı da manzum düz yazı karışımı şeklinde olan eserlerdir.
Agâhî «Yusuf ve Züleyha», «Şah-u Gâda», «Salaman ve Ebsâl» gibi eserlerini şiir
şeklinde, “Gülistan” ve «Baharistan» destanlarını da olduğu gibi düz yazı ve
manzum, yani karışık şekilde, «Haft Peyker» (Nizamî), «Haşt Bihişt» (Dehlevî)
destanlarını da düz yazıyla çevirmiştir. Gerçi Agâhî, Nizamî destanının asıl
mazmununu, semboller sistemini ve şairlerin üslûplarını tam olarak çevirmeye
çalışmış olsa da, manzum eseri düz yazı şeklinde aktararırken, çalışmaya serbestçe
yaklaşmıştır. Manzum eserin düz yazı şeklinde, düz yazının da manzumla çevrilmesi
en önemli bedii yönü olan şiir özelliğinin kaybolması, üslûbunun da kökünden
değiştirilmesi demektir.
Gerçekten, Agâhî’nin düz yazısı edebîlikten uzak olan bir yorum niteliğinde
değildir. Düz yazıda doğu düz yazı eserlerine özgü olan edebi anlatım ve tasvir
vasıtalarından verimli bir şekilde istifade edilmiştir. Ancak, buradaki tasvir
Nizamî’nin tasvirlerinden farklı olarak daha çok Özbek Türkçesine eserlerindeki
anlatım ve tasvir üslûbuna yakındır. Tercüme orijinal eserin üslûbunu tam
yansıtamamaktadır. Düz yazının manzum olarak, manzum eserin de düz yazı
şeklinde çevrilmesi eserin üslûbunu da kökünden değiştirmek demektir. Dolayısıyla,
Agâhî’nin çevirisinin ilk önce, zaman ortamında kalıp hikâyelerle
zenginleştirildiğini, genişçe ve ilginç olayların anlatıldığı eserlere duyulan ihtiyaçlar
gereği meydana geldiğini belirtmek gerekir. Bu tercümenin Muhammed Rahim Han
Firûz’ün girişimleriyle gerçekleştirilmesi de fikrimizi doğrular.
Bu düşünceler ışığında, Agâhî’nin çevirdiği “Haft Peyker” Ye. E. Bertels’in
tabiriyle edebî düz yazı sayılır. Bunu kendisinin “Bu tercümeler (Agâhî’nin yaptığı
düz yazılı tercümeler) orijinal eseri okura ulaştırmakla birlikte edebiyat
M a n z u m E s e r i D ü z Y a z ı y a A k t a r m a d a “ H a f t P e y k e r ” Ö r ne ğ i | 77
araştırmacıları ve buna yakın olan bilim alanlarında çalışanlar için çok yararlı
olacaktır.”20 sözleri bir kez daha doğrular.
Bunun içindir ki Nizamî’nin Agâhî tarafından Farsçadan Özbek Türkçesine
yapılmış olan “Haft Peyker” destanının incelenmesi, günümüzde çeviri bilimi, çeviri
teorisi ve çeviri tarihi alanlarınında gerçekleştirilmesi gereken önemli
araştırmalardan biridir.
KAYNAKÇA
AGÂHÎ, Muhammed Rıza (1977), Seçmeler, 4. Cilt, G‘. G‘ulam namidagi Edebiyat ve San’at
Naşriyatı, Taşkent.
BERTELS, Ye.E (1948), Nevai, Moskova Leningrad.
BERTELS, Ye.E (1962), Nizami i Fuzuli, Moskova.
HASANOV, S. (1991), Nevai’nin Yedi Tuhfası, G‘. G‘ulam namidagi Edebiyat ve San’at Naşriyatı,
Taşkent.
HASANOV, S. (1988) Roman o Bahrame, Izdatelstvo literaturi i iskusstva imeni Gafura Gulyama,
Taşkent.
KAMİLOV, N. (1988), Bu kadimiy san’at, G‘. G‘ulam namidagi Edebiyat ve San’at Naşriyatı,
Taşkent.
KAMİLOV, N. (1970), Muhammed Rıza Agâhi’nin tarjimanlık mahareti, Filol. Fanl. Namzadı Dr.
Tezi, Taşkent.
KAYUMOV, A. (2009), Eserler. 8. Cilt, Mumtaz Söz, Taşkent.
MALLAEV, N.M. (1965), Özbek Edebiyatı Tarihi, Okituvçi, Taşkent.
ORBELİ I.A. (1934), Behram i Azade. Iz «Shaxname» Firdousi, Gos. Ermitaj, Leningrad.
ÖZBEKİSTAN BİLİMLER AKADEMİSİ EBU REYHAN BİRUNİ ADLI ŞARKŞİNASLIK ENSTİTÜSÜ EL
YAZMALARI FONU. 7695 No’lu El yazma. 1b, 2a
باکت ھفت پيکر نظامی و مھر آينی نوشت ده کترن آجم بادی 7
اوستا. مترجم جليل دوستخواه. تھران. مرواريد. ١٩٩١م.ص.٩٨٧
شمس الدين محمد بن خلف تبريزی . برھان قاطع. با اھتمام دکتر محمد معين. تھران. امير کبير . ١٣٨٦ . در
چھار جلد ٢۴٢٩ص ٣٢٤
مازندرانی حسين شھيد فرھنگ شاھنامه (نام کسان و جاھا) بلخ بنياد نشاپور ۴٨٦ .١٣٨٨ ص ١۵٧
فرھنک فارسی.دکتر محمد معين.موسسه انتشارات امير کبير. تھران- 1379
کليات حکيم نظامی گنجه ای. تھران. امير کبير. . ١٣٨٦ ص. ٦٣٩

20 Bertels Ye. E., Nizami i Fuzuli, Moskova, 1962, s. 23.

Konular