AZERBAYCAN TASAVVUF TARİHİNDE İLK SUFİLER

102 JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences
(VIII-XI. ASIRLAR)
Qafqaz Üniversitesi,
Kafkasya Araştırmaları Enstitüsü
Bakü / AZERBAYCAN
mrihtim@yahoo.com
ÖZET
Azerbaycan arazisi sufiliğin en eski mekanlarından biri olmuştur. Bölgenin tasavvufla tanışmasının VIII.
Asır başlarında olduğu tahmin edilmektedir. Tarixe ve Tasavvuf tarihine dair menbalarda birçok Azerbaycanlı
sufilerin adına rast gelinmektedir. Bunlar içinde önemli şahsiyetlerin olması yanında bazı sufi mekteplerinin
kurulduğu mekan olması da Azerbaycan tarihinde sufiliğin mühüm yer tuttuğunu gösterir. Azerbaycan sufi
tarixinde ilk sufiler olarak adlandıracağımız şaxsiyetlerin özelliği onların tarikatlerin kurulduğu XII. Asırdan
önce yaşamış olmalarıdır.
İlk olarak VIII. Asırda Zencan ve Hemedanda görülen sufilere daha sonraları Şimali Azerbaycanda ve Kafkasyanın
diğer bölgelerinde rast gelinmeye başlamıştır. Burada Şeyh Müslim ve Ebu Said Ebu’l-Hayrın müridleri
Abdullah Bakuvi ve Pir Hüseyn vasıtası ile yayılan sufilik XI-XII asırlarda yaşayan Abdülkahir Sühreverdi ve
Aynülkudat Hemedaniye kadar devam eder. Bu dönemde yaşayan Azerbaycanlı sufilerin tesirleri daha sonraki
dönemlerde de devam etmiş ve bazı Azerbaycan tarikatlarının kurulmasına kaynak teşkil etmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, sufi, Baba Kuhi, Azerbaycan, Şirvan.
FIRST SUFIS IN THE AZERBAYDJAN SUFIZM HISTORY (VIII-XI. CENTURY)
SUMMARY
The land of Azerbaijan has been one of the earliest locations of sufism. It is assumed that the meeting with
mysticism has been in the first half of VIII. Century. In the documents of both history and the history of mysticism a
number of Azerbaijani sufists are met. Not only there exists eminent personalities but also the foundation of
some sufist schools indicates that sufism plays a great role in Azerbaijan. The speciality of the persons whom we
call the pioneer sufists is that they have lived before XII. Century.
The pioneer sufist which were met in Zancan and Hamadan firstly in VIII. Century were meet in South
Azerbaijan and the other zones of Qauqas as well. The sufism here which was overspread by the disciples of
Şeyh Müslim and Ebu Said Ebu’l-Hayr Abdullah Bakuvi and Pir Hüseyn has continued until Abdülkahir
Sühreverdi and Aynülkudat Hemedani who lived in XI-XII centuries. The effect of the Azerbaijani sufist has
continued in the following periods also and became basis of some Azerbaijan sects founded later .
Key Words: Sufizm, sufi, Father Kuhi, Azerbaijan, Shirvan.
Giriş
Azerbaycan ve etrafı (Azerbaycan, Şirvan,
Ermenistan, Dağıstan) 18-22/639-642 yıllarında
Hz. Ömer’in hilafeti zamanında, İslam
orduları tarafından fethedilmiştir. Bölgenin
İslamlaşma süreci büyük ölçüde Hz
Ali’nin (656-661) hilafeti zamanında tamamlanmıştır
(4, 473). İslamiyet bu coğrafyada
yaşayanların ekseriyeti tarafından, hiçbir
zorlama olmaksızın, din olarak kabul edilmiştir.
Halkın Müslüman olmasına en bü-
yük etki İslam dininin getirdiği akli-mantıki
inanç esasları, sosyal adalet sistemi,
temiz ve düzgün hayat anlayışı olmuıtur.
Azerbaycan’a gelen Sahabe ve Tabiin faith-
Azerbaycan tasavvuf tarihinde ilk Sufiler (VIII-XI. Asırlar)
Number 29, 2010 103
lerin, İslam’ı en güzel şekilde hayatlarıyla
temsil etmeleri ve bölge insanına müşfik
yaklaşımları da bu süreçte tesirli olmuştur.
Bazı tarihi kaynaklara göre tasavvufun
önemli şahsiyetlerinden biri olan ve sufilerin
hususi saygı gösterdikleri Veysel Karani
(26, II, 480; 48, 83; 14, 24) bu seferlerin
birinde Azerbaycan’a gelmiş ve burada vefat
etmiştir. Azerbaycan`da tasavvufun tohumları
daha bu ilk fetihler esnasında ekilmiştir
denilebilir.
1. VIII-IX. asırlarda Azerbaycan’da
tasavvuf.
Azerbaycan’da sufiler ilk olarak Hicri/
Miladi II/VIII asırdan itibaren görülmeye
başlar. Sufilerin hoşgörülü İslam anlayışları
ve mütevazı hayat tarzları, bölge insanının
sosyo-psikolojik yapısına da uygun geldi-
ğinden ilk devirlerden itibaren tasavvuf
bölgede yayılmıştır. Bu coğrafyanın hemen
her yerinde yaygın bir şekilde bulunan ve
halk tarafından “Pir”, “Evliya”, “Şıh” adıyla
anılan binlerce kabir ve makamın varlığı,
ayrıca bu bölgedeki birçok yerleşim yerinin
adında “şıhlar”, “hanegah”, “pir.....” vd.
Gibi isimlerin bulunması tezimizi destekleyen
hususlardır. Azerbaycan’da hemen her
köyde mevcut olan “pir” makamları, çoğu
itibari ile tarihen buralarda yaşamış dini ve
tasavvufi şahsiyetlerin kabir ve makamlarıdır.
Asırların tahribatına, özellikle de yakın
geçmişteki siyasi-ideolojik baskılara ve
imha çabalarına rağmen bu yerler ve isimler
halkın hafızasından silinememiştir.
Azerbaycan’da yaşayan ilk sufilerin kimler
olduğunu tespit etmek ve tasavvuf hareketlerinin
tam olarak ne zaman ve nasıl baş-
ladığını ortaya çıkarmak oldukça güç bir iş-
tir. Konunun yeni araştırılıyor olması, kaynak
yetersizliği ve bununla birlikte bahsettiğimiz
yerler hakkında sahih şifahi bilgilerin
kalmaması büyük problem oluşturmaktadır.
Buna rağmen bir kısım kitabi bilgilerden
ve kitabe bilgilerinden yola çıkarak
tespitlerde bulunmak mümkündür.
Azerbaycan’ın Kuzey kesimlerinde ve Kafkaslarda
İslam dininin yayılmasında rol
alan ilk mürşidlerden birisinin, Ebu Müslim
adlı bir şahsiyet olduğu söylenmektedir.
Ebu müslim hakkındaki rivayetler muhteliftir.
Onun ilk İslam ordusu ile bölgeye
geldiği veya Hicri II-III. asırda İslam dinini
yaymak için buraya gelen Şeyh Yusuf adlı
bir mürşidin oğlu olduğu hakkında bilgiler
vardır. Horasanlı meşhur Ebu Müslimin bu
şahıs olduğuna dair söylentiler de mevcuttur.
Ancak rivayetler bu zatın Gazi Kumuk’-
tan hareketle Avar bölgesinde gelmiş oldu-
ğunu, bu bölgede İslamiyeti yaymak için
çalıştığını, daha sonra Çeçenlerin memleketine
giderek orada şehit edildiğini söylemektedir.
Şeyhin türbesinin halen burada,
Honzak’ta olduğu söylenmektedir (4, 28).
Ebu Müslim sağlığında kendisi için hazırlattığına
inanılan mezar taşı Gazi Kumuk’-
taki büyük camidedir. Bu taşı Gazi Kumuk’-
ta bırakmasını burada gömülmek istediğine
delil sayan Gazi Kumuklular bu zatın
başka yerde defnedilmiş olmasını yersiz
bulurlar. Azerbaycan’ın Dağıstan sınırında
yer alan üç köyde VII-VIII. asırlarda inşa
edildiği söylenen mescitler Şeyh Ebu Müslim’in
adını taşır. Bu köyler; Hınalık, Kırız
ve Ceyk köyleridir. Hınalık köyündeki yedi
mescidden Ebu Müslim Mescidi hariç diğer
altı mescidin içinde türbe kabirler vardır.
Bu mescitlerin her birinin adının başında
“şeyh” ifadesi bulunmaktadır. İslam dünyasında
çokça var olan şeyh kabri ile birleşik
tekke-mescitleri andıran bu mimari
tarz, buraların aynı zamanda birer tekke olduğu
intibaını vermektedir.
Bölge halkı tarafından şeyh olarak vasıflandırılan,
hayatı ve şahsiyeti hakkında
fazla bilgi bulunmayan Ebu Müslim’in,
Kafkaslarda İslam dinini ilk olarak yaymaya
çalışan ve bunda da muvaffak olan bir
alperen olduğu anlaşılmaktadır.
İbnü’l-Cevzi’nin Mekke’de Yaşayan Tebe-i
Tabiinden abid kimseler arasında zikrettiği
Mehmet Rıhtım
104 JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences
Ebu’l-Kasım Sa’d ibn-i Ali ibn Muhammed
ez-Zencani, bölgenin ilk zahid şahsiyetlerindendir.
O çok seyahatler etmiş, bu esnada
karşılaştığı birçok şeyhle sohbet etmiştir.
Nihayet Mekkeye gelerek burada
ikamet etmiştir. Birçok kerametleri görülen
şeyh, Mekke’de Hareme gelince halkın tavafı
bırakıp ona yöneldiklerini bu yüzden
tavafın boşaldığı hatta onun elini öpenlerin
Hacer-i Evsedi öpenlerden daha çok oldu-
ğu söylenmiştir. Hicri 170 veya 171 yılında
vefat etmiş (27, 514).
Yine İbnü’l-Cevzi’nin Kufe’de yaşayan iki
Hemedanlı Tabiin hakkında bilgi verir.
Bunlar: Mesruk ibn-i Ecda’ ibn-i Malik Ebu
Aişe el-Hemedani ile Mürre ibn-i Şerahil elHemedani’dir
(27, 681-686).
Deveci ilinin sınırları içerisinde Ugah kö-
yünde kabri bulunan Ebu Bekir Şaminin
makamı, halk arasında Baba Sultan piri diye
bilinmektetir. Kabri üzerine Ferruhzad
ibn-i Ahsıtan tarafından 599/1197-98 de yaptırılmış
bir türbe vardır (45, 21). Bu şeyhin
hicri II-III. asırlarda yaşadığı tahmin edilmektedir.

2. X-XI. Asırlarda Azerbaycan’da
Tasavvuf ve Bu Devirde Yaşayan
Sufiler
Sufi tezkirelerine dair kitaplarda IV-V/XXI.
asırlarda Azerbaycan’da yaşamış sufiler
hakkında birkısım bilgiler vardır. Tasavvuf
tarihçileri tarafından tasavvufi dönemin
başları olarak isimlendirilen bu devirde
Hemedan’da yaşadığı bilinen ilk sufiler,
Kehmes ibn-i el Hüseyin el Hemedani ve
Zeyyad el-Kebir el Hemedani’dir. Hicri III.
Asırda Hemedan’da yaşayan bu sufiler
Cüneyd-i Bağdadi (297/909) ile görüşmüş-
lerdir (7, 148/151.1). Hicri dördüncü asırda
yaşayan ve tasavvufa dair eser yazanların
ilklerinden olan Kelabazi (vef.380/990) etTaarruf’ta:
Ebu Bekir ibn-i Tahir Ebheri,
Kehmes ibn-i Ali Hemedani ve Hasan ibn-i
Ali Yazdinyar’ı büyük sufiler arasında zikreder
(32, 59).
IV/X. asır sufilerinden Ebu Hüseyin Bündar
ibn-i Hüseyin Şirazi Maneviyatı büyük,
etkileyici bir kişiliğe sahip, güzel konuşan,
hatip, âlim ve edip bir şahsiyet imiş. Ebu
Abdullah Hafif eş-Şirazi’nin üstadı olup
onunla önemli meseleleri birlikte müzakere
ettikleri, Şibli’nin de ona saygı gösterdiği
nakledilir. 353/964 tarihinde Şiraz’dan 60
fersah uzakta Argan’da vefat etmiştir (53,
429; 38,158; 18, 467; 28, 384; 7, 286).
Yine bu asırda yaşamış Azerbaycan’lı sufi,
Urumiyeli Ebu Bekir ibn-i Hüseyin Yezdinyar
birçok ilimde bilgi sahibi olup, kendine
has melâmet tarzı bir tasaavvuf analyışı
varmış. Devrindeki birçok sufiyi tenkit
etmiş, kendisi de birçok sufi tarafından
tenkit edilmiş (53, 392; 38, 158; 7, 246).
İmam Şarani, onun “hayâ” hakkındaki gö-
rüşlerini uzunca nakletmiştir. Camii de
onun hakkında hüsn-ü zan ile “zahirde
telbis sahibi, batında hakikat ehli” demiştir
(7, 246). 334/945 de vefat etmiştir (38, 159).
Bu devirde yaşayan şeyhlerden Urumiyeli
bir başka sufi, Şeyh Ebü’l-Hasan (vef.371/
981)’dır. Bu zat, zamanının büyük şeyhlerinden
olup, Şeyh Ebu Abdullah ibn-i
Hafif’in (vef.371/981) ve Şeyh Abdullah
Rudbari’nin (vef.369/979) muasırıdır. Urumiye’de
hayat sürmüş ve orada vefat etmiştir
(7, 295). Aynı asırda hayatı hakkında
malumat sahibi olamadığımız Ebu Hasan
isminde Şirvanlı bir sufi de yaşamıştır (37,
286).
Ebu Abdullah Cavpare sufi-i Hemedani bu
devir meşayihin ileri gelenlerinden olup
zühd içinde yaşamıştır. Bir gün emir ona
çokça altın göndermiş, bunlar askere aittir
diyerek iade etmiştir (18, 258; 7, 186). Ebher’-
li Ebu Bekir Tahir de meşhur sufi Şibli’nin
akranı olup Yusuf ibn-i Hüseyin Razi ve
Muzaffer Kirmanşah ile beraberlikleri olmuştur.
330/941 de vefat etmiştir (7, 248).
Şimali Azerbaycan'ın Kusar bölgesinden
Rükk köyünden olduğu nisbesinden anlaşı-
lan İbrahim ibn-i Ahmed ibn-i Muvelled
Azerbaycan tasavvuf tarihinde ilk Sufiler (VIII-XI. Asırlar)
Number 29, 2010 105
es-Sufi er-Rükki bu devir sufilerinden olup
Camii, onun dördüncü tabakadan olduğunu
kaydeder. Abdullah Kusar ile sohbet etmiştir.
342/953 de vefat etmiştir (7, 277).
Abdullah Kusar Sehl Tüsteri ile görüşüp
sohbet etmiş, İbn-i Hafif onun Sehl Tüsteri
ile karşılaşmalarında yaşadığı kerameti
nakletmiştir (7, 307).
Bu devirde yetişen Erdebilli sufilerden biri,
Ebu Zür’a diye bilinen Abdülvehhab ibn-i
Muhammed Eyyub’dur. Âlim ve zahid
olup uzun ömür sürmüştür. Birçok seyahatlerde
bulunmuş, bunların birinde Şeyh
Ebu Abdullah Hafif ile de yol arkadaşlığı
yapmıştır. Ömrünün sonunda sufiler aleyhinde
sözler söylediğine göre melâmet ehli
olmalıdır. Hicri 415/1024 de vefat etmiştir
(10, 466).
Hicri IV. Asırda vefat eden Azerbaycanlı
diğer sufi Berde’li Ebu Abbas diye tanınan,
Ahmed ibn-i Muhammed ibn-i Ali ibn-i
Harun el-Berdei es-Sufi’dir. Ebu Bekr Tahir
Ebheri’nin şeyhidir (18, 301). Cami, Nefahat’ta
ve Herevi Tabakat’ta onun başkalarından
naklettiği tasavvufa dair birkaç sö-
züne yer vermiştir (7, 209; 18, 302). Ebu
Sa’d el-Malini onu Muhaddis sufiler arasında
saymış ve rivayet ettiği yedi hadisi
eserine almıştır (13, 131).
İslam dünyasında IV-V/X-XI asırlarda ya-
şayan sufilerin en meşhurlarından biri Ebu
Said Ebu’l-Hayr(ö: 440/1049)’dır. Ebu Said’-
in Azerbaycan tasavvuf tarihinde büyük
yeri vardır. O bu bölgeden birçok sufi yetiştirmiş
ve onun neslinden gelen bir kısım
sufiler de buralarda yaşamışlardır. Ebu
Said Ebu’l Hayr Şirvan’da ilk defa bir tekke
kurarak faaliyet gösteren halifesi Ebu Nasr-ı
Şirvani’dir (62, 221). Ebu Said’in meşrep ve
mesleğinin Şirvan’a oradan da Azerbaycan’a
intikali bu şeyh vasıtası ile olmuştur.
Ebu Said Ebu’l Hayr’ın yine bu asırlarda
yaşamış Şirvaniyi Kebir ve Şirvaniyi Sağir
(7, 288; 37, 267/268) lakablı iki kardeş mü-
ridi vardır. Bu iki büyük sufi Azerbaycan
menbalarında Baba Kuhi-i Şirazi diye
bilinen Ebu Abdullah Muhammed ibn-i
Abdullah Bakû (İbn-i Bakuye) (v.442/1050)
ve onun kardeşi Hüseyin Şirvani (v.464/
1072) dir.
İbni Bakuye, birçok yerde bulunduktan
sonra 90 yaşını aşkın Şiraz’a gelerek, 105
yaşında vefatına kadar burada bir dağda
inzivaya çekildiği için Baba Kuhi diye
meşhur olmuştur. Gençliğinde İbn-i Hafif
eş-Şirazi’ye mürid olan Bakuye, 354/964 de
Şiraz’a gelen şair Mütenebbi ile de tanış-
mıştır (55, 347). Seyahatleri esnasında Nişabur’da
Ebu Said Ebu’l-Hayr ve İmam Ku-
şeyri ile görüşmüş, sohbetlerine iştirak etmiştir.
Nihavende giderek bir müddet Şеyh
Ebu Abbаs Niһаvendi ile sohbet etmiştir.
Bu şeyh onun faziletini tasdik edip övmüş-
tür (3, 138). Bağdat’ta Hallac-ı Mansur ile
de görüştüğü söylenir (2, 296). Onun hakkında
“Bidayetü Hali’l-Hallac ve Nihayetuhu”
adında bir de eser yazmıştır. Öz
memleketi Şirvan’a gelerek Şamahı ve etrafında
da bir müddet kaldığı söylenmektedir
(40, 15). Şirvan’da kudsiyet atfedilen
Babadağ’ın adının Babakuhi ile alakalı olması
da muhtemeldir. Onun Şirvan’da bulunduğu
yıllarda burada bir müddet halvete
çekilmiş olması mümkündür.
Camii, onun engin bir ilminin olduğunu
söyler (10, 468). Sadi Şirazi Bostan’ında onu
Baba Kuhi diye bir misal ile zikretmiştir
(56, 231). Ülkenin bir çоk şeyhleri ve büyük
âlimler onun sohbetine yetişmiştir. Baba
Kuhi’nin Farsça divanı olduğu da ileri sü-
rülür. Ancak bu divanda yer alan şiirlerin
çoğunun hatta hiçbirinin ona ait olmadığı
da söylenir. (55, 347). Zakir Memmedov bu
eserin Babakuhiye değil, Ali Şirazi’ye aid
olduğunu söyler.(41, 34) Baba Kuhi 442/
1050 de Şiraz’da vefat etti. Onun bahsedilen
eserlerinden başka “Hikayetu’s-Sufiye”
ve “Ahbaru’l-Arifin” ve “Ahbaru’l-Gafilin”
adlı eserleri de vardır (43, 60). Muhaddis
Mehmet Rıhtım
106 JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences
yönü de olan İbn-i Bakuye, İbn-i Hafif’den
hadis rivayet etmiştir. Ondan da Kuşeyri
ve oğulları Ebu Said, Ebu Sa’d, ebu Mansur,
Ebu Bekr Ahmed ibn-i el-Hüseyin elBeyhaki
ve başkaları rivayette bulunmuş-
lardır (52, 492).
Tasavvufi devirde Azerbaycan’da tesis edilen
tekkelerden biri, belki de en görkemlisi
Bakû’nün 127 kilometre batısında Pirsaad
mevkiinde bulunan Pir Hüseyin hankahı-
dır. Kısmen harabe halde günümüze kadar
gelen ribat karakterli bu büyük tekke, bu
devirde tasavvufun Azerbaycan’daki faaliyet
alanının genişliği ve yaygınlığı hakkında
fikir verdiği gibi, Şeyh Hüseyin’in sahip
olduğu nüfuzu da göstermektedir (45, 7-9).
Ebu Said Abdal Bakuvi de bu devir sufilerindendir.
Hayatının sonlarında Bakû’de
yaşadığı ve yine burada vefat ettiği bir kı-
sım kaynak ve belgelerde geçmektedir (3,
244-245). Bu sufinin Bakû yakınındaki tekke
ve kabri “Halife Damı” diye bilinen,
şimdiki “Teze Pir” mescidinin bulunduğu
yerdedir. Yоksul оlmаsınа rağmen sоn derece
eli аçık bir derviş olan Bakuvi, burada
kazdığı bir kuyudan çıkan nefti satar ve ondan
elde ettiği az miktarda gelir ile dervişlerin
ve misafirlerin ihtiyacını karşılarmış. Bir
gün sultаn burаyа gelince, derviş аdeti üzere
оnа ikramda bulunur. Sultаn da оnа bah-
şiş vеrmek ister ancak derviş kabul etmez ve
“rızkımı temin ediyorum, fazlasına iһtiyаcım
yоktur.” der. Оnun sözleri ve hali sultаnа
hоş gelir. Dervişle sohbetten sonra yanından
ayrılırken “beni unutma” der. Ebu Said bundan
sonra һer yıl sultana hediye göndermiş,
sultаn dа һediyeleri hizmetkаrına vererek
оnlаrı sаtmasını ve elde ettiği para ile kefen
alması için saklamasını istemiş. Sultаnların
fermаnı mucibince Baku yakınlarındaki Şibа-
ni nеfti ve ekinleri оnun türbesinin masrаfı
için vakfedilmiş (3, 245).
Moskova’da Dorn fondunda bulunan, Osmanlı
Sultanı III. Murad tarafından verilen
Ebu Said’in Baku’deki kabri ve vakıfları ile
alakalı fermanlar, bu şahsın Meşhur sufi,
Ebu Said Ebu’l-Hayr olduğu ve kabrinin
burada olduğu zannını uyandırmaktadır
(43, 21-27). Ancak Ebu Said Ebu’l Hayr’ın
440/1049 da Horasanda, kendi köyü Melhem’de
vefat ettiği ve kabrinin de burada
olduğu bilinmektedir (62, 220-222). Muhtemelen
isim benzerliği bu karışıklığa sebep
olmuştur. Ebu’l-Hayrın neslinden veya
müritlerinden Azerbaycan’a gelenler de bu
isimle tanınmış olmalıdır. Nitekim Nahcuvan’ın
Ordubad şehrinde 1357 de vefat
eden, Ebu Said Ebu’l-Hayr ile aynı isimde
olan, onun yedinci nesil torununa ait bir
kabir bulunmaktadır (45, 28-30). Bu kabrin
varlığı Ebu Said neslinden gelen bazı şahısların
bu coğrafyada yaşadığını göstermektedir.

Bu devirde Azerbaycan’lı meşhur sufiler
arasında kadınlar da olmuştur. Bunlardan
adını bildiğimiz Camii’nin Nefehat’ta zikrettiği
Berde’li Fatıma’dır. Erdebil’de yaşayan
Fatımanın Şathiyeler söyleyen arife bir
hanım olduğu söylenmektedir (7, 851).
Azerbaycan’ın Sühreverd beldesi birçok
değerli sufi ve mütefekkir çıkarmış bereketli
bir yerdir. Buradan çıkan sufilerin ilki
Ebu Abbas Ahmed Sühreverdi, bu devir
sufilerinden olup, Şirvani(?) diye tanınan
bir sufi ile birlikte Mekkeye gidip orada
yaşamış ve yine orada vefat etmiştir. Onun
Şirvani ve başka sufiler ile birlikte sema
yaptığına dair hikaye nakledilir (7, 209; 18,
304-305).
İbni Bakuye’nin muasırlarından Ahi Ferec
Zencani, Ebu Abbas Nihavendi’nin mürididir.
Zencan’da yaşamış ve 457/1065’de orada
vefat etmiştir. Abdurrahman Cami,
onun garib davranışları olan kedisinden
bahsetmektedir (7, 211). Hucviri, onun hakkında,
“yolu makbul ve gidişatı hoş bir er
idi” der (22, 278).
Ahi Ferec’in devamcılarından iki şahsiyet
vardır ki bunlar aynı zamanda, bu bölge-
Azerbaycan tasavvuf tarihinde ilk Sufiler (VIII-XI. Asırlar)
Number 29, 2010 107
deki fütüvvet hareketinin de temsilcileridir.
Bunlar Nahcıvanlı Hace Muhammed Hoş-
nam ve Bale Halil’dir.
Ahi Ferec’den ders alan sufilerden biri Sühreverdli
Şeyh Kadı Ömer Vecihüddin (veya
Vahyuddin)’dir (21, 44; 23, 249). Babası Ebu
Muhammed Ümeyye önemli şeyhlerdendir.
İlim tahsilini Bağdat medreselerinde
tamamlamış, iyi bir fıkıh eğitimi görmüş-
tür. Memleketi Sühreverd’de kadılık yapmış,
ancak bir davada yanlış hüküm verdiğini
anlayınca kadılıktan feragat ederek
tasavvufa yönelmiştir. Tasavvufi eğitimini
Ahî Ferec Zencânî ve amcası Muhammed
Dineveri’den almış, devrinin önemli şeyhlerinden
biri olmuştur. Şeyh Ebu’n-Necib
Abdülkahir Sühreverdi’nin tasavvufta mür-
şidi olmuştur. 442/1050 veya 452/1060 tarihinde
Bağdat’ta vefat etmiştir (23, 252).
3. XII. Asırda Azerbaycan’da Yaşayan
Sufiler
Tasavvufi devirin sonu olan XII. Asırda
Azerbaycan’da yetişen büyük sufilerden
ilki, Ebu’n-Necib Ziyaeddin Abdülkahir
Sühreverdi’dir. Onun nesebi, on iki batında
Hz. Ebu Bekir’e dayanır. Şafii fukahası-
nın ve sufi meşayihinin büyüklerindendir
(7, 481; 15, 220; 8, VII, 66-69). 488/1096 da
Sühreverd’de doğan şeyh, Sühreverdiyye
tarikatının kurucusu meşhur Şihabuddin
Ebu Hafs Ömer Sühreverdi’nin amcası,
muallimi ve mürşididir.
Şeyh Abdülkahir ilim tahsili için Bağdat’a
gelmiş, Nizamiye medresesinde hadis ve
fıkıh öğrendikten sonra Isfahana giderek
hadis tahsil etmiştir. Ahmed Gazzali, Ali
ibn-i Pinhan, Esad el-Miheni ve Ebu Ali elHaddad’dan
ilim öğrenmiştir. Kadı Ömer
Vecihüddin’den de tasavvufi eğitimini
tamamladı. Onun tasavvufi hayata grimesinde
babası Abdullah ibn-i Muhammed ve
Ahmed Gazzali müessir olmuştur (30, 31).
Bir ara maişetini temin için Bağdat’ta suculuk
da yapmış, fakat ilim ve tasavvufla ilgisini
kesmemiştir. Bağdat’ta, Dicle nehrinin
batısında yaptırdığı hankahında ders okutmuş
ve burada sufi davranışlarını systemleştiren,
“Adabu’l-Müridin” adlı eserini
yazmıştır. 545/1148 de Nizamiye medresesine
müderris tayin edilmiş, bu vazifede on
iki yıl çalışmıştır. Devrin siyasi hadiselerinin
etkisiyle bir ara Nizamiye medresesini
ve Bağdad’ı terk ederek Kudüs ve Şam’a
gitmiş, oralarda bir müddet ders okutmuş-
tur (15, 220). Sonra tekrar Bağdad’a gelerek
kendi tekkesinde tedris ve irşad faaliyetlerini
sürdürmüştür. Bitlisli Şeyh Ammar
Yasir, Şeyh Rükneddin Kebir, Şeyh İsmail
Kasri, Şeyh Şihabüddin Sühreverdi, Kutbüddin
Ebheri, Cemaleddin Abdüssamed
Zencani, Abdullah er-Rumi gibi sufiler
onun yetiştirdiği meşhur şeyhlerdendir (6,
48a; 20, 190; 23, 261). Hayatının sonuna kadar
büyük istidada sahip olan yeğeni Sühreverdiyye
tarikatının kurucusu, Şeyh Şihabüddin’in
eğitimi ile meşgul olmuştur. 563
/1167-68 tarihinde vefat etmiştir. Kabri Bağ-
dat’ta, Dicle kenarında Cisr-i Atik yanında,
kendi medresesinin avlusundadır (20, 192).
Birçok eser yazmış lakin, bunlardan sadece
Adabü’l-Müridin adlı eseri mevcut olup
Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yayınlanmıştır
(1, 142-144; 54, XIII).
Tarihi Azerbaycan şehirlerinden biri olan
Hemedan, İslam tasavvufu sahasında çok
sayıda şahsiyetin yetiştiği merkezlerden biri
olmuştur. Bu devir sufileri arasında; büyük
mütefekkir, fakih ve şair Aynu’l-Kudat
Hemedani, Türk tasavvufu için büyük öneme
sahip Hace Yusuf Hemedani, şair sufilerden
Fahreddin Iraki ve Baba Tahir Üryani
gibi sufiler Hemedan asıllıdırlar (63, 185).
Aynu’l-Kudat Аbdullаh ibn-i Muhammed
Hemedani, Hemedanda doğmuş iken Aslen
Azerbaycan’ın Miyanec beldesinden oldu-
ğu için Miyaneci diye de tanınmıştır. Kadi,
Aynu’l-Kudat ve Hemedan kadısı ünvanlarını
kullanmışdır (61, VII, 46-49). Miyaneciler
XI-XII. asırlarda birçok alim ve edip
Mehmet Rıhtım
108 JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences
yetiştirmiş büyük bir nesildir. Büyük dedesi
Ali ibn-i Hasan (471/1079) Hemedаn’da
kadılık yaparken suikast neticesi öldürülmüştür
(41, 116). Aynü’l-Kudat Ömer Hayyam’dan
ve Şeyh Hamuyeh’den kelam
matematik, astronomi, felsefe ve edebiyat
dersleri aldı. Genç yaşında döneminin
аlimlerinden оlаrаk, deha ve bilgide büyük
bir şahsiyet olmuştu. Daha 21 yaşında kelama
dair Gayetu’l-Bahs eserini yazdı. Fetva
verecek kadar fakiһ ve аlim оlmаklа beraber
aynı zamanda ince manаlı şiirler yazan
bir şаir idi. Hemedan kadılığı ve müderrisliği
vazifesi yaptı. Okumaya ve hakikati
araştırmaya doyumsuz derecede düşkün
idi. Bir zaman zihninde şüpheler oluştu.
Bunları gidermek için çokça kelam kitapları
okudu, ancak tatmin olmadı. Bunun
üzerine tasavvufa rağbet gösterdi. Şeyhlerin
ince ve vasfı mümkün оlmаyаn sözlerini,
fikirlerini benimsedi. Gazzali’nin kitaplarını
okuyarak büyük huzur buldu, ancak
bunun ötesinde hakikatların olduğunu
düşünerek yeniden bunalımlara girdi. Bir
yıl süren bu sıkıntılı dönemi, o sırada
Hemedan’a gelen Ahmed Gazzali ile tanış-
ması ve onunla sohbetleri sayesinde aştı.
Arapça eserlerinde İmam Gazzali’yi, Farsça
eserlerinde Ahmed Gazzali’yi örnek aldı.
Hemedanlı Şeyh Bereke de onun üstadlarındandı.

Her sahada kemаle ulaştığı için kelami ve
itikadi konularda fikirlerini korkusuzca
ifade etmiştir. Bunun neticesinde birçok
taraftarı olmuş, ama aynı zamanda bir çok
kimsenin şüphe ve һesedi sebebinden muhalefetine
maruz kalmıştır. Bazı kelamcılar
Aynu’l-Kudat’ı, Аllаһ’ı “Vаcibü’l-vücud”
diye isimlendirdiğine ve Аllаһ’ın isimleri
tevkifidir dediğine göre felsefe yapmakla
suçlamışlardır. Aynu’l-Kudat onlara, “Аllаһ
benim maşukumdur, hangi аdlа istersem
öyle çağırırım” diye cevap verir (57, 85).
Hallac’a olan bağlılığı, onu savunmasına,
Hallac gibi şathiyeler söylemesine sebep
olur ve bunlara şeriate uygun teviller yapar.
Hallac’ın şathiyelerini tevil ve tefsir etmesi,
aleyhinde faaliyet gösteren bir zümrenin
oluşmasına sebep olur. Olağanüstü
tesirli hitabeti sayesinde Azizüddin Müstevfi
gibi devlet adamla-rının da içinde olduğu
birçok müridi olur.
Halife Müsterşid döneminde Sultan Sencer’-
in veziri ve Müstevfi’nin rakibi Ebü’l-Kа-
sım Dergezinli, kıskançlık ve intikam maksadı
ile Aynu’l-Kudat’ın eserlerinden, manаsını
аncаk müellifin anlayacağı sözleri
tоplаttırıp bir kağıda yаzаrаk, kadılara mü-
rаcaat еtmiş ve öldürülmesine fetva vermelerini
istemiştir. Ulema bu yönde fetva verince,
vezirin telebi ile Aynu’l-Kudat tutuklanıp
zencirle Bаğdаd’а getirildi ve оrаdаn
da Hemedаn’а gönderilerek 525/1130 senesinde,
otuzüç yaşında iken öldürüldü. Cesedi
önce ders verdiği medresenin önünde
asıldı, sonra da hasıra sarılıp üzerine neft
dökülüp yakıldı (59, IV, 280-281).
Cami onun hakkında; “Arap ve Fars dünyasında
onun kadar hakikatleri keşfeden
ve incelikleri şerh eden kimse olmamıştır”
demiştir (7, 477; 57, 586). İmam Gazzali ile
aralarında birçok mektuplaşmalar olmuş-
tur. Gazzali, “Risale-i Gaybiyye” eserini
onun için yazmıştır.
Hemedani Arapça ve farsça bir çоk eser
yazmıştır. “Zübdetü’l-Hakаik fi Keşfi’dDekаik”
en önemli eseri olup оn bölümden
ibаrettir. 22 yaşında iken kısa bir müddet
içinde yazdığı bu eser, “Temһidаt” ismi ile
meşһur оlmuştur (16, 3-7). “Mektubat”; hayatının
sonlarında dostlarına ve müridlerine
yazdığı felsefe, kelam ve tasavvuf hakkındaki
127 mektuptan oluşmuştur. “Şekva’
l-Garaib”; ölümünden önce hapisde iken
yazdığı, onun suçlamalar karşısındaki mü-
dafaanamesidir. Günümüze ulaşamayan
başka eserleri de vardır (59, IV, 280-281).
Bereke-i Hemedani, aynu’l-Kudat Hemedani’nin
feyz aldığı üstadlarındandır. Hemedani,
eserinin birinde ondan hikaye ile şöy-
Azerbaycan tasavvuf tarihinde ilk Sufiler (VIII-XI. Asırlar)
Number 29, 2010 109
le der: “Bereke’nin hafızasında, Kur’an’dan
Fatiha ve ancak birkaç sure var idi. Onu da
mükemmel okuyamazdı. Kale-yekulü nedir
bilmezdi, vezinli söz söyleyemezdi. Lakin
iyi bilirim ki Kur’an’ı o biliyor ben bilmiyorum.
Kur’anın ne biliyorsam, tefsirlerden
falan değil ancak ona hizmet edişimden
öğrenmişimdir” (7, 479).
Hace Ebu Yakub Yusuf b. Eyyub elHemedani,
440/ 1048 yılında Hemedan'ın
Bûzencird köyünde doğdu. On sekiz ya-
şında iken memleketinden çıkıp Bağdat'a
geldi. Ebu İshak-ı Şirazî’den fıkıh, ilm-i kelâm
ve usûl dersleri aldı. Hatib el-Bağdadi,
Kadı Ebû'l-Huseyn Muhammed, Ebû'l-ganâim
Abdussamed, Ebû Cafer Muhammed
gibi muhaddislerden hadis aldı. Bağdad,
Semerkant ve Isfahan gibi ilim merkezlerine
seyahatler yaptı. Şeyh Abdullah Cü-
veynî ve Hasan Simnânî'nin sohbetlerine
katıldı. Dinlediği hadislerin çoğunu yazdı.
Daha sonra zühd ve tasavvuf yoluna yönelerek
bir süre riyazat ve mücahedeyle meş-
gul oldu. Bu arada Gazzali'nin de mürşidi
olan Ebû Ali Farmedî'yi tanıyarak onun
müridi oldu. 477/1084 yılında şeyhinin vefatından
sonra Herat, Merv ve Rey şehirlerini
dolaştı. Bu şehirlerden her birinde zikir
ve sohbet halkaları kurdu. Özellikle Rey
şehrindeki “Horasan’ın Kabesi” denilen
hankahı, büyük itibara mazhar oldu. Hakim
Senai de bu hankahın müdavimlerinden idi
(12,107).
515/1121 yılında tekrar Bağdat'a geldi. Bir
yandan halka hadis naklederken, bir yandan
da Nizamiye medresesinde fıkıh dersleri
okuttu. Devrin pek çok âlim ve şeyhi
onun ders ve sohbetlerine katıldı. Bağdad'-
da bulunduğu sırada hacc farizasını ifâ için
Haremeyn'e giden Hemedânî, Medine'de
bir süre mücavir olarak kaldı. Hac dönüşü
Bağdad'a, oradan da eski hizmet bölgesi
olan Herat, Merv ve Rey şehirlerine geldi.
Vefatına kadar buralardaki irşad hizmetine
devam etti. Herat'tan Merv'e giderken
Bamyeyn denilen yerde vefat etti (535/
1141). Ancak kabri daha sonra Merv'e nakledilip
adına bir türbe yaptırıldı (51; 37, 29).
Tasavvufa dair eserler telif etti. Bunlardan
bilinenleri: “Rütbetü’l-Hayat”, “Zinetü’lHayat”,
“Menazilü’s-Sairin” ve “Menazilü’
s-salikin” (31, 279). Hemedani’nin tasavvuf
anlayışı, Kur’an ve sünnete sufi uygulamasının
temel kaynağı olarak vurgu yapması
ve şeriate riayet etmekte mutlak ısrarda
bulunması ile esasta Gazzali’ye benzer.

Yusuf Hemedanî, Buhara ve Semerkant’ta
kaldığı müddette birçok mürid yetiştirdi.
Hace Abdullah Berkî, Hace Hasan Endakî,
Hace Ahmed Yesevî ve Hace Abdulhalık
Gücduvanî en önemli müridleridir. Nakşı-
bendiyye tarikatı silsilesi Hace Abdulhalık
ile Yusuf Hemedani’ye bağlanır. Yeseviyye
tarikatı Hace Ahmet Yesevî tarafından kuruldu
ve müridleri tarafından Türkistan,
Azerbaycan, Anadolu İran gibi yerlerde
yayıldı. XIII. Asırda Türk dünyasında yayılma
imkânı bulan Yeseviliği, Azerbaycan’a
ilk defa Afşar Baba’nın getirdiği söylenmiştir.
Evliya Çelebi onun Niyazabad
şehrinde türbesi ve tekkesi olduğunu ve
her gün yüzlerce insan tarafından ziyaret
edildiğini söyler (9, 610-614). Osmanlı devletinin
kuruluş yıllarında Azerbaycan’dan
Anadoluya gelen ve Orhan Bey ile birlikte
Bursa’nın fethine (727/1326) katılan Geyikli
Baba’nın, Ahmet Yesevi müridlerinden olduğu
söylenir (35, 46). Geyiklere hükmettiği
ve biçok kerameti anlatılır (46, 309).
Bursa’da, Keşiş dağı eteklerindeki kabri
üzerine Orhan Gazi tarafından türbe, zaviye
ve mescid yaptırılmıştır. Orhan Gazi’nin
beylerinden Turgut Alp, emirlikten ferağat
ederek Geyikli Babanın müridi olmuş ve
kendisini tamamen onun hizmetine adamıştır
(39, 31; 29, 36-54; 9, 17; 50, 470).
Emir-i Kebir Ali ibn Şihabüddin ibn Muhammed
Hemedani, 714/1314’te Hemedan’-
da doğdu. Mir seyyid Ali, Emir-i Kebir,
Mehmet Rıhtım
110 JOURNAL OF QAFQAZ UNIVERSITY History, law and political sciences
Ali-i sani, Şah Hemedani gibi unvanlarla
anılır. Seyyid olup babası Hemedan valisi
idi. Tasavvufi eğitimini Kübrevi şeyi
Alaeddin Simnasinin halifeleri Mahmud
Mezdekani ve Takıyyüddin Ali Dosti’den
aldı. Şeyhinin tavsiyesi ile çıktığı ve yirmi
yıl süren seyahatlerinde Türkistan, Hindistan,
Maveraü’n-nehr, Irak, Suriye ve Anadoluda
bulundu. Keşmir sultanı tarafından
izzetle ağırlandı. Buradaki faaliyetleri neticesinde
Keşmir’de İslamın yayılmasına ve
birçok gayri müslimin müslüman olmasına
vesile oldu. Kendisine mahsus görüşleri
olan şeyhin, tasavvufa dair yazdığı birçok
eseri ve müridlerinin faaliyetleri neticesinde
onun adına izafeten; Hemedaniyye adlı
bir tarikatın doğmasına sebep olmuştur
(63, 186-188).
Kübreviyyenin bir kolu olan Hemedaniyye
tarikatı, Hindistan, Keşmir ve Türkistan’da
yayılmıştır. Halifesi Hace İshak Huttalani’-
nin Şahruh tarafından idam edilmesi üzerine
daha sonraki halifeleri tarafından Nurbahşiyye
ve Zehebiyye adlarında iki kol
kurulmuştur. Sünni olan Hemedaniyye ve
kolları, Safeviler zamanında şiiliği kabul
ederek İran’ın şiileşmesi sürecinde faaliyet
göstermişlerdir (63, 186-188).
Tarikatler öncesi dönem olarak kabul edilen
ve beş asırlık bir zaman dilimini ihata
eden zühd ve tasavvuf dönemlerinde sufiliğin
Azerbaycan’da ciddi bir varlığından
bahsedebiliriz. Tarikatlar dönemi sayılan
XII. Asırdan itibaren ise Azerbaycan sufili-
ği yeni bir merhaleye girmiştir. Bu dönemde
Azerbaycan’da teşekkül ederek Türk ve
İslam dünyasında yayılan birçok önemli tarikatin
ve sufi şahsiyet hakkında ayrıntılı
bilgilere sahip bulunmaktayız.
KAYNAKLAR
1. Aşkar Mustafa, Tasavvuf Tarihi Literatürü, KB,
Ankara, 2001.
2. Azmi Bilgin, “Tasavvuf ve Tekke Edebiyatı”,
Tasavvuf Kitabı, (Bertels, Tasavvuf ve Edebiyat-ı
Tasavvuf; Tahran 1975, s.70-71 den alıntı),
İstanbul, 2003.
3. Bakihanov Abbasgulu Ağa, Gülistan-ı İrem, İlim
neşriyatı, Baku, 1970.
4. Barlas Cafer, Kafkasya Özgürlük Mücadelesi,
İnsan, İstanbul. 1999.
5. Belazuri, Futuh el-Buldan, (terc. M.Fayda), KB
yay. Ankara. 1983.
6. Belgradi Muniri, Silisletü’l Mukarrabin ve Menakibü’l
Muttakin (elyazma), Süleymaniye, Şehid
Ali Paşa, nr. 2819/3.
7. Cami Abdurrahman, Nefahatü’l Uns Min Hadaratü’l-Kuds
Tercümesi, Bedr, İstanbul. 1971.
8. Cebecioğlu Ethem, “Abdülkahir ebu’n-Necib Sühreverdi”,
Sahabeden Günümüze Allah dostları,
Şule, İstanbul. 1995.
9. Çelebi Evliya, Seyahatname, Üçdal, I-X, İstanbul.
1985.
10. Çelebi Lamii, Tercüme-i Nefehatü’l-Üns (haz.
S.Uludağ-M.Kara) Marifet, İstanbul.1995.
11. Çemenzeminli Yusuf Vezir, Tarihi Coğrafi ve
İktisadi Azerbaycan, Bakı, 1993.
12. Devletşah Semerkandi, Tezkiretu’ş-Şuara, Tahran,
1337.
13. Ebu Sa’d el-Malini, Kitabu’l-Erbain fi Şuyuhi’sSufiyye
- Muhaddis Sufiler, (çev: S.Erdoğmuş),
İnsan yay. İstanbul. 2008.
14. El-Hatib Es’ad, Sufiler ve Aksiyon, İnsan,
İstanbul. 1999
15. En-Nebhani Kadı Ebü’l-Mehasin Yusuf b. İsmail
b. Yusuf Şafii, Camiu Keramati’l-Evliya, c.II
(thk. İ.A. İvaz). Beyrut, Dârü'l-Fikr, 1989.
16. Göyüşov Nesip, Temhidat, Adiloğlu Neşr. Bakı,
2006.
17. Guluzade Zümrüd, Azerbaycan Tarihi, c.III, fasıl
V,(Felsefi Fikir), Bakı, 1999.
18. Herevi Hace Abdullah Ensari, Tabakatus-Sufiyye,
Tahran, 1341.
19. Hemedani Aynü’l-Kudat, Temhidat (çev.N.
Göyüşov), Adiloğlu Neşr. Bakı, 2006.
20. Hocazade Ahmet Hilmi, Hadikatu’l- Evliya,
İstanbul., 1318-1320.
21. Hocazade Ahmet Hilmi, Ziyaret-i Evliya,
İstanbul, 1320.
22. Hucviri, Keşfu’l-Mahcub, (terc. S.Uludağ), Dergah,
İstanbul. 1996.
23. Hulvi Cemalettin, Lemezat-ı Hulviyye ez
Lemeat-ı Ulviyye, ( Haz. Mehmet Serkan Tayşi)
MÜİF, İstanbul.1993.
24. El-Askalânî İbn Hacer (852/1448), Enbâu’l-Gumr
bi-Enbâi’l-Umr, Kâhire 1389/1969.
25. İbni Asam Ahmed el-Kufi, Kitabu’l-Futuh, (haz.
Z. Bünyatov); Bakı.
26. İbni Hanbel Ahmed, kitabü’z-Zühd-II, (çev: M.
E. İhsanoğlu), İstanbul, İz Yayıncılık, 1993.
Azerbaycan tasavvuf tarihinde ilk Sufiler (VIII-XI. Asırlar)
Number 29, 2010 111
27. İbnü’l-Cevzi, Sıfatu’s-Safve, (çev: A.Öztürk),
Kahraman yay. İstanbul. 2006.
28. İsfehani Ebu Nuaym, Hılyetü’l-Evliya ve
Tabakatü’l-Asfiya, I-X, Beyrut, 1990.
29. Kara Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler,
Bursa, 1993.
30. Kamer el-Huda, Şehabeddin Ömer Sühreverdi,
hayatı, Eserleri, Tarikatı, Ter. T.Uluç İnsan,
İstanbul. 2004.
31. Kehhale Ömer Rıza, Mu'cemu'l-Müellifin,
Matbaatü’t-Terakki, Dımaşk, 1959/1378.
32. Kelabazi, et-Taarruf, (haz. Süleyman Uludağ),
Dergah, İstanbul. 1992.
33. Kitapçı Zekeriya, Azerbaycan-Harezm ve Türk
Oğuz boyları arasında İslamiyet, Yedi Kubbe
yay, Konya, 2005.
34. Köçerli Firidunbey, Azerbaycan Edebiyat Tarihi
Materyalleri, I-II, Bakı. 2005.
35. Köprülü Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar,
DİB, Ankara.1984.
36. Köprülü M. Fuad, F. Babinger, Anadoluda
İslamiyet, İnsan, İstanbul.1996.
37. Köstendilli Süleyman Şeyhi, Bahrü’l-Velaye
(elyazma), SK, Hasan Hüsnü Paşa, 579/1, no:286
38. Kuşeyri Abdülkerim, Kuşeyri Risalesi (haz. S.
Uludağ), Dergah, İstanbul. 1978.
39. Mecdi Mehmet Efendi, eş-Şakayıkı’n-Numaniyye
ve Zeyilleri Hadikatu’ş- Şakayık (nşr.A.
Özcan), Çağrı, İstanbul. 1989.
40. Mehraliyev E. Ş. M. Baba Kuhi, Bakuvi və
Pirhüseyn Şirvani, Bakı, 2002.
41. Memmedov Zakir, Azerbaycan Felsefesi Tarihi,
Bakı, 1994.
42. Memmedov Zakir, Azerbaycan’da XI-XIII.
Esrlerde Felsefi Fikir, Bakı,1978.
43. Musəvi M. Bakı tarixinə dair orta əsr sənədləri,
Bakı, 1967.
44. Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahaifu’l-Ahbar,
(terc. A.Nedim) İstanbul. 1285.
45. Ne’met Meşedihanım, Azerbaycan’da Pirler,
Bakı, 1992.
46. Nişancızade Muhammed b. Ahmed, Mir’at-ı
Kainat, (çev: A.F. Meyan), Berekat yay, İstanbul,
1987.
47. Ocak A. Yaşar, Osmanlı Toplumunda Zındıklar
ve Mülhidler, (15-17. Yüzyıllar), Tarih, İstanbul.
1999.
48. Ocak, A. Yaşar. Veysel-Karani ve üveysilik,
Dergâh, İstanbul. 1998.
49. Rızaquluzade S.D, Baba Kuhi Bakuvi, Bakı, 1978.
50. Ocak, A. Yaşar, “Anadolu Sufiliğinda Ahmed
Yesevi ve Yesevilik” Yesevilik Bilgisi, MEB, Ankara.,
2000.
51. Safi, Mevlana Ali b. Hüseyin, Reşahat, (çev:
N.F.Kısakürek), Eser Kit, İstanbul. 1971.
52. Sem’ani, el-Ensab, Daru’l-Cinan, Beyrut, 1988.
53. Şarani Abdülvehhab, et-Tabakatü’l-Kübra (Veliler
Ansiklopedisi), (çev.A.Akçiçek), I-II,İstanbul.
1986.
54. Sührəverdi Ebu Hafs Şehabüddin Ömer b.
Muhammed, Avarif el-Maarif-Tasavvufun Esasları,
(çev. H.K.Yılmaz-İ.Gündüz), Vefa Yayıncılık,
İstanbul, t.y.
55. Şahinoğlu M.Nazif “Kuhi-i Şirazi”, DİA, c.XXVI.
56. Şirazi, Ebu Abdullah Muslihuddin Sa'di, Bostan,
İstanbul, 1887.
57. Terbiyet, Muhammed Ali, Danişmendan-ı Azerbaycan,
Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Baku, 1987.
58. Toğan A.Zeki Velidi, Azerbaycan’ın tarihî coğ-
rafyası, Türk Yurdu Mecmuası, II, İstanbul, 1933.
59. Uludağ S-Bayburtlugil N. “Aynu’l-Kudat elHemedani”,
DİA, c.IV.
60. Useynov M-L.Bretaniski-A.Salamzade, İstoriya
Arhıtekturı Azerbaycana, Moskova, 1963.
61. Ülken Hilmi Ziya, İslam Düşüncesi Türk Düşünce
Tarihine giriş. Ülken Yay. İstanbul.2000.
62. Yazıcı Tahsin, “Ebu Said Ebu’l Hayr”, DİA, c.X.
63. Yazıcı Tahsin, “Hemedani Emir-i Kebir” DİA,
c.XVII.
64. Yılmaz H.Kamil, “Hilye-i Hemedani”, Altınoluk
Dergisi, 1991, Aralik, Sayı: 70.

Konular