EŞ-ŞEYH NÂSıR ABDULBÂKI EL-MEVLEVı . VE TETKIK U TAHKIKI

Vakıflar Genel Müdürlüğü
Hayır îşleri ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı
"...Dört mevsimden sonbahara bakarak ilkbaharda da ortalığı yapraksız
ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, son zamanlardaki tereddisine
bakarak tekkelerin daima öyle olduğu düşünülmemelidir. Kemâl zamanlarında
tekkeler, ruhları çok terbiye etmişlerdir. Tekkeler eskiden
birer edebiyat, musikî ve tarih ocakhrı idiler. Hayatın ızdıraplarını dindirmek
ihtiyacında olanlar, oralara koşarlar; nefis bir ûhengin şelâlesi
altında ruhlarını yıkarlar; tesellikâr sözlerle ve tarihî menkıbelerle yeniden
canlanırlardı. Tekkeler ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların
yeniden tamir gördükleri bir yerdi. En sağlam Türkçe nefesler,
tekke edebiyatından doğmuştur. Özellikle Anadolu ve Rumeli'nin ruhunu
terennüm eden saz eserleri, mutlaka bir tekkeye bağlı idi..."
Muallim CEVDET
Hocasız ve mektepsiz kendi kendine yetişme (otodidakt) yerlerinden en
mühimi tekkelerdir. Kimisinde felsefe, kimisinde dinî ilimler, kimisinde
halk edebiyatı, kimisinde de mûsikî öğrenimi yapılırdı. Bilhassa
melevîhânelerin, Farsça'nın öğrenilmesine böylece Şark ve İslâm felsefesi
demek olan tasavvufun ülkemizde yerleşip yayılmasına yaptığı katkılar
büyük olmuştur.
Ferdî teşebbüs ve şahsî himmetlerin vücuda getirdiği tekkeler; mûsikîye,
edebiyata, spora ve ruhiyata hizmet eden, birer iclimaî, ilmî ve
bedenî terbiye müesseselerinden başka birşey değildir.
Osman Nuri ERGIN
GİRİŞ
•ÇTET'CıGr toplumda olduğu gibi, tarihte Türk toplumunun da kültür kaynaklan ve bu kültürün kuşaktan kuşaKlj^Sjğ
a aktarılmasını sağlayan kültür ocaklan olmuştur. Sayılan çok iazla olan bu kültür kaynaklarının baJX>C>0''ÎİŞ'"'^^
hiç şüphesiz,yetişkinlerin eğitiminde önemli bir yere sahip olan tekke ve zaviyeler gelmektedir.
Tekke, zaviye, dergâh ve hanikâh... gibi isimlerle anılan bu kuruluşların ve buralarda faaliyet gösteren
şeyh ve dervişlerin devlet ve millet yararına gösterdiği faaliyetler özde bir olmakla birlikte dönemler itibariyle
teferruatta bazı farklılıklar göstermektedir.
XVI. asra kadar (Eyice 1963: 22-23) askerlerie birlikte hatla askcrlerdoı önce hareket eden (Bari1974: 283), Aşıkpaşazade'nin Ahıyân-ı Rum. Gazıyân-ı Rum. Bacıyâı-ı Rum ve Abdalân-ı Rum adını verdiği
bu Alperenler (Aşıkpaşazade 1332: 205); 107rden önce ve sonra bağımsız tarikat zümreleri halinde Anadolu'ya
girmişlerdir (Kara 1990 : 43). Maveraürrehr, Horasan. Azerbeycan ve Suriye'den göç eden bu dervişler
kurdukları tekke ve zaviyelerde Islâmiyeti ve tarikatlarını yakmak aşkıyla göçebe Türklerin arasına giriyorlar ve
onların anlayacaklan bir lisan, kabul edebilecekleri bir üslup ile tebliğ ve telkinlerde bulunuyorlardı (Velikahyaoğ-
67
lu 1987: 38-47). Bu sayede, Ortaasya'dan Anadolu içlerine akın eden göçebe Türklerin toprağa iskânı ve yerle­
şik bir düzen kurarak, bir şehir medeniyetine ulaşnalan sağlanmıştır (Velikâhyaoğlu 1987:38-47). Gayrimüslimler
tarafındcn terkedilen köy ve kasabalara inşa edilen zaviyderle buralar yeniden iskâna açılmış, ıssız geçitler
ve yol boylarına kurulan tekkelerle y d emniyeti sağlanmış, ziraate açık olmayan yörelerin tercihi ile de, boş ve
verimsiz araziler yeni yerieşim alanları haline getirilmiştir (Konyalı 1960:66).
Tarikat şeyhleri ve müridlerinin yaradı çalışmalannı gören Sultanlar ve yüksek mevkilerde bulunan
devlet adamları, yaptıkları temlikler ve kurdukları zengin gelir kaynaklarına sahip vakıflarla bu hareketleri desteklemişlerdir
(Ocak 1978:247-269). Böylece ülkenin imarına, Anadolu toprakları üzerinde Türk nüfusunun
artmasına ve halkın sevgisi ve bağlılığını kazanmış kimselere sağladıkları destekle de, sultan ve padişahlar tebeanın
nabzını ellerinde tutmuşlardır (Velikâhyaoğlu 1987: 38-47).
XVI. asırdan sonra, devletin tabiî sınırlarına ulaşması, aşamayacağı siyasi ve coğrafî engellerle karşı
karşıya gelmesi (Shaw 1982: 136-164; ö z 1984: 17), Avrupalı'lann yaptığı keşifler sonucu Osmanlı topraklan
üzerinden yapılan doğu ticareti ve ipek Yolunun Akdeniz'den Okyanusa kayması, ekonomik ve askeri
yapıda meydana gelen bozulmalar, Avrupa'da merkezi krallıkların güç kazanmaları (Uzunçarşılı 1975: 455-
474) gibi sebepler yüzünden Osmanlı fütuhat devri kapanmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak tekke ve zaviyelerin
hizmet ve faaliyet alanlarında sosyal hizmet ve kültür ağırlıklı bazı değişiklikler olmuştur (Kara
1990:43-47). Artık tekkeler, maddî ve manevî yönden ihtiyaç içerisinde olan kimselere bir melce bir sığınaktır.
Ama bundan da öte, bir eğitim ve kültür ocağıdır (Kara 1977:140-140).
Osman Nuri Ergin, son dönem tekkelerinin sosyo! ve kültürel faaliyetlerini, "beden terbijesi )en" "fikir
terbiyesi yeri", "konaklama yeri", "içtimaî yardım yeri", "tecrid ve garantine yeri" (Ergin 1977:
224-241) gibi yan başlıklar altında anlatmaktadır. Ancak biz burada, bu hususlann izahına girmeyeceğiz. Her
biri bir vakfa bağlı olan tekke ve zaviyelerin, kültürel faaliyetlerine ömek olmak üzere, Istanbul/Yenikapı'da
bulunan vakıf Yenikapı Melevîhânesi şeyhlerinden olan Abdulbâki Nasır Dedenin Türk mûsikîsi nazariyatı
hakkında yazdığı "Tetkik u Tahkik" adlı bir risaleden bahsedeceğiz. Bir başka ifade ile vakıf bir mevlevi dergahında
çalışan ve geçimini vakıf gelirlerinden sağlayan Abdulbâki Nâsır Dede'nin kaleme aldığı, dün ve bugün
vakıf bir kütüphanede bulunan ve vakıf bir risaleden bahsedeceğiz. Ancak dilerseniz "Tetkik u Tahkik"in
tahliline geçmeden önce, yazarını daha yakından tanıyalım.
1. Abdulbâki Nâsır Dede'nin Hayatı, Eserleri ve Mûsıkîşinaslığı:
a. Hayatı:
Abdulbâki Nâsır Dede 1179/1765 senesinde Yenikapı Dergahı civarında bir evde dünyaya gelmiştir
(Vassaf, H. Sefine-i Evliya, 206). Babası Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi, Kütahyalı Ebubekir Dede'dir. Halvetiye
silsilesine mensup bir aileden gelmektedir (Aksu 1988: 7). Yenikapı Mevlevi Dergahı Şeyhi bulunduğu
1189/1775 tarihinde vefat etmiştir (Mevlevi Ayinleri 1934: 38). Annesi Galata Melevîhânesi Şeyhi Sırrı
Abdulbâki Dede'nin kızı Saide Hanım'dır (Aksu 1988: 8).
Abdulbâki Dede'nin kendinden büyük Ali Nutki ve küçüğü olan Abdurrahman Künhi isimlerinde iki erkek
kardeşi bulunmaktadır. Bunlardan her ikisi de, daha sonra Yenikapı Melevîhânesi'ne şeyh olmuşlardır
(Öztuna 1969:32-33, Aksu 1988:9-18).
Babasının ölümü üzerine Abdulbâki Dede, 10 yaşında yetim kalmıştır. O tarihte Ağabeyi Şeyh Ali Nutki
Dede (öztuna 1969:32-33)'nin de henüz küçük yaşta olması sebebiyle Abdulbâki'nin eğitimi ve terbiyesi ile
Sahih Ahmed Dede meşgul olmuştur (Ziya Bey 1329:144). Abdulbâki Dede, ilk Mevlevi âdab ve erkânını,
dînî ilîmler ve tasavvufa dair malumatını amcasının oğlu Sahih Ahmed Dede'den almıştır.
Abdulbâki Dede, çocukluk yaşından ]tibaren Farsça ve Arapça çalışmaya başlamıştır. Farsça'dan tercü­
me ettiği Ahmet Eflâkî'nin "Menâkibü'l-Ârifin" isimli eserinin girişinde"... âcizane takattmm yettiği kadar,
Fars dilini öğrendikten sonra Arap Lisanmm tahsili..."nden bahsetmektedir (Menâkibu'l-Arifin,
Sül.Küt. 1126). Bu ifadelerden, Abdulbâki Dede'nin Farsça öğrenimini tamamladıktan sonra, Arapça tahsiline
başladığı anlaşılmaktadır. Abdulbâki Dede'nin hayatı ile ilgili literatürde Farscayı kimden öğrendiğine dair
bir kayıt bulunmamasına karşılık, Arapça hocasının Milâs Müftüsünün oğlu Hali! Efendi olduğu kayıtlıdır
(D.Fatih Ef. 1271:389).
özel hocalardan aldığı derslerle kendini yetiştirmesinin yanında, her şeyden önce Abdulbâki Nâsır Dede,
mevlevî bir aileye mensuptur. Osmanlı saray ve devlet erkânın devam ettiği Yenikapı Melevîhânesi'nin
kültür ortamında, mevlevi terbiyesi ile yetişmiştir. Hayatından bahseden kitaplarda verilen bilgiler ve bizzat
yazdığı eserlere bakarak, onun dinî ilimler, tasavvuf, edebiyat ve mûsikî konularında geniş bir vukufa sahip olduğunu
anlamaktayız (Aksu 1988: 20).
Abdulbâki Nâsır Dede'nin, bütün hayatı Yenikapı Melevîhânesi'nde geçmiştir. Bu dergâhtaki ilk vazifesi,
ağabeyi Ali Nutki Dede'nin şeyhliği sırasında Neyzen-başılık'tır. Bu dönemde, mûsikî öğrencisi Hammamizade
ismail Dede'ye bir süre ney üflemeyi öğretmiştir (Aksu 1988:22-23).
68
Ağabeyi Ali Nutki Dedenin 24 Ağustos 1219/1804 tarihinde vefatı üzerine, Yenikapı Dergahına aynı
aileden dördüncü kişi olarak şeyh olmuştur. Şeyhliğinin onuncu yılında 1229/1814 tarihinde Kadiasker
Mekki-zâde Asım Efendi tarafından, dergâhın vakıf işlerine bakmak vazifesi de kendisine verilmiştir (Ziya Bey
1329: 149). Yenikapı Dergahı, en mühim tamirlerinden birini, Abdulbâki Nâsır Dedenin zamanında geçirmiştir.
Bu tamiratta, 11. Mahmud (1808-1839) un iradesiyle 1231/1817-1232/1818 tarihleri arasında eski
semahane yıkılıp, yeniden yapılmıştır (Ziya Bey 1329: 67; Ayvansarayı 1281:228).
Abdulbâki Nâsır Dede 1209/1794 tarihinde Yenikapı Dergâhı kafescisi Şerife Ayşe Hanım'm kızı ile
evlenmiştir. Bu evlilikten Ebubekir Şaban, Hüseyin Recep Dede, Osman Dede adında üç oğlu ve Ayşe Sıdıka
adında bir kızı olmak üzere dört çocuğu olmuştur. Çocuklarından Hüseyin ve Osman dedeler, daha sonra Yenij^apı
Melevîhânesi'ne şeyh olmuşlardır (Aksu 1988:30-33).
Abdulbâki Nâsır Dede, Yenikapı Mevlevi Dergahında 17 yıl şeyhlik yaptıktan sonra, 24 Şubat
1236/182rde vefat etmiş (Mevlevi Ayinleri 1934:38) ve bu dergâhın haziresinde bulunan kabristanda ağabeyi
Ali Nutki Dedenin yanma defnedilmiştir (Ziya Bey 1329: 152). Mezar kitabesinde Safâî'nin şu mısrâ-ı
yer almaktadır (Vassaf, Sefine-i Evliya, Sül. Küt 2309/207).
Alem-i lâhûte Can attı bu dem Bâki Dede
b. Eserleri:
Abdulbâki Nâsır Dede. mûsikî ve şiir gibi güzel sanatlar dalında, doğuştan sahip olduğu yeteneklerini,
her biri bir kültür ocağı olan mevlevi muhitlerinde geliştirmiş, bu muhitlerden elde ettiği tecrübelerini kitaplaş-
tırarak wn i kuşaklara aktarmıştır.
Bugün Nâsır Dedenin elimizde altı eseri mevcuttur.
1. Tercüme-i Mcnâkibü'l-Ârifin:
Ahmed Eflaki'nLn "Menâkibu'l-Ârifin" isimli Farsça eserinin tercümesidir. Kitap aslına sadık kalınarak
kelime kelime tercüme edilmiştir. Seyyid Ahmed Dedenin teşvikiyle 1208/1793'de tercümesine başlanan
eser, 1212/1797 senesinde bitirilerek 111. Selim (1789-lS07j'e takdim edilmiştir. Bu tercüme tek nüshadır
ve Süleymaniye Kütüphanesi, Nâfiz Paşa koleksiyonları arasında 1126 numarada kayıtlıdır. 220x152-
160x85 mm ebadında, 670 yk.tır. Talik, miklebli, şemseli, koyu kahverengi meşin ciltlidir.
2. Defter-i Dervişan:
Bu eser, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Ali Nutki Dede tarafından kendi zamanında dergâha gelen ve
çile dolduran den-işâmn bir nevi kayıt defteridir. Bu sebeple "Defter-i Dervîşân" olarak adlandırılmıştır. Ali
Nutki Dedenin vefatından sonra, dergâhın şeyhi olan Abdulbâki Nâsır Dede, defteri, ağabeyinin usulüne ria^
yet ederek de^-am ettirmiştir.
Tâlik yazısıyla ka'emie alman bu eser. tek nüshadır. Birincisi gibi bu da Süle,-maniye Kütüphanesi, .Nafiz
Paşa kitaplan arasında 1194 numarada kayıtlıdır.
3. Şerh-i Ta'rib-i Şahidi:
Bu eser Yenik?.::: Melevîhânesi şeyhlerinden Mûsâ Dedenin "Ta'rib-i Şahidi" isimli Arapça eserinin
Türkçe şerhidir. 1213/ 1798-1215/1800 seneleri arasında şerhedilen bu eser Yenikapı Mevlevihânesi kü­
tüphanesine vakfediirı.lj".;:'. Tâlik hatla her sa,'fa 17 satır esasına göre yazılmıştır. 249 varak, kırmızı meşin
ciltli olan bu kitap da. Sjieymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa bölümü 1483 numarada kayıtlıdır.
4 . Divân-ı Eş âr:
Mûsıkîşinaslıö;:.ır. yanında aynı zamanda da şair ve divan sahibi olan Abdulbâki Nâsır Dede
1209/1794 senesine:.::" itibaren kaleme almaya başladığı şiirlerini "Divân-ı Eşar" adını verdiği bu defterde
toplamıştır. Yaklaşık 3'JOO beyti ihtiva etmektedir. Tâlik yazı çeşidiyle kaleme alınmıştır. En son şiiı
1224/1809 tarihini usiipaktadır. Divan 66 varaktır. Diğer kitaplar gibi Divanda aynı kütüphanenin aynı koleksiyonu
arasında 941 r.uınarada kayıtlıdır.
5. Tahririye:
Bizim mûsikî usullerimize göre bir çeşit notayı anlatan bu eser, 1209/1794'de İÜ. Selim (1789-
1807)'e takdim edilmiştir. Kitap, notanın tarifi ile başlamaktadır. Diğer bölümleri ise Sultan Seliın'in "Sûz-i
Dilara Peşrevi", aynı padişah'm "Sûz-i Dilara Saz Semaisi" Musahip Ahmet Ağanın "Sûz-i Dilörû Peşrevi"
ile devam etmektedir. Tahririye adlı risale, "nota hakkmda mâlumât-ı mütemmime" "notanm lüzumu",
"notada meharetin derece-i selâsesi" gibi konularda verilen bilgilerle bitmektedir.
Yenikapı MelevLhânesi Kütüphanesinden Süleymaniye Kütüphanesine nakledilen, mükerrer kayıtlar,
kadîmen kayıp olanlar ve karşısı boş bırakılan numaralar düşüldükten sonra, 1-1530 sıra numaraları arasnuia
kayıtlı bulunan 1336 cilt kitabın mevcudiyetini gösteren, Abdurrahman Nâfiz Paşa Kütüphanesi fihristinin
1241. sırasında "Tahririye"nin zayi olduğu kayıtlıdır (Sül. Küt. Nâfiz Paşa 3856/1, 1-59). Ancak, Tahriıi
69
ye'nin bugün elimizde, aynı fihristte kayıtlı "Tetkîk u Tahkik" isimli mûsiki risalesinin sonunda (Sül. Küt. Nâfiz
Paşa 1242/2), bir adet müellif nüshası mevcuttur. Fihriste adı geçn 1336 cilt eserden 714 u yazma, 622'si
matbu; 429'u Türkçe, 688'i Arapça, 219'u da Farsça dillerinde yazılmıştır (Abdun-ahman Nâfiz Paşa Kütüphanesi
Fihristi Sül. Küt.No:3856/l).
6. Tedkîk u Tahkik:
Tebliğimizin konusu olan bu eseri, biraz sonra daha yakından tanıyacağız. O bakımdan burada detaya
girmiyoruz.
c. Mûsıkîşînaslığı:
Abdulbâki Nâsır Dede mevleviliginin yanında, aynı zamanda iyi bir müzisyendi. Türk mûsikîsi üstadlanndan
Hammâmizâde ismail Dede'ye ney meşk ettirmiştir (Yektâ 1341: 133). Ağabeyi Ali Nutki Dede'nin
şeyhliği zamanında Yenikapı Melevîhânesi'nde Neyzen-başılık görevini üstlenmiştir (Aksu 1988: 45).
Abdulbâki Nâsır Dede müsıkîşinas olarak, Mevlevi ayinlerinden "Acem-Bûselik" ve "İsfahan" ayinlerini
bestelemiştir. Ancak Nüzhet Ergun, eski kaynakların dergâhlarda icra edildiğini söylediği İsfahan Ayini'nin
kaybolduğunu yazmaktadır (Ergun 1942-43: 127-128).
Abdulbâki Nâsır Dede, bütün klâsik mûsikî otoritelerinin mükemmel dediği "ebced notası"nı icâd etmiş­
tir. Cevâhirü'z-zevâhır adlı eserde "ebced notası" için"...eğer bu notanın eksiklerini tamam}ajarak kullanı­
mına devam edilseydi, şimde elimizde mükemmel ve millî bir notamız olurdu" (N.Ali-M.Siret 1310:
11/96) denilmektedir.
Abdulbâki Nâsır Dede'nin icad ettiği bu notaya, Ahmet Ağa'nın Sûz-i Dilârâ peşrevini örnek gösterebiliriz.
Müellifimiz, mOsıkî nazariyatı hakkında kaleme aldığı "Tetkik u Tahkik' adlı eserinde, kendi usuluyla terkip
ve tarif ettiği beş usulden bahsetmektedir. Bu usuller, Dilâviz (Abdulbâki 1209: 37-a), Ruh-efzâ, Gülruh,
Dildâr (Abdulbâki 1209: 37-b) ve Hisar-Kurdi'dir.
Bugün bu birleşik makamlarla bestelenmiş eserlerin elimizde mevcut olmayışı, onlar hakkında daha
fazla bilgi vermemize manî olmaktadır. Ancak, çoğunluğu büyük mutasavvıf, din ve devlet adamlarından meydana
gelen müsıkîşinas bir kadroya sahip olan klâsik Türk mûsikîsinin, neden yazısız bırakıldığı, neden notaya
"fenn-i mûsiki' düşmanı nazarıyla bakıldığı, gerçekten ciddi bir araştınna konusudur.
2. Tetkîk u Tahkik:
a. Kitap Hakkında Genel Bilgiler:
9 Cemaziyelahir 1209/20 Aralık 1794 tarihini taşıyan ve bir mûsikî nazariyat ve usul kitabı olan 'Tetkîk u
Tahkik" padişah III. Selim (1789-1807)'in emriyle yazılmıştır.
Abdulbâki Nâsır Dede bu dummu kitabının başmda şöyle anlatmaktadır: "... cendb-ı humâı;unhrının
maarif-i âdidede ve bâ-husûs bu fende sûhib-i ued-i tûlâ olub, ehl i marifete rağbeti ve kadirdanlığı bu fakiri
dahi teşvik idüb, nazariijve ve ame/iyye-i mûsikide tahrire arzû düştü" (Abdulbâki 1209:2-b). Cümlenin
devamında"..müsdbib-i haslarından Sejvid Ahmed Ağa'nm meclisinde bu sohbet güzâr eyledikte, ol dâhî
pĞdişâh-ı saadetpenâhtn rağbet-i şerifleri ile şurû'a teşvik ve ba'dehu emr-i hümâyunları ile te'kid eyledi"(Abdulbâki
1209:2-b) demeanden anlaşılıyor ki, padişah "Tetkîk u Tahkik'in yazılması için Abdulbâki Nâsır
Dede'yi sadece teşvik etmemiş, aynı zamanda"emr-i fıumayun/arfile görevlendimniştir.
Abdulbâki Nâsır Dede, 1209/1794 senesinde bitirdiği eserini Pâdişah'a takdim etmiştir (Abdulbâki
1209: 1-a, 43-b). Kitabı tetkik eden III. Selim, yeni bir takım terkiblerin daha vücuda getirildiğini belirterek,
onlann da bu kitaba eklenmesini irade buyurmuştur.
"...Biraz terkîbler dahi ihtira olunub, anlar dahi tahrir olunsun deyu emr i hümâyûn oldukta..."
(Abdulbâki 1209: 44-a) Abdulbâki Dede, Pâdişâh'ın emrettiği zeyli 1210/1795 tarihinde tamamlar
(Abdulbâki 1210:53-a).
Tâlik yazıyla bizzat kaleme aldığı bu eser ve zeylini, müellif Yenikapı Melevîhânesi'ne vakfetmiştir. Kitabın
birinci sayfasına "bu muhtasarı, mahmiyeyi kostantiniyyede mevlevîhâne-i bâb-ı cedide teberruken
vakfeyledim ve şöyle şart eyledim ki, asla hanıkâh-ı mezkureden ifrağ olunmaya, El-fakiru'l-hakir Derviş
es Seyyid Abdulbakiyyı'l-mevlevi bin eş-şeyh es-seyyid Ebubekir Dede Efendiyı'l-mevlevi 9 Cemaziyelahir
1209". Bu ifadenin hemen altına ve 2-a sayfasının sonuna "vakfı melevîhâne-i bâb-ı cedid" mührü
basılmıştır (Abdulbâki 1209: 1-a, 2-a).
Yenikapı Kütüphanesi'nden Süleymaniye Kütüphanesi'ne nakledilen Abdurrahman Nâfiz Paşa kitaplarıyla
birlikte (Nafiz Paşa Kütüphanesi Fihristi 3856/1, 1-59) Süleymaniye'ye taşınmıştır. Bugün müellif nüshası
bu koleksiyon arasında 1242 numarada kayıtlıdır.
Kitap, 190x120-137x050 mm ebadında, vişne rengi meşin ciltlidir. Şirazeli, aherli, orta kalınlıkta, filigranlı
krem renkli kağıt üzerine siyah mürekkeple yazılmıştır. Söz başları kırmızı mürekkeple yazılıdır. Her
sayfada 17 satır mevcuttur, l-a-41-a arası kitabın aslı, 43-a-47-a arası kitabın zeylidir. Aynı cilt ve kapak altında
53-a-73-b arasında da nota bilgilerini ihtiva eden "Tahririye" adlı risale bulunmaktadır.
70
Tek kapak albnda toplanan risalelerin, lepsamlan dikkate alarak kitdbm tamcmma Tetkik u Tahkik,
Edvar ve Nota (Abdulbâki 1209: l-a)adının verildiği t^mi n edilmektedir. Bu bilgleri ihtiva eden kitabn 1-a
sayfasının fotdtüphanesi Fihristi 3856/1, 1242/1) şeklinde yazılmıştır. Tetkik u Tahkik'te düm tek (Abdulbâki 1209: 40-a-40-
b) tarzında mûsikî usulünden, Tahririyc'de de ebced usulü notadan (Abdulbâki (Tahririye) 1209:68-b-69-a) bahsedilmesi;
lügatlarda "edvar-ı sabıkanın "şark mûsikîsinden bahseden fen eserleri, eski müzik nazari]^âU
kitaplarına verilen bir addır. Şarklıların Arap, Acem ve Türkçe telif ettikleri müzik kitaplarında ve
mecmualarında makamlar ve usuller daire şeklindeki şemalarla gösterildiğinden dolabı bu ismi taşırlar"
(Develioglu 1978: 242) tarzında tarif edilmesi, tahminimizi doğrular mahiyettedir.
Müellif nüshasının yazılmasından 7 sene sonra, 1216/180rde (Tedkîk, Topkapı nüshası, 20-a) Mir
Hâfız Ahmet İzzet tarafından, Emanet-i hümayun için istinsah edilen nüsha, bugün Topkapı Sarayı Emânet
Hazinesi 2069 numarada kayıtlıdır. Nesihle yazılan bu nüsha, ser-levha müzehhep altın yaldızlı, sürhlu, her
sayfası 25 satır esasına göre düzenlenmiştir. Tamamı 20 varaktır. Bu risale istinsah olmasına ragmen, müellifin
hayatta olduğu bir dönemde kaleme alındığından, müellif nüshası kadar kıymetlidir.
Gerek müellif, gerekse istinsah nüshalarından birçok kopya alınmıştır. Kitabın özel kütüphanelerde bulunan
suretlerinin yanında, iki ayn nüshası da Üniversite Kütüphanesinde 5572 ve 9824 numaralarda kayıtlı
bulunmaktadır.
b. Eserin Muhteva Tahlili:
Tetkik u Tahkik, müellifin de ifade ettiği gibi, zamanından önceki dönemlere ait mûsikî pratiği ile ilgili
bir nazariyat kitabıdır. Verdiği Klâsik Türk Mûsikîsi hakkındaki bilgiler, bugün için fazla birşey ifade etmese
de, yazıldığı dönemde çok mühimdi (öztuna 1969:5).
Abdulbâki Nâsır Dede eserin girişinde "mûsikînin bir rûh devösı" olduğunu (Abdulbâki 1209:2-b), kitabına
niçin "Tetkik u Tahkik" adını verdiğini (Abdulbâki 1209:2-b) izah ettikten sonra, kitabın plânını vermektedir.
Verilen bu plâna göre. Tetkik u Tahkik, mukaddime (Abdulbâki 1209:2-b-5-b), Bâb-ı Evvel, Bâb-ı
sâni, Bâb-ı sâlis olmak üzere üç bölüm ve bir hatimeden meydana gelmektedir.
Müellif nüshasının 5-b-15-a varakları arasında yer alan Bâb-ı Ewel'de seslerin çıkışları ve makamlar.
Teshil: Eczâ-i elhan olan perdeler (Abdulbâki 1209: 5-b- 9-a), Tavzih: Müzeyyin-i lâzım ve müzeyyin-i gayri
lâzım tarzında mûsikî perdelerinin kullanış şekilleri (Abdulbâki 1209:9-a-13-b), Tekmil Makamlar ve bu
makamların dinleyenler üzerinde bıraktığı etkiler (Abdulbâki 1209:13-b-15-a) anlatılmaktadır.
Eserin ikinci bölümünü teşkil eden Bâb-ı Sâni, 15-a- 38-a varakları arasını kapsamaktadır. Kısım baş-
lıklan ise şöyledir:
Tenbih: Seyr-i mâkâm, âğâz ve âgâze isimleri altında, 125 terkibden bahsedilmektedir. Burada, iki
veya daha fazla makâmın birleşmesinden meydana gelen nağme "terkib" olarak isimlendirilmektedir
(Abdulbâki 1209:16-b-37-b).
Tctimme: Bu yan başlık altında ise, o güne kadar meşhur olmamış terkiblerin, risaleye niçin dahil
edildiği anlatılmaktadır. (Abdulbâki 1209: 37-b-38-a).
Kitabın üçüncü bölümü olan Bâb-ı sâlis'de, usûller bahsi işlenmektedir. Abdulbâki Dedeye göre, "nağ­
melerin düzenini sağlai)an uuruşlann, belirli sayılarla özel bir kalıp teşkil e(mesi"ne usul denilmektedir
(Abdulbâki 1209:38-a).
Bizim bu risaleyi tanıtmaktan amacımız, mûsikî deısi vermek değildir. Melevîhâneierde ve diğer tekkelerde
muâİQ, edebiyat ve güzel sanatların öbür kollannda, padi^hı etkileyecek tarzda gerçeWeştirilen uygulamalara
bir ömek sunmaktadır. Bu bakımdan usûl konusunun teferruatına giımiyoruz. Usul hakkında geniş bilgi almak
isteyenler,benim de fazlasıyla istifade ettiğim Fatma Adile AKSU Hanımcfaıdi'nin"Abdubâki Nâs r Dede ve
Tetkîk u Tahkik"adlı basılmamış yüksek lisans tezine başvurabilirler (Aksu 1988:74-130).
Kitabin "hatime" kısmında, güftelerin mutlaka, anlayarak okunması istenmekte, bu durumun, eserin
icrâsı sırasında tesirini artıracağını anlatmaktadır (Abdulbâki 1209:41-a).
Kitabın, 10 varaklık zeyli, III. Selim'in isteği üzerine yazılmıştır. Burada Tetkîk u Tahkik'te geçen 125
terkibe (Aksu 1988:71) üaveten 11 terkib daha kaydedümiştir (Abdulbâki (Zeyl) 1210: 43-b-53-a). Böylece
zeyli ile biriikte Tetkik u Tahkik'te 136 terkib ve 14 makamın izahı yapılmıştır.
SONUÇ:
Abdulbâki Nâsır Dede'nin bir mevlevi dervişi iken kaleme alıp dönemin Pâdişâhı 111. Selim (1789-
1807)'e sunduğu, mûsikî nazariyatı ve usûlüne ait "Tetkîk u Tahkik" isimli eseri, Türk mûsikîsine damgasını
vuran büyük üstadlann, hemen tamamına yakınının tekke menşe'li olduğunu belirtmesinin yanında; devletin
çöküşüne paralel olarak tedenni eden tekke ve zaviyelerin, bir zamanlar padişahları etkileyecek tarzda, her birinin
güzel sanatların bir dalında temâyuz eden birer kültür ocağı olduğunu da göstennektedir.
71
KAYNAKÇA:
1. Abdulbâki Nâsır Dede
1209
1209
2. EYİCE, Semavi
3. BARKAN, Ö.Lütfi
4. AŞIKPAŞAZADE
5. KARA, Mustafa
6. VELİKAHYAOĞLU, Nazif
7. KONYALI, İbrahim Hakkı
8. OCAK, Afımet Yaşar
9. SHAW, Stanford
10. UZUNÇARŞIU, l.Hakkı
11. ERGİN, Osman Nuri
12. Hüseyin Vassaf
13. AKSU, Fatma Âdile
14. Belediye Konservatuarı
Türk Mûsikisi Klasikleri
15. ÖZTUNA, Yılmaz
16. Ziya Bey (İhtifalcı)
17. Davut Fatin Ef.
18. YEKTÂ Rauf
19. ERGÜN, Saadeddin Nüzhet
20. N.Ali-M.Sîret
2 1. DEVELLİOĞLU, Ferit
22. AYVANSARAYI, Hüseyin
b. Ismâil
Tetkik u Tahkik,Sül-Küt.Nâfiz Paşa No: 1242/1
-Topkapı Sarayı Küt.Emanet Hazinesi No:2069
-Üniv.Küt.Türkçe Yazmalar No: 5572, 9824
:Tahririyc, Sül.Küt.Nafiz Paşa No.-1252/2
:Defter-i Dervişân, Sül. Küt, Nafiz Paşa No: 1194
:Tercume-i Menâkibu'l-Ârifin, Sül. Küt.Nafiz Paşa No:1126
:Divân-ı Eş'ar, Sül.Küt.Nafiz Paşa No:941
:Şcrh-i Ta'rib-i Şahidi, Sül.Küt. Nafiz Paşa, No:1483
"İlk Osmanlı Devrinin Dini İçtimaî Bir Müessesesi, Zaviyeler ve Zaviyeli
Camiler" İ.U.İkdisat Fak. Mecmuası, Vol.XXI, No:l-4, lstanbull963,
s.3-57
"Vakıflar ve Temlikler, 1, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler", Vakıflar DergisiC.ll, 2.bs. İstanbul 1974, s.279-386
Tevârih-i Âli Osman, İstanbul 1974
:Din, Hayat, Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1977
.Bursa'da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa 1990
"XIII-XV.Yüzyılda Anadolu'nun İskânı ve İslâmlaşmasında Dervişlerin Rölü"
İlim ve Sanat, Mayıs-Haziran 1987, İstanbul, Milsan XIII, s.38-47
Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul 1960
"Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, Ankara 1978 s.247-269
Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, İstanbul 1982, C.I
Osmanlı Tarihi, Ankara 1975, C.II, 3.bs
Türk Maarif Tarihî, İstanbul 1972, C.I-II, 2.bs.
Sefme-i Evliya, Sül.Küt.Yazma Bağışlar No:2309
Abdulbâki Nâsır Dede ve Tetkik u Tahkik, Basılmamış Yüksek Lisan;
Tezi, İstanbul 1988
Mevlevi Ayinleri, İstanbul 1934, C.VI
Türk Mûsikisi Ansiklopedisi, Istabul 1969, C.I
Yenikapı Mcvlevîhânesi, İstanbul 1329
Tczkire-i Hatimetü'l-Eş'ar, İstanbul 1271
Esâtiz-i Elhan Dede Efendi, İstanbul 1341
Türk Mûsikisi Antolojisi, İstanbul 1942-43, C.I-Il
Cevâkirü'z-Zevâhir, İstanbul 1310
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, İstanbul 1978
Hadikatü'l-Cevâmî, istanbul 1281
72
TARTIŞMA
Başkan- Biz de Sayın ÖZTÜRK'e, hem mevlevi tarihine hem de mûsikî tarihimize ışık tutan, aydınlık
getiren bu güzel bildirisinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Bildiri ile ilgili olarak soru sormak isteyen var mı efendim?
Buyurun.
Ragıp UGURAL (Em.Vali)- Efendim, sayın konuşmacılar, tekke, zaviye ve mevlevîhâneler konusunda
ve mevlevîhânelerin, tekke ve zaviyelerin çok kıymetli vakıf müessesesiyle ilgileri hakkında bize çok kıymetli
bilgiler sundular. Tabiî, bundan hepimiz faydalandık.
Bu arada, 30 Teşrinisani 1925 tarihinde, inkılap Kanunları arasında çok önemli bir yer tutan bir kanun çıktı.
Tekke ve Zaviyelerin, -mevlevîhâneler de birer tekke durumundaydı zannedersem- kapatılması hakkında
bir kanun çıktı. O Kanunu, zamanın Millî Eğitim Bakanı Vasıf ÇINAR hazırladı. Kanun çıktıktan sonra Gazi,
bu kanun hakkında kendilerini Çankaya'da topluyor, kutluyor, "Çok faydalı bir kanun çıktı" diyor.
Sayın ÖZTÜRK son söz olarak, kültürümüze büyük hizmetler yapan bu müesseselerin bozulduğunu,
artık hizmet göremeyecek hale geldiğini beyan buyurdular. Hakikaten, sonunda bu müsesseler, birer tembelhane
olmuştur. Bunlan deminden beri dinleyen genç arkadaşlarımız, belki şunu düşünmüşlerdir: Bunlar, bu
kadar güzel müesseselerdi de, niçin şimdi yoklar, niçin geçmişte bunlan kapattılar, biz bunların vereceği kültürden
mahrum kaldık. O itibada, bunlann sonunda ne hale geldiklerini de herhalde açıklamak gerekirdi. Ni­
çin bunlar kapatıldı, bunlar bugün niçin yok?., isterdim ki, bu hususları muhterem zevat-ı kiram dile getirsinler;
bu suretle, biz geçmişin hem iyi yönlerini, hem de sonradan dejenerasyonunu öğrenmiş olalım; bilhassa
bugünkü nesil de , bu müesselerden mahrum kalmanın üzüntüsünü çekmesin.
Saygılar sunarım.
Başkan- Sayın UĞURAL'a teşekkür ediyorum; sorudan ziyade bir ara tebliğ gibi oldu.
Buyurun hocam.
Prof.Dr.Ercümcnt KURAN- Efendim, şunu belirtmekte büyük fayda görüyorum: Tarihimize artık
mümkün olduğu kadar tarafsız yaklaşmamız gerekiyor. Türkiye bugün bir bunalımdadır. Bu bunalım, yakın
tarihimizi doğru bilmemek, peşin hükümlerle karar vermekten kaynaklanıyor.
Dr.Nazif ÖZTÜRK Bey, umumi bir şey söylediler; doğrudur; yani, III. Selim zamanındaki tekkeler, zaviyeler,
tarikatlar hakikaten edebiyat kaynaİdarı, kültür merkezleridir. Bunda hiç şüphe yok. Ben 40 küsur senemi
yakınçağ tarihine adamış bir ilim mensubuyum, şu neticeye vardım: Tekkeler, tarikatlar çöküş dönemlerinde
dahi değerli ilim adamları yetiştirmişlerdir. Bakınız ben '70 yaşındayım, Veled Çelebi'yi tanıdım. Veled
Çelebi mevlevî ailesinden. Bu zat, büyük bir hazineydi. Cumhuriyet Devrini gazeteleriyle, kitaplarıyla lügatleriyle
taradığım zannan, onun makalelerine raslıyorum.
Yine bir mevlevî şeyhinin oğlu Rusuhi Bey'in arşivinde çalışırken, -Galiba Neiat GÖYÜNÇ Bey de tanı­
mışlardır- Necat BAYKARA Bey'i tanıdım. Bunlar, Ameriken Koleji mezunuydu, Ingilizceyi çok rahat konu­
şurdu. Mevlevî idi ve daha sonra Amerika'da, Avrupa'da mevlevîlik üzerine konferanslar verdi. Misalleri daha
çoğaltabilirim. Ben bu zatlara rasladım. Onun için böyle peşin hükümler vermeyelim.
Şunu söyleyeyim: İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdüriüğü'nden emekliyim. Son bir çalışma yaptım, orada.
23 Nisan 1920'deki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında iki Başkanvekilinin birisi Mevlevî Şeyhi, öbürü
Bektaşî Şeyhidir efendim.
Teşekkür ederim
Başkan- Sayın ÖZTÜRK, buyumn.
Dr.Nazif ÖZTÜRK- Efendim, bocalanma çok teşekkür ediyorum.
Tabiî, bu söylenenlerin hepsini, tarih, virgül, nokta, gerekçeleriyle birlikte sizlere aktarırım; ama, bunu
gerçekten ben yararsız buluyorum, ülkenin şu anda gelmiş olduğu konumu göz önüne alalım ve lütfen. Sayın
Ercüment KURAN Hocamızın ifade ettiği gibi, artık olaylara çok tarafsız ve bilimsel bir yaklaşımla bakalım.
Ben mûsikî ile ilgili vakıf bir risaleden, 40-1-11 olmak üzere, kapağı dahil 57 sayfalık bir risaleden bahsettim.
Herhalde bunu anlatırken, tekkelerden, vesairelerden bahsedecek değildim.
Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum.
Teşekkür ediyorum efendim.
Başkan- Birinci otummu bu şekilde kapatıyorum.
73
39^
' " ^ ^ X ,x V y .
.,•»0 . ^
UsüMe zaman ve vuruş ayarınm "düm te-ke düm Tek Tek" esasma göre ayarlanmasmt gösterir
Tekkık u Tahkik'deki örnekler. 1
74
V J/ I ı/ r <. I
Tl I >:' r r r I n ,
# • • • •
4
Usûlde zaman ve vuruş aıjannın "düm te ke düm Tek Tek" esasına göre ayarlanmasını gösterir.
Tetkik u Tahkik'deki örnekler. 2
75
•'yy •
v f
43''
• ^. . y/y- i ı^ V
. - .
Tahririye isimli nota kitabının Yenikapı Meuleui- O C'^^OLLL-Dti^^/ j
hanesine vakfedildiğini gösteren Müellif Abdülbâki _ J ^
Nâsır Dede'nin notu. ^^^'üÜi^^ûi^J^'^^'^Û^ ^ 'S
76
il
Tetkik u Tahkik'e yapılan zeylin Sultan III. Selim'in
emriyle yazıldığını gösteren birinci sayfası ve sayfa
kenarında yer alan "vakfı Mevlevihane-i bab-ı cedid"
yazısı.
Abdulbâki Nâsır Dede'nin kendi takatince mûsikinin amaliyesi ve nazariyesini tahsilden sonra
Sultan III. Selim'in emri üzerine kitabını yazmaya başladığını anlattığı, vakıf mühürlü 2-a sayfası.
77
6 5 ^
^ ı r T ^
T ^ -^ .^ M^ l i
X
^^,£rp . £ /
( r
r.' i
Abdulbâki Nâsır Dede'nin ebcet hesabtyla yazdığı
Sûz-ı Dilara Peşrevi (Tahririye).
I 1 . ^
r I I r
c
I I / f
notasına bir örnek teşkil eden, Ahmet Ağa'nm
78
1
r /// X r ' < / r /
»r ^' r r r i r ' r r
y t ^ 6 ^ I
V J £ I r i ir /
Abdulbâki Nâsır Dede'nin icad eylediği Türk notasına örnek teşkil eden
bir başka notası (Tahririye).
t f/l * J l fji Z-^L
t i r
^ -'i r
1 1 yit -< I e i i ' ' r r r
^ r r M r {: îr *
, f/ t /(/ r ^/f' r
1 £ 1 / < » t
-^it- ; i^u t
''j) ı/X • V C l/J C--^t
' i .
J
Abdulbâki Nâsır Dede'nin icad eıılediği Türk notasına örnek teşkil eden
bir başka notası (Tahririmle).
f t .
Tetkk u Tahkik'in hamd ue sa/ue/e i/e baş/ayan mukaddime soy/ası.
Tetkik u Tahkike ı^apılan zeylin kapak sayfası.
1
Süi^aymaniyH U. ütü^naTeai
Tetkik u Tahkik'in Yenikapı Mevlevihanesine vakfedildiğini gösteren Müellif Abduibâki Nâstr Dede'nin
kendi hatdiyla notu ve Mevlevihanenin vakıf mührü. Adınca, sayfanın sol üst köşesinde
"Tetkik u Tahkik Edvar ve Nota" ibaresi görülmektedir.
8 2

Konular