HUSREV DEHLEVÎ DİBACESİNİN EDEBÎ, ESTETİK ÖZELLİKLERİ

ÖZET
Bu makalede Husrev Dehlevî’ye ait dibacenin edebî, estetik
özellikleri incelenmiştir. Makalede, dibacede ele alınan ilahîlik ve
dünyevîlik, âlem ve âdem meselesi; söz ve dilin vasfı; şiir ve bilim
ilişkisi gibi başlıca konulara genel olarak değinilmiştir.
Anahtar kelimeler
Dibace, dibace geleneğinin edebî özellikleri, Husrev Dehlevi
eserlerinin estetik özellikleri.
ABSTRACT
In this article Hosrove Dehlaviy’s preface, peculiar to its nature,
literary and aesthetic views suggested in it, were studied. In particular,
problems of divinity and secularity, world and man, description of
word, language and speech, comparative description of prose and
poetry, interrelation of poem and science, expression of property of
superiority and preference peculiar to its nature, comparison of arabic
and persian poetry were studied in the preface. It is also noted in the
article that the breadth of problems studied in it can lead to further
research works.
Keywords
Foreword, Outlook, Relation of World and Human, Word,
Language, Oration, Prose, Comparision
Büyük Fars şairi Emir Husrev Dehlevî’nin lirik şiirleri “Tuhfetussığar”
(“Gençlik Armağanı”), “Vesetul-hayat” (“Hayatın Ortası”), “Gurretulkemal”
(“Kamilliğin Başlangıcı”), “Bakiyaun-nakiya” (“Güzidelerin
güzidesi”), “Nihayetul-kemal” (“Kamillik Zirvesi”) adlı beş divanında toplanmıştır.
Bu divanlar Hindistan, Büyük Britanya, İran, Rusya, Özbekistan
kütüphanelerinde korunmaktadır. Şair her divanı için dibace yazmıştır ve
bunlar şairin hayatını, sanatını, edebî-estetik bakış açısını araştırmak açısından
büyük bir önem arzeder.2
Özbekistan Bilimler Akademisi Şarkşınaslık El Yazılar Fonunda
Husrev Dehlevî’nin üçüncü divanı olan “Gurretul-kemal” el yazı nüshası
bulunmaktadır. Divanın 1a-60b sayfalarında büyük bir dibace vardır.
Husrev Dehlevî dibacesi Doğu dibace yazma sanatının en yüksek
örneklerinden biridir. Bu özgün eser Özbek dibacelerinden yapı ve içerik
bakımından ciddi ayrıcalık göstermektedir. Geleneksel Özbek dibace yazma
sanatı diğer kaynaklarla beraber aynı köklere dayanıyor. Özellikle, Alişir

1 Dr., Özbekistan, Nemengan Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi farida3059@mail.ru
2 Şamuhamedov Ş. Musayev B. Amir Husrev Dehlevî. Taşkent: Fen, 1971, s.36.
108 HÜSREV DEHLEVÎ DİBACESİNİN… /FERİDE KERİMOVA
Nevaî eserlerinin ön sözlerinde Husrev Dehlevî dibacesinden esinlendiği
bilinmektedir. Husrev Dehlevî dibacesinin aşağıda sunulacak edebî-estetik
özellikleri bunu kanıtlayacaktır.
İncelediğimiz dibacede ilahîlik ve dünyevîlik, âlem ve âdem meselesi;
söz, dil ve nutkun vasfı; düz yazı ve nazmın karşılaştırmalı vasfı, şiir ve ilim
arasındaki ilişkiler, onların kendine özgü özellikleri ve ortak değerlerinin
beyanı, Arap ve Fars şiirinin karşılaştırılması, Hintçe üzerine düşünceler,
şiirde meth ve hicvin yeri, sanatsal usul ve sanatların incelenmesi gibi konular
geniş bir çapta ele alınmıştır.
Husrev Dehlevî edebî, estetik görüşlerini ifade ederken, Allah ve
Onun Resulüne hamdetmeden geçmesi mümkün değildi. O kendi düşüncelerini
edebi geleneğe bağlı olarak Allah ve Resulüne hemd ederek başlamıştır:
“Nutuk kanunların en güzel süsü ve nazım divanlarının en saygıdeğeri Resulü
ümmînin na’atleridir.”3 (Tercüme makalenin müellifine aittir). Düşünürün doğ-
ru vurguladığı gibi gerçek istidat, icat ve nutuk mahareti bu noktadan başlar.
Dibecede bütün sanatların başlangıcı ve cevheri olan âdem ve âlem
konusu İslamî temele dayandırılarak işlenmiştir. Husrev’in şu fikri Alişir
Nevaî’nin “Dünyadaki bütün yaratıklardan baş gaye İnsandır” sözleriyle tam
tamına uymaktadır: “Güneş için âlem gerekir ki, onu aydınlatsın. Böylece,
âlem insan için küçüktür, insan âlemde büyük ve çoktur. Âlemde insan kendi
peyda oluş yerini yarattı.” (7a-c)
Husrev Dehlevî’ye göre, insan yüksek maneviyatı sayesinde
hayvandan yüksek tutulmuştur: “İnsan insanlığa özgü edebiyle ayrıcalık taşır.
İnsan manevî açıdan düşünme, anlama ve öğrenme gücüne sahiptir. Bunun
için ona insan denir, hayvanlar ise bu özelliğe sahip değildir.” (5a-c)
Niçin söz ilahîdir? Neden Tanrı insan ve âlemi kelime vasıtasıyla
yarattı? Çünkü ezel konuşmacısı Allah’ın methini, ilahî sırları, insanın
sıfatlarını kelimelerle söylerdi: “Hiçbir zaman zihin hilvetgahından
cilalanamaz, bunun için mana sureti ibadete muhtaçdır.” İnsana Allah
tarafından verilmiş olan zihin, tefekkür ve zekâ kendiliğinden cilalanamaz,
bunun için nadir bir vasıta lazımdır. O ibadet sözleri ve bu sözlerde bulunan
manaya muhtaçtı. Ancak bunlar vasıtasıyla insandaki ilahî faziletler maddî
surette ve ahenkte tecessüm bulabilir. Dehlevî bu konudaki düşüncelerini
şöyle devam ettirmiştir: “Ve bu fikir ber’eks değildir ve hayu la yamutun
vahiysi ki, ayetler beyanı idi. En şayiste ve müteber sözlerden idi. Mana
suratlarını methedenleri onun cilası demişti. İnsanlara, hediye edilenler
arasında en hayırlısı oydu. Natıkalı sıfatıyla değil, çünkü hâkimi mutlak
onların bir avuç toprak olan cesetlerini (Biz insanı gerçekten güzel ve müteber
olarak yarattık) hükmüyle yarattı. Her iyi sıfat ve her iyi surat onların
suratlerinin yanında değersizdir.” “En güzel surat sizin suratınızdır” ifadesi ile

3 Amir Husrev Dehlevî. “Gurretul kemal” dibacesi. Özbekistan Cumhuriyeti Bilimler
Akademisi Şarkşinaslık Enstitüsü, el yazı, inv. №178, 1b-c. Daha sonraki alıntılar aynı
kaynaktan alınmıştır ve parantez içinde sayfa numarası gösterilmiştir.
DOĞU ARAŞTIRMALARI 8, 2011/2 109
suartlar nakşını beyan etti ve dedi: ben insan suratını ve nefsini suratların en
iyisi olarak yazdım ve bu söz suratının en güzel süsü olarak belirledim. Belli
oldu ki, hiçbir mertebe insanlık mertebesinden yüksekte değildir. Ey insan!
Sen sınırsız ve büyük söz deryasısın, senin cismin onun ceridesidir.” (5b-c)
Nutuk ve natıkalı olma özelliğinin canlılar arasında sadece insana
verilmiş olmasını ayrı bir titizlikle vurgular Husrev Dehlevî. Ona gore, dilsiz
ve sözsüz olduğu için hayvan hayvandır ve onun isteği sadece yeyip içmektir.
(6a-c). Husrev hayvanla birkaç kelimeyi tekrar etmeyi başarmış papağanı,
papağanla da nutku olmayan dilsiz bir insanı karşılaştırır. Ona göre, papağan
hayvanat dünyasına ait nutuksuz bir kuştur. Ama birkaç kelimeyi bildiği için
izzet kazanmıştır. Bunun için fesahat sahipleri, âlim ve fazıl insanlar sözü
papağana nispet etmişlerdir. Onu başları üzerinde sevgi kafesi içinde
beslemeye çalışmışlar. Ama söz mucizesinden mahrum kalan dilsiz insan
papağana nispetle çok acılı bir durumdadır. Dilsiz insan bilgeler yanında bile
zevk alamaz. Böyle insanlar derya kenarında oturmuş ama suya kanmamış,
görünüşte insane kılığındaki bir surettirler. İnsanlar onun bu suretine dikkat
etmezler, onun ot yiyen bir eşek gibi görürler:
Toti sözleşden behremend boldı, adem oldu,
Adem sözünün lezzetini yokattı, eşek oldu. (7a-c)
Dehlevî’ye göre, insanın dili manalı ve anlamlı olmasıyla herhangi bir
ötücü kuşun dilinden daha iyidir: “Eğer lafzın güzelliğine bakılırsa, bir insane
binlerce kumrudan evladır. Eğer mana açısından bakılırsa, mestane lehnle
söylenen bir kıt’a bin bülbülün nevasından daha iyidir.” Dibacede Husrev
Dehlevî’nin edebiyat nazariyesi hakkındaki düşünceleri, düz yazı ve nazmın
karşılaştırılması ve onların vasfı yer almıştır. Husrev Dehlevî düz yazı ve
nazmı değerlendirirken halis bir yaklaşımla onları değerlendirir. İlk olarak düz
yazı ve nazmın vasfına dikkat edelim: “Nazım ile düz yazının farkı aynı
cevheri taşıyan inciler gibidir. Sözü de buna kıyas edebiliriz. Eğer cevher
sırayla bir ipe dizilse, kulakların zeveri olur hem boyunun süsü olur.” (11a-c)
Nazım ve düz yazıya şu şekilde kısa bir tarif verilmiştir: “Nazım
mevzun sözlerdir, düz yazı ise namevzun sözlerdir.” Nazmın kendine özgü
durumu ve çok değerli mahiyeti şöyle beyan edilir: “Eğer nazmı kırsalar düz
yazı olur ve onu onarmayıncaya kadar nazım olmaz. Nazım hikmet mizanında
bir mücevher ve her beyitteki bir hazinedir. Ve bu büyük sanat binasından âli
bir bahirde mevzun duracaktır. Eğer onun rükünlerinde herhangi bir harf
fazlalık olursa, ağırlaşır ve kırılır.” (12a-c)
Edebiyat nazariyesi hakkında düşüncelerini sunarken Husrev Dehlevî
sıradan bir şair olarak değil, büyük bir âlim olarak fikir yürütür. Nazım
hakkındaki düşüncelerinde sıradan şiirleri değil, yüksek seviyedeki şiirleri
kastetmiştir: “Şiir bilgeleri şiir ipliklerini o kadar sağlam dokurlar ki, fazla bir
iplik ona sığmaz.” (12b-c). Gördüğünüz gibi, burada derin ve gür bir mazmun
taşıyan nazım örnekleri kastedilmektedir.
Nazmın önemi aşağıdaki gibi yüksek değerlendirilmiştir: “Nazım dil
sahiplerinin dilinin munisi ve mana başaklarını toplayanların mahremi razı,
110 HÜSREV DEHLEVÎ DİBACESİNİN… /FERİDE KERİMOVA
hakikat isteyenlerin kalbinin rahatlığı, manaşinaslar sinesinin zer koyucu
kalıbı, enduhzedelerin batınına rahatlık verici ve onları canlandırıcı, gam
çekenlere mutluluk verici ve onların yüzlerinden gamı silicidir.” (12b-c)
Şair nazmın karşısında düz yazı sıradan bir şey olduğunu itiraf eder:
“Düz yazı nedir? O her leb ve kâmı zebanın ifadesi ve her insanın lafzıdır.
Amacı doğrultusunda ritmik ahengi terk ederek söylenen söz ağaçta dizilmiş
filizler, şerazası açık kalmış bir kitap, takvim dışındaki bir hesap gibidir.”
(13a-c) Husrev Dehlevî sanatla sıradan düz yazının ayrımını yapamayan,
edebiyata leke düşüren bazı yazarları eleştirir: “Boynunda bağı yok diz sınırı
bilmeyen yazarlar burnu delinerek bağlanmış, ipi koparılmış bir deveye
benzerler. Onların işleri her zaman düzensiz ve rastgeledir.”
Nazmın muhafazakâr ve sağlam tabiatı âlimce titizlikle şöyle tarif
edilir: “Ve lâkin nazın vezinli cümleleri bulundurur ve vezinsiz cümlelerden
nazım nutkunu muhafaza eder ve hiçbir beyite düz yazı başını sokamaz ve
kendini tefekkür tasmasıyla bağlamayıncaya kadar hiçbir mısradan yer
alamaz.” (13b-c)
Dibacede şiir ve ilmin kıyası ayrı bir önem arz eder. İlmin, halkın
hayatındaki kaçınılmaz önemini şöyle açıklar: “Halk hakikat sırlarına ancak
ilimle kavuşabilir ve ilmin sayesinde gönlünü hastalıktan korur.” (14a-c).
Ama herkes ilimden aynı şekilde istifade edemez. Âlime göre, sadece okuma
yazma bilen, marifetli ve has insanlar ilmin mucizesinden istifade ederler.
Düşünüre göre, ilimden habersiz insan fıkh ve şeriattan habersiz, ilahî ve
doğal açıdan bir çemen görmemiş, illetten şifa bulmamış, herhangi bir
kanunun şerhini yapamamış ve akıllarından herhangi bir fayda sağlayamadıkları
için çaresiz gönüllerini şiirin inşasıyla şad ederler. Husrev’in itirafına
göre, şiir ilme nazaran herkese aittir. Şiire aşina olmak insan için lazım olan
en önemli fazilettir. Şiire yabancı olmak fazilet değildir: “Hiçbir kişi yok ki,
halk dilinden söylenen beyitlerden herhangi biri yâd olmamış olsun. Eğer yâd
olmayan bir kişi varsa, demek ki o kişi insan değildir.” (14a-c)
Şiir ve ilmin mevkii, toplumda kat ettiği nüfuzu şöyle vasıflandırılmıştır:
“... Şiir ince hakikatlerin dikkati sebep durgun ve kalıcı olmasıyla el
arasında meşhurdur. Eğer insan umum ilimlerde mahsus ise onun şiirleri has
ve sıradan insanların dilinden düşmez ve şöhret bayrağı Arş şiirinin
zirvesinden yer alır. Böylece, şiiri ilimden yüksek tutarsak yanlış olur, ama
ilmi bilmek yüksek derecedir dersek uygundur.” (14b-c). Demek ki, Husrev
Dehlevî şiirin güzelliklerini küçük görmeden ilmin ona nazaran makamca
yüksek olduğunu itiraf etmektedir. Dibacede Arapça ve Farsçanın, Arap şiiri
ve Fars şiirinin üzerine ciddî tartışılır. Müellife göre, Arapça Farsçaya göre
fazileti diğer bütün dillere nazaran daha güzeldir ve bu fazilet şer’andır. Ama
şiirdeki manalar, ince sanatlar, vezinler ve mizanlara göre buna dâhil değildir.
Eğer Farsça şiirler Arapça şiirlerden az gelirse ben fazla konuşmayacağım,
der o. Üç bakımdan Farsça şiirler Arapça şiirlerden evladır.
İlk önce Fars şiirinin mizanı vezindir, onların (Arapların – F.K.)
ölçekleri bizimle hem terazi olamaz, çünkü onların şiirlerinde rükünler
DOĞU ARAŞTIRMALARI 8, 2011/2 111
kayıcıdır. Eğer Arap şiirinde bizim Farsça ifademiz olsaydı biz ona namevzun
derdik. Dolayısıyla biz gayet sağlam o hükümleri bir harf farkıyla veya bir
hareketin değişmesiyle bozulduğunu görürüz. Ama onların yakınlığı lafzın
değişmesi ve harfin çoğalması veya azalmasıyla dürüst olur. Bu mizan da
Farsça şiirde olur, Arapça veya başka şiirlerde değil.
Arapça ve Farsça şiirin kıyasına esas alınan ikinci delil de dikkat
çekicidir. “Eğer Arap dili büyüklüğüyle her akla sığmaz ise de, ama bu dilde
konuşan öyle lafız kuvvetine sahiptir ki, tarifi zordur. Çünkü bin lafzın tek
manası ve bir lafzın on manası vardır. Her kelimeyi yerinde kullanmayı bilir.
Ama Farsçada birkaç manaya sahip kelimeler çok azdır. Dolayısıyla insafla
kıyaslamak gerekir ki, bu yolda Farslara ne kadar zor ve Araplara ne kadar
kolay olduğunu.” Demek ki, bu noktada Husrev Dehlevî kelime hazinesinin
zengin olmasıyla ve çok manalı kelimelerin çok olmasıyla Araç dili
imkânlarının Farsçaya nazaran daha elverişli olduğunu, bu bakımdan Arap
şairleri ayrı bir imkâna sahip olduklarını kaydetmiştir.
Bilindiği gibi, şiirde kafiye ve redif en önemli şekil ve sanatsal
özelliklerden biridir. Bu özellik Arapça ve Farsça şiirin kıyasında da büyük
önem arz eder. Bu iki dilin karşılaştırmasında bu özelliği üçüncü delil olarak
alır Husrev Dehlevî: “Arapların şiiri mukaffa (kafiyeli)dir. Son dönemin bazı
Fars şairleri bu cevlangahta (edebiyat meydanında – F.K.) redifi şiir atının
süvarisi olarak belirlediler. Ama bu fikir Araplara uygun değildir, çünkü o
Arap değildir, onlar bunu Fars kabilesinden olarak bilirler. Böylece, bizim
(Farsça – F.K.) şiirdeki kelimeyi Arapçada (arban) derler ve o redif değildir.
Farsça şiirler kafiye ve rediflidir. Redif şiirin süsüdür ve o kafiye
uygunluğunu süsler. Arap şiirinin süsü kafiye ise, bu Fars şiirinde de vardır.
Ama Fars şiirindeki her çekiciliği şairler şiirin redifiyle, kafiyeye her yönden
dikkat çekmekle sağlamışlardır. Arapları bu açıdan reddedemeyiz, çünkü
Araplar buna dâhil değildir.” (21a-c)
Dikkat çekici nokta Husrev Dehlevînin tarafsızca davranmasıdır. O
Farsçayı övmeyi hedef almaz, Arapçanın da sanatsal imkânlarını itiraf eder:
“Böylece, musannif kelime tüketiciye insafla bakmam lazımdır ki, Arap
şiirinde birkaç özellik vardır. İlk önce vezin genişliği, ikincisi lafız genişliği,
üçüncüsü terki redif (yani redifin çevresinde sıkışıp kalmama – F.K.)dir. Buna
rağmen o bizim (Farsça nazım – F.K.) manaya göre üstün olamaz.” (22a-c).
Bu noktada Husrev kutsal Kur’anı Kerimin Arap dilinde indirildiğini, hem
Arap dünyasına karşı beslediği saygı sebebiyle diplomatik bir ihtiyatkârlıkla
devam eder: “Eğer bir akılsızda buna karşı bir kuşku uyanırsa, ona söyleyecek
sözümüz yoktur. Ben bu davayı ehli manalara bakarak söylüyorum. Eğer
bunu şer’an günah deseler, unutmasınlar ki, Arap şiiri Kur’an ile şahadetlidir
ve Kur’an bu dilde indirilmiştir ve bu dil (dillerin en güzeli)dir. Dolayısıyla,
bu dil hakkında her sözü söylemeye zavallı Husrev’in ne haddi, ne de mecali
vardır. O sadece ol zatın (Allah’ın – F.K.) fesahat sayfalarını tekrar tekrar
okur.” (22b-c)
112 HÜSREV DEHLEVÎ DİBACESİNİN… /FERİDE KERİMOVA
Biz bir makalenin elverdiği kadar Husrev Dehlevî dibacesindeki
edebî, estetik bakışların sadece en önemli yönlerini ele almaya çalıştık. Bu
inceleme dibace üzerine ortaya atılan konu üzerinde ciddi bir şekilde
araştırma yapılması gerektiğini göstermektedir.
İncelediğimiz özelliklerden yola çıkarak Husrev Dehlevî’nin sadece
büyük bir şair olmayıp, dilbilimi ve edebiyat, etnografi alanında da zirveye
ulaştığını söyleyebiliriz. Onun dibacesinde geleneksel tecrübelerden farklı
olarak özgeçmiş ve hasbi hala ait bilgiler çok azdır. Dibacede bilimsel teorik
açıklamalar ve genellemeler, konuyu düşünürce ele alma ağırlıklıdır. Farsça
ve Arapça, Fars ve Arap edebiyatının kıyasında öz diline karşı sevgi daha net
görünür. Alişir Nevaî’nin Türk ve Fars dilleri ve edebiyatını karşılaştırdığı
zaman öz diline karşı fedakârlık duygusunun tam bu noktadan aşılanmış
olması büyük olasılıktır. Kısacası, Husrev Dehlevî’nin dibacesi büyük edebî
ve estetik önem taşıyan bir eserdir.
Kaynakça
1. Alişir Nevaî. “Bedayeul bidaye”. Bütün Eserleri. 20 ciltli, 1.cilt,
Taşkent: Fen, 1987.
2. Alişir Nevaî. “Hazayinul-maanî”. Bütün Eserleri. 20 ciltli, 3.cilt,
Taşkent: Fen, 1988.
3. Amir Husrev Dehlevî. Divan. “Gurretul-kemal”. Özbekistan
Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Şarkşinaslık Enstitüsü, el yazı, İnv.
No 178.
4. Hayitmetov A. Alişir Nevaî’nin edebî-eleştirel bakış açısı. Taşkent:
Fen, 1959.
5. Hayitmetov A. Nevaî Şiirleri. Taşkent: Fen, 1961.
6. Şamuhamedov Ş., Musayev B. Amir Husrev Dehlevî. Taşkent: Fen,
1971.

Konular