EDİRNELİ NAZMÎ’NİN TÜRKÎ-İ BASÎT ŞİİRLERİNİN TEŞBİHLER SİSTEMİ AÇISINDAN GENEL ANLAYIŞLA MUKAYESESİ

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
ÖZET
Bu çalışmada Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît
şiirleri, teşbihler sistemi açısından genel anlayışla
mukayese edilmiştir. Bu amaçla Edirneli Nazmî’nin
Türkî-i Basît şiirlerinde insan, güzellik, sevgili ve sevgilide
güzellik unsurları genel anlayışlar açısından
incelenmiştir. Bu incelemede verilen şiir örnekleri makale
sınırını aşacağından kısa tutulmuştur. Nazmî’nin
şiirlerinde insan unsurunun hangi hayal ve sembollerle
işlendiği incelenerek, bu benzetme unsurlarının genel
anlayışla ne derece örtüşüp örtüşmediği belirtilmeye
çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, Türkî-i
Basît, Edirneli Nazmî, teşbih.
A COMPARISON OF THE TURKÎ-I BASÎT POEMS OF
EDIRNELI NAZMI IN TERMS OF SIMILES SYSTEM
THROUGH A GENERAL VIEW
ABSTRACT
In this study, the Turki-i Basit poems of Edirneli
Nazmi are compared in terms of similes system through a
general view. To this end; issues such as human, beauty,
beloved and beauty in beloved are examined in terms of
general insights. Samples of poems given in this study
are limited because of article limitations. It is examined
by which images and symbols the human factor is
studied in Nazmi’s poems and to what extent these
comparison elements correspond to the general insight
Key Words: Classical Turkish Poem, Turki-i
Basit, Edirneli Nazmi, simile.

 Yrd. Doç. Dr., Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi NĠĞDE.
El-mek: bcinar67@gmail.com
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 77
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Edebî eserlerde çok miktarda tasvir bulunduğundan yazarlar
ve Ģairler, tasvirlerinde bir Ģeyi bir baĢka Ģeye benzetmeyle iĢe
baĢlarlar. Özünlü (2001:105) insan aklının, söz sanatları yapmaya
belki de teĢbih (benzetme) ile baĢladığını belirtmektedir.
Benzetmelere gerek günlük konuĢmalarda, gerekse yazılı
metinlerde hemen her dilde baĢvurulur. Benzetmeler özellikle
kalıplaĢmıĢ sözler (deyimler) baĢta olmak üzere, hem düzyazıda hem
de Ģiir dilinde anlamı somutlaĢtırmak, sözü daha da etkili hale
getirmek amacıyla sıkça kullanılır. Mesela kiraz gibi kırmızılığı, tilki
gibi kurnazlığı, pınar gibi berraklığı ve temizliği, keçi gibi inatçılığı,
karga gibi bönlüğü, aslan gibi kuvvetliliği temsil eder. “TeĢbihten
umulan baĢlıca yarar, anlatımı somut hâle getirmek ve iletilmek
istenilen düĢünce ve duyguyu dinleyiciye etkili bir Ģekilde sunmaktır”
(Saraç 2007:129). Ancak her benzetme sanat değeri taĢımayabilir.
Ġnsanda derin bir iz ve etki bırakan ve Ģahsi bir tasarrufu yansıtan
benzetmeler sanat değeri açısından değerlendirilebilir.
Benzetmelerden hem günlük dilde, hem de Ģiir dilinde
anlamı ve anlatımı güçlendirmek amacıyla büyük ölçüde
faydalanılmakta, bu benzetmelerle yer yer okuyucuda yepyeni hayal
ve duyguların doğması sağlanmaktadır. “Aristoteles daha IV. yüzyılda
benzetmenin önemine dikkat çekerek Ģöyle der: “Mecazları
kullanmakta usta olmak en önemlidir. Çünkü baĢkasından
öğrenilemediği gibi, doğal bir yaratma yetisinin (dehanın) iĢaretidir.
Ġyi mecazlar bulmak demek, benzerlikler için keskin bir görüĢe sahip
olmak demektir” (Aksan 1995:124). Saraç‟a (2007:134) göre, “teĢbih
ve istiare Ģairin edebî kiĢiliğini belirlemede hareket noktası kabul
edilebilecek hususlardandır. Edebiyatçıların bunları kullanmadaki
durumları farklı olabildiği gibi bazılarının bunların birine diğerinden
daha fazla önem verdikleri de görülmektedir. Aslında pek çok söz
sanatı teĢbihle iliĢkilidir. Bu da onun önemini gösteren bir diğer
husustur.” Bu hükümler çerçevesinde meselâ bazı Ģairlerin, Ģiirlerinde
teĢbih ve istiareyi güzel ve zengin kullanıp kullanmadığı, o Ģair için
değerlendirme ölçütüdür.1
Divan edebiyatı, ilk örneklerini Dehhanî, Ahmedî, Kadı
Burhaneddin ve Ahmed-i Dâî ile vermiĢ, 15. yüzyılda ġeyhî, Necâtî,
Ahmed PaĢa gibi Ģairlerle kuruluĢunu tamamlamıĢtır. Bu Ģairlerden,
Ahmed PaĢa ve ġeyhî, Farsça‟ya olan eğilimleri dolayısıyla
eleĢtirilirken; Necâtî Ģiir dilinde kullandığı atasözleri ve deyimler
sebebiyle övülür. Bu durum, mahallîleşme akımı diyebileceğimiz,
Türkçe söylemeye doğru bir eğilimin göstergesi sayılabilir. Arapça ve

1 Bu konuda ayrıca bk. Çınar 2008: 129-142.
78 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Farsça kelimelerin Türkçeye yoğun bir Ģekilde girmesine tepki olarak
doğan bu anlayıĢ, Necâtî‟den sonra da devam etmekle birlikte, yeterli
zemin bulamamıĢtır.
16. yüzyılda divan Ģiiri, Fuzûlî ve Bâkî ile yükseliĢin
kemaline ulaĢmıĢtır. Fuzûlî, Farsça Dîvânı‟nın ön sözünde üç dil ile
Ģiir söylediğini belirterek Türkçe için: “…Bazen tabiatımın atını Türk
şiiri meydanında koşturdum ve şiirden anlayan Türklere Türkçe şiirin
güzellikleri ile zevk verdim (Doğan 1997:124).” demektedir. Türkî-i
Basît‟ten bahseden kaynaklar Visâlî, Mahremî ve Nazmî isimlerini
sıralamaktadır. Bunlardan Visâlî‟nin Ģiirleri sade olmakla birlikte
zayıf ve telif zaafları taĢımaktadır.2 Tezkireciler, Visâlî‟nin sade
Türkçe ile yazdığı Ģiirleri tatsız ve can sıkıcı bulmuĢlardır.3 Ayrıca
Visâlî‟nin, Dîvânı olduğu tezkirelerde bahsediliyorsa da bu güne
kadar ele geçirilememiĢtir.
Türkî-i Basît‟in bir akım mı, hareket mi, yoksa ferdî sade Ģiir
yazma sevdası mı olduğu konusunda AvĢar (1998:101) geniĢ bir
tartıĢma ve mukayeseden sonra Ģunları söylemektedir:
“Türkî-i Basîtin bir tepki hareketinin sonucu
olamayacağının gerekçelerinden biri de şudur. XIV yüzyıl şairlerinden
Dehhanî, Ahmedî, Kadı Burhaneddin ve Ahmed-i Dâ„î gibi şairler ve
izleyen yüzyılda onlara uyarak Şeyhî ve Ahmed Paşa Fars şiirini esas
alarak, şiir söylerler. Bu tutumun doğal bir sonucu olarak Türkçeye
yabancı kelimeler girer. Bu dönemde Arap ve Acem coğrafyalarından
gelen şairlerin de gereğinden fazla ilgi görmesi üzerine, bir tepki
hareketi olarak mahallîleşme akımı doğar. Mahallîleşme, tarihî seyri
itibarıyla kelimenin tam manasıyla bir akımdır. Hareket Necatî
etrafında bir toplaşma oluşturduğu gibi, Necatî‟den sonra da
gelişerek devam etmiştir. Başarılı olmuş bir tepki hareketinin en
verimli döneminde, hem de kendine yönelik bir tepki hareketine
tahammülü olamaz. Zaten böyle bir akımın oluşmasını sağlayacak
hiçbir ortam yoktur. Böyle bir girişime ne zaman ne de zemin
uygundur. Bu takdirde girişimin adı ne olursa olsun bir erken doğum
ile sonuçlanacaktı, nitekim öyle olmuştur. Türkî-i Basîtin kuvvetli bir
tek şiir örneği verememesini başka türlü açıklamak zor görünüyor.”
Biz bu çalıĢmada, bu hükmün doğruluğunu henüz kabul
etmeden, 15. yüzyılda baĢlayan mahallîleşme akımının 16. yüzyılda
nasıl devam ettiğini, Türkî-i Basît‟in yegane temsilcisi olduğuna
hükmedilen Edirneli Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinden hareketle,
teĢbihler ve mecazlar sistemi çerçevesinde mukayeseler yapmak

2 GeniĢ bilgi için bk. Ġsen 1994: 169.
3 GeniĢ bilgi için bk., Mermer 2006: 58.
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 79
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
istiyoruz. Bu mukayeselerle Nazmî‟nin Ģiirlerinin (teĢbihten mecaza
doğru) genel anlayıĢtan farklı olup olmadığını ortaya koyabilmeyi
amaçlıyoruz. Çünkü teĢbih ve mecaz, yukarıda belirttiğimiz gibi, hem
edebî sanatların kaynağı kabul edilmekte, hem de Ģairlerin dünyasını,
hayatı algılayıĢ biçimlerini ve anlamı ifade yollarını bizlere
yansıtmaktadır.
15. yüzyılda kuruluĢunu tamamlamıĢ olan divan
edebiyatında, özellikle güzellik, âĢık, sevgili ve sevgiliye ait
unsurlarla ilgili temel benzetme, istiare ve mecazlar sistemi de
oluĢmuĢtur. Nazmî‟nin Ģiirleri, bu kabullerle paralellik mi oluĢturur
yoksa; bunların dıĢında bambaĢka bir özellik mi arz eder? Bu sorunun
cevabını verebilmek için onun divanındaki insan telakkisini incelemek
gerekir. Acaba Türkî-i Basît etkisinde Ģiir yazan Ģairlerin güzellik,
âĢık, sevgili ve sevgiliye ait güzellik unsurları gibi kavramlarla yaptığı
benzetmeler, diğer divan Ģairlerinden farklı mıdır? Bu konudaki
hükümlerde çeĢitli divan tahlilleri4
incelenerek Edirneli Nazmî‟nin
Türkî-i Basît Ģiirlerinin, bu hükümlerle örtüĢüp örtüĢmediği, teĢbihler
sistemi açısından irdelenecektir. Bu amaçla Nazmî‟nin güzellik, âĢık,
sevgili ve sevgilide güzellik unsurlarını hangi hayal ve sembollerle
iĢlediği kısa örneklerle açıklanacaktır:
I. GÜZELLİK
Güzellik, bütün divan Ģairlerinin en çok iĢlediği, belki
sanatçı ruhun gereği olarak hayat boyu peĢinden koĢtuğu
kavramlardan biridir. ġairlerin benimsediği maddi ve manevi
güzelliklerin, kendi devirlerinde güzel olarak telakki edildiği bir
gerçektir. Divan Ģairlerinin güzel ve güzelden anladığı Ģey, genellikle
maddi ve manevi yönleriyle insandır. Bazı güzellikler, kainata ve
kainattaki bazı varlıklara iliĢkin olmakla birlikte, aslında bunlarda bile
Ģairler için temel amaç, bu güzelliklerin sevgili vasfında
bütünleĢtirilmesidir.
Edirneli Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinde güzellik, “Yusuf,
hûrî, gül, uçmak, güllük, som altınlı kaftan” gibi kelime ve kelime
öbekleriyle karĢılanmıĢtır. Hz. Yusuf, divan Ģiirinde adı en çok
zikredilen peygamberlerden olup Ġslâm kültüründe bir güzellik
timsalidir. Genellikle Ģairler, sevgilisinin güzelliğini vurgulamak için,
Hz. Yusuf‟un güzelliğinden hareketle baĢta teĢbih olmak üzere telmih,

4 Bu genel hükümler ve tasnif konusunda Ģu kaynaklardan faydalanılmıĢtır:
ÇavuĢoğlu 1971, Kurnaz 1996, Tolasa 2001, Sefercioğlu 2001, Tarlan 2004. Edirneli
Nazmî‟nin Ģiirleri ise AvĢar 1998‟den alınmıĢtır. Bu sayfadan itibaren Nazmî‟nin
Ģiirlerinden alınan örnekler için kaynak belirtilmeyecek ve ilgili kitaptaki sayfa
numaraları belirtilecektir.
80 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
tenasüp ve îham sanatları yaparlar. Ayrıca sevgilinin Hz. Yusuf ile
kıyaslanmasında ise benzetme yapılır.
Ey güzellikde bugün Yûsufa benzer Ferruh
Sözleri tatlu güzel dudağı Ģekker Ferruh 141
Gel ey güzellerün Ģol hânı Yûsuf
Güzellik Mısrınun sultânı Yûsuf 167
Sana benzer güzel Yûsufdur ancak
Güzellik birle k‟olmıĢ Mısra sultân 204
Benzedürler adını uçmağa güzellik ile
Kendüzi olalı hûrîye berâber Ferruh 141
Güzelliğin güllüğe teĢbihinin sebebi, sevgilinin yanağının al
renkte tasavvur ediliĢindendir. Bu durumda kulak güle, ağız goncaya,
saç sümbüle, boy serviye benzetilir. ÂĢık ise bu gül bahçesinin inleyen
bülbülüdür. Divan Ģiirinde “gülzâr, gülĢen, gülistân” olarak geçen
kelimeler yerine, Nazmî‟nin bu kelimelerin karĢılığı olarak “güllük”
kelimesini kullanması dikkat çekicidir.
Güllik içre benzemiĢ güzellere güller kamu
Sevgüsi olanlara hem anda bülbüller kamu 215
Güzelliğin “gün”e teĢbihi, güneĢle ilgili birçok tasavvurları
çağrıĢtırır. Özellikle güneĢin ıĢık ve aydınlık saçmasıyla teĢbih,
sevgilinin yüzü ve çevresi etrafında Ģekillenir. GüneĢin aydınlığı,
“som altınlı kaftan” gibi parıltılı ve değerlidir. Ayrıca güneĢin her
tarafı sarması ve hiçbir ıĢığın ona benzememesi gibi özelliklerin
yanında, ona bu aydınlıktan dolayı bakılamaması yönünden benzetilir:
Güzellik ile benzeyemez sana gün n‟ola
Som altun ise geydügi kaftân senün gibi 246
ÂĢığın, sevgilinin güzelliğinden sarhoĢ olması, bülbülün
gülün kokusuyla kendinden geçmesi gibidir. Sevgili gülünce, güzelliği
gül gibi çoğalır. ġair, bülbül gibi aĢkından inlerken, sevgilisinin
gülmesiyle her taraf Ģenlenir:
Kaygudan bülbül gibi ben ağlasam
Sen gülüb gül gibi ol her çağ Ģen 210
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 81
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
II. ÂŞIK
Divan Ģiirinde âĢık, sürekli hasret ve ıstırap çeken Ģairin
kendisidir. AĢkının en önemli belirtisi, sürekli olarak âh ve feryât
etmesi, kanlı gözyaĢı dökmesi, benzinin sararması, dermansızlık,
zayıflık, paramparça olmuĢ bir gönüldür. ÂĢığın bütün bu hâlleri,
sevgiliye kavuĢma arzusu ve onun iltifatına mazhar olabilme gayreti
yüzündendir. Edirneli Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinde âĢık bülbül,
kul-köle, deli, Ferhad, bîçâre, ehl-i derd, mest, pervâne, ehl-i dil gibi
isim ve sıfatlarla anılmaktadır:
1. Kul
Divan Ģiirinde âĢık, her zaman gönül tahtının sultanı olan
sevgilinin kulu ve kölesidir. Sevgiliye kul ve köle olmak, âĢık için her
zaman sultan olmaya yeğlenmiĢtir. Hatta sevgilinin âĢığına lütfedip
onu kendine köle kabul etmesi, âĢık için çok büyük iftihar vesilesidir.
Tasavvufî açıdan düĢünüldüğünde ise bu durum, yani insanın Allah‟a
köle olması en büyük hürriyet ve saltanattır. Nazmî, aĢağıdaki Ģiirinde
güneĢ yüzlü bir perinin sevgisi yüzünden canını kurban ettiğini, bu
güzeller hânının kulu olduğunu dile getirmektedir:
Bir güneĢ yüzlü perîye hey bir âdem cânına
Gözlerüm tuĢ oldı düĢdüm sâye gibi yanına
Câna düĢdi sevgüsi cânum kodum kurbânına
Yine cânıla kul oldum bir güzeller hânına 113
2. bülbül
ÂĢığın bülbüle benzetilmesinin sebebi, sevgilinin güle
benzetilmesindendir. Ayrıca sevgilinin yanağının güle, dudağının
goncaya, bulunduğu mekanın gül bahçesine benzetilmesi, gül-bülbül
münasebetini de birlikte çağrıĢtıracak Ģekilde âĢığın da bülbül olarak
düĢünülmesini zarûri kılmıĢtır. ÂĢığın, sevgilinin ayrılık derdinden
sürekli feryat etmesi, seher vaktinde gülü uyandıran ve onun
açılmasına vesile olan bülbüle benzetilir. Nazmî‟nin Türkî-i Basît
Ģiirlerinde bülbül, bu tedâ‟îler çerçevesinde kullanılmaktadır:
KarĢuna bülbül gibi bu Nazmî turmaz âh ider
Ana âh ey yüzi gül gül gibi tutsan kulagun 179
Bülbül gibi ben aglayayın karĢuna yindek
Tek sen Ģen olub her yana gül gibi gül açıl 185
82 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
3. deli, Ferhad
ÂĢığın deliye teĢbihi, delilerle ilgili inanıĢlar çerçevesinde
yapılır. Çünkü deliler, baĢkalarına zarar vermemesi veya uslanması
için zincire vurulur. Bu sebepten âĢık, sevgilinin aĢkı yüzünden
kendinden geçercesine deli (dîvâne) olmuĢtur. Sevgilin saçı ise, âĢığa
vurulan zincir gibidir. ġîrîn kadar güzel olan sevgilinin güzelliği
karĢısında âĢığın deliye dönmemesi zaten imkansızdır:
Âh o ġîrîn gibi güzel kim delü itdi beni
Ansa bir bârî dise neyler ola Ferhâdumuz 153
III. SEVGİLİ
Nazmî Dîvânı‟ında sevgili, ya doğrudan doğruya ismi olan
kelimelerle veya ismi yerine geçen kelimelerle karĢılanmıĢtır. Sevgili
ile ilgili beyitlerde genellikle onun güzellik vasıfları iĢlenir. Sevgili bu
vasıflarıyla her Ģeyden önce âlemdeki en güzel varlıktır. Bu güzelliği
âĢığı kendisine kul eder, hatta delirtir. Sevgili ise âĢığın bu hâline
aldırmaz hatta cevr ü cefâsını arttırır. Bu yönüyle gaddar ve
merhametsizdir. Sevgili hiçbir zaman âĢığa yüz vermez ve bu
davranıĢından mesul de değildir yani bu davranıĢın sebebi bilinmez.
Sevgili derdin, belanın ve cevr ü cefanın sembolü olup âĢığın mutlak
hâkimidir. Nazmî Dîvânı‟ında sevgili peri, güneş yüzlü, güneş yüzlü
peri, hûri, Rum ili güzeli, Şîrin, melek, gül, can gibi isim ve sıfatlarla
anılır.
1. Peri (güneş yüzlü, güneş yüzlü peri)
Perinin sevgiliye teĢbihi ile sevgilinin vasıfları anlatılır. Her
Ģeyden önce peri, güzelliği ile sevgilinin kendisine benzetilenidir. Peri
insanlara görünmez ve iliĢtiği kimseleri kendine âĢık ederek dîvâne
yapar. Ayrıca perinin kanat anlamına gelen “per” kelimesiyle de
uçuculuk bakımından ilgisi vardır. Dolaysıyla peri, bahsedilen bu
özellikleriyle tıpkı sevgilinin özelliklerini taĢımaktadır. ġair, bazen de
istiare yoluyla doğrudan sevgili yerine peri diyerek seslenir:
Bir güneĢ yüzlü perîye hey bir âdem cânına
Gözlerüm tuĢ oldı düĢdüm sâye gibi yanına
Câna düĢdi sevgüsi cânum kodum kurbânına
Yine cânıla kul oldum bir güzeller hânına 113
Bir perî gibi görüp ol güzeli
Oldum uĢ sevgüsi derdiyle deli
Dimezem yok ana varum dükeli
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 83
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
DüĢdi gönlüm yine hey bir güzele 114
Ġki göz pınar eyleyübdür gözüm
Beni ol perî kim idübdür deli 249
Bazen Ģair, periyi âdem ile beraber zikreder. Bu durum
perinin âdem olmayıĢı, âdemden kaçması, ona yaklaĢmaması
bakımından ele alınır:
Kaçar benden kaçan görse beni âh
Perîdür sevdügüm âdem degül hây 253
Ġder âh ol perî göz göre her çağ
Özinden ayru gözüm yaĢını çay 253
2. Melek
Zaman zaman sevgili, melek ile mukayese edilir. Bu
benzetmeler, yüz ve huy güzelliği bakımındandır. Melekler gökte
bulunurlar. Sevgilin mekanı da göklerdedir. Ayrıca melekler, insanlara
görünmez. Sevgili de âĢığına görünmeyip hep ondan kaçar:
Bir peri dahı melek gibi güzelden ayru
Yir gök âhumla yaĢumdan benüm olur is pas 156
3. Hûri
Sevgilinin hûriye benzetilmesi güzellik bakımındandır.
ĠnanıĢa göre hûri cennette bulunur. Sevgilinin bulunduğu mahalle
veya Ģehir cennete, sevgili ise hûriye benzetilir:
Be Nazmî Ģehrümüz Ģol hûriye benzer güzellerle
Güzellik birle hûrîler tolı uçmaga dönmiĢdür 142
4. Rum ili güzeli
Sevgilinin güzelliğinin Rum iline benzetilmesi, sevgilinin
yüzünün güzelliği ve beyazlığı sebebiyledir. Rum‟dan beyaz tenle
ilgili bir güzellik kastedilmektedir. Güzelliğin yanında Rum ilinin bir
sultanı vardır. O mülkün sultanı sevgilidir. O mülkte belirli kanunlara
uymak zorunda olan ve uymayanların cezalandırıldığı insanlar ise
âĢıklardır:
84 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Çok güzeli çok yir anılur söylenür ammâ
Rum ili gibi güzeli çok hiç yer olmaz 152
5. Şîrin
Sevgili, Ferhad ile ġîrin veya Hüsrev ile ġîrin hikayelerine
telmih yapıldığı gibi, çok sıklıkla “güzel, tatlı, sevimli” anlamlarına
gelecek Ģekilde tevriyeli olarak da kullanılır. Sevgili ġîrin olunca, âĢık
da Ferhad olur:
Âh o ġîrin gibi güzel kim delü itdi beni
Ansa bir bârî dise neyler ola Ferhâdumuz 153
IV. SEVGİLİDE GÜZELLİK UNSURLARI
1. Leb (dudak)
Dudak, Nazmî‟nin Ģiirlerinde üzerinde en çok durulan
güzellik unsurlardandır. GörünüĢ güzelliği, rengi, dar ve yuvarlaklığı
gibi özelliklerinin yanında; sevgilinin konuĢmasıyla ve sözüyle de
yakın ilgisi vardır. Dudak (leb), doğrudan tatma duyusuna hitap
ettiğinden lezzet hususiyeti ön plana çıkar. “Öpmek, emmek, ağza
almak, bûse almak” gibi tabirlerle de sevgilinin cinsiyet yönü açıkça
belirtilir. Bu özelliklerin yanı sıra tebessüm ve gülme dudak hareketi
ile olduğundan ağız ve diĢlerle de ilgili teĢbih ve mecazlara konu olur.
Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinde dudak, la‟l, gonca, sulu şeftali taze
hurma, şeker, lâl, yakut, kiraz, nar, al gonca, lâle, kand, dür, taze
helva gibi isim ve sıfatlarla anılmaktadır.
a. lâl, mercan, yakut, dür
Sevgilini dudağı, kırmızı ve değerli bir süs taĢı olan la‟le
benzer. “Rivayete göre aslında ak bir taĢ olduğu halde ciğer kanıyla
boyanıp güneĢe bırakılır ve güneĢin etkisiyle kırmızı renge bürünür”
(Pala 1998: 251). Yakut ise kırmızı sarı ve gök renginde üç çeĢit rengi
olan bir taĢ olup, en kıymetlisi kırmızı renkte olanıdır. Mercan da bazı
eĢyalara süs olması bakımından ele alınarak, sevgilinin dudağı ve ağzı
mercana benzetilir. Ayrıca la‟l, maden olması dolayısıyla bu madenin
kıymeti la‟le bağlı ise, sevgilinin güzellik madenini de kıymetlendiren
dudaktır. Nazmî‟nin Ģiirlerinde la‟l, yakut ve mercan, yukarıda
belirtilen sebepler dolayısıyla sevgilinin dudağının benzetileni olur:
Sende pîrûzeye benzer hat o yüzden dahı hem
La’le benzer o dudak incüye benzer her diĢ 161
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 85
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
La‟l ile yâkûta benzer dudağı yârün ki var
Ya kirezdür al tâze kırmızı ya tâze nâr 150
Var dilâ emsem dile derdüne kim
La‟l-i dildâr olur ol derde devâ 35
Dilinden la‟l dudağın komaz hiç
Bu Nazmî sevdügin cân ile öger 143
Dudağında görüb derler didüm yâre ne dürdür bu
Didi bir la‟l yüzük kaĢı üzre incülerdür bu 212
b. gonca, kiraz
Gonca, açmamıĢ gül demektir. Sevgilinin dudağının veya
ağzının goncaya benzetilmesinin sebebi, goncanın ağzının kapalı
oluĢu ve kırmızılığı dolayısıyladır. Nazmî‟nin Ģiirlerinde gonca,
sevgilinin dudağına benzetilerek gönül kırıklığını arttıran bir iĢleve
bürünür. Dudak kırmızılık ve tat bakımından da kiraza benzer:
Ol lebi gonca çün arturdı dil-âzârlığı
Turma bülbül gibi kıl sen de dilâ zârlığı 46
Dudağuna güzellik ile birez
Benzer ol al gonca gibi kirez 155
c. şeftali, taze hurma, şeker, taze helva, kand, bal
Sevgilini dudağı lezzet bakımından Ģeftaliye, hurmaya,
Ģekere ve kiraza benzetilir. Bu benzetmenin sebeplerinden birisi
dudaktan dökülen sözler sebebiyledir. Çünkü sevgilinin ağzından
çıkan sözler, Ģekerden daha tatlıdır. Bu benzetmeler yanında dudağın
Ģeker kamıĢına benzetilmesi, hem tatlılık hem de “ney”in kamıĢtan
yapılması ve “ney” sesinin yanık oluĢundandır. Sevgilinin Ģeker gibi
tatlı olan dudakları anıldıkça âĢık, ney gibi acı acı feryât eder:
Dudağı sulu Ģeftâlûdur anun
Eğer dahı sorarsan tâze hurmâ 131
Dudağuna Ģeker benzer mi didüm
Didi tatlu diliyle kanda benzer 143
86 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Hey benüm cânum dudağun dadına imdi senün
Tatlulıkda kanda benzer ola Ģekker birle bal 188
BaĢunda perçemün ey beg güzel güzel yaraĢık tuğ
Dudağun tâze helvâdur o tüycü gözler anda buğ 259
Dudağuna Ģeker benzer mi didüm
Didi tatlu diliyle kanda benzer 143
Dudağuna güzellik ile birez
Benzer ol al gonca gibi kirez 155
2. Yüz
ÂĢığın yüzü renk itibariyle sarı ve solgun, sevgilinin yüzü
ise genel olarak aydınlık, parlak, güzel ve sadedir. Nazmî‟nin
Ģiirlerinde yüz gün, gül, gün ışığı, solmuş yaprak, ayna, gözgü ve ay‟a
benzetilmektedir. Yüzün güneĢe, gün ıĢığına ve aya benzetmesinde
parlaklık, aydınlık ve güzellik tasavvur edilmektedir. Yüz, güneĢe
benzetildiğinde, saç geceye teĢbih olunur. ÂĢık ise yaklaĢan akĢamda
yalnızlığı yüzünden kimsesiz ve gariptir. GüneĢe benzeyen sevgilinin
yüzüne bakan âĢığın gözyaĢları yıldızlar gibi hem sayısız denecek
kadar çok, hem de güneĢ karĢısında sönüktür. Sevgilinin yüzü güle,
âĢığın yüzü de solmuĢ yaprağa benzetilirken renk itibariyle ele
alınmıĢtır. Yukarıda belirtilen sebepler yüzünden âĢığın yüzü, ayrılık
derdinden kıĢın solmuĢ olan bir yaprağa benzetilmiĢtir:
Gözüne kim görine bir yüzi gün alını ay
ĠĢün olur dün ü gün anunçün âh ile vây
Geçer anunla günün nice gün ile nice ay
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül 111
Gül yüzün kim göremez oldı bu gözüm hergiz
Soldı ol derd ile nergis gibi sarardı beniz
Ġtdi ırmak yaĢum ol derd ider en sonra deniz
Seni mi hây seni hey seni mi hây seni 115
O servün gül yüzi ayrulığından bu benüm benzüm
KıĢın Ģol sararub solmış olan yaprağa dönmiĢdür 148
Yeni ay görüb ol gün yüzlü yâre anı gösterdüm
Didi güzelligüm atı içün altun eyerdür bu 212
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 87
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Sevgilinin yüzünün gözgüye (aynaya) benzetilmesinin
sebebi ise, sevgilinin yüzünün parlaklığı, temizliği ve güzelliği
yansıtması cihetiyledir:
Bekler ol beg güzelün karĢusın alup göze göz
Yüze yüz olmağa gözgü gibi yüzi bekler 126
Olur çün gözgü gibi yüzi pekler
Güzeller karĢusın alur da bekler 143
Geçüb hep gözgü gibi karĢusına
O güzel yârı bekler yüzi pekler 144
3. Yanak
Sevgilinin yanağı, yüzü gibi parlaktır. Yanakla ilgili teĢbih
ve mecazlarda, yanak üzerinde bulunan zülf, ayva tüyleri, ben gibi
unsurla birlikte kullanılır. Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinde yanak
ay, gül, al ve gülnar‟a benzetilmektedir. Sevgilinin yanağı renk
itibariyle kırmızı bir gül gibi hatta nar kırmızısı rengindedir. Yanağın
genellikle aya teĢbih edilmesinin sebebi, yanaktaki unsurla ayın
özellikleri sebebiyledir. Çünkü ay, gökyüzünde bulunur ve güneĢ
battıktan sonra dünyayı aydınlatır. Yanağın zülf ile örtülmesi,
dünyanın karanlıklar içinde kalması demektir. Bu durumda zülf de
geceye teĢbih edilmiĢ olur.
Her ne gün kim göresin bir yanağı ay gönül
Sevgüsine düĢüb ağlarsın anun hây gönül
YaĢun eylersin o çağ âh akar çay gönül
Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül 111
Ben ki gördüm göreli ey yanağı ay seni
Sevdüm ey kaĢı yeni ay gibi yay seni
Kendüme hiç yakıĢduramadum vây seni
Seni mi hây seni hey seni mi hây seni 115
Servidür yüce boyı küçücek ağzı gonca servdür
Al yanağı gül ü kara uaçı anber Ferruh 141
Öper ise n‟ola eller ayağun
Gül gibi çün gönül egler yanağun
Cân bağıĢlar dahı sözde dudağun
Seni sevdüm be güzel cânıla ben 112
88 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Ey gönül ol yanağı gülnâr kaygusı ile
Sen dahı yalun kılıç ol imdi od gibi tutuĢ 159
4. Kaş
Divan Ģiirinde sevgilide güzellik unsuru olarak kaĢ, tek
baĢına güzellik unsuru olarak kabul edilmese de, sevgilide baĢka
unsurlarla birleĢerek birçok benzetmeye ve mecaza konu olur. Nazmî,
kaĢı genellikle yeni ay, yay, zînet-i çîn‟e benzetmektedir. KaĢın yaya
benzetilmesi neticesinde, gamze ve kirpikler de oka benzetilir. Yay,
ateĢte ısıtılarak eğilir. Bu durumu bilen âĢık da sevgili karĢısında
baĢını eğer. KaĢ Ģekil itibariyle eğri olduğu için hilâle de benzetilir.
Bunun iki sebebi vardır: Birincisi rakibin sevgili hakkında âĢığa eğri
sözler söylemesi, ikincisi ise âĢığın sevgilinin cevr ü cefası yüzünden
belinin hilâl gibi eğrilmesi ve incelmesi. Nazmî aĢağıdaki dörtlükte
sevgilinin kaĢını yeni aya benzeterek, hem sevgilinin kaĢının yeni ay
gibi ince ve güzel olduğunu belirtmekte, hem de sevgilinin yaya
benzeyen kaĢlarını tasvir etmektedir. Sevginin kaĢını gören âĢık,
ramazanda hilâli gören mümin gibi hem sevinçli, hem de sevgilinin
çilesinden beli bükülmüĢ ve incelmiĢ vaziyettedir:
Ben ki gördüm göreli ey yanagı ay seni
Sevdüm ey kaşı yeni ay gibi yay seni
Kendüme hiç yakıĢduramadum vây seni
Seni mi hây seni hey seni mi hây seni 115
Nazmî, noktalı Ģiir örneği olarak yazdığı aĢağıdaki Ģiirinde
ise, sevginin alnındaki nakĢı, kıvrımlı bir süsleme olarak telakki
etmektedir:
KaĢı nakĢ-ı cebîni ziynet-i çîn
BakıĢı Ģin nazîften büt-i çîn 36
5. göz, gamze
Klasik Türk Ģiirinde göz, genellikle baĢlıca güzellik unsuru
olarak düĢünülür ve kaĢ, kirpik, gamze gibi güzellik unsurlarıyla
birlikte iĢlenir. Aslında kaĢ, gamze ve kirpik, gözün parçaları
mahiyetindedir. Göz, âĢık üzerinde en çok tesir bırakan güzellik
unsuru olarak bilinir. Umumî vasıfları itibarıyla göz süzgün, kan
dökücü, zâlim ve insafsızdır. Rengi itibarıyla genellikle siyah göz,
sevda kelimesiyle iliĢkilendirilerek kullanılır. Gözün geyiğe (âhûya)
benzetilmesi, geyiğin yabanlarda bulunması, tenha yerlerde barınması
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 89
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
sebebiyledir. Nazmî göz ve gamzeyi geyik, kara, erik, Türk, od, bebek,
câdu, bâdem‟e benzetmektedir. Nazmî‟nin Ģiirlerinde ağlamaktan
kırmızılaĢan ve büyüyen gözler, eriğe benzetilmektedir:
Dudağun Ģeftâlusıçün Nazmînün
Aglamakdan gözleri oldı erik 181
Gözün bademe benzetilmesi Ģekli itibarıyladır. Gözler
bademe benzetilerek, sarhoĢ tasavvur edilir ve badem içki meclisinde
gönül sarhoĢunun mezesi durumundadır. Böylece dudak, Ģarap;
bademe benzeyen iki göz, iki sarhoĢ; güzellik ise meclis gibidir.
Ol gözin sevdüğümün bâdem gibidür gözi âh
Dudağın sorarsan ammâ sulu Ģeftâlu gibi 237
Gözün Türk‟e benzetilmesinin sebebi bütün Türklerin kılıç
veya hançer taĢımaları yüzündendir. Göz Türk‟e benzetilince, bakıĢlar
da kılıca benzer. Sevgilinin iki gözü, âĢığın canına kastetmek
amacıyla kirpik oklarını acımasızca atan savaĢçı durumundadır:
Bir kesici Türk gibi yârün ol yaman gözi
Kanda olsa kan döküb hep iĢi güci kan imiĢ 160
Gözlerin cadıya benzetilmesinin sebebi gözün fitne
çıkarması yüzündendir. Cadılar sihir yaparak amaçlarına ulaĢmak için
etrafta fitne çıkarırlar. Cadılar, tıpkı gözlerin âĢığın uykusunu
kaçırdığı gibi insanların uykusunu kaçırırlar. Sevgilinin süzgün gözleri
ve baygın bakıĢları, âĢığın canına kastederek gönlünü alır.
Ol güzel kim her bakıĢda gönül alur gözleri
Âh o güzel sevdügümün gözleri câdû gibi 237
6. göz yaşı
Göz yaĢı aĢkın en önemli vasıflarındandır. ÂĢık, sevgisi
uğruna döktüğü göz yaĢı ile aĢkının derecesini sevgiliye göstermek
ister. Dökülen göz yaĢının miktarı ve niteliği aĢkın derecesinin
göstergesi kabul edilir. Nazmî‟nin Ģiirlerinde göz yaĢı, hem miktar
hem de nitelik itibarıyla somut benzetmelerle iĢlenmektedir. Öncelikle
âĢıklığın en önemli belirtisi olan gözyaĢı, sürekli akması, rengi ve
miktarı sebebiyle iĢlenmiĢtir. Nazmî‟nin Ģiirlerinde gözyaĢı su dolu iki
90 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
bardak, Kızılırmak, Aras, Karasu, kızıl kan ve mercan gibi teĢbihlerle
ifade edilmiĢtir.
Nazmî, aĢağıdaki Ģiirlerinde gözyaĢını su dolu iki bardağa ve
her mevsim çağlayarak akan suya benzetmiĢtir.
BaĢum âhumla dumanlı yüce bir tağa dönmiĢdür
Gözüm yaĢumla su tolmıĢ iki bardağa dönmiĢdür 147
Çağlayub her çağ akar yaĢum ki turmaz su gibi
Yârüme varmağa yolum bağlayan hep bu gibi 237
ÂĢığın gözyaĢı, çektiği ıstırap ve kaygı yüzünden Karasu
hâlinde akarken, çilesinin artması ile Kızılırmak‟a dönmüĢtür.
AĢağıdaki beyitte Kızılırmak, hem uzunluğu hem de rengi itibarıyla
gözyaĢına benzetilmiĢtir. Böylece hem âĢığın gözyaĢının çokluğu ve
sürekliliği, hem de ıstırabının ve çilesinin sonucu olarak kırmızılığı
yani kanlı göz yaĢı akıttığı vurgulanmıĢtır.
Karasu olub akardı yaĢum her çağ kaygudan
Bu çağ uĢ kan gelür olub Kızıl Irmağa dönmiĢdür 147
ÂĢığın göz yaĢı sevgi çağında Tuna nehri gibi hiç durmadan
akar. Bilindiği üzere Tuna, Türkler için hasretin de sembolüdür.5

Sevgi çağında akıtılan göz yaĢı, ayrılıkta da Aras gibi akmaya devam
eder. Bu benzetmede gözyaĢının hem sürekliliği, hem de miktarı
tahayyül edilmiĢtir:
Sevgü çağında olanun gözi yaĢın kim tutar
Tuna gibi suyı gider ol ki bir yana Sava 132
Ayrulığundan ağlamag ile âh
Gözlerüm yaĢı oldı iĢte Aras 157
ġair, aĢağıdaki Ģiirinde aĢk ıstırabının derecesini göstermek
için âhını kara tütüne, gözyaĢını kızıl kana benzetmektedir. Ġkinci
mısrada ise âhın karĢılığı olarak ġebdîz (Hüsrev Perviz‟in meĢhur kara
yağız atı), göz yaĢının karĢılığı olarak gülgûn (gül renkli) kullanılarak
ikinci bir benzetme yapılmıĢtır.

5 GeniĢ bilgi için bk. Filiz Kılıç, “Tuna Kasidesinin DüĢündürdükleri”, Eski
Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yay., Ankara 2002, ss.395-411.
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 91
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Âhun ey gönül kara tütün kızıl kandur yaĢun
Ġkisin ġebdîz ü Gülgûn gibi birbiriyle koĢ 162
Sevgilin la‟l dudağından ayrı olan gözler, tane tane kanlı
gözyaĢı dökerler. Mercan renk itibariyle de kırmızıdır.
La‟l dudağundan ayru gözlerinden Nazminün
Kan yaĢ ile dâne dâne dökülen mercâna bak 175
7. alın
Alın yüzün en önemli güzellik unsurlarındadır. Yüz üzerinde
bulunan göz, kaĢ, gamze gibi unsurlarla birlikte tasavvur edilir. Alın
genellikle aya benzetilir. Bunun sebebi beyazlığı dolayısıyladır.
Nazmî‟nin aĢağıdaki Ģiirinde de görüldüğü üzere sevgilinin yüzü
güneĢe, alnı ise aya teĢbih edilmiĢtir:
Çün güzellikde yüzün gün durur alnun durur ay
Bu güzellikle beni aldun ay iki gözüm ay
Cân ile sevgü ki düĢer seni her kim göre hây
Hep benüm gibi sever her kim olursa seni bay
Hey güzel benzeyemez kimse güzellikde sana 119
Alnı aydur yüzi gün işigidür gök anda
Gözümün yaĢların itmiĢ durur ülker Ferruh 141
8. saç (zülf)
Sevgilin saçı, klasik Türk Ģiirinde en çok benzetmeye konu
olan güzellik unsurudur. Saç, âĢığa en çok tesir eden güzellik unsuru
olup Ģekil, renk ve koku bakımından çeĢitli teĢbihlere konu olur. Saçın
benzetildiği kelimeler Ģunlardır:
a. sümbül
ġekil bakımından saçın uzunluğu, dağınıklığı, yüzü örtmesi,
periĢanlığı, baĢının kıvrımlı olması, alna dökülmesi gibi birçok
hususiyetler açısından teĢbihe konu olur. Saçın sümbüle
benzetilmesinin sebebi, hem Ģekli hem de kokusu itibarıyladır:
BenzemiĢdür hattı üzre zülfine güzellerün
ġol çemenlerde güzel kokulı sünbüller kamu 215
92 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
b. bulud, Leylî alalı, kara
Saç, rengi bakımından siyah oluĢundan dolayı birçok
benzetmelere konu olmuĢtur. Saçın rengi açısından en önemli özelliği,
siyah oluĢudur. Yüzün güneĢe ve aya benzetildiği durumlarda saçın
siyahlığı, tezat yoluyla daha da belirginleĢir. Sevda aĢk hastalığı
demek olduğundan siyahlık anlamına da gelir. “Saçının sevdasına
düĢmek” hem bu uğurda çekilen aĢkın uzunluğunu, hem de bunun
sonucu olarak kara sevdanın âĢıkta yarattığı etkiyi dile getirir.
Servidür yüce boyı küçücek ağzı gonca servdür
Al yanağı gül ü kara saçı anber Ferruh 141
Sana ol kim iki yüzlülik ide
Anun zülfün gibi yüzin kara kıl 187
Bana gün yüzini göstermez ol ay
Bulud gibi kara zülfiyle örter 143
Bu gönlüm ol saçı Leylî alalı
Gezerven Kays gibi her alanı 231
c. çîn, misk, anber
Saç (zülf), kokulu olarak tahayyül edilir. Saçın Ģeklinden
sonra en çok iĢlenen güzellik unsuru kokusudur. Saçın “misk” gibi
kokması onun tabii hâli gibidir. Saçın miske benzetilmesinin sebebi,
hem kokusu hem de rengi yüzündendir. “Göbek miski olan nâfe, deri
içinde bulunur. Nâfenin elde edildiği âhûnun Huten‟de, Çin‟de,
Maçin‟de bulunduğu çeĢitli vesilelerle ifade olunur” (ÇavuĢoğlu 1971:
120).
Görsün ol misk gibi çîn zülfün
Görmeyenler Hıtay ile Hoteni 244
9. boy
Klasik Türk Ģiirinde sevgilinin boyu, her zaman uzunluğu ve
düzgünlüğü cihetiyle tahayyül edilmiĢtir. Bu yüzden sevgilinin boyu
genellikle serv, serv dalı ve elife benzetilir. Boyun serve ve serv
dalına benzetilmesi, servin bağda su kenarlarında bulunuĢu, su-servigözyaĢı
çağrıĢımları yaratmaktadır. Nazmî‟nin Ģiirlerinde serv,
genellikle sevgilinin ismi yerine kullanılarak istiare yoluyla
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 93
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
iĢlenmiĢtir. Sevgilinin yürüyüĢü, suyun yavaĢça akması (revân) gibi
düĢünülür ve bu yürüyüĢ salınma (hırâmân) ile kendini gösterdiğinden
sevgilinin bu özellikleri, servi ile karĢılaĢtırılarak zaman zaman hüsn-i
talil yapılır.6
Servin daima dik duruĢu, yüksekliği ve doğruluğu, çeĢitli
sebeplerle sevgilinin boyu ile mukayese edilir:
Servidür yüce boyı küçücek ağzı gonca servdür
Al yanağı gül ü kara saçı anber Ferruh 141
Görelden serv boyun iĢbu gönlüm
Su gibi akdı senden yana Ahmed 142
Güzellikde yârün boyı serv dalı
Dahı kırmızı gül yanağınun alı 248
Sevgilinin boyunun elife benzetilmesi, elif harfinin bazı
özellikleri dolayısıyladır. “Elif boylu sevgilinin beli „dal‟ olmuĢ âĢığı
yanına alarak „ad‟ eylemesi (ün salması) ile „ad‟ kelimesindeki „elif‟
harfi ve „dal‟ harflerine iĢâret olunur. Böylece boy „elif‟e, kaĢ „râ‟ya
teĢbih ile „râ‟ (niyet, düĢünce); zülf „lam‟a teĢbih ile „al‟ (mekr, hiyle);
zülf „lam‟a, ağız „mim‟e teĢbih ile „elem‟; iki yanda iki zülf iki „dâl‟e,
ortada boy „elif‟e teĢbih ile „dâd‟ (adâlet, merhamet, insâf); zülf
„lam‟a, boy elife teĢbih ile „lâ‟ (yok, hayır) kelimeleri terkîb
edilmiĢtir” (ÇavuĢoğlu 1971: 187).
Sevgilinin elife benzeyen boyunun sevgisi, âĢığın gönül
levhasında yazılıdır:
Ġtdi cân içre elif gibi boyı sevgüsi yer
Boyı güzelligine togrusı hep ol baĢ eger
Cânum anun yolına kurbândur isterse eger
Yine cânıla kul oldum bir güzeller hânına 113
Sevgilinin boyu, zülfü ve ağzı Kur‟an‟daki elif, lâm, mim
harflerine benzer. Böylece âĢığın çektiği “elem” ile okuduğu bu üç
harf çeĢitli vesilelerle anlatılır.7 Ayrıca elif harfinin Ģekil itibariyle
doğru olması, âĢıkta “doğru söz” tabirini çağrıĢtırır.

6 GeniĢ bilgi için bk. ÇavuĢoğlu 1971: 181-184.
7 GeniĢ bilgi için bk. Tolasa 2001: 267; ÇavuĢoğlu 1971: 187.
94 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Sevdi cânum seni togru söz elif boyun ile
Ol durur olduğı cân içre elif gibi yerün 183
10. gövde, bağır
Sevgilinin gövdesi, teni rengi bakımından beyazdır. Ten,
beyazlığı ve yumuĢaklığı bakımından pamuğa benzetilmiĢtir.
Sevgilinin sînesi ise kara taĢ gibidir. Bu yönüyle sevgilinin âĢığına
merhametsiz davranması ve rıza göstermemesi anlatılmak istenir.
Böylece “pamuk” kadar hafif, beyaz ve yumuĢak olan bir tenden
beklenmeyecek kadar, “kara taĢa” benzeyen bir bağır tabirleriyle tezat
yapılmıĢtır:
Gövden aklıkda pamukdur dahı yumĢaklıkda hem
Bağrun a güzel evet peklikde Ģol bir kara taĢ 164
11. diş
Sevgilinin diĢi, beyazlığı belirtmesi dolayısıyla inciye
benzetilir. Ġnci, Umman‟dan ve Aden‟den çıkar. Aynı zamanda âĢığın
gözleri ve gözyaĢları da inciye teĢbih olunur. ÂĢığın gözyaĢlarının
Ģiddetini belirtmek yani kanlı gözyaĢları imajı yaratılmak istendiğinde
ise diĢler, “la‟l”e benzetilebilir. Özellikle âĢığın gözyaĢları, sevgilinin
diĢleri dolayısıyla olursa inciye benzer.
Sende pîrûzeye benzer hat o yüzden dahı hem
La’le benzer o dudak incüye benzer her diĢ 161
12. bel
Sevgilin güzellik unsurlarından olan bel, inceliği sebebiyle
“kıl”, “mû” gibi kelimelerle, âĢık tarafından sarılamaması dolayısıyla
“yok” veya “hayal” kelimeleriyle karĢılanır. Bel, âĢığa ait unsur olarak
ise, âĢığın çektiği aĢk derdini anlatmak için, Ģekli itibarıyla “yâ”
harfine benzetilir. Böylece âĢığın belini, bu derdin iki büklüm ettiği
tasavvur edilir:
Bana bir yüzden ider güci ol beg güzel kim
Belümi yâ gibi ol güci ile iki büker kalbümi 127
Yâ gibi kayguyıla âh beni
Ġki bükdi ne diyem ben ana ya 135
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 95
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Bel ki bir yâ gibi iki büküle
Bil ki değnekdür elde âh ana ok 175
13. parmak, tırnak
Sevgilinin parmağı, “Ģakku‟l-kamer” mucizesini
çağrıĢtırdığından hilâl‟e “yeni ay”a benzetilir. Bu husus sevgilinin
parmaklarının güzelliği, zarafeti ve parlaklığı dolayısıyladır.
Parmakları ay olan sevgilinin, tırnakları da aynı özellikler dolayısıyla
“yıldız”a benzer:
Nitekim her barmagun hep bir yeni ay gibidür
Yine bir yılduz gibidür hey güzel her dırnagun 178
SONUÇ
Edirneli Nazmî‟nin örneklemeye aldığımız Türkî-i Basît
Ģiirlerini, teĢbihler sistemi açısından değerlendirdiğimizde ana
hatlarıyla Ģu hususlar dikkatimizi çekmektedir:
Nazmî, güzellik için yaptığı teĢbihlerde Yûsuf, hûrî, gün
gibi isimlerin yanında, som altınlı kaftan, güllük gibi tamlama ve
sıfatlar da kullanmıĢtır. Divan Ģiirinde güzellik, “gülzâr, gülĢen,
gülistân” kelimeleriyle karĢılanırken, Nazmî‟nin bu kelimeler yerine
güllük kelimesini tercih etmesi dikkat çekicidir. ġairin âşık için
yaptığı benzetmeler, klasik Türk Ģiiri geleneğinde de kullanılan kul,
bülbül, deli, Ferhad gibi kelimelerdir. Nazmî‟nin sevgili için yaptığı
teĢbih istiare ve mecazlar perî, güneĢ yüzlü hûri, ġîrin, melek, gül, can
ve Rum ili güzeli gibi kelime ve sıfatlardır. Bu unsurlar, hemen bütün
klasik Türk Ģairlerinin de sevgiliyi benzettiği veya sevgili yerine
kullandığı isim ve sıfatlardır. Sevgilide güzellik unsurlarının Nazmî
tarafından algılanıĢı ve bu unsurlar için Nazmî‟nin kullandığı teĢbih
ve mecazlar Ģunlardır:
Nazmî, leb (dudak) için la‟l, gonca, kiraz, nar, dür, kand,
sulu Ģeftali, taze hurma, taze helva gibi kelime ve kelime guruplarını
kullanmıĢtır. Bunların birçoğu klasik Türk Ģairleri tarafından dudak
için sevgilide güzellik unsurları olarak telakki edilen hususlar olmakla
birlikte, sulu şeftali, taze hurma, taze helva gibi kelime gurupları
tamamen Türkçe kelimelerle oluĢturulmuĢtur. Nazmî, yüz için gül,
gün, ay, gözgü, solmuĢ yaprak; yanak için ay, gül, gülnar; kaş için
yeni ay, yay; göz ve gamze için geyik, kara, câdu, bâdem, erik, Türk
gibi kelime ve sıfatlar kullanmıĢtır. Bu isim ve sıfatlar birçok divan
96 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
Ģairi tarafından sevgilide güzellik unsuru olarak telakki edilmektedir.
Bunların yanında alnın aya; saçın sünbül, misk, çîn, anber ve
Leylî‟ye; boyun serv, servi dalı ve elife; dişin inciye; gövdenin veya
tenin pamuğa; bağrın kara taĢa benzetilmesi, bu kabilden
sayılabilecek benzetmelerdir. Nazmî‟nin Türkî-i Basît Ģiirlerinde en
dikkat çekici benzetmelerden birisi de gözyaşıdır. ġair, âĢığın göz
yaĢını su dolu iki bardak, kızıl kan gibi kelime guruplarıyla
karĢılamıĢtır. Ayrıca Nazmî, göz yaĢını Kızılırmak, Aras ve Tuna
nehirlerine benzeterek somut benzetmeler yapmıĢtır.
Nazmî‟nin incelemeye aldığımız Türkî-i Basît Ģiirlerindeki
bu hususlar, teĢbihler sistemi açısından değerlendirildiğinde, 16.
yüzyılın ilk yarısında Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî tarafından
temsil edilen Türkî-i Basît‟in, birçok divan Ģairini peĢinden
sürükleyecek bir akım olmadığını düĢündürmektedir. Bu hareketin,
tarihi seyir itibarıyla 15. yüzyılda Necâtî ile geliĢtirilen mahallîleĢme
akımının devamı olabileceğini ve Türkçe Ģiir yazma sevdası içinde
olan bazı Ģairlerin kiĢisel gayreti olarak değerlendirilmesi gerektiğini
göstermektedir.8 Nazmî‟nin incelemeye aldığımız Türkî-i Basît
Ģiirlerinden de anlaĢılacağı üzere bu Ģiirler, teĢbihler ve mecazlar
sistemi açısından divan Ģiirinin genel temayülünden ve gidiĢatından
farklılık arz etmemektedir. Ancak Nazmî‟nin bazı benzetme ve
mecazlarda Türkçe kelimeleri tercih ettiği, bazı halk söyleyiĢlerine yer
verdiği bir gerçektir. Bu sade söyleme gayretinin ise, 16. yüzyılda -
yeterli zemin bulamasa da- önemli bir hareket olduğunu
göstermektedir.
KAYNAKÇA
Ahmet Cevdet PaĢa (2000). Belâgât-ı Osmâniye, (hzl. Turgut
Karabey-Mehmet Atalay), Ankara: Akçağ Yay.
AKSAN, Doğan (1995). Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara: Engin
Yay.
AVġAR, Ziya (1998). Edirneli Nazmî, Hayatı, Edebî Kişiliği,
Eserleri -Türkî-i Basît ve Gazelleri Dışındaki Nazım
Şekil ve Türleri, ·GÜ SBE (basılmamıĢ Doktora Tezi),
DanıĢman: Prof.Dr. Mustafa Ġsen, Ankara.
AVġAR, Ziya (2001). “Türkî-i Basîti Yeniden TartıĢmak”, Bilig
Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, S.18, Yaz.

8 Bu konuda geniĢ bilgi için bk. AvĢar 2001: 127-140.
Edirneli Nazmî’nin Türkî-i Basît … 97
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
BĠLGEGĠL, Kaya (1980). Edebiyat Bilgi ve Teorileri I Belâgat,
Ankara: Sevinç Matbaası.
CHAPMAN, Raymond (1973). Linguistics and Literature, Edward
Arnold, London, England.
CHAPMAN, Raymond (1982). The Language of English
Literature, Edward Arnold, London, England.
COġKUN, Menderes (2007). Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar,
Ġstanbul: Dergâh Yay.
ÇAVUġOĞLU, Mehmed (1971). Necâti Bey Dîvânı’nın Tahlili,
Ġstanbul: ME Basımevi.
ÇINAR, Bekir (2008). “TeĢbih (Benzeme) Sanatına Dilbilimsel Bir
YaklaĢım” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Journal of Modern Turkish Studies, C.5, S.1, Ankara.
http://mtad. humanity.ankara.edu.tr (ET. 04. 07.2009).
DEVELLĠOĞLU, Ferit (1992). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Lügat, Ġstanbul: Aydın Kitabevi.
DĠLÇĠN, Cem (1999). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara: TDK
Yay.
DOĞAN, Muhammed Nur (1997). Fuzulî’nin Poetikası, Ġstanbul:
Kitabevi Yay.
ĠSEN, Mustafa (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara:
AKM Yay.
KILIÇ, Filiz-vd., (2002). “Tuna Kasidesinin DüĢündürdükleri”, Eski
Türk Edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yay.
KÖKSAL, Fatih (2004). “Edirneli Nazmî‟nin YayımlanmamıĢ Türkî-i
Basît ġiirleri”, Türklük Bilimi Araştırmaları, S.15, Bahar,
Niğde.
KÖPRÜLÜ, Fuat (1999). Edebiyat Araştırmaları, Ankara: TTK
Yay.
KURNAZ, Cemâl (1996). Hayâlî Bey Divânı’nın Tahlîli, Ġstanbul:
MEB Yay.
KÜLEKÇĠ, Numan (1995). Açıklamalar ve Örneklerle Edebî
Sanatlar, Ankara: Akçağ Yay.
MERMER, Ahmet (2006). Türkî-i Basît ve Aydınlı Visâlî’nin
Şiirleri, Ankara: Akçağ Yay.
98 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/5 Summer 2009
MUALLĠM Nâci (1996). Edebiyat Terimleri Istılâhât-ı Edebiyye,
(hzl. Mehmet Ali Yekta Saraç). Ġstanbul: Risale Yay.
ONAY, A. Talat (1992). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, hzl.,
Cemal Kurnaz, Ankara: TDV Yay.
PALA, Ġskender (1998). Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü, Ankara:
Ötüken Yay.
SARAÇ, M.A. Yekta (2007). Klasik Edebiyat Bilgisi Belâgat,
Ġstanbul: 3F Yay.
SEFERCĠOĞLU, Nejat (2001). Nev’î Divanı’nın Tahlîli, Ankara:
Akçağ Yay.
SOYSAL, M. Orhan (1998). Edebî Sanatlar ve Tanınması, Ġstanbul
Ġstanbul: ME Basımevi.
ġEMSEDDĠN Sâmi (1989). Kâmûs-ı Türkî, Enderun Kitabevi,
Ġstanbul.
ÖZÜNLÜ, Ünsal (2001). Edebiyatta Dil Kullanımları, Ġstanbul:
Multilingual.
TARLAN, Ali Nihat (2004). Şeyhî Divanı’nı Tedkik, Ankara: Akçağ
Yay.
TOLASA, Harun (2001). Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara:
Akçağ Yay.
TURGUT, SavaĢ (2001). Edirneli Nazmî Dîvân-ı Türkî-i Basît,
Ġstanbul Üniversitesi SBE (basılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi),
DanıĢman: Prof. Dr. Mustafa Özkan, Ġstanbul.

Konular