MÜSLÜMAN YOGA YORUMCULARI

Carl W. ERNST
Öz
Bu makale, Müslüman yazarlarca
yoga ile ilgili yazılı mahsul üretme
geleneği kapsamında önde gelen
akımları tanıtmaktadır. Bu gaye
hedefinde makale, bayan yogiler ve
nefes kontrolü (the Kamru Pancasika)
konusu üzerine yazılmış en eski
Farsça metni ele almakta ve Arap-
ça, Türkçe, Farsça ve Urduca lisanlarında
Bengisu Havuzu (The Pool of
Nectar) [Amritakunda] olarak bilinen
metnin farklı nüshalarını tanıtmaktadır.
Ayrıca makalede, Bengisu
Havuzu’nun Muhammed Ğavs
tarafından Bahru’l-Hayat (Hayat
Denizi) başlığıyla Farsçaya tercüme
edilen nüshasına, yoga pozisyonlarına
ilişkin önemli minyatür resimler
ihtiva etmesi dolayısıyla özel
önem verilmektedir..
Anahtar kelimeler: Yoga, Tasavvuf,
Amritakunda, Bahru’l-Hayat, Moğol
minyatürleri.
Abstract
Muslim Interpreters of Yoga
This article describes the principal
currents in the tradition of writings
on yoga by Muslim authors,
starting with the earliest Persian
text on yoginis and breath control
(the Kamru Pancasika) and then
delineating the different versions
of the text known as The Pool of
Nectar (Amrtakunda) in Arabic,
Turkish, Persian, and Urdu. Particular
attention is paid to the Persian
version of The Pool of Nectar,
translated by Muhammad Ghawth
Gwaliyari under the title Bahr alhayat
or The Ocean of Life, because
of the importance of its miniature
illustrations of yogic postures.
Keywords: Yoga, Sufism, Amrtakunda,
Pool of Nectar, Mughal
miniatures.
_____
 Prof. Dr. Carl W. Ernst, University of North Carolina’da (Chapel Hill) Din
Bilimleri (Religious Studies) Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
(E-mail: cernst@email.unc.edu). Makalenin –kitap içi bölüm olarak– ilk yayımlandığı
yer itibarıyla künyesi şöyledir: Carl W. Ernst, “Muslim Interpreters
of Yoga,” in Yoga: The Art of Transformation, ed. Debra Diamond, (Washington,
DC: Smithsonian Books, 2013), pp. 59-68.
 Doç. Dr. Mehmet Atalay, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve
Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak
çalışmaktadır. (E-mail: matalay@istanbul.edu.tr). Bu makale, Prof. Carl W.
Ernst’ün özel izniyle –ve kendi son yazdığı taslak esas alınarak– tercüme
edilmiştir.
118 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
Şüphesiz ki yoga, günümüzde olağanüstü düzeyde popüler bir
olgudur. Belki de yoga, küresel spiritüalite pazarında yer bulmuş en
başarılı Hint ‘ithali’dir. Dini irtibatları açısından yoga, Hindu ve
Budi (Budist) gelenekleri kapsamında zikredilmektedir ama günü-
müzde aynı zamanda spiritüel ya da fiziksel pratiğin genel ve müstakil
şekli olarak da takdim edilmektedir. Yakın geçmişte çağdaş
kimlik siyasetinin oynadığı rol dolayısıyla, yoganın herhangi bir
şekilde İslam ile bağlantılandırıldığını gören çokları hayli şaşıracaktır.
Ne ki, Müslümanların yogayla ilgilenmelerinin uzun ve girift bir
tarihi söz konusudur. Bu ilginin tarihi, bin yıl geriye, meşhur âlim
el-Bîrûnî’ye (vef. 1048) kadar gitmektedir. El-Bîrûnî Hint bilimleri ve
kültürü üzerine esaslı bir Arapça kitap yazmakla kalmamış, aynı
zamanda, Patañjali’nin Yoga Sutra’larının bir nüshasını da Arapçaya
tercüme etmiştir.1
Yüzyıllar boyunca diğer Müslüman simalar, uzun süren bir kültürler-arası
etkileşim geleneğinin parçası olarak Hindistan’da bulunan
felsefi ve mistik öğretileri anlama çabasında el-Bîrûnî’yi takip
etmişlerdir. Bu kültürler-arası etkileşim, çok miktarda Hint metninin
Farsçaya tercüme edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu arada
belirtmek gerekir ki, zikredilen dönem itibarıyla Farsça; Orta Doğu,
Orta Asya ve Güney Asya’nın çoğu bölgelerinde devlet ve kültür lisanı
(lingua franca) konumundaydı. Sanat, bilim, siyaset ve metafiziğe
kadar birçok konuyu kapsayan ve yaklaşık olarak sekiz yüzyıl
süren bu tercüme hareketi, önem ve kapsam itibarıyla, Yunan felsefe
ve biliminin Arapçaya ya da Budî metinlerin Sanskritçeden Çince
ve Tibet lisanına tercüme edilmesi ile mukayese edilebilir nitelikte
bulunmaktadır.2
_____
1 Bruce B. Lawrence, “Bīrūnī, Abū Rayḥān. viii. Indology,” Encyclopaedia Iranica,
vol. 4 (1990), pp. 285-287
(http://www.iranicaonline.org/articles/biruni-abu-rayhan-viii).
2 Carl W. Ernst, “Muslim Studies of Hinduism? A Reconsideration of Persian
and Arabic Translations from Sanskrit,” Iranian Studies 36 (2003), pp. 173-
95. Burada zikredilen bütün makalelerime internet üzerinden erişilebilmektedir:
(http://www.unc.edu/~cernst/articles.htm). Hindistan ile ilgili
olarak gün yüzüne çıkmış Farsça literatür bilgisi için Fars-Hint projesine
(the Perso-Indica project) bkz.: (http://perso-indica.net).
e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/2 (Güz 2014) 119
Hint kültürüne yönelik bu geniş ölçekli ilginin yanında, yogiler
(ya da Kuzey Hindistan telaffuzuyla, cogiler) olarak bilinen Hint
münzevilerinin ve mistik üstatlarının tefekkür (meditasyon) uygulamaları
ve batıni güçlerine ilişkin olarak daha özel bir ilgi sözkonusuydu.
Önemli ölçekte bu ilgi, son derece pratik bir nitelik arz etmekteydi.
Ayrıca, saray vakayinamelerinden ve seyyah kayıtlarından
açıkça anlaşılmaktadır ki yogilerin olağanüstü faaliyetleri bir-
çok Müslümanı etkilemiş bulunmaktaydı.3 Bu etkilenme durumu;
tıpkı diğer krallar gibi, kendilerine üstünlük sağlayacak –astroloji,
büyü ya da tıp gibi– herhangi bir özel bilgi ya da güç temin etme
konusunda daima heveskâr olan Müslüman hükümdarlar örneğinde
özellikle tebarüz etmektedir. Nitekim Kuzey Afrikalı seyyah İbn
Battûta’nın gözlemleyip kaydettiğine göre, 14’üncü yüzyılda Delhi’de
Sultan Muhammed İbn Tuğluk, havada yükselebilme becerisini
başarıyla sergileyen bir yogi ile konuşmuştur. Yogilerin hayret
uyandıran maharetleriyle ilgili anlatıların popüler Hindistan literatürünü
önemli ölçüde istila etmiş olması dolayısıyla Güney Asya
Müslümanlarının bu maharetlere aşina olduğunu ve bu maharetlere
ilişkin daha geniş ölçekli bir hâkimiyet temin etmeye çalıştığını
öğrenmek şaşırtıcı değildir. Müslümanların yogaya ilgisinin, felsefi
bilgi arayışından spiritüel uygulamalar ihraz etmeye ya da sadece
batıni bilgi arzusuna kadar geniş bir motivasyon tabanının olduğu
söylemek makul bir yaklaşım olarak tezahür etmektedir. Hint münzevileri
Müslüman fakir ya da derviş modeli içinde erimiştir. Bu
münzeviler; resimli Moğol tarihçelerinde, Sanskritçe metinlerin
Farsça tercümelerinde ve sadece resimlerden müteşekkil albümkitaplarda
sıklıkla Müslüman fakir ya da derviş şeklinde tezahür
etmektedir.
Felsefi perspektif itibarıyla Hint dinlerini anlamaya ilişkin ana
çerçeve, Farslı düşünür Sühreverdî (vef. 1191) tarafından geliştirilen
ve yaygın olarak İşrâkîlik (Illuminationism) olarak bilinen bir
Neo-Platonik düşünceydi. Bu düşünceye göre evrenin ilahi kayna-
_____
3 Carl W. Ernst, “Accounts of Yogis in Arabic and Persian Historical and Travel
Texts,” Jerusalem Studies in Arabic and Islam 33 (2008), pp. 409-426.
120 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
ğından sudûr eden varlık dereceleri, şu ya da bu yoğunlukta ışık
tezahürleri olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda, iki önemli İslam
filozofu olarak Farabi ve İbn Sina tarafından geliştirilen nübüvvet
nazariyesine göre dinler, felsefi gerçeklerin –eğitimsiz insan kitlelerinin
anlayabileceği şekilde düzenlenmiş– simgesel açıklamaları
olarak değerlendirilmekteydi. Bu yaklaşım esas alındığında, yogik
ya da Vedantik öğretilerin, felsefenin yerel geleneklere uyarlanışının
bir başka örneği olarak görülmesi hiç de zor değildi. Moğol Hindistan’ında
İşrâkî felsefenin revaç bulduğuna dair birkaç yazılı mahsul
sözkonusudur. Bu yazılı mahsullerin bazıları doğrudan doğruya
Hint dini düşünce ve uygulamalarına yoğunlaşmaktadır.4 Bu bağ-
lamda dikkat çekici bir örnek, Vedanta üzerine yazılmış ve şair
Feyzî’ye isnad edilen Farsça bir risale olarak Marifet Aydınlatıcısı
(Şerîku’l-Marifet ya da The Illuminator of Gnosis) başlıklı çalışmadır.
Bu risale, Krişna’nın ilahi hakikatin tecellisi olduğunu izah etmek
amacıyla Yunan ve Hint irfanını (wisdom) birbiriyle irtibatlandırmaktadır.5
Tasavvuf ya da İslam mistisizmi açısından da yoga, keşif çabalarına
değecek bir konuydu. Aslında bu iki gelenek, mukayeseli mistisizm
çalışmaları kapsamında çoğu kez birlikte değerlendirilmiştir.
Çoğu âlim ve araştırmacı da tasavvufun şu ya da bu şekilde yogadan
istintaç edilmiş olması gerektiğini düşünmektedir. İlk dönem
oryantalistlerince gündeme getirilip teşvik edilen bu nazariye, bu
oryantalistlerin ‘bütün Doğulu öğretilerin en nihayet aynı şey oldu-
ğu’ şeklindeki köklü kanaatlerine dayandığı gibi, aynı zamanda,
‘İslam’ın spiritüalite ile bağdaşmayan sert ve salt kanuni-fıkhi bir
din olduğu’ şeklindeki aksiyomatik varsayımlarının ışığı altında
hayatiyet kazanmıştı. Aslında, tasavvufun bir şekilde Hint kaynaklarından
neşet ettiği yönünde ikna edici ve tarihsel gerçeklere dayalı
bir argüman geliştirmek imkânsızdır; İslami mistisizm (yani tasav-
_____
4 Carl W. Ernst, “The Limits of Universalism in Islamic Thought: The Case of
Indian Religions,” Muslim World 101 (January 2011), pp. 1-19.
5 Carl W. Ernst, “Fayzi’s Illuminationist Interpretation of Vedanta: The Shariq
al-Ma`rifa,” Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East
30/3 (2010), pp. 156-64.
e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/2 (Güz 2014) 121
vuf) gerçekten İslamidir ve 11’inci ve 12’nci yüzyıllarda Hindistan’a
varmazdan evvel esas itibarıyla Bağdat ve Horasan’da teşekkül etmiştir.6
Ne ki ilginç bir tesadüf eseri olarak, sufilerin gelmesiyle birlikte
Hindistan’da yeni ‘zahit’ (ascetic) hareketlerin tezahür etmesi
sözkonusuydu. Bu yeni ‘zahit’ hareketleri, ‘hatha yoga’ denen yoga
türünü uygulamakla birlikte Hint dinleri sahnesinde çok önemli
yeni roller üstlenen Nath ya da Kanphata yogilerini de içermekteydi.
Bu yogiler ‘ritüel ölüm’ tecrübe ettiklerinden ve Hinduizmin üst sı-
nıfının safiyet kısıtlamalarına maruz olmadıklarından dolayı, çoğunlukla
sufi üstatlarca nezaret edilen Hindistan’daki hankâhların açık
mutfaklarına serbestçe girebiliyorlardı. Bundan dolayıdır ki erken
bir tarihten beri Hint sufilerinin yazılı mahsullerinde yoga üzerine
sayısız konuşma ve düşünce örneklerine malik bulunmaktayız. Bazen
bu örnekler, nefes kontrolünün meditasyona yardımcı ilave bir
unsur olduğu yönündeki müşahedeyle sınırlı olmaktadır. Fakat
genel olarak bu örneklerden bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır ki
sufiler, tasavvufi meditasyon sürecinde dikkate alınan letâif (latîfeler)
olgusuna ve Allah’ın diğer (Arapça) isimlerinden müteşekkil zikir
formüllerine –tartışmaya açık olsa da– hayli benzeyen nazik çakra
fizyolojisi ve mantraların kuvvet boyutlarını ihtiva eden daha girift
yoga öğretilerine yakın ilgi göstermişlerdir. Gerçekten de, en önemli
mutasavvıflardan biri olarak Hindistan’daki Çeştî tarikatının kurucusu
Muineddin Çeştî’ye (vef. 1236), yoga ve meditasyon üzerine
yazılmış ve çok geniş tedavül kazanmış –ve diğer başlıkları yanında
İnsan Üzerine Risale (Treatise on the Human Being) ya da Yoganın
Doğası Üzerine Risale (Treatise on the Nature of Yoga) diye bilinen–
bir metnin isnat edildiği görülmektedir. Bu metnin yazarının kim
olduğu ile ilgili olarak bazı sorunlar sözkonusudur, çünkü nüshalarının
hiçbiri on yedinci yüzyıldan daha eski değildir. Ayrıca, halefleri
tarafından Muineddin’in hiçbir kitap yazmadığı ileri sürülmüştür.
Ne ki, bu çalışmanın tasavvufi çevrelerde revaç bulması ve Hint
tasavvufunun kurucu simalarından birinin yüksek manevi tecrübe-
_____
6 Ahmet T. Karamustafa, Sufism: The Formative Period (Berkeley: University of
California Press, 2007); Carl W. Ernst, “Situating Sufism and Yoga,” Journal
of the Royal Asiatic Society, Series 3, 15:1 (2005), pp. 15-43.
122 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
leriyle irtibatlandırılması, yoganın bazı açılardan tasavvuf ile özünde
bağdaşır ya da en azından böyle değerlendirilebilir olduğu yakla-
şımını takviye etmektedir.7
Yoga konusuna hasredilmiş ilk temel Farsça kaynak, 14’üncü
yüzyılda, bilinmeyen (anonim) bir yazar tarafından, Hintçe bir baş-
lık olarak Kamru Bijaksa (The Kamarupa Seed Syllables [Kamarupa
Çekirdeği Heceleri]) başlığıyla tedvin edilmiştir. Bu başlık, geleneksel
olarak tılsım ve olağanüstü olayların kaynağı addedilen (ve Hindistan’ın
kuzey doğusundaki Assam bölgesinin bir diğer adı olan) Kamarupa’ya
göndermede bulunmaktadır. Sözkonusu başlık, aynı
zamanda, ‘çekirdek (bija) mantraları’ olarak bilinen ilk en eski (primordial)
hecelere telmihte bulunmaktadır. Bu metnin yazıldığı ve
geniş tedavül kazandığı tarih, Şiraz’da Şerefuddin Amûlî (vef. 1353)
tarafından tedvin edilen önemli bir Farsça ansiklopedide yer alan
iktibaslara dayanılarak tesbit edilmektedir. Ansiklopedinin tabii
ilimler bölümünde yer alan bu iktibaslar, geleceği tahmin etme hedefinde
nefes kontrolü uygulaması ile çakralara ilişkin meditasyon
uygulamalarını ele almaktadır.8 İyi talih eseri olarak İtalyan seyyah
Pietro della Valle, 1622 yılında İran’ın güney doğu bölgelerinde seyahat
ederken bu metnin noksansız bir nüshasını temin etmiştir
(bu nüsha şimdi Vatikan Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir).
İtalyan seyyahın bu nüshayı İran coğrafyasında yaşayan bir grup
entelektüelden temin etmiş olması gerçeği, bu metnin Hindistan
dışında hâlâ revaçta olduğunu göstermektedir. Nefes kontrolü ve
çakra meditasyonlarıyla alakalı bilgilere ilave olarak bu noksansız
metin, ‘yogini’ (bayan yogi) olarak bilinen –ve mütercimin “manevi
varlık” (spiritual being [rûhâniyyât]) tabir ettiği– 64 ilahi varlığı (de-
_____
7 Carl W. Ernst, “Two Versions of a Persian Text on Yoga and Cosmology,
Attributed to Shaykh Mu`in al-Din Chishti,” Elixir 2 (2006), pp. 69-76, 124-
5. Bu çalışmanın Scott Kugle tarafından gözden geçirilip tadil edilmiş şekli
için bkz.: Scott Kugle (ed.), Sufi Meditation and Contemplation: Timeless Wisdom
from Mughal India (New Lebanon, NY: Suluk Press/Omega Publications,
2012), pp. 167-92.
8 Carl W. Ernst, “A Fourteenth-Century Persian Account of Breath Control
and Meditation,” in Yoga in Practice, ed. David Gordon White, (Princeton:
Princeton University Press, 2011), pp. 133-39.
e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/2 (Güz 2014) 123
ity) ‘celbetmeye’ ilişkin ayrıntılı uygulamalardan söz etmektedir.
Ayrıca, bu bağlamda, Kamak Devi (Sankstritçesi: Kamahya) olarak
bilinen dişi ilahi varlığa özel önem verilmektedir. Bununla beraber
belirtilmeli ki, sözkonusu dişi ilahi varlığın (Kamak Devi: Kamahya)
bu metindeki tasviri, günümüz Assam’ındaki türbesine izafe edilen
‘tantrik’ (ilahi) sıfatlardan önemli ölçüde farklılık arz etmektedir.
Yoga fizyolojisi geleneği belli ölçüde sözkonusu metinde sergilenirken
asıl temel ilgi, güçlü mantralar aracılığıyla –yoga uygulayıcısına
arzusunu kazandırabilecek– ‘yogini’leri celbetmek suretiyle elde
edilecek faydaya yoğunlaşmaktadır. Mütercim bu bilgileri Hinduların
en meşhur kitabından temin ettiğini iddia etmektedir. Oysaki bu
metnin herhangi bir Hint lisanında hayatiyet sürdüğüne dair hiçbir
emare sözkonusu değildir. Ayrıca mütercim, şifahi öğreti olduğu
anlaşılan bilgilere itibar kazandırmak amacıyla, İslam âlimlerinin
kendi yazılı mahsullerinde sergilediği dili ve üslubu (ve İslamileş-
tirme amacına yönelik diğer ‘tadil hamleleri’ni) istihdam etmektedir.
Bu uygulamaları tasvir etmek amacıyla mütercimin kullandığı
anahtar terimler, ‘vehm’ (‘büyülü hayal’) ve ‘riyâzet’dir (‘zühdî disiplin’).
İkinci terim (riyâzet), yoganın normal Farsça mukabilidir (cog).9
Della Valle, bu metinde tasvir edilen uygulamaları kısmi bir başarıyla
denediğini iddia etmiş ve aynı metni İtalyancaya tercüme etme
niyetini dile getirmiştir. Ancak, öyle görünmektedir ki Della Valle,
bu tercüme işlemini hiç gerçekleştirmemiştir.
Fakat yogaya ilişkin olmak üzere diğerlerinden açık ara farkla en
önemli çalışma, Müslüman bir yazar tarafından kaleme alınmış ve
birkaç değişik başlıkla bilinen Arapça bir metindir: Beşeri Dünyayı
Anlamak için Anlamların Aynası (The Mirror of Meanings for the
Comprehension of the Human World); Tek Başına Uygulanabilir Tıp
(Do-It-Yourself Medicine); ve en önemlisi olmak üzere, Hayat Suyu
Havuzu (The Pool of the Water of Life [Havzu Mâi’l-Hayat]. Bu son
başlık da çoğu kez Havzu’l-Hayat ya da Hayat Havuzu (Pool of Life)
_____
9 Carl W. Ernst, “Being Careful with the Goddess: Yoginis in Persian and Arabic
Texts,” in Performing Ecstasy: The Poetics and Politics of Religion in India,
ed. Pallabi Chakrabarty & Scott Kugle, (Delhi: Manohar, 2009), pp. 189-203.
124 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
diye kısaltılmaktadır. Adı bilinmeyen (anonim) bir yazar tarafından
kaleme alınmış bu popüler metin, 1212 yılında Türk ordularının
Bengal’in doğu bölgelerini fethettiği zamana tekabül eden tercüme
hareketi sürecinde gün yüzüne çıktığını iddia etmektedir. Her ne
kadar sözkonusu orijinal metnin tercümesi olduğuna dair bir belirti
sözkonusu değilse de, anlaşılan o ki bu metin, Amritakunda (Bengisu
Havuzu [The Pool of Nectar]) olarak bilinen Sanskritçe meşhur bir
çalışmanın tercümesidir. Baş tarafında zikredilen hikâyeye göre,
Semerkand’lı bir Müslüman kelamcı (teolog), Assam’lı bir yogi ile
başarılı bir münazara yapmıştır. Münazarada mağlup olan yogi,
İslam dinine ihtida etmiş ve bir minnet eseri olmak üzere bu fevkalade
kitabın yani Amritakunda’nın bir kopyasını çıkarmıştır. İslam
dinine ihtida etmiş bir başka yoginin yardımıyla bu kitap en nihayet
Arapçaya tercüme edilmiştir (yogilerin İslam dinine ihtida ettiğine
dair böylesi hikâyeler, sufi menâkıbnâmelerinde sıklıkla rastlanan
temalardır). Bu hikâye neredeyse kesin olarak kurmacadır, çünkü
yogi ile (Hindistan’a hiç gitmemiş malum bir sima olarak) kelamcı
arasındaki tartışma, Medine Yahudileriyle Hz. Peygamber arasındaki
münazaraların örneklendirdiği modeller esas alınarak serdedilmiştir.
Dahası bu anlatıyı, iki Orta Doğu kaynağından alınmış ilave
‘anlatı yapıları’ (modeller) takip etmektedir: birincisi, ruhun maddeye
nüzul etmesine ilişkin olarak irfanî (gnostic) “Kaside-i Bürde”den
alınma meşhur mesel; ikincisiyse, dâhili ve hârici duygu ve duyumlara
ilişkin olmak üzere İşrakî filozof Sühreverdî’nin en önemli yazılı
mahsullerinden birinden alınma ayrıntılı bir mecazi tasvir. Bütün
bunlar, takip eden on bölüm içinde değerlendirilen yoga uygulamalarına
ilişkin bir mukaddime işlevi görmektedir. Sözkonusu bölümler;
ayrıca, yoga duruşlarına dair resimler ihtiva ettiği gibi, mahir
bir fizyolojik kontrolün nasıl olması gerektiğine, büyük ve küçük
evrene (insan), mantralara, ölüm zamanını tahmine, çakralara, bayan
yogilere ve meditasyon tarzlarına ilişkin değerlendirmeler ihtiva
etmektedir. Büyük ihtimalle yazar, Hindistan dinlerini anlamak
amacıyla Farsça yazılmış felsefi öğretilerden istifade etmiş bir 16’ncı
yüzyıl entelektüelidir. Bu yazarın, konu üzerinde en iyi ve en eski
Arapça yazma metnin (1699) önsözünde bizzat zikredilmiş ve daha
önceleri gün yüzüne çıkmış Farsça Kamru Bijaksa’ya aşina olduğu-
e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/2 (Güz 2014) 125
na dair kanıtlar da sözkonusudur.10 Bu yazarın tercüme yönteminin,
gerek mantraları Allah’ın diğer Arapça adlarına (esmâ-i hüsnâ)
eşitlemek gerekse de yogileri ve (diğer) ilahi varlıkları İslam peygamberlerine
eşitlemek yoluyla yoga kavramlarını İslami karşılıklarına
“tercüme” etmek olduğu anlaşılmaktadır.
Havzu’l-Hayat’ın (The Pool of Nectar) daha sonraki tarihi, girift ve
karmaşıktır. Arapça nüshaya ilişkin olmak üzere –biri daha çok
Hint unsuru ihtiva eden diğeriyse fark edilebilir ölçüde İslamileş-
tirme çabası gösteren– iki tahkikli nüsha mevcuttur. 19’uncu yüzyı-
lın sonlarına doğru Arapça metin, iki defa Osmanlı Türkçesine tercüme
edilmiş ve İstanbul’daki Mevlevi tarikatı çevrelerinde revaç
bulmuştur. Bu metnin bazı nüshaları sadece ‘Hint tılsımı’ diye tasnif
edilmesine rağmen İstanbul kütüphanelerindeki birçok yazma
nüsha yanlışlıkla Endülüslü meşhur tasavvuf üstadı İbn Arabi’ye
(vef. 1240) isnat edilmektedir. Günümüzde, Suriye’nin Şam şehrinde
yaşayan ve İbn Arabi tarafından kaleme alınmış bir yazılı mahsul
olduğu zannıyla bu metinde gündeme getirilen uygulamaları tedris
eden bir tasavvuf şeyhi mevcuttur.
Bu öğretilerin intikali bağlamında ikinci büyük adım, 16. yüzyıl
Hindistan’ında ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, Şettârî tarikatının
tanınmış şeyhi Muhammed Ğavs [Muhammad Ghawth Gwaliyari]
(vef. 1563), Bengisu Havuzu’nun (The Pool of Nectar) Arapça nüshasını
Bahru’l-Hayat (The Ocean of Life) başlığı ile Farsçaya tercüme
etmiştir.11 Bu tercüme, muhtemelen o dönemde yaşayan yogilerin
verdiği şifahi bilgilerden istifadeyle Arapça nüshanın genişletilmiş
ve tadil edilmiş şekli olarak gün yüzüne çıkmıştır. Ayrıca, bu Farsça
_____
10 Carl W. Ernst, “Fragmentary Versions of the Apocryphal ‘Hymn of the Pearl’
in Arabic, Turkish, Persian, and Urdu,” Jerusalem Studies in Arabic and Islam,
32 (2006), pp. 144-188; Carl Ernst, “The Islamization of Yoga in the
Amrtakunda Translations,” Journal of the Royal Asiatic Society, Series 3,
13:2 (2003), pp. 199-226. Arapça metinlerin hiçbiri 17’nci yüzyıldan daha
eski değildir.
11 Carl W. Ernst, “Sufism and Yoga according to Muhammad Ghawth,” Sufi 29
(Spring 1996), pp. 9-13; Nazir Ahmad, “The Earliest Known Persian Work on
Hindu Philosophy and Hindu Religion,” in Islamic Heritage in South Asian
Subcontinent (Vol. I), ed. Nazir Ahmad & I. H. Siddiqui, (Jaipur: Publication
Scheme, 1998), pp. 1-18.
126 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
tercümede, hali hazırda elimizde bulunandan daha eski bir Arapça
nüshadan istifade edildiğine dair belirtiler de sözkonusudur. Bu
bağlamda, ansiklopedik anlamda tanıtıcı bir not olarak şu önemli
bilgiyi de eklemek gerekir: Farsça tercüme metnin birkaç nüshasında,
yoga uygulama pozisyonlarını resmeden 21 adet minyatür resim
mevcuttur (bir mukayese yaparsak, resimlerin bulunduğu bölüm
Farsça tercümede, Arapça orijinal nüshanın –sadece dört pozisyona
yer veren– resim bölümünden dört kat daha uzun ve hacimlidir).12
19’uncu yüzyılın ortalarında bu Farsça metnin kısmi bir DakaniUrduca
tercümesi, Adoni-Urduca olarak da istinsah edilmiştir.
Bahru’l-Hayat’ın yoga resimlerini içeren dördüncü bölümünün
altı farklı nüsha üzerinden dikkatli bir tetkiki, bazı yeni gözlemlere
yol açmaktadır.13 Bu nüshalarda bazı önemli kelime farklılıkları
hatta eksiklikleri sözkonusudur. Öte yandan tesbit edilebilmektedir
ki, Chester Beatty nüshasında 22’nci formadan sonraki forma tamamen
kayıptır. Bu eksikliğin, sözkonusu metnin daha önce söylendiği
gibi 21 tane değil de aslında 22 tane yoga pozisyonu tasvir
ettiği gerçeğini örttüğü anlaşılmaktadır. Bu durum da, orijinal nüshada
(mevcut resimlerde keza yer almayan bodhak pozisyonu için)
bir başka tasvir olabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. Ayrıca
belirtmek gerekirse, metinde resmedilen bedeni pozisyonlar için
asana terimini kullanmak isabetsiz görünmektedir, çünkü bu terim
(ya da bu terimin Farsça mukabili) metinde yer almamaktadır. Aksine
bu uygulamalar, ardarda zikredilerek bir araya getirilmiş iki
kelimeyle tanıtılmaktadır: Hintçe şebde (shabda) (“kelime”) kelimesi
ile Arapça-Farsça zikr (“hatırlama”) kelimesi. Bu kelimeler, her ne
_____
12 Resimli nüshaların en eskisi, bu kitap içinde [Debra Diamond (ed.), Yoga:
The Art of Transformation (Washington, DC: Smithsonian Books, 2013)]
tanıtıldığı gibi Chester Beatty nüshasıdır. Aşikâr biçimde aynı resim
düzenini izleyen diğer üç nüsha, şuralarda bulunabilmektedir: (1) The University
of North Carolina at Chapel Hill, Rare Book Collection (tarih: 1718);
(2) the Salar Jung Museum, Hyderabad (Madhahib Farsi 1, tarih: 1815); ve
(3) Söylentilerin doğru olduğunu kabul edersek, mütefevvâ Simon Digby’nin
kütüphanesinde.
13 Müracaat ettiğim nüshalar şunlardır: India Office, Ethé 2002; Ganj Bakhsh
6298, Islamabad; Chester Beatty; Liyaqat Memorial Library 46, Karachi;
British Library Or. 12188; ve India Office, Ashburner 197.
e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VII/2 (Güz 2014) 127
kadar bedeni pozisyonlarla alakalı ayrıntılı değerlendirmeler sözkonusuysa
da, sözkonusu yoga uygulamalarında kesin olarak anahtar
unsur addedilen mantra ifadelerine delalet etmektedir. Dahası, zor
teknik terimlerin müstensih tarafından uyarlanması (transkripsiyon)
açısından kuvvetle tahmin edilebileceği gibi, sözkonusu nüshalarda
bu uygulamaların adları bağlamında önemli varyasyon farkları
mevcuttur. Farklılıkların Devanagari hattında (bu nüsha şurada
bulunmaktadır: India Office Ethé 2002) hece hece kaydedilen terimler
yardımıyla ara sıra açıklığa kavuşturulabildiği yerlerde bile Bahru’l-Hayat’daki
pozisyon adları, ‘hatha yoga’ üzerine daha sonra
yazılmış Sanskritçe metinlerdeki aynı yoga pozisyonlarının adlarından
sık sık ve önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Yanısıra,
Farsça tanımlamalar, ekseriya –başka türlü bulunamayacak türden–
ayrıntılar vermektedir. Diğer bir deyimle, Bahru’l-Hayat’ın
metni, yoga uygulamaları ve terminolojisiyle alakalı olmak üzere
değerli bir tarihsel belge teşkil ettiği gibi, aynı zamanda, Sanskrit
dili ve kültüründeki yoga geleneğine önemli bir ‘tamamlayıcı ilave’ye
tekabül etmektedir.
Yoga uygulamalarını belgeleyen ve ayrıca yogayı resimlerle tanı-
tan son temel Farsça kaynaklar, Müslüman yazarlar tarafından
değil de, önce Moğol İmparatorluğu idaresi bünyesinde sonra da
İngiliz müstemleke idaresinde çalışan Hindu kâtipler (münşîler) tarafından
yazılmıştır. Dönemin İslami ve Farisi kültürünün yoğun
etkisi altındaki bu Hindu âlimler; hem İmparatorluğun eyaletlerinin
gelir istatistiklerini kaydetmek hem de Hint dini topluluklarının
âdet ve inançlarına ilişkin bilgiler serdetmek suretiyle, Moğol veziri
Ebu’l-Fazl’ın kaleme aldığı Â’în-i Ekberî (اکبری نِ
آئی) [ya da Ekber Kanunu]
tarzında telif edilmiş coğrafya sözlüklerine katkıda bulunmuşlardır.
18’inci yüzyıl ortalarından kabaca 1830 yılına kadar
müstemleke idaresinin kullandığı dilin Farsça olduğu dönem itibarıyla
İngiliz görevliler, Hindistan dinleriyle alakalı olmak üzere Fars-
ça risaleler yazmaları amacıyla çok sayıda Hindu âlimlerden müte-
şekkil heyetler teşkil etmişlerdi. Anglo-Fars diye nitelendirebilece-
ğimiz bu telif ve derleme eserlerin birkaç tanesi, grup halinde yogilere
ve grup halinde münzevilere ait resimler de içermekteydi. Ayrı-
ca bu resimler, bir anlamda, sözkonusu dini grupların kimliğine
128 Carl W. ERNST, Çev. Mehmet ATALAY
dair bir saha tetkiki kılavuzu işlevindeydi. Bu bağlamda iki dikkat
çekici örnek, 1800 yılında Sital Singh tarafından tedvin edilen Yogilerin
Silsilesi (The Chain of Yogis ya da Silsile-i Cûgiyân) başlıklı kitap
ile Mathuranath adında bir Brahmin tarafından yazılan ve John
Glyn adlı biri tarafından Hindistan’ın Benares şehrindeki dinlere
dair bir kılavuz metin olarak 1812 yılında tab edilen Dinlerin Bahçesi
(The Gardens of Religions ya da Riyâzu’l-Mezâhib) başlıklı kitaptır.
Yogileri tasvir eden bu kitapların tarihçesi ve türüne dair çalışmalar
henüz gün yüzüne çıkmayı beklemektedir. Ancak, bu geç dönem
Farsça metinlerin Hint dinlerine ilişkin Moğol yaklaşımı ile nüfus
sayımı kayıtları, mahkeme defterleri ve oryantalistlerin araştırmalarına
dayandırılan müstemleke dönemi din kategorileri arasında bir
köprü işlevi gördüğünü söylemek gayet tabii ve makul görünmektedir.14
Müslümanların yoga felsefesi ve uygulamasına yönelik ilgilerinin
uzun tarihi, günümüzde –dini uygulamanın gerçek tarihi ve sosyolojisini
dikkate almaksızın ekseriya sadece ilgili dini metinlerin kendi
terimleriyle tanımlanan– din olgusunu anlama çabası sürecine
çoğu kez taşıdığımız at gözlüğü siperlerini bertaraf etmeye yardımcı
mahiyette olmaktadır. İslam ile Hinduizm arasında milliyetçi gündemlerce
özellikle ve kuvvetle vurgulanan mevcut ideolojik karşıtlıklar,
dini alan itibarıyla yüzyıllar boyunca ortaya çıkmış kültürlerarası
etkileşimleri anlama fırsatına hiç imkân bırakmamaktadır.
Resimler ve Arapça, Farsça, Türkçe ve Urduca tercümeler yoluyla
yoganın kültürler-arası anlamda bir intikal süreci geçirmesi, Hint
dinleri tarihinin –yogaya büyük bir ilgi göstermiş Müslüman yorumcular
da dâhil olmak üzere– geniş ölçekli bir kaynak bütününü hesaba
katması gerektiği yönünde önemli bir hatırlatıcı unsur olmaktadır.
_____
14 Carl W. Ernst, “Anglo-Persian Taxonomies of Indian Religions,” “Indian Pluralism
and Warren Hastings’s Orientalist Regime,” başlıklı sempozyumda
açılış konuşması, Tregynon, Wales, July 18-20, 2012.

Konular