Hafız Divan’ının İki Yeni Türkçe Tercümesi Dolayısıyla: Hafız Divanı’ndaki İlk Gazelin İlk Beytinin Türkçe Tercümesi Üzerine Bazı Notlar

Özet
Hafız Divanı’ nın yarm asra yaklaşan bir aradan sonra, son yıllarda iki tercümesi
birden yapıldı. Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç tercümesi. Ama edebiyat dünyası
yankısız, sessiz kaldı. Biz bu değerli çalışma ve emeğe saygı olarak, onların Hafız Divanı
çevirisine değinmek istedik. Bu iki tercümeye, dört isim daha ekledik. Böylece altı
tercümeye yer verdik. fakat bu tercümelere bir örnek olarak sadece Hafız Divanı’nın ilk
gazelinin ilk beytini kapsamaktadır. Yani ilk gazelin ilk beytini, Sudi, Mehmet Vehbi
Konevi, Abdülbaki Gölpınarlı, Rüştü Şardağ, Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç nasıl
tercüme etmişler? Bunu göstermek istedik.
Anahtar Kelimeler: Hafız divanı, Şiir, tercüme, Fars edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı
About Two New Turkish Translation of Hafiz Divan: Some Notes on
First Couple of First Lyric of Hafiz’s Divan
Abstract
After nearly half a century, Hafız’s Divan has been translated twice by Mehmet Kanar
and Hicabi Kırlangıç in recent years. However, literary world hasn’t applauded these
meritorious translations. As a respect to these valuable works, this article refers to their
translations of Hafız’s Divan. We also have added four more works to the translations;
therefore, we have mentioned about six translations, but the first verse of the first lyric
is included as a sample for these translations. Namely, we have appended translations of
Sûdî, Mehmed Vehbî Konevî, Abdülbakî Gölpınarlı and Rüştü Şardağ. In the comparative
six translations of Hafız’s Divan, we have wanted to show up their stylistic differences.
Thus we have analyzed how they translated first couple of first lyric of Hafız’s Divan.
Keywords: Hafız’s divan, Poetry, translation, Persian literature, Classical Turkish
literature
* Yrd. Doç. Dr., Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul/Türkiye,
osari@fsm.edu.tr
FSM İlmî Araştırmalar
İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi
FSM Scholarly Studies
Journal of Humanities and Social Sciences
Sayı/Number 2 Yıl/Year 2013 Güz/Autumn
© 2013 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi http://dergi.fsm.edu.tr
408
Giriş
Hâfız Divanı, Türkiye’de Mesnevi ve Gülistan’ la birlikte en fazla okunan
Farsça İslam Klasikler’inden biridir1
. Hâfız Divanı’nın son tercümesi bundan kırk
küsur yıl önce (nerdeyse yarım yüzyıl önce) Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmıştı.
Merhum Gölpınarlının belirttiğine göre, her ne kadar bu konuda istatisti-
ğe dayalı bir bilgiye sahip olmasak da, Hâfız, Türkiye’de Mesnevi ile Gülistandan
sonra, en çok okunan Farsça eserdir. Hâfız, dönemin eğitim kurumlarında Farsça
belletilmek için okutulduğu gibi, şiir tekniği ile estetik bilgiyi geliştirip yerleştirmek
için de okutulmuş, eğitimde kaynak olarak kullanılmış temel bir eserdir2
(2).
Bilindiği gibi, XV. Yüzyıldan itibaren Şeyhi, Ahmet Paşa, Fuzuli, Baki, Nef’i,
Nedim, Şeyh Galip, Yahya Kemal gibi bir çok ünlü şair Hâfız’ın şiirlerinden etkilenmiş,
onun şiirlerini örnek almış, onunu gazellerine nazireler yazmıştır3
. İşte
nerdeyse yarım yüzyılı bulan uzun bir aradan sonra, günümüzde, son yıllarda Hâ-
fız Divanı’nın Türkçe’ye yeniden hem de başka kişilerce iki tercümesi birden yapılmıştır.
Bunlardan birisi Prof. Dr. Mehmet KANAR tarafından tercüme edilip,
Ayrıntı Yayınları tarafından iki cilt halinde yayınlanan Hâfız Divanı tercümesidir.
İkinci tercüme ise, Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç tarafından tercüme edilip, bu yıl
(2013) Kapı Yayınlarının 333. kitabı olarak yayınlanan Hâfız Divanı’dır4
.
Her iki tercümenin ortak özelliği, Hâfız Divanı’nın meal veya mensur olarak
değil de manzum olarak tercüme edilmiş olmasıdır. Bu zamana kadar sıkça
karşılaşılan Hâfız Divanındaki şiirsel unsurun, şiirsel zenginliğin bir yana bırakılıp,
sadece nesir olarak, şerh veya meal halinde yayınlanmasıydı. Söz konusu
ettiğimiz bu iki tercüme, Hâfız Divanı’nı bir bütün halinde şiir tercümesi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Gerek Mehmet Kanar, gerek Hicabi Kırlangıç, her ikisi de
Fars Dili ve Edebiyatı uzmanıdır ve kendi uzmanlık alanları ile ilgili çok sayıda
ve değerli eser veya yayının sahibidirler. Bunlardan Mehmet Kanar Çağdaş İran
Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi adındaki teziyle doktora ünvanını almış,
aynı zamanda Osmanlıca, Arapça ve Farsça sözlük alanında da birçok değerli
eserin sahibi olduğu gibi, aynı uzmanlık alanıyla ilgili çok değerli eserlerin sahibi
olan Hicabi Kırlangıç da aynı zamanda çeşitli şiir kitapları da yayınlamış bir şairdir.
Her ikisi de öyle sanıyorum ki severek bu çok zor ve çetin yola çıkmış, Hâfız
Divanı’nı bir bütün halinde Türkçemize kazandırmışlardır.
Hâfız Divanı’nın nesir halinde mealen Türkçeleştirilmesiyle, şiir olarak tercüme
edilmesi arasında elbette çok fark vardır. Meal veya nesir halindeki tercü-
melerde şiirsellik unsuru büyük ölçüde kaybolmakta, böylece Hâfız’ın şiirindeki
1 Abdülbaki Gölpınarlı, Hafız Divanı, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Ankara, MEB, 1988, s.XXVI.
2 Gölpınarlı, a.g.e., XXVI.
3 Mehmet Kanar, Hafız Divanı, Cilt 1, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011, s. 10,11.
4 Hicabi Kırlangıç, Hafız Divanı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2013, s.333.
409
derin lirizm tercümeye yansımamış olduğundan, okuyucu kuru bir meal halindeki
bu tercümelerden beklediği tadı alamamaktadır. Halbuki Hâfız’ın şiirini asıl zenginleştiren
unsur onun bütün gazellerine dalga dalga yayılmış olan lirizmdir. Açık
olarak belirtmek gerekirse tercüme konusu olan metin eğer bir şiir ise, bu metin
nesir olarak tercüme edildiğinde şiir de ortadan kalkar. Bir metni şiir düzeyine
yükselten asıl unsur, o metindeki şiirsellik unsurudur. Şiirdeki anlam zenginliği
de onun çok önemli bir yanını, başka bir zenginliğini oluşturur. Bir şiirdeki anlam
zenginliği ile anlam yoksunluğu da onun yapısını derinden etkiler. Ama bir
şiire asıl özelliğini, asıl karakterini verenin, şiiri oluşturan kelimelerin anlamları
değil, o kelimeler arasındaki ifade edilmesi çok zor olan estetik düzendir. Yani
denilebilir ki yalnız bilimin değil, sanatın da temelinde düzen kavramı vardır.
Şair ki elindeki inşa malzemesi sadece kelimelerden ibaret olan kişidir. Şair sahip
olduğu kelimelerle oluşturduğu düzen içinde bir yandan ses zenginliği, bir yandan
mecaz zenginliği, bir başka yönden duygu zenginliği, bir başka açıdan renk
zenginliği elde eder. Elbette aynı zamanda şekil zenginliği ve anlam zenginliği,
bir metni şiir düzeyine yükselten unsurlardır. İşte bu zenginliklerle oluşan estetik
düzeni veya ahengi kuramayan bir şairin şiiri asıl şiirin çok uzağındadır. İşte nesir
veya meal halindeki tercümeler bu sözü edilen zenginlikleri, doğal olarak şiire
yansıtamaz. Bu durumda okuyucu olarak bizler de, okuduğumuz şiir tercümelerinden,
şiirde var olan gerçek tadı yakalayamayız, duymamız gereken o şiirselliği
fark edemeyiz. Hâfız, Mevlana ve benzeri şairlerin şiirlerindeki zenginliğin
farkına varıp o edebî zevki tadabilmek için, o vadide behresi olan şair mütercimlerin
yaptıkları tercümelerle karşılaşmamız gerekecektir. Bu nedenle Hâfız’ın
Divanı’nı manzum olarak tercüme eden Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç’ın
çalışmalarını övgüyle ve sarfettikleri büyük emeği saygıyla karşılıyor, bu çaba ve
çalışmaların diğer klasik eserlerimize doğru uzanmasını, bu alandaki yayınların
artmasını, toplumdan gerekli ve yeterli ilgiyi görmesini bekliyoruz.
Edebiyat ve kültür tarihimizde çok önemli bir yeri olan ve Osmanlı Döneminde
“okumuş kesimin en çok okuduğu İran şairi olan Hâfız’ın divanı, medreselerde
ve mahfillerde okunup tartışılan ve en küçük kütüphanelerde nüshaları
bulunan eserlerdendir. Hakkında dünyaca da muteber olan Türkçe şerhler
yazılmıştır. Öyle ki bu gün bu şerhler, İranda bile, Hâfız’ın anlaşılmasında baş-
vurulan ciddi eserler arasında ön sıralarda yer almaktadır’’
5
. Fakat ne acıdır ki
bu çapta bir kültür ve medeniyet değerimizle, Hâfız’ın Divanı ile ilgili nerdeyse
elli yıla yakın bir aradan sonra iki manzum tercüme birden yayımlanıyor, ama
edebiyat ve yayın dünyasında hiçbir tepki almıyor. Edebiyat dergilerinde, gazetelerde,
bu çabaların ve çalışmaların yeterli yankılar bulmadığını, beklenen ilgiyi
görmediğini şaşkınlıkla izliyoruz.
5 Kırlangıç, a.g.e., s.1.
410
Biz bu yazımızda, Hâfız Divanı’nın şiir halindeki iki çevirisi dolayısıyla, divandaki
ilk gazelin birinci beytinin tercümesiyle ilgili bazı notlar düşmeye çalı-
şacağız. Hâfız Divanı’nın çok sayıda şerhi ve tercümesi yapılmış olduğundan,
çalışmanın hacminin bir makale çerçevesini aşmaması için, sadece altı şerh veya
tercümenin üzerinde durarak bir sınırlandırma yapıyoruz. Fakat ikinci bir sınırlandırma
daha yapmak gereği duyulmuştur. İlk bakışta hiç değilse bu yazının
çerçevesi Hâfız Divanı’nın ilk gazelini kapsamalıydı denebilir. Fakat böyle bir
çalışma, bir makale çerçevesini çok aşacağı için, biz sadece Hâfız Divanı’nın ilk
beytinin Türkçe çevirilerine temas edecek, kısaca Sûdî, Seyyid Mehmed Vehbi
Konevî, Abdülbaki Gölpınarlı, Rüştü Şardağ, Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç’ın
şerh veya tercümeleri üzerinde durmaya çalışacağız.
Sûdî Tercümesi
Bilindiği gibi, Hâfız Divanı’ndaki ilk gazelin birinci beytinin birinci mısrası
Arapçadır. Hâfız’ın Arapçaya olan vukûfiyeti inkâr edilmese de bu mısra kendisine
ait olmayıp, Sûdî’nin şerhinde belirttiğine göre Yezid bin Muâviye’nin
şiirinden alınmıştır. Bu sebeptendir ki Hâfız gibi bir şairin divanına Yezid bin
Muâviye’nin Arapça mısrasıyla başlaması birçok şair tarafından eleştirilmiştir.
Dolayısıyla ilk beyit hem Arapça, hem de Hâfız’ın kaleminden çıkmış bir mısra
değildir. Hâfız sadece mısrada takdim ve tehir yaparak bu mısrayı gazelinin ba-
şına yerleştirmiştir. Sûdî, şerhinde belirttiğine göre, mısranın aslı veya orjinali
“Edir ke’sen ve nâvilhâ elâ yâ eyyühe’s-sâkî” şeklindedir. Dolayısıyla bu mısra
tercüme edilirken, bu durumun da dikkate alınması gerekir. Sonuçta şiirde musikiyi
yakalayabilmek, okuyucuda adetâ bir irkilme yaratabilmek için Hâfız, mısrada
takdim ve tehir yaparak (öncekini sona, sonrakini öne alarak), divanındaki
ilk gazelin ilk beytini aşağıdaki şekilde yazmıştır 6
:
Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edir ke’sen ve nâvilhâ
Ki aşk âsan nümûd evvel velî üftâd müşkilhâ
Sûdî, Hâfız Divanı şerhinde bu ilk beyti önce kelime kelime çözümlemiş,
sonra mahsûl-i kelâm diyerek bu beyti şöyle şerh etmiştir:
‘’ Ey sâkî, ke’si (kâseyi) ehl-i meclise birer birer sun, ondan sonra bana
sun. Zira idare birer birer sunulmayınca bulunmaz…Ey sâkî, bana bâde
ver, zira aşk-ı cânân evvelde kolay göründü, amma âhirde müşkiller vâki
oldu. Zira bir kimesneye (kimseye) gönül versen ibtidâ sana envâ-ı mülâyemetler
gösterir, sonra istiğnaya başlar, âşık-ı bîçâre de istiğnaya tahammül
eylemeyüp kâh bâdeye, kâh afyona ve berşe ve esrara ve kahveye düşer, dî-
6 Seyyid Mehmed Vehbi Konevî, Şerh-i Dîvân-ı Hâfız (derkenar Şerh-i Sûdî), İstanbul,
Matbaay-ı Âmire, 1289 Hicri, Muharrem), s. 23.
411
vane gönlü bir miktar ârâm ve karâr eylesün deyu.’’7
. Görüldüğü gibi, Sûdî,
özellikle birinci mısradaki ‘’edir’’ kelimesine çok ilginç bir anlam yükleyerek,
bu kelimeyi şiirdeki asıl anlamına kavuşturmuştur. Sûdî şerhinde, birinci mısrayı
kelime kelime çözümlerken “edir” kelimesinin o da “döndür” anlamına geldi-
ğini belirtmiş fakat şiirde kadehin döndürülmesinin mantıklı bir anlamı ortaya
çıkmadığı için, tercüme sırasında, kâseyi ehl-i meclise birer birer sun. Ondan
sonra bana sun. Zira idare, birer birer sunulmayınca bulunmaz” derken
“edir” kelimesini halkımızın bu günkü kullandığı anlamda kullanmıştır. Yani kaseyi
idare et, idareli dağıt, ehli meclisde, kaseyi sunarken, başta bulunan bir iki
kişiye hepsini sunup da daha geri planda bulunan bana ve benim gibi kıyıda kalan
âşık-ı bîçârelere belki bir miktar kalır, diyerek Sûdî burada edir kelimesiyle aynı
kökten gelen idare kelimesine şerhinde açıkça yer vermiş ve idare, birer birer
sunulmayınca gerçekleşmez diyerek idareyi adalet kavramını da çağrıştıracak
bir şekilde ustaca kullanmıştır8
.
Mehmed Vehbi Konevî Tercümesi/Şerhi
Hâfız Divanı’nın başka bir şerhi, İkinci Mahmut devrinde (1808-1839) Seyyid
Mehmed Vehbi Konevî tarafından yapılmıştır. Gerçi Abdülbaki Gölpınarlı,
bu şerhin Hâfız Divanı’nın en garip ve en saf, baştan başa saçma, zoraki ve
gülünç tevillerle dolu9
bir şerh olduğunu belirtmekteyse de biz, başkalarının yorum
ve düşüncelerine, özellikle bizden önce gelenlerin emeklerine saygılı olmamız,
eleştirilerimizde saygı ilkesini elden bırakmamamız gerektiği kanısındayız.
Kaldı ki şiirin önemi ve güzelliği her türlü anlam ve yorum zenginliğine açık
olması, herkesin o şiirde bir miktar kendini, kendi düşünce ve hayallerini yakalamış
olmasındadır. Şiirde basit anlam da, mecazi anlam da bir birine muhtaçtır.
Okuyucu, her ikisini birden o şiirde bulabileceği gibi, bunlardan özellikle mecazi
anlamı veya basit anlamı tercih edebilir. Bilimde ve sanatta düşünce ve yorum
özgürlüğü esas olmalıdır ki daha özgün ve ileri sanat eserlerinin yolu açılmış
olsun. Kaldı ki Mehmet Vehbi Konevî şerhi kelime kelime çözümlü, kelimelerin
lügat anlamlarına açıkça yer veren ve özellikle Farsçayı bu dilin temel klasik metinlerinden
öğrenmek isteyenler için, öğretici, kolaylaştırıcı, sevdirip özendirici
bir şerhtir.
Mehmet Vehbi Konevî Hâfız Divanı’nın ilk beytini kelime kelime çözümledikten
sonra hülâsa-yı beyit olarak şu anlamda karar kılmıştır: Agah ve mütenebbih
ol ey saki, şarapla dolu ka’si (kaseyi) ehl-i meclisden müsteid olanlara
birer birer sun, ba’dehu ben mülâzim-i bezm-i uşşaka da sun ki evvel aşk-ı
7 Sudi, a.g.e., s.23,24.
8 Sudi, a.g.e., s.23
9 Gölpınarlı, a.g.e., s.XXVII.
412
ilahi asan göründü lakin aşka mazhariyetten sonra nice müşküller düştü ve
nice tavr-ı akıldan hariç ukubat vaki oldu ki halal’el-müşkilat olan sakinin
şarabına muhtaçtır10 .
Görüldüğü gibi, Mehmed Vehbi Konevî Şerhi ile Sûdî Şerhi arasında
bazı yakınlık ve benzerlikler vardır. Mehmet Vehbi Konevî’ nin Sûdî Şerhinden
ayrıldığı önemli nokta ise, “Ki aşk âsân nümûd evvel velî üftâd müşkilhâ”
mısrasındaki aşk’ın ilâhî aşk olarak yorumlanmasıdır. Konevî de edir kelimesine,
şerhinde kelime kelime çözümleme yaparken döndür anlamına geldiğini
belirtmişse de, yukarıda görüldüğü gibi, beyti mensur olarak şerh ederken kâ-
seyi döndür ifadesini hiç kullanmadığı gibi, gezdir11, dolaştır12, dönsün13 gibi
anlam yakınlığı olan kelimelere hiç yer vermemiştir. Halbuki şerhinde beyitteki
her kelimenin tek tek anlamına değinmiş ve Arapça edir kelimesinin döndür
anlamına geldiğini belirtmiştir. Buna rağmen beyti topluca açıklarken döndür
ifadesi metinde hiç yer almamıştır ve bu gerçekten düşündürücü bir durumdur.
Fakat burada Mehmed Vehbi Konevî’nin bu beyti şerh ederken ‘’Kase’yi…birer
birer sun’’ deyimini kullandığına göre, birer birer deyimini, aynı Sûdî şerhinde
olduğu gibi, bir şeyi idareli verme, azar azar, bir mecliste, bir toplantıda hazır
bulunanların hepsine de bir miktar kalacak şekilde, idare et, idareli dağıt, saçıp
savurma, tasarruf ederek, kısıtlayarak sun, anlamında yorumlamakta, böylece Sû-
dî’nin şerhinde yaptığı yoruma yaklaşmaktadır.
Abdülbaki Gölpınarlı Tercümesi
Hâfız Divanı’nın Cumhuriyet Dönemindeki notlu ve açıklamalı en önemli
tercümesinin Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmış olduğu ileri sürülebilir.
Divan’da geçen şahıs ve mekân isimlerine, dönemin devlet adamlarına ve önemli
kişiliklerine ayrıntılı not ve açıklamalarla yer vererek, arı duru Türkçe ile, Hâfız
Divanı’nın önemli tercümelerinden birinin de merhum Gölpınarlı tarafından yapılmış
olduğunda kuşku yoktur. Ancak ne var ki bu tercüme de bundan öncekiler
gibi nazım halinde değil de nesir halinde yapılmış olduğundan Hâfız’ın şiirindeki
ses ve duygu zenginliğinin biraz uzağında kalmıştır:
‘’Saki, döndür kadehi, herkese sun, bana da ver. Çünkü aşk önce kolay
göründü, ama sonradan çok müşküller meydana geldi’’14. Görüldüğü gibi,
çeşitli yönlerden pek çok şiirsel zenginliklerle örülü bir Hâfız’ın gazeli, sadece
kelime anlamına takılı kalmış bir nesirle tercüme edildiğinden, Türkçeye bekle-
10 Seyyid Mehmed Vehbi Konevi Sudi, a.g.e., s. 23.
11 Gölpınarlı, a.g.e., s.1.
12 Kanar, a.g.e., 42.
13 Rüştü Şardağ, Şirazlı Hafız’dan Gazeller, İzmir, s.106.
14 Gölpınarlı, a.g.e., s.1.
413
diğimiz şekilde tercüme edilmiş olamıyor. Çünkü şiirdeki anlam zenginliği her
ne kadar çok önemli olsa da, bu zenginlik, gerçekte, nesrin asli unsurunu oluş-
turur. Şiirdeki daha önce değindiğimiz asıl şiirsel zenginlik unsurlarını tercümede
yakalayamayan, şiiri tercüme edilen şairin duygusal ve sanatsal dünyasına
uzanamayan tercümeler, bize sadece o şiirin anlam zenginliğinden bir kısmını
ulaştırabilir, zaten onu da ulaştırmıştır. Burada ayrıca belirtmek gerekir ki, Gölpınarlı’nın
‘’sonradan çok müşküller meydana geldi’’ ifadesi de daha titiz ve
arı duru Türkçesine alışkın olduğumuz Gölpınarlı titizliğiyle bağdaşmamaktadır.
Rüştü Şardağ Tercümesi
Cumhuriyet Döneminde Hâfız Divanı’ndan dilimize tercümeler yapan kişilerden
biri de Rüştü Şardağ’dır. Rüştü Şardağ, bizzat kendisi belirttiğine göre, Hâfız
Divanı’ndan elli gazel tercüme etmiş, bu elli gazelin Türkçeleştirilmesine de tam
iki yıl dört ay çalışmıştır15. Hayyam’ın Rubaileri’ni de Türkçeye çevirerek, hem
Türkiye, hem İran Milli Eğitim Bakanlıklarının ‘’en iyi çeviri’’ ödülünü alan Şardağ,
19 çeviri arasında birincilik ödülünün sahibi olmuş, yaptığı çeviri de Milli
Eğitim Klasikleri arasında yayımlanmıştır. Şardağ, yayımladığı bu elli gazeli bir
kitapta (Şirazlı Hâfız’dan Gazeller) toplamış ve bu kitabın önsözünde, bu çevirileri
yaparken hangi tutum ve yöntemi izlediğini birkaç noktada belirtmiştir16.
1. Bu şiirleri tercüme ederken Hâfız’ın gazellerde kullandığı aruz kalıplarını
kullanmak gerekir.
2. Şair, ‘’bu şiiri Türkçe söyleseydi duygusunu nasıl anlatırdı’’ ilkesine
uymak gerekir.
3. Hâfız’ın ruhundan kopmamak, onun altı yüzyıl dünyayı etkilemiş olan sesini
elden geldiği ölçüde duyurmak gerekir.
4. Yapılan çeviride, Doğu şiirine özgü olan, sözlerin doğal sesinden, anlamlarından
ve yan yana gelişlerindeki çınlamalardan doğma ruhsal musikiyi yakalamak
ve sunmak gerekir.
İşte Rüştü Şardağ’a göre, eğer Hâfız’ı tercüme eden kişi bu esaslara uyarak
tercümeyi gerçekleştirirse, Hâfız’ın şiirindeki ruhsal musiki’ye ulaşabilir ve
böylece onun şiirindeki muhtelif şiirsel zenginlikleri yakalayabilir. Gerçekten de
Rüştü Şardağ inanıyor ki ‘’Hâfız’dan beş yüz gazelin nesir halindeki Türkçesini
okuma, nazım halinde sesi ve rüzgârı ile birlikte aktarılmış elli gazelini
okumak kadar duyguları etkileyemez’’17.
Bu esaslar çerçevesinde Rüştü Şardağ’ın yapmaya çalıştığı tercümeye göre,
15 Şardağ, a.g.e., s.11.
16 Şardağ, a.g.e., s.11.
17 Şardağ, a.g.e., s.11.
414
Hâfız’ın ilk gazelinin ilk beyti aşağıdaki son şekli almıştır:
Ver ey sakiy kadeh dönsün, içip kansın bütün canlar
Sanılmışken kolaydır aşk, sonra çıktı ne zorluklar.
Mehmet Kanar Tercümesi
Hâfız Divanı’nın çok yakın tarihlerde yapılmış (2011) tercümelerden birisi
Mehmet Kanar’a aittir. Bilindiği gibi, Hâfız Divanı’nın Türkçeye son tercümesi
Abdülbaki Gölpınarlı tarafından kırk küsur yıl önce yapılmıştı. Aradan geçen bu
uzun zaman zarfında, yeni bir Hâfız Divanı tercümesi yapılmamış olduğunu da
hesaba katarak, Mehmet Kanar da yeni bir Hâfız Divanı tercümesi yapmaya karar
vermiştir.
Mehmet Kanar, bir yandan edebiyat ve Türk Edebiyatı, diğer yandan Fars
Edebiyatı ve çeşitli sözlük çalışmaları olmak üzere, çok geniş bir vadide, önemli
eserler vermiş, çok sayıda esere imza atmış, bir dil, edebiyat ve sanat adamıdır.
Tercüme ettiği Hâfız Divanı’nın sunuş yazısında belirttiğine göre, bu eserin tercümesine
yıllarını vermiş ve nihayet 2011 yılında tercümeyi tamamlayarak onu
iki büyük cilt halinde yayımlamıştır. Hâfız Divanı’nı yine aslında olduğu gibi,
şiir halinde Türkçeye çevirmiştir. Mehmet Kanar tercümesinin başlıca özellikleri,
kendi ifadesinde belirttiğine göre, serbest şiir tarzında yapılmış olması, mümkün
olduğunca kafiyeye başvurması ve bolca kafiyeden yararlanması, Türk halk
edebiyatının, özellikle âşık edebiyatı ozanlarının dilini örnek alması ve Yahya
Kemal’in ifade rahatlığını benimsemiş olmasıdır. İşte bu özelliklerin tercümeye
yansımasını da hedefleyerek Mehmet Kanar, Hâfız Divanı’nın ilk gazelinin ilk
beytini aşağıda görüldüğü gibi nazım halinde Türkçeleştirmiştir.
Saki, Dolaştır haydi kadehi, sun
Aşk kolay göründü ilkin, sonra çıktı çok sorun.18
Hicabi Kırlangıç Tercümesi
Hâfız Divanı’nın Türkçeye en son çevirisi Hicabi Kırlangıç tarafından yapılmıştır.
Aslında son iki tercüme bundan önceki tercümelerin getirdiği birikimden
yararlanma imkânına sahipse de bunun her zaman yeni tercümeleri daha şanslı
kıldığını söyleyemeyiz. Çünkü bir şiir Türkçeye birçok şair tarafından tercüme
edilince, bu şiirde yeni ve orijinal yorumlar yapmak zorlaşır. Ancak yine de her
zaman yeni tercümeler ve yeni yorumlar da olacaktır. Nitekim Hicabi Kırlangıç
da daha önceki tercümelerin varlığına rağmen, onları sevinçle ve övgüyle karşı-
lasa da kendisini de Hâfız Divanı’nın yeni bir tercümesini yapmaktan alıkoyamadığını
ve yeni tercümelere hala ihtiyaç duyulduğunu belirtmektedir: ‘’Ben bu
18 Kanar, a.g.e., s.43.
415
tercümeyle meşgul olurken, Mehmet Kanar Hocamızın manzum tercümesi
selamladı bizi. Bu sevindiriciydi. İlk önce tercümeyi bir süre askıya almayı
düşündüysem de biraz okuma ve mütalaadan sonra yeni bir tercümeye hala
ihtiyaç olduğu düşüncem pekişti. Ayrıca bundan sonra yeni tercümeler de
olabilir ve olmalıdır’’.19
Hicabi Kırlangıç, bu tercümede şiirselliği mümkün mertebe yansıtmaya
önem verdiğini, Hâfız’ın şiirlerinin aruz veya hece vezniyle Türkçeye tercüme
edilebileceğini ama bunun şiiri aslından uzaklaştırabileceğini ileri sürmektedir.
Ona göre tercümede asıl önemli olan, şiirdeki şiriyeti yansıtmaktır. İşte bu çerçevede
o, Hâfız Divanı’nın ilk gazelinin ilk beytini aşağıdaki gibi tercüme etmiştir:
Saki kadehi gezdir bana da ver
Aşk önce kolay göründü fakat sonra sökün etti güçlükler20
Sonuç
Bu yazının asıl amacı Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç’ın çok büyük emek
ve uzun yıllar çalışmasının karşılığı olan Hâfız Divanı çevirilerinin bir değerlendirilmesinin
yapılması değildir. Bu yazının kaleme alınmasından asıl amaç,
bu zamana kadar Hâfız Divanı tercümelerinden küçük bir demet oluşturup, son
tercümeler olan Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç tercümelerine bu demet içinde
yer vererek, hem geçmişteki tercümelerin bir kısmını yeniden hatırlamak hem
de Mehmet Kanar ve Hicabi Kırlangıç’ın çok büyük emek ürünü eserlerinin
toplumda bunca sessiz, yankısız kalmasına bir tepki olarak, onların bu değerli çalışmalarını
layık olduğu paket içine alarak onlarla birlikte değinerek, onları gündeme
taşımaktır. Kültür ve medeniyetimizin temel eserlerine bile sırtını dönen bir
medya acaba hangi büyük görev, sorumluluk ve hedeflerin peşine düşmüştür. Son
olarak şunu da belirtelim ki Hâfız Divanı’nın ilk gazelinin ilk beytini bu satırların
yazarı şöyle tercüme etmiştir:
Bir bir sun kaseden saki bana da bir yudum kalsın
Ki kolay sanmıştım aşkı sonra çıktı ne zorluklar



19 Kırlangıç, a.g.e., s.2.
20 Kırlangıç, a.g.e., s.7.
416
Kaynakça
Gölpınarlı, Abdülbaki, Hâfız Divanı, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Ankara,
MEB, 1988.
Kanar, Mehmet Hâfız Divanı, Cilt 1, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011.
Kırlangıç, Hicabi, Hâfız Divânı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2013.
Seyyid Mehmed Vehbi Konevî, Şerh-i Divanı Hâfız, (derkenar Şerh-i Sûdî),
İstanbul, Matbaay-ı Âmire, 1289 hicrî, Muharrem).
Şardağ, Rüştü, Şirazlı Hâfız’dan Gazeller, İzmir.

Konular