AHMEDÎ’NİN ‚CEMŞÎD u HURŞÎD‛ MESNEVÎSİNİN SOSYAL ZEMİNİ

A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 47, ERZURUM 2012, 147-176

Social Ground in Ahmedi’s ‚Cemşid u Hurşid‛



ÖZ

XIV. yüzyıl Anadolu’da önemli değişimlerin
ve başlangıçların yaşandığı dönemdir. Selçuklu
devletinin çöküş devresine girmesi ve Moğol
istilası nedenleriyle Anadolu’da siyasi boşluk
oluşmuştur. Moğol baskısının azalmasını fırsat
bilen Türkmen beyleri büyüklü küçüklü birçok
devlet kurmuşlardır. Tarih sahnesindeki bu
gelişmelerin yanı sıra XIV. yüzyıl, Türkçenin
Anadolu’daki gelişimi için de önemli bir dö-
nem olmuştur. Farsça üzerinden gelişen Sel-
çuklu edebiyatına karşın, Anadolu beyleri
Türkçeye aşinaydılar. Anadolu beylerinin Türkçeden
başka bir dil bilmemeleri, Türkçe telif ve tercüme
eserlerin verilmesine olanak sağlamıştır. Türkçe
olarak kaleme alınan telif ve tercüme eserler, Anadolu’da
Türkçenin gelişmesi ve edebi bir dil olması
açısından büyük katkıda bulunmuşlardır.
XIV. yüzyılda verilen edebi eserlerin en önemlileri,
konularını daha ziyade Arap ve Fars edebiyatlarından
alan mesnevîlerdir. Mesnevîler, bir hikâye
kurgusunun içinde, eserin yazıldığı döneme ait
sosyal ve kültürel hayatı, siyasi düzeni, tarihi dokuyu,
inanç sistemleri ve gündelik hayatı da
içeren edebi metinlerdir. Türk edebiyatında,
Ahmedî tarafından yazılan ilk Cemşîd u
Hurşîd mesnevîsi de, ait olduğu XIV. yüzyılın
siyasi yapılanmasına, sosyal hayatına, inançlarına
ve kültürel motiflerine dair bilgilere
kaynaklık etmektedir. Bu çalışmamızda beylikler
dönemine ve Osmanlı devletinin kuruluş
yıllarına tanıklık etmiş Ahmedî’nin Cemşîd u
Hurşîd mesnevîsinde yer alan siyasi, sosyal ve
kültürel zemini görmeyi amaçladık.
Anahtar sözcükler: Ahmedî, Cemşîd u Hurşîd,
Sosyal Hayat, Mesnevî
ABSTRACT
XIV. th century is the period when important
changes and beginnings took place in
Anatolia.There was a political handicap in
Anatolia due to the falling period of Seljuk’s
and Mogol invasions.Since the Mogol pressure
had been lessened the Turkmen rulers set up
many big and small communities. Besides these
changes in history, XIV. th century was also an
important period for the development of Turkish
in Anatolia. In spite of the literature of Seljuk’s
which was developed from Persian, the rulers of
Anatolia were familiar with Turkısh.The rulers of
Anatolia knew only Turkish, with that opportunity
so many Turkish translations were made.The
compilations and translations which were written
in Turkish made a big contribution to the development
of Turkish in Anatolia and it became a
language of literature.
The most important literary works of XIV. th
century are the mesnevis which took their subjects
from Arabic and Persian literatures. Mesnevis are
the literary works in story form which reflect the
social and cultural life, political order, historical
background, religions and daily life of the period
in which they are written. The first mesnevi
of Cemşîd u Hurşîd which was written by
Ahmedî is the source of XVI. th century’s
political order, social life, beliefs and cultural
themes in Turkish literature. In this work we
intend to see the political, social and cultural
structure of XIV. th century with the help of
Ahmedî’s mesnevi Cemşîd u Hurşîd which
witnessed the period of rulers and the foundation
days of Ottoman Empire.
Key words: Ahmedî, Cemşîd u Hurşîd, Social
Life, Mesnevî

*
Yüksek Lisans Öğrencisi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve
Edebiyatı Anabilim Dalı
148 * TAED
47 D. MİMİR
Giriş
Anadolu, XIV. yüzyılda hem önemli siyasi oluşumlara, hem de Türk dili ve
kültüründe meydana gelen gelişmelere tanıklık etmiştir. XI. yüzyıldan beri Anadolu’ya
hâkim olan Anadolu Selçuklu devleti XIII. yüzyılın sonlarında, içeride
meydana gelen isyanlar ve doğudan nükseden Moğol istilası ile uğraşmaktaydı.
Kösedağ Savaşında Anadolu Selçuklu devletinin yenilmesi, Anadolu’nun giderek
artan ölçülerle Moğol egemenliği altına girmesine sebep oldu. Anadolu Selçuklu
devletinin tamamen tarih sahnesinden çekilmesini ve Moğol istilasının zayıflamasını
fırsat bilen Türk beyleri, XIII. yüzyılın sonları ve XIV. yüzyılın başlarında
Anadolu’da, irili ufaklı birçok beylik kurdular.
XIV. yüzyılın başlarında, Türk dilinde de önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Uzun yıllar Anadolu’ya hükmetmiş olan Selçuklu devletinin edebî dili Farsça idi.
Selçuklu devletinin İran’a hâkim olması ile Fars dili, Selçuklu devletinde egemen
olmaya başlamıştır. Farsça devlet dili yapılmış, Farsça yazan yazar ve şairlere
değer verilmiştir (Kayhan, 2011: 1433-1434). Bu durum Türkçenin geri planda
kalmasına ve bir edebi dil olarak gelişmesine mani olmuştur. Anadolu Selçuklu
devleti de, Fars dilinin etkisinde kalmış ve özellikle Farsçayı edebî dil olarak
görmüşlerdir (Kayhan, 2011: 1436).
Beylikler dönemine gelindiğinde ise Fars dilinin etkisinin azaldığı görülmektedir.
Selçuklu sultanlarının Fars dilini benimsemelerinin aksine, Anadolu
Türk beyleri Türkçeye aşinaydılar. Bu hususla ilgili olarak, Germiyan beyinin
‚Hüsrev ü Şîrîn‛ yazarı Şeyhî’nin şiirlerinden bile sıkıldığını, bir ozanın Germiyan
beyine söylediği basit bir mani için; ‚Henüz hoş bir söz işittim, manasını da,
edasını da beğendim. Bizim Şeyhî bilmem ne söyler, yerer mi över mi anlamam.‛
ifadesini kullandığı rivayet edilir (Şentürk; Kartal, 2009: 144). Bu hikâyenin ne
denli doğru olduğu bilinmese de, Arapça ve Farsça etkisiyle gelişen Klâsik Şiirin,
XV. yüzyılın ikinci yarısından sonra, daha fazla benimsendiğini söylemek mümkündür.

Türk beylerinin Türkçeye aşina olmaları, yazar ve şairleri Türkçe yazmaya
yöneltmiştir. Bu durum XIV. yüzyılda birçok telif ve tercüme eserin Türkçe kaleme
alınmasına olanak sağlamıştır. Türkçe kaleme alınan bu eserler Türk dili
içerisinde ‚Batı Türkçesi‛nin edebî bir dil olarak tanınmasına zemin oluşturmuş-
tur.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 149
XIV. yüzyılda verilen edebî eserlerin en önemlileri, konularını daha ziyade
Arap ve Fars edebiyatlarından alan mesnevîlerdir.1
Balasagunlu Yûsuf’un ‚Kutadgu
Bilig‛ adlı mesnevî ile başlayan bu gelenek, XIII. yüzyılda Anadolu’da ise
Yûnus Emre’nin ‚Risâletü’n-nushiyye‛siyle ilk örneğini vermiştir (Kartal, 2007:
355). Dînî, tasavvufî ve ahlâkî konular; astroloji ve tıp gibi hususlar; düğün ve
şenlikler; şehirler, destanlar, aşk hikâyeleri vb. birçok tema mesnevîlerin konusunu
oluşturmuştur. Bunlar arasında ise, en çok sevilen ve ilgi görenler, aşk
hikâyelerini konu alan mesnevîleridir. XIV. yüzyılda yazılmış aşk konulu bir mesnevî
de Ahmedî tarafından kaleme alınmış olan Cemşîd u Hurşîd mesnevîsidir.
2
Cemşîd u Hurşîd mesnevîsi ilk olarak, İranlı şair Selman-ı Sâveci (Ö. 376)
tarafından Celâyirli hükümdarı Sultan I. Üveysi’nin isteği üzerine 1361 yılında
kaleme alınmıştır (Uğurlu, 2009: 18). Daha sonraki dönemlerde yazılan Farsça ve
Türkçe Cemşîd u Hurşîd mesnevileri Sâveci’nin bu mesnevîsinden esinlenilerek
yazılmıştır. Türk edebiyatında yazılmış üç Cemşîd u Hurşîd mesnevîsi bulunmaktadır.
Bunlar: Ahmedî tarafından kaleme alınan Cemşîd u Hurşîd, Şeyhoğlu Mustafa’nın
Hurşîd-nâmesi ve Cem Sultân’ın yazmış olduğu Cemşîd u Hurşîd mesnevîleridir.
Şeyhoğlu Mustafâ’nın Hurşîd-nâmesi üzerinde çalışmış olan Hüseyin
Ayan (1979: 44), Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛inin ve Şeyhoğlu Mustafa’nın
‚Hurşîd-nâme‛sinin yazılış sebebi olarak, Germiyanlı sahasında yetişmiş olan bu
iki şair arasındaki rekabeti göstermektedir.
Türk edebiyatındaki ilk Cemşîd u Hurşîd mesnevîsi Ahmedî (Ö.1413) tarafından
I. Mehmed’e sunulmak üzere nazmedilmiştir. Ahmedî’nin eseri 4798 beyittir.
Sâveci’den esinlenerek kaleme alınan eser, yer yer lirik gazeller, Türk folklorundan
gelme konular, Köroğlu ve Dede Korkut hikâyelerini andıran parçalarla
zenginleştirilmiş ve Türkleştirilmiştir (Pala, 2005: 88). Bu özellikler, Ahmedî’nin
eseri ile Sâveci'nin eseri arasında büyük farklar ortaya koymaktadır. Cemşîd u
Hurşîd mesnevîsi Ahmedî'nin dilinde çeşitli hikâyelerle zenginleşmiş ve yerlileş-
miştir.
Eserin konusu ise Çin fagfûrunun oğlu Cemşîd ile Rûm sultanının kızı
Hurşîd arasında geçen bir aşk hikâyesidir. Cemşîd, hem ilimde, hem de kılıç
kullanmada hünerli bir şehzâdedir. Bir gün eğlence meclisindeyken uykuya dalar,
rüyasında Hurşîd’i görür ve ona âşık olur. Feryat ile uyanan Cemşîd, rüyasını
etrafındakilere anlatır ve Hurşîd’den bahseder. Hem bilge, hem gezgin, hem de

1
Ahmet Atillâ Şentürk’ün (2002: 5-8) mesneviler üzerine yapmış olduğu çalışmaya göre XIV.
yüzyılda te’lif tarihi bilinen 21,müellifi bilinen 40, müellifi bilinmeyen 18 olmak üzere toplam 79
mesnevî kaleme alınmıştır.
2
Mesnevî bir nazım biçimi olmasının yanı sıra hikâye/roman kavramlarına karşılık olarak aşk
hikâyesi anlamında da kullanılmıştır (Kurnaz; Çeltik, 2010: 357).
150
* TAED
47 D. MİMİR
nakkâş olan Mihrâb, Cemşîd’in anlattığı kızın Hurşîd olduğunu anlar. Mihrâb
daha önce Hurşîd’i görmüş ve bir resmini çizmiştir. Bu resmi Cemşîd’e gösterir.
Cemşîd rüyasında gördüğü kızın, bu resimdeki güzel olduğunu ve onu bulmak
istediğini söyler. Mihrâb’dan da kendisine yardımcı olmasını ister. Anne ve babasından
izin alarak yola koyulurlar. Yolda ejderha, dev, cadı, peri kızları ve peri
sultanı Hûrîzâd ile karşılaşır. Bu zorlukları bir bir aşan Cemşîd, Hurşîd’in memleketi
olan Rûm’a varır. Saraya giderek kendini bir tüccar olarak tanıtır. Rûm
sultanı Kayser, Cemşîd’in giyinişinden ve davranışlarından şüphelenir. Cemşîd’in
bir şehzâde olduğunu sezer. Cemşîd sarayda kaldığı süre içinde Hurşîd ile gizli
gizli görüşmeye başlar. Hurşîd de Cemşîd’e âşık olur, ancak Hurşîd’le evlenmek
isteyen sadece Cemşîd değildir. Şâm sultanının oğlu Şâdî de Rûm’a, Hurşîd’i
görmeye gelmiştir. Kayser, kızını hangisinin daha çok hak ettiğini öğrenmek için
bir çevgân oyunu ve av tertip eder. Her ikisinde de Cemşîd gâlip gelir. Kayser
kızını Şâdî’ye vermek istemediğini bildirince, Şâdî savaş çıkarır. Şâm ve Rûm
sultanları arasında çıkan bu savaşı, Cemşîd’in yardımı ile Kayser kazanır. Cemşîd,
Kayser’e aslında bir şehzâde olduğu gerçeğini açıklar. Cemşîd ve Hurşîd evlenirler.
Cemşîd, Hurşîd’i de alarak, Çin’e geri döner ve tahta çıkar.
Klâsik bir aşk mesnevîsi olan Cemşîd u Hurşîd, XIV. yüzyılın hem dil özelliklerini
hem de siyasi, sosyal ve kültürel yapısını bünyesinde barındıran önemli
bir kaynaktır. Her eser, ait olduğu dönemin özelliklerini taşıyan bir parçasıdır.
Özellikle mesnevîler, ait oldukları dönemin sosyal ve kültürel hayatı, siyasi düzeni,
tarihi dokusu, inanç sistemleri ve gündelik hayatı hakkında bizlere ışık tutmaktadır.
Dîvân Edebiyatı şairleri de, yaşadıkları toplumdan taşıdıkları birçok
izleri eserlerinde işleyerek, o günlerin araştırmasını yapan kişiler için kaynak
oluşturmaktadır (Kahraman, 1996:333). Bu özelliklerine karşın Dîvân Edebiyatı;
yıllar boyunca, halk kültüründen ve düşüncesinden uzak oluşu, belli bir elit zümreye
hitâp etmesi, Arapça ve Farsça kelimelerin sıkça kullanılması ve realiteden
uzak soyut bir dünyayı yansıttığı düşünceleriyle sıkça eleştirilmiştir. Özellikle de,
belli bir kesimi ilgilendirdiği ve bu nedenle de bütün bir toplumu içine alan
Türk edebiyatı kavramına ters düştüğü ifadesi dikkat çekmiştir (Kahraman, 1996:
202). Bütün bu suçlamalara karşın Dîvân Edebiyatı, zannedildiği gibi tamamen
halktan, sosyal hayattan uzak değildir. Son dönemlerde yapılan birçok değerli
çalışma sadece Dîvân şiirinin değil, her sanat eserinin mutlaka bir ihtiyaç neticesinde
meydana geldiğini, sanatkârların eserlerinde kullandıkları motiflerin, simgelerin
ve mazmunların mutlaka bir yönüyle sosyal hayat tarafından doğrulandığını
savunmaktadır (Dilçin,1999; Küçük, 1999; Öztoprak, 2000; Doğan, 2002; Öztekin,
2006; Serdaroğlu, 2006; Özkan, 2007).
Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd mesnevîsi de, yukarıda belirttiğimiz gibi,
kendi döneminin sosyal hayatı, gelenek ve görenekleri hakkında bilgi veren yazılı
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 151
bir kaynak niteliğindedir. Devlet idaresi ile alakalı ritüeller ve devlet adamları;
çeşitli meslek grupları; evlilik kurumu ile ilişkin kız isteme, çeyiz ve düğün; oyun
ve spor kültürüne ait avlanma ve çevgan oyunu; dev, ejderha, cadı, peri gibi
esatiri varlıklar; çeşitli gelenek ve görenekler; dönemin sosyal ve kültürel hayatında
önemli yere sahip mekânlar; ait olduğu dönemin zenginliğini ifade eden
değerli taşlar, kumaşlar ve kokular Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd mesnevîsinde
sosyal zemini zenginleştiren dokulardan birkaçıdır. Çalışmamızda bu zengin
unsurları tespit etmeye çalıştık.
XIV. yüzyılın siyasi, sosyal ve kültürel hayatına ait unsurları tespit etmek
amacıyla ele aldığımız Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd mesnevîsi, bir yönüyle İran
edebiyatı hikâye tarzını korurken, diğer yönüyle de Türk kültürünün öğeleriyle
harmanlanmış olması sebebiyle dikkati çekmektedir. Ahmedî’nin Cemşîd u
Hurşîd mesnevîsi üzerine inceleme yapan Mehmet Akalın’ın ‚Ahmedî - Cemşîd u
Hurşîd (inceleme-metin)‛ adlı eseri çalışmamıza kaynaklık etmiştir. 1975 yılında
basılan bu eserde, birçok okuma hataları mevcuttur.3
Kaynak olarak gösterdiğimiz
beyitlerde tespit edilen yanlış okumalar düzeltilerek verilmeye çalışılmıştır.
1. Devlet İdaresi
Gerek Selçuklu devletinde, gerekse Osmanlı devletinde şairlere ve yazarlara
ehemmiyet verilmiş, bu sanatkârlar saraylara yakın tutulmuşlardır. Şair ve
yazarlar, sultanlara veya önemli devlet büyüklerine sundukları kasîdeler, mersiyeler,
mesnevîler için ödüllendirilmişlerdir. Saraya bu kadar yakın olan şair ve yazarların,
eserlerinde saray hayatını ve devlet idaresini birer malzeme olarak kullandıkları
dikkati çekmektedir.
Hükümdar: Cemşîd u Hurşîd mesnevîsinde, Çin ülkesinde taht ve tacın
sahibine ‚fagfûr‛ unvanı verilmiştir. ‚Fagfûr‛ unvanının yanı sıra eserde, İran
sultanları için kullanılan ‚şah‛ ve Türk sultanları için kullanılan ‚melik‛ ifadeleri
de yer almaktadır. Fagfûr, idarenin yönetimini kimseyle paylaşmamasına rağmen,
yeri geldiğinde etrafındaki devlet adamlarına da danışarak, onların görüşlerini de
değerlendirir. Eserde ideal bir yöneticide bulunması gereken özellikler Çin hü-
kümdarına atfedilerek verilmiştir. Buna göre hükümdar adaletli, akıllı, tedbirli,
siyasetten anlayan, hayâ sahibi, savaşçı vb. özellikleri üzerinde taşımalıdır. Ahmedî
eserinde bu özellikleri şöyle anlatır:
Varıdı Çîn’de bir sultân-ı dânâ
Kim olıdı kamu işde tuvânâ

3 M. Akalın’ın eserindeki hatalar için bkz. ÜNVER, İsmail (1977), Ahmedî'nin Cemşîd ü Hurşîd
Mesnevisi Üzerine, Türkoloji Dergisi, VII-1
152
* TAED
47 D. MİMİR
Hakuŋ halkına dâyim dâd iderdi
Cihânı ‘adl ile âbâd iderdi
Melik kim olmaya anda ‘adl ile dâd
Az ola mülkden olur ise şâd (426-428)4
Çoğıdı leşgeri vü mülki ma’mur
Diridi halk ana şâh-ı Fagfûr (436)
Melik sermâyesi ‘adl u sehâdur
Melik mi olur ol kim kem ‘atadur (1483)
Gerekdür şâh olana hüsn-i tedbîr
Ki devlet işine olmaya taksîr (1487)
Melik kim olmaya anda siyâset
Acebdür idebilürse anda riyâset (1489)
Çin ülkesi Ahmedî’nin mesnevîsinde idealize edilmiş bir devleti de simgelemektedir.
Bu ülke hem cennet misali güzelliklere sahiptir, hem de askerî açıdan
çok güçlüdür. Bu özellikleri Ahmedî eserinde, Rum hükümdarı Kayser’e kendini
bir tüccar gibi tanıtan şehzâde Cemşîd’in ağzından şöyle anlatır:
Didi Çîn üç yüz altmış pâre şardur
Ki kamusu ulu vü mu’teberdür (1801)
Var anda bin tümen türk-i kemen-keş
Ki çıkar okı peykânında âteş
Melik Fağfûr durur anda sâhib-i tâc
Gelür her şehrden bir gün ana bâc ( 1804-1805)
Fağfûr’un yanı sıra Rûm sultanı Kayser de, ülkesini en iyi şekilde yöneten
bir şâh imajına sahiptir. Şehzâde olan Cemşîd de yiğitliği, adaleti, hünerli, tedbirli
ve hayâ sahibi olması gibi özellikleriyle bir hükümdar özelliği göstermektedir.

4 Çalışmamızın ana kaynağı, Mehmet Akalın’ın ‚ Ahmedî- Cemşîd u Hurşîd (inceleme-metin)‛
adlı eserdir. Örnek beyitler bu eserden alınmıştır. Buradan itibaren seçilen örnek beyitlerin sadece
beyit numaralarının verilmesi uygun görülmüştür.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 153
Onun bu özelliklerini kavrayan Rûm şâhı Kayser, onu önce veziri, daha sonra da
kızı Hurşîd ile evlendirerek taht ve tacının mirasçısı yapmıştır.
Şehzâde: Eserde şehzâde kelimesinin yanı sıra ‚melik-zâde‛, ‚sultân-zâde‛
unvanlarının kullanıldığı dikkat çekmektedir. ‚Şah oğlu, padişah oğlu‛ anlamına
gelen şehzâde ifadesi, hükümdarların erkek evlatlarına verilen bir unvandır.
Şehzâdeler, saltanâtı devam ettirecek kişi olarak görüldüklerinden, küçük yaştan
itibaren devlet işlerinde yetişmeleri ve kılıç kuşanmaları için, emirlerine tahsis
edilen lâlâlardan eğitim almışlardır. Devlet işlerine tam olarak vakıf olmaları için
çocuk yaşta sancaklara vali olarak gönderilmişlerdir (Özkan, 2007: 61).
Cemşîd’in de bir sancak beyi olduğunu ve bu eski geleneği devam ettirdiği
eserde görülmektedir. Cemşîd, Hurşîd’i rüyasında görüp, ona âşık olmuştur.
Hurşîd’den başka bir şey düşünemeyen Cemşîd, devlet işleriyle ilgilenmemektedir.
Onun bu hâli Fağfûr’a iletilince, Fağfûr on günlük yolu iki günde alarak,
oğlunun yanına gelmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere Cemşîd, saraydan uzakta,
bir sancağın yönetiminde bulunmaktadır.
Melik didi Hümâyûn’a varalum
Hümâ-sâye oğul hâlin görelüm
Olıban tazı atlara süvâre
İrişdiler iki günde ol diyâre
Ol on günlük yolı anlar iki günde
Sürüben germ irişdiler anda (761-763)
Şehzâdelerin küçük yaşlarından itibaren iyi bir eğitim aldıklarından yukarıda
bahsetmiştik. Bu eğitim savaş eğitiminin yanı sıra siyaset, din, matematik,
astronomi, şiir vb. ilimlerin öğretilmesini de kapsamaktadır.
Eline kılıç alsa olmadın zarb
Olurdı berk-i sûzân şarkıla garb
Varıdı anda fesâhat hem belâgat
‘Ulûm-ı hikmet ü ‘ilm-i kitâbet (445-446)
Vezir: Vezir, hükümdarın vekilidir. Her zaman hükümdarın yanında yer
alır. Devlet işlerinde hükümdar ve şehzâdeden sonra en yetkili kişilerdir. Aynı
zamanda padişahın danışmanıdırlar. Vezirler de hükümdarlar gibi akıllı, hünerli,
siyaset bilgisi olan, devlet işlerinden anlayan, irfan sahibi vb. özellikleri taşıyan
kişilerdir.
154
* TAED
47 D. MİMİR
Ahmedî’nin mesnevisînde Cemşîd, kendini Rum Sultanına tâcir olarak tanıtır,
ancak Rûm sultanı onun konuşmalarından, hâl ve hareketlerinden etkilenerek
onun bir tâcirden fazlası olduğunu düşünür. Kayser, şehzâde olabileceğinden
şüphelendiği Cemşîd’in hünerlerinden ve sadakatinden etkilenir. Cemşîd’in kendisine
hizmet için geldiğini söylemesi üzerine ise, Cemşîd’i veziri yapar.
İşi bir yıl anunçün hidmet oldı
İkincide vezîr-i hazret oldı (3011)
Periler sultanı Hûrizâd’ın da, Naz-perverd adında bir veziri vardır.
Hûrizâd’ın ondan istediği emirleri harfiyen yerine getirir. Hûrizâd’ın olmadığı
yerde, Hûrizâd’a vekâlet eder.
VezÎri varıdı anun Naz-perverd
Diyeydün laledür yüzi veya verd (1276)
Vezirlerin bir görevi de sultanlarının isteği üzerine, sultanlara vekâlet etmeleridir.
Şâm sultanının şehzâdesi Şâdî, Hurşîd’i istemesi için vezirini Rûm
sultanı Kayser’e gönderir.
Vezîrin Kayser’e virbidi Şâdî
Ki irdi vakt-ı hayr u rûz-ı şâdî (3746)
Kayser’in, Hurşîd’i vermemek için öne sürdüğü şartları Şâdî’ye, veziri iletir.
Vezîr ol resme ki işitdi hikâyet
Varuban itdi Şâdî’ye rivâyet (3757)
Diğer Devlet Erkânı: Padişahın maiyetinde, padişahla istişare eden, devlet
işlerinin yürüten kişiler olarak ‚beg‛, ‚kethüda‛, ‚ulular‛ gibi devlet yönetiminde
bulunan kişiler de karşımıza çıkmaktadır.
Buyurdı kim ana karşu varalar
Ulular begler ü hem kethüdâlar (3498)
Bunların dışında saray ve saray dışında muhtelif vazifeleri yerine getiren
görevlilere çavuş denilmektedir. Divan toplantısına gelen vezirleri, kazaskerleri,
defterdarları vb. görevlileri karşılamak onların görevleri arasındadır ( Özkan,
2007:111) Bunun yanı sıra başka ülkeden gelen elçileri, misafirleri karşılamak da
onların vazifelerindendir. Hurşîd’i istemek için Şâm’dan gelen Şâdî’yi de çavuşlar
karşılar.
Turur çavuşlar iki yana ber-vâ
Hamâ’il tîğler eyle ki Cevzâ (3522)
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 155
2. Devlet Ritüelleri
Resmi Davetler ve Kabuller: Ülkeye gelen elçiler, zengin tüccarlar, önemli
kişiler padişah tarafından sarayda düzenlenen eğlencelere davet edilirdi. Bu adet,
mesnevide iki yerde karşımıza çıkar. İlk olarak periler sultanı Hûrizâd, Cemşîd’i
çok beğenerek sarayına çağırır.
Anı virbidi ki idüp özr-hâhî
İde dâvet serâ-bûstâna şâhı (1277)
Perî-rûh okımış bizi serâya
Nedür tedbîr fikr eyle bu râya
Didi Mihrâb kim oraya varalum
Anunla hem-dem olup oturalum (1326-1327)
İkinci olarak da Rûm’a girerek, kendini tüccar olarak tanıtan Cemşîd, Kayser
tarafından saraya davet edilir.
Melik Cemşîd’i Kayser itdi dâvet
Ki ide bi iki dem anunla ‘işâret (1851)
3. Aile İlişkileri
Türk toplumunda aile her zaman ön planda tutulmuştur. Aile devletin ve
toplumun mihenk taşı olarak görülmüş ve korunmuştur. Anne ve babaya saygı
hem İslam dininin bir getirisi hem de Türk adet ve geleneklerinin ortak bir öğretisi
olarak sosyal hayatta yerini almıştır.
Cemşîd u Hurşîd mesnevisinde de aile bağları, anne ve babaya olan saygı
ve sevgi, anne- evlat, baba-evlat ilişkileri hikâyenin içine serpiştirilmiştir.
Cemşîd’in âşık olup, hastalandığını öğrenen Fagfûr, oğlunun çektiği sıkıntıyı
kendi içinde hisseder. Oğlunun yanına gitmek için yola çıkar.
Melik çün oglı hâlin eyledi eyledi gûş
Hemân-dem oglı gibi oldı bî-hûş
Oguldur câna dirlik gözlere nûr
Ata ana ölür ogul olsa rencûr (753-754)
Cemşîd’in üzüntüsünün kendi üzüntüsü olarak gören Hümâyûn, oğlu için
nasıl emek harcadığını anlatır.
156 * TAED
47 D. MİMİR
Hümâyûn didi kim ey cân-ı mâder
Vücûdı ‘ömr-i hânımân-ı mâder (768)
Giceler hakkı kim bîzâr idüm ben
Seni emzürmekde vü giryân idün sen
Südüm hakkı kim emmişsin sen anı
Senünle görürüm ben bu cihânı (771-772)
Cemşîd, Hurşîd’i aramak için yola çıkmadan önce babasının iznini ister. İlk
başta buna izin vermeyen Fağfûr, Cemşîd’in gerekirse canına kıyacağını öğrenince
istemeye istemeye bu yolculuğa razı olur.
Atamdan dilerem alıram icâzet
İdem Rûm’a irişmege ‘azîmet (986)
Rızâsuz virdi ana şâh destûr
Rızâyla ola mı cândan gişi dur (1159)
Cemşîd Rum’a gitmek için yola çıkarken annesi ona hayır duada bulunur.
Hümâyûn gözlerinde öptü anun
Didi kim ey dil ü cânı ananun (1176)
Hak olsun sana yolda yâr u yâver
Melâ’ik baht ile peyveste rehber
Mübârek zâtuna irişmesün derd
Atun ayaguna irmesün yavuz gerd
Murâduna hak itsün cümle hâsıl
Ümîdün neyse olsun sana vâsıl (1179-1181)
Nihayetinde Hurşîd’e kavuşan Cemşîd, bu sefer de anne ve babasının özlemini
çeker. Annesinin ve babasının da kendisini özlediğini bilmektedir ve onları
gücendirmek istememektedir.
İlendürmek anayı şom olur
Ana gönlün koyan mezmûn olur (4513)
Cemşîd, Hurşîd’i de alarak, Çin’e geri gelir. Onu gören anne ve babası
Cemşîd’e sarılarak, öperler. Annesi oğlunu görünce, kendini bile unutur.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 157
Gehî kaşun öperdi gâh gözün
Gehî sürer idi yüzine yüzin
Atasınun katunda şeh-zâde
Anası katına geldi piyâde
Hümâyûn göricek oglı yüzini
Gidüp ‘aklı unutdı kendözüni (4613-1615)
4. Sosyal Yapılanmada Meslekler
Sosyal yapılanmada her meslek grubu, kendine özel bir yer işgâl eder.
Ahmedî’nin mesnevîsinde, meslek sıralamasında ilk yeri hükümdar ve diğer devlet
adamları bulunmaktadır. Bunların ardından orduda görev yapan askerler ve
sarayda görevli hizmetçiler gelmektedir. Nakkâşlar, tüccarlar, mu’abbirler, mutribler
ve sâkîler de sosyal yapılanmada yer alan önemli meslek gruplarındandır.
Hizmetliler: Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd mesnevîsinde, hizmetliler önemli
bir yere sahiptir. Bu hizmetliler kimi zaman Hurşîd’i yetiştiren dâyesi, kimi zaman
da câriyeleri Şeker-leb ve Erganûn-sâz olarak karşımıza çıkar.
Ketâyûn adlu vardı dâyesi anun
Ki hüsn-râyidi sermâyesi anun (2017)
Şeker-leb bu sözi itti rivâyet
Dil u cânlara eyledi sirâyet (2156)
İşâret itti girü Erganûn-sâz
K’ide bir şi’re dahı ol dem âgâz (2172)
Saray kapılarında bulunan, ‚kapıcı, perdeci‛ isimleriyle de bilinen hâcibler
de saray hizmetlileri arasında yer almaktadırlar.
İrişdi bir kişiye adı Hâcib
Ki Fagfûr itmişti anı hâcib (1772)
Tâcir: Ticaretle uğraşan kimselere verilen isimdir. Cemşîd, Kayser’in sarayına
vardığında kendini bir tüccar olarak tanıtır. Ancak Kayser, Cemşîd’in hâl ve
hareketlerinden, onun bir tacirden daha üstün olduğunu sezinler.
Nicesi ola tâcirden be-dîdâr
Bilürüz hûblarda neyse mikdâr (1813)
158 * TAED
47 D. MİMİR
Degüldür tâcir aslı bu cüvân-merd
Az olur kim ola tâcir cüvân-merd
Hâyâyla edeb hem cûd u tâcir
Degül mümkin k’ola bir yerde zâhir (1815-1816)
Nakkâş: Resim yapan, yağlı boya ile duvar süsleyen kişilere verilen isimdir
(Pala, 2005;348). Nakkâş ifadesi, ressam kelimesi ile de aynı anlamda kullanılmış-
tır. Ancak, ressamlar müstakil tablolar yapan kişilerken, nakkâşlar muhtelif yapı-
ların duvar ve tavanlarına süslemeler yapan ustalardır. Nakkâşlar bir nevi nakış
ustalarıdır. Bu manada yazma eserleri, minyatürler resmederek süsleyen sanatkârlar
için de nakkâş ifadesini kullanmak mümkündür (Özkan, 2007;139).
Ahmedî’nin söz konusu mesnevîsinde, Cemşîd’in yol arkadaşı Mihrâb da bir
nakkâştır.
Hem eyle nakş-bend idi vü üstâd
Ki suya nakş ururdı şöyle kim bâd (881)
Er oldur kim göriben sûret u kâş
Bile kim var durur ol nakşa nakkâş (888)
Mu’abbir: Rüya tabir eden, görülen rüyalardan mana çıkaran kimselere verilen
isimdir. Her rüyanın bir mana ifade ettiği inancı bu meslek grubunun
doğmasına vesile olmuştur. Rüyada olup bitenle ilgili yorum yapmak, günlük
hayatla ilgili çeşitli sonuçlar ortaya koymak önemli bir ihtisas alanı olarak görülmüştür
(Özkan, 2007: 233). Mu’abbirlerin saray görevlileri arasında önemli bir
yeri vardır.
Cemşîd rüyasında Hurşîd’i görür, âşık olur ve figan ederek uykudan uyanır.
Onun bu halini görenler, rüyada ne gördüğünü merak edip, sorarlar.
mu’abbirden de bu rüyayı yorumlaması istenir.
Didiler düşde ne gördün haber vir
Anı ta’bîr eylesün mu’abbir (517)
Mutrib: Mutrib; çalgı çalan, şarkı söyleyenler için kullanılan bir tabirdir.
Bu kişilerin eğlence hayatında önemli bir yeri vardır. Bunun sebebi ise, tertip
edilen eğlencelerde mutlaka müzik ve şarkının yer almasıdır. Bunun yanı sıra
mutribler gazel okumalarıyla dikkat çekmektedirler (Özkan,2007:155).
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 159
Ahmedî’nin bu mesnevîsinde de, şarap ve eğlence sohbetleri sık sık geç-
mektedir. Mesnevînin ana kahraman Cemşîd, eğlence meclislerini çok sevmektedir.
Bu meclislerde de mutribler hazır bulunmaktadır.
Tolı muribler idi şâhid-i şeng
Rebâb u ‘ud idi vü ney ü çeng (469)
Rûm şâhı Kayser de, sarayında eğlenceler düzenlerken mutribleri eksik
etmez. Periler sultanı Hûrizâd da, sarayında düzenlediği eğlencelerde mutribleri
bulundurur.
Gel ey mutrib nevâda eyle bir sâz
K’ola sözin dil ü cân ile dem-sâz (1294)
Sâkî: Meclislerde, eğlencelerde içki sunan kişiler için kullanılan bir tabir
olan ‚sâkî‛, mutrib kelimesiyle birlikte karşımıza çıkmaktadır.
Didiler sâkîye kim getüre mey
Rebâb u erganûn çeng ü hem ney (3579)
Hurşîd’i istemeye gelen Şâdî için düzenlenen eğlencede Cemşîd, Kayser’in
elinden mey içer. Şâdî ise aşırı sarhoşluğundan bunu reddeder. Cemşîd, rakibi
Şâdî’nin uygunsuz hareketlerinden dolayı, onu yenebileceği ümidini besler.
Melik sâkî elinden dûstgânî
Hemân dem içti âb-ı zindegânî
Anı şâh Kayser’e içmişdi Cemşîd
Ki ol idi ana dünyâda ümmîd
Komadı bir nem ol deryâda bâkî
İletti keştîyi Şâdî’ya sâkî (3581-3583)
5. Savaş Aletleri
Kılıç, gürz, keman (yay), mızrak, kalkan, şimşir, hançer vb. diğer savaş
aletleri, o dönemin birer sosyal hayat unsuru olarak şiire ve mesnevîlere girmiş-
tir. Eserlerdeki ana kahraman daima savaşçı ve yenilmez bir yiğit olarak karşımı-
za çıkar. Kılıcı, yayı ve gürzü kullanarak düşmanlarını yener, onlara korku salar.
160 * TAED
47 D. MİMİR
Ahmedî’nin bu mesnevîsinde Cemşîd yayı, kılıcı ve gürzü kullanmakta hü-
nerli bir kahraman olarak yer alır. Cemşîd, dev ve ejderha ile mücadelelerinde iyi
bir savaşçı olduğunu gösterir.
Kılıç süniyle oldukda hitâbı
‘Inânı yil olurdı tag rikâbı
Eline niçe alurıdı gürz
Olurdı korkusundan sürme Elbürz (441,442)
Kemân dutdukda eyleyidi kâdir
K’okuna dikilürdi nesr-i tayîr (443)
Eline kılıç alsa olmadın zarb
Olurdı berk-i sûzân şark ile garb (445)
Yine Cemşîd, cesareti ile rakibi olan Şâm sultanın oğlu Şâdî’nin ordusunu
yener. Şâm sultanı Mihrâc, taht ve tacı bırakarak kaçar.
Cenâh u kalbi çün kim râst kıldı
Melik Cemşîd kalbe hamle kıldı (4152)
Olup nâ-çâr elinden kaçtı Mihrâc
Yirinde kodı ger tahtı vü ger tâc (4184)
6. Spor Kültürü
Spor, saray hayatında önemli bir yere sahiptir. Savaşların çoğunlukla beden
gücüne dayandığı dönemlerde askerler ve devlet adamları, güçlü ve zinde
kalabilmek için çeşitli sporlar yapmaktaydılar. Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd
mesnevîsinde bu kültür unsuru çevgân oyunu ve avlanma olarak yer almaktadır.
Çevgân Oyunu: Çevgan, bir meydanda ata binerek elindeki sopa ile topa
vurma suretiyle oynanan bir oyundur. Bu oyuna ‚guy u çevgan‛ adı da verilir.
Karşılıklı dört veya on kişilik takım halinde oynanan bu oyun eski şark milletlerinde,
özellikle Türklerde, görülmektedir. Bu oyunda taraflar at sırtında bulunur
ve ellerindeki ucu eğri değneklerle topu hedefe sürerler (Pala, 2005:102). Belli bir
sürede topu hedefe ulaştıran takımın kazandığı bu oyun Ahmedî’nin eserine de
konu olmuştur. Rum sultanı Kayser, Cemşîd ve Şadi’nin de katıldığı bir çevgan
oyunu hazırlatır. Cemşîd, bu oyunda da hünerlerini gösterir ve Şadi’yi yener.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 161
Bugün anunla meydâna varalum
Ele çevgânlar alup top uralum
Binüben tîz ü ser-keş esb-i tâzî
İdelüm anunla esb-bâzî
Ola kim eyleye çâbük-süvârî
Yüzinden gide girü şermesârı
Melik ol dem binüp bir bâd-pâyî
Diyeydün bindi şâhîn bir hümâyı
Elinde top u çevgân-ı hilâli
Nite kim mâh u mihridi ittisâlı (3631-3635)
Melik Şâdî evvel at ile yürürdi
Topı çevgân ile ol demde urdı
Solına sağına top urdu bir dem
Semendin saldı meydâna melik Cem
Topı çevgân ile eyle urdu mâh-rûy
Ki çıktı diyeyidün çerhden kûy (3651-3653)
Topı çevgân uruâ Şâdî’den aldı
Anun ardunca Şâdî at saldı (3654)
Avlanma: Ava çıkma, avlanma padişah ve devlet büyükleri için bir çeşit
spor ve eğlence sayılırdı. Padişahlar için özel av alanları bile bulunmaktaydı.
Avlanmak için özel avcı köpekleri, doğanlar ve şahinler yetiştirilirdi. Avcı köpek
ve şahinlerin dışında ok, mızrak, bıçak gibi keskin aletler, kement ve tuzaklar da
kullanılırdı. Avlarda genellikle ceylan, tavşan, keklik, bıldırcın vb. hayvanlar avlanırdı.
Ayrıca avcılar, avlarıyla övünmeyi de bir maharet sayarlardı (Özkan, 2007:
504).
Sosyal hayatta böylesine önemli bir rol oynayan avlanma eğlencesi Cemşîd
u Hurşîd mesnevisine de girmiştir. Rum sultanı Kayser, Cemşid’in mi, yoksa
Şadi’nin mi daha hünerli olduğunu görmek için bir av eğlencesi düzenler. Bir
şanssızlık sonucu Kayser bir aslanın saldırısına uğrar. Avlanmaya dalan Şadi bu
durumu fark etmezken, Cemşîd hemen Kayser’in imdadına yetişir ve böylece bir
kez daha Kayser’in itimadını kazanarak, rakibi Şadi’nin bir adım önüne geçer.
162 * TAED
47 D. MİMİR
Diledi kim şikâr eyleye Kayser
Ki göre kimdür arada hüner-ver
‘Ukâb istedi vü şâhbâz u şâhîn
Dahı sunkur balaban ile lâçin
Vaşakla pars u it dahı tazı
Râst ola şikârun cümle sâzı (3680-3682)
Geyikler atlar idi berg-i sünbül
Hevâ tolı idi bûy-ı karankül (3686)
İdüb Cemşîd elinden bâz pervâz
‘Ukâbı yire indürürdü ol bâz
Şikâr içinde Kayser nâ-gehânî
Bir arslanı görür kasd itmiş anı (3692-3694)
Görüp Cemşid’i n’oldı hâl-ı Kayser
‘Ukâbı itdi kemân zâgına hem-per
Hadeng ile arslana bir yara urdu
Yüregin bagrıyla yara urdu (3697-3698)
7. Evlilik
Sosyal yapılanmanın en küçük birimi olan aile kurumunun sağlam, örf ve
âdetlere uygun bir biçimde kurulması, özellikle geleneksel toplumlar için önemli
bir husustur (Türkdoğan, 2011: 114). Evlenecek çiftlerin birbirine uygun olması
da, ehemmiyet gösterilmiş bir durumdur. Evlilik öncesinde gerçekleştiren çeyiz,
kız isteme ve düğün gibi âdetler, toplumun önemli bir sosyal parçası olmuştur.
Ahmedî de, bu âdetlere mesnevîsinde yer vermiştir.
Kız İsteme: Evlilik öncesinde damat adayı beğendiği kıza talip olduğunu
bildirir. Beğendiği kızı gelenek ve göreneğe uygun olarak istetir. Şam sultanın
oğlu Şâdî de, Hurşîd’e talip olduğunu bildirerek yola çıkar. Karşılama, çevgan
oyunu ve av eğlencesinin ardından Şâdî, vezirini elçi olarak gönderir ve Kayser’den
kızını istetir.
Vezîrin Kayser’e virbidi Şâdî
Ki irdi vakt-ı hayr u rûz-ı şâdî
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 163
Gerek Hurşîd ki ola rûzı gülşen
Gönül bâğını ide tâze gülşen
Gerek kim idevüz tîzde ‘arûsu
Sa’adetle ‘ala’r-rağm-ı nuhûsî
İrürdi Kayser’e bu söz melâli
Ki gam gösterdi şâdîsi hayâli
Tazaka çün olardan oldı bi-bend
Kabûlun yirine irürdiler red (3746- 3750
Kayser kızını Şâdî’ye değil, Cemşîd’e vermek istemektedir. Şâdî, şehzâde
olmasına karşın çevgân oyunu ve avda hüner gösterememiştir. Kayser, Şâdî’yi
kendine layık bir damat olarak görmemektedir. Kayser redd cevabı vermek istemediğinden
Şâdî’ye yapamayacağı üç şart ileri sürer. Bunlar; Şâm ve Berber ülkesinin
yarısını verilmesi, Avrupa’dan ganimet getirilmesi ve Şâdî’nin bundan
sonra Şam’a dönmeyerek Rûm’da kalmasıdır.
Velî gerek durur kabin-i duhter
Ki ola nısf-ı Şâm u nısf-ı Berber
Dahı gerekdür ol kim verür efrenc
Bana virile eger mâl u eger genc
Üçinci şart budurur ki dâmâd
Katumda ola Şâm’ı itmeye yâd
Bu şartu çünki yerine getüre
Ala Hurşîd’i katumda otura (3753-3756)
Şâdî şartları babasına danışmak üzere Şam’a döner. Şâdî, bu şartların Kayser’in
kızını vermemek için sıraladığı bahaneler olduğunu bilmektedir. Hurşîd’i
savaşarak elde etmeye karar verir ve Şâm’da ordusunu hazırlar.
Bilindi Şâdi’ya kim bu fisâne
Degül durur meger olmaz bahâne (3758)
Varayım bunı şâha bildüreyim
Cevâbı ne durur anun göreyim (3760)
164 * TAED
47 D. MİMİR
Düğün: Düğün Türk geleneklerinde önemli bir yere sahiptir. Düğün, kişilerin
evlendiklerini duyurmak ve evliliklerini kutlamak için yapılan bir eğlencedir.
Düğünün diğer bir sosyal yönü de yeni evlenen kişilere yardımda bulunulması-
dır.
Şâm sultanı ile yapılan savaştan galip çıkan Cemşîd, Kayser’in kızı Hurşîd
ile evlenir. Saray süslenir, çalgıcılar hazır edilir, etrafa güzel kokular dağıtılır, lal
ve inciler saçılır, eğlenceler tertip edilir.
İki hefte idüben hoş ‘işret ü bezm
Üçincide düğüne ittiler ‘azm (4234)
Zümürrüd la’l u zer çün oldı terkîb
‘Arûsa kıldılar bir ‘icle tertîb (4332)
Nevâ eyledi çeng ü barbut u ney
Yürüdü sâgar-ı mey hoş pey-â-pey (4355)
Münevver kılmış anı mâh-rûlar
Mu’attar kılmış anı müşg-bûlar (4358)
Nisâr içün olara ehl-i bâlâ
Dökerdi la’l ile lü’lüyi lâlâ (4378)
8. Mesnevîde Yer Alan Motifler
Peri: Cinlerin dişilerine verilen bir isimdir. Bunları gören olmadığı için çok
güzel ve çekici oldukları düşünülür. Çeşme, pınar, göl vb. yerler perilerin yurdu
sayılır. Onları bir kez gören güzelliklerine âşık olur ve etkilerinden kurtulamaz.
Büyü ile ortaya çıkarlar ( Pala, 2005:369).

Rum’a doğru yola çıkan Cemşîd’in yoluna peri sultanı Hûrizâd çıkar.
Hûrizâd o kadar güzeldir ki, Cemşîd ona hayran olmaktan kendini alamaz.
Hûrizâd ona, kendisiyle kalması için teklifte bulunur ancak Cemşîd kabul etmez.
Orada gördi bir çeşme akar
Ki suyu âb-ı Hızr idi yâ Kevser
Oturmuş ol sunun içinde bir gül
Gül üstünde tağılmış tâze sünbül
Eliyle saçacak başına su
Kamer üstüne dökülürdü lü’lü (1228-1230)
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 165
Tenin örttü saçıyla ol yüzi gül
Nite kim gice olıcek örtilür gün
Kalup şâh ol ten ile saça hayrân
Diledi kim ana vire dil ü cân (1236,1237)
Dutup durur perîler bu diyârı
Bunun bir hûb kızdur şehryârı (1244)
Ol ola çeşmede yunan dil-ârâm
Ki yüzi gündür anun şaçları şâm (1246)
Perînün hoş kohu olur gıdâsı
Dahı nesne ile olmaz iğtidâsı (1249)
Dev (Dîv): Kötülükle dolu esatiri yaratıklar için kullanılır. İri yarı, korkunç,
kuvvetli ve kimi zaman insanı andıran özelliklerle düşünülür. Zerdüşt dininde
kötü ruhlar için bu tabir kullanılırmış (Pala, 2005: 118).
Cemşîd u Hurşîd mesnevisînde dev karşımıza, Cemşîd’in Rum’a giderken
karşılaştığı bir düşmanı olarak çıkar. Bu yaratığın başı ve yüzü kurda, gözleriyse
file benzemektedir. Cemşîd, devle mücadele eder ve onu öldürür.
Toludur dîv-i ifrit işbu menzil
Yavuz korku yiridür olma gâfil (1525)
Başı kurd u yüzi kurd u gözi fil
Ağayı zendefil andan hazer kıl (1528)
Başunı kesdi vü itdi tenin çâk
Kanından lâlezâr oldı ruh-ı hak (1568)
Kesüp boynun ayurdı girderanın
Yarup karnunı yire dökdi kanun (1570)
Çü hak oldı orada ol ser-i dîv
Kamusı kaçdı andan leşger-i dîv (1571)
Ejderha: Ağzından ateş püsküren, nefesiyle diğer varlıkları silip süpüren
devasa yılandır. İnanışa göre yılanlar kendi eceliyle ölmez, mutlaka başka biri
166 * TAED
47 D. MİMİR
tarafından öldürülmesi gerekirmiş. Yüz yıl yaşayan yılanlarsa ejderhaya dönü-
şürmüş. Ejderha veya ejder olarak bilinen bu yaratığın daha sonra başı çoğalır ve
ayakları çıkarmış (Pala, 2005:136).
Mesnevîlerde kahramanın düşmanı olarak karşımıza çıkan bu yaratık, doğu
kültürünün bir ürünü olarak sıkça işlenmiştir. Cemşîd de ejderha ile karşılaşır.
Mesnevîde ejderha gözleri alev alev, ağzından duman çıkaran belalı bir yaratık
olarak tasvir edilir. Cemşîd ejderha ile mücadele eder ve ejderhayı öldürerek
galip gelir.
Melik didi bu ne püşte bu ne gâr
Didi Mihrâb şâh-ı cihândâr
Görinen püşte değül ejdehâdur
Tütün anun demidür kim belâdur
Ol iki meş’al iki gözi anun
Halâsı yokdur andan cism ü cânun
Duhan kim çıkar agzundan nefesdür
Dem urup fili yudmaga hevesdür (1446-1449)
Cadı: Büyü yapmak suretiyle insanlara zarar vermeye çalışan, kötülük timsali
efsanevi yaratık. Cemşîd Rum’a giderken geçmesi gereken denizi, cadı büyü
yaparak bir ateş denizine dönüştürür. Bu durumdan Cemşîd bu durumdan,
Hûrizâd kendisine, başı dara düşünce kullanması için verdiği üç saç telinden
birini yakarak kurtulur.
Orada çıktı bir câdû-yı ser-keş
Ki her dem dökülir agzundan âteş (1435)
Ol üç tarun ki Hûrî-zâde virdi
Birini şâh ol dem oda urdı (1438)
Gelüp def’ ittiler ol od u suyı
Ki sihrün yok durur hîç reng u bûyı (1440)
Ne durur câdûlarun işi tahyîl
Hakâyık kalbi hod olmaz bilâ-kîl (1441)
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 167
Rüya Motifi: İnsanlar yüzyıllar boyunca rüyalara ve rüya tabirlerine büyük
önem vermişlerdir. Her insan gördüğü rüyayı, kendi kültürüne ait imgelerle açıklamaya
çalışmıştır. Türk kavimleri de gördükleri rüyaları, kendi inanış ve yaşayış
biçimlerine göre açıklamaya çalışmıştır. Dede Korkut hikâyelerinde ve Kutadgu
Bilig mesnevîsinde de rüya ve rüya yorumlarına ait motifler yer almaktadır
(Uzun, 2008: 431-432). Kur’an’da, Hz. Yakup ve oğlu Yusuf’un gördüğü rüyalardan,
bu rüyaların açıklamalarından ve bu rüyaların gerçekleşmesinden bahsedilmesi,
rüyada görülenlerin günlük hayata dair uyarılarda bulunduğu inancını
körüklemiştir.
Gündelik yaşantıda rüya görmenin ve rüya yorumlamanın önemli bir yer
tutması, şair ve yazarların sosyal hayata dair bu unsuru eserlerinde kullanmasına
yol açmıştır. Özellikle halk hikâyelerinde, rüyalarda görülen sevgiliye âşık olma
imajı yer almaktadır. Mezarlık, su kenarları veya ıssız bir yerde uykuya dalan
kahraman, rüyasında gördüğü kıza âşık olur (Abalı, 2009: 98-99). Ahmedî’nin
Cemşîd u Hurşîd mesnevîsinin erkek kahramanı Cemşîd, bir eğlence esnasında
uykuya dalar ve rüyasında Hurşîd’i görerek ona âşık olur.
Uyur u düşde görür bir gülistân
Gül-i ter tolu ser-sebz bûstân (487)
Görür şeh bâgda bir kasr-ı âlî
Velî ol burca hurşîd vâlî (493)
Düşinde çünki gördi ol yüzi şâh
Be-sad dil âşık olup eyledi âh (507)
Yolculuk Metaforu: Her aşk mesnevîsi veya halk hikâyesi, eserin ana kahramanının
yolcuğu etrafında şekillenir. Ana kahramanı diğer kahramanlardan
ayıran en önemli özelliklerden biri de, türlü maceranın kendisini beklediği yola,
sevgilisine kavuşma ümidiyle, koyulmasıdır. Arayış yolculukları Arap, Fars ve
Türk edebiyatlarının ortak temalarından biri olarak mesnevî ve halk hikâyelerinde
yer almıştır. Yolculuk metaforu, doğu hikâye geleneği içinde sembolik anlatmalarla
şekillendirilmiştir (Yalçınkaya, 2007). Bu yolculuk aynı zamanda, âşık
için bir imtihan yoludur. Ana kahramanın, çeşitli yaratıklar ve zorluklarla dolu
bu yolculuğu tamamlaması, onun sevgisinin gerçek olduğunun da bir göstergesidir.
Ahmedî’nin Cemşîd u Hurşîd mesnevîsinde de Cemşîd, Hurşîd’in ülkesi olan
Rûm’a doğru yola çıkar. Ancak bu yol hem uzak, hem de dev, ejderha gibi tehlikelerle
doludur.
Didi Mihrâb kim ol yol uzakdur
Yazısı dagınun tolu tuzakdur (1003)
168 * TAED
47 D. MİMİR
Bu yolda ejdehâ vü dîv var hem
Bu yoldur tolu havf u mihnet u gam (1005)
Yolculuğun tehlikelerinden çekinmeyen Cemşîd, kendisini hiçbir kuvvetin
bu yoldan geri koyamayacağını ifade eder.
Bu yola râst oldum eyle ki tîr
Ne hançer dönderür bini ne şimşîr (1016)
Eger dîv ola vü ger ejderhâ hem
Kayum yok çün ururam ‘ışkdan dem (1018)
Felek ve Burçlar: Yıldızlara göre talihin belirlenmesi, yıldızların hareketlerinin
insanlar üzerinde etkili olması, kimi yıldızların uğur getirirken, kimilerinin
kötü şans vermesi gibi inançlar eserlerde sıkça işlenmiş ve edebiyatımızın önemli
bir alt yapısına da kaynaklık etmiştir. Bunlara bağlı olarak felek mazmunu doğ-
muş ve kaderin insanlara getirdiği kötü şans, feleğin suçu olarak görülmüştür.
Cemşîd de, başına gelen uğursuzlukların sebebi olarak feleği görür.
Bu eflakun işi ‘aşıka kindür
Ne çara çehre çün kim kej eyündir (3971)
Felek tiğini çekmişdür kınından
Keser yarenleri yarı yanından (3972)
Girecek hevdecün burcına Hurşîd
Heman-dem bezme agaz itdi Cemşîd (4354
9. Tabib ve İlaç
Günümüzde doktor ve hekim için kullanılan ‚tabîb‛ kelimesi, Dîvân Edebiyatının
önemli unsurlarından biri olarak eserlerde sıkça ele alınmaktadır. Cemşîd,
âşık olduğu Hurşîd’e kavuşamayacağı için ümitsizliğe düşer ve hastalanır. Onun
bu halini gören babası ve annesi, oğullarının iyileşebilmesi için tabip çağırıp, ilaç
yaptırtırlar. Ancak bu ilacın Cemşîd’e hiçbir faydası olmaz.
Didiler ne durur derdin bilelüm
Tabîbe eydüp ‘ilâcın kılalum (523)
Etibbâ kim varıdı ol yörede
Getürdiler kamusın bir arada
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 169
‘İlaç eylediler ki ana sevdâ
Başından gide vü olmaya şeydâ
Niçe kim ittiler dürlü ‘ilâcı
Dahı artuğrırak azdı mizâcı (853-855)
10. Mektuplaşma
Geçmişten günümüze mektup, iletişimin en önemli unsurlarından biri olmasının
yanı sıra, insanların duygu ve düşüncelerini paylaştığı bir araç olmuştur.
Dîvân edebiyatında aşk-âşık-maşuk üçgeninde kullanılan mektuplar, özellikle çift
kahramanlı aşk mesnevîlerinde yer almıştır (Demircioğlu, 2010: 147). Mesnevîlerde
bulunan mektuplar sadece bir haberleşme aracı değildir. Mektuplar aynı zamanda
yazıldığı dönemin mektuplaşma geleneğine ait bilgiler, inançlar ve çeşitli
halk kültürü öğeleri konusunda da bilgi vermektedir (Batislam, 2002: 17-18).
Ahmedî’nin söz konusu eserinde mektup için ‚tomar‛ ve ‚nâme‛ sözcükleriyle
ifade edilmiştir.
Çin fağfûru, oğlu Cemşîd’in Rûm’a varmak için yola çıktığını bildiren bir
mektubu Rûm sultanı Kayser’e yollar.
Yazıban Kayser’e peygam virmiş
Ki işitdik ki oglumuz Rum’a varmış (2961)
Haber veya mektup getirene hediyeler vererek ödüllendirmek de, dönemin
sosyal hayatını yansıtan bir unsur olarak karşımıza çıkar. Kayser, Çin fağfûrunun
mektubunu getiren kişiye hediyeler verir.
Viribidi ana çok armagânı
Harîr-i çîni dürlü la’l kanı (2972)
Cemşîd Rûm’a vardıktan sonra Hurşîd’le görüşemez. Hurşîd’i görmek ve
derdini anlatmak için, ona mektup yazmaya karar verir.
Diledi yâra bir tomar yaza
Humârın gussanun anunla yaza (3029)
Cemşîd’in mektubunu alan Hurşîd de, Cemşîd’e yazdığı cevabı, câriyesi
Şekker aracılığı ile ulaştırmaya çalışır. Bu durum, birbirlerini göremeyen sevgililerin
haberleşebilmeleri için, üçüncü bir şahsı aracı yaptıkları gözlemlenmektedir.
Yazub tomarı virdi şekkere ol
Ki Cemşîd’e vire anı bulub yol (3190)
170
* TAED
47 D. MİMİR
Eski dönemlerde, mektuplaşma için kullanılan diğer bir unsur da güvercinlerdir.
Mesnevîde güvercin için ‚kebûter‛ ifadesi kullanılmıştır. Yazdığı mektubu
Hurşîd’e ulaştırmanın yolunu arayan Cemşîd, güvercinlerin de kendisine
yardım edemeyeceğini düşünür.
Kebûter idemez ol yana per-vâz
Kimi idem ben sana varmaga dem-sâz (3054)
11. Bazı Âdetler
Sosyal hayatta önemli bir yere sahip olan âdet, gelenek ve görenekler Ahmedî’nin
söz konusu eserinde, yer yer serpiştirilerek verilmiştir.
Şükür Etmek İçin Secde Etmek: Allah’ın bize sunduğu nimetler karşısında
teşekkür etmek, şükrünü göstermek için secde edilmesi, İslam dininin bir getirisi
olarak karşımıza çıkar. Cemşîd, ejderha ve devle mücadele edip, onları öldürdükten
sonra Rabbine teşekkür etmek için secdeye kapanır.
Melik ol dem yire urdu yüzini
Kapusunda hakun hak itdi özini (1577)
Fırtınaya yakalanıp gemisi parçalanan Cemşîd, kıyıya varınca Allah’a şükreder.
Melik tahtayla irişdi kenâra
Besî şükr itdi ol emn ü amâna (1705)
Fırtınada kaybolan Cemşid’i sağ sağlim kıyıda gören askerler ve Mihrâb
şükür secdesi ederler.
Çü anı buldılar sağ u selâmet
Sücûd-ı şükr ittiler tamâmet (1782)
El/ Ayak/ Etek Öpmek: Aşırı sevgi, saygı veya hürmet göstermek için yapı-
lan bir adettir. Cemşîd, Rûm’a yapacağı yolculuğu boyunca, Mihrâb’dan kendisine
eşlik etmesini ister. Mihrâb Cemşîd’in bu isteğini kabul edince, Cemşîd sevincinden
Mihrâb’ın elini ayağını öper.
Melik Mihrâb’ın öpdi elin ayagın
Ki Rûşen itti ol anun çırâğın (942)
Mihrâb, Hurşid’den hayırlı haberler getirince Cemşîd, Mihrâb’ın yüzünü,
ayağını öper.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 171
Yüzün gözüni öptü vü ayagın
Yüzüne sürdi anun iki kulagın (Ahmedî, 1912)
Bir Meclise Girerken ve Çıkarken İzin İstemek: Padişahın huzuruna girerken
ve huzurundan ayrılırken destur almak önemli bir adettir. Mihrab Hur-
şid’den haber alıp, Cemşid’e ulaştırmak için saraya gider. Saraya girerken ve
saraydan ayrılmak için de izin ister.
Bu mecmû’ını alup kasra geldi
İçerü girmege destûr aldı (1874)
İcâzet diledi dönmege Mihrâb
Şâhı çün gördü anda oldı bî-tâb (2025)
Bir Meclise Girerken Selam Vermek: Selam alıp vermek, özellikle İslam dininin
bir öğretisi olarak sosyal hayatın önemli bir öğesi olmuştur. Bir meclise
dışarıdan gelen kişi selam vererek içeri girer. Hurşid’i görmek ve Cemşid’e haber
vermek için saraya giren Mihrâb, selam vererek içeri girer.
Selâm idüp işitti merhabâyı
İrişdi ana bûy-ı âşinâyı (1877)
Esir Azad Etmek: Mihrâb, Cemşîd ile Hurşîd’in rahat görüşebilmesi için,
Hurşîd’in annesi Efser’e Cemşîd’in tâcir olmadığını, Çin ülkesinin şehzâdesi olduğunu
ve Hurşîd için taç ve tahtı bırakıp, birçok zorluğu geçerek geldiğini anlatır.
Durumu öğrenen Efser, Cemşîd’e öz evladı gibi davranmaya başlar ve bir
isteği olup olmadığını sorar. Bunun üzerine Cemşîd, Hurşîd’in de bir kalede esir
olduğunu hatırlayarak, esirlerin azad edilmesini ister.
Esîr olanları idesin âzâd
Kılasun gussalı olanları şâd
Ne kim var ise zindân içre mahbûs
Halâs it cândan olanları me’yûs (3452-3453)
12. Nazar Değmesi
‚Göz değmek‛, ‚isabet-i ayn‛, ‚isabet-i nazar‛, ‚afet-i aynü’l-kemâl‛ olarak
da bilinir. Bazı kimselerin nazarı değdiğine inanılır. Göz değen insan veya hayvan
hastalanır veya bir kazaya uğrar. Eğer bir eşya nazara uğrarsa muhakkak hasar
görür (Onay, 2009;35). Hemen herkeste bulunduğuna inanılan bu kem bakışın,
özellikle mavi gözlü kişilerde daha fazla olduğuna inanılır. Hiçbir sebep yokken
172
* TAED
47 D. MİMİR
kişilerin hastalanması, sakatlanması vey ölmesi nazara bağlanır (Kazan, 2005:
166-167). Mesnevîde, Hurşîd’i rüyasında gören Cemşîd’e nazar değdiği zannedilir.
Nazardur irüren ‘akla mahâfet
Nazardur cânılan başlara âfet (495)
13. Nikap Örtünmek
Hurşîd’in birçok yerde nikap kullandığı dikkati çekmektedir. Nikap örtünmek
dönemin bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Cemşîd ile Çin’e gelen
Hurşîd, nikabını açarak Cemşîd’in ailesinin karşısına çıkar.
Nikâbın açacak Hurşîd-i enver
Didi ol dem mâh kim Allahu Ekber (4620)
14. Değerli Eşyalar
Yakut, zümrüt, piruze, zer (altın), la’l, lûlû, dürr vb. değerli taşların yanı
sıra atlâs, dibâ, zer-beft gibi paha biçilmez kumaşlar; misk ve anber kokuları
mesnevîde değerli görülen eşyalardandır. Cemşîd Rûm’a gitmek için yol hazırlığı
yaparken sandıklar dolusu zümrüt, yakut, la’l ve lûlû, binlerce esb-i zeba, zerbeft
ve dibânın yanı sıra on yüklük misk ve amberi de hediye etmek için hazırlatır.
Dahı pîrûze yâkût u zümürrüd
Ki hergiz yog idi ana hadd ile ‘ad (1164)
Dahı yüz bin zer ile la’l u güher
Dahı on yük müşg-i Çîn ü ‘ûd u ‘anber
Dahı bin ester ü bin esb-i zîbâ
Kamunun çulları zer-beft u dîbâ (1166-1167)
Cemşîd hazırlattığı bu hediyeleri, Hurşîd ve Hurşîd’in annesi Esfer’e sunarak
onların gönüllerini kazanmaya çalışır. Yine Cemşîd ve Hurşîd’in düğünlerinde
la’l ve lûlû saçılır.
Nisâr içün olara ehl-i bâlâ
Dökerdi la’l ile lü’lü’yi lâlâ (4378)
15. Müzik Aletleri
Mutrib ve saki maddelerinde eğlencelerin saray hayatı ve dolayısıyla sosyal
hayta önemli bir yere sahip olduğunu gördük. Bu meclislerde mutribler çeng,
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 173
tanbur, ney, rebab vb. aletleri çalarlar. Tanbur, saz; rebab ise kemençe benzeri
birer enstrüman iken, ney üflemeli bir müzik aletidir.
Oturup kasrda Cemşîd u Fagfûr
Nevâ itdi rebâb u çeng u tanbûr (797)
Tolı muribler idi şâhid-i şeng
Rebâb u ‘ûd idi vü ney ü çeng (469)
16. Mekân İsimleri
Mekân isimleri mesnevîlerde ve şiirlerde kimi gerçek, kimi ise hayali yerler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Yer isimlerinin kullanılmasındaki amaç hikâyeyi
gerçekçi kılmaya çalışmak, okuyucuları hikâyenin gerçekliğine inandırmaktır. Bu
suretle Cemşîd u Hurşîd mesnevisinde Nil, Ceyhun, Fırat gibi nehirlerin yanı sıra
Çin, Şâm, Mısır gibi ülkelerin isimlerinin geçtiğini de görmekteyiz. Bu nehir ve
ülkeler o dönemin sosyal hayatında yer edinmiş önemli şehir merkezleridir.
Cemşîd, Çin ülkesinin şehzâdesi olarak karşımıza çıkarken, Cemşid’in düşmanı
Şâdî ise Şâm ülkesinin şehzâdesidir.
Aşağıdaki beyitte Cemşîd, çektiği acı yüzünden akıttığı gözyaşlarını Nil ve
Ceyhun ırmağına benzetir.
Ne gözyaşı ki cümle hûn-ıdı ol
Diyeydün Nil ya Ceyhu-ıdı ol (562)
N’idersin Mısr u Bagdad’ı gözümi it temaşa-gâh
Ki dem geçmez ki bin Dicle’yle Nil anda revan olmaz (713)
Melikdür bî-kerân şehr ü diyârı
Hıtâ vü Çîn ü Mâçîn şehriyârı (2255)

Sonuç
Bu çalışmada Ahmedî’nin XIV. yüzyılda kaleme aldığı Cemşîd u Hurşîd
mesnevîsinin ait olduğu dönemin devlet idaresi, savaş aletleri, değer gören eşyaları,
inanışları, düğün ve kız isteme gibi âdet ve görenekleri, aile ilişkileri vb.
sosyal yapılanmaların varlığı ortaya konuldu.
Şair, maddi kültür unsurlarını şiirinde malzeme olarak kullanmasının yanı
sıra, bu unsurları okura sunarken devrin fikir yapısına da tanıklık edilmesini
174
* TAED
47 D. MİMİR
sağlamıştır. Kendi bakış açısından yola çıkarak döneminde değer gören davranış-
ları, inançları ve inanışları, dönemin siyasi yapılanmasını, meslek gruplarını, eğ-
lence ve spor kültürünün de görülmesini sağlamıştır.
Şair bu malzemeleri zaman zaman devlet yönetiminden, zaman zaman aile
ilişkilerinden ve zaman zaman da günlük hayatta karşılaştığı olaylardan tespit
ederek eserine yansıtmıştır. Bu somut unsurların yanı sıra, mesnevî şairlerinin
birçoğunun yaptığı gibi, halkın efsanelerinde ve doğunun değerli eserlerinde
geçen bazı esatiri varlıkları da eserine almıştır. Böylece şair okurlarına bir yandan
hayal gücü ile masalsı bir dünya yaratmayı başarmış, diğer yandan da bu
masalsı dünyayı sosyal hayatla bütünleştirerek, sağlam bir zemine oturtmuştur.
Ahmedî’nin yaşadığı toplumdan nasıl etkilendiği, günlük hayatta karşılaş-
tıklarını eserlerine nasıl yansıttığı, örf, adet ve geleneklerin günlük hayatta nasıl
bir yer tuttuğu tespit edildi. Diyebiliriz ki, sosyal hayatın getirdiği bütün unsurlar,
mesnevilerin alt yapısını süsleyen ve asıl hikâyeye destek sağlayan dokular
olarak, edebiyatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

KAYNAKÇA
ABALI, Nefise. Türk Halk Hikâyelerinde ‚İlk Görüşte Aşk‛ Motifi, Ensest Yasağı ve Egzogami,
Milli Folklor Dergisi 2009, S. 83.
AKALIN, Mehmet. Ahmedî Cemşîd u Hurşîd, Ankara: Sevinç Matbaası, 2005.
AYAN, Hüseyin. Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1979.
BATİSLAM, Dilek. ‚Mesnevilerde Mektup Tarzı Anlatım‛, İlmî Araştırmalar, Dil, Edebiyat, Tarih
İncelemeleri, İstanbul 2002, S.13.
DEMİRCİOĞLU, Tülay. ‚Âli Şîr Nevâyî’nin Divanlarında Mektuplaşma: Âşıktan Sevgiliye, Sevgiliden
Âşığa‛, Turkish Studies, Volume 5/3 Summer, 2010.
DİLÇİN, Cem. ‚Türk Kültür Kaynağı Olarak Divan Şiiri‛, Türk Dili, 1999, S. 571.
DOĞAN, Muhammed Nur. ‚Klasik Türk Edebiyatında Osmanlı Hayatının İzleri‛, Eski Şiirin Bah-
çesinde, İstanbul 2002.
KARAMAN, Mehmet. Divan Edebiyatı Üzerine Tartışmalar, İstanbul: Umut Matbaacılık, 1996.
KARTAL, Ahmet. ‚Türk Edebiyatında Mesnevî‛, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Eski
Türk Edebiyatı II, C. 5, 2007, S. 10.
KAYHAN, Hüseyin. ‚Selçuklular Devrinde Türk Saraylarında Fars Şâirleri‛, Turkish Studies, Volume
6/1 Winter 2011
KAZAN, Şevkiye. ‚Klasik Tük Şiirinde Nazar: Göz Değmesi‛, Milli Folklor 2005, S. 68.
KURNAZ, Cemal ve Halil Çeltik. Dîvân Şiiri Şekil Bilgisi, Ankara: H Yayınları, 201o.
KÜÇÜK, Sabahattin. ‚Bâkî’nin Şiirlerinde Sosyal Hayatın İzleri‛, Türk Dünyası Araştırmaları,
1999, S. 123.
ONAY, Ahmet Talat. Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul: H Yayınları, 2009.
ÖZKAN, Ömer. Divan Şiirinin Penceresinden Osmanlı Toplum Hayatı, İstanbul: Kitapevi, 2007.
ÖZTEKİN, Özge. XVIII. Yüzyıl Divan Şiirinde Toplumsal Hayatın İzleri: Divanlardan Yansıyan
Görüntüler, Ankara: Ürün Yayınları, 2006.
Ahmedî’nin ‚Cemşîd u Hurşîd‛ Mesnevîsinin Sosyal Zemini TAED
47* * 175
ÖZTOPRAK, Nihat. ‚Divan Şiirinde Osmanlı Geleneğinin İzleri‛, Türk Kültürü ve İncelemeleri
Dergisi, 2000, s. III.
PALA, İskender. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 14. Basım, İstanbul: Kapı Yayınları, 2005.
SERDAROĞLU, Vildan. Sosyal Hayat Işığında Zâtî Divanı. İstanbul: İSAM Yayınları, 2006.
ŞENTÜRK, Ahmet Atillâ ve Ahmet Kartal. Eski Türk Edebiyatı Tarihi, 3. Basım, İstanbul: Dergâh
Yayınları, 2009.
ŞENTÜRK, Ahmet Atillâ. XIV. Asra Kadar Anadolu Sahası Mesnevîlerinde Edebî Tasvîrler, İstanbul:
Kitabevi, 2002.
TÜRKDOĞAN, Melike. ‚Ahmedînin Cemşid u Hurşid ve Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşidnâme Adlı
Eserlerinin Perspektifinden XIV. Yüzyılda Sosyal Hayat‛, Turkish Studies, Volume 6/2 Spring
2011
_________, ‚Yusuf u Züleyha Mesnevilerinde Sosyal Hayatın Yansımaları‛ Erzurum: Atatürk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 38 / Yıl:15, 2008, s.51.
UĞURLU, Mustafa. Roman Tekniği Açısından Cemşîd u Hurşîd Mesnevisi (Ahmedî), Yüksek
Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Malatya 2009.
UZUN, Gülsine. ‚Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Falcılık, Kehanet ve Rüya Motifi‛, Uluslar arası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 1/3 Spring, 2008.
ÜNVER, İsmail. ‚Ahmedî'nin Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi Üzerine‛, Türkoloji Dergisi, VII-1, 1977.
YALÇINKAYA, Şerife. ‚Yol Metaforu ve Klasik Türk Edebiyatında Arayış Yolculukları‛, Türk Dili
ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, EÜ. Edebiyat Fakültesi Yayını, S. 13, Ocak 2007.

Konular