Sindbâdnâmelerden Hareketle Çerçeve Hikâye Geleneğinde Metinlerarasılık: Tûtî Hikâyesi Örneği 

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 8, İstanbul 2012, 67-88.
ÖZET
Sindbâdnâmeler, Doğu kültüründe doğmuş, farklı kanallarla
dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmış, büyük
çerçeve hikâye külliyatlarından biridir. Bu metinler,
doğuda Sindbâdnâme, batıda ise Yedi Vezir Hikâyeleri
olarak bilinmektedir. Metin içinde metin de denilen çerçeve
hikâye tekniğiyle oluşturulmuş bu hikâyelerde, bir çerçeve
içerisinde birbirinden bağımsız pek çok iç hikâye vardır.
Çerçeve hikâyenin esnek yapısının bir sonucu olarak farklı
hikâye külliyatlarında ortak iç hikâyelere rastlanmaktadır.
Hikâye külliyatları arasındaki bu metinlerarasılık aynı
zamanda toplumlar arası kültürel alışverişin de bir
göstergesidir. Bu makalede, Sindbâdnâmelerin kökeni
hakkında bilgi verildikten sonra, çerçeve hikâye külliyatları
arasındaki metinlerarasılığa örnek olarak Sindbâdnâme,
Binbir Gece Masalları, Tûtînâme ve Kırk Vezir Hikâyelerinde
ortak bir iç hikâye olan “Tûtî Hikâyesi” ele
alınacaktır.
ABSTRACT
Sindbâd stories originating in the Oriental culture
and spanning to different geographical regions in the
world through various means are one of the frame tale
collections. In the Orient, they are known as
Sindbâdnâme and also as Seven Sages of Rome in the
West. In these stories which are formed via the frame tale
technique named as text in text, there are a lot of independent
inner stories in a frame. As a result of flexible
structure of frame tale, common inner stories in different
story collections have been seen. This intertextuality
among the tale collections is also an indicator of cultural
connection of intercommunity at the same time. In this
article, after giving information about origination of
Sindbâd stories, a common inner story the “Story of
Parrot” taken part in The Sindbâd Stories, The Arabian
Nights, The Story of Parrot and The Fourty Sages has
been given as an example of intertextuality among frame
tale collections.
ANAHTAR KEL İ MELER
Sindbadnâme, çerçeve hikâye, metinlerarasılık, Tûtî
hikâyesi, mensur hikâye.
KEYWORDS
Sindbâdnâme, frame tale, intertextuality, Story of Parrot,
prose story.

*
Arş. Gör. Dr., Gaziantep Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü, Gaziantep (gozturk@gantep.edu.tr).  Sindbadnâme türü ve Türkçe Sindbâdnâmeler hakkında daha ayrıntılı bilgi için
bkz. Gülşah Gaye Fidan (2012), “Türk Edebiyatında Sindbâd-nâme Çevirileri: Tuhfetü’l-Ahyâr
ve Kitâb-ı Sindbâd-nâme (İnceleme-Çeviri Yazılı Metin-Tıpkı Basım)”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi.
GÜLŞAH GAYE FİDAN*
Sindbâdnâmelerden
Hareketle Çerçeve Hikâye
Geleneğinde
Metinlerarasılık: Tûtî
Hikâyesi Örneği


Intertextuality of The Frame Tale Tradition With
The Consideration of The Sindbadname: Parrot
Story Example
68 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Giriş
Klasik edebiyatımızda mensur eserler, her ne kadar bugün anla-
şılma noktasında dil ve üslup yönünden eleştirilseler de, yazıldıkları
dönemdeki toplumsal beğenileri, yaşayış tarzı, gelenek ve görenekleri
sergilemeleri açısından önem arz eden, estetik algının duyguyla yoğurulduğu
kültür hazinelerimiz arasında yer alırlar. Yedi asırlık bir birikim
olan bu hazinede yer alan Türkçe Sindbâdnâmeler, birer adapte eser
olsalar da eski Türk edebiyatı geleneği çizgisinde işlendiklerinden kendi
kültür dairemize dâhil olmuşlardır.
Doğuda Kitâb-ı Sindbâd veya Sindbâdnâme; batıda Yedi Vezirler veya
Yedi Âlimler olarak bilinen Sindbâd hikâyeleri, dünyaca ünlü çerçeve
hikâye külliyatlarından biridir. Hikâye, bir padişahın uzun yıllar sonra
doğan oğlunun hocası olan Sindbâd’ın, şehzâdenin yıldız falında gördüğü
yedi günlük konuşma yasağıyla başlamaktadır. Bu süre zarfında
bir cariyenin şehzâdeye iftira atarak onu idam ettirmek için padişahı
ikna çabalarına karşın, yedi vezirin şehzâdeyi kurtarma gayretlerini
konu edinen çerçeve hikâye içerisinde, her versiyonunda farklı sayıda
olmak üzere birçok küçük hikâye yer almaktadır. Bu hikâye külliyatının,
Avrupa’da Yedi Vezir Hikâyeleri adıyla İngilizce, İtalyanca, İspanyolca,
Almanca, Fransızca, Bulgarca ve Sırpça gibi pek çok dile çevirisi yapılmıştır.
Doğu versiyonlarında ise Süryanice “Sindban”, Yunanca “Syntipas”,
İbranice “Michle Sindbad” ve Farsça “Sindibâdnâme” olarak ün
kazanmış olan bu hikâyelerin, bütün dünyada böylesine geniş yayılma
alanı bulmuşken Türkçeye de aktarılmış olması kaçınılmazdır.
Sindbâdnâmelerin Kökeni ve Dünya Edebiyatındaki Yayılma
Sahası
Doğudan batıya birçok sözlü ve yazılı ortam vasıtasıyla taşınmış
Sindbâd hikâyelerinin geniş popülaritesine rağmen, metinler üzerine
yapılan bilimsel incelemeler nadirdir. Günümüzde Binbir Gece Masalları
veya Cantenbury Hikâyeleri gibi çerçeve hikâyelerin daha popüler ve
daha dikkat çekici olmasına bakarak, birçok Avrupa ve Doğu diline çevrilmiş
olan Sindbâd hikâyelerini, kendi dönemi ve sonrasında halkın
beğenmediğini düşünmek yanlış olacaktır. Nitekim “Galland’ın bütün
Tûtî Hikâyesi ● 69
Avrupa’da büyük bir hayranlık uyandıran Binbir Gece Hikâyeleri’nin tercümesi
üzerine, bilhassa 19. asrın baş ve ortalarında, bu halk hikâyelerinin
ve o münasebetle diğerlerinin kaynakları araştırılmaya (Ateş 1948:
1)” başlanmıştır.
Sindbâdnâmeler hakkında en eski kaynaklara Arap edebiyatında
rastlanır. W. A. Clouston, ilk olarak Abân b. Abdülhamid al-Lâhikî’nin
(ö. 815-816) fihristinde hikâyelerin manzum şekilde yer aldığını, bunun
da Kitâb-ı Sindbâd’ın 9. yüzyıldan önceki varlığının bir göstergesi oldu-
ğunu belirtmektedir. Yâkubî ise 880’de yazdığı eserinde Sindbâd’dan
bahsederek şöyle demektedir: “Bilge Sindbâd zamanında Kûş ilmine
sahiptiler ve bu Kûş, Kadınların Hileleri Kitabı’nda geçmektedir.”
Yâkubî’den yaklaşık 60 yıl sonra Mes’ûdî, 943’te kaleme aldığı Mürûcu’zZeheb
isimli eserinde Kuruş’un saltanatı döneminde yedi vezir hikâyesinin
yaratıcısı olan Bilge Sindbâd’ın yaşadığını, bu esere Kitâb-ı Sindbâd
dendiğini dile getirmektedir (Clouston 1884: XXXVII-XXXVIII).
Ahmet Ateş ise Sûlî’nin (ö. 947) Kitâbu’l-Evrâk isimli eserinde
Sindbâd hikâyeleriyle ilgili başka bir kayda rastlandığını belirtir. Buna
göre, Abbasi halifelerinden Râdî Billâh henüz halife olmadan, ne okuduğunu
kontrol etmek için, büyükannesinin emri ile kitaplarını götürmüş
olan saray memurlarına, okuduklarının hadis, fıkıh gibi eserler
olduğunu, kendilerinin çok beğendikleri Acâ’ibü’l-Bahr, Hadîs-i Sindbâd
gibi kitaplar olmadığını söylemiştir. Ayrıca Muhammed b. İshâk el-Varrak
İbnü’n-Nedîm de 987-988 yılları arasında yazdığı eserinde
Sindbâdnâme’den Kitâb-ı Sindbâdu’l-Hakîm diye bahsetmiş, müellifi belli
olmayan eğlence kitaplarından biri olduğunu, biri büyük diğeri küçük
olmak üzere iki versiyonunun bulunduğunu dile getirmiştir (Ateş 1948:
5).
Bugün ilk nüshanın elde olmaması nedeniyle, Kitâb-ı Sindbâd’ın
varlığından bahseden, ancak kökeniyle ilgi herhangi bir bilgi vermeyen
bu eserlerden sonra, eserin menşei ancak çerçeve hikâye geleneğinden
yola çıkılarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu konuda Hint, İran ve İbrani
olmak üzere üç büyük varsayım ortaya atılmıştır. Batıda ilk olarak
Benfey, Sindbâd hikâyelerinin kökeni üzerine ayrıntılı bir çalışma yapmıştır.
O, Kitâb-ı Sindbâd’ın çerçeve hikâyesi ve Asoka’nın Budist efsaneleri
arasında benzerlikler saptamış, Hint-Budist öğretisinin bir metodu
70 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
olarak çerçeve hikâyenin varlığını belirlemiştir (Lotfizadeh 1991: 7). Kitab-ı
Sindbâd’ın kaynağıyla ilgili ilk inandırıcı açıklama olan Benfey’in bu
görüşü, Hintçede herhangi bir metin bulunmamasına rağmen, hâlâ yaygın
bir şekilde kabul edilmektedir.
Daha sonra ise Clouston, 1884’te yayımladığı The Book of Sindbâd
adlı eserinde Arapça ve Farsça Sindbâdnâmeleri inceleyerek, bu hikâyelerin
kökeni ve versiyonları hakkındaki görüşlerini aktarmıştır. Araştırmacı,
Sanskritçe ilk nüshası kayıp olan Kitâb-ı Sindbâd’ın Hint masallarından
Pançatantra’nın çerçeve hikâyesiyle ve Asoka’nın efsaneleriyle
olan benzerliklerini göstererek, Sindbâdnâmelerin Hint kökenli olduğu
görüşünü desteklemektedir (Clouston 1884: XXIII-XXXVIII).
Hikâyelerin kökeniyle ilgili diğer önemli çalışmalardan biri ise
Perry’nin 1959’da yayımladığı The Origin of the Book of Sindbad adlı makalesidir
(Lotfizadeh 1991: 8-12). Perry, bu çalışmasında hikâyelerin Hint
kökenli olduğu tezini tamamıyla reddetmektedir. Perry’nin teorisine
göre Kitâb-ı Sindibad’ın kaynağı Antik İran’a dayanır. O, Hamza-i İsfahan,
Musa, Semerkandî, Macmua al-tavârih’in bilinmeyen İranlı yazarı,
Nihayetü’l-Arab’ın bilinmeyen Arap yazarı gibi birkaç tarihçiden alıntı
yapar ve Kitâb-ı Sindbâd’ın eskiliğinden söz eder. Tarihçilerin bulguları
Kitâb-ı Sindbâd’ın İran’a ve zannedilenden çok daha erken bir tarihe dayandığını,
ayrıca hem Semerkandî’nin Farsça Sindbâdnâmesinin önsö-
zünde hem de Yunanca Syntipas’ın önsözünde hikâyelerin Farsça oldu-
ğunun söylenildiğini belirtmektedir.
Perry gibi Morris Ebstein de 1967’de yayımladığı Tales of Sendebar
adlı kitabında, Benfey’in Kitâb-ı Sindbâd’ın Hint kökenli olduğu iddiasına
karşı çıkmaktadır (Lotfizadeh 1991: 12-14). O, Kitâb-ı Sindbâd’ın şekil
bakımından İbrani kökenli olduğuna inanır. Mevcut İbranice metinler
onun görüşünü desteklemek için yeterli değildir. Ebstein, orijinal İbranice
metinlerin kaybolduğunu ve eldeki metinlerin Yahudi tüccarların
meydana getirdiği Arapça çeviriler yoluyla İbraniceye geri kazandırıldı-
ğını ifade eder. Ebstein’e göre, Michel Sendeber, orijinale en yakın metindir.

Belcher ise 1987’de yayımladığı The Diffusion of the Book of Sindbâd
adlı çalışmasında oldukça ikna edici sonuçlarla Farsça benzerlik üzerindeki
araştırmasını ortaya koymuştur (Lotfizadeh 1991: 11-12). Belcher,
Tûtî Hikâyesi ● 71
şu tahminde bulunmaktadır: Kitab-ı Sindbâd’ın beşinci ya da altıncı gü-
nünde üvey annenin kendini yakmakla tehdit etmesi, eski İran dini olan
Zerdüştlük ile ilişkili olabilir. O, başka bir yerde Farsça hikâyecilik geleneğinde
çerçevenin diğer birleştirici unsurları için kimlik benzerliklerine
devam eder ve Kitâb-ı Sindbâd’ın çerçeve hikâyesinin İran kaynaklı olduğu
sonucuna varır.
Sindbâd hikâyelerinin kaynağıyla ilgili bu üç ana teorinin hiçbiri
tamamen ikna edici veya tamamen ihtimal dışında değildir. Tüm durumlarda
ilk metinlerin yokluğu sorunu vardır. Tüm bu tartışmalara ek
olarak, birçoğu sözlü gelenekten adapte edilmiş kaynakların dağınıklığı
sebebiyle sonradan eklenen hikâyeler, yukarıdaki teorilerin herhangi
birisini desteklemek ya da yok saymak için pek yardımcı olmamaktadır.
Uluslararası alanda yapılan bu temel çalışmalar genellikle köken ve
yayılma ekseninde gelişmiştir. Daha sonraki dönemlerde de Sindbâd
metinleri farklı açılardan incelenmiştir. Türkiye’de ise Sindbâdnâmeler
konusunda yapılan ilk çalışma, Ahmet Ateş’in 1948’de Semerkandî’nin
Farsça Sindbâdnâme metni üzerine yaptığı ve bu hikâyelerin özellikle
Arapça ve Farsça versiyonlarıyla ilgili bilgilerin yer aldığı Sindbâd-nâme
adlı çalışmasıdır. İbrahim Kutluk’un 1949’da yayımladığı Sindbâd-nâme
isimli makalesi ise Ahmet Ateş’in kitabının tanıtımı niteliğindedir.
Yedi Vezirler adıyla batıda hemen hemen her dilde versiyonları bulunan
Sindbâdnâmelerin, doğuda ise Arapça, Farsça ve Türkçe versiyonları
yer almaktadır. Ahmet Ateş çalışmasında, Arapça dört
Sindbâdnâme versiyonu bulunduğunu belirtmektedir (Ateş 1948:4-9).
Bunlardan birincisi Binbir Gece’nin muhtelif versiyonları arasında meç-
hul şahsiyetler tarafından sıkıştırılmış versiyonlar; ikincisi yalnızca
Gaudefroy-Dmombynes’ın Fransızcaya tercümesi sayesinde bilinen
Yüzbir Gece Hikâyeleri arasında bulunan versiyonlardır. Üçüncü versiyon
R. Basset’in metninden bazı parçalar neşrederek bahsetmiş olduğu Paris
Bibliotheque Nationale’de bulunan iki yazmadaki müstakil rivayetlerdir.
Dördüncüsü ise Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa bölümü
2743 numarada kayıtlı bulunan, 1533-34 tarihinde istinsah edilmiş nüshanın
versiyonudur.
İran edebiyatında ise Arapça versiyonlardan her bakımdan ayrı
olan Sindbâdnâme versiyonları bulunmaktadır. Bunların ilki Ebu’l-
72 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Fevâris Fenârûzî’nin Pehlevî dilinden yeni Farsçaya tercümesidir. Farsça
versiyonların, ortak bir kaynaktan çıktıkları ve bu kaynağın Muhammed
el-Kâtib e’s-Semerkandî’nin Sindbâdnâmesiyle temsil edilen, Amîd
Ebu’l-Fevâris’in Pehleviceden yaptığı tercüme olduğu kabul edilmektedir.
İkinci Farsça versiyon, 1072’de ölmüş olduğu tahmin edilen Ezrakî’nin
manzûm Sindbâdnâmesidir. Üçüncü versiyon, Muhammed b.
Alî b. Muhammed b. el-Hasan e’z-Zahîrî el-Kâtib e’s-Semerkandî’nin
mensur Sindbâdnâmesidir. Dördüncü Farsça versiyon Şemseddîn Muhammed
e’d-Dakâyıkî el-Mervezî’nin mensur Sindbâdnâmesidir. Farsça
versiyonların sonuncusu ise 1374-75’te yazılmış müellifi meçhul manzum
bir Sindbâdnâmedir (Ateş 1948 : 9-18).
Sindbâdnâmelerin Türkçe’deki sınıflandırılmaları biraz daha farklı-
dır. Ahmet Ateş, Türkçe Sindbâdnâme metinlerini; Binbir Gece Hikâyeleri
arasında bulunanlar, batı versiyonlarının çevirisi niteliğindeki Yedi
Âlimler Hikâyesi ve Farsça versiyonlardan kaynaklılar olmak üzere üç
grupta değerlendirir. Binbir Gece Hikâyeleri içerisinde yer alan ilk gruptaki
versiyonlar, esas itibarıyla tercüme olduklarından, doğrudan doğ-
ruya Arapça olan asıllarının zümrelerine bağlanırlar ve fazla bir özellikleri
yoktur. İkinci gruptaki batıdan çevrilmiş olan versiyon, ilk olarak
İstanbul’da hicri 1326 senesinde İlaveli Yedi Âlimler Hikâyesi adıyla basılmış,
daha sonra ise Selâmi Münir tarafından sadeleştirilerek tekrar yayımlanmıştır
(Ateş 1948: 18-19).
Farsça versiyonlardan kaynaklı Sindbâdnâmeler grubunun ilki ise
Mâlik Said İftiharuddîn Muhammed b. Ebî Nasr el-Kazvinî’nin Türk-
çeye tercüme ettiği eseridir. Bu eser Tarih-i Güzîde, Heft İklîm ve Keşfü’zzunûn’da
zikredilmektedir (Ateş 1948: 19). M. Fuad Köprülü’nün de
Türk Edebiyatı Tarihi’nde (2004: 405) bahsettiği bu eser, bugünkü bilgilere
göre elde mevcut değildir. Fakat müellifinin İran’da yaşamış olması ve
Farsçada iki mensur versiyonunun bulunmasından yola çıkılarak bu
eserin de aynı zümreden olması gerektiği düşünülmektedir.
Farsça kökenli grubun ikinci eseri Türkçe Tuhfetü’l-Ahyâr’dır. Ahmet
Ateş, Muhammed Abdülkerîm b. Muhammed adlı birinin Türkçe
mensur Sindbâdnâmesi olarak tanıttığı eserden J. Decourdemanche’ın
1899’da yazdığı bir makalede bahsettiğini, ancak bu eserin başka nüshasının
bulunamadığını belirtmektedir (Ateş 1948: 19). Ancak bu nüsha,
Tûtî Hikâyesi ● 73
2010 yılında Amerika’da çalışmalar yapan Türkologlar tarafından Walters
Art Galery’de tespit edilmiştir. Bu eserin müellifi, Tuhfetü’l-Ahyâr’ı
Farsça Semerkandî’nin Sindbâdnâme’sinden Türkçeye adapte ettiğini
belirtmekte ve eserini Kanuni’nin oğlu Şehzâde Bayezid’e ithaf etmektedir.
142 varaktan oluşan eserin, her varağında 19 satır mevcut olmakla
birlikte yazı mavi tahrirli, altın yaldızlı cedvel içerisindedir. Serlevhası
lacivert tezhiplidir ve ortasında “Bismi’llahi’r-rahmani’r-rahim” yazılı-
dır. Hikâye ve beyit başlıkları ile cümleler arasına konan noktalar altın
yaldızlıdır. Ayrıca bazı kelimelerin altında kırmızı mürekkeple açıklamalar
yer almaktadır. Birkaç varakta kelime anlamları derkenarda verilmektedir.
Metin içerisinde yer alan manzum kısımlar bazen tek, bazen
de çift sütun şeklinde çerçevelenerek nesir kısımlardan ayrılmaktadır.
Yazmanın kâğıdı filigransız ve âharlı krem rengidir. Yazı nesihtir.
Eserde, bir çerçeve hikâye içerisinde toplam 33 iç hikâye bulunmaktadır
ve bu hikâyelerin konularıyla ilgili 12 a, 24 b, 28 b, 33 a, 52 b, 76 a’da olmak
üzere toplam altı minyatür yer almaktadır (Fidan 2012: 180).
Hangi versiyondan geldiği tam olarak bilinmeyen bir diğer Türkçe
Sindbâdnâme ise British Museum’da bulunan Kitâb-ı Sindbâd’dır. Müellifi
belli olmayan bu eser, dinî konuların işlendiği hikâye ve mesnevilerin
yer aldığı bir mecmua içerisinde 84b-144a varakları arasında yer almaktadır.
The British Museum’da Harl. 5450/9’da kayıtlı olan mecmuanın
müstensihi hakkında bir bilgi yoktur. İstinsah tarihi 1659’dur. Mecmua
189 varaktır ve her sayfada muhtelif satır sayısı bulunmaktadır.
Yazı ta’liktir (Fidan 2012: 181).
Yukarıda kökeni ve versiyonları hakkında kısaca bilgi verilen
Sindbâdnâmeler, dünyada geniş bir yayılma sahası bulurken, her toplum
bu hikâyeleri kendi kültür dairesine uyarlamış, bazı hikâyeleri de-
ğiştirmiş, bazılarını çıkarmış, bazen de metinlere külliyatta olmayan
hikâyeleri eklemişlerdir. Bunun bir sonucu olarak Sindbâd hikâyeleri
kendinden önceki hikâye külliyatlarından etkilendiği gibi kendinden
sonrakileri de etkilemiş, böylece külliyatlar arası bir hikâye alışverişi
meydana gelmiştir. Metinlerarasılık olarak değerlendirilen bu durumu
örneklendirmeden önce, bu terimin tanımı ve çerçeve hikâye külliyatlarında
bu durumun nasıl gerçekleştiği üzerinde durmak yararlı olacaktır.
74 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Metinlerarasılık ve Çerçeve Hikâye
Metinlerarası ilişki “bir metnin doğrudan ya da dolaylı olarak,
açıkça veya örtülü biçimde başka metin ya da metinlerle bağlantılı olması
hâlinde” (Gökalp Alpaslan 2007: 9) ortaya çıkmaktadır. Kubilay
Aktulum, metinlerarasılığı genel anlamıyla bir yeniden yazma işlemi
olarak tanımlarken “her metnin kendinden önce yazılmış metinlerin
alanında yer aldığını, hiçbir metnin tümüyle eski metinlerden bağımsız
olamayacağını” (Aktulum 2007: 18) belirtmektedir.
Metinlerarasılığın kuram olarak tanınması, 1960’ların sonunda Julia
Kristeva’nın, Bakthtin’in Dostoyevski ve Rabelais üzerine yaptığı iki
çalışmayı kaynak alarak yazdığı Sözcük, Diyalog ve Roman başlıklı yazı-
sıyla olmuştur. Yani bu kuram kaynağını Bakthin’in 1930’larda ortaya
attığı ‘söyleşimcilik’ kuramından almasına karşın, yazdıkları Rusça olduğu
için ancak otuz yıl sonra Avrupa’da Kristeva’nın yazılarıyla tanınmıştır
(Gökalp Alpaslan 2007: 9).
Bakthin’e göre “saf metin yoktur” ve “her metin kendinden önceki
veya kendi dönemindeki diğer metinlerle kaçınılmaz bir ilişki içerisindedir”
(Gökalp-Alpaslan, 2007: 9). Kristeva’ya göre ise “metinlerarası
başka metinlere ait unsurları taklit etmek ya da onları olduğu gibi yeni
bir metne sokmak işlemi değil bir yer değiştirme işlemidir” (Aktulum
2007: 43). Bu kuram üzerine daha sonra Roland Barthes, Michael Riffaterre,
Laurent Jenny ve Gerard Genette de çalışmalar yapmıştır. Kubilay
Aktulum ise Bakthin ve Kristeva başta olmak üzere tüm bu araştırmacı-
ların görüşlerini şöyle karşılaştırmaktadır:
“Bir metnin önceki metinlerden aldığı parçaları yeni bir da-
ğılım işleminden geçirip onları dönüştürerek üretildiğini söyleyen
Kristeva kavramı en geniş biçimde, Genette ise daha dar
bir çerçevede tanımlar. Kristeva ve Barthes metinlerarasının
izlerinin bilinmez, çoğu zaman saptanamaz, kolaylıkla çıkarı-
lamaz olduklarını ileri sürerken, tersine Riffaterre bu izlerin
saptanabilir, tanınabilir izler olduğu, ancak algılanabilmeleri
için okurun iyi bir ekinsel birikime sahip olması gerektiği üzerinde
durur. Kristeva metinlerarasını bir yazı etkisi, yani yazı
yoluyla üretilen bir unsur gibi görür, Riffaterre ise metinlerara-
Tûtî Hikâyesi ● 75
sının tümüyle bir okuma etkisine bağlı olduğu düşüncesindedir”
(Aktulum 2007: 92).
Bu farklı görüşlerden yola çıkarak Aktulum, metinlerarasılığın sı-
nırlarını tam olarak çizmenin mümkün olmadığı, kavramın eksiksiz bir
tanımını yapmanın kolay olmadığı sonucuna varmaktadır (Aktulum
2007: 92). Ayrıca, metinlerarası bir gönderinin anlaşılabilmesi için “yer
aldığı metnin bağlı olduğu yazınsal gelenek, yazarın yazın anlayışı ve
metin konusundaki bakış açısı, yazıyla olan ilişkisi, metnin stratejisi,
tarihsel ve toplumsal koşullar vb.” (Aktulum 2007: 167) durumlar dikkate
alınabilmektedir. Buradan yola çıkarak Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı
Sindbâd adlı Türkçe Sindbâdnâmeleri ve benzer bir şekilde oluşan klasik
mensur hikâyeleri metinlerarasılık bağlamında incelemek için öncelikle
Sindbâd hikâyelerinin de içerisinde bulunduğu çerçeve hikâye geleneği
üzerinde durmak gerekmektedir.
Çerçeve hikâye basit bir hikâye antolojisi değil, öncelikle diğer anlatıları
sunma amacıyla oluşturulan kurgusal bir anlatıdır (Irwin 1995:
28). “Özellikle masallar ve masalsı anlatılar söz konusu olduğunda kar-
şılaşılan bu kurgu tarzı” (Gökalp Alpaslan 2002: 122) ile birbirinden ba-
ğımsız çok sayıda hikâye veya masal arasında dalga biçimli bir bağ kurulmaktadır.
Bu tür metinlerde olaylar, merkezden çevreye yayılan, iç
içe geçmiş, girift daireler gibidir ve merkezde yer alan ana olaya bağlı
olarak uzayıp giden yan olaylar, hikâyeler bulunmaktadır (Çetin 2005:
197). Bu teknik sayesinde anlatıcı, çok sayıda hikâyeyi peş peşe anlatma
imkânı bulmakta, aynı zamanda dinleyicide bir sonraki hikâye için merak
hissi uyandırıp anlatımda sürekliliği sağlamaktadır.
İster sözlü kültür ürünlerinde ister yazılı kültür ürünlerinde olsun
çerçeve hikâye tekniği büyük ilgi görmüş ve pek çok eserde kullanılmış-
tır. Doğu ve Batı edebiyatlarında bu teknikle oluşturulmuş birçok eser
vardır. Bonnie Irwin, çerçeve hikâyenin bu denli rağbet görmesini üç
nedene bağlamaktadır: Birincisi, çerçeve hikâye tekniğinin, birçok konuyu
farklı tarzlarda ve farklı uzunluklarda sunabilme imkânı veren
esnekliğidir. Birbirine bağlı bu hikâyeler, farklı yazılı veya sözlü kültürlerden
alınabileceği için yazara veya anlatıcıya sınırsız materyal imkânı
sunmaktadır. İkincisi yine bu esneklik sayesinde herhangi bir çerçeve
hikâyeye bağlı farklı zaman ve mekâna ait iç hikâyeler, farklı bir çerçeve
76 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
hikâyenin içerisine dâhil edilebilmektedir. Yazar veya anlatıcı duyduğu
veya okuduğu bir hikâyeyi beğenerek farklı bir hikâye versiyonunda,
başka bir bağlamda kullanabilmektedir. Üçüncüsü ise yine aynı esneklik
nedeniyle bir çerçeve hikâye farklı dilbilimsel ve kültürel ortamlara
adapte olabilmektedir (Irwin 1995: 33-35). Doğuda Sindbâdnâme olarak
bilinen hikâye koleksiyonunun, batıda Yedi Vezirler şeklinde çeşitli deği-
şikliklere uğrayarak yayılması bu durumun en güzel örneklerindendir.
Hindistan kökenli olan bu çerçeve hikâye geleneğinin en meşhur
eseri Binbir Gece Masalları’dır. Bu büyük hikâye külliyatının çerçeve
hikâyesinin konusu, karısı tarafından aldatıldığı için kadınların sadakatine
inanmayan ve her gün bir kızla evlenip sabahına karısını idam ettiren
Şehriyar’ı, her gece anlattığı hikâyelerle oyalayarak idamını erteleten,
bu sayede ülkedeki diğer kızları da bu beladan kurtaran Şehrazat’ın
hikâyesidir. Bütün dünyada büyük ilgi gören ve çeşitli dillere tercümeleri
yapılan bu eserin ilk kaynağı Hezâr Efsane adlı hicri 3. yüzyılda
Arapçaya tercüme edilmiş eserdir (Akkoyunlu 1982: 11). Ayrıca yine
kadınların sadakatsizliğini konu edinen Sindbâdnâme ve Kırk Vezir
Hikâyeleri de hemen hemen aynı çerçeve hikâyeye sahip hikâye koleksiyonlarıdır.
Binbir Gece Masalları’na bir tepki olarak yazılan ve erkeklerin
sadakatini kanıtlamayı konu edinen Binbir Gündüz Hikâyeleri de bu geleneğin
güzel örneklerindendir. Bir diğer önemli çerçeve hikâye örneği ise
papağan hikâyeleri olarak da bilinen ve Sanskritçe aslı Sukasaptati (Atalas
2010: 1) olan Tûtînâme adlı eserdir. Yine kadınların sadakatsizliğini
konu edinen Tûtînâme’de anlatıcı bir papağandır ve sahibi Mahışeker’in
âşığına gitmesini engellemek ve onu oyalamak için sabahlara kadar anlattığı
hikâyeleri konu edinmektedir. Bir çerçeveye bağlı on ayrı ana
hikâyeden oluşan Bahtiyârnâme ise şehzâdeyi kıskanan vezirlerin onun
idam edilmesi için anlattıkları hikâyelerle bunlara karşılık şehzâdenin
kendini savunmak için anlattığı hikâyeleri konu edinmektedir.
Sindbâdnâme veya Yedi Vezir Hikâyeleri ile Kırk Vezir Hikâyeleri’nden
esinlenerek On Vezir Hikâyesi olarak da bilinen bu hikâye, vezirlerin
fonksiyonları bakımından tamamen farklılık arz etmektedir (Kavruk
1998: 31-35). Diğer bir çerçeve hikâye külliyatı olan Arap kaynaklı elFerec
bade’ş-şidde ise “sıkıntıdan sonra feraha ermenin” konu edildiği
hikâyelerden oluşmaktadır (Kavruk 1998: 58).
Tûtî Hikâyesi ● 77
Çerçeve hikâye tekniği Avrupa’da da büyük ilgi görmüş ve 12.
yüzyılda Johannes, Yedi Vezirler’in bir versiyonu olan Dolapathos’u kaleme
almış, 13. yüzyılda ise Alphonso X, Sanskritçe asıllı Pançatantra’nın
bir versiyonu olan Kelile ve Dimne’yi İspanyolcaya tercüme etmiştir. Bir
ahlâk ve siyaset kitabı olan Kelile ve Dimne, kahramanlarının çoğunun
hayvan olması sebebiyle fabl türünün de ilk örneklerindendir. Ayrıca
yine bu dönemde Boccacio’nun yazmış olduğu ve veba salgınından ka-
çarak bir şatoya sığınan yedi genç kadın ile üç erkeğin, on gün boyunca
vakit geçirmek için birbirlerine anlattıkları hikâyeleri konu edinen Decameron
ve Chaucer’in Aziz Thomas, Bechet’in Canterbury’deki mezarını
görmek üzere yola çıkan otuz kadar hacının yol boyunca anlattıkları
hikâyeleri konu edinen Canterbury Hikâyeleri de Avrupa’da çerçeve
hikâye geleneğinin yansımalarıdır.
Çerçeve hikâye tekniğinin esnek yapısı Sindbâd hikâyelerinin de
farklı koleksiyonlarda kullanılmasına neden olmuştur. İç hikâyelerin
bazılarının alındığı hikâye koleksiyonları olduğu gibi Binbir Gece Masalları
ve Tûtînâme’nin bazı versiyonlarında Sinbâdnâmeler, çerçeve
hikâyesi ve iç hikâyeleriyle birlikte kullanılmıştır (Lotfizadeh 1991: 26).
Bu iki hikâye koleksiyonunun oldukça uzun ve hacimli olmaları buna
imkân tanımıştır. Kullanılan iç hikâyelerin hepsinin tespit edilmesi oldukça
güçtür. Ancak Sindbâdnâme, Binbir Gece Masalları, Tûtînâme ve Kırk
Vezir Hikâyeleri’nin dördünde de bulunan “Tûtî hikâyesi”, bu metinlerarası
geçişe güzel bir örnek teşkil eder.
Tûtî Hikâyesi ve Metinlerarasılık
Sindbâdnâme’de Tûtî Hikâyesi
Türkçe Sindbâdnâme nüshaları olan Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı
Sindbâd’da yer alan, kocasını aldatan kadın ve evde olup bitenleri sahibine
anlatan papağan motiflerinin işlendiği Tûtî hikâyesinde olay örgüsü
şu şekildedir:
Zamanında bir adamın hafif meşrep bir karısı ve bülbül
sesli, güzel konuşan, sadık bir papağanı vardır. Adam her gün
bu papağanla sohbet eder, evinde olup bitenlerden haberdar
78 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
olur. Bir gün adamın bir dostu bir ziyafet verir ve onu davet
eder. Adam karısına veda ederek davete gideceğini söyler. Bir
yandan dostunun davetine katılmak isterken bir yandan da
karısına güvenmediği için tedirgindir. Papağanının yanına
gider ve o gece kendisi evde yokken olup bitenleri takip etmesini
ve geldiğinde kendisine anlatmasını tembih eder. Adam
gider gitmez kadın genç sevgilisini eve alır ve geceyi birlikte
geçirirler. Seher vakti adam eve döner. Kadın hemen kocasına
bir hile düşünerek, kendisinin her zaman çoluk çocukla evde
oturduğunu, onun emirlerine itaat ettiğini, ama onun gece
gündüz dostlarıyla eğlenip sefa sürdüğünü söyleyerek sitem
eder. Adam, kadının bu sözlerine üzülüp ona iltifatlar ederek
gönlünü alır. Daha sonra her zaman yaptığı gibi papağanın
yanına gider ve gece olup bitenleri sorar. Papağan da gece
karısının sevgilisiyle birlikte neler yaptığını anlatır. Bunları
duyan adam çok sinirlenir ve karısının yanına giderek onu çok
fena bir şekilde döver. Kadın adamın evde olanları nereden
öğrendiğini araştırır ve papağanın her şeyi anlattığını öğrenir.
Bir hile ile ondan intikam almaya karar verir.
Yine bir gün adam bir ziyafete davet edilir ve giderken papağanını
tembihler. Kadın, kocası evden çıkar çıkmaz papağanın
bulunduğu yere gider. Papağanın karşısına etrafı
görememesi için bir perde çektirir. Perdenin arkasına su dolu
bir leğen, bir el değirmeni, bir yelpaze ve bir mum koyar. Gece
boyunca gâh mumu söndürerek evi karanlığa boğar, gâh
yelpaze ile rüzgâr estirir, gâh el değirmeninden gök
gürültüsüne benzer değişik sesler çıkarır, gâh mumun ışığını
leğendeki suya yansıtarak şimşek izlenimi verir. Papağan
fırtına koptuğunu sanır. Sabah olur, adam eve döner ve papağana
gece neler olduğunu sorar. Papağan gece çok kötü bir
fırtına çıktığını, bütün gece yağmur yağdığını söyler. Papağanın
bu saçma sözlerini duyan adam papağana çok sinirlenir.
Onun yalanları yüzünden namuslu karısını haksız yere
dövdüğünü, hatta boşama aşamasına geldiğini söyleyerek papağanı
öldürür ve karısından özürler diler.
Bu adamın papağanları çok iyi bilen, dürüst bir dostu,
olanları öğrenir ve kimseye danışmadan iş yaptığı için dostuna
kızar. Nasıl böyle bir papağanı helâk ettiğini anlamadığını,
Tûtî Hikâyesi ● 79
böyle bir papağana padişahların bile sahip olmadığını ve onların
yalnızca gördüklerini ve duyduklarını söyleyebileceklerini,
hayvanların yalan söyleyemeyeceklerini, kadınların ise her
zaman fitneci ve hilekâr olduklarını söyler. Yaptığı hatayı anlayan
adam hayatını âh ederek geçirir ve ölür.
Binbir Gece Masalları’nda Tûtî Hikâyesi
“Elf Leyle ve Leyle” olarak da bilinen Binbir Gece Masalları, yüzyıllardır
tüm dünyada popülaritesini korumuş, birçok dile çevrilip baskısı
yapılmış büyük bir hikâye külliyatıdır. Binbir Gece Masalları’nın kökeni
hakkında farklı görüşler ortaya atılmış, araştırmacıların bir kısmı bu
hikâye külliyatının Hint kökenli olduğunu savunurken bir kısmı ise
Arap ve Fars kökenli olduğunu savunmuşlardır. Son olarak günümüzde
bu konuda araştırma yapan Mısırlı bilim adamı Muhsin Mehdi, Binbir
Gece Masalları’nın Mısır ve Suriye olmak üzere iki ana el yazması grubu
olduğunu kanıtlamıştır (Ergül 2000: 363). Binbir Gece Masalları’nın
Arapça metninin günümüze kadar Kalküta, Breslau, Bulak, Bombay,
Beyrut, Kahire baskıları (Tülücü 2004: 6-7) gibi pek çok baskısı yapılmış-
tır.
Clouston, Binbir Gece Masalları baskılarının içerisinde W. H.
Macnaghten’in Kalküta’da yaptığı neşir, M. Habict ile M. H. L.
Fleischer’in Breslau’da yaptıkları neşir ve Kalküta baskılarıyla büyük
benzerlik gösteren bazı Bulak neşirleri olmak üzere toplam üç versiyonda
Sindbâd hikâyelerinin yer aldığını belirtmektedir (Clouston 1884:
XLIV-XLV). Bunun bir sonucu olarak Binbir Gece Masalları’nın günümüzde
en kapsamlı Türkçe çevirisi olan Alim Şerif Onaran’ın, Mardrüs’ün
Fransızca çevirisini esas alarak hazırladığı Binbir Gece Masalları (Onaran:
2008) adlı dört ciltlik çalışmada Sindbâdnâme versiyonu bulunmazken,
Ziyat Akkoyunlu’nun Arapça baskıdan yaptığı çeviri olan “Binbir Gece
Masallarının Türk Masallarına Tesiri” (Akkoyunlu 1982) adlı çalışmada
Sindbâdnâme versiyonu bulunmaktadır. Bu nedenle Binbir Gece Masalları’nda
yer alan Sindbâdnâme versiyonu ile bu çalışmanın konusu olan
Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd isimli Sindbâdnâme versiyonlarının
karşılaştırması yapılırken Akkoyunlu’nun bu çalışmasından faydalanıl-
80 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
mıştır. Sindbâdnâmelerde bulunan “Tûtî hikâyesi” ile Binbir Gece Masalları’nda
yer alan yüz ellinci hikâye yani “Adamla Kuş Hikâyesi (Akkoyunlu
1982: 461-462)” arasındaki benzerlikler ve farklılıklar şu şekildedir:

Çok seyahat eden bir tüccarın çok güzel bir karısı vardır.
Karısını çok kıskanan tüccar kendisi dışarıdayken evde olup
bitenleri öğrenmek için bir kuş alır. Seyahatten döndüğünde
karısının bütün yaptıklarını bu kuştan öğrenir. Yine bir gün seyahatten
dönen tüccar, kuştan karısının başka bir erkekle birlikte
olduğunu öğrenince çılgına döner ve karısını öldürmek
ister. Kadın bir kuşun sözüyle kendisini nasıl öldürebileceğini
sorarak kocasına bu gece bir arkadaşına gitmesini, döndü-
ğünde kuş gece nerede olduğunu doğru olarak söylerse kendisini
o zaman öldürmesini söyler. Tüccar evden ayrılınca kadın
hemen kuşun kafesini bir kumaşla örtüp üzerine su sıkar.
Sonra da yelpazeyle yeller ve mum ışığını kafese yaklaştırıp
uzaklaştırır. Böylece kuşa fırtınalı bir gece izlenimi verir.
Adam eve döndüğünde o gece nerede olduğunu sorar. Kuş,
“O fırtınalı ve yağmurlu gecede kim, kimin nerede olduğunu
bilir ki, ben senin nerede olduğunu bileyim” der. Gece hava
güzel olduğundan tüccar kuşun yalan söylediğini düşünerek
boynunu koparır. Bir süre sonra karısının başka bir erkekle
birlikte olduğunu kendi gözleriyle gören tüccar, karısını
öldürür ve kuşuna yaptıkları için çok üzülür.
Evde olup bitenleri akşam olunca evin sahibine anlatan papağanın,
kocasını başka erkeklerle aldatan kadın tarafından kandırılmasını ve
kuşun suçsuz olduğu hâlde sahibi tarafından öldürülmesini konu edinen
bu hikâye Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd’da bulunan “Tûtî
Hikâyesi” ile konu ve kurgu açısından aynıdır. Fark ise hikâyenin sonunda
adamın, karısının sevgilisiyle birlikte olduğunu kendi gözleriyle
görmesi ve karısını öldürmesidir.
Tûtî Hikâyesi ● 81
Tûtînâme’de Yer Alan Hikâye
Çerçeve hikâye külliyatlarının en güzel örneklerinden biri olan
Tûtînâme’nin aslı Sankritçe Sukasaptati’dir. “Papağan Masalları” adıyla
da bilinen Tûtînâme, yüzyıllar boyunca birçok dile çevrilmiş, birçok
kültürde varlığını sürdürmüştür.
Eser, Şeyh Ziyaaddin Nahşebî tarafından “gece” adı verilen elli iki
bölüme ayrılarak Farsçaya çevrilmiştir. Nahşebî bu çeviriyi yaparken
bazı tasarruflarda bulunmuş, bazı hikâyeleri çıkarıp bazılarını ekleyerek
eseri yeniden yazmıştır (Atalas 2010: 1). Eser bu tarihten sonra da çeşitli
yazarlar tarafından kaleme alınmış ve birçok Türkçe çevirisi de yapılmıştır.
Hasan Kavruk, yapılan bu Türkçe çevirilerin aslından çok farklı
olduğunu, eseri çeviren herkesin kendince değişiklikler yaptığını, kendine
göre bir şekil verdiğini belirtmektedir (Kavruk 1998: 42).
Clouston, Nahşebî’nin Tûtînâme’sinde Sindbâdnâme versiyonunun
bulunduğunu, elli iki gecelik eserin sekiz gecesinin Sindbâdnâme
hikâyelerine ayrıldığını belirtmektedir (Clouston 1884: XLV). Ancak
yapılan araştırmada bugün mevcut Türkçe Tûtînâmelerde ve Tûtînâme
üzerine yapılan çalışmalarda böyle bir metne rastlanmamıştır. Bu da
Hasan Kavruk’un belirttiği gibi, tercümeler sırasında yapılan değişikliklere
bağlı bir durum ihtimalini güçlendirmektedir.
Çevirisi yapılmış Türkçe Tûtînâmeler içerisinde yer alan “Bezirgânla
Tûtînin Hikâyesi” (Necâtigil 2010: 39-44), Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı
Sindbâd’da bulunan “Tûtî Hikâyesi”nin benzeridir. Kocasını aldatan
kadın ve evde olup bitenleri sahibine anlatan papağan motiflerinin iş-
lendiği bu hikâyede olay örgüsü aynı şekilde başlamakta, ancak sonuç
kısmı oldukça farklı gelişmektedir. Hikâyenin Tûtînâme’deki şekli şöyledir:

Bir zamanlar Hint diyarında bir bezirgânın babasından
kalma çok akıllı bir papağanı vardır. Bu papağan bezirgânın
evinde olup biten her şeyi kendisine anlatır. Günlerden bir gün
bezirgân ticaret yapmak üzere Horasan’a gider ve evini yine
papağana emanet eder. Bezirgânın karısı kocasının evde olmamasını
fırsat bilerek sevgilisini eve alır ve sabaha kadar
82 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
eğlenirler. Bu durumdan evde papağanın dışında kimsenin
haberi olmaz.
Bir süre sonra bezirgân evine döner ve papağana kendisi
yokken evde neler olduğunu sorar. Papağan, bezirgânın yoklu-
ğunda evde neler olduğunu, kimlerin gelip gittiğini anlatır,
ancak karısının sevgilisini eve aldığını söylemez. Bezirgân karı-
sının kendisini aldattığını kendi dostlarından öğrenir. Çok
sinirlenir, ama karısına bir şey belli etmeyerek yüzüne gülmeye
devam eder. Karısı, bezirgânın hareketlerinden şüphelenerek
sırrını öğrendiğini anlar. Bunu kocasına papağanın söylediğini
düşünerek ona kin beslemeye başlar. Birgün fırsatını bulup papağanın
kanatlarını ve kuyruğunu yolarak pencereden aşağıya
atar ve kocasına da papağanı kedinin kaptığını söyler. Pencereden
düşen papağan evin yakınlarındaki bir puthaneye
gizlenir ve keşişlerin yemek artıklarıyla beslenerek orada yaşamaya
başlar.
Birkaç gün sonra bezirgânın sabrı kalmaz ve karısını evden
kovar. Bezirgânın korkusundan kadını kimse evine almak
istemez. Kadın da çaresiz, puthaneye sığınır ve gece gündüz
oradaki puta tapmaya başlar. Yine bir gece puta ağlayarak dua
ederken papağan gizlice putun arkasına saklanarak kadına
seslenir. Onun dualarını kabul ettiğini, kocasının kendisini
affedeceğini, ancak saçlarını, kaşlarını ve kirpiklerini kazıması
gerektiğini söyler. Kadın hemen eline bir ustura alarak
kaşlarını ve kirpiklerini kazımaya başlar.
Papağan putun arkasından çıkarak kadına ne kadar akılsız
olduğunu, kendi dostunu ve düşmanını bile ayırt edemediğini,
sırrını kocasına kendisinin açıklamadığını söyler. Eğer akıllı
olup kendisini pencereden atacağına işbirliği yapsaydı, bezirgânı
birlikte ikna edebilecekken kendisinin bu puttan
yardım bekleyecek kadar aciz olduğunu söyler. Papağan
kadına eğer bu puta tapınmaktan vazgeçerek tövbe edip hak
dinine girerse bezirgâna giderek kendisini affettireceğini
söyler. Kadın tövbeler ederek İslâm dinine geçer ve papağan da
bezirgânın yanına giderek karısının suçsuz olduğuna onu ikna
eder. Bezirgân puthaneye giderek karısından af diler. Kadın da
papağanın aklına ve zekâsına hayran kalarak daha önce ona
yaptıkları için pişman olur.
Tûtî Hikâyesi ● 83
Görüldüğü gibi hikâyeler arasındaki en önemli fark papağanın
özellikleridir. Burada yer alan papağan, Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı
Sindbâd’daki gibi yalnızca gördüklerini aktaran bir kuş değil, aynı zamanda
düşünebilen, yeri geldiğinde karşısındaki insanı kandırabilen bir
kuştur. Sahibine evde olup bitenleri anlatırken özellikle karısının sevgilisinin
eve geldiğini gizlemektedir. Ayrıca bu hikâyede yer alan hilekâr
kadın Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd’daki gibi hile ile papağanı kandırmak
yerine “Onu kedi kaptı.” diyerek kocasını kandırmaktadır.
Hikâyenin sonu ise tamamen farklıdır. Tûtînâme’de yer alan hikâyede
daha çok dînî motifler ön plana çıkmaktadır. Özellikle İslâmî öğeler
vurgulanmakta ve papağan, sahibini kadını affetmesi için bu dinî öğeyi
kullanarak ikna etmektedir.
Kırk Vezir Hikâyelerinde Tûtî Hikâyesi
Dünyaca ünlü çerçeve hikâye koleksiyonlarından bir diğeri de Kırk
Vezir Hikâyeleri’dir. Birçok dile çevirisi yapılmış olan bu hikâyelerin kaynağı
hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Clouston ve Ahmet Ateş,
bu hikâyelerin aslının Türkçe olduğunu söylerken, Faruk Kadri Timurtaş,
konusunun Binbir Gece Masallarından alındığını ve genişletildiğini
söylemektedir. J. Deny ve İ. Kutluk ise Kırk Vezir Hikâyelerinin
Sindbâdnâmeden kaynaklandığını belirtmektedirler (Kavruk 1998: 111).
Kırk Vezir Hikâyeleri’nin çerçeve hikâye dışında, iç hikâyelerinde
Sindbâdnâmelerle benzer üç hikâye tespit edilmiştir. Bu hikâyelerden
biri de Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd’da diğer eserlerde de yer alan
“Efendi ile Kadın ve Papağanın Hikâyesi”dir. Hikâye, Kırk Vezir
Hikâyelerinde “Hintli Hâce ve Tûtî” ismiyle geçmektedir ve konusu
kısaca şu şekildedir:
Bir Hintli hâcenin güzel bir karısı, karısının ise genç bir âşığı
vardır. Hâce bir gün pazardan bir papağan satın alır. Papağan,
hâceye kendisi evde yokken karısının âşığıyla eğlendiğini anlatır.
Kocasının ithamı karşısında kadın hileye başvurur. Kocası
yokken sevgilisiyle buluştuğu gece cariyeleriyle papağanın kafesini
sığır derisiyle örterek üzerinden sular akıtıp, çömlek
içinde ateş yakıp şimşekler çakan rüzgârlı ve yağmurlu bir gece
izlenimini verirler. Ertesi gün papağan hâceye havanın fırtınalı
84 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ve yağmurlu olması nedeniyle karısının yaptıklarını işitemedi-
ğini söyler. Papağanın bu sözlerini duyan hâce papağana uyup
karısından şüphelendiği için utanır (Kızıltan 1991:198).
Her iki versiyonda da aynı olay örgüsüne sahip olan bu hikâyede
tek fark hikâyenin sonudur. Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd’da papa-
ğanın yalan söylediğini düşünen sahibi onu öldürüp daha sonra papa-
ğanın suçsuz olduğunu anlayarak pişman olurken, burada hâce, papa-
ğana uyup karısından şüphelendiği için pişman olmaktadır.
Çerçeve hikâyenin esnek yapısı nedeniyle Sindbâdnâme versiyonlarıyla
diğer çerçeve hikâye külliyatlarında da birçok benzer hikâye ve
motif bulmak mümkündür. Ancak bu başlı başına uzun bir çalışma gerektirir.
Bu nedenle çerçeve hikâye külliyatları arasında Sindbâdnâme
versiyonlarını bir bütün olarak içerisine alan Binbir Gece Masalları, yine
bir çevirisinde Sindbâdname versiyonunu barındırdığı bilinen, ama gü-
nümüzde mevcut metinlerde tespit edemediğimiz Tûtînâme ve son olarak
da Sindbâdnameden kaynaklandığı görüşlerinin de olduğu ve ortak
bir çerçeve hikâyeye sahip Kırk Vezir Hikâyeleri üzerinde durulmuştur.
Tespit edilen Tûtî hikâyelerinde her ne kadar hikâyenin konusu
aynı olsa da ayrıntılarda farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu durum
Gürsel Aytaç’ın “aynı dilde, aynı konuyu işleyen iki eser ister çağdaş
ister farklı dönemlerden olsun mutlaka farklılıklar arz etmek durumundadır.
Aksi halde ikincisi ya kopya ya ardıldır, yani eser olma katına
yükselememiştir.” (Aytaç 2001: 2) görüşünü desteklemektedir. Her anlatıcı
duyduğu veya okuduğu hikâyeyi kendi eserine aktarırken hikâye
üzerinde tasarruflarda bulunup kendi kültürünün öğelerinden faydalanmaktadır.

Sonuç
Bütün dünya kültürlerinde çok önemli bir yeri olan hikâyeler, dünyanın
farklı yerlerinde farklı insanların aynı duygu ve düşüncelerini
aktardıkları bir araç olarak kullanılmaktadır. Anlatılan hikâyeler benzer
olsa da her hikâye kendi toplumunun izlerini taşır. Diğer Müslüman
toplumlarda olduğu gibi Türklerde de, Binbir Gece Masalları, Bahtiyarnâme,
Tûtînâme gibi çeviri ve uyarlama yoluyla Türkçeye aktarılan
Tûtî Hikâyesi ● 85
çerçeve hikâyeler büyük ilgi görmüştür. Bunlardan bir diğeri de Sindbâd
hikâyeleridir.
Doğu ve batı olmak üzere iki versiyonu bulunan bu hikâye külliyatı,
doğuda Sindbâd hikâyeleri, batıda ise Yedi Vezir Hikâyeleri olarak
tanınmış ve birçok dile çevirisi yapılmıştır. Hikâyelerin kökeninin
Hintçe, İbranice ve Pehlevîce olduğuna dair farklı teoriler bulunmakla
birlikte çerçeve hikâye tekniğinin Hint kaynaklı olması sebebiyle Hint
kökenli olduğu görüşü daha çok itibar görmüştür. Sindbâd
hikâyelerinin Türkçeye aktarımı ise Fars ve Arap kaynaklı
versiyonlardan olmuştur. Ayrıca 20. yüzyılda hikâyelerin batı versiyonu
olan Yedi Vezir Hikâyeleri de Türkçeye çevrilmiş ve yayımlanmıştır.
Bu çalışmada üzerinde durulmuş olan “Tûtî hikâyesi” ise içerisinde
Sindbâdnâmelerin de yer aldığı çerçeve hikâye külliyatları arasında var
olan metinlerarasılığa güzel bir örnek teşkil etmektedir. Hikâye, küçük
farklılıklar dışında, Sindbâdnâme, Binbir Gece Masalları, Tûtînâme ve Kırk
Vezir Hikâyeleri olmak üzere dört farklı çerçeve hikâye külliyatında aynı
şekliyle yer almaktadır. Buradan yola çıkılarak denilebilir ki gerek çer-
çeve hikâyenin esnek yapısı, gerekse hacmi nedeniyle anlatıcı veya yazarlar,
başka bir hikâye külliyatında duyup, okuyup beğendikleri
hikâyeleri, dönemin kültürel dokusuna uygun bir şekilde kendi anlattıkları
hikâye külliyatlarına ekleyebilmektedir.
Kaynakça
Ağıl, Nazmi, (1994), Canterbury Öyküleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Akkoyunlu, Ziyat Abdülmecit, (1982), Binbir Gece Masallarının Türk Masallarına
Tesiri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Aktulum, Kubilay, (2007), Metinlerarası İlişkiler. İstanbul: Öteki Yayınevi.
Alangu, Tahir, (1966), “Tûtînâme: Eski Bir Masal Kitabı”, Yeni Dergi, Masal
ve Hikâye Özel Sayısı, 23, 155-257.
Atalas, Burcu, (2010), Tûtînâme (Metin ve İnceleme) (88a-177b), İzmir: Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Ateş, Ahmed, (1948), Sindbâd-Nâme, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
86 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
______, (1966), “Sindbâd-Nâme”. İslam Ansiklopedisi, CX, İstanbul: Milli
Eğitim Basımevi.
Aytaç, Gürsel, (2001), Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
Bakhtın, Mikhail, (2004), Dostoyevski Poetikasının Sorunları (çev. Cem
Soydemir) İstanbul: Metis Yayınları.
______, (2005), Rabelais ve Dünyası (çev. Çiçek Öztek), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Balaban, M. Rahmi, (1339), Bahtiyar-Nâme, İstanbul: yyy.
Belcher, Stephen, (1987), “The Diffusion of the Book of Sindibad”, Fabula, 28,
34-58.
Blochet, Edgar (1932), Catalogue Des Manuscripts Turcs de la Bibliotheque Nationale,
Tome I, Paris: yyy.
Clouston, W. A. (1884), The Book of Sindbâd or The Story of The King, His Son,
The Damsel, and Seven Vazirs, Privately Printed.
Çetin, Nurullah, (2005), Roman Çözümleme Yöntemi, Ankara: Öncü Kitap
Yayınları.
Deny, J. (1934), “Bahtiyar-Nâme”, The Encyclopedia of Islam, IV, Leiden: E. J.
Brill.
Doğrul, Ali Rıza, (1960), Beydaba: Kelile ve Dimne, Ankara: Maarif Basımevi.
Ebstein, Morris, (1967), Tales of Sendebar Mischle Sindbâd, Philadelphia: The
Jewish Publication Society of America.
Ergül, Aysel (2000), “Binbir Gece Masalları’nda Kadın”, İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi, 10, 363-364.
Fidan Gülşah Gaye, (2012), Türk Edebiyatında Sindbâd-nâme Çevirileri:
Tuhfetü’l-Ahyâr ve Kitâb-ı Sindbâd-nâme (İnceleme-Çeviri Yazılı MetinTıpkı
Basım), Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Gibb, E. J. W. (1886). The History of the Forty Vezirs or the Story of the Forty
Morns and Evens, London: George Redway.
Gökalp Alpaslan, Gonca, (2002). XIX. Yüzyıl Anlatılarında Sözlü Kültür
Etkileri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
______, (2007), Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanının Çağdaş Yorumları,
İstanbul: Multilingual Yayınları.
Hafızoğlu, Tahir, (2002), Kırk Vezir Hikâyeleri, İstanbul: Selis Kitaplar.
Tûtî Hikâyesi ● 87
Irwin, D. Bonnie, (1995), “What’s in A Frame? The Medieval Textualization
of Traditional Storytelling”, Oral Tradition, 10/1, 27-53.
Kavruk, Hasan (1998), Eski Türk Edebiyatında Mensûr Hikâyeler, İstanbul:
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Kavruk, Hasan, Süleyman Çaldak, Kazım Yoldaş (2000), El-Ferec Bade’ş-
Şidde I, Malatya.
______, (2004), El-Ferec Bade’ş-Şidde II, Malatya.
Kesler, Hülya (2010), Tûtîname (Metin ve İnceleme) (1b-88a). İzmir: Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Kırıkçı, Recep, (2004), Binbir Gündüz Masalları, İstanbul: Nehir Yayınları.
Kızıltan, Mübeccel, (1991), Kırk Vezir Hikâyeleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Köprülü, Fuat, (2004), Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları.
Kristeva, Julia, (1980), “Word, Dialog and Novel”, Desire in Language: A Semiotic
Approach to Literature and Art by Julia Kristeva. Newyork:
Columbia University Press, 64-91.
Kurtuluş, Rıza, (2009), “Sindbâd-nâme”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV
Yayınları, 37, 244-245.
Kutlu, Şemsettin (yyy), Tûtînâme (Papağanın Hikâyeleri), İstanbul: Tercüman
1001 Temel Eser.
Kutluk, İbrahim, (1949), “Sindbâd-nâme”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 3,
351-367.
Lotfizadeh, Bonnie, (1991), The Book of Sindibad and The Seven Sages of Rome:
Perspectives on the Frame and Its Relationship to the Interpolated Tales
in the Persian, Arabic, Latin and Spanish Versions, Berkeley: University
of California Ph. Thesis of Philosophy.
Macdonald, D. B. (1949), “Binbir Gece (Alf Layla va Layla)”, İslam Ansiklopedisi,
İstanbul: MEB Basımevi, 616-626.
Necatigil, Behçet, (2010), Tûtînâme, İstanbul: Can Yayınları.
Onaran, Âlim Şerif, (2008), Binbir Gece Masalları, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Perry, B. E. (1960), “The Origin of the Book of Sindbâd”, Fabula, 3, 1-94.
Rieu, Charles, (1888), Catalogue of the Turkish Manuscripts in the British Museum,
London: Longmans&CO.
88 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Ruben, W. (1942), “Hint-Türk Masal Münasebetleri”, AÜDTCF Dergisi, 1, 49-
62.
Sona, İbrahim, (2012), Türk Edebiyatında Tûtî-nâme Hikâyeleri (İnceleme-Tenkitli
Metin), Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Teksoy, Rekin, (1997), Decameron, İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Toska, Zehra, (1989), Türk Edebiyatında Kelile ve Dimne ve Kul Mesut Çevirileri,
İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Tülücü, Süleyman, (2004), “Binbir Gece Masalları Üzerine (Seçilmiş Bir Bibliyografya
ile)”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 22, 1-
53.
Vernant, Jean P. (1996), Eski Yunan’da Söylen ve Toplum. (çev. M. E. Özcan),
Ankara: İmge Kitabevi.
Yurdatap, Selami Münir, (1937), İlaveli Yedi Âlimler Hikayesi, yy: Bozkurt
Matbaası.

Konular