ŞERHU GAZELİYYÂTU’S-SULTÂN MURÂDU’S-SÂLİS

ÖZET
Metin açıklamaya yönelik çalışmalar olan şerhler Eski Türk Edebiyatı’nda
geniş bir yer tutmaktadır. Bu eserler şerh edilen eserin okuyucu tarafından daha iyi
anlaşılmasını sağlamaya, metnin anlam dünyasını aydınlatmaya ve açıklamaya
yönelik eserlerdir. Bu amaçla manzum ve mensur pek çok esere yine manzum ve
mensur şerhler yazılmıştır. Bizim bu tebliğimiz çerçevesinde tanıtmaya
çalışacağımız metin Sultan III. Murad’ın Farsça şiirlerine Şemseddin Sivâsî’nin
yazmış olduğu şerhten oluşan bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi Amcazade
Hüseyin Paşa Kitaplığı’nda 282/2 numarada kayıtlı olan bu eser bir mecmuanın
içinde yer almakta ve 40 varaktan oluşmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eski Türk Edebiyatı, şerh, gazel, Şemseddin Sivâsî
THE COMMENTARY OF SULTAN III. MURAD’S GHAZELS
ABSTRACT
In Classical Turkish Literature there are many commentary books which are
aimed to explain texts. These commentary books are written in order to make books
more understandable by readers, and to explain the meaning world of texts. For this
reason, a lot of verse and prose commentary books were written. In this paper we try
to introduce Şemseddin Sivâsî’s commentary book wich is written on III. Murad’s
Persian poems. This commentary book contains 40 leaves and a mecmua taking
place in Amcazade Hüseyin Paşa Library in Süleymaniye Library with number
282/2.
Key Words: Classical Turkish Literature, commentary, ghazel, Şemseddin
Sivâsî
Bilindiği gibi metin açıklamaya yönelik çalışmalar olan şerhler Eski Türk
Edebiyatı’nda geniş bir yer tutmaktadır. Manzum ve mensur pek çok esere yine
manzum ve mensur şerhler yazılmıştır. Bu şerhlerin yazılmasının amacı şerh edilen
eserin okuyucu tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak, metnin anlam dünyasını
aydınlatmak ve açıklamaktır. Biz bu tebliğimiz çerçevesinde Sultan III. Murad’ın
Farsça şiirlerine Şemseddin-i Sivâsî’nin yapmış olduğu şerhten oluşan ‘Şerh-i
Gazeliyât-ı Sultân Murâd-ı Sâlis’ adlı eseri tanıtmaya çalışacağız.

∗ Arş. Gör., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, kezbanpaksoy@gmail.com
Şerhu Gazeliyyâtu’s-Sultân Murâdu’s-Sâlis 445
III. Murad’ın Farsça gazellerinin şarihi olan Şemseddin-i Sivâsî’nin hayatı
ve edebî kişiliğine dair kaynaklarda 1520’de Tokat’ın Zile ilçesinde doğduğu ve
Halvetiye tarikatının Şemsiye kolunun kurucusu olan Ebü’l-Berekât Muhammed
Zîlî’nin oğlu olduğu belirtilmektedir. Mutasavvıf şairlerden olan Sivâsî, İstanbul’da
kısa bir süre müderrislik yapmış daha sonra Sivas’a göçüp kendisi için yaptırılan
dergâha yerleşmiştir. Zahirî ve batınî ilimleri öğretmek suretiyle pek çok talebe
yetiştiren Sivâsî 1597’de vefat etmiştir.
Edebî kişiliğine dair “XVI. Yüzyılın ikinci yarısında yetişen Şemseddin-i
Sivâsî, küçük yaştan itibaren düzenli bir tahsil görerek Arapça ve Farsça’yı o
dillerde telif eserler verecek derecede iyi öğrenmiş, devrin edebî-dinî kültürünü
hakkıyla almış, manzum ve mensur otuzdan fazla eser vermiş velud bir müelliftir.”1

denilmektedir.
Şemseddin-i Sivâsî şiirlerinde Şemsî mahlasını kullanmıştır. Şiir anlayışı
ise “Tasavvuf, onun eserlerinde bir süs, mücerred duyguları ifade etmeye yarayan
bir araç değil, âdeta bu eserlerin varlık sebebidir. O, eserlerini daha çok tasavvufî
fikirlerini ifade etmek ve yaymak amacıyla kaleme almıştır. Bu sebeple edebî
eserlerinde bile didaktik taraf ağır basmaktadır. Onun gayesi edebî eserler
vasıtasıyla fikirlerini yaymak, geniş halk kitlelerini irşad etmektir.”2 şeklinde
açıklanmaktadır. Eserlerinde umumiyetle açık, anlaşılır bir dil kullanan Sivâsî
manzum ve mensur çok sayıda eser vermiştir. Süleymâniye, Divan-ı Şemsî, Mevlid,
Gülâbâd manzum; Nakdü’l-Hâtır, Menâzilü’l- Ârifîn, Emr-i İlâhî ve Hüccet-i İlâhî
mensur eserlerinden bazılarıdır. Türkçe eserlerinin dışında Arapça iki eseri daha
vardır.
Şemseddin-i Sivâsî’nin şerh ettiği Farsça gazellerin sahibi olan sultan
şairlermizden III. Murad’ın burada tarihî kimliği üzerinde durmayıp edebî kişiliği
hakkında kısaca bilgi vermeye çalışacağız. Murâdî mahlasını kullanan Sultan III.
Murad, şiirlerinde daha çok dinî-tasavvufî konuları işlemiştir. Divanında, âyet ve
hadisler, Arapça ve Farsça beyitlerin yanında çok sayıda gazel yer almaktadır. Bazı
Arapça ve Farsça gazelleri Haşimî, Bâkî, Subhî, Hoca Sadedin, Zekeriya gibi
zamanın edipleri tarafından şerh edilmiştir.
Rıza Tezkiresinde bu sultan şair için şunlar söylenir: “Ma∆la´-ı şerìfleri
Murädìdür bu beyt-i la≠ìf zäde-i ≠abú-ı dil-güşâlarıdur:
Vefäya vaúde øılur mı Muräda ol gül-i ter
Yalancı gül gibi bir täze nev-civänum var

1 Hüseyin Akkaya, “Şemseddin-i Sivâsî”, Yedi İklim, S. 66, Eylül 1995.
2 Akkaya, agm., s. 97
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/3 Summer 2007
446 Kezban Paksoy
Æokuz yüz seksen ikide evreng-nişìn-i æay´erì olup müddet-i sal≠anatları
yigirmi bir ve müddet-i úömrleri elli senedür.”3
Sultan III. Murad ve onun Farsça gazellerinin şârihi olan Şemseddin-i
Sivâsî’nin hayatları ve edebî kişilikleri hakkında kısaca bilgi verdikten sonra Şerh-i
Gazeliyyâtü’s-Sultân Murâdü’s-Sâlis adlı eseri kısaca tanıtmaya çalışalım:
Süleymâniye Kütüphanesi, Amcazade Hüseyin Paşa Kitaplığında 282/2
numarada kayıtlı olan bu eser bir mecmuânın içinde 113-161 varakları arasında yer
almaktadır. Toplam 48 varaktır ve nesih hatla yazılmıştır. Eserin başında Arapça bir
dua bulunmaktadır. Metinde geçen âyet ve hadislerin üzeri çizilmiştir. Ayrıca sayfa
kenarlarında açıklamalar bulunmaktadır. Metnin içinde yer alan manzum parçalarda
beyitler bazen alt alta sıralanırken bazen de mensur metin gibi yazılmıştır. Eserde,
klasik bir eserde bulunan besmele, hamdele, salvele, sebeb-i telif ve hâtime gibi
bölümler yoktur. İlk varakta yer alan Arapça duadan sonra şarih eserin adını
kaydedip, açıklayacağı mısrayı verdikten sonra şerhe geçmiştir.
Şemseddin-i Sivâsî, Sultan III. Murad’ın gazellerini şerh ederken öncelikle
açıklayacağı beyiti vermiştir. Daha sonra bu beyitlerde şâirin demek istediklerini,
beyitlerin anlam dünyasını açıklamaya çalışmıştır. Farsça beyitlerin Türkçe
karşılıklarını vermeden şerhe geçmiştir. Tüm beyitlerin şerhleri “Allâhu a’lam ve
Resûlü ma’nâ-yı şerîfi dimek ola ki ya’nî…” kalıp ifadesiyle başlamakta ve
açıklamalar sıralanmaktadır. Şarihin burada izlediği şerh metodu tek tek kelimelerin
anlamlarından yola çıkarak beyitin anlam tablosunu ortaya koymaktır. Yani şarih
parçadan bütüne gitme metodunu kullanmıştır. Sivâsî beyitlerin daha çok tasavvufî
anlamları üzerinde durmuş, ele aldığı beyitlerle ilgili âyet, hadis, kelâm-ı kudsî ve
menkıbeleri de yeri geldikçe zikretmiştir. Örnek verilen menkıbeler daha çok Hz.
Musa ile Hz. Hızır’a ait menkıbelerdir. Bunların dışında Hz. Davud, Hz. Süleyman,
Hz. Nuh, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Hamza, Ebu Cehl, Şeyh Abdü’rRezzâk-ı
Kâşî, Şeyh Muhyiddin, Ebu Yezîd Bestâmî, Alâeddîn Kuds, Şeyh
Muhyiddin-i Arabî, Şeyh Alâeddîn Efendi ve Abdullah İbni Mes’ûd adları geçen ve
menkıbeleri anlatılan diğer isimlerdir.
Sivâsî şerhinde nazirelere ve başka gazellere de yer vermiştir. Eserde
dönemin ediplerinden Hâşimî’nin nazireleri, Tâsi’nin bir gazeli yer almaktadır.
Yukarıda anlattıklarımıza örnek olması açısından bir beyit ve şerhine
burada yer verelim:
úArùs-ı nev-be-nev äyed irädet çìst meydänì
Eger sùdì zened evvel yekì dünyä şeved ä∆ir

3 Rıza, Tezkire-i Rıza, Der-Sa’âdet, İkdâm Matbaası, İstanbul, 1316
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/3 Summer 2007
Şerhu Gazeliyyâtu’s-Sultân Murâdu’s-Sâlis 447
Yaúnì bu elfä®-ı bedìúiyyenüñ maúnäyı øudsiyyesi yaúlemulläh şöyle dimek
ola ki ey räh-ı ≈aøìøat sälikler ägäh u mütenebbih oluñ ki her medìd-i ´ädıø ki cän u
dilden pìrine irädet getürüp ∆ıdmet üzere ola ol medìdiñ nefsiyle pìriniñ
mäbeynlerinde nikä≈-ı maúnevì ile münäke≈e väøiú olup medìdiñ irädeti her ne
miødär mütezä’id olursa nikä≈-ı cedìd väøiú olup ta´arruf ziyäde olur pes imdi ey
≠älib-i esrär-ı ilähiye ziyäde irädet ve i≠äúat-ı maúärif ´amed ve esrär-ı ilähiyyeniñ
ziyäde läkin mùcib ü müstelzim olur ve da∆ı ≠älib-i ≈aøø olana maúärif-i cedìde nev
úarùsiyyetde nitekim ≈a◊ret-i Resùl ´allällähu úaleyhi vesellem bu maúnäya işäret
içün buyurdı imdi ≠älibiñ yevmen-fe-yevmen úibädeti ve şey∆ine irädeti ziyäde olsa
ol ≠älibiñ øalbinden isrär-ı İlähiye hiç münøa≠iúa olmaz yevmen- [14] fe-yevmen da∆ı
ziyäde olur ≈u´ù´ä ehlulläh øatında maúärif-i İlähiye ≈ùrì ve ˚ılmän ile taúbìr iderler
me§elä bir ≠älibiñ øalbinden maúärif-i e≈adiyye ®uhùr itse ol ≠älibiñ øalbi cennet ve
maúärif-i İlähiyyesi ≈ùrì ve ˚ılman olur bu úälemden úälem-i beøäya intiøäl itdügi
zamända bundan ta≈´ìl eyledügi úulùm-ı İlähiye ve esrär-ı ´amedäniyye úälem-i
beøäda ≈ùrì ve ˚ılmän olur nitekim ≈aøø Teúälä buyurdı ve men käne fì häŸihì aúmä
fehüve fil ä∆irete aúmä, pes ä∆iretde cennet ve ≈ùrì ve ˚ılman muräd iden ve dìdär-ı
İlähì ile mu˚tenim olmaø ≠aleb iden kimesne mürşid-i Rabbänìye vä´ıl olup anuñ
øalbinde olan maúärif-i İlähiye kendü øalbinde da∆ı ®uhùr idüp cemäl-i İlähì mürşid
øalbinde müşähede itmek gerekdür tä kim ä∆iretde aúmä olmaødan ∆alä´ ola pe§
imdi maúlùm oldu ki tälib-i ≈aøø ol kimsedür ki däõimä ä∆iret ≠alebinde ola eger
däõima ä∆iret sevdäsında olmaz ise yäri birisi dünyä olursa digeri ä∆iret ola veyä∆ud
®ähiri dünyä ile olursa bä≠ını ve göñli ä∆iret ile ola nitekim ∆aberde värid olmuşdur
gehì ber-där-ı mey-i aúlä-nişìnim, gehì der-ta≈t-ı päy-ı ∆ad-nişìnim, zìrä enbiyä ve
evliyä da∆ı tecelliyät-ı İlähiyyede deväm üzere olmazlar anıñiçün ≈a◊ret-i Resùl
´allallähu úaleyhi vesellem lì maúAllah vaøtü’l-≈adì§, buyurmuşdur zìrä gähì
rù≈äniyyet ve gähì beşeriyet øab◊ u bas≠ ´ıfatlarınıñ muøte◊äsı elbette böyle olur
läkin enbiyä ve evliyä øab◊ ´ıfatı ile tecellì itse úacz ü ◊ayø-ı ´adr ®ähir olur
münäfıølar anı görüp inkär iderler läkin ∆aberleri yoødur ki ol úacz ü ◊ayø olmaø
da∆ı kemäldür zìrä cümle úälemde ehlulläh muta´arrıfdur eger kendü vücùdunda úacz
ü ◊ayø ´ädır olmasa cümle úälemde ´ıfät-ı İlähiyyeniñ cemìúsi ile muta´arrıf zìrä
Ecmel-i úälemden birisi da∆ı kendü vücùdıdur pes imdi maúlùm oldı ki øutb-ı úälem
ve ∆alìfetulläh olan kimesne cümle ´ıfät-ı İlähiye ile kendü Ÿätında ve säõir úälemde
muta´arrıfdur ~aøø Teúälä anıñ Ÿät-ı [15] Şerìfini ∆a≠ä vü Ÿululdan ≈ıf® ve imänında
øıla ämìn yä Muúìn
Verdiğimiz örnekte de görüldüğü gibi Sivâsî şerh edeceği beyiti verdikten
sonra açıklamaya geçmiş, açıklamaya her beyitin açıklamasına başlamadan önce
kullandığı kalıp ifadeyi kullanarak başlamıştır ve beyitin tasavvufî anlamı üzerinde
durmuştur. Açıklamasını yine bir dua ile bitirmiştir.
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/3 Summer 2007
448 Kezban Paksoy
Söylediklerimizi toparlayacak olursak Eski Türk Edebiyatı’nda geniş bir
yer tutan şerhler gerek manzum gerekse mensur metinler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bizim bu tebliğde tanıtmaya çalıştığımız Şemseddin-i Sivâsî’nin Şerhu
Gazeliyâtü’s-Sultân Murâdü’s-Sâlis adlı şerh metni bu geniş sahanın küçük bir
parçasını teşkil etmektedir. Bu alanda yapılacak çalışmalar bu metinlerin günümüze
kazandırılmasının, metinlerin daha iyi anlaşılmasının yanında şerh metodlarının
ortaya konması açısından da önemlidir. Böylece Eski Türk Edebiyatı’nın bugüne
kadar çok da ilgi görmemiş bir alanın ışık tutulmuş olacaktır.

KAYNAKÇA
Akkaya, Hüseyin, “Şemseddin Sivâsî”, Yedi İklim, S. 66, Eylül 1995.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, (Haz: Yard. Doç. Dr. Mustafa Tatcı-
Prof. Dr. Cemal Kurnaz), c. 1, s. 95, Ankara 2000.
Gibb, W., Osmanlı Şiir Tarihi, (Tercüme: Ali Çavuşoğlu), c. 3, Akçağ, Ankara,
1999.
Gölpınarlı, Abdülbaki, “Şemsiye”, İslam Ansiklopedisi, c. 11, Mili Eğitim
Bakanlığı, İstanbul, s. 422-423.
İsen, Mustafa - Bilkan, A. Fuat, Sultan Şairler, Akçağ, Ankara, 1997.
Kırkkılıç, H. Ahmet, Sultan III. Murad, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
İstanbul, 1988.
Rıza, Tezkire-i Rıza, Der-Sa’âdet, İkdâm Matba’ası, İstanbul, 1316
“Şemseddin Sivâsî”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. 8, Dergah, İstanbul,
1998, s. 134-135.
Tarlan, Ali Nihad, Edebiyat Meseleleri, Ötüken, İstanbul, 1981.
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/3 Summer 2007

Konular