Osmanlı Tarihçiliğine ve Tarih Kaynaklarına Genel Bir Bakış

Özet
Osmanlı tarihçiliği xv. yüzyıl otalarında başladı. İlk eserler menakıbnâme, destan ve
gazânâme türündedir. Daha sonra Tevârîh-i Âl-i Osman adı altında ilk standart eserler
ortaya konuldu. XVI. yüzyılda biyografi ve bibliyografi türlerinin ilk örnekleri kaleme
alındı; yarı resmî saray tarihçiliği olan şehnâmenüvisliğin güzel örnekleri verildi. XVII.
ve XVIII. yüzyıllarda yeni tarih türleri ortaya çıktı ve resmî tar,h yazıcılığı olan vakanü-
vislik müessesesi kuruldu. XIX ve XX. yüzyıllarda daha da çeşitlenen tarih kaynaklarına
yeni türle eklendi.
Anahtar Kelimeler: Tarihçilik, tarih yazıcılığı, tarih kaynakları, tarih türleri

An Overview of The Ottoman Historiography and Ottoman Source
Abstract
Ottoman historiography started in the midst of 15th century. The early works were
given in the types of hagiography (menakıbnâme), epic and gazanâme. Afterwards, the
first standardised works started to be written in the name of Tevârih-i Âli-i Osman (Chronicles
of the Ottoman House). The first examples of biography and bibliography were
written in the 16th century. The good examples of şehname-writing, semi-official court
chroniclership, were given. New types of historiography emerged in the 17th and 18th
centuries and thereby “vak’anüvislik” as an official court history writing came into existence.
New types of sources were added to the Ottoman historiography in the 19th and
20th centuries.
Keywords: Historiography, historical sources, types of history.
271
Tarih Yazımının Başlangıcı - İlk Eserler:
Osmanlı Devleti’nin günümüze ulaşan ilk standart tarihleri, kuruluştan yaklaşık
bir buçuk asır kadar sonra kaleme alındı1
. Başta Âşıkpaşazâde olmak üzere,
daha sonraki tarihçilere kaynaklık eden Yahşi Fakih’e ait Menâkıb-ı Âl-i Osman
ilk Osmanlı tarihi sayılabilir2
. XV. asrın ilk çeyreğinde Germiyanlı Ahmedî tarafından
yazıldığı bilinen İskendernâme’nin sonuna dercedilen manzum Dâsitân-ı
Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman ise günümüze ulaşan ilk yazılı kaynaktır3
. Bu durumda
kuruluş devrinin ilk asrı olan XIV. yüzyıldan günümüze orijinal bir Osmanlı
tarihinin intikal etmemiş olduğu söylenebilir. Bu asrın tarihi Pachymeres, Nicephoros,
Kantakuzenos ve İbn Battuta gibi çağdaş Bizans, Arap seyyah ve tarihçilerinin
eserleri ile bazı menâkıbnâmelere ve daha sonraki kaynaklara dayanır. İlk
orijinal Türk kaynakları olan Menâkıb-ı Âl-i Osman menkıbe; Dâsitân-ı Tevârîh-i
Mülûk-i Âl-i Osman ise eski destan geleneğinin uzantısı görünümündedir. Kuruluş
devrinin tarihçiliğinde şüphesiz Sultan II. Murad’ın müstesna bir yeri vardır.
Onun himaye ve teşvikiyle özellikle Arapça ve Farsçadan tercüme edilen eserler
arasında standart tarihler de bulunmaktadır. Yazıcıoğlu Ali’nin İbn Bîbî’den (ö.
1285’ten sonra) geniş ilâvelerle yaptığı Târih-i Âl-i Selçuk bunun güzel bir örneği
olup burada Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarından da söz edilmektedir.
Kuruluş devri tarih kaynakları arasında Takvimler önemli yer tutar. Oldukça
eski bir geleneğe sahip olan İslâmî dönem astronomisinin son tipik örnekleri olan
bu eserler, müneccimler tarafından hazırlanır; burada önemli siyasî ve tabiî olayların
kronolojik listesi verilirdi. Bu yönüyle saray müneccimlerinin, ilk vak’anüvisler
olduğu düşünülebilir. En eskisi II. Bayezid döneminden kalan Takvim
düzenlemesi II. Mehmed zamanında da sürmüş ve bunların bir kısmı günümüze
ulaşmış ve yayımlanmıştır4
. Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman’lar ise bu asrın vazge-
1 Tarih kaynaklarının ortaya çıkışı, çeşitlenmesi ve türleri için bk. Abdülkadir Özcan, “Osmanlı
Tarih Edebiyatında Türlere Genel Bir Bakış”, Essays in honour of Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul
2006, s. 129-152.
2 V. L. Ménage, “The Manaqib of Yakhshi Faqih”, Bulletin of the School of Oriental and African
Studies, sayı: XVI (1963) s. 50-54.
3 Nihat Sami Banarlı, “XIV. Asır Anadolu Şairlerinden Ahmedî’nin Osmanlı Tarihi: Dâsitân-ı
Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman ve Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi”, İstanbul Üniversitesi Türkiyat
Mecmuası, İstanbul, 1939), VI, s. 111-176; Atsız, Osmanlı Tarihleri I, İstanbul,1949, s. 3.
vd.; İsmail Ünver, Ahmedî İskender-nâme, Ankara, 1983; M. Fuad Köprülü, “Ahmedî”, İslâm
Ansiklopedisi (İA), İstanbul, 1965, I, s. 216-221; Pál Fodor, “Ahmedi’s dâsitân as a Source of
Early Ottoman History”, Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae, XXXVIII/1-2
(1984), s. 41-54; Günay Kut, “Ahmedî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA),
İstanbul 1989, II, s. 165-167.
4 V. L. Ménage, “Osmanlı Tarihinin Başlangıcı” (trc. Salih Özbaran), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 9, İstanbul,1978, s. 230-231; a. mlf., “I.
Murad’ın Yıllıkları”, aynı eser, sayı 33, İstanbul, 1982, s. 79-98. Türkiye’de ilk Takvim neşirleri
Atsız, Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, İstanbul, 1961 ve Osman Turan taraflarından, İstanbul’un
Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, Ankara, 1984 isimleri altında gerçekleştirilmiştir.
272
çilmez tarih kaynaklarındandır5
. II. Murad (1421-1444, 1446-1451) döneminde
başlayan müellifi meçhul Tevârîh-i Âl-i Osman yazma geleneği daha sonra da devam
etmiş ve bu tür eserlerden birçoğu günümüze ulaşmıştır. Bu eserler üzerinde
ilk ciddî çalışmayı Friedrich Giese yapmış ve bunların 14 nüshasını karşılaştırarak
1922 yılında yayımlamıştır6
. II. Murad devrinin bir başka özelliği, gazânâme
türünün ilk örneklerinin de kaleme alındığı dönem olmasıdır. 1443–1444 yılları
olayları ve özellikle Varna Savaşı anlatıldığı anonim mensur Gazavât-ı Sultan
Murad b. Mehemmed Hân adlı eser bu türe güzel bir örnektir7
.
Fetih Sonrası Tarih Yazıcılığı:
İstanbul’un fethini müteakip tarih yazıcılığında canlanma olmuş; ilk standart
dünya ve Osmanlı tarihi yazma denemeleri bu dönemde yapılmıştır8
. Şükrullah’ın,
dünyanın yaratılışından başlattığı Farsça Behcetü’t-tevârîh’i Osmanlı
döneminin ilk umumi tarihi sayılabilir. Bu eser 937 (1530-1531) yılında Mustafa
Fârisî tarafından Mahbûbu kulûbi’l-ârifîn adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Eserin
Osmanlılara ait son bölümü önce Théodor Seif tarafından Farsça metin ve Almanca
tercümesiyle birlikte 1925 yılında yayımlanmış9
; daha sonra da Nihal Atsız
tarafından İstanbul’da neşredilmiştir10.
Enverî’nin Türkçe Düsturnâme’sinin önemi ise Sâsânîler’den, Moğollar’dan,
Anadolu Beylikleri’nden, özellikle de Aydınoğulları’ndan bahseden bir eser olmasıdır.
Düsturnâme üzerinde ilk çalışmayı 1928 yılında Mükrimin H. Yinanç
yapmış (inceleme kısmı 1930’da İstanbul’da basılmış); Fransızca tercümesiyle
birlikte Paris’te yayımını Irène Mélikoff 1954’te gerçekleştirilmiş11; son neşrini
ise kısmen Necdet Öztürk yapmıştır12. Veziriâzam Karamanî Mehmed Paşa’nın
Arapça Tevârîhü’s-selâtîni’l-Osmâniyye’si kuruluştan başlayan ilk müstakil Osmanlı
tarihidir. Eser önce Mükrimin Halil Yinanç tarafından tercüme edilerek
yayımlanmış (Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, II/79, s. 85-94); daha sonra ise
İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Osmanlı Sultanları Tarihi adıyla Türkçe’ye
5 Abdülkadir Özcan, “Tevârîh-i Âl-i Osman”, DİA, XL, s. 579-581.
6 Bu eser Nihat Azamat tarafından yeni harflerle de neşredilmiştir (İstanbul, 1992). Benzer bir
başka anonimi ise, Anonim Osmanlı Kroniği adıyla Necdet Öztürk yayımlamıştır (İstanbul,
2000).
7 Eser Halil İnalcık ve Mevlûd Oğuz tarafından yayımlanmıştır (Ankara, 1978) .
8 Fatih dönemi tarihçiliği için bk. Abdülkadir Özcan, “Fatih Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, İstanbul’un Fethinin 550 Yılı Özel
Sayısı, 2003/1, sayı. 14, s. 55-62.
9 Mitteilungen zur Osmanischen Geschichte, II, 63 vd.
10 Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları, İstanbul, 1939; Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949,
s. 39 vd.
11 Abdülkadir Özcan, “Düsturnâme-i Enverî”, DİA, X, s. 49-50.
12 Fatih Devri Kaynaklarından Düstûrnâme-I Enverî, Osmanlı Tarihi Kısmı (1299-1466),
İstanbul, 2003
273
çevrilmiş ve neşredilmiştir13 (Osmanlı Tarihleri I, İstanbul 1949, s. 323-369).
Doğrudan Fatih devrinin tarihi olan Tursun Bey’in Târih-i Ebü’l-feth’i ise, monografik
tarih telifi türünün ilki kabul edilebilir. Fatih Sultan Mehmed ve kısmen
II. Bayezid devirlerine ait bu eser önce Târih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nın
ilavesi olarak 1330’da yayımlanmış; daha sonra Mertol Tulum tarafından 1977’de
Türkiye’de; Halil İnalcık ve Rhoads Murphy tarafından ise İngilizce özetiyle birlikte
1978’de Amerika’da neşredilmiştir14.
Fatih devrinde (1451-1481) tarih edebiyatındaki asıl gelişme, yarı resmî nitelikte
olan saray tarihçiliğinin, yani şehnâmeciliğin başlamasıdır. Fetihten sonra
Acem diyarından İstanbul’a gelen birçok şair, II. Mehmed tarafından saraya alınmış
ve bunlara maaş bağlanmıştır. İran şehnameciliğinin tesirinde kalarak devrin
padişahını öven bu şairler, Osmanlı Türkiyesinde bu türün ilk örneklerini vermiş-
lerdir. Hamidî ve Şehdî’nin eserleri kayıpsa da, Muâlî’nin Farsça Hünkârnâme’si
ile Kâşifî’nin Varna ve II. Kosova savaşlarına dair Farsça manzum tarihçesi olan
Gazânâme-i Rûm’u günümüze ulaşmıştır15. Hayatı hakkında bilgimiz bulunmayan
Mehmed b. Hacı Halil el-Konevî’nin Fatih’in emriyle kaleme aldığı Târih-i
Âl-i Osman adlı eseri de aynı kategoride mütalaa edilebilir. Müellif eserinde
Konya’daki mimarî eserlerden, eski takvimlerden ve kısaca Selçuklular’dan bahsettikten
sonra, Fatih devrine kadar Osmanlı tarihi ve özellikle Sultan Mehmed
dönemi üzerinde durur. II. Bayezid döneminde tamamlanan eserin günümüze
ulaşan iki yazması Paris Milli ve Kayseri Râşid Efendi kütüphanelerindedir16.
Fatih devrinin bir başka özelliği, o zamana kadar yürürlükte olan örfî kanunların
ilk defa tedvin edilmesidir. Son yıllarda, Kānunnâme-i Âl-i Osman üzerindeki
şüpheler izale edilmiş ve bu eşsiz teşkilât tarihi kaynağının ilmî neşirleri
yapılmıştır17. Diplomasi tarihinin bir numaralı kaynağı olan münşeât mecmuası
meydana getirme geleneğinin de bu padişah döneminde başladığı söylenebilir.
Günümüze böyle bir eser intikal etmiş ve yayımlanmıştır18.
13 Şehabeddin Tekindağ, “Mehmed Paşa, Karamanî”, İA, VII, s. 588-590.
14 Mertol Tulum, “Dursun Bey”, DİA, X, s. 6-7.
15 Robert Anhegger, „Muâli’nin Hünkârnâmesi“, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Dergisi, 1949, I/1, s. 145-166. Eser üzerinde Refet Yalçın Barata tarafından 1992 yılında
doktora tezi hazırlanmıştır. Gazânâme-i Rum üzerinde ise tarafımdan yüksek lisans tezi
yaptırılmış, eser Türkçe’ye çevirtilmiştir (Muhammed Ebrahim Esmail, Kâşifî’nin Gazânâme-i
Rum Adlı Farsça Eseri, Türkçe’ye Tercümesi ve Tahlili, Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2005.
16 Robert Anhegger, “Mehmed b. Hacı Halil el-Kunevî’nin Târih-i Âl-i Osman’ı”, Tarih Dergisi,
İstanbul 1950-51, II/3-4, s. 51-66.
17 Abdülkadir Özcan, “Fatih’in Teşkilât Kanunnâmesi ve Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli
Meselesi”, Tarih Dergisi (1981-1982), sayı 33, s. 7-57; Fatih Sultan Mehmed, Kanûnnâme-i
Âl-i Osman, İstanbul 2003, 2006 ve 2013.
18 Fâtih Devrine Âit Münşeât Mecmuası (neşredenler: Necâti Lugal – Adnan Erzi), Ankara,1956.
274
II. Bayezid ve Osmanlı Tarihçiliğinin İnkişafı:
XV. yüzyılın son hükümdarı olan II. Bayezid ve döneminin (1481-1512),
tarih yazıcılığında müstesna bir yeri vardır. Zira ilk standart Osmanlı tarihleri
olan Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman’ı, Neşrî’nin Kitâb-ı Cihânnümâ’sı,
İdrîs-i Bitlisî’nin Farsça Heşt Bihişt’i ve İbn Kemâl’in Tevârîh-i Âl-i Osman’ı19
bu dönemde yazılmıştır. Bunlardan son ikisi eserlerini bizzat padişahın emri üzerine
kaleme almışlardır. Oruç, Ruhi ve Bihiştî adlarındaki Edirneli üç tarihçi ise
Tevârîh-i Âl-i Osman yazma geleneğinin diğer örneklerini vermişlerdir. Günümü-
ze ulaşmayan Yahşi Fakih’in Menâkıb’ından yararlanması, Çelebi Mehmed’den
itibaren birçok savaşa katılması ve gördüklerini değerlendirmesi; daha sonraki
tarihçilere kaynak olması bakımından yarı destanımsı, yarı gazanâme tarzındaki
Âşıkpaşazâde Tarihi’nin Tevârîh-i Âl-i Osman’lar içinde özel bir yeri vardır20.
Neşrî’nin Kitâb-ı Cihannümâ’sı ise ilk tenkidî tarih olarak kabul edilebilir. Ger-
çekten, kuruluştan başlayan bu eser, Âşıkpaşazâde Tarihi’nin âdeta sistemleştirilmiş
şekli gibidir21. İdris-i Bitlisî’nin ise Osmanlı tarihçileri arasında çok ayrı bir
yeri vardır. Kuruluştan başlayan Heşt Bihişt, geleneksel Tevârîh-i Âl-i Osmanlar
tarzında olmakla birlikte, belâgatli ve mübalağalı üslûbuyla İran tarih yazıcılı-
ğının Osmanlılara girmesinde etkili olmuştur. Gerçekten İdrîs-i Bitlisî ifade ve
üslûp bakımlarından daha sonraki tarihçiler üzerinde müessir olmuş; hatta XVIII.
yüzyılda ortaya çıkan resmî devlet tarihçileri bile onun tesiri altında kalarak konu
başlıklarını genellikle Farsça veya yarı Farsça yazmışlardır22.
II. Bayezid devrinde sadece bir olaya mahsus monografik eserler de yazılmıştır.
Anonim Menâkıb-ı Sultan Bayezid; Uzun Firdevsî’nin Kutbnâme’si ve
Suzi Çelebi’nin Gazânâme’si bunlara örnektir23. Cem Sultan adına Bayatî Hasan’ın
yazdığı Câm-ı Cem-âyîn ise mahiyeti meçhul Oğuznâme’den özetlenmiş,
19 Bu eser üzerindeki çalışmalar için bk. İsmet Parmaksızoğlu, “Kemâl Paşa-zâde”, İA, VI, s. 561-
566 ve Şerafettin Turan, “Kemalpaşazâde”, DİA, XXV, s. 238-240.
20 Birçok yazması bulunan Tevârîh-i Âl-i Osman, Âşıkpaşazâde Târihi adıyla 1332 yılında Âlî
Bey, 1929’da F. Giese, 1949’da Atsız, 2003 yılında ise Osmanoğulları’nın Tarihi adıyla Kemal
Yavuz ve Yekta Saraç tarafından yayımlanmıştır.
21 Eserin yayımı iki cilt olarak 1949 ve 1957 yıllarında Ankara’da Faik Reşit Unat ve Mehmet
Altay Köymen; 1951 yılında ise Leipzig’te Fr. Taeschner tarafından gerçekleştirilmiş; son
neşrini de N. Öztürk yapmıştır (İstanbul, 2008).
22 Büyük şöhretine rağmen Heşt Bihişt henüz yayımlanmamış; ilk iki padişah dönemi dışındaki
kısımlar ciddî tetkiklere konu olmamıştır (Mehmet Şükrü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu:
Bitlisli İdris’in Heşt Bihişt Adlı Eserine Göre, Ankara, 1934). Fatih Sultan Mehmed devrine
ait kısım üzerinde tarafımdan Muhammed Ebrahim’e doktora tezi yaptırılmış ve bu ketîbe
Türkçeye çevirtilmiş; II. Bayezid dönemine dair son ketîbe üzerinde ise yine doktora çalışması
yapılmaktadır.Abdülkadir Özcan, “Heşt Bihişt”, DİA, XVII,s. 271-273; a. mlf., “İdris-i Bitlisî”,
DİA, XXI, s. 485-488.
23 Agâh Sırrı Levend, Gazavâtnâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavâtnâmesi, Ankara, 1956, s.
19-20, 21 Orhan F. Köprülü, “Firdevsî, Uzun”, DİA, XIII, s. 127-129.
275
Osmanlı silsilenamesi ve Cem Sultan’la ilgili malumat eklenerek bu şehzadeye
sunulmuş bir eserdir24.
Yavuz ve Kanuni Devirlerinin Gazânâmeleri: Selimnâmeler ve Süleymannâmeler:
XVI. yüzyılda, Yavuz Sultan Selim devrinin (1512-1520) tipik gazavâtnâ-
me örnekleri Selimnâmelerdir. İlki, daha Yavuz’un sağlığında İdris-i Bitlisî tarafından
yazılan bu türün 20 civarında örneği bulunmaktadır. Hatta bu padişahın
ölümünden sonra Selimnâme telifine devam edilmesi, zamanla âdeta bir Yavuz
mythos’unun ortaya çıktığını göstermektedir25.
Saltanatı yarım asra yaklaşan Kanuni Sultan Süleyman devrinde (1520-1566)
de çeşitli türlerde tarihler kaleme alınmıştır. Eski geleneğin devamı olarak Osmanlı
tarihini umumi dünya ve İslâm tarihinin devamı tarzında ele alan eserler
yanında, kuruluştan başlayan Tevârîh-i Âl-i Osman’lar da yazılmış; Yavuz devrinin
Selimnâmelerinin yerini bu dönemde Süleymannâmeler almıştır26.
Kanuni devrinde yazılmış hılkatten başlayan eserlere, Matrakçı Nasuh’un
Mecma`u’t-tevârîh’i27, Ramazanzâde Mehmed’in Târih-i Nişancı’sı
28 ve Muslihiddin
Lârî’nin Mir’âtü’l-edvâr’ı29; Tevârîh-i Âl-i Osman’lara ise Hadîdî’nin
manzum30, Muhyiddin Mehmed’in31 ve Lütfi Paşa’nın32 mensur Tevârîh-i Âl-i
Osman’ları örnek gösterilebilir. Uzun süren Kanuni döneminin tamamını ihtiva
eden Süleymannâme yoktur. En kapsamlısı olan Celalzâde Mustafa’nın Tabakā-
24 İlk neşri 1331 yılında Ali Emîrî tarafından yapılan Câm-ı Cem-âyîn, 1949 yılında Fahrettin
Kırzıoğlu tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır (Abdülkadir Özcan, “Câm-ı Cem-âyîn”, DİA,
VII, s. 43).
25 Konuyla ilgili geniş bilgi için bk. Şehabeddin Tekindağ, “Selimnâmeler”, Tarih Enstitüsü
Dergisi, Sayı 1, 1970, s. 202-203; Erhan Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi
Araştırma Rehberi, İstanbul, 2007, s. 42-45; Ahmet Uğur, “Selimnâme”, DİA, XXXVI, s.
440-441.
26 Konuyla ilgili genel bilgi için bk. Abdülkadir Özcan, “Historiography in the Reign of Süleyman
The Magnificent”, The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman The Magnificent, İstanbul,
1988, s. 167-222 ve bunun genişletilmiş çevirisi için bk. “Kanuni Sultan Süleyman Devri
Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul, 2006,
s. 113-154; Erhan Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, s. 46-54;
Abdurrahman Sağırlı, “Süleymannâme” , DİA, XXXVIII, s. 124-127.
27 Hüseyin G. Yurdaydın, “Matrakçı Nasuh”, DİA, XXVIII, 143-145; a. mlf.; Beyân-ı Menâzil-i
Sefer-i Irakeyn (nşr. H.G. Yurdaydın), Ankara, 1976, giriş, s. 3 vd.; 22 vd.
28 Abdülkadir Özcan, “Mehmed Çelebi, Ramazanzâde”, DİA, XXVIII, s. 449-450.
29 Esas olarak Kanuni devrinde yazılan bu eser II. Selim’e takdim edilmiştir. Hulusi Kılıç, “Lârî,
Muslihuddin”, DİA, XXVII, s. 103-104.
30 Eser Necdet Öztürk tarafından yayımlanmıştır (İstanbul, 1991).
31 Bilgi için bk. Th. Menzel – Bekir Kütükoğlu,”Muhyiddin Mehmed”, İA, VIII, s. 555-556.
32 Fuad Köprülü, “Lutfi Paşa”, Türkiyat Mecmuası, 1925, s. 119-150; Tayyib Gökbilgin, “Lutfi
Paşa”, İA, VII, s. 96-101; Mehmet İpşirli, “Lutfi Paşa”, DİA, XXVII, s. 234-236.
276
tü’l-memâlik’i33 bile 1554 yılına kadar gelir. Diğer Süleymannâmelerden bazısını
Bostan Çelebi, Celalzâde Salih, Gubârî, Mahremî, Hâkî, Eyyûbî ve Senaî kaleme
almışlardır34.
Bu hükümdarın bazı seferleri, müstakil eserlere de konu olmuştur. Ezcümle,
Belgrad’ın, Rodos’un, Macaristan’ın ve Sigetvar’ın alınmasıyla ilgili
olarak adeta Belgradnâme, Rodosnâme ve Sigetvarnâme türleri ortaya çıkmış-
tır. Bu arada Barbaros Hayreddin Paşa’nın sefer ve zaferleriyle ilgili eserler
ise Barbarosnâme adıyla anılabilecek ayrı bir grup oluşturur. Fatih devrinde
başlayan fakat devam etmeyen yarı resmî sayılabilecek saray tarihçiliği olan
Şehnâmenüvîslik, Kanuni döneminde daha da müesseseleşmiş, Fethullah Ârifî
ve Eflatun Şirvanî gibi şehnâmeciler bu türün Farsça güzel örneklerini vermiş-
lerdir35.
II. Selim döneminde (1566-1574) feth edilen Kıbrıs’la ilgili Vusûlî’nin Selimnâme’si
önemlidir. Bu padişahın cülûsuyla başlayan eser III. Murad’ın tahta
çıkmasıyla sona erer36. Şerîfî’nin37, Pîrî’nin38, Zîrekî’nin fetihnâmeleri ile bu
türün bazı anonim örneklerinden başka, Yemen seferi ve fethiyle ilgili başta
Rumûzî’nin manzum Fütûh-ı Yemen’i olmak üzere39, Şihâbî’nin ve bir anonim
eserin varlığı bilinmektedir. Bu padişahın şehzadeliği sırasındaki saltanat mü-
cadelesini konu alan anonim bir eser İtâatnâme olup, bir nüshası Hüsrev Paşa
Kütüphanesi’nde, nr. 341’de kayıtlıdır40.
XVI. Asrın Büyük Genel Tarihleri:
XVI. yüzyılın asıl büyük tarihleri bu asrın ikinci yarısında ve sonlarında yazılmıştır.
Cenâbî’nin Arapça el-Aylemü’z-zâhir’i41, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin
Künhü’l-ahbâr’ı42 umumi dünya tarihinin; Hoca Sadeddin Efendi’nin Tâ-
33 Abdülkadir Özcan, “Tabakātü’l-memâlik”, DİA, XXXIX, s. 301-303.
34 a. mlf., “Kanuni Döneminin Tarihleri: Süleymannâmeler”, Tarih ve Medeniyet, Nisan, 1995,
sayı 14, s. 40-41.
35 a. mlf., “Kanuni Sultan Süleyman Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Prof. Dr. Mübahat S.
Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul, 2006, s. 148-149.
36 Eser Necdet Öztürk tarafından yayımlanmıştır (“Kazasker Vusûlî Çelebi ve Selimnâmesi”,
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 1987, sayı 50, s. 9-108) .
37 Neşri için bk. Özcan Mert, “Şerîfî’nin Fetihnâme-i Kıbrıs’ı”, Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul,
1974, sayı 4-5, s. 49-78
38 nşr. Harid Fedai, Fethiyye-i Cezîre-i Kıbrıs, Lefkoşe, 1997.
39 nşr. Hulusi Yavuz, Yemen’de Osmanlı İdaresi ve Rumûzî Tarihi (923-1012/1517-1604), I-II,
Ankara, 2003.
40 II. Selim devri tarih literatürü için bk. Levend, Gazavâtnâmeler, s. 79-85; Afyoncu, aynı eser,
s. 54-57.
41 Mehmet Canatar, “Cenâbî Mustafa Efendi. Hayatı, Eseri ve Tarih Görüşü”, Akademik
Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2000, IV, s. 259-289.
42 Literatür için bk Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Araştırma Rehberi, s. 58, not: 194.
277
cü’t-tevârîh’i43 ile Mehmed Zaim’in Câmi`ü’t-tevârîh’i44 Tevârîh-i Âl-i Osman
yazma geleneğinin son tipik örnekleridir. Eflatun Şirvanî’nin başlayıp Seyyid
Lokman’ın tamamladığı Farsça Hünernâme ise şehnamenüvislik olarak bilinen
minyatürlü saray tarihçiliğinin güzel örneklerindendir45. Selânikî Mustafa, adına
izafetle bilinen ve orijinal bir vekayinâme olan eserinde 1563-1600 yılları arası
olaylarını tafsil eder46.
Çeşitli sefer, zafer ve fetihlerle ilgili monografilerin da yazıldığı XVI. yüzyıl
tarih edebiyatının bir başka büyük eseri ise, FeridunAhmed Bey (ö. 1583) tarafından
resmî yazışmaların bir araya getirilmesinden oluşan Münşeâtü’s-selâtîn’dir47.
Yine XVI. asırda ilk örnekleri günümüze ulaşan biyografya ve bibliyografyalar
da tarih literatürünün vazgeçilmez türleri olmuştur. Gerçi İslâm tarihinin siyer geleneğinin
tipik örneklerinden Süleyman Çelebi’nin (ö. 1422) Vesîletü’n-necât adlı
Mevlid’i ile İskendernâme ve Hamzanâme gibi eserler daha önceden yazılmışsa
da, gerçek mânâda biyografik eserler XVI. asırda kaleme alınmıştır. Taşköprizâde
Ahmed Efendi’nin48 Arapça Nevâdirü’l-ahbâr’ı ve eş-Şekāiku’n-Nu`mâniyye’si49
ile Âlî’nin Menâkıb-ı Hünerverân’ı50 biyografi türünün ilk tipik örnekleridir.
Bu asrın bir başka biyografi dalı, Arapların tabakat, İranlıların tezkire gelene-
ğinin uzantısı sayılabilecek tezkirelerdir. Şairlerle ilgili ilk eser, Sehi Bey’in Heşt
Bihişt’idir51. Daha sonra bunu Latîfî, Âşık Çelebi, Ahdî, Kınalızâde Hasan ve
Beyânî’nin tezkireleri takip etmiştir. Bu dönemde evliya tezkirelerinin de örneklerinin
verildiği belirtilmelidir. Yine biyografi türünün menâkıbnâme ve vefeyât
dallarında telif ve tercümeler de yapılmıştır.
Bibliyografya türünde yazılmış belki de tek eser, Taşköprizâde Ahmed’in
Arapça Miftâhü’s-saâde’si gibidir. Müellifin oğlu Kemaleddin Efendi tarafından
Mevzûâtü’l-ulûm adıyla Türkçe’ye çevrilen bu eser daha sonra yazılan birçok
esere kaynak olmuştur52.
Yine İslâmî edebiyatın devamı olan siyâsetnâme veya nasîhatnâme türünün
43 Şerafeddin Turan, “Sadeddin”, İA, X, s. 27-32, a. mlf., “Hoca Sadeddin Efendi”, DİA, XVIII, s.
196-198.
44 Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri (trc. Coşkun Üçok), Ankara, 1982, s. 109-
110; Tarih-Coğrafya Yazmaları Katalogları, s. 100-101.
45 Zeynep Tarım Ertuğ, “Hünernâme”, DİA, XVIII, s. 484-485.
46 [Bekir Kütükoğlu], “Selânikî”, İA, X, s. 340-351; Mehmet İpşirli, “Selânikî Mustafa Efendi”,
DİA, XXXVI, s. 357-359.
47 Eser daha sonra yapılan ilavelerle yayımlanmıştır (I-II, İstanbul,1264-1265 ve 1274-1275).
Abdülkadir Özcan, “Münşe’atü’s-selâtîn”, DİA, XXXII, s. 20-22.
48 Yusuf Şevki Yavuz, “Taşköprizâde Ahmed Efendi”, DİA, XL, s. 151.
49 Abdülkadir Özcan, “eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye”, DİA, XXXVIII, s. 485-486.
50 Hidayet Yavuz Nuhoğlu, “Menâkıb-ı Hünerverân”, DİA, XXIX, s. 110-111.
51 Günay Kut, “Heşt Bihişt”, DİA, XVII, s. 273-274.
52 İlhan Kutluer, “Miftâhu’s-sa’âde”, DİA, XXX, s. 18-19.
278
ilk örnekleri Osmanlılar’da XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. İdris-i Bitlisî’nin (ö.
1520) Farsça Kanun-ı Şehinşâhî’si
53, Sadrazam Lütfi Paşa’nın (ö. 1563) Âsafnâ-
me’si
54, Hasan Kâfî’nin (ö. 1615) Usûlü’l-hikem’i55 ve Gelibolulu Âlî’nin Nushatü’l-selâtîn56
adlı eserleri dışında, müellifleri meçhul Kitâbu Mesâlihi’l-Müslimîn
ve Menâfi’i’l-Mü’minîn57 ve Hırzü’l-mülûk58 da bu asırda kaleme alınmıştır.
Şâir Nev`î’nin (ö. 1599) Netâyicü’l-fünûn ve mehâsinü’l-mütûn’u59 ise ilk ansiklopedik
eserlerdendir. Kezâ, Latîfî’nin Risâle-i evsâf-ı İstanbul’u60 ilk şehir
tarihi olarak kabul edilebilir. Sultan ve sünnet düğünlerini yansıtan surnâme türü
ilk defa bu asırda ortaya çıkmıştır. Fatih zamanında başlayan kanunnâme tedvini
işi, oğlu Bayezid, torunu Yavuz ve bunun oğlu Kanuni zamanlarında da devam
etmiştir.
XVII. Yüzyıl Tarihçiliği ve Tarihleri:
XVII. yüzyılda, eski geleneğin devamı niteliğinde Kâtib Çelebi, Bosnalı Hüseyin,
Karaçelebizâde Abdülaziz ve Müneccimbaşı Ahmed taraflarından yazılan dünya;
Solakzâde Mehmed Hemdemî, Abdurrahman Hibrî vs. taraflarından ise genel
Osmanlı tarihlerinin yanında, Hocazâde Mehmed, Sâfi Mustafa, Mehmed b. Mehmed,
Topçular Kâtibi Abdülkadir, Mehmed Halife, Vecihi Hasan ve Abdi Paşa gibi
tarihçiler tarafından vekāyinâme tarzında özel tarihlerin ve monografilerin telifinde
büyük artış olmuştur. Özel tarihlerin gazânâme, fetihnâme, şehir tarihi gibi alt
türlerine dair Iyânî Cafer, İbrahim Harimî, Vasıtî, Kilarî Mehmed, Tugî Hüseyin,
Hasanbeyzâde Ahmed, Topçular Kâtibi Abdülkadir, Abdurrahman Hibrî, Güftî Ali,
Mustafa Zühdî, Mühürdar Hasan, Behcetî Hüseyin vs. taraflarından ise çok sayıda
eser kaleme alınmıştır. Bu arada yarı resmî nitelikteki şehnâme61 türünde Ganîzâde
Nâdirî ve Mülhemî İbrahim taraflarından eser telifi devam etmişse de, bu asırda
şehnâmenüvislik yerini yavaş yavaş vekāyinüvisliğe bırakmaya başlamıştır. Bi-
53 Hasan Tevekkülî tarafından doktora çalışması yapılan eser Türkçe’ye de çevrilmiştir (İstanbul,
1974). Özet bir neşri için bk. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri,
İstanbul, 1991, III, s. 13-40.
54 Eserin son ve mükemmel neşrini Mübahat Kütükoğlu gerçekleştirmiştir (Lütfi Paşa Âsafnâmesi,
Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul, 1991, s. 49-99.
55 Mehmet İpşirli, “Hasan Kâfî el-Akhisârî ve Devlet Düzenine Ait Eseri”, Tarih Enstitüsü
Dergisi, sayı 10-11, 1981, s. 239-278.
56 Eser Andreas Tietze (ö. 2003) tarafından Mustafā Âli’s Counsel for Sultans of 1581 adıyla
yayımlanmıştır (I- II, Wien 1979, 1982).
57 nşr. Yaşar Yücel, Ankara 1980 ve Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar ( Ankara, 1988)
içinde s. 91 vd.
58 aynı eser içinde nşr. Yaşar Yücel, s. 171 vd.
59 Nadir İlhan tarafından yüksel lisans tezi olarak çalışılan eser, Ömer Tolgay tarafından İlimlerin
Özü adıyla yayımlanmıştır (İstanbul, 1995).
60 Eser Nermin Suner Pekin tarafından yayımlanmıştır (İstanbul, 1977).
61 Christine Woodhead, “Şehnâmeci”, DİA, XXXVIII, s. 456-458.
279
yografyacılıkta büyük gelişme olmuş, bir yandan Nev`îzâde Atâî tarafından Zeyl-i
Şakāik, Kâtib Çelebi tarafından Süllemü’l-vusûl ve Muhibbî tarafından Hulâsatü’l-eser
gibi umumî; Cemaleddin Hulvî ve Nefeszâde İbrahim taraflarından ise
Halvetî meşâyıhına dair Lemezât-ı Hulviyye ve Gülzâr-ı Savab gibi hususî nitelikte
biyografik eserler yazılırken; Riyâzî, Fâizî, Rıza, Yümnî ve Güftî gibi birçok tezkireci
de şair ve tarikat erbabının hal tercümelerini müstakil eserlerde toplamışlardır.
Bibliyografya türünde Kâtib Çelebi tarafından, sadece XVII asrın de-
ğil, Osmanlı tarihinin, hatta İslâm tarihinin en büyük eseri sayılabilecek Keş-
fü’z-zunûn’u62; keza seyahatname türünde ise yine dünyanın en büyük eseri sayı-
lan Evliya Çelebi Seyahatnâmesi kaleme alınmıştır63.
Münşeât, ansiklopedi, siyasetname ve kanunname hazırlama geleneklerinin
dışında, ıslahata dair eserlerin de bollaşması, gerilemeye paralel olarak yine bu
asırda olmuştur. Siyasetnâme dalında Hasanbeyzâde Ahmed’in Usûlü’l-hikem’i,
Alaybeyizâde Mehmed Emin’in Nesâyihü’l-mülûk’ü, Sarı Abdullah’ın Nasîhatü’l-mülûk’ü
örnek gösterilebilir64. Askerî teşkilatla ilgili ilk müstakil eser olan ve
Kavânîn-i Yeniçeriyân olarak bilinen anonim Mebde-i Kanun-ı Yeniçeri Ocağı Tarihi
de bu asırda yazılmıştır65. Aynı asırda Defter Emini Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i
Âl-i Osman der-Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân (İstanbul 1280) adlı eserinde
yine ilk defa Osmanlı taşra teşkilatı, toprak sistemi ve merkez bürokrasisi hakkında
bilgiler verir66. Klasik lâyiha türünün güzel bir örneğini kaleme alan Koçi
Bey, kendi adıyla anılan ünlü Risalelerini IV. Murad ve halefi Sultan İbrahim’e
sunarak, devlet bünyesindeki bozuklukları ve yapılması gerekenleri sıralar67.
Kâtib Çelebi ise, 1653’te yazdığı Düstûrü’l-amel li-Islâhi’l-halel adlı küçük fakat
muhtevalı eserinde68, devlet bünyesindeki bozukluklara, özellikle malî sıkıntılara
çareler arar. Aynı türde yazılmış Kitâb-ı Müstetâb’ın müellifi meçhuldür69.
Eyyûbî Efendi Kanunnâmesi70, Abdi Paşa Kanunnâmesi ve Hezarfen Hüseyin’in
62 İlhan Kutluer, “Keşfü’z-zunûn”, DİA, XXV, s. 321-322.
63 M. Cavid Baysun, “Evliya Çelebi”, İA, İstanbul, 1977, IV, s. 400-412; Mücteba İlgürel, “Evliya
Çelebi”, DİA, İstanbul, 1995, XI, s. 529-533.
64 Ahmet Uğur, Osmanlı Siyasetnameleri, Kayseri, 1992; Coşkun Yılmaz, “Osmanlı Siyaset
Düşüncesinin Kaynakları ile İlgili Yeni Bir Kavramsallaştırma: Islahatnâmeler”, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, II/2, İstanbul, 2003, s. 339-378.
65 nşr. Yu. A. Petrosyan, Moskova, 1987.
66 Uzun bir girişle eserin tıpkıbasım neşri M. Tayyib Gökbilgin tarafından gerçekleştirilmiştir
(İstanbul, 1978). Ayrıca bk. Mehmet İpşirli, “Ayn Ali Efendi”, DİA, IV, s. 258-259.
67 Eserin neşri Ali Kemali Aksüt tarafından yapılmıştır (İstanbul, 1939). M. Çağatay Uluçay,
“Koçi Bey”, İA, İstanbul, 1977, VI, s. 832-835; Ömer Faruk Akün, Koçi Bey”, DİA, XXVI, s.
143-148.
68 Orhan Şaik Gökyay, “Düstûrü’l-amel”, DİA, İstanbul, 1994, X, s. 50-51.
69 Her iki eser Yaşar Yücel tarafından iki defa yayımlanmıştır. (Ankara, 1974 ve 1988’de Kitâbu
Mesâlihi’l-müslimîn ve Hırzü’l-mülûk ile birlikte)
70 nşr. Abdülkadir Özcan, İstanbul, 1994.
280
Telhîsü’l-beyân’ı71 ise Fatih’in Kānunnâme-i Âl-i Osman’ı tarzında müessese ve
teşkilât tarihine dair eserlerdir. Bu asırda münşeât türüne Sarı Abdullah Efendi’nin
Düstûrü’l-inşâ’sı72 ile Şâir Nâbi’nin Münşeât’ı örnek gösterilebilir.
XVII. yüzyılda yapılan fetihler ve savaşlar hakkında fetihnâme ve gazavâtnâmeler
de yazılmıştır73. Sefaretname nevinde ise Viyana elçileri Kara Mehmed
Paşa ile Zülfikar Efendi (Paşa)’nin eserleri bu türün ilk örnekleridir74.
XVIII. Yüzyıl Tarihçiliği ve Tarihleri:
XVIII. yüzyılda umumî Osmanlı tarihleri yanında, vekāyinâme türünde de pek
çok eser yazılmış; vekāyinâmecilik bu asrın başlarından itibaren resmî niteliğe bü-
rünerek, vekāyinüvislik (vak’anüvislik) yarı resmî saray tarihçiliği olan şehnâmenüvisliğin
yerini almıştır. Fakat gayrı resmî olarak vak’a yazma geleneği de devam
etmiştir. Yalnızca bir konuya ayrılmış monografilerden başka şehir tarihçiliğinde,
biyografya, bibliyografya, ansiklopedi ve münşeât türleri dışında devlet düzenine,
siyasete dair eserler ve teşrifat mecmuaları ile sultan ve şehzade sünnet düğünlerini
konu alan surnâme türünde de güzel örnekler verilmiştir. Elçi gözlem ve raporlarını
muhtevi sefâretnâmenin ise bu asırda daha fazla örnekleri kaleme alınmıştır.
Genel tarihler eski geleneğin devamı olarak dünyanın yaratılışından veya Osmanlı
Devleti’nin kuruluşundan başlayanlar olarak yine iki kategoriye ayrılabilir.
Bunlardan birincisine Şemdanîzâde Süleyman’ın Mür’i’t-tevârîh’i75; ikincisine
ise Mü’minzâde Ahmed Hasib’in manzum Silkü’l-leâli Âl-i Osman’ı76 örnek gösterilebilir.
Resmî ve gayrı resmî diye ikiye ayrılabilecek vekāyinâme türünden resmî
olanlar Naîmâ Mustafa Efendi ile başlar, asrın sonuncu vak’anüvisi Ahmed Vâ-
sıf’la devam eder77. Gayrı resmî vekayinâmelere ise Îsâzâde Tarihi78, Zübde-i
Vekāyiât79, Uşşakîzâde Tarihi80, Zeyl-i Fezleke (Silâhdar Tarihi)
81 ve bunun deva-
71 nşr. Sevim İlgürel, Ankara, 1998.
72 Adnan Erzi, “Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar II”, TTK Belleten, XIV/56, 1950,
s. 631 vd.; Nihat Azamat, “Sarı Abdullah Efendi”, DİA, XXXVI, s. 147.
73 Levend, Gazavâtnâmeler, s. 103-135.
74 Bu son eser 2007 yılında Mustafa Güler ve Songül Çolak tarafından ayrı ayrı neşredilmiştir.
75 Bu eserin Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar gelen kısmı 1338 yılında; 1730’da I. Mahmud’un
cülûsundan 1777’ye kadar olan kısmı ise Münir Aktepe tarafından üç cilt halinde yayımlanmıştır
(İstanbul, 1976, 1978, 1980). 1520-1730 arasına dair olan bölümü üzerinde ise
tarafımdan Mustafa Öksüz’e yüksek lisans tezi yaptırılmıştır (İstanbul, 2009).
76 Günay Kut, “Ahmed Hasîb Efendi”, DİA, İstanbul, 1989, II, s. 87.
77 Geniş bilgi için bk. Bekir Kütükoğlu, Vekayinüvîs – Makaleler, İstanbul, 1994, s. 111-118.
78 nşr. Ziya Yılmazer, İstanbul, 1996.
79 nşr. Abdülkadir Özcan, Ankara, 1995.
80 nşr. Raşit Gündoğdu, İstanbul, 2005.
81 nşr Ahmed Refik, İstanbul, 1928.
281
mı olan Nusretnâme82 ile Arapzâde Hüseyin Râmiz’in Zübdetü’l-vâkıât’ı83 örnek
olarak gösterilebilir.
XVIII. asırda monografi türünde büyük artış olmuştur. 1703 Feyzullah Efendi
(Edirne) Vak’ası Vak’anüvis Naima’ya84 ve Mü’minzâde Ahmed Hasib’e85
müstakil eserler yazmaya sevk etmiştir. Vahid Mahtumî 1715 Mora Seferi’ni,
Seyyid Vehbi Pasarofça Antlaşması’na dair Risâle-i Sulhiyye’yi, Bosna Kadısı
Ömer Efendi 1736-1739 Avusturya savaşlarına dair Ahvâl-i gazavât der-diyâr-ı
Bosna’yı, Ahmed Resmî 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşına dair Hulâsatü’l-i`tibâr’ı86
bu asırda yazmışlardır. Şehir tarihçiliğinin güzel bir örneğini Nazmizâde
Murtaza, Bağdat’a dair Gülşen-i hulefâ adlı eseriyle87 vermiştir.
Bu asırda biyografya dalında vefeyât ve tezkire gibi geleneksel türlerin dışında,
meslek gruplarına göre müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Ezcümle, ulema
ve meşâyıh biyografileri zeylü’z-zeyl-i Şakāik olarak önce Uşşakîzâde İbrahim88,
sonra da Vekāyiu’l-fudalâ89 adıyla Şeyhî Mehmed efendiler tarafından devam ettirilmiştir.
Osmanzâde Tâib, Hadîkatü’l-mülûk ve Hadîkatü’l-vüzerâ adlı eserlerinde
müstakil olarak padişah ve sadrazam biyografilerini vermiştir. Daha sonra
da bu ikincisinin müteaddit zeyilleri yapılmış90, İbnülemin ise Son Sadrazamlar
adlı eseriyle bu geleneği İmparatorluğun sonuna kadar getirilmiştir. Asrın bü-
yük biyografı Müstakimzâde Süleyman Sadeddin ilk defa şeyhülislâmların hal
tercümelerini Devhatü’l-meşâyıh’ta91; hattatları ise Tuhfe-i hattâtîn’de92 (nşr.
İbnülemin Mahmud Kemal, İstanbul 1928) toplamıştır. Asrın bir başka ünlü biyografı
ise, aynı zamanda bir diplomat olan Ahmed Resmî Efendi’dir. O, Halîkatü’r-rüesâ’da93
(İstanbul 1269) ilk defa reisülküttapların, Hamîletü’l-küberâ’da94
82 Sadeleştirerek yayımlayan: İsmet Parmaksızoğlu, I-II, Ankara, 1962-1963.
83 Sadık Erdem, “Râmiz”, DİA, XXXIV, s. 451.
84 Naîma’nın bu risalesi, vekayinâmesinin sonuna dercedilmiştir.
85 Aslında Hadîkatü’l-vüzerâ zeyillerinden biri olan Ravzatü’l-küberâ adlı bu eser Mesut Aydıner
tarafından yayımlanmıştır (Ankara, 2003).
86 Eski harflerle 1282, 1286 ve 1307 yıllarında yayımlanan bu eserin son neşrini Osman Köksal
gerçekleştirmiştir (Ankara, 2011).
87 Tahsin Özcan, “Nazmîzâde Murtaza Efendi”, DİA, XXXII, s. 461-462.
88 Bu zeyil Kissling tarafından tıpkıbasım halinde yayımlanmıştır (Wiesbaden, 1965).
89 Şeyhî zeyli Abdülkadir Özcan tarafından Şakaik-ı Nu’maniye ve Zeyilleri serisinin üçüncü ve
dördüncü ciltleri olarak yayımlanmıştır (İstanbul, 1989).
90 Abdülkadir Özcan, “Hadîkatü’l-vüzerâ”, DİA, XV, s. 22-23.
91 Müstakimzade Süleyman Sa’deddin Efendi, 1202/1787 ; Einleitung und edition von Barbara
Kellner-Heinkele, Wiesbaden, Franz Steiner Verlag, 2005, I-II; Mehmet İpşirli, “Devhatü’l-meşâyih”,
DİA, IX, s. 229-230.
92 M. Uğur Derman, “Tuhfe-i Hattâtîn”, DİA, XLI, s. 351-353.
93 Bekir Kütükoğlu; “Halîkatü’r-rüesâ”, DİA, XV, s. 304-305.
94 nşr. Ahmet Nezihi Turan, İstanbul, 2000. Ayrıca bk. “Ahmed Resmî Efendi’nin Hamîletü’lküberâ’sı
ve Müstakim-zâde Zeyli” (nşr. Zeynep Aycibin, TTK - Belgeler, Ankara, 2002,
XXII/26, s. 226).
282
ise dârüssaâde ağalarının tarihçe-i hayatlarını vermiştir. Hafid Efendi’nin Sefînetü’l-vüzerâ’sı95
ise kaptanıderyalara dair ilk eserdir. Şeyhülislâm Esad Efendi (ö.
1780) Osmanlı musikişinaslarını Atrabü’l-âsâr96 adlı eserinde toplarken, Sâkıp
Dede Mevlevî büyüklerini Sefîne-i nefîse-i Mevleviyân’da (I-III, Mısır 1283) bir
araya getirmiş; La`lîzâde Abdülbâki Efendi Sergüzeşt (Menâkıb-ı Melâmiyye-i
Bayramiyye)’sinde; İsmail Hakkı Bursevî ise Silsilenâme-i Tarîk-ı Celvetiyye’sinde
ilgili tarikat büyüklerinin biyografilerini vermişlerdir.
Bibliyografya türünde Arabacılar Şeyhi İbrahim ve Hanifzâde Tahir Keş-
fü’z-zunûn’a zeyiller kaleme almışlardır. Asrın en büyük ansiklopedik eseri ise
Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ö. 1780) ünlü Ma`rifetnâme’sidir97.
Islahat ve devlet teşkilâtına dair geleneksel eserlerin sonuncusu sayılabilecek
Nesâyihü’l-vüzerâ ve’l-ümerâ98 bu asırda Defterdar Sarı Mehmed Paşa tarafından
yazılmıştır. Asrın sonlarında III. Selim’e sunulan lâyihalar99 ise bu padişahın iste-
ği üzerine hazırlanan bir tür raporlardır.
Devlet protokolüyle ilgili kaideleri Abdullah Nailî Paşa Mukaddime-i
Kavânîn-i Teşrîfât adlı eserinde bir araya getirmiştir. Surnâme geleneğinin güzel
örneklerini Seyyid Vehbî, Hazin ve Haşmet vermişlerdir100.
Münşeât türüne örnek ise Küçük Çelebizâde Âsım, Osmanzâde Tâib ve Ragıp
Mehmed Paşa’nın eserleri ile birçok anonim mecmua günümüze ulaşmıştır.
Diplomasi trafiğinin yoğunlaşmasına paralel olarak XVIII. yüzyılda sefâretnâ-
me101 sayısında da önemli artma olmuştur. Mehmed Giray tarafından yazılan
Târîh-i Mehmed Giray, ilk müstakil Kırım tarihçesi olup 1682-1703 yılları arası
olaylarını ihtiva eder102.
XIX ve XX. Yüzyıllar Tarihçiliği ve Tarihleri:
XIX ve XX. yüzyıllar, hemen her alanda olduğu gibi, tarih yazımında da
önemli değişikliklerin ve yeniliklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu asırlarda bir
yandan eski geleneğin devamı niteliğinde umumî, hususî ve resmî mahiyette kronikler
yazılırken, monografik nitelikte sefer, zafer ve şehir tarihleri ile biyografik
95 Eser İsmet Parmaksızoğlu tarafından yapılan zeyille birlikte yayımlanmıştır (İstanbul, 1952).
96 Şeyhülislam’ın müziği: 18. Yüzyılda Osmanı/Türk musıkisi ve Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin
Atrabü’l-Asar’ı (haz. Cem Behar, İstanbul, 2010).
97 Bekir Topaloğlu, “Mârifetnâme”,DİA, XXVIII, s. 57-59.
98 Eser Walter Livingston Wright (Princeton, 1935) ve Hüseyin Ragıp Uğural tarafından Devlet
Adamlarına Öğütler (Ankara, 1969, 1987) tarafından neşredilmiştir.
99 Enver Ziya Karal, “Nizâm-ı Cedîd’e Dair Lâyihalar”, Tarih Vesikaları, I/6, s. 414-425; II/8, s.
104-111; II/11, s. 342-351; II/12, s. 424-432.
100 Hatice Aynur, “Surnâme”, DİA, XXXVII, s. 565-567. Osmanlı surnâmeleri Mehmet Arslan
tarafından yayımlanmaktadır.
101 Kemal Beydilli, “Sefâretnâme”, DİA, XXXVI, s. 289-294.
102 Eser üzerinde Uğur Demir tarafından yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.
283
mahiyette eserler de kaleme alınmış; klasik tezkirecilik geleneği devam etmiş;
bu arada yeni türler ortaya çıkmış; bibliyografya ve ansiklopedi türlerinde daha
ciddî ve kalıcı çalışmalar yapılmıştır. Asrın ikinci yarısından itibaren, geleneksel
teşrifat kaidelerinin yerini Avrupaî protokol kuralları almaya başlamış; birkaç
surname yazılmış; sefaretnamelerin daha güzel örnekleri verilmiştir. Bu arada,
bilinen ilk örneği XVI. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde verilen ruznâmeciliğin de-
ğişik örnekleri kaleme alınmış; başta sarayda teşkil edilen Mâbeyn kitabeti mensuplarından
olmak üzere hatırat türünden birçok eser ortaya konulmuştur103.
XIX. yüzyıl tarihçiliğinin önemli bir yanı, özellikle Tanzimat’tan sonra Batı
dillerini bilen tarihçilerin Avrupa devletlerinden daha fazla söz etmeleri; Batı
kaynaklarından daha fazla faydalanmaları, Devlet-i Aliyye’nin müesseselerini
de içine alan ilk sentez tarihlerini meydana getirmeye çalışmalarıdır. Son yüzyıllarda,
hılkatten başlayan genel tarihlerin ilkini Târîh-i Gülşen-i Maârif adıyla
Ferâizîzâde Mehmed Said104 yazmıştır. Bu arada daha popüler ve ders kitabı
mahiyetinde Ahmed Hilmi, Cevdet Paşa, Namık kemal, Mizancı Murad, Âtıf
Mehmed, Ahmed Vefik Paşa, Ali Cevad, Abdurrahman Şeref, Ahmed Refik vs.
tarafından muhtasar genel tarihler de kaleme alınmıştır105.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan başlayan genel tarihlerin XIX. yüzyılda
daha modern örnekleri verilmiştir. Hayrullah Efendi’nin Devlet-i Aliyye-i Osmâ-
niyye Tarihi (İstanbul 1273-1292) bunun çarpıcı bir örneğidir106. Karamanî Mehmed
Paşa, Lütfi Paşa gibi tarihle uğraşan sadrazamların sonuncusu olan Mehmed
Kâmil Paşa107 da, Târih-i Siyâsî-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniye adıyla bir genel
tarih yazmıştır. Ünlü gazetecilerimizden Ahmed Rasim’in Resimli ve Haritalı
Osmanlı Tarihi adlı eseri yarı popüler nitelikte olup, bilhassa teşkilât ve kültürel
hayatla ilgili verdiği bilgiler bakımından önemlidir108.
XIX ve XX. yüzyıllarda vekayinâme türü eserler yine resmî ve husûsî diye
iki kategoride ele alınabilir. Resmî kronikler birkaç defa vak`anüvis olan Ahmed
Vâsıf’la başlar, Abdurrahman Şeref’le sona erer. Bu dönemde Mütercim Asım,
Şânizâde Atâullah, Esad Efendi ve özellikle Ahmed Cevdet Paşa kıymetli kronikler
bırakmışlardır. On beş cilt vekayinâme bırakan Ahmed Lütfi Efendi’den
itibaren gazetecilik ön plana çıkmış, Abdurrahman Şeref Bey ise vak`anüvisliği
103 Sultan II. Abdülhamid dönemi tarih yazıcılığı için bk. Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid
Dönemi Tarihçiliği ve Literatürü”, Devr-i Hamid, Sultan II. Abdülhamid”, Kayseri, 2011, I, s.
113-125.
104 I-II, İstanbul, 1252. Geniş bilgi için bk. DİA, XII, s. 366-367.
105 Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid Dönemi Tarihçiliği ve Literatürü”, Devr-i Hamid, Sultan
II. Abdülhamid”, Kayseri, 2011, I, s. 113-125.
106 Geniş bilgi için bk. Ömer Faruk Akün, “Hayrullah Efendi Tarihi”, DİA, XVII, s. 76-79.
107 I-III, İstanbul, 1325/1327 (Atilla Çetin, “Kıbrıslı Kâmil Paşa”, DİA, XXV, s. 392-394).
108 I-IV, İstanbul 1326-1328 (Şerif Aktaş, “Ahmed Râsim”, DİA, II, s. 119).
284
dönemiyle ilgili basit bir kronik dışında fazla bir şey bırakmamıştır109.
Resmî olmayan vekayinâmeciliğin tipik örnekleri için ise, Zaîmzâde Mehmed
Sadık’ın I. Abdülhamid devriyle ilgili Vak`a-i Hamîdiyye’si (İstanbul 1289),
Mahmud Celaleddin Paşa’nın Mir’ât-ı Hakîkat’i (I-III, İstanbul 1326-1327; İstanbul
1983) ile III. Selim ve II. Mahmud devirleriyle ilgili monografiler zikredilebilir.
Bunlardan Câbî Tarihi110 önemlidir.
Bu dönemde Mehmed Şükrü Osmanlı bahriyesiyle, Ahmed Muhtar Paşa da
İstanbul’un fethiyle ve Osmanlı askerî tarihiyle ilgili eserler kaleme almışlardır.
Askerî teşkilâtla ilgili Ahmed Cevad ve Mahmud Şevket paşaların resimli eserleri
ise müstesna bir yere sahiptir. Monografi tarzında ayrıca Doksanüç Harbi’ne
ve özellikle Plevne savaşına dair eserler yazılmış; bu arada Midhat Paşa Tabsıra-i
ibret (İstanbul 1325) adıyla adeta otobiyografisini, Mir’ât-ı Hayret’inde (İstanbul
1325) ise Sultan Abdülaziz’in hal`ini kaleme almıştır. Özellikle II. Meşrutiyet
döneminde siyasî ve askerî pek çok hatıratın yazıldığı da belirtilmelidir111.
Son asırlarda biyografi türünde de büyük çeşitlilik görülür. Bir yandan geleneksel
tezkirecilik ve devlet ricali ile ulema biyografilerinin zeyilleri yapılırken,
diğer yandan yeni türler ortaya çıkmıştır. Eski tezkireciliğin devam olarak Tevfik,
Vak`anüvis Esad Efendi, Ârif Hikmet Bey, Fatin Davud vs. tarafından eserler
meydana getirilmiştir. Bu arada yukarıda sözü edilen XVIII. yüzyılda yazılmış
Hadîkatü’l-vüzerâ, Sefînetü’r-rüesâ ve Devhatü’l-meşâyıh gibi biyografyalara
müteselsil zeyiller yazılmıştır. XIX. yüzyılda nakîbüleşraf biyografileri ilk defa
Ahmed Nazif ve Ahmed Rifat taraflarından Riyâzu’n-nukabâ ve Devhatü’n-nukabâ
(İstanbul 1283) adlı eserlerde bir araya getirilmiştir. Karslızâde Cemaleddin
Efendi ise, Osmanlı tarih müelliflerinin biyografilerini Âyîne-i zurefâ (Osmanlı
Tarih ve Müverrihleri adıyla İstanbul 1314) adıyla kaleme alarak bir ilki gerçekleştirmiştir.
İranlı Habib Efendi Hat ve Hattâtân’da (İstanbul 1305) Osmanlı ve
İran hattatlarının hayat hikâyelerini toplamış; bu türün son örneğini Son Hattatlar
(İstanbul 1970) adlı eseriyle İbnülemin Mahmud Kemal vermiştir. Hoş Sadâ
(İstanbul 1958) ise yine aynı müellif tarafından kaleme alınan musikişinaslara
dair eseridir ve yukarıda zikri geçen Atrabü’l-âsâr’ın zeylidir. XX. yüzyılı da
idrak eden Mehmed Süreyya Bey’in dört ciltlik Sicill-i Osmânî’si (İstanbul 1308-
1315) ise adeta bir Osmanlılar ansiklopedisidir. Bursalı Mehmed Tahir üç ciltlik
Osmanlı Müellifleri (I-III, İstanbul 1308-1315) adlı eseriyle bio-bibliyografik bir
çalışmanın; Bağdatlı İsmail Paşa ise Hediyyetü’l-ârifîn’iyle (I-II, İstanbul 1951-
1955) geleneksel biyografyacılığın son örneklerini vermişlerdir112.
109 Bekir Kütükoğlu, Vekayi’nüvîs-Makaleler, s. 123-157.
110 nşr. Mehmet Ali Beyhan, Ankara, 2003.
111 Orhan Okay, “Hâtırat”, DİA, XVI, s. 446-448.
112 Genel bilgi için bk. Abdülkadir Özcan, “Tabakat (Osmanlı Dönemi)”, DİA, XXXIX, s. 299-
301; Mustafa Uzun, “Tezkire” (Türk Edebiyatı), DİA, XXXIX, s. 69-73.
285
XIX ve XX. yüzyıllarda bibliyografya ve katalog çalışmalarında da önemli
gelişmeler oldu. Ezcümle, Bağdatlı İsmail Paşa113 ünlü Keşfü’z-zunûn zeyli Îzâ-
hu’l-meknûn’u (I-II, İstanbul 1945-1947) ile geleneksel bibliyografya tarzının
son örneğini verirken, Serkis Orpilyan ile Seyyid Abdülzâde Mahzenü’l-ulûm
(İstanbul 1308) adlı eserle eski ve yeni bibliyografyacılık arasında adeta bir köprü
kurarlar114. Katalog olarak ise II. Abdülhamid devrinde hazırlanan vakıf kütüphanelerinin
katalogları önemli bir kültür hazinesidir. Devr-i Hamîdî Katalogları
denilen bu defterler hâlâ kullanılmaktadır. Mizancı Murad’ın Devr-i Hamîdî Âsâ-
rı (İstanbul 1308) ise yarım kalmış bir çalışmadır115. Sultan II. Abdülhamid, İmparatorluğun
önemli yerlerinin fotoğraflarını çektirerek albümlerde toplatmakla,
Devlet-i Aliyye’nin paha biçilmez görüntü malzemesini meydana getirmiştir. Son
yüzyıllar her alanda yenileşme hareketlerinin baskın olduğu bir dönem olup, bu
alanda da çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Keçecizâde İzzet Molla, Nizâm-ı
Devlete Dâir Lâyiha adlı eseriyle ıslahat raporu yazma geleneğinin son örneklerinden
birini vermiştir. Ahmed Midhat Efendi’nin Üss-i İnkılâb’ı (I-II, İstanbul
1294- 1295) ile Ahmed Rasim’in İstibdâddan Hâkimiyet-i Milliyyeye (I-II, İstanbul
1923) adlı eserleri bu türün tipik örnekleri olarak kabul edilebilir. Hafız
Hızır İlyas116 ve Tayyarzâde Atâullah117 efendiler ise Osmanlı sarayının Enderûn
kısmıyla ilgili eserler kaleme alarak, önemli bir boşluğu doldurmuşlardır.
Nümismatikle ilgili ilk eserler de bu yüzyıllarda hazırlanmıştır. Abdüllatif
Subhi Paşa Uyûnü’l-ahbâr fî nukūdi’l-âsâr (İstanbul 1279) adlı eseriyle bunun
tipik örneğini verirken, İsmail Galib Bey bu türün asıl büyük eserlerini meydana
getirmiştir.
Klasik Osmanlı teşrifat kaidelerini Vak`anüvis Esad Efendi Teşrîfât-ı Kadî-
me118 adlı eserinde toplamıştır. Münşeât türünde ise yine Esad Efendi ve Akif
Paşa bazı mektupları bir araya getirmişlerdir.
XVII. yüzyılda başlayan sefaretnâme yazma geleneği bu asırlarda da devam
etmiştir. Bu türde Mehmed Said Galip Paşa, Abdürrahim Muhib Efendi, Mehmed
Vahid Efendi, Seyyid Mehmed Refi, Bozoklu Osman Şakir, Mehmed Namık
Paşa, Seyyid Mustafa Sâmi, Sadık Rifat Paşa gittikleri ülkelere dair ilginç
sefaretnâmeler kaleme almışlardır119. Ruznâme ve hâtırat türündeki eser sayısın-
113 Hulusi Kılıç, “Bağdatlı İsmail Paşa”, DİA, IV, s. 447-448.
114 Genel bilgi için bk. Alim Kahraman, “Kitâbiyât” (Türk Edebiyatı), DİA, XXVI, s. 87-89.
115 İsmail E. Erünsal, “Katalog”, DİA, XXV, s. 24-28.
116 Feridun Emecen, “Hızır İlyas”, DİA, XVII, s. 417.
117 Mehmet İpşirli, “Atâ Bey, Tayyarzâde”, DİA, IV, s. 34-35.
118 Eser Usûl-i Atîka-i Teşrîfât-ı Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’ye Dâir Risâle adıyla yayımlanmıştır
(İstanbul, 1287).
119 Genel bilgi için bk. Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnâmeleri, Ankara, 1968, s. 181
vd.; Kemal Beydilli, “Sefâretnâme” (Osmanlılar’da), DİA, XXXVI, s. 289-294.
286
da önemli artış olmuş; geleneksel mecmûa anlayışı yeni bir çehreye bürünmüş
ve günümüz dergilerine dönüşmüştür120. Mehmed Salâhî Bey ile Ebüzziya Tevfik’ın
çıkardığı mecmualar bu türün ilk örnekleri kabul edilebilir. Daha sonra ilmî
derneklerin kurulmasıyla, bu müesseselerin yayın organları şeklinde çıkarılan
mecmualar içinde tarih edebiyatını ilgilendiren şüphesiz Târih-i Osmânî (Türk
Tarihi) Encümesi Mecmûası’dır121. Şahsî gayretlerle çıkarılan ilk tarih dergisi
olarak Ali Emîrî’nin Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası (İstanbul Rumî,1334-
1336/1918-1920 yılları arası 31 sayı) kabul edilebilir122.
XIX ve XX. yüzyıllara mahsus tarih edebiyatının yeni bir türü olarak kabul
edilebilecek salnâmeler de özel bir yere sahiptir. Tanzimat’tan sonra yayımlanmaya
başlanan bu eserlerin resmî ve hususî birçok çeşidi mevcuttur123.
Modern anlamda ansiklopedi çalışmaları da XIX. yüzyılda başlamıştır. Bir-
çoğu yarım kalan şahsî girişimlerden Yağlıkçızâde Rifat Efendi Lügat-i Târîhiyye
ve Coğrafiyye (I-VII, İstanbul 1299-1300), Şemseddin Sâmi Bey Kāmûsü’l-a`lâm
(I-VI, 1306-1316), Ali Cevad Bey ise Memâlik-i Osmâniyye Târih ve Coğrafya
Lügati (I-IV, 1313-1317) adlı çalışmalarını tamamlayabilmişlerdir. Komisyonlarca
hazırlama girişimlerinde bulunulan Muhîtü’l-maârif ve Dâiretü’l-maârif çalış-
maları da yarım kalmıştır124. Tercüme faaliyetinin güzel bir örneğini ise Mehmed
Atâ Bey Hammer’in ünlü Devlet-i Osmaniye Tarihi’ni Fransızcasından tenkidî
bir şekilde çevirerek (İstanbul I-XI, 1329-1337; XI, 1947) bu alanda güzel bir
örnek meydana getirmiştir.
Sultan Reşad zamanında, mükemmel bir Osmanlı tarihi yazmak amacıyla
kurulan Târih-i Osmânî Encümeni üyelerinden Necip Âsım ve Mehmed Ârif
beylerin kaleme aldığı Osmanlı Tarihi’nin daha ilk cildi, yayımlandıktan (İstanbul
1335/1917) hemen sonra başta Yusuf Akçura ve Fuad Köprülü olmak üzere
büyük eleştiriler almıştır. Kitabî kaynaklar dışında arşiv vesikalarının da henüz
istifadeye açık olmaması, bu girişimin yarıda kalmasına sebep olmuş; Encümen,
yukarıda sözü edilen ve kendi adıyla çıkardığı tarih mecmuasında ve bunun devamı
olan Türk Tarihi Encümeni Mecmuası’nda, kaynak ihtiyacına yönelik makalelere
ve tefrikalara ağırlık vermiştir.
Sonuç olarak, Türklerin tarih yazmaktan çok tarih yaptıkları bir dereceye kadar
doğruysa da, siyasi ve idari yapının istikrara kavuşmasından sonra tarih de
120 Mustafa Uzun, “Mecmua”, DİA, XXVIII, s. 266-268.
121 Abdülkadir Özcan, “Târih-i Osmânî Encümeni”, Târih-i Osmânî Encümeni Mecmûası, Kuruluşu,
Teşkilâtı ve Faaliyetleri (TOEM, son cildin başında, İstanbul, 1988), “Önsöz ve Fihrist”,
s. 1-29; a. mlf., “Târih-i Osmânî Encümeni”, DİA, XL, s. 83-86.
122 Nazım H. Polat, “Osmanlı Târih ve Edebiyat Mecmuası”, DİA, XXXIII, s. 482-483.
123 Geniş bilgi için bk. Bilgin Aydın, “Salnâme”, DİA, XXXVI, s. 51-54.
124 Osmanlı dönemi Ansiklopedi çalışmaları için bk. Ayhan Aykut, “Ansiklopedi”, DİA, III, s. 222-
223.
287
yazdıkları belirtilmelidir. İlk tarih teliflerinin Kuruluş devrinin çalkantılı iç ve
dış hadiselerinin durulmasından sonra ortaya çıkması tesadüfî değildir. Telif gibi
tercüme faaliyetlerinin de yoğunlaştığı II. Murad döneminde kültürel bir uyanışın
olduğu doğrudur. İstanbul’un fethiyle kuruluşu tamamlanan Osmanlı Devleti’nde
ilk standart tarihlerin II. Bayezid döneminde kaleme alınması da bir rastlantı
değildir. Çok hızlı ve hareketli fetihler döneminin hükümdarı olan Fatih Sultan
Mehmed, tarih yazmaktan çok tarih yapmış, yazma işi oğlu ve halefi Sultan Bayezid
dönemine kalmıştır. Aynı şekilde dedesi gibi, yoğun siyasi ve askeri olayların
yaşandığı kısa Yavuz Sultan Selim ve ardından Kanuni Sultan Süleyman’ın uzun
dönemleri daha ziyade gazânâme türü eserlerin yazıldığı devirler olmuştur. XVI.
yüzyılın standart tarihleri asrın sonlarında ortaya konulmuştur. Bu yüzyıl aynı
zamanda tarih edebiyatının çeşitlendiği bir asırdır. Zira ilk standart biyografik
eserler olan tabakat ve tezkireler ile bibliyografya bu dönemde kaleme alınmış-
tır. Askerî ve siyasi bozukluklara paralel olarak siyasetname ve nasihatnameler
de bu asırda ortaya çıkmıştır. XVII. yüzyılda genel nitelikte dünya ve Osmanlı
tarihleri yanında vekayiname türü eserlerin arttığı göze çarpar. Keza biyografik,
bibliyografik, ansiklopedik ve siyasetname türü eser sayısında da artış görülür.
Bir sonraki yüzyıl başında Divan-ı Hümayun’a bağlı vekayinüvislik müessesesi
kurulur, daha doğrusu şehnamenüvisliğin yerini vak’anüvislik alır; böylece resmî
tarih yazıcılığı başlar ve imparatorluğun sonuna kadar devam eder. Fakat özel ve
amatör tarihçiler yine eserler kaleme almaya devam ederler ve resmî vekayinâ-
melerin boşluklarını doldururlar. XVIII. asırda meslek gruplarına göre biyografik
eserlerin de ortaya konulduğu görülür ve bunların bazıları yapılan zeyillerle imparatorluğun
sonuna kadar getirilir. İdari ve askeri anlamda önemli değişimlerim
yaşandığı XIX ve XX. yüzyıllarda tarih yazıcılığında da yenilikler görülür.
Geleneksel tarih türleri yanında Devlet-i Aliyye’nin müesseselerini de kapsayan
sentezci tarihçiliğin güzel örnekleri verilir. Bazı tarihçiler Batı kaynaklarından
yararlanarak ciddi sentezler ortaya koyarken, Batıdan tarih tercümeleri de yapılır.
Yine bu asırlarda biyografik, ansiklopedik ve nümismatik eserler yanında, ilk
defa salnameler de yayımlanmaya başlanmış, keza ilk tarih dergileri XX. asrın ilk
çeyreğinde neşredilir.
288
Kaynakça ve Kısaltmalar
Afyoncu, Erhan, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, İstanbul,
2007.
Aktaş, Şerif, “Ahmed Râsim”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(DİA), İstanbul, 1989, II, 119.
Akün, Ömer Faruk, “Hayrullah Efendi Tarihi”, DİA, İstanbul, 1998, XVII,
76-79.
aynı müellif (a. mlf.), “Koçi Bey”, DİA, Ankara, 2002, XXVI, 143-148.
Anhegger, Robert, “Mehmed b. Hacı Halil el-Kunevî’nin Târih-i Âl-i Osman’ı”,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakülesi Tarih Dergisi (İstanbul 1950-
51), II/3-4, s. 51-66.
a.mlf., Muâli’nin Hünkârnâmesi“, Tarih Dergisi, 1949, I/1, s. 145-166.
Aydın, Bilgin, “Salnâme”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI, 51-54.
Aykut, Ayhan, “Ansiklopedi”, DİA, İstanbul, 1991, III, 222-223.
Aynur, Hatice, “Surnâme”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVII, 565-567.
Azamat, Nihat, “Sarı Abdullah Efendi”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI, 147.
Babinger, Franz, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri (trc. Coşkun Üçok),
Ankara, 1982.
Baysun, M. Cavid, “Evliya Çelebi”, İslâm Ansiklopedisi (İA), İstanbul, 1977,
IV, 400-412.
Beydilli, Kemal, “Sefâretnâme” (Osmanlılar’da), DİA, İstanbul, 2009,
XXXVI, 289-294.
Canatar, Mehmet, “Cenâbî Mustafa Efendi. Hayatı, Eseri ve Tarih Görüşü”,
Akademik Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2000, IV, 259-289.
Çetin, Atilla, “Kıbrıslı Kâmil Paşa”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 392-394.
Derman, M. Uğur, “Tuhfe-i Hattâtîn”, DİA, İstanbul, 2012, XLI, 351-353.
Emecen, Feridun, “Hızır İlyas”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 417.
Erdem, Sadık, “Râmiz”, DİA, İstanbul, 2007, XXXIV, 451.
Ertuğ, Zeynep Tarım, “Hünernâme”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 484-485.
Erünsal, İsmail E., “Katalog”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 24-28.
Erzi, Adnan, “Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar II”, Türk Tarih
Kurumu Belleten, XIV/56, 1950, s. 631 vd.
Fodor, Pál, “Ahmedi’s Dâsitân as a Source of Early Ottoman History”, Acta
Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae, XXXVIII/1-2, 1984, s. 41-54.
289
Gökbilgin, Tayyib, “Lutfi Paşa”, İA, İstanbul, 1972, VII, 96-101.
Gökyay, Orhan Şaik, “Düstûrü’l-amel”, DİA, İstanbul,1994, X, 50-51.
İlgürel, Mücteba, “Evliya Çelebi”, DİA, XI, İstanbul, 1995, 529-533.
İpşirli, Mehmet, “Hasan Kâfî el-Akhisârî ve Devlet Düzenine Ait Eseri”,
Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı 10-11, 1981, s. 239-278.
a. mlf., “Atâ Bey, Tayyarzâde”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 34-35.
a. mlf., “Ayn Ali Efendi”, aynı eser, s. 258-259.
a. mlf., “Devhatü’l-meşâyih”, DİA, İstanbul, 1994, IX, 229-230.
a. mlf., “Lutfi Paşa”, DİA, Ankara, 2003, XXVII, 234-236.
a. mlf., “Selânikî Mustafa Efendi”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI, 357-359.
Kahraman, Alim, “Kitâbiyât” (Türk Edebiyatı), DİA, Ankara, 2002, XXVI,
87-89.
Kellner-Heinkele, Barbara, Devhatü’l-meşayih/Müstakimzade Süleyman
Sa’deddin Efendi, einleitung und edition von Barbara Kellner-Heinkele, I-II,
Wiesbaden, 2005.
Kılıç, Hulusi, “Bağdatlı İsmail Paşa”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 447-448.
a. mlf., “Lârî, Muslihuddin”, DİA, Ankara, 2003, XXVII, 103-104.
Köprülü, M. Fuad, “Lutfi Paşa”, Türkiyat Mecmuası, 1925, s. 119-150.
a. mlf., “Ahmedî”, İA, İstanbul, 1965, I, 216-221.
Köprülü, Orhan F., “Firdevsî, Uzun”, DİA, İstanbul, 1996, XIII, 127-129.
Kut, Günay, “Ahmedî”, DİA, İstanbul, 1989, II, 165-167.
a.mlf., “Ahmed Hasîb Efendi”, DİA, İstanbul, 1989, II, 87.
a.mlf., “Heşt Bihişt”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 273-274.
Kutluer, İlhan, “Keşfü’z-zunûn”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 321-322.
a. mlf., “Miftâhu’s-sa’âde”, DİA, İstanbul, 2005, XXX, 18-19.
[Kütükoğlu, Bekir], “Selânikî”, İA, İstanbul, 1967, X, 340-351.
a. mlf., Vekayinüvîs – Makaleler, İstanbul, 1994, s. 111-118.
a. mlf., “Halîkatü’r-rüesâ”, DİA, İstanbul, 1997, XV, 304-305.
Levend, Agâh Sırrı, Gazavâtnâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavâtnâmesi,
Ankara, 1956.
Ménage, V. L. “I. Murad’ın Yıllıkları”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 33, İstanbul, 1982, s. 79-98.
290
a.mlf., “Osmanlı Tarihinin Başlangıcı” (trc. Salih Özbaran), aynı eser, sayı
9, İstanbul, 1978, s. 230-231.
a. mlf., “The Manaqib of Yakhshi Faqıh”, Bulletin of the School of Oriental
and African Studies, sayı XVI, 1963, s. 50-54.
Menzel, Th.–Bekir Kütükoğlu, “Muhyiddin Mehmed”, İA, İstanbul, 1979,
VIII, 555-556.
Nuhoğlu, Hidayet Yavuz, “Menâkıb-ı Hünerverân”, DİA, Ankara, 2004,
XXIX, 110-111.
Okay, Orhan, “Hâtırat”, DİA, İstanbul, 1997, XVI, 446-448.
Özcan, Abdülkadir, “Câm-ı Cem-âyîn”, DİA, İstanbul, 1993, VII, 43.
a. mlf., “Heşt Bihişt”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 273-274.
a. mlf., “İdris-i Bitlisî”, DİA, İstanbul, 2000, XXI, 485-488.
a. mlf., “Kanuni Döneminin Tarihleri: Süleymannâmeler”, Tarih ve Medeniyet,
Nisan 1995, sayı 14, s. 40-41.
a. mlf., “Kanuni Sultan Süleyman Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Prof.
Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul, 2006, s. 148-149.
a.mlf., “Fatih Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, İstanbul’un Fethinin 550 Yılı Özel Sayısı, 2003/1,
sayı 14, s. 55-62.
a.mlf., “II. Abdülhamid Dönemi Tarihçiliği ve Literatürü”, Devr-i Hamid,
Sultan II. Abdülhamid”, Kayseri, 2011, I, 113-125.
a.mlf., “Düsturnâme-i Enverî”, DİA, İstanbul, 1994, X, 49-50.
a.mlf., “eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye”, DİA, İstanbul, 2010, XXXVIII, 485-
486.
a.mlf., “Hadîkatü’l-vüzerâ”, DİA, İstanbul, 1997, XV, 22-23.
a.mlf., “Heşt Bihişt”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 271-273.
a. mlf., “Historiography in the Reign of Süleyman The Magnificent”, The
Ottoman Empire in the Reign of Süleyman The Magnificent, İstanbul, 1988, s.
167-222.
a. mlf., “II. Abdülhamid Dönemi Tarihçiliği ve Literatürü”, Devr-i Hamid,
Sultan II. Abdülhamid”, Kayseri, 2011, I, 113-125.
a.mlf., “Mehmed Çelebi, Ramazanzâde”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, 449-
450.
a.mlf., “Münşe’atü’s-selâtîn”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII, 20-22.
291
a. mlf., “Osmanlı Tarih Edebiyatında Türlere Genel Bir Bakış”, Essays in
honour of Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul, 2006, s. 129-152.
a. mlf., “Tabakat (Osmanlı Dönemi)”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX, 299-
301
a.mlf., “Tabakātü’l-memâlik”, aynı eser, 301-303.
a. mlf., “Târih-i Osmânî Encümeni”, Târih-i Osmânî Encümeni Mecmûası,
Kuruluşu,Teşkilâtı ve Faaliyetleri (TOEM, son cildin başında, İstanbul, 1988),
“Önsöz ve Fihrist”, s. 1-29;
a. mlf., “Tevârîh-i Âl-i Osman”, DİA, İstanbul, 2011, XL, 579-581.
a. mlf., “Târih-i Osmânî Encümeni”, aynı eser, 83-86.
Özcan, Tahsin, “Nazmîzâde Murtaza Efendi”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII,
461-462.
Polat, Nazım H., “Osmanlı Târih ve Edebiyat Mecmuası”, DİA, İstanbul,
2007, XXXIII, 482-483.
Sağırlı, Abdurrahman, “Süleymannâme”, DİA, İstanbul, 2010, XXXVIII,
124-127.
Tekindağ, Şehabeddin, “Mehmed Paşa, Karamanî”, İA, İstanbul, 1972, VII,
588-590.
a.mlf., “Selimnâmeler”, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı 1, 1970, s. 202-203;
Topaloğlu, Bekir, “Mârifetnâme”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, 57-59.
Turan, Şerafeddin, “Sadeddin”, İA, İstanbul, 1967, X, 27-32.
a. mlf., “Hoca Sadeddin Efendi”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 196-198.
a.mlf., “Kemalpaşazâde”, DİA, Ankara, 2002, XXV, 238-240.
Uğur, Ahmet, Osmanlı Siyasetnameleri, Kayseri, 1992.
a.mlf., “Selimnâme”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI, 440-441.
Uluçay, M. Çağatay, “Koçi Bey”, İA, İstanbul, 1977, VI, 832-835.
Uzun, Mustafa, “Mecmua”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, 266-268.
a.mlf., “Tezkire (Türk Edebiyatı)”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX, 69-73.
Woodhead, Christine, “Şehnâmeci”, DİA, İstanbul, 2010, XXXVIII, 456-
458.
Yavuz, Yusuf Şevki, “Taşköprizâde Ahmed Efendi”, DİA, İstanbul, 2011,
XL, 151.
Yılmaz, Coşkun, “Osmanlı Siyaset Düşüncesinin Kaynakları ile İlgili Yeni
Bir Kavramsallaştırma: Islahatnâmeler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergi-
292
si, II/2, İstanbul, 2003, s. 339-378.
Yurdaydın, Hüseyin G., Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn (nşr. H.G. Yurdaydın),
Ankara, 1976, giriş, s. 3 vd.; 22 vd.
a. mlf., “Matrakçı Nasuh”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII, 143-145.
293

Konular