MODERN GAZEL ŞAİRİ: Sîmîn-i Behbehânî (1306/1927-.)

A. Hayatı
Sîmîn-i Behbehânî, hicri şemsi 1306, miladi
1927 yılında Tahran’ın Himmetâbâd
mahallesinde doğdu.1
Babası tanınmış yazar ve
İkdâm gazetesi müdürü Abbas-i Halîlî, annesi
dönemin seçkin kadınlarından Fahr-i Adil-i
Hilatberî’dir.2
Behbehânî, ilk ve orta öğrenimini
Tahran’da tamamladıktan sonra Dânişgâh-i
Tehran Dânişkede-i Hukuk ve Ulûm-i
Siyasî/Tahran Üniversitesi Hukuk ve Siyasal
Bilgiler Fakültesi’ne girdi ve hukuk alanında
lisans diplomasını aldı.
3
Aynı zamanda
Dânişserâ-yi Âlî/Yüksek Öğretmen Okulu’nu
bitirdi.4
Bundan sonra Tahran’da çeşitli liselerde
öğretmenlik yaptı.
5
1325/1946 yılında evlendi,
fakat bu evliliği sürdüremeyip boşandı. Bir süre
sonra tekrar evlendi fakat bu ikinci kocası da
öldü. Bugün üç çocuğu ile birlikte Tahran’da
yaşamaya devam etmektedir.6
B. Şairliği ve Şiirleri
I. Şairliği
Sîmîn-i Behbehînî ilk şiirini on dört yaşındayken
(1320/1941) yazmış ve bu şiir Meleküşşüara
Behâr’ın çıkardığı Novbehâr adlı dergide
yayınlanmıştır.7
Geleneksel gazel formundaki bu
şiiri yine geleneksel üslupta fakat sosyal temaları
işleyerek yazmıştır. Bu şiir Behbehânî’nin şiir
yeteneğini ve daha o yaşta sosyal konulara ve
halkın problemlerine dair ince düşünceleri
olduğunu gösterir. Daha sonraları da geleneksel
formlarda şiirler yazmış ancak Restâhîz/Kıyamet
adlı şiir kitabının yayınlanışından (1352/1973)
sonra tanınmıştır.8

Önceleri geleneksel tarzda ve daha çok gazel
formunda şiir yazarken daha sonraları
dörtlüklerden oluşan formları da kullanmaya
başlamış ve nihayet şiirin biçim ve içeriğinde
oldukça büyük ve önemli yeni arayış ve
değişikliklere gitmiştir. Fakat yine de geleneksel
şiirle bağını koparmamış, yeni klasikçiler ya da
inkılap şairleri arasında olmuştur.9
Aslında bu
yenilik gayretlerinde Nîmâ Yûşic’in10 şiire
getirdiği köklü yenilikten11 cesaret ve ilham
almış olmakla birlikte Nîmâ Yûşic kadar ileri
gitmeyip arayışlarını şiiri kökünden ve tamamen
değiştirmeden, geleneksel üslubu bütünüyle terk
etmeden bu tarzın içinden yapmıştır. O’na göre
kendisinin ‘bir yuva olan geleneksel şiiri
tamamen yıkma cesareti yoktur’ ve fakat şiirin
de yeni bir ifade tarzına ihtiyacı vardır.
12
Behbehânî, yine kendi ifadesiyle zor ve tehlikeli
yollardan geçerek, büyük badireler atlatarak,
kendinden önceki şairlerin vardığı ifade rahatlığı
menziline erecektir. Belki bu zahmet ve
tehlikelere girişmeye ne gerek var denilebilir,
fakat ancak bu yolla içinin ve halkının sesini
yansıtabilecektir.13
Bu düşüncelerle geleneksel şiirin içinden, fakat
yalnızca biçiminde değil, şiirin bütün
unsurlarında önemli değişiklikler yapmıştır.
Bunlar şu şekilde açıklanabilir.
1. Biçimde ve Seste Yenilik
a) Ölçüde yenilik
Behbehânî’ye göre ‘bugün artık yeni vezinlere
ihtiyaç vardır ve bu vezinler sözler arasından
bunlar keşfedilecektir’.1
Aruz vezninin bilindik
ve çok kullanılan kalıpları artık ağırlaşmış ve
şiirin yükünü çekmez olmuştur. Şiirin bunu
aşarak mesajını iletmesi için başka şeyler
yapmak lazımdır.
Sîmîn-i Behbehânî geleneksel şiirin veznini,
aruzu terk etmemiş, bunun yerine kırktan fazla
yeni ya da az kullanılan vezni kullanarak şiirler
yazmıştır. Bu vezinlerin hepsinin sevilip rağbet
görmeyebileceğini, fakat mutlaka aralarından
şiirin yeni mesaj ve sesine uygun kalıplar
seçileceğini düşünmektedir.2
Zira eski şairler de
birçok vezni denemişler, bunlardan bazıları şiirin
müziğine uygun bulunup tutulmuş bazıları ise
terkedilmiştir. Önemli olan Farsça sözlere ve
şiirin mesajına uygun yeni müzik ve ritmin
yakalanmasıdır.3
Vezinleri seçerken şiirde duyurmak istediği ses
ve mesajı kuvvetlendirmesine de önem vermiştir.
Örneğin Merdî ki Yek Pâ Nedâred/Bir Ayağı
Olmayan Adam adlı şiirinde Müstef’ilün fâilâtün
kalıbını kullanmış, bununla tek ve aksak ayak
sesi ile baston tıkırtısını hissettirmek istemiştir.4
Şair bu düşüncelerle şiirlerinde kullandığı yeni
ya da bilinmedik kalıplar nedeniyle vezni
bulmanın kendisi için bile zor olduğunu, hele
okuyucu için ölçüsüzmüş gibi geleceğini de ifade
etmiştir.5
b) Şekilde Yenilik
Sîmîn-i Behbahânî çoğunlukla gazel formuna
alaka duymuş ve bu formdaki şiirleriyle
tanınmıştır. Fakat gazel formuna tamamıyla
sadık kalmamıştır. Bu şiirlerde matla beytini
ihmal etmiş ya da değiştirmiş ve kafiyesiz
bırakmış, beyit sayısına riayet etmemiş,
çoğunlukla makta ve mahlas beyti yazmamıştır.
Aslında daha çok gazeli andıran dörtlüklü şiirler
yazmıştır. Bu haliyle bu şiirler geleneksel
anlamda gazel değildir. Ancak yine de kendisi
gazelin mimarisini koruduğunu, bu çatıyı
tamamen yıkmaya da cesareti olmadığını ifade
etmektedir.6
Sîmîn-i Behbehânî’nin bu yeni
kendine mahsus gazellerini Ali Muhammed
Hakşinâs Nîmaî/Nimacı/modern gazel olarak
tanımlamış, Gulamhüseyn Yûsufî ise
gazelvâre/gazelimsi denmesinin daha doğru
olacağını yazmıştır.7
c) Uyakta Yenilik
Sîmîn-i Behbehânî şiirlerini kafiyesiz yazmamış,
fakat alışıldık kafiye düzenini değiştirmiş,
böylelikle şiiri hafifletmeye ve serbest şiire
yaklaştırmaya çalışmıştır. Bazen matla beytin
mısralarının kafiyelerini bozmuş, dörtlüklerle
yazdıklarının bazen üçüncü bazen ilk ve üçüncü
beyitlerini kafiyesiz ya da aralarında kafiyeli
bırakmış, bazen de hepsini kafiyeli yazmış,
rediflere çok farklı şekillerde yer vermiştir. Şair
uyakta yaptığı bu değişikliklerle yenilikçi hatta
serbest şairlere yaklaşmıştır.8
2. İçerikte Yenilik
a) Temada Yenilik
Sîmîn Behbehânî yazdığı ilk şiirinden itibaren
sosyal sorunları, halkın sıkıntılarını işlemiştir.
Bu sorunların bir kısmı kendinin de yaşadıkları,
bir kısmı da hemen yanı başında olan, ilgisiz
kalamadıklarıdır. Şair ‘kendi varlığını toplumda
yitirmiş ve toplumun yüreğinde hayal olmuş’, bu
durum şiirini de etkilemiştir.9

Sîmîn-i Behbehânî, şekilde yaptığı değişiklikleri
temada da yapmış ve bildik mazmunlarla
bilindik aşk, kadın, şarap vb. konuların dışına da
çıkmış günlük hayatın ve sıradan insanların
içinden seçtiği konuları işlemiştir. Şiirleri
‘yudum yudum içtiği anların birikiminden’
oluşmakta yani içinin sesini ve feryadını
yansıtmaktadır. Bu nedenle aşktan bahseden
şiirlerinde bile sızlanış ve serzenişler sezilir. Bu
şekilde toplumun sıkıntılarına ortak olmaya
çalışmıştır.10 Etrafında gelişen olayları bir başka
gözle görmeye ve anlamaya çalışarak, şefkat ve
merhametle dolu hislerle hikâye eder.
Sîmîn-i Behbehânî’nin şiirleri, kendisi ile
toplumun bağıntısını kurmaya çalışan öykülerin
anlatıldığı toplumsal şiirlerdir.
b) Dilde Yenilik
Sîmîn-i Behbehânî geleneksel şiiri esas almasına
rağmen geleneksel şiirin ağdalı ve mazmunlarla
örülü dilini kullanmamış, kendi mesajını iletecek
sade halk dilini tercih etmiştir. Aslında bunun
sebebi de ‘halk diliyle yazmak isteği değil halka
karışmış olması’dır.11 Kendi ifadesi ile bu dili
oluşturmak için çok yol kat etmiş büyük
badireler atlatmıştır. Yani hem şiirlerinde halkı
anlatmakta olması hem de bu şiirleri halka
yazmış olması sebebiyle onların dilini
kullanmıştır. Bu nedenle şiirlerinde halk
tabirleri, sokak ağzı bolca görülür. Ayrıca daha
önce kullanılmamış ifade ve terkipleri
kullanmaya da önem vermiştir. Karşılaştığı
olayları geleneksel şiirde olmayan yepyeni bir
üslupla tasvir ederek içinin feryadını içinden
geldiği gibi yansıtmaya çalışmıştır.1
Bu yüzden
şiirlerinde zaman zaman yalvarır, zaman zaman
şikâyet eder eda hâkimdir.
II.Şiirleri
1. Şiir Kitapları
Sîmîn-i Behbehânî’nin yayınlanmış şiir kitapları
şunlardır:2
1. Setâr-i Şikeste/Kırık Saz
2. Kovlî ve Nâle ve Işk /Çingene, Çığlık ve Aşk
3. Câ-yi Pâ/Ayak İzi
4. Çilçerâğ/Avize
5. Mermer/Mermer
6. Restâhîz/Kıyamet
7. Hattî zi Sur’et o ez Âteş/Hızdan ve Ateşten
Bir Çizgi
8. Deşt-i Erjen/Badem Çölü
9. Yek Derîçe-i Âzâdî/Bir Özgürlük Penceresi
10. Âşıkter ez Hemîşe Behân/Her Zamandan
Daha Sevdalı Oku
11. Guzîne-i Eş’âr/Seçme Şiirler
12. Câ-yi Pâ tâ Âzâdî (Mecmua-i
Eş’âr)/Özgürlüğe Kadar Ayak İzi (Toplu Şiirler)
13. Ez Salhâ-yi Âb u Serâb/Su ve Serap
Yıllarından
14. Yâd-i Ba’zi Neferât/Bazılarının Anısına
2. Şiirlerinden Örnekler
Bu bölümde Sîmîn-i Behbehânî’nin biri daha
gelenekçi diğeri daha yeni olan iki şiiri ile
tarafımızdan yapılan tercümeleri yer almaktadır.
Bu şiirleri, şairin yukarıda anlatılan şiir anlayışı
ve üslubuna örnek olmaları için seçtik. Şiirlerden
birincisi şairin geleneksel şiire ne kadar yakın ve
hâkim olduğunu gösteren, gazel formuna daha
sadık, fakat yeni terkip ve ifadelerin ustaca
kullanıldığı bir şiir olarak geleneksel şiirin başat
konularından aşkı birbirlerinden bağımsız
beyitlerle işlemektedir. İkincisi ise klasik gazel
formunun bozulduğu, başlığı ve konu bütünlüğü
olan, sosyal bir yaranın bütün çıplaklığıyla
anlatıldığı yeni tarzda bir şiirdir. Bu şiir, bir
öksüzün hırsız oluşunu ve hapse düşmesini
anlatırken şiirlerinde anne sevgisini işlemesiyle
tanınan İrec Mirzâ’nın Mâder/Ana şiirine3
göndermeler yapıyor. Mirzâ bu şiirinde annesine
küçüklüğünde kendisi için yaptığı fedakarlıklarla
öğrettikleri için minnettarlığını ifade ederken
Behbehânî, annesi ve babası olmayan, bu eğitim
ve fedakarlıkların hiç birini görmemiş olan bir
zavallının çaresizliğini anlatıyor. Adeta asıl
görülmesi gereken budur mesajını vererek
toplumsal hayatta görünenin arkasındaki sebep
ve gerçekleri işaret ediyor.
1. Zi çe cevher âferîdî4
Zi çe cevher âferîdî dil-i dâğdâr-i mâra
Ki hezâr lâle pûşed pes ez în mezâr-i mâra/
Ten-i mâ çerâ misûzî –ki hod în gonâh kerdî
To ki bûsegâh kerdî, leb-i porşâr-i mâra/
Çe konem coz în ki gûyem “beniger be lotf beniger
Dil-i germsûz-i mâra, reh-i şermsâr-i mâra/
Ze sirişk-i nem feşândem be benefşe zâr-i dovrî
Ki zi bûtehâ beçînî gol-i intizâr-i mâra/
Çu nesîm-i âşinâyî, zi kodam sû vezîdi?
To ki bîkarar kerdî heme lâlezâr-i mâra/
Menem ân şikeste sâzî ki to em nemî nevâzî
Ki fiğan konem zi destî, ki goseste târ-i mâra/
Zi kevîr-i cân-i Sîmîn, ne gol u ne sebze rûyed
Dil-i reng u bû pesendet çe koned behâr-i mâra/
Hangi Cevherle Yarattın
Hangi cevherle yarattın ki yanık gönlümüzü,
Bin lâle örter mezarda üstümüzü.
Neden yakarsın bizi, kendin işledin günahı,
Sen boğdun öpücüğe ateşli dudağımızı.
Neyleyim ‘bak bi gör’ demekten başka,
Kızaran yüzümüzü, yanan yüreğimizi.
Gözümden su döktüm menekşelere,
Daldan deresin diye umut çiçeğimizi.
Bir tanıdık yel gibisin, ne yandan estin?
Dağıttın baştan başa lâle bahçemizi.
Ben şu kırık sazım, sen de çalmazsın beni,
İnler dururum böyle: kim kopardı telimizi.
Sîmîn’in can çölünde ne gül biter ne çimen;
Renk koku seni sever, bahar neylesin bizi.
2. Cîb-bor5
Hîç dânî zi çe der zindânem?/Dest ber cîb-i cevânî
bordem
Nâz şostî ne be çeng âverde/Nâgehân sîyli-yi sehtî
hordem!
Men nedânem ki peder kîst mera/Yâ koca dîde
goşûdem be cihân
Ki mera zâd ve ki perverd çunîn/Ser-i pistân-i ki
bordem be dehân!
Hergiz în gûne-i zerdî ki merâst/Lezzet-i bûse-i
mâder neçeşîd
Pederî der heme-i omr-i mera/Destî ez âtife ber ser
nekeşîd!
Kes be ğemhârî bîdâr nemând/Ber ser-i boster-i
bîmârî-yi men
Bîtemennâyî ve bî pâdâşî/Kes nekûşîd pey-i yârî-yi
men!
Gâh lerzîdem ez serdi-yi Dey/Gâh nâlîdem ez germiyi
Tîr
Hofteem bâ hesret-i nân/Kûşe-i mescid ve ber kohne
hesîr!
Gâhgâhî ki kesî destî bord/Ber binâgûş-i men ve
çâne-i men
Dâştem çeşm ki âmâde şeved/Novbetî şâm ve şebî
hâne-i men
Lîk ân pest ki bâ câm tenem/Mîrehîd ez etş-i sûzânî
Ne çunân himmet-i vâlâ-yi daşt/Ki mera sîr koned bâ
nânî!
Bâ heme bî ser u sâmâni-yi hîş/Bâz çendîn honer
âmûhteem
Nerm u ârâm zi cîb-i digerân/Borden-i sîm u zer
âmûhteem!
Nîk âmûhteem kez ser-i râh/Teh-i sîgar, çisân
berdârem!
Telhî-yi dûd çeşîdem çu ez û/Nerm be cîb-i kesân
begzârem!
Yâ be tîğî ki be destem ofted/Câme-i tâze-i tıflân
bederem!
Yâ kemîn kerde ve ez bâr-i furûş/Sîb-i sorhî be
ğenîmet beberem!
Bâ heme câbekî înek efsûs/Dîrgâhîst ki der zindânem!
Bîheber ez ğem-i nâkâmi-yi hîş/Rûz u şeb hemnefes-i
rindânem…
Şâdem ez înki mera erzeş-i ân/Hest der mekteb-i
yârân-i diger:
Ki bedân tarfe honerhâ ki merâst/Befzâyend hezârâni
diger…!
Yankesici
Bilir misin neden hapisteyim?
Bir gencin cebine el atmıştım,
Bir şey geçmeden elime,
Ansızın feci bir şamar yedim!
Bilmiyorum babam kim benim,
Nerde açtım gözümü dünyaya;
Beni kim doğurup yetiştirdi böyle,
Kimin memesini aldım ağzıma!
Asla bu sararmış yanağım
Bilmedi anne öpüşü tadı;
Bütün ömrümce bir baba
Şefkatle başımı okşamadı!
Kimse benim için sabahlamadı
Hastayken başucumda!
Yalvarmadan ya da karşılıksız
Gelen olmadı yardımıma!
Kâh Ocak soğuğunda titredim,
Kâh inledim Temmuz sıcağında!
Ekmek hasretiyle aç uyudum
Hasır üstünde cami avlusunda!
Bazen biri götürünce elini
Yüzüme, ya da çeneme,
Sandım ki kavuşurum
Bir öğün yemeğe, bir gecelik eve.
Ancak şu sefil kurtarırdı beni,
Kavurucu susuzluktan bir tas su ile;
Yoksa bir yücenin yoktu yardımı,
Beni doyuracak bir ekmek bile.
Bütün bu çulsuzluğumla
İşte öğrendim bu sanatları;
Milletin cebinden usul usul,
Böyle belledim aşırmayı.
İyice öğrendim yollardan
Sigara izmariti nasıl kaparım;
Çektiğim dumanın acısını
Başkasının cebine nasıl koyarım.
Elime geçirdiğim şişle çocukların
Yepyeni giysilerini nasıl yırtarım.
Ya da tezgâhtan gizli gizli
Bir elmayı nasıl aşırırım!
Bütün çevikliğime rağmen
Artık çok geç, kodesteyim,
Kederimden habersiz,
Serserilerle her daim.
Mutluyum yine de, gururluyum,
Yeni dostlar mektebimizde
Eklemekteler binlercesini,
Benim eşsiz hünerlerime.

Konular